edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  => Attila İlhan Şiiri-DoDoç.Dr. Yakup ÇELİK
  => Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları-Svetlana Uturgauri
  => Karagöz'e Ezgi-Satı Erişen
  => Orta Oyunu Eksikliği-Nihal Türkmen
  => Orta Oyunu ve Karagöz-Nihal Türkmen
  => Dilin Yapısı ve Toplumun Yapısı-Emile Benveniste
  => Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık-İrem Onursal
  => Asansörle Yükseltilmek İstenen Çukurlar-Can Yücel
  => KÜLTÜR VE ÖTESİ-Cemil MERİÇ
  => Türkoloji-Cemil MERİÇ
  => Tevfik Fikret ve Batı Retoriği-Rıza Filizok
  => Estetik tarihimize bir bakış-Arslan Kaynardağ
  => MÜRSEL MECAZ-Rıza FİLİZOK
  => Başlıca Dil Bilimi Akımları-Prof.Dr. Rıza FİLİZOK
  => ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA -Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => HİKAYE VE ROMANDA “ANLATICI”YA GÖRE METİN TİPLERİ, - Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => GÖSTERGEBİLİM-Yard. Doç. Dr. Mustafa Ö Z S A R I
  => TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR ÇERÇEVESİNDE ULUSAL KÜLTÜR-Prof. Dr. Emre Kongar
  => TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL ÖZ-ANLAYIŞI: AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN BİR ZENGİNLİK-Emre Kongar
  => BARIŞ KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ-EMRE KONGAR
  => GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR-EMRE KONGAR
  => YENİ EMPERYALİZM, HUNTINGTON VE ELEŞTİRİSİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE-Emre KONGAR
  => DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ SORUNLARI-Emre Kongar
  => AVRUPA BİRLİĞİ'NE "ONURLU VE BAŞI DİK" GİRİŞ NE DEMEK-Emre Kongar
  => TOPLUMSAL VE SİYASAL GELİŞMEMİZİ ETKİLEYEN MARKALAR-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME, MİKRO MİLLİYETÇİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ANAYASAL VATANDAŞLIK-Emre KONGAR
  => NİYAZİ BERKES'DE ÇAĞDAŞLAŞMA KAVRAMI-Emre KONGAR
  => KEMAL TAHİR-Hilm Yavuz
  => OYUNLARIM ÜSTÜNE-Nazım Hikmet
  => OYUN YAZARI OLARAK-Ataol Behramoğlu
  => POPÜLER EDEBİYAT- M. Orhan OKAY
  => HER SÖZ BİR ŞEY SÖYLER-Feyza HEPÇİLİGİRLER
  => Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
  => ROMANDA KURMACA VE GERÇEKLİK
  => Fuzûlî’nin Hikaye-i Leylâ ve Mecnun’u
  => SEZAİ KARAKOÇ ve HİS “;KAR ŞİİRİ”;-Selami Ece
  => İSTANBUL’UN AHMED MİDHAT EFENDİNİN ROMANLARINA TESİRİ
  => AHMET MİDHAT’A ATFEDİLEN BİR ESER: “HÜKM-İ DİL” VE MANASTIRLI MEHMET RIFAT
  => CEZMİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
  => "EDEBİYATEĞİTİMİ"NDE "EDEBÎ METİN"İN YERİ VE ANLAMI
  => Mustafa Kutlu ve Rüzgârlı Pazar
  => BİR BİLİM ADAMININ ROMANI” ÜZERİNE GEÇİKMİŞ BİR TAHLİL
  => ÖLÜMÜNÜN 50. YIL DÖNÜMÜNDE
  => “MİT”TEN “MODERN HİKÂYE” “HİKÂYE”NİN SERGÜZEŞTİ
  => EDEBİYAT DİLİ/EDEBÎ DİL
  => BİR NESLİN VEYA BİR ŞAİRİN ROMANI: MÂİ VE SİYAH
  => İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
  => CAHİT KÜLEBİ
  => TEVFİK FİKRET’İN ŞİİRLERİNDE TRAJİK DURUM
  => MEHMED RAUF’UN ANILARI yahut EDEBÎ HATIRALARIN YAYIMI ÜZERİNE BİR DENEME
  => MEÇHUL BİR AŞKIN SON NAĞMELERİ: TEVFİK FİKRET’İN “TESADÜF” ŞİİRLERİ / YARD. DOÇ. DR. NURİ SAĞLAM
  => Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ1
  => Tanzimat Dönemi Oyun Yazarliginda Batililasma
  => SİNEMA VE EDEBİYAT TÜRLERİ
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ, ESTETİK BİR HAZZIN EDİNİMİ
  => EDEBÎ TENKİT
  => ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE KİMLİK SORUNU
