edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  => Dostluk-Oktay Taftalı
  => Aşk Üstüne-Monteigne
  => Karşılaşma Ahlakı Üstüne-Ahmet İnam
  => Lamia Hanıma Mektuplar dan (Jurnal 2)-Cemil MERİÇ
  => ÖLÜMÜN ARKASINDAN-Ece Ayhan
  => AYDIN CEMiL MERiC
  => Alacakaranlık - Necatigil
  => DİLİMİZ ÜZERİNE
  => Dilin Canlandırma Gücü - Mehmet Kaplan
  => Doğru ile Yalan - Nurullah Ataç
  => Dostluk - Cicero
  => Aşk Üzerine - enis batur
  => Aşk Üzerine Marazî Bir Deneme Daha
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
Aşk Üstüne-Monteigne

AŞK ÜSTÜNE-MONTEIGNE

                              

  Kitapları bir yana bırakır da dobra dobra konuşursak, aşk dediğimiz

şey, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey

değildir, gibi geliyor bana. Venüs'ün bize verdiği şey sonunda bir

boşalma hazzı değil mi? Tıpkı doğanın başka taraflarımızın

boşalmasına kattığı haz gibi. Bu haz ölçüsüzlük yahut hayasızlık

yüzünden kötülük haline geliyor. Sokrates'e göre aşk, güzelliğin

aracılığıyla çoğalma arzusudur. Ama nedir, bu hazzın insana verdiği o

acayip gıdıklama, Zenon'u, Kratippos'u düşürdüğü o delice, budalaca,

saçma sapan haller, bizi sürüklediği o uygunsuz azgınlık, aşkın en tatlı

anında o alev saçan, kudurmuş, zalim surat, sonra nedir o birden

kabarıp böbürlenme, bu kadar çılgınca bir işin içinde o ciddileşip

kendinden geçme? Hem ne diye hazlarımızla pisliklerimizi sarmaş

dolaş edip hep bir yere koymuşlar? Ne diye insan hazzın son

kertesinde acı çeker gibi, ölecek gibi inlemekli oluyor? Bunlara

bakınca, Platon'un dediği gibi, tanrıların insanı kendilerine oyuncak

diye yarattıklarına inanasım geliyor. İnsanların bu en bulanık, en

karışık işinin en ortak işleri olması da doğanın bir cilvesidir, diyorum.

Böylelikle bizi denkleştirmek, akıllılarla delileri, insanlarla hayvanları

birleştirmek istemiş. İnsanların en ağırbaşlısını o bilinen hal içinde bir

düşündüm mü, bütün ağırbaşlılığı bir yapmacık oluverir. Tavus

kuşuna haddini bildiren ayaklarıdır.

 

  Oyun arasında ciddi düşüncelere yer vermeyenler, bir aziz heykelinin

karşısında, önü açık diye, dua etmekten çekinenler gibidir. Biz de

pekala hayvanlar gibi yeriz, içeriz; ama bunlar ruhumuzun göreceği

işlere engel olmaz, bu işte hayvanlara üstünlüğümüzü gösterebiliriz.

İşte gelgelelim öteki iş bütün düşünceleri, Platon'un bütün felsefesini

ve ilahiyatını emri altına alır, amansız hışmıyla bizi, hem de seve seve,

insanlığımızdan çıkartıp hayvanlaştırır. Başka her yerde az çok nazik

olabilirsiniz; başka her iş kibarlık kurallarına uydurulabilir, ama bu

işin hayvanca ve gülünç olmayan şekli düşünülemez bile. Bir arayın

da bulun bakalım bu iş bilgece ve edepli bir şekilde nasıl yapılabilir?

Büyük İskender, herkes gibi bir ölümlü olduğunu bir bu işte, bir de

uyumada anladığını söylermiş. Uyku ruhun kötü güçlerini sarıp

yokeder, bu iş de hepsini kaplayıp darmadağın eder. Onu sadece

mayamızdaki bozukluğun değil, hiçliğimizin, noksanlığımızın bir

belirtisi sayabiliriz kuşkusuz.

