12 Eylül Dosyası
Suat Parlar
12 Eylül Dosyası II
Suat Parlar
Ordu ve Emperyalizmle İlişkilerin Tarihsel Kökenleri
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı Devleti için felaketle sonuçlanınca, ordunun durumu yeniden güncel hale geldi. Reformist arayışlar içinde bulunan devlet, Almanya'dan askeri uzman talebinde bulundu. Alman askeri heyetleri ile birlikte Krupp ve Deutsche Bank'da bu bakir pazara girdi. Alman danışmanlardan Von Der Goltz'un önerileri doğrultusunda 1885 de Krupp fabrikalarından 500 kadar ağır top alındı. Ertesi yıl 426 sahra topu ve 60 havan topu, 1887'de 500.000 karabina ve tüfek bu listeye eklendi. ABD maslahatgüzarı'nın o tarihlerde Washington'a yazdığı rapora göre; Krupp ve Mauser'in bu pazar egemenlikleri Osmanlı ordusunu pahalı ve kalitesiz silahlarla donatma sonucunu vermişti. Ayrıca Goltz'un Harbiye Mektebinde ders kitabı olarak okutmak üzere 4000 sayfadan fazla Türkçe broşür ve ders kitabı yayınlaması subay adayları arasında Alman hayranlığını arttırdı.....
...................................
12 Eylül darbesi koşullarında tekelli sermayenin çıkarlarına uygun merkeziyetçi, otoriter, militarist ve şoven yönleri Türk-İslam sentezi çerçevesinde global bir toplum ve siyaset projesine dönüştürülen "sağ federasyon", islami güçlerin anti-komünist ideolojileri ve düzen içi bağlarıyla ve kadrolarıyla bütünleşerek ABD emperyalizmi yörüngesine "dindar devlet" anlayışı ile otururken resmi kültürün cilasını oluşturan laiklik sözde aydınlanmacılık, klerikal geleneğe karşı olma gibi sol Kemalist yüklerin tasfiyesi sağlandı. Bu tasfiye laik devlet illüzyonuna bağlı kadroların devletten dışlanması ile birlikte gelişti. Toplumun bilimsel yöntemlere dayalı ve insanlığın ortak aydınlanma mirası ile bütünlenen diyalektik akılcılığa tümüyle kapatılması laikliğin zaten zayıf olan kültürel ve sosyal temellerini çözdü. Devletin görünür yüzünde içi boşaltılmış bir kurallar ve kurumlar manzumesine dönüştürülen laiklik son gösterisini tiraji-komik biçimde başörtü yasağıyla yaptı. Toplumun çağdaş değerlerden, yani eşitlikçilik temelinde özgürlük anlayışından demokratik ve bilimsel değerlerden "izole" edildiği bir ortamda laiklik hemen hemen tüm varlık koşullarını yitirdi.
Toplumsal örgütlenmenin kişisel otoriter bağlar içeren tarikat, islami vakıf, kuran kursu, dergah örgütlenmelerinin akıldışı ve hiyerarşik yapısına bağlandığı 12 Eylül koşulları, dini örgütlenmeler ile kadrolaşmalar dışındakilere yaşam hakkı tanımadı ve bu örgütsüzlü-ğü sürekli kılacak siyasal, hukuki mekanizmalar oluşturdu. Hükümete gelmek bir yana parti vasfını kazanmak için bile olsa islamcı güç odaklarının her türlü desteğinden yararlanmayı zaten geleneğinde taşıyan sağ federasyon özellikle ANAP döneminde karşılıklı yarar esasları doğrultusunda islamcı akımı devletin yanı sıra tekelci sermaye ile de kaynaştırdı. Bu süreçte eklektik bir yapı olmanın esnekliğini taşıyan Türk-İslam sentezine önemli misyonlar yüklenmesinin yanında, iyice "sopa" çekilen toplumun önüne "havuç" olarak devletin toplumsal alandaki total uzantıları olan islamcı örgüt ve şeriatçı çözümler konuldu. Anlatılan bu süreçte Aydınlar Ocağı ve Sİ-SAV (Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Vakfı) türünden Opus Dei örgütlerin kesişme noktasında yer alan yapıların Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu türünden "gizli" çalışmalar yapan istihbarat yetkilerine sahip kuruluşların, Milli Güvenlik Konseyine danışmanlık statüsü ile bağlı ve adının içerdiği "masum" bilimsel anlam dışında görevleri olan Atatürk İlke ve İnkılapları Enstitüsü türünden kuruluşların konumlarını irdelemeye çalıştık. Tüm bu kurumlar içice geçmiş olup tek bir hedefe, statükonun ve mülkiyet rejiminin inisiyatör ve garantörü olan "kutsal devletin" güçlendirilmesi ve ezici bir otoriter hıza kavuşturulması hedefine doğru seferber olmuşlardır. Bu kurum, anlayış, siyaset ve yönelişlerin doktriner ve resmi ifadesi Türk-İslam sentezi uygulamadaki ifadesi ise devletin tüm demokratik oluşumları eşitlikçi değer ve örgütlenmeleri "her türlü sol akım" temelinde bastırmaya yönelik büyük şiddet politikasıdır. Biriken şiddetin sonuçları itibarıyla topluma, ideolojik kanallarla yansıtılması devletin restore edildiği 12 Eylül sürecinde ve sonrasında alabildiğince kurumlaşmıştır. Bu kurumlaşma, 12 Eylül döneminde devlet terörü -bunun meşrulaştırılması için propaganda-, devlet terörünün ve propagandanın birikimlerinin resmi kültüre aktarılması döngüsünde gerçekleştirilmiş, 12 Eylül'ün yarattığı şiddet fırtınasıda eylül öncesindeki terörizm gerekçesine bağlanarak haklı gösterilmeye çalışılmıştır.