GİRİŞ
Türkiye’nin idarî yapılanması süphesiz varisi oldugu Osmanlı Devleti’nin bir devamı seklinde olmustur. Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’a kadar tasra yönetimi eyalet, sancak ve kaza gibi mülkî idare kademelerinden meydana geliyordu. Cumhuriyetle birlikte Osmanlı tasra yönetiminin temelini olusturan eyalet mülkî ve idarî yapılanmada karsılıgını bulamamıs ve bos kalmıs, il yönetimleri yerine sancak ve ilçe yönetimleri yerine de kazalar ikame edilmistir.
Eyaletler 1863 yılında Sadrazam Fuat Pasa ile Nis Valisi Mithat Pasanın Fransız tasra yönetim biçimini örnek alarak hazırladıkları Tuna Vilayeti Nizamnamesi ile vilayetlere dönüsmüstür. Bir yıl sonra çıkarılan Vilayet Nizamnâmesi ile eyaletler kaldırılarak yerine vilayetler konulmus ve merkezîyetçi sistem yürürlüge girmistir.
Bu uygulama belki o günün sartlarında milliyetçi akımların getirdigi parçalanma tehdidini önlemek için uygun bir tedbir olarak görülebilir, ancak degisen sartlar demokratik açılımları ve agırlasan karar yükünün paylasımını zorunlu hale getirmektedir. Nitekim idarî yapılanmada örnek aldıgımız Fransa, üniter devletin rengini kaybetmeden bölgesellesme adımlarını atmaktan çekinmemistir.
Degisimin yavas ve isbölümünün düsük oldugu sanayi devrimi öncesi nispeten karar yükü hafif oldugu için devleti yöneten seçkinler grubu bununla bas edebiliyordu. Ancak sanayi sonrası toplumda kamu yöneticilerinin karara baglayacagı konular hem çogalarak çesitlenmis, hem de agırlasmıstır.
iste bu noktada karar yükünün nasıl paylasılacagı demokratik açıdan kritik bir önem kazanmıstır (Toffler,1994, s.104).
Prens Sabahattin’den bu yana ülkemizde ademi merkeziyet tartısmaları ne yazık ki siyasi ademi merkeziyet ile idarî ademi merkeziyetin bir birine karıstırılmasından dolayı hep güvenlik ve bölünme kuskularının altında yapılmıstır. Oysa hissi bölgecilik ve federasyon, fonksiyonel bölge kavramından farklıdır. Bu kuskusuz bir tercih meselesidir, ancak toplumsal sistemin karar yükündeki genisleme demokrasiyi bir tercih meselesinden çok evrimsel bir mecburiyet haline getirmistir. Nitekim sanayi devrimini tamamlayan ülkelerin yönetim yapıları ya ABD ve Almanya gibi siyasi ademi merkeziyeti temel alan federal veya Fransa’da oldugu gibi idarî ademi merkeziyeti esas alan bölge yönetimlerine kaymıstır.
1. Bölge Kavramı Hakkında Genel Yaklasımlar
Bölge kavramı, Kamu Yönetimi Sözlügü’nde tarif edildigi sekliyle “illerden daha genis, cografî birimler düzleminde koordinesi gerekli kimi hizmetlerin yürütüldügü cografî-yönetsel birim.” olarak tanımlanabilir (Bozkurt ve Ergun 1988, s.40). Buna göre bölge sadece bir fonksiyonel örgütlenmenin cografi alanı degil, aynı zamanda iller ile merkezî devlet yönetimi arasındaki mülki bir yönetim kademesidir. Bölge il üstü bir yapılanma olmakla birlikte bir devlet veya devletçik de degildir.
Bölge plânlama ise, bir bölgenin ekonomik, sosyal ve fizikî yönden plânlanması (Taneri,1978, s.5) demek olup, özellikle ikinci Dünya Savasından sonra Ekonomik is birligi ve Kalkınma Teskilatı (OECD) ile koordineli olarak bazı ülkelerde bölgeler arası dengesizlikleri gidermek amacıyla uygulamaya konulmustur. Türkiye’de de bölgelerin kalkındırılması ve kaynakların daha rasyonel kullanılması amacıyla bölge plânlama çalısmaları yapılmıs, 30 Eylül 1960’da 91 sayılı Kanunla Devlet Plânlama Teskilatı’nın (DPT) kurulması üzerine bes yıllık perspektif plânlarla bu çalısmalar sistematik hale getirilmistir.