  => Halit Ziya ve Mehmet Rauf'un hayatları ile romanları
  => YAZIN VE GERÇEKLİK
  => MİLLÎ EDEBİYAT
  => HECE-ARUZ TARTIŞMASI/ Arş.Gör.Oğuzhan
  => AHMET HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE ATEŞİN DİLİ / ARŞ. GÖR. VEYSEL ŞAHİN
  => ROMAN TEKNİĞİ BAKIMINDAN YABAN
  => TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE COCUK EDEBİYATI
  => KADIN VE EDEBİYAT
  => Şiirin Temel Özellikleri-Christopher Caudwell
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ: HERMENEUTİK BİR YAKLAŞIM Vefa TAŞDELEN
  => VOLTAİRE VE ROUSSEAU ETRAFINDA AYDINLANMA ÇAĞI FRANSIZ YAZINI
  => TÜRKİYE’DE ULUSAL KÜLTÜR TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA ÇAĞDAŞ UYGARLIK SORUNU
  => EDEBİYATIN DİLİ ÜZERİNE
  => TARİHİN SINIFLANDIRILMASI
  => Türk Milletini Uyandıran Adam: Attila İlhan
  => EDEBİYAT DERSLERİNİN İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA
  => "Yalancı şöhretlerin Gerçek Yüzünü Ortaya Koydum"-Hilmi Yavuz
  => AVRUPA BİRLİĞİNİ YARATAN NEDENLER VE TÜRKİYE Metin AYDOĞAN
  => DİVAN ŞİİRİYLE HALK ŞİİRİNDE ORTAK BİR SÖYLEYİŞ BİÇİMİ
  => divan şiirindeki sevgili tipini alaya alan bir roman
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ
  => BAĞLANMA VE ÇELİŞKİ
  => Antik Çağ’da Tarih Yazmak
  => TARİHÎ ROMANDA POST-MODERN ARAYIŞLAR
  => Kültürel Batılılaşma
  => GARPÇILAR VE GARPÇILAR ARASINDAKİ FİKİR AYRILIKLARI
  => Harf Devrimi Üzerine Yeniden Düşünmek
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => KEMÂL AHMED DEDE VE TERCÜME-İ MENÂKIB-IMEVLÂNÂ’SI
  => TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA
  => Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ
  => ŞAİRANE BİR ÇEVİRİ yahut TOPLUMBİLİMİN SERÜVENLERİ Cemil MERİÇ
  => 47 LİLER YAHUT BİR ROMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  => ZAMAN, ZAMAN – I TERAKKİ Cemil Meriç,
  => Kırk Ambar (Cilt1)
  => KADIN RUHU, Cemil Meriç
  => Umrandan Uygarlığa-C.Meriç
  => Balzac’tan önce modern roman-Cemil Meriç
  => ARİSTARK’LA ZOİL-c.meriç
  => ELİNDE CENNET AÇAN ZEND AVESTA- c.meriç
  => SELEFÎLİK–SÛFÎLİK VE ÂKİF-SÜLEYMAN ULUDAĞ
  => Mehmet Âkif- Mâhir İz’e Yazdığı Mektuplar
  => DİDO SOTİRİYU’NUN ROMANI GİBİ BİR ROMANIMIZIN OLMAYIŞI
  => HİLMİ YAVUZ’UN DENEMECİLİĞİ
  => İRONİ KAVRAMI, GERÇEKÜSTÜCÜLÜK VE ERCÜMEND BEHZAD LAV ŞİİRİ ÜZERİNE
  => OKUNAMAYAN ROMANLAR
  => Gelenekçilik Geleneğe Dahil Değil
  => Türk Tiyatrosunda İronik Söz, İronisiz Metin
  => Postmodernist İroni
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN SİYASİ ETKİLERİ
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
  => Savaş
  => Newton, Goethe ve Sosyal Bilimler
  => Bir Afyon (!) Olarak Diktatörlükten Demokrasiye Futbol
  => Adorno Yüz Yaşında
  => Theodor Adorno: Kültür Endüstrisini Yeniden Düsünürken
  => ADORNO'NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => ADORNO’NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => Frankfurt Okulu
  => TARİHİ MADDECİLİK VE KAPİTALİZM - ÖNCESİ TOPLUMLARASYA TOPLUMU - FEODALİTE Asaf Savaş AKAT
  => POSTMODERNİZM GEÇ KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL MANTIĞI
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 2
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 3
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco 2
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak 2
  => Türkoloji Araştırmaları Makaleler Veritabanı
  => Yeni Makaleler
  => Türkoloji Araştırmaları Dergisi
  => Türkoloji Makaleleri
  => ŞAİR DUYARLILIĞI Afşar TİMUÇİN
  => Yazılar.....
