NİHAD SâMİ BANARLI’NIN RESİMLİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİNDEN:
ARUZ TARİHÇE VEZİN KALIPLARI KURAL ÖRNEKLER
Hazırlayanlar: Aydan GÜNAL
Çimen ÇELİK
Gülay ÇINAR
ARUZ VEZNİ
Aruz, bütün İslâm medeniyetlerinde 14 asırdan beri kullanılan ortak vezindir. Aruz hecelerin sayılarına göre değil, seslerine göre düzenlenen vezindir ve dillerinde uzun hece bulunduran bütün edebiyatların tabii veznidir. Kelime itibariyle aruz, Arap aruzun adı olsa da aruz mahiyetindeki bütün vezinler için kullanılabilir.
Yunan ve Lâtin Aruzu
Yunan ve Lâtinlerin şiirde kullandıkları vezinler, tıpkı aruz gibi tef’ilelerle yani ses kalıplarıyla düzenlenmiştir. Eflâtun’a göre, eski Yunan şiirinde uzun heceler (umumiyetle) iki kısa hecenin yerini tutacak bir ses değerindedirler ve birbirine denk iki kısa zaman ölçüsünün yerini tutar. Buna göre Yunan vezninde iambos, daktylos, trokhaios, enhopolios vb gibi ses kalıpları ve vezinler vardır.
Latin vezninde de belirli ayaklar (tef’ileler) vardır. Latin şiirinde bir uzun + bir kısa hece den meydana gelen tef’ileye choreius veya choreus denmişti. Anapaestus adlı tef’ile de iki kısa + bir uzun heceden oluşmuştur.
Arap Aruzu
Bu aruz doğrudan Arap şiirinde başlamıştır ve Eski Yunan ve Latin başlangıcıyla ilgisi yoktur. Bu veznin diğer medeniyetlerle ortak kanunlarının bulunması kısa hece, uzun hece gibi birbirinden farklı, heceler, onların vezinlerine, dillerinin tabiatından doğan bazı ortak ve müzikal kanunlar işlenmiştir.
Aruz vezinleriyle söylenen vezinlerde her mısranın uzun ve kısa heceleri aynı yerlerde olur. Buna iki örnek çok kullanılan;
Mefâ’ilün mefâ’ilün mefâ’ilün mefâ’ilün gibi bir kısa
• — • — • — • — • — • — • — • —
bir uzun heceyle sıralanması ve
mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fa’ûlün gibi iki uzun
— — • • — — • • — — • • — —
+ iki kısa hedecen oluşması şiirde ahenk oluşturmuş ve bir nota vazife görmüştür.
Aruzun Doğuşu
Bir rivayete göre aruzun doğuşu develerin yürüyüşünden doğmuştur. İlk başta alaka kurulamasa da dikkat e dilecek yerler vardır. Çölde yapılan çok uzun yolculuklar çizgiyi oluşturuyorsa duraklamalar da noktayı oluşturuyor. Bu şekilde çöldeki zıtlıklara özdeşleştirilmiştir aruz vezni.
Acem Aruzu
Yapılan araştırmalara göre Acemlerin İslamdan önce de vezin kullandıkları ortaya çıkmıştır. Eski Pehlevi nazmının 11 heceli vezninde aruzun fa’ûlün fa’ûlün fa’ûlün fa’ûl benzeyen bir ahenk bulunmaktadır. Eski 8 heceli Pehlevi vezni ise yeni Farisi’deki Mefâ’ilün mefa’ilün’ü andırmakta.
Fars dili de Arap dili gibi bünyesinde uzun hece kısa hece ve açık-kapalı hece bulundurur. Bu özelliklerle dil ritmik, mûsikili bir hal alır.
Arapça’da kısa hecenin uzun okunması; uzun hecenin kısa okunması uygun değildir. Ama Farsça’da böyle bir şey yok ve Araplardan aldığı vezni kendi diline uydurarak istediği özelliğe sokabilir. Bu yüzden Arap Aruzu ile Acem aruzu birbirinden ayrılmıştır. İranlılar’la Arapların ortak vezinlerine Buhûr-ı Müstereke, Araplar’da bulunmayan, kendi buldukları özel vezinlere ise Buhûr-ı Muhtassa denmiştir.