Ekonomik ve sosyal kalkınmanın plâna baglanmasından önce bölge tanımları cografi idi. Bölge hala cografi bir kavram olarak anlasılmaktadır. En basit bölge tipi olmakla birlikte ülkemizde tüm bölge kavramlarının yerine ikame edilen cografi bölge kavramı ise Birinci Cografya Kongresi’nde karara baglanan konulardan biridir. Türk cografyacıları 1941 yılında toplanan bu Kongrede cografya ögretiminin ihtiyaçlarına cevap vermek için mevcut bilgilere kendi görüslerini de katarak yurdumuzu sayıları, sınırları ve isimleri farklı yedi cografî mıntıkaya ve ayrıca çesitli bölge ve bölümlere ayırmıslardır.
Bölge ve bölge yönetimi kavramlarını ortaya çıkaran gelismeler il sistemine dayalı örgütlenme biçimini zorlamaya baslamıs, bazı hukuki ve teknik ihtiyaçlar, valinin otoritesinden kaçma egilimleri sebebiyle, Türkiye’de birçok merkezî idare birimi genellikle il idare sınırlarına uymayan ya da il sınırlarını asan bölge kurulusları meydana getirme yoluna gitmistir (Payaslıoglu, 1966, s.66). Sonuçta bir yanda geleneksel hizmetlerin görülmesiyle görevli mülki yönetim, diger yanda sosyo-ekonomik görevler üstlenen bölgesel kuruluslar yer almaya baslamıstır. Ayrıca bes yıllık kalkınma plânlarının uygulamaya konulması ile birlikte kent ve ülke plânlaması arasında bosluklar ortaya çıkmıs ve bunu gidermek için bölgesel düzeyde plânlamaya ihtiyaç duyulmustur. Bölgesel düzeyde plânlama bölgesel kademeleri gerektirmekte, bu da kaçınılmaz olarak bölge yönetimlerinin kurulmasını zorunlu hale getirmektedir (Türe, 1998, s.86).
Bölge yönetimlerinin varlık sebebi kalkınma, plânlama ile gelecege dönük olarak devlet faaliyetlerinin koordine ve senkronize edilmesidir. Bölgenin fonksiyonel açıdan baslıca amacı yerinden yönetimin gerçeklestirilmesi degildir. Bölgenin yeni görevi devlet faaliyetlerinin koordine ve uyumlu bir sekilde düzenlenmesidir. Geçmise degil, gelecege dönüktür. Bu yönüyle tarihsel, etnik ve duygusal temellere dayanan geleneksel bölgecilikten ve onun asırı ucu olan federalizmden farklıdır.
1924 Anayasası’na göre çıkarılan il idaresi kanunu, kamu hizmetlerinin esas itibariyle mülki idare bölümleri içinde teskilatlanmasını önermekteydi. Daha sonraki gelismeler ve hizmet gerekçelerinin dikkate alınmamıs olması, bu Kanunun süratle yıpranmasına yol açtı. Tasrada teskilatlanan bölge kurulusları birkaç ili kapsayacak sekilde faaliyet gösterdiklerinden valilik sisteminin dısına çıkmıs oldular. Büyük alanlara ihtiyacı olan hizmetler için il küçük gelmeye basladı. il bütünlügünün parçalanması, bölge düzeyinde karar merkezlerinin çogalmasına sebep olmustur. Bunların faaliyetlerini bölgelerin problemlerine ve gelisme amaçlarına yöneltecek, ortak ve koordineli bir çalısma saglayacak yönetici mekanizma henüz kurulabilmis degildir.
2. Bölgelerin Fonksiyonları
Bölgenin ve genel plânlamanın bir fonksiyonu olarak ele alınan bölge plânlamasının amacı ve varlık sebebi aslında ulusal plânın bölge düzeyine indirilmesi ve ulusal plânda gözden kaçan unsurların burada daha dikkatli bir sekilde ele alınarak bölgeler arası dengeli kalkınmaya güç kazandırılmasıdır. Bunun için ülke ile il plânlaması ortasında bosta kalan bölgesel plânlama ve koordinasyonu saglamak üzere il üstü bir idarî yapı kurulması gerekir.
Bölge kavramı, yetki genisligi problemine bir çözüm yolu olabilir. Ulusal hedefler içinde bölgeyi ekonomik bakımdan yetki genisligi ile donatmak mümkündür. Plânların bölgesellestirilmesi, idari yapıyı yeniden düzenlemek için iyi bir fırsat olabilir. Bunun yararı bölgenin kamu hizmetlerinin hepsi ya da çogu için ortak bir alan olusudur. Mevcut birimlerin ortaklasa koordinesi zayıftır ve problem tasra kuruluslarının bölge düzeyinde belirli bir eksen etrafında toplanmasıyla çözülebilir. Bölge, ayrıca idarenin etkinlik ve kolaylıgın saglamasına da fırsat verecektir. Mesela idarenin ihtiyaç duydugu bir kısım yeni ve pahalı araç ve gereçler ancak bölge kademesinde kullanıldıgı takdirde verimli olabilir.
3. Bölge Yönetimine Geçisin Güçlükleri
1982 Anayasası bölge yönetimine geçis için kapalı olmamakla birlikte kanunlar seviyesinde birtakım düzenlemelere ihtiyaç vardır. Ancak bu durum bölge yönetimi için bir iradenin varlıgını gerektirmektedir. Konunun kamu oyunda serinkanlı bir sekilde tartısılması, bilgi eksikligi ve yanlıs yönlendirmelerin ortaya çıkardıgı endiseleri giderecektir.
Fonksiyonel bölgecilik milli bütünlesmeye siyasal açıdan bakmaz. Bölgelesmeye degil, bütünlesmeye götürücü niteliktedir. Çesitli devletlerin tecrübesi bölge plânlamasının ülke bütünlügü açısından bir mahzur teskil etmedigini göstermistir. Ancak Türkiye’de millî güvenlik mülahazaları bölgeye idarî amaçlı olarak bakılmasını engellemektedir.
Bölge plânlaması ve uygulaması etrafında görüs birligi saglanamamaktadır. Türk plân modelinin merkeziyetçilik esasına göre kurulmus olması da bölge plânlama örgütlenmesini geciktirmekte bölgesel plânlara geçilmesi DPT’nin yapısında önemli degisiklikleri zorunlu kılmaktadır.
Türk idaresinde görülen dagınıklık ve düzensizligin, kaynak israfı ve gecikmelerin genis ölçüde uygun bir karar mekanizmasının bulunmayısından ileri geldigini söyleyen Payaslıoglu’na (1966, s.94) göre, teknik hizmetleri bölge ölçüsünde tek bir yöneticiye baglamak ve bölgeden beklenen faydaları gerçeklestirmek için bunları amaçlarına yöneltecek, âhenklestirecek ve çalısmalarını izleyecek bir idarî mekanizmaya ihtiyaç bulunmaktadır ve bunun için de bazı alternatifler vardır. Bunlardan biri bölge valiligi, digeri koordinatör valiliktir.
4. Valilik Türleri
Bölge yönetimleri ekonomi politikalarının bölgesellestirilmesinin bir ürünü olarak ortaya çıktıktan sonra tasra yönetiminde bir idarî kademe olarak yapılandırma çalısmaları da baslamıs, özellikle Fransa ve ispanya’da idarî yapı bölge yaklasımına göre yeniden düzenlenmistir. Merkezî yönetim yetkilerinin çok önemli bir kısmını bölgelere devretmistir. Fransa’da yapılan yerel yönetim reformu ile en kapsamlı yetki aktarılan yönetim kademesi bölge olmus ve bölge valiligi sisteminin uygulanmasına baslanmıstır. Türkiye’de de bölgesel düzenleme ve bölge valiligi, yönetimin iyilestirilmesinde bir idarî kademe olarak düsünülmeye baslanmıstır.
imar iskan Bakanlıgı’nca 18, Devlet Plânlama Teskilatı (DPT) tarafından yapılan Türkiye’de Yerlesim Merkezlerinin Kademelenmesi Çalısmalarına (1982) göre de 16 olarak saptanan bölgesel gelisme merkezi niteligindeki yerlesim merkezleri arasında gerekli inceleme yapılarak Anayasanın 123. ve 126. maddelerine göre bu merkezlerde ara kademe olarak bölge valiligi sistemine gidilmesi, ilgili bakanlık ve kuruluslara ait bölgesel birimlerin de bölge valiliginin bulunacagı kentsel yerlesim merkezinde toplanması (Taysi, 1997, s.26) önerilmektedir.
Bölge valiligi sisteminde illerin üzerinde tüzel kisilige sahip ve yetki genisligi ilkesine göre yönetilen yeni bir mülkî yönetim kademesi ortaya çıkmaktadır. il üstü yapılanma sisteminde bölge valisi de kendi bölgesindeki valilerin üstü konumuna gelmektedir.
Merkezî idarenin tasrada örgütlenmesinde genelde il sistemi ve fonksiyonel sistemlerden birisi tercih edilmektedir. il sistemini tercih eden ülkelerde ya Bonapartizm de denilen yetki merkezîyetçiligine dayalı devleti ve hükümeti temsil eden kapsayıcı valilik uygulanmakta, veya içisleri bakanlıgının temsilcisi konumunda, yetkilerinden arınmıs sınırlı valilik sistemi tercih edilmektedir. Kapsayıcı valilik Fransız usulü bir uygulama olup, Türkiye’nin de içinde bulundugu idari yapısı merkezîyetçi olan ülkelerde görülürken, sınırlı valilik italyan usulü bir uygulama olup, bölgesel yapıların agırlıklı oldugu ülkelerde görülmektedir.
Türkiye’de 1950 yılına kadar olan tasra örgütlenmeleri vilayet sınırları içinde gerçeklesirken, yasanan hızlı kentlesme ve degisim sürecinde tasrada tesekkül eden kurulusların çogu il sistemi dısına çıkarak bölge düzeyinde örgütlenmeyi tercih etmislerdir. Bölge teskilatlarının kurulmasında, kamu hizmetlerinin bir ilin sınırları içine sıgmayacak kadar genis örgütlenmelere ihtiyaç duydugu, artık illerin kamu hizmetlerinin görülmesinde en uygun büyüklüge sahip ortak bir alan olma vasfını kaybettigi gibi haklı gerekçeler bulunmaktadır. Bölge teskilatları ile valiler arasındaki olumsuz iliskiler, tasra yapılanmasında il üstü idarî kademelerin gerekliligi tartısmasını alevlendirmektedir.
4.1. Bölge Valiligi
1982 Anayasası’nın 126. Maddesinde, “Kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum saglamak amacıyla birden çok ili içine alan merkezî idare teskilâtı kurulabilir.” ifadesinin sagladıgı yasal dayanak ve idarî yapı yerinde dururken onu geçip giden teknolojik gelismeler, ekonomik kalkınma, ve hizmetlerin daha genis bir alana yayılarak kaynak israfının önüne geçilmesi gibi zaruretler Türkiye’de bölge valiligi uygulamaları için iyi bir baslangıç saglayabilir.
Bölge valiligi kurulması üzerine yapılan tartısmalarda bazı sakıncalarla birlikte yönetimin iyilestirilmesi ve gelistirilmesine yapacagı katkılardan söz edilmistir. Olumsuz elestirilerin basında il valileri üzerinde yeni bir hiyerarsik otoritenin valileri kaymakam düzeyine indirecegi ve otoritelerini zayıflatacagı, bölge meclislerinin kurumsallasmasından sonra belli hassas bölgelerde bölücülük hareketlerinin güçlenebilecegi, il ve bölge valileri arasında yetki kullanımı konusunda çatısmalar ve anlasmazlıklar çıkacagı, il müdürlerinin il valisi yerine bölge valisi ile iliski kurmak isteyecegi ve bölge merkezi olarak seçilen illerin hizmetleri bünyesinde toplaması ile diger illerin ihmale ugrayacagı endiseleri gelmektedir.
Bu elestirilerin bilimsel gerekçelerden çok, kisisel endise ve kaygılara dayandıgı, bölge valiliginin il üstü yeni bir tasra yönetim kademesi olması gerçeginin il valileriyle çatısma dogurması, bölücü akımlara güç vermesinin gerçekçi olmadıgı, elestirilerin valinin statüsü üzerinde odaklandıgı, oysa yasal düzenlemelerin sınırlarını açıklıkla ortaya koyarak iliskileri yasal statüye oturtacagı ifade edilmistir (Türe, 1998, s.74).
1982 yılındaki askerî hükümetin programında da kamu yönetiminin asırı merkeziyetçilik yerine, mülki ve mahallî idarelerin yetkilerinin arttırılması, her isin Ankara’dan bitirilmesi gibi egilimlerin sona erdirilmesi için 1983 yılında Yetki Kanunu çerçevesinde çıkarılan 71 Sayılı KHK ile ülke sekiz bölgeye ayrılarak, sekiz bölge valiligi kurulmustur (Harita 1).
Harita 1: BÖLGE VALILIKLERI
|