  => SEÇME YAZILAR
  => EDEBİYAT Tez / Makale / Kitap ara
  => Orhan Pamuk: Babamın bavulu Nobel konuşması
  => PiVOLKA'da Çıkan Yazılar
  => Amin Maalouf Üstüne
  => Öykünün Yüzyılı /Feridun ANDAÇ
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Felsefesinde Bir Hareket Noktası Olarak Teoman Duralı-oktay taftalı
  => Sofist Bilgeliğin "Empirist" Dayanakları Üzerine 0.TAFTALI
  => Birlik ve Liderlik Hayalleri O.TAFTALI
  => Eğitilemeyen Bir Varlık Olarak İnsan O.TAFTALI
  => Çağdaş Bir Tarım Toplumuna Doğru O.TAFTALI
  => Sosyo-Politik Bağlamda Bir Dekadans Olarak Bilgi Toplumu O.TAFTALI
  => Aşkla Varolan Hayatlar O.TAFTALI
  => Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel O.TAFTALI
  => Nihat Genç Yazıları
  => Batılı Tarih Bilimi ve Tarihin Mantığı
  => Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI
  => Bir Savaşın Kavramları Üzerine
  => Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI
  => Değer Üreten Hayatlar
  => Doğu'nun Hayal Ülkesi O.TAFTALI
  => Dostlukla Yükselen Hayatlar O.TAFTALI
  => Şiirimizin Hazin Sonu O. TAFTALI
  => Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI
  => Yalanın Fenomenolojisi O. TAFTALI
  => Günümüzde Medya Kılavuzluğu - Günümüzde Medya Kılavuzluğu
  => Ermeni Meselesinin Kökenini Batının Irkçılığında Aramak Lazım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  => Osmanlı’dan Lozan’a Musul-Kerkük
  => “Sözümü Tutamadım, Artık Yaşayamam” Turhan Feyizoğlu
  => Gerilla Mustafa Kemal ve Türk Yurtsever Kurtuluş Hareketi Turhan Feyizoğlu"
  => SİYASİ TARİH YAZILARI -YEREL TARİH YAZILARI
  => Yazarlar - yazılar
  => TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DÜŞÜNSEL - SİYASAL TEMELLERİ
  => yazılar 1
  => yazılar2
  => türk dünyası
  => Derin devlet
  => YAZILAR,
  => SOSYOLOJİ.
  => YAZILAR,,.
  => TANZİMAT DÖNEMİ
  => İdealizm-Realizm
  => Cemil Meriç..
  => ilhan berk
  => NİYAZİ BERKES’İN TÜRK KİTLE İLETİŞİM TARİHİNE KATKILARI
  => yazılar.
  => yazılar..
  => yazılar,
  => yazılar,,
  => yazılar.,
  => YAZILAR.
  => YAZILAR..