Türk Aruzu
Başlangıçta Türk dili aruza uyacak bir dil değildi. Ortaasya Türkçesinde uzun hece yoktu. 8 ve 9. asırlarda Türkçe’nin açık ve kapalı iki türlü hecesi vardı.
Türk şiirinde aruz yoktu başlangıçta; ama saz eşliğinde söylenen bu şiirler basit bir hece vezni de değildi. Eski Türk vezni bazen aruz’u andırır ahenkte idi. Bu sırada İslâm ve aruzla da tanışmamıştı.
İslamiyetten sonraki ilk Türk şairleri şiirlerini uzun hece olmadan aruz vezniyle yazabilmişlerdir. Aruzun uzun heceleri yerine Tükçe’nin kapalı hecelerini; kısa heceleri yerine de Tükçe’nin açık hecelerini kullanmışlardır.
Ancak zamanla Türkler Acemlerden etkilenerek onlardan aruz ve uzun heceyi en güzel şekilde öğrenmişlerdir.
Uzun hece, dillere çok sesli musikilerin türlü imkanlarını vermiştir. Bu yüzden şiirdeki yeri oldukça önemlidir.
Aruzda Klasik Terbiye
Uzun hecenin Türk şiirlerine girmesi, şairlerin, Türkçe’nin kısa sayılacak açık hecelerini türlü yerlerde istedikleri gibi uzatarak söyleyişleriyle başlamıştır. Özellikle Anadolu’da gelişen Türk Divan Edebiyatı’nın İran söyleyişindeki uzun hecelerle heceleri uzatma prensibini daha ilk zamanlardan başlayarak Türkçe şiirde yeni bir estetikle kullandığı görülür.
Türkçe’de kusur diye nitelendirilen imalelerin asıl sebebi de budur. Yani şiire uzatmalarla ahenk, mana ve estetik katmaktır.
Türk Aruzunun Başlangıcı
Türk şiirinde kullanılan ilk aruz vezni şehnâme veznidir. 11. yy’da Kutadgu Bilig adlı eseri yazan Yusuf Has Hacip, bu vezni Türk şiirinde ilk defa kullanandır.
Vezin Fa’ûlün fa’ûlün fa’ûlün fa’ul’dür.
Diğer İlk Vezinler
- Fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün
- Mefâ’îlün mefâ’îlün fa’ülün
- Fa’ilâtün mefâ’îlün fa’ilün
- Fa’ilâtün mefâ’ilün fa’ilün
Bunlar daha çok mesnevi edebiyatında kullanılmıştır.
Aruzun Türkçe’ye Tatbiki
1. Fâ’ilâtün / Fâ’ilâtün / Fâ’ilün (Fâilât)
— • — — — • — — — • — vezni.
Bu vezin Anadolu Türkçesi edebiyatındaki ilk mesnevilerde çok sık kullanılmıştır. Ayrıca bu vezinle beraber yavaş yavaş Türk Aruzu’na geçilmiştir. Uzun ve kısa heceler yerine Türkçe’deki açık ve kapalı heceler kullanılmıştır. Daha bu devirde başlayarak ulamaya önem verilmiştir. Ancak ulama yapmak keyfi bir iştir, mecburi değildir.
2. Mefâ’îlün / Mefâ’îlün / Fa’ûlün
• — — — • — — — • • — vezni.
Ortaasya, Anadolu ve Azerbaycan Türkçesi edebiyatlarında kullanılan ilk vezinlerdendir.
3. Fâ’ilâtün / Mefâ’îlün / Fa’ilün :
• • — — • — • — • • — veya aşağıdaki gibi
Fâ’ilâtün / . . . . / fa’lün
— • — — — — vezni:
Anadolu Türkçesinin ilk asırlarında çokça kullanılan diğer bir vezindir.
4. Fa’ilâtün / Fa’ilâtün / Fa’ilün
• • — — • • — — • • —
(Fâ’ilâtün) (fâ’lün) vezni; aslı 11 hece olması gereken bu vezin 9 heceye inebilir.
5. Fâ’ilâtün / Fâ’ilâtün / Fâ’ilâtün / Fâ’ilün
— • — — — • — — — • — — — • — vezni;
Aruzun İran ve Türk edebiyatlarında kullanılan gür sesli bir vezindir.
6) Fa i lâ tün / fa 'i lâ tün / fa'i lâ tün / fa 'i 1ün
. . _ _ / . . _ _/ . . _ _ / . . _
Bu vezin de aruz'la söyleyişin Anadolu'daki ilk asırlarından beri kullanılmış ve asırlar ilerledikçe Türkçe'ye uygunluğu dolayısıyle daha çok kullanılan vezinlerden biri olmuştur.
Bu veznin de XX. asırda tam bir Türk aruzu kıvâmındaki pürüzsüz örneklerini,asrın aruz şiirleri vermiştir.
Mehmed_ Akif'in Seyfi Baba hikayesinde :
Geçen akşam eve geldim. Dediler: Seyfi Baba Hastalanmış, yatıyormus.
— Nesi varmış acaba?
gibi, en tabiî konuşma dili'yle kaynaşan vezin, Faruk Nafiz’in Firari adlı şiirinde :
Zülfünün yay gibi kuvvetli, çelik tellerine
Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek
Sen bir âhû gibi dağdan dağa kaçsan da yine
Seni aşkım canavarlar gibi tâkîb edecek!
7) Me fâ ‘ i lün / fa’ i lâ tün / me fâ’ i lün /fa’ i lün (fa’ lün)
. - . - / . . - - / . - . - / . . - (- -)
Bu vezin başlangıçtan beri Divan edebiyatında kullanılmıştır:
8) Me fâ’ î lün / Me fâ’ î lün / Me fâ’ î lün / Me fâ’ î lün
. - - - / . . - - / . . - - /. . - -
Bu,vezin, XII. Asırda Sultan Veled’in sofisine coşkunluklarını seslendiren , telâşlı bir haykır saniyle başladı;
Kara kaşlar kara gözler canum aldı canum aldı
Müslümanlar nedür bu kim bana geldi bana geldi
Seni gördüm sana geldüm elüm dutgıl oda düştüm
Usum vardı delü oldım beni Tanrı sana saldı
Halayıklar canı saçun .u dünyadan berü kaçun
Gözi açun gözi açun görün Tanrı neler kıldı
Bu söyleyişteki karâ, banâ, sana, odâ (ateşe}, delüü (deli) gibi hep Türkçe sözlerin sonları böyle coşkun bir ifadeyle uzatılıyordu. Aynı tef’ilenin dört defa tekrarlanmasından doğan
böyle şiirlerin birer ilâhi olarak bestelenip terennümüne imkân hazırlıyordu. Bu tekrarlar, insan vücûdunun Tanrı'ya kanadlanışı mânâsındaki Mevlevi sema’ı için de müzikal bir kolaylıktı.
9) Mef ’û lü / me fâ ‘i lün / fa’ û lün
- - . / . - . - / . - -
Daha XIV. asırda Azerî şâiri Seyyid Nesîmi tarafından:
Gördüm seni hem felekde yıldız
Buldum seni hem kitab içinde
. . . . . . . . . . .
Ben çenk gibi iki kat olup
Nevha kılurem rebâb içinde
Gör düm se / ni hem fe lek / de yıl dız
Mef ’ û lü / me fâ ‘ i lün/ fa ‘û lün
_ _ ./ . _ . _ / . _ _
Gibi olgun bir söyleyişle kullanılan bu vezin, böyle , ilk asırlardan başlayarak Türkçe ile büyük anlaşma istidadı göstermiştir.
XVI. asırdan sonra ise bu vezin, Fuzuli’nin Leylâ vü Mecnun mesnevisini onunla söylemesi gibi çok mühim bir sebeple, şiirimizde daha sık kullanılmıştır.