 

  Doğa bir yandan bizi bu arzuya doğru sürer, gördüğü işlerin en

soylusunu, en yararlısını, en güzelini de ona bağlamıştır bir yandan da

bizi bırakır, onu kötüleriz, ondan ayıp, günah diye utanır kaçarız,

perhizi sevap sayarız. Bizi yaratan işi hayvanlık saymaktan daha

büyük hayvanlık mı olur? Türlü ulusların dinlerinde vardıkları,

kurban, mum yakma, oruç, adak gibi ortak taraflardan biri de cinsel

arzunun kötülenmesidir. Onun bir cezalanması demek olan sünnet bir

yana, bütün kanılar bu konuda birleşir. Hoş, bir bakıma insan denilen

bu budala varlığı yaratma işini ayıplamakta, bu işe yarayan

taraflarımızdan utanmakta pek de haksız değiliz ya... İnsanın

doğuşunu görmekten herkes kaçar, ama ölümünü görmeye hep koşa

koşa gideriz. İnsanı öldürmek için gün ışığında, gelmiş meydanlar

ararız, ama onu yaratmak için karanlık köşelere gizleniriz. İnsanı

yaparken gizlenip utanmak bir ödev, onu öldürmesini bilmekse birçok

erdemleri içine alan bir şereftir. Biri günah, öteki sevaptır. Aristoteles

ülkesinin bir deyimine göre birini iyileştirmenin öldürmek anlamına

geldiğini söyler.

 

  Bazı uluslar yemek yerken başlarını bir örtüyle kaparlarmış. Bir

bayan tanırım, hem de en büyüklerden bir bayan, o da aynı kafada:

Çiğnemek hiç güzel bir hareket değilmiş, kadının zerafetine,

güzelliğine çok zarar verirmiş. Bu bayan iştahı olduğu zaman

herkesten kaçarmış. Başka bir adam bilirim ne başkalarını yemek

yerken görmeye, ne de başkalarının kendini yerken görmesine

katlanamaz. Karnını doldurmak, içini boşaltmaktan çok daha ayıp bir

iştir. Türk padişahının ülkesinde birçok insanlar varmış ki

başkalarından üstün sayılmak için kendilerini yemek yerken

göstermezlermiş, haftada bir tek öğün yerlermiş, yüzlerini gözlerini

param parça ederlermiş, kimselerle de konuşmazlarmış. Bu softalar

demek doğayı bozdukça değerlendireceklerini, yaratılışlarını hor

görmekle yükseleceklerini, ne kadar kötüleşirlerse, o kadar

iyileşeceklerini sanıyorlar. Şu insan ne korkunç bir hayvan ki, kendi

kendinden bu kadar iğreniyor, kendi zevklerini başının belası sayıyor.

Hayatlarını gizleyen, başkalarının gözüne görünmekten kaçan insanlar

da var. Sağlık, sevinç içinde olmak onlar için en zararlı, en belalı

hallerdir. Değil yalnız birçok tarikatlar, birçok uluslar var ki

doğuşlarına lanet eder, ölümlerine şükrederler. Güneşe lanet edip

karanlıklara tapanlar bile var. Biz insanlar kendimizi kötülemeye

gösterdiğimiz zekayı hiçbir yerde gösteremeyiz. Kafamızın, o her şeyi

bozabilen tehlikeli aletin peşine düştüğü, öldürmeye kastettiği av

kendi kendimizdir.

 

  O miseri! quorum guadia crimen habent. (Gallus)

 

  Ah zavallılar, sevinçlerini suç sayanlar.

 

  Bre zavallı insan, az mı derdin var ki kendine yeni dertler

uyduruyorsun. Az mı kötü haldesin ki, bir de kendi kendini

kötülemeye özeniyorsun. Ne diye yeni çirkinlikler yaratmaya

çalışıyorsun? İçinde ve dışında zaten o kadar çirkinlikler var ki! O

kadar rahat mısın ki rahatının yarısı sana batıyor? Doğanın seni

zorladığı bütün yararlı işleri gördün bitirdin, işsiz güçsüz kaldın da mı

başka işler çıkarıyorsun kendine? Sen tut, doğanın şaşmaz, hiçbir

yerde değişmez yasalarını hor görür, sonra o senin yaptığın, bir taraflı

acayip, uygunsuz yasalara uymaya çabala. Üstelik bu yasalar ne kadar

özel, dar, dayanıksız, gerçeğe aykırı olursa çabaların da o ölçüde

arıtıyor senin. Mahalle papazının sana emrettiği gündelik işlere sıkı

sıkıya bağlanırsın; tanrının, doğanın emirleri umurunda değildir. Bak,

bir düşün bunlar üzerinde: Bütün yaşamın böyle geçiyor. (Kitap 3,

bölüm 5)

 

www.edebiyatokyanus.tr.gg

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 640383 ziyaretçi (1177828 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol