edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  => Attila İlhan Şiiri-DoDoç.Dr. Yakup ÇELİK
  => Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları-Svetlana Uturgauri
  => Karagöz'e Ezgi-Satı Erişen
  => Orta Oyunu Eksikliği-Nihal Türkmen
  => Orta Oyunu ve Karagöz-Nihal Türkmen
  => Dilin Yapısı ve Toplumun Yapısı-Emile Benveniste
  => Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık-İrem Onursal
  => Asansörle Yükseltilmek İstenen Çukurlar-Can Yücel
  => KÜLTÜR VE ÖTESİ-Cemil MERİÇ
  => Türkoloji-Cemil MERİÇ
  => Tevfik Fikret ve Batı Retoriği-Rıza Filizok
  => Estetik tarihimize bir bakış-Arslan Kaynardağ
  => MÜRSEL MECAZ-Rıza FİLİZOK
  => Başlıca Dil Bilimi Akımları-Prof.Dr. Rıza FİLİZOK
  => ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA -Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => HİKAYE VE ROMANDA “ANLATICI”YA GÖRE METİN TİPLERİ, - Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => GÖSTERGEBİLİM-Yard. Doç. Dr. Mustafa Ö Z S A R I
  => TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR ÇERÇEVESİNDE ULUSAL KÜLTÜR-Prof. Dr. Emre Kongar
  => TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL ÖZ-ANLAYIŞI: AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN BİR ZENGİNLİK-Emre Kongar
  => BARIŞ KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ-EMRE KONGAR
  => GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR-EMRE KONGAR
  => YENİ EMPERYALİZM, HUNTINGTON VE ELEŞTİRİSİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE-Emre KONGAR
  => DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ SORUNLARI-Emre Kongar
  => AVRUPA BİRLİĞİ'NE "ONURLU VE BAŞI DİK" GİRİŞ NE DEMEK-Emre Kongar
  => TOPLUMSAL VE SİYASAL GELİŞMEMİZİ ETKİLEYEN MARKALAR-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME, MİKRO MİLLİYETÇİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ANAYASAL VATANDAŞLIK-Emre KONGAR
  => NİYAZİ BERKES'DE ÇAĞDAŞLAŞMA KAVRAMI-Emre KONGAR
  => KEMAL TAHİR-Hilm Yavuz
  => OYUNLARIM ÜSTÜNE-Nazım Hikmet
  => OYUN YAZARI OLARAK-Ataol Behramoğlu
  => POPÜLER EDEBİYAT- M. Orhan OKAY
  => HER SÖZ BİR ŞEY SÖYLER-Feyza HEPÇİLİGİRLER
  => Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
  => ROMANDA KURMACA VE GERÇEKLİK
  => Fuzûlî’nin Hikaye-i Leylâ ve Mecnun’u
  => SEZAİ KARAKOÇ ve HİS “;KAR ŞİİRİ”;-Selami Ece
  => İSTANBUL’UN AHMED MİDHAT EFENDİNİN ROMANLARINA TESİRİ
  => AHMET MİDHAT’A ATFEDİLEN BİR ESER: “HÜKM-İ DİL” VE MANASTIRLI MEHMET RIFAT
  => CEZMİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
  => "EDEBİYATEĞİTİMİ"NDE "EDEBÎ METİN"İN YERİ VE ANLAMI
  => Mustafa Kutlu ve Rüzgârlı Pazar
  => BİR BİLİM ADAMININ ROMANI” ÜZERİNE GEÇİKMİŞ BİR TAHLİL
  => ÖLÜMÜNÜN 50. YIL DÖNÜMÜNDE
  => “MİT”TEN “MODERN HİKÂYE” “HİKÂYE”NİN SERGÜZEŞTİ
  => EDEBİYAT DİLİ/EDEBÎ DİL
  => BİR NESLİN VEYA BİR ŞAİRİN ROMANI: MÂİ VE SİYAH
  => İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
  => CAHİT KÜLEBİ
  => TEVFİK FİKRET’İN ŞİİRLERİNDE TRAJİK DURUM
  => MEHMED RAUF’UN ANILARI yahut EDEBÎ HATIRALARIN YAYIMI ÜZERİNE BİR DENEME
  => MEÇHUL BİR AŞKIN SON NAĞMELERİ: TEVFİK FİKRET’İN “TESADÜF” ŞİİRLERİ / YARD. DOÇ. DR. NURİ SAĞLAM
  => Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ1
  => Tanzimat Dönemi Oyun Yazarliginda Batililasma
  => SİNEMA VE EDEBİYAT TÜRLERİ
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ, ESTETİK BİR HAZZIN EDİNİMİ
  => EDEBÎ TENKİT
  => ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE KİMLİK SORUNU
  => Halit Ziya ve Mehmet Rauf'un hayatları ile romanları
  => YAZIN VE GERÇEKLİK
  => MİLLÎ EDEBİYAT
  => HECE-ARUZ TARTIŞMASI/ Arş.Gör.Oğuzhan
  => AHMET HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE ATEŞİN DİLİ / ARŞ. GÖR. VEYSEL ŞAHİN
  => ROMAN TEKNİĞİ BAKIMINDAN YABAN
  => TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE COCUK EDEBİYATI
  => KADIN VE EDEBİYAT
  => Şiirin Temel Özellikleri-Christopher Caudwell
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ: HERMENEUTİK BİR YAKLAŞIM Vefa TAŞDELEN
  => VOLTAİRE VE ROUSSEAU ETRAFINDA AYDINLANMA ÇAĞI FRANSIZ YAZINI
  => TÜRKİYE’DE ULUSAL KÜLTÜR TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA ÇAĞDAŞ UYGARLIK SORUNU
  => EDEBİYATIN DİLİ ÜZERİNE
  => TARİHİN SINIFLANDIRILMASI
  => Türk Milletini Uyandıran Adam: Attila İlhan
  => EDEBİYAT DERSLERİNİN İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA
  => "Yalancı şöhretlerin Gerçek Yüzünü Ortaya Koydum"-Hilmi Yavuz
  => AVRUPA BİRLİĞİNİ YARATAN NEDENLER VE TÜRKİYE Metin AYDOĞAN
  => DİVAN ŞİİRİYLE HALK ŞİİRİNDE ORTAK BİR SÖYLEYİŞ BİÇİMİ
  => divan şiirindeki sevgili tipini alaya alan bir roman
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ
  => BAĞLANMA VE ÇELİŞKİ