  => YAZILAR-
  => YAZILAR-,
  => yazılar.1
  => y.1
  => y.2
  => y.3
  => y.4
  => y.5
  => y.6
  => y.7
  => y.8
  => y.9
  => y.10
  => y.11
  => y.12
  => y.13
  => y.14
  => y.15
  => y.16
  => y.17
  => y.18
  => y.19
  => y.20
  => y.21
  => y.22
  => y.23
  => y.24
  => y.25
  => y.30
  => y.31
  => y.32
  => y.33
  => y.34
  => y.35
  => y.36
  => y.37
  => y,38
  => y.39
  => y.40
  => y.41
  => y.42
  => y.43
  => y.44
  => y.45
  => y.46
  => y.47
  => İnsan-Mekan İlişkileri
  => SANAT VE ELEŞTİRİ
  => Türkiye’de olumsuz Pierre Loti eleştirileri
  => TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
  => ATATÜRK,
  => MAKALELER:
  => MAKALELER,
  => yz
  => yz1
  => yz2
  => yz3
  => yz4
  => yz5
  => yz6
  => yz7
  => yz8
  => FRIEDRICH NIETZSCHE’NİN TARİH ANLAYIŞI
  => Edebiyat Nedir?
  => YM1
  => YM2
  => YM3
  => YM4
  => YM7
  => YM8
  => YM9
  => İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu
  => Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği
  => Toplumsal Cinsiyet Düzenlemeleri
  => Psikanalitik ve Post-Yapısalcı Feminizm ve Deleuze
  => Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden İroni Tür ve Tekniklerinin Gelişimi ve Bazı Uygulama Örnekleri Tarihi Gelişim
  => İroni ve Melankoli*
  => İroni, Nostalji ve Postmodern
  => “Daha İyi Anlamak İçin Daha Fazla Açıklamak” İsteyen Bir Yorumbilimci: Paul Ricœur
  => Kendi (Paul Ricœur Üstüne)
  => Sersemleşme Okulu
  => Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme
  => Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği
  => Sonbahar Mitosu: Tragedya*
  => Ayrışma, Çatışma ve Fanatizm
  => Fanatizm İlkelliktir
  => Tuhaf Bir Çocuk
  => Huzursuz
  => Benjamin’in Mistisizmine “Üç Yönlü Yol”
  => Renan, Irk ve Millet
  => Varlık, Benlik, Hatırlayış ve Unutuş Üzerine
  => Hangi Kilidin, Hangi Anahtarı?
  => Romanda Tarih
  => Bugün Psikanalizi Tartışmak
  => Kültürde Bakış
  => 1930 Goethe Ödülü Dolayısıyla Frankfurt Goethe Evi’nde Konuşma
  => Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorusu
  => Metafiziğin Kalesi Hakkında Düşünmek
  => Hakların İadesi
  => Modern Etiğin İki Temel Direği Agnes Heller
  => Ezoterizme Genel Bir Giriş
  => Turnanın Semahı, Ezoterizmin Zamanı: Bektaşi ve Alevi Zaman Kavrayışla
  => Yeni sayfanın başlığı
  => Ulus-Ötesinden Hukuka Bakmak: Jürgen Habermas
  => Yeni Perspektifler Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz
  => Orlan: Kırılan Ten Kubilay Akman
  => Pusudaki Ten, Vice Versa
  => Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
  => Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme
  => Benim Çöp Bayramım
  => Kamu Yeniden Kurulurken Kadınlara Ne Olacak?
  => Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant
  => Kant ve Üniversite İdeası
  => İki Yüzüncü Ölüm Yıldönümünde: Immanuel Kant ve Kantçılık
  => Kant ve Yeni Kantçılık
  => Otuz Beşinci Gece: Ruh, Can, Hayat, Ölüm, Akıl ve Öte Dünya Üzerine1
  => Ölüm Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler
  => Ölüme Karşı Ölüm
  => Avrupa İçin Yeni Bir Ethos Üzerine Düşünceler
  => Avrupa ve Ötekileri
  => Sûfî Şiirinin Poetikası
  => Byron ve Romantiklik
  => Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti
  => Balkanlar: Metaforların Çarpıştığı Bir Savaş Alanı
  => Badiou: Etik Üzerine
  => “Semen est Sanguis" Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kan
  => Âdet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar
  => Said ve Saidciler ya da Üçüncü Dünya Entelektüel Terörizmi
  => Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken
  => Adorno ve Tanrının Adı
  => Kant, Adorno ve Estetiğin Toplumsal Geçişsizliği
  => Adorno ve Berg
  => İbn Battûta Seyahatnamesi
  => Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
  => Yamalı Çelişkiler Semti: Saraybosna'dan Yenibosna'ya
  => Halkla Birlikte Bir Çağdaş Kent Söylemi Üzerine
  => Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
  => Selçuklular Anadolu’da
  => Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd Dönemine (1220-1237) Bir Bakış
  => 13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret
  => Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim (Bir Giriş)
  => Nietzsche ve ‘Akla’ İsyan
  => Bizans Manastır Sistemine Giriş
  => Öğrenci Radikalizmi Üzerine Düşünceler
  => 1968’i Yargılamak ya da 68 Kuşağına Mersiye
  => “Gelecekte İnsanlara Çok Güzel Görüneceğiz”
  => Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
  => Üniversitede Psikanaliz Öğretmeli miyiz? Sigmund Freud
  => Psikanalist Kimdir?
  => Nerelisiniz?
  => Irak’a Kant Çıkarması
  => Bizans Şaşırtıyor
  => 12 eylül dosyası
  => FETHİ NACİ: Cesur, Gerçekçi Ve Halkçı... İzzet Harun Akçay
  => SON OKUDUKLARIM- İzzet Harun Akçay
  => Sabahın yalnız kuşları-İzzet Harun Akçay
  => Bir Portre - Cahit Sıtkı TARANCI - Şükran KURDAKUL
  => ŞİİR NEDİR? Cahit Sıtkı TARANCI
  => Afşar TİMUÇİN - Şair Duyarlığı
  => Ahmet KÖKLÜGİLLER - Karacaoğlan'ın Yaşamı ve Şiirleri
  => Atilla ÖZKIRIMLI - Dadaloğlu ve Çevresi
  => Aysıt TANSEL - Metin Eloğlu
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
Ebû Osman Câhız


 

Ev geçiminde tutumluluğu benimseyen, israfa karşı çıkıp mal biriktirmeyi kendilerine şiar edinen birtakım insanlar, bazı mescitlerde toplanıyorlarmış. Bu eylem, aralarında anlaşma ve yardımlaşma zemini oluşturuyor, birbirleriyle dertleşmeleri sayesinde dışlanmışlık hissinden kurtuluyorlarmış. Daima iktisatlı davranmaktan bahsediyor, eli sıkılığın yararlarını araştırıyor, benzer fikirleri savunmanın tadını çıkararak keyifli kahkahalar atıyorlarmış.
Bu zevkli cimri celselerine takılan bir arkadaşım, oranın müdavimi bir ihtiyarın şunları anlattığını söyledi:
“Kuyumun suyu acıdır, bildiğiniz gibi! Ne eşeğim yanaşıyor içmeye, ne de devem. Arı bile içinde vızıldayıp ölüyor. Nehir bize uzak, içilecek tatlı suyu getirmek çok zor. Eşek içebilsin diye kuyu suyuna tatlı su karıştırarak verdik. Fakat rahatsızlanarak bize başkaldırdı. Bundan sonra ona yalnızca tatlı su içirmeye başladık. Tuzlu kuyu suyu, eşeğin midesini bozduğu gibi bizim cildimizi de bozar korkusuyla, ben ve karım çoğunlukla tatlı suyla yıkanıyorduk. Ah, o tatlı, berrak su boşa gidiyordu!
Sonra bu sorunu toptan çözecek bir fikir geldi aklıma! Abdestliğin yanına çukur kazdım ve orayı su deposu yaptım! Oyuk bir kaya gibi olana kadar içini düzledim; pürüzsüz, kaygan bir hale getirdim; suyun gider akıntısını oraya yönelttim. Şimdi biz yıkandığımızda üstümüzden akan su içine hiçbir şey karışmadan çukura gidiyor ve eşek bu suyu iştahla içiyor! Açıkçası bunun, Kitap’ta ya da Sünnet’te yasaklandığını da duymadım. Uzun süren bir problemi çözmenin rehavetini yaşıyoruz; şimdi kazançlıyız! Üzerimizden büyük bir sıkıntı kalktı.”
Oradaki diğer cimriler kafalarını sallaya salaya takdir hislerini belli ederek; “Bu, Tanrı’nın yardımı ve inayet sayesinde olmuş!” dediler.

* * *

Aralarından biri yeni bir söz açarak;
“Akıl küpü Meryem’in öldüğünü duydunuz mu?” dedi, “Ne tutumlu bir kadındı o, bu işi en çok o becerirdi; gün geçmiyor ki Tanrı iyi ve akıllı bir kulunu daha yanına almasın...”
Oradakiler, “Bize biraz ondan bahset!” dediler.
“Onun hikâyeleri çoktur. Ama ben size bunlardan birini anlatayım, kadının nasıl akıllı olduğunu anlarsınız…
On iki-on üç yaşlarındaki kızını evlendiriyordu. Altın, gümüş takılar taktı, nakışlı ipek elbiseler giydirdi, renkli kumaşlardan perdeler dikti; güzel kokular hazırladı; kısacası, onu damadın gözünde allayıp pulladı. Kocası;
‘Meryem! Bunlar da nerden çıktı böyle?’ deyince, Meryem;
‘Allah katından!’ diye yanıt verdi. Kocası;
‘Kestirme cevapları bırak da, açık konuş! Vallahi senin hiç malın yoktu; yeni bir miras da kalmadı. Ne kendinin ne kocanın malına hıyanet edip yersin! Bunu da biliyorum. Galiba hazine buldun! Neyse, üzerimden büyük bir yükü kaldırarak beni sorumluluktan kurtardın,’ dedi.
Meryem heyecanlı heyecanlı dedi ki;
‘Kızımı doğurduğumdan evlendirdiğim güne kadar, her hamur açışımda bir avuç un ayırıp kenara koydum. Bildiğin gibi her gün bir kez ekmek pişiriyorduk. Biriktirdiğim un, bir ölçek olunca satıyordum.’ Kocası kayık ağzıyla yayvan yayvan gülerek şöyle karşılık verdi:
‘Allah basiretini daha da artırsın ve tüm sorunlarını çözebilmen için sana ilham yağdırsın! Allah beni seninle mutlu etti ve dostluğunla bereketlendirdi.’
Adamın konuşması bitince, orada bulunanlar hep birlikte kalkıp merhumenin cenaze merasimine katılıp namazını kıldılar. Sonra kocasına giderek taziyede bulundular.

* * *

Yine içlerinden biri öne çıkıp konuşmaya başladı:
“Arkadaşlar! Sakın ufak şeyleri hor görmeyelim. Çünkü bütün büyük işlerin başlangıcı hep küçük olur. Allah ne zaman isterse, küçük şeyi büyük yapar, azı çoğaltır. Devlet hazineleri bile dirhemin dirheme eklenmesiyle oluşmuyor mu? Altın bile kırat kırat birikmiyor mu? Karanın kumu, denizin suyu hep böyle değil mi? Büyük servetler de, bir dirhem buradan, bir dirhem şuradan toplanmıyor mu?
Birini görmüştüm; küçük, verimsiz bir arazisi vardı. Buna bedevi topraklarından yüz dönüm verimli arazi ekledi. Ara sıra, teraziyle biber ve nohut sattığını görürdüm. Küçük kazançları biriktirip büyük sermaye yapıyordu. Öyle ki sonunda yüz dönüm verimli arazi satın aldı!
Bakın, ben kendimden örnek vereyim… Günlerce, yakalandığım öksürükten illallah ettim; göğsüm yanıyordu! Kimi, fâluce2 helvası önerdi; kimi de, şeker, badem yağı ya da buna benzer tatlı bir şey yapıp yememi.
Ancak bu tavsiyeler bana masraflı ve ağır geldi. Bir yandan masraf etmek istemiyor, diğer yandan hemen iyileşmeyi arzuluyordum. Günlerce hastalıkla pençeleştim. Nihayet arkadaşlardan biri;
‘Sana kepek suyunu salık veriyorum!’ dedi, ‘Onu sıcak sıcak iç!’