  => Antik Çağ’da Tarih Yazmak
  => TARİHÎ ROMANDA POST-MODERN ARAYIŞLAR
  => Kültürel Batılılaşma
  => GARPÇILAR VE GARPÇILAR ARASINDAKİ FİKİR AYRILIKLARI
  => Harf Devrimi Üzerine Yeniden Düşünmek
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => KEMÂL AHMED DEDE VE TERCÜME-İ MENÂKIB-IMEVLÂNÂ’SI
  => TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA
  => Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ
  => ŞAİRANE BİR ÇEVİRİ yahut TOPLUMBİLİMİN SERÜVENLERİ Cemil MERİÇ
  => 47 LİLER YAHUT BİR ROMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  => ZAMAN, ZAMAN – I TERAKKİ Cemil Meriç,
  => Kırk Ambar (Cilt1)
  => KADIN RUHU, Cemil Meriç
  => Umrandan Uygarlığa-C.Meriç
  => Balzac’tan önce modern roman-Cemil Meriç
  => ARİSTARK’LA ZOİL-c.meriç
  => ELİNDE CENNET AÇAN ZEND AVESTA- c.meriç
  => SELEFÎLİK–SÛFÎLİK VE ÂKİF-SÜLEYMAN ULUDAĞ
  => Mehmet Âkif- Mâhir İz’e Yazdığı Mektuplar
  => DİDO SOTİRİYU’NUN ROMANI GİBİ BİR ROMANIMIZIN OLMAYIŞI
  => HİLMİ YAVUZ’UN DENEMECİLİĞİ
  => İRONİ KAVRAMI, GERÇEKÜSTÜCÜLÜK VE ERCÜMEND BEHZAD LAV ŞİİRİ ÜZERİNE
  => OKUNAMAYAN ROMANLAR
  => Gelenekçilik Geleneğe Dahil Değil
  => Türk Tiyatrosunda İronik Söz, İronisiz Metin
  => Postmodernist İroni
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN SİYASİ ETKİLERİ
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
  => Savaş
  => Newton, Goethe ve Sosyal Bilimler
  => Bir Afyon (!) Olarak Diktatörlükten Demokrasiye Futbol
  => Adorno Yüz Yaşında
  => Theodor Adorno: Kültür Endüstrisini Yeniden Düsünürken
  => ADORNO'NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => ADORNO’NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => Frankfurt Okulu
  => TARİHİ MADDECİLİK VE KAPİTALİZM - ÖNCESİ TOPLUMLARASYA TOPLUMU - FEODALİTE Asaf Savaş AKAT
  => POSTMODERNİZM GEÇ KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL MANTIĞI
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 2
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 3
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco 2
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak 2
  => Türkoloji Araştırmaları Makaleler Veritabanı
  => Yeni Makaleler
  => Türkoloji Araştırmaları Dergisi
  => Türkoloji Makaleleri
  => ŞAİR DUYARLILIĞI Afşar TİMUÇİN
  => Yazılar.....
  => SEÇME YAZILAR
  => EDEBİYAT Tez / Makale / Kitap ara
  => Orhan Pamuk: Babamın bavulu Nobel konuşması
  => PiVOLKA'da Çıkan Yazılar
  => Amin Maalouf Üstüne
  => Öykünün Yüzyılı /Feridun ANDAÇ
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Felsefesinde Bir Hareket Noktası Olarak Teoman Duralı-oktay taftalı
  => Sofist Bilgeliğin "Empirist" Dayanakları Üzerine 0.TAFTALI
  => Birlik ve Liderlik Hayalleri O.TAFTALI
  => Eğitilemeyen Bir Varlık Olarak İnsan O.TAFTALI
  => Çağdaş Bir Tarım Toplumuna Doğru O.TAFTALI
  => Sosyo-Politik Bağlamda Bir Dekadans Olarak Bilgi Toplumu O.TAFTALI
  => Aşkla Varolan Hayatlar O.TAFTALI
  => Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel O.TAFTALI
  => Nihat Genç Yazıları
  => Batılı Tarih Bilimi ve Tarihin Mantığı
  => Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI
  => Bir Savaşın Kavramları Üzerine
  => Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI
  => Değer Üreten Hayatlar
  => Doğu'nun Hayal Ülkesi O.TAFTALI
  => Dostlukla Yükselen Hayatlar O.TAFTALI
  => Şiirimizin Hazin Sonu O. TAFTALI
  => Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI
  => Yalanın Fenomenolojisi O. TAFTALI
  => Günümüzde Medya Kılavuzluğu - Günümüzde Medya Kılavuzluğu
  => Ermeni Meselesinin Kökenini Batının Irkçılığında Aramak Lazım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  => Osmanlı’dan Lozan’a Musul-Kerkük
  => “Sözümü Tutamadım, Artık Yaşayamam” Turhan Feyizoğlu
  => Gerilla Mustafa Kemal ve Türk Yurtsever Kurtuluş Hareketi Turhan Feyizoğlu"
  => SİYASİ TARİH YAZILARI -YEREL TARİH YAZILARI
  => Yazarlar - yazılar
  => TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DÜŞÜNSEL - SİYASAL TEMELLERİ
  => yazılar 1
  => yazılar2
  => türk dünyası
  => Derin devlet
  => YAZILAR,
  => SOSYOLOJİ.
  => YAZILAR,,.
  => TANZİMAT DÖNEMİ
  => İdealizm-Realizm
  => Cemil Meriç..
  => ilhan berk
  => NİYAZİ BERKES’İN TÜRK KİTLE İLETİŞİM TARİHİNE KATKILARI
  => yazılar.
  => yazılar..
  => yazılar,
  => yazılar,,
  => yazılar.,
  => YAZILAR.
  => YAZILAR..
  => YAZILAR-
  => YAZILAR-,
  => yazılar.1
  => y.1
  => y.2
  => y.3
  => y.4
  => y.5
  => y.6
  => y.7
  => y.8
  => y.9
  => y.10
  => y.11
  => y.12
  => y.13
  => y.14
  => y.15
  => y.16
  => y.17
  => y.18
  => y.19
  => y.20
  => y.21
  => y.22
  => y.23
  => y.24
  => y.25
  => y.30
  => y.31
  => y.32
  => y.33
  => y.34
  => y.35
  => y.36
  => y.37
  => y,38
  => y.39
  => y.40
  => y.41
  => y.42
  => y.43
  => y.44
  => y.45
  => y.46
  => y.47
  => İnsan-Mekan İlişkileri
  => SANAT VE ELEŞTİRİ
  => Türkiye’de olumsuz Pierre Loti eleştirileri
  => TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
  => ATATÜRK,
  => MAKALELER:
  => MAKALELER,
  => yz
  => yz1
  => yz2
  => yz3
  => yz4
  => yz5
  => yz6
  => yz7
  => yz8
  => FRIEDRICH NIETZSCHE’NİN TARİH ANLAYIŞI
  => Edebiyat Nedir?
  => YM1
  => YM2
  => YM3
  => YM4
  => YM7
  => YM8
  => YM9
  => İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu
  => Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği
  => Toplumsal Cinsiyet Düzenlemeleri
  => Psikanalitik ve Post-Yapısalcı Feminizm ve Deleuze
  => Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden İroni Tür ve Tekniklerinin Gelişimi ve Bazı Uygulama Örnekleri Tarihi Gelişim
  => İroni ve Melankoli*
  => İroni, Nostalji ve Postmodern
  => “Daha İyi Anlamak İçin Daha Fazla Açıklamak” İsteyen Bir Yorumbilimci: Paul Ricœur
  => Kendi (Paul Ricœur Üstüne)
  => Sersemleşme Okulu
  => Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme
  => Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği
  => Sonbahar Mitosu: Tragedya*
  => Ayrışma, Çatışma ve Fanatizm
  => Fanatizm İlkelliktir
  => Tuhaf Bir Çocuk
  => Huzursuz
  => Benjamin’in Mistisizmine “Üç Yönlü Yol”
  => Renan, Irk ve Millet
  => Varlık, Benlik, Hatırlayış ve Unutuş Üzerine
  => Hangi Kilidin, Hangi Anahtarı?
  => Romanda Tarih
  => Bugün Psikanalizi Tartışmak
  => Kültürde Bakış
  => 1930 Goethe Ödülü Dolayısıyla Frankfurt Goethe Evi’nde Konuşma
  => Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorusu
  => Metafiziğin Kalesi Hakkında Düşünmek
  => Hakların İadesi
  => Modern Etiğin İki Temel Direği Agnes Heller
  => Ezoterizme Genel Bir Giriş
  => Turnanın Semahı, Ezoterizmin Zamanı: Bektaşi ve Alevi Zaman Kavrayışla
  => Yeni sayfanın başlığı
  => Ulus-Ötesinden Hukuka Bakmak: Jürgen Habermas
  => Yeni Perspektifler Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz
  => Orlan: Kırılan Ten Kubilay Akman
  => Pusudaki Ten, Vice Versa
  => Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
  => Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme
  => Benim Çöp Bayramım
  => Kamu Yeniden Kurulurken Kadınlara Ne Olacak?
  => Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant
  => Kant ve Üniversite İdeası
  => İki Yüzüncü Ölüm Yıldönümünde: Immanuel Kant ve Kantçılık
  => Kant ve Yeni Kantçılık
  => Otuz Beşinci Gece: Ruh, Can, Hayat, Ölüm, Akıl ve Öte Dünya Üzerine1
  => Ölüm Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler
  => Ölüme Karşı Ölüm
  => Avrupa İçin Yeni Bir Ethos Üzerine Düşünceler
  => Avrupa ve Ötekileri
  => Sûfî Şiirinin Poetikası
  => Byron ve Romantiklik
  => Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti
  => Balkanlar: Metaforların Çarpıştığı Bir Savaş Alanı
  => Badiou: Etik Üzerine
  => “Semen est Sanguis" Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kan
  => Âdet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar
  => Said ve Saidciler ya da Üçüncü Dünya Entelektüel Terörizmi
  => Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken
  => Adorno ve Tanrının Adı
  => Kant, Adorno ve Estetiğin Toplumsal Geçişsizliği
  => Adorno ve Berg
  => İbn Battûta Seyahatnamesi
  => Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
  => Yamalı Çelişkiler Semti: Saraybosna'dan Yenibosna'ya
  => Halkla Birlikte Bir Çağdaş Kent Söylemi Üzerine
  => Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
  => Selçuklular Anadolu’da
  => Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd Dönemine (1220-1237) Bir Bakış
  => 13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret
  => Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim (Bir Giriş)
  => Nietzsche ve ‘Akla’ İsyan
  => Bizans Manastır Sistemine Giriş
  => Öğrenci Radikalizmi Üzerine Düşünceler
  => 1968’i Yargılamak ya da 68 Kuşağına Mersiye
  => “Gelecekte İnsanlara Çok Güzel Görüneceğiz”
  => Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
  => Üniversitede Psikanaliz Öğretmeli miyiz? Sigmund Freud
  => Psikanalist Kimdir?
  => Nerelisiniz?
  => Irak’a Kant Çıkarması
  => Bizans Şaşırtıyor
  => 12 eylül dosyası
  => FETHİ NACİ: Cesur, Gerçekçi Ve Halkçı... İzzet Harun Akçay
  => SON OKUDUKLARIM- İzzet Harun Akçay
  => Sabahın yalnız kuşları-İzzet Harun Akçay
  => Bir Portre - Cahit Sıtkı TARANCI - Şükran KURDAKUL
  => ŞİİR NEDİR? Cahit Sıtkı TARANCI
  => Afşar TİMUÇİN - Şair Duyarlığı
  => Ahmet KÖKLÜGİLLER - Karacaoğlan'ın Yaşamı ve Şiirleri
  => Atilla ÖZKIRIMLI - Dadaloğlu ve Çevresi
  => Aysıt TANSEL - Metin Eloğlu
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI

Özet: Çalışma Antik çağdan beri erdem (arete) olarak tanımlanagelmiştir. Ancak bu erdem kapitalizmle birlikte, modern toplumlarda para ve zaman ilişkisiyle ölçülür olmuştur. Bu süreci belirleyen obje yorumu ise empirist bilgi teorisinde temellendirilebilir.

Work / labour has been defined as a virtue since ancient times. With capitalism in modern societies, this virtue has turned to be measured with his relation to money and time. The object interpretation that determines this process, is to be found in empiric epistemology.

Anahtar sözcükler: Çalışma / çalışkanlık, para, zaman, erdem, an, akış

Key words : Work / labour / diligence, money, time, virtue, moment, flow

Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine

Çalışmanın toplumsal etkilere yol açan bir faaliyet olması, insanın toplumsal bir varlık olmasına ve ortaklaşa bir yaşam sürdürmesine yol açan etkenlerdendir. Bireysel amaçlara yönelik herhangi bir faaliyet bile, eninde sonunda başka insanları ilgilendren sonuçlara yol açar. Bu nedenden ötürü daha antik dönemden itibaren, çalışmaya tinsel ve ahlâki bağlamda özel bir önem atfedilmiştir.

Aristoteles'in çalışmayı belirleyici bir toplumsal değer olarak tasarladığı söylenebilir. Etik bir değer olarak ‚iyi' her türlü insan eyleminin amacıdır. Bundan ötürü çalışma da ‚iyi' ye ulaşmayı amaçlar. „Genel olarak kabul edildiği gibi, her uygulanabilir kudret ve her bilimsel araştırma, yani bütün eylem ve tercihler bir iyi' yi amaçlarlar. Buna göre iyi'nin doğru tanımı, her şeyin ulaşmaya çalıştığı amaçtır.“ 1 Fakat ‚iyi' nin belirlenimi, üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken esaslı bir meseledir. Bizim için burada önemli olan ‚iyi'nin belirlenimi değil, ahlaki bir ölçüt olarak ‚iyi'yi de içeren, çalışma ve erdem arasındaki ilgidir.

Kısaca söylemek gerekirse: Hangi sanat dalında olursa olsun, çalışma, o sanatın en yüksek değerine ulaşmayı amaç edinmelidir. Bu bakış doğrultusunda çalışkanlık en yüksek değeri içeriyor. “Bu yüzden bizi tanıyan insanlar arasında, âkil olanlar tarafından ve üstelik çalışkanlık nedeniyle onurlandırılmak arzu edlen bir şeydir. Bu her halûkarda en yüksek değerdir, ve sonra belki tam burada, devlet için yaşamın amacı bilinebilir.” 2 Hatırlayacak olursak, Protagoras'a göre de erdem, eğitim (paideia) yoluyla edinilen yurttaşlık ve siyasi çalışkanlık anlamına geliyordu.

Ancak gerçekleştirilmemiş bir çalışkanlık, amacına ulaşmış bir çalışkanlık olarak değerlendirilemez. “Fakat bunun yanısıra amaç ve amaç arasında bir farklılık kendisini gösterir: birincisi salt çalışıyor olmak, diğeri ise bunun ötesinde çalışıyor olmanın sonucu: eserdir. 3 Böylece çalışkanlık potansiyel bir yetenek veya salt çalışma olarak fazla büyük bir anlam taşımaz.

Çalışma aynı zamanda mutluluk, haz ve şeref imkanı olarak da görülebilir. Gelgelelim burada sözü edilen haz, sahip olunan maddi imkanların sonucu olarak anlaşılmamalıdır. Kuşkusuz çalışma sayesinde çeşitli maddi imkanlara ve büyük paralara da ulaşılabilir. Lakin : „Para insanının hayatı kendi içnde gelişmiş bir şeydir, ve zenginlik elbette aranılan en yüksek iyi değildir. O sadece bir kullanım değeridir: başka amaçlar için bir araçtır. Dolayısıyla daha önce adı geçen şeyler (haz ve şeref) nihayi amaç olarak kavranabilirler, çünkü onlar kendi iradeleri tarafından değerlendirilirler .” 4 Öyleyse paranın başka amaçlar için bir araç olmak dışında anlamı yoktur. Bu türlü bir tasarım büyük olasılıkla Antik dönemde ve Kapitalizm öncesi toplumlarda hayli önemsenmiştir. Antik dönemde çalışma, hakiki anlamını, amaca yönelik maddi üretimin ötesinde, tinsel alanda bulur. : insana ulaşabilen en yüksek iyi kendisini asli çalışkanlığı anlamında ruhun bir etkinliği (çalışması) olarak sergiler .” 5

Hakikatte, çalışmanın maddi nesneler dünyasını değiştirme ve nesneler üzerinde hakimiyet tesis etme niteliğinden öte, ruhi bir etkinlik olarak; tinsel ve toplumsal bir disiplin olarak görülmesi, onun erdemselliğinin bir ifadesidir. Politika ve felsefe yapmak, edebiyat ve benzeri sanatlarla uğraşmak, yani bu alanlarda çalışkan olmak, aynı anlamda manevi bir yücelme ve arınma imkanı sunar. Çalışma, bu açıdan gözlendiğinde, kendisini, insanı elemden koruyan ve mutluluğunu sağlayan bir eylem olarak gösterir. ”Fakat eğer söylediğimiz gibi çalışma, hayata kendi karakterini verirse, böylece mutlu bir insan eleme düşmez, çünkü onun asla alçak ve tiksinç bir şey yapmasını öylesine bekleyemeyiz..” 6 Fakat modern toplumlarda, bu anlayışın nasıl topyekün tersine döndüğünü, açık ve belirgin şekilde görebiliyoruz.

Antik çağda erdem olarak tanımlanan çalışma, kapitalizmin verisi olan modern toplumlarda da bir erdem olarak anlaşılmıştır. Buna rağmen modern toplumda bu kavramın anlamı, Aristoteles'in atfettiğ değerin hayli ötesinde bulunmaktadır. Tabii bir eylem olan çalışma, kapitalizmin öngördüğü özel bir eyleme dönüşmüştür. Kapitalizm koşullarında çalışmanın, yabancılaşmış bir anlam taşıdığı söylenebilir. Artık çalışma, para, zaman ve ürünle ölçülebilen „rasyonel“ bir eylemdir. „Evrensel bir kültür tarihinde bizim için salt iktisadi merkezi problem: kendisini sadece her yerde maceranın veya ticaretin veya savaşın, politik, idari, k â r fırsatçısı olarak binbir surat biçiminde değiştiren kapitalizm d e ğ i l, bilakis onun rasyonel organizasyonu olan ö z g ü r ç a l ı ş m a d ı r.“ 7 Bu şekliyle çalışma, daha çok rasyonel bir erdem olarak modern bağımlılık sürecinin belirleyici bir etkinliğine dönüşmüştür.

Fakat değindiğimiz gibi çalışma, antik dönem tasarımının devamı olarak, h âlâ bir erdem biçiminde tanıtılmaktadır. Bu sayede kapitalizmin temelinde yatan sömürü kısmen gizlenmekte ve bu sömürü süreci, çalışan insanlar tarafından erdem olarak anlaşılmaktadır. Çalışma, sıradan ve serbest bir eylem olmak bir yana, bunun ötesinde bütün Batı hayatını belirleyen toplumsal ve rasyonel bir kategoriye dönüşmüştür. „Onun (çalışmanın) rasyonelliği aslen bugün teknik belirleyici unsurlarla h e s a p l a n a b i l i r olmasındadır: kesin hesap belgeleri. Fakat hakikatte bunun anlamı: bilimin Batıya özgü tarzı sayesinde, özellikle matematik ve deneysel, kesin ve rasyonel temelli doğa bilimleridir “ 8 Küçük bir örnek kapsamında gündelik dilde ve çalışma sözcüklerini içeren kavramları hatırlayacak olursak, bu insan etkinliğinin ne tür sosyo-ekonomik bir kategoriye dönüştüğünü anlayabiliriz.