Öyle yaptım. Kepeği, çer-çöpü andıran görüntüsüne aldırış etmeden çorbaya dönüştürdüm. Baktım ki, gerçekten çok lezzetli. Üstelik açlığı da önlüyor. O gün öğlene dek ne acıktım, ne de canım bir şey çekti. Hatta ikindiye dek ne bir lokma aldım, ne de elimi yıkamak için suya uzandım. Akşam yemeği zamanı yaklaştı ama onu da atlattım. Böylece maksadıma eriştiğimi keşfettim.
Kocakarıya dedim ki:
‘Neden çoluk çocuğa her gün kepek çorbası pişirmiyorsun? Suyu göğsü ve boğazı temizler, pek tasarruflu bir gıdadır. Hem, kepek çorbasından arta kalan çer-çöpü de kurutur, eski halini andırınca unla karıştırıp satarsın. Bu sayede şimdikinden daha fazla kazanmış oluruz.’
Karım da bana;
‘Sanırım Allah sana bir öksürük illeti verdi ama yanında birçok yararlı nimet yağdırdı!’ dedi.
Şimdi düşünüyorum da, eminim o adam Allah’tan gelen bir ilhamla kepeği önerdi bana!” Oradakiler;
“Doğru! Bu bilgi, düşünmekle ele geçmez, bu ancak semavi bir ilham olabilir!” dediler.

* * *

Bir başkası konuşmasınının eksenine çöpü oturtarak şunları anlattı:
“Kav ve çakmakla ilgili bir problem yaşıyorduk. Çakmaktaşı, kenarları kırılıp yuvarlaklaştıkça köreliyor, iyi kıvılcım çıkarmıyordu. Keskin bir ses çıkarsa da ateş yakmıyordu. Bazen de yağmurun azizliğine uğruyorduk. Ben ucunda sert bir taş olan pahalı bir demir ve çakmaktaşı satın aldım can yakıcı bir fiyata... Kavın kokusu iğrençti. Üstelik boyalı paçavralardan, kirli çaputlardan, keten bezinden ve eski giysilerden kav üretilmiyordu, kısacası bu iş bize tuzluya geliyordu.
Birbirimizi aydınlatıcı sohbetlerimize devam ederken birkaç gün önce rastladığımız bedevinin, biri çabuk tutuşan, diğeri kıvılcım çıkaran iki cins çubuğu sürterek ateş elde ettiğinden bahsedildi. Üstat muallim olan arkadaşımız Varyemez Sevrî;
‘Hurma salkımının çöpü bütün kavların yerini tutar!’ dedi. Sonra bunun nasıl kullanılacağını bana öğretti. Artık hiç masraf yapmadan, bahçedeki salkım çöplerini kullanıyoruz, ateşimizi de yakıyoruz, işlerimizi de görüyoruz”
Mescitteki cimriler hep bir ağızdan kafa salladılar, biri dedi ki;
“Bugün, çok yararlı şeyler öğrendik. Tevekkeli eskiler boş yere ‘Görüş alışverişinde bulunmak, zihinleri döller’ dememiş.”

* * *

Sonra başka biri sakatat, boynuz ve diğer artıkların nasıl değerlendirileceği hususunda ayrıntılı bir söylev çekerek şöyle dedi:
“İşleri yerli yerince yapmakta, Muâze hatun gibisini görmedim!”
Oradakiler;
“Bu Muâze de ne yapmış?” diye sorunca, adam anlatmaya başladı:
“Amcasının oğlu, ona kurbanlık koyun hediye etmişti. Moralinin bozuk olduğunu gördüm. Üzgün ve suskun bir halde, başını öne eğmiş düşünüyordu.
‘Neyin var ey Muâze?’ dedim. Muâze:
‘Ben dul bir kadınım. Kocam olmadığı gibi, kurban etlerini tasarruflu davranarak değerlendirmek gibi bir deneyimim de yok. Bu işi hakkıyla becerebilecek olan yakınlarım öldüler. Her bir parçasını yerinde kullanmasını bilmediğimden, bu güzelim koyunun bir tırnağını dahi ziyan etmekten korkuyorum. Allah’ın, bu koyunda ve diğer hayvanlarda işe yaramayan bir parça yaratmadığına eminim. Ama insan, kaçınılmaz bir durum karşısında ne yapacağını bilemiyor. Benim korkum, az bir şey kaybetmekten değil, bu kaybın daha fazla kayıplara yol açmasındandır!’ dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
‘Boynuzun ne yapılacağı zaten belli! Bir hurma kütüğüne çakılır, çengel olur; ucuna elbise ve deve semeri asılır. Ayrıca fare, karınca, kedi, hamam böceği ve yılan gibi yaratıkların zarar verebileceği şeyleri de boynuza asıp kurtarırsın. Barsak, yün kabartmak için kullanılan ‘hallaç’ yayı üretiminde işe yarar. Doğrusu ihtiyacım da var buna... Kafa, çene kemiği ve diğer kemiklere gelince bunlar, etleri sıyrıldıktan sonra parçalara ayrılıp pişirilir. Suyun üstüne çıkan içyağı hem kandil için, hem de ekmeğe katık olarak kullanılır; istersen bulamaç türü yemeklerde de kullanabilirsin. Geri kalan kemikleri ateş tutuşturmak için bir kenara ayırırsın! Hiç kimse kemikten daha saf bir yakıt, onun alevinden daha hoş bir alev görmemiştir! Kemik gibi muhteşem ve faydalı bir nimet var mı? Tencerede çabuk pişer, yakılınca da çok az duman çıkarır. Koyunun derisine gelince; ondan neler yapılmaz ki? Seyahat çantası, su mahfazası, kın ve kırba ilk aklıma gelenler... Yünün yararları açık, saymaya gerek bile yok. Gübresine gelince, onlar da kurutulursa, kaliteli yakacak olur.
Şimdi geriye kaldı kanı, asıl problem bu, ondan nasıl yararlanacağım? Allah Teâlâ akan kanın yenilmesini ve içilmesini haram kılmıştır, bunu biliyorum. Kullanılmasının yasaklanmadığı meşru yerler de vardır elbet; ancak ben bilemiyorum, kim biliyorsa bana anlatsın! Bu mesele içime dert oldu, uykularımı kaçırıyor, bir sıkıntı ki, peşimi bırakmıyor.’
Az sonra, Muâze’nin yüzünün ışıldadığını gördüm;
‘Kan meselesini çözdün mü yoksa?’ dedim. Cevap verdi:
‘Evet, şimdi hatırladım. Bir arkadaşım tencereleri kalaylayıp dayanıklılığını artıracak en etkili uygulamanın sıcak yağlı kanla sıkı sıkı ovmak olduğunu söylemişti! Benim Şam yapımı gayet güzel tencerelerim var. İşte şimdi rahatladım. Her şey yerini buldu.’
Altı ay sonra Muâze’yi gördüğümde;
‘Koyunun kavurması nasıl; yavaş yavaş bitiriyorsundur herhalde?’ dedim.
Kendisine hakaret edilmiş gibi derin bir nefes alıp sustu ve aniden patladı:
‘Henüz kavurmayı yemeye sıra gelmedi. Şimdilik, iç yağı, sakatat, kaburgalar ve eti sıyrılmış kemikle idare ediyorum. Her şeyin bir vakti var!’

* * *

Bu konuyla ilgili gerçekten yaşanmış bir sürü şey vardır. Bir kaçını daha aktarayım:
Ünlü tabip Esed bin Cânî, kış mevsiminde yatağını soyulmuş kamıştan yapardı. Çünkü pireler, çok pürüzsüz ve kaygan oluşundan dolayı, kamışın üzerinde tutunamazlardı!
Yaz gelip de içerde sıcaktan durulmaz olunca, tabandaki toprağı hafifçe kazarak karıştırır, sonra üzerine kuyudan kova kova su döker, dümdüz oluncaya kadar ayaklarıyla çiğnerdi. Islaklık devam ettiği sürece, ev serinliğini korurdu. Eğer yaz geçmeden taban kuruyup tekrar ısınırsa, yeniden eşeler ve su dökerdi, O daima şöyle derdi:
”Benim serinletici pervanem, evimin zemini ve kuyumun suyudur. Suyumu serpiyorum; sonra da ayağımla çiğniyorum; evim daha serin, masrafım daha az oluyor. Bu da benim, bilgelik bakımından diğer insanlardan üstün olduğumu gösteriyor!”
O, gerçek bir tabipti. Ama bir keresinde işleri durmuş, kapısına hiç hasta gelmez