Buna bağlı olarak: işgünü, iş elbisesi, çalışma zamanı, iş molası, iş kazası, iş bölümü, iş sözleşmesi, iş sigortası, işyeri, işyeri güvencesi, işsizlik, angarya iş, çalışma kampı, işçi partisi, iş bankası, iş borsası, iş pazarı, iş dağıtımı, işçi kasası, iş gücü, iş temposu, iş hacmi, iş hukuku, iş aletleri, iş göçü, iş ücreti, iş bulma kurumu, çalışma izni, çaılşma karnesi. vs. Bu liste hayli uzatılabilir. Bu kavramlardan açıkca anlaşılabileceği gibi çalışma sosyo-ekonomik, rasyonel bir kategoriye dönüşmüş ve salt etik anlamının bütünüyle dışına savrulmuştur.

ÇALIŞMANIN TABİATI

Hayatın oluşması için gezegenimizin sunduğu imkanların yanısıra, canlı organizmaların, hayatlarını sürdürebilmelerinin öncelikli koşullarından birisi de beslenmedir. Hayata gelen organizmanın, canlılığını muhafaza edebilmesi ve büyüyerek gelişme, üreme gibi diğer yaşamsal işlevlerini sürdürebilmesi için gerekli olan enerjiyi, beslenme yoluyla temin etmesi gerekiyor.

Tabiatta yer değiştirme yetneğine sahip olmayan canlılar, ancak uygun koşulların mevcut olduğu ortamlarda hayat bularak, varlıklarını sürdürebiliyorlar. Beri yandan, yer değiştirme yeteneğine sahip olan canlılar ise, bu imkan sayesinde, besin kaynaklarını arayıp bulmak, yaşam için elverişli ortamlara göç etmek gibi eylemlerde bulunurlar. Bu davranış özelliğini, yer değiştirebilen bir canlı olarak insanda da, tarih boyunca gözlemlemek mümkündür. O nedenle, insanın ilk hareketinin su ve besin temin etmek amacıyla gerçekleştirildiğini varsayabiliriz.

İnsan dış tehditlere karşı güvenlik oluşturarak korunmak ve türün devamını sağlamak için gerekli enerjiyi, beslenme yoluyla temin etmek mecburiyetindedir. Bilindiği gibi, insan bu mecburiyet dolayısıyla tarihsel süreçte, toplayıcılık, avcılık, besicilik, çiftçilik gibi yöntemler bulmak ve bu yöntemleri geliştirmek zorunda kalmıştır. Beslenmek ve güvenlik oluşturmak amacıyla, insanın bir ağacın dalını kopartma veya bir taşı alıp, bir başka taşın üzerine koyma eylemini, onun aynı zamanda tabiatı değiştirme sürecinin de başlangıcı olarak anlamak mümkündür.

Bu süreç aynı zamanda, insanın doğal nesneleri; kendinde şey'leri (Ding an sich) kendisi için şeylere (Ding für sich) dönüştürme sürecidir. Tabiatta kendi halinde duran bir taşı alıp, bir başka taşa sürterek ondan kesici bir alet yapan insan, böylelikle giderek doğal nesnelere hükmetmeye, onları değiştirmeye ve dönüştürmeye başlamıştır. Doğal bir nesneyi, kendisi için nesneye dönüştürme eylemi, alet yapmanın başlangıcı olarak görülebilir.

Özetle: alet yapma ve alet kullanma sürecinde, insan elinin önemini, başparmağın nesneleri kavramaya ve onlara şekil vermeye yönelik kabiliyetini de vurgulamak gerekiyor. Buna bağlı olarak, insanın iki ayağı üzerinde doğrularak hareket edebilmesi ve bu sayede gırtlağından, çeşitlilik imkanı fazla sesler çıkartabilmesi, onun tabiatla ve kendi kendisiyle olan ilişkisinde de belirleyici bir rol oynamıştır.

Bu süreç, ileriye doğru nitel ve nicel bir evrim olarak değerlendirilebileceği gibi, sadece insana ait olgu ve fenomenlerin, yer değiştirmesi ; oluşması şeklinde de tanımlanabilir. Bu ayrı bir tartışma konusudur.

Yukardaki değinilerin ışığında asıl vurgulanması gereken: insanın, yer küre üzerinde varolduğu günden itibaren, yaşamak için çabalamak ve çalışmak zorunda olduğudur. Demek ki, yaşayarak varlığımızı sürdürmek için belli bir emek sarfetmek zorundayız. Bu emek başlangıçta, belki bir ağaç dalından kopartılan bir kaç yemişle sınırlıydı. Bunun için alet olarak da basit bir değenek yeterliydi. Fakat 18. yüzyıldan başlayarak günümüze uzanan zaman diliminde üretim süreçleri son derece karmaşık bir hâl almıştır. Karmaşık teknolojilerin ürünü olan aletleri kullanarak harcadığımız emek, yaptığımız iş hakındaki fikrimizin de karmaşıklaşması sonucunu doğurmuştur.

Avrupa tarihinin oluşum aşamaları içinde ortaya çıkan, Avrupa'ya özgü bir üretim süreci, iş ve çalışma kavramlarının ayrıntılı olarak tanımlanmasını zorunlu kılmıştır. Kapitalizm olarak adlandırılan bu üretim süreci, aynı zamanda bir ekonomik yaşantı birlikteliği biçimidir. Avrupa tarihinde Fransız Devrimi'ni hazırlayan bu süreç, aynı zamanda yeni bir tin'in de oluşum sürecidir.

Avrupa' da kapitalizmin ortaya çıkışına paralel olarak yeni bir dünya tasarımının, yeni bir obje yorumunun oluştuğunu gözlemliyoruz. Bu bağlamda, Avrupa'da kapitalizmin ortaya çıktığı, 1789 – 1871 arasındaki serbest rekabetçi, liberalist dönem, Aydınlanma'nın da en parlak dönemi olarak tanımlanabilir. Önce İngiltere'de John Locke ile başlayıp, Berkeley üzerinden Hume ile devam eden Aydınlanma düşüncesi, kısa sürede bütün Avrupa'yı etkisi altına almıştır. Bilindiği gibi, kapitalin, mal'ın ve iş gücünün serbest dolaşımı, öteki özgürlüklerin de önünü açmak zorundaydı. Aydınlanma düşüncesinin temel prensiplerini oluşturan özgürlüklerle, kapitalin gereksinim duyduğu hareket özgürlüğü arasında derin bir paralellik ve bağıntı söz konusuydu. Ancak bu durum kapitalizmin serbest rekabetçi aşamadan tekel aşamasına geçtiği 1900 lü yıllarda son bulmuştur.

Avrupa tarihinde Aydınlanma dönemi olarak adlandırılan zaman diliminin tin'i bizim ana konumuzu oluşturuyor. Hatırlamak gerekirse, herhangi bir zaman diliminin tin'ini incelerken baş vurduğumuz metodun bir gereği olarak, önce o zamanın obje yorumunu belirleyen bilgi teorisini (veya teorilerini) ele alıyoruz. Daha sonra, bu bilgi teorisinin ışığı altında, çeşitli yaşam alanlarını mercek altına alarak anlamaya ve ifade etmeye çalışıyoruz. Somut yaşam alanları hakkında edindiğimiz tek tek fikirler ve bilgiler, böylece bizi, genel bir çepeçevre kaplayan olarak o zamanın tin'ine götürüyor.

Endüstrileşme sürecinde, sadece an'da yaşayan, kazanan ve tüketen insan için, insani ilişkiler de zamansal bir nitelik kazanmıştır. Sabah 8.00 akşam 17.00 döngüsü artık doğal bir alışkanlık değil, an'da akan görüntülerden oluşan bir süreçtir. Sermayenin birikimi de akıp giden an'lardan oluşan zamana paralel bir seyir izler. Zaman ve ona ait an'lar para demektir. Zaman artık parayla ölçülmektedir. An'daki görüntüler gerçeklik olarak algılanırlar. Böylece varlık tasarımını da izlenimlerle niteleme imkanı doğmuştur.

EMPİRİK BİLGİ TEORİSİ VE ÇALIŞMA İLGİSİ ÜZERİNE

Eğer 18 . yüzyıldan beri hayatımızın çeşitli alanlarını belirleyen önemli olgulardan bazılarını sayacak olursak, aklımıza öncelikle Aydınlanma, endüstri devrimi, modernite, vb. gelmektedir. Bir öncelik sonralık veya nedensellik ilişkisi aramak yerine, ilgimizi tarihte eş zamanlı olarak ortaya çıkan obje yorumuna yöneltiyoruz. Bu ve başka yazılarımızda da, her obje yorumunun belli bir bilgi teorisinden kaynaklandığını veya belli bir bilgi teorisiyle ilgi içinde olduğunu iddia etmiştik. Böylece yukarda değinilen olgulardan ve onların yorumundan ilham alan bilgi teorisi tasarımı, kendi anlamını kazanmaktadır.

 

Batı'da ilk kez 1688 İngiliz devrimiyle ortaya çıkan Aydınlanma, aynı zamanda kapitalist üretim ilişkilerininin ve modern topluma geçişin de başlangıcı olarak görülebilir. Bertrand Russel'ın 1688 devriminin havarisi olarak tanımladığı John Locke tarafından geliştirilen empirik bilgi teorisi, bu dönemi güçlü biçimde belirlemiştir. Sonraları David Hume'dan, Ernst Mach'a kadar uzanan empirizm ve onun bilgi teorisi, bu dönemin obje yorumunda ve dünya görüşünün şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Empirist bilgi teorisinden kaynaklanan obje yorumu ve onun sonucu olan dünya görüşü, giderek dönemin çeşitli yaşam alanlarını etkisi altına almıştır.

Tekrar Bertrand Russel'a dönecek olursak: “ ...; elbette Lock'un politik felsefeye etkisi o kadar büyüktür ki, biz onu, felsefi liberalizmin olduğu gibi, aynen bilgi teorisinde de empirizmin kurucusu olarak ele almak zorundayız... Ülkesinin hükümeti onun politik görüşlerini paylaşanların üzerine gittiğinde, o teorik felsefe çalışmalarına son vermiştir. En güçlü ve başarılı politikacılar ve filozoflar yıllarca teoride ve pratikte onun savunduğu görüşleri temsil etmişlerdir.“ 9

Önde gelen bir yaşam alanı olarak, çalışma da kuşkusuz bu belirlenimin dışında kalamazdı. Bilindiği gibi, bilgi problemi Descartes'tan beri temel bir araştırma alanını oluşturmaktaydı. Fakat birçok felsefe tarihçisinin vurguladığı gibi, John Locke bilgi teorisini ve bilgi üzerine eserleri, bağımsız bir felsefe dalı olarak temellendiren en önemli filozoftur. Locke bilginin yapısını ve kaynağını metafizik sanılardan bağımsız ve doğrudan ele almaya çalışan ilk filozoflardandır. „Amacım insani bilginin kaynağını, güvenilirliğini ve sınırlarını araştırmak olduğu için inancın düşüncenin ve onayın dayanakları ve sınıflandırmalarıyla birlikte kendimi şimdilik öylece tinin doğa bilimsel gözlemine salmıyorum veya onun varlığının nereden kaynaklandığını veya canlı ruhumuzun hangi hareketleriyle veya vücudumuzun hangi değişimleriyle bu noktaya geldiğimizi, organlarımızın herhangi bir dış deney bildirimiyle veya aklımızdaki herhangi bir fikirle, ve bu fikrin oluşumunun kısmen veya bütünüyle maddeye bağımlı olup olmadığını sınamak için çaba sarfetmiyorum” 10

Locke göre insan, doğuştan zihni ilkelere sahip değildir. Bununla birlikte, her insan zihninde bir takım tasarımlar vardır. Onların davranışlarından ve ifadelerinden bu tasarımlara sahip olduklarını görebiliriz. Böylece bu tasarımların ve idelerin akla nereden geldiği sorusu, bilgi araştırmalarının çıkış noktasını oluşturur. Bazı düşünürlere göre bu ideler doğuştan gelmektedir. Onların temel gerekçeleri, bazı zihni ve deneysel ilkelerin herkes tarafından doğru olarak tanınmasıdır.

Lock'a göre bütün insanlar bazı ilkelerde birleşseler bile bu durum o ilkelerin doğuştan geldiğini kanıtlamaz. Özdeşlik ve imkansızlık ilkeleri üzerinde, herkesin birleştiğinin iddia edilmesine rağmen, bunlar doğuştan gelmezler. “İmkansızlık ve özdeşlik isimleri doğuştan veya bizimle birlikte oluşmaktan hayli uzak iki ideye işaret ederler. Kanımca bunları zihinde doğru biçimde oluşturmak büyük çaba ve dikkat gerektirir. Bunların bizimle birlikte dünyaya gelmesi öyle uzak bir ihtimaldir ki, bunlar ilk çocukluk ve gençlik dönemlerinin düşüncesine çok uzaktırlar, sanırım birçok yetişkinde de bunların eksikliği sınanabilir.” 11 Çocuklar bu ilkeleri bilmezler, ancak daha önceden ruhta mevcut olduğu iddia edilen ilkelerin bilinememesi de imkansızdır. Buna mukabil, insan ruhu, konuşma dilinde bulunan ilkeleri aklın yardımıyla bilebilme yeteneğine sahiptir. İnsanın ateşin yakıcılığını, suda boğulunabileceğini bilme eğilimi vardır. Bir çocuk bu ilkeleri öğrenmezden önce, siyahı beyazdan, acıyı tatlıdan ayırmayı öğrenir. Lock'a göre zihin başlangıçta beya bir kağıt gibidir. İnsan ruhunda doğuştan bazı yetenekler ve eğilimler mevcuttur, fakat ideler deneyden kaynaklanırlar. Sonunda bir insanın bütün bilgisi deneyi kapsar ve deneyden kaynaklanır. Locke, idelerin yegâne kaynağı olan deneyi, dış deney / duyum (sensation) ve iç deney / duyum (reflektion) olmak üzere ikiye ayırır. Dış deneyin / duyumun konusu nesneler dünyasıdır. İç deneyin /duyumun konusu ise tinsel operasyonlardır. Nesnelerin renk, sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık gibi duyulabilir nitelikleri ve bunların tasarımları ruha duyumlar aracılığıyla bildirilir.

Duyu verilerini bilginin ana kaynağı olarak ele alan John Locke, böylece modern zamanlardaki empirik rölativizmin de temellerini atmıştır. Aynı düşünce geleneğinin izleyicisi olarak David Hume da, duyu verileri üzerine yaptığı kapsamlı çalışmayla günümüze kadar uzanan önemli bir obje yorumunu geliştirmiştir. Burada ele alınan düşünce geleneği Hume ile birlikte kapsamlı bir belirlenime ulaşmıştır.

Genel olarak söylemek gerekirse, Batı'da empirizm olarak adlandırılan düşünce geleneği, kapitalizmin gelişimiyle tarihi bir koşutluk sergilemektedir. Başlangıçta değindiğimiz hipoteze geri dönecek olursak: her düşünce sistemi ve onun bilgi teorisi, o dönemin dünya görüşü ile ilgi içerisindedir. Bu bağlamda, empirist düşünce ve onun bilgi teorisi ile Batı kapitalizmi arasındaki ilişki, çeşitli yaşam alanlarında anlamını kazanmaktadır. Bu ilgi içersinde, çalışmayı da bir yaşam alanı olarak ele almak „anlamlı“ olacaktır.

Yukarıdaki değinilerden sonra, yeniden Lock'a dönerek empirik etiğin günümüzdeki etkileri üzerinde yol alabiliriz: zihni ve pratik ilkelerin doğuştan gelmemesinden ötürü, bütün ahlaki kuralların bir yere dayandırılması ve geçerliliğinin kanıtlanması gerekiyor. Örneğin, „verilen bir sözün tutulması niçin gereklidir?“ Bu soru farklı gerekçelerle kanıtlanabilir. Dindar bir insan, bunun Tanrı emri olduğunu iddia edebilir. Veya Thomas Hobbes'tan ilham alan birisi, toplumun böyle istediğini ve bunun bir namus meselesi olduğunu öne sürebilir. Yine de kabul gören bu önerileri gerekçelendirmek anlamsızdır. Ayrıca aynı anlamsızlık bu denemelerin tutarsızlığında da ortaya çıkar. Buna rağmen mutluluk ihtiyacı, acıdan kaçınmanın bir verisidir. Fakat eylemimizi yönlendiren bu ihtiyaçlar, sadece irademizin yönünü belirlerler. Dolayısıyla bu tasarımlar, başlangıçta itibaren ruhumuzda mevut değillerdir. Hem tek tek insanların, hem de farklı toplumların pratik ilkeleri, çeşitlilik gösterebilirler. Toplum varlığının sürekliliği ve mutluluk eğiliminden ötürü, herkes zaman zaman bu ilkelerde birleşebilir. Fakat yine de bu durum doğuştan ilkeler için bir kanıt sayılamaz. Özdeşlik , imkan ve imkansızlık gibi soyut kavramların içerik olarak doldurulabilmesi için üzerlerinde uzun süre düşünmek gerekir. Ve bunlar da doğuştan değil, soğuk- sıcak, acı- haz duyuları gibi deneyden gelirler

Tüm bunlardan sonra John Lock'un rölativist bir etik geliştirdiği kanaatine varabiliriz.

HAYATIN AN'A İNDİRGENMESİ

Çalışmanın hâlâ erdem olarak değerlendirildiği modern zamanda, 19. yüzyılda Ernst Mach ve onun obje-suje yorumu, gündelik hayatın belirli unsurlarıyla aynı yönelim içindedir. Bu bağlamda, çalışkanlık , akış, üretim bandı , gibi birbirini çağrıştırarak Ernst Mach'ı anımsatan kavramlar, 19. yüzyıl çalışma anlayışını açıklamakta hayli kolaylık sunarlar.

Mach, insan ve dünya ikilemini onaylamamasına rağmen düşünce pratiğinde sujeden objeye gitmeyi yeğler. „Nesneler duyumları üretmezler, bilakis duyu karmaşaları nesneleri oluşturular. Nesneler fizikçiye kalıcı gerçek olarak yansır. Buna karşılık duyumlar onların akıcı geçici görüntüsüdür, böylece o, bütün nesnelerin duyu karmaşaları için birer düşünce sembolü olduğunu dikkate almaz ” 12 İnsanın her şeyin ölçüsü olduğu, burada Protagoras'dan daha ayrıntılı şekilde görülmektedir. Burada tüm nesneler, insanın duyu karmaşaları olarak ifade edilmektedir. Görüntüler, tek boyutlu bir dünya oluştururlar. Bu tek boyut, çeşitlilik, değişim olabilirdi. Öyle ki , „İfade edilenlerden açıkça görüldüğü gibi, gerçek bir kayıtsız şartsız durağanlık yoktur. Şartları görmezden gelir, önemsemez veya her zaman var olan veriler olarak alır, ya da isteyerek yok sayarsak aynı yere ulaşırız. Var olan tüm durağan verileri de içeren tek bir tür durağanlık vardır, o da bağıntı durağanlığıdır. Töz, madde de kayıtsız şartsız bir durağanlık değildir. Bizim madde olarak adlandırdığımız, elementlerin (duyumların) belli kurallara bağlı ilişkisidir. 13

Bu satırlar (empirist) impresyonist felsefenin ve impresyonist kültürün temellerini ifade eder. Böyle bir zaman diliminde felsefe, bilim, etik, vs. impresyonist niteliklere sahip olmalıydı.

Feodal üretim ilişkilerinin çözüldüğü rönesans döneminde, Batı tarihi sahnesinde yavaş yavaş kapitalist ilişkiler görülmeye başlar. Yeni bir ekonomik yaşamın, yeni bir insana gereksinim duyduğu açıktır. Bilindiği gibi Rönesans'la birlikte, eğitim anlayışından dünya görüşlerine kadar sayısız yenilik hayata geçirilmiştir. İmpresyonist kültür bu açıdan ele alındığında, şu soru karşımıza çıkıyor: bir yaşam alanı olarak çalışma , bu kültürün dışında kalabilir miydi? 17. yüzyılın sonundan 20. yüzyıla kadar birbiri içinde gelişen ve Aydınlanma, endüstrileşme, modernizm vs. olarak adlandırılan bu sarmal süreçleri, kapitalist ilgiler içersinde inceleyebiliriz.

Batılı tarzda kapitalist bir yaşam birlikteliğinin sürdürülmediği ülkelerde bu süreçler yabancı kavramlar olarak algılandı. Öyle ki, kendi özelliklerine uygun teknik, bilimsel ve sosyokültürel gerçekleri mümkün kılan kapitalizm, özdeş bir etik de yaratmalıydı. Bu noktada, sözü edilen bütün bu olguların kökeninde belirli bir obje yorumunun bulunduğunu hatırlamak gerekir. Bu obje yorumu, dünyayı belirli bir biçimde algılamanın yolunu açmaktadır.

Locke ve Hume üzerinden Mach'a kadar uzanan bu obje yorumu, empirizmin veya bir başka deyişle impresyonizmin veya daha başka bir deyişle subjektif materyalizmin bilgi teorisine aittir.

Hakikatte kapitalizmin yüzyıllarının, tinsel alanda subjektif ve objektif türleriyle materyalizm tarafından belirlendiğini söylemek hiç de yanlış olmaz. Bu yüzyıllar süresince objektif materyalizm tarafından işçi sınıfının yüceltilmesi, sonuçta, çalışmanın kutsallığını doğurmuştur. Subjektif materyalist anlayış tarafından yüceltilen mesleki çalışkanlık, mercek altına alındığında, aslında ticaretin ve kapitalist girişimciliğin ahlaki olarak nasıl da kutsandığı daha iyi anlaşılacaktır. Bu alanda çalışkanlık, ölçülülük, dürüstlük, vb. kişilik kredisi olarak değerlendirilir. „Aslında Franklin'in bütün ahlaki tutumu yararcılık yönündedir: dürüstlük kredi sağladığı için yararlıdır, dakiklik, çalışkanlık, ölçülülük, aynı şekilde, ve bu y ü z d e n erdemdirler: - çıkan sonuç budur“ 14

Bir erdemin, erdem olarak tanınabilmesi için para cinsinden bir karşılığı olması veya parayla değiştirilebilmesi gerekmektedir. Aşağıdaki ifadeden anlaşıldığı kadarıyla zamanda gerçekleşen her insan eylemi parayla ölçülebilmektedir. “Z a m a n ı n p a r a olduğunu düşün; işinden günlük on lira kazanabilecekken, günün yarısını gezerek veya evinde tembellik yaparak geçiren birisi, sadece eğlenceye harcadığı altı kuruşu masraf olarak hesaplayamaz, o bunun yanısıra beş lira daha harcamış veya daha fazlasını savurmuştur.“ 15

Sözün konusu para oldukta, insan eyleminin ölçülebilirliği, zamanın ölçülebilirliğiyle özdeşleşmektedir. Bu anlamda, yine bir insan eylemi olarak çalışma da parayla ölçülmektedir. En küçük zaman birimi olarak akıp giden an'lar, en küçük para birimi anlamına gelmektedir. Nasıl ki, geometrik mekânda sayısız noktalar bir doğru teşkil ediyorlarsa, modern toplumların zamanında da, sayısız kuruşlar sermayeyi teşkil ederler. İnsan ömrünün belirli bir zamanla sınırlı olmasına rağmen, paranın birikimi insan ömrüyle dengelenmektedir. Bu bağlamda, erdemli insan davranışları da, kaçınılmaz bir biçimde, kişilik kredisi olarak an içinde değerlendirilirler. Para , zaman ve çalışma arasındaki ilişkiler en küçük birimlerden, sınırsız ölçekli birikimlere ulaşırken, sınırlı insan ömrünü ise sadece an içinde dikkate almaktan başka bir imkan yoktur. Böylece, modern toplumlarda, kapitalist ekonomik yaşantı birlikteliğinin talep ettiği erdemli ve kredili davranışlar da an'a indirgenmek zorundadırlar.

1 Aristoteles, Nikomachische Ethik, S.5 Stuttgart 1998

2 Aristoteles, age, S. 10

3 Aristoteles, age, S. 5

4 Aristoteles, age, S. 10

5 Aristoteles, age, S.17

6 Aristoteles, age, S.26

7 Max Weber, die protestantische Ethik und der Geist des Kapitalismus, S. 10. Potsdam 1999

8 Max Weber, age, S. 10

9 Bertrand Russel, Philosophie des Abendlandes, S. 613, Wien, Zürich 1992

10 John Locke, Versuch über den menschlichen Verstand, S.22, Hamburg 2000

11 John Locke, ibid, S. 82

12 Ernst Mach, Analyse der Empfindungen, S. 23 Jena 1918

13 Ernst Mach, age, S. 270

14 Max Weber, age, S.34

15 Benjamin Franklin'den aktaran Max Weber, age, S. 31

 

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 646824 ziyaretçi (1187966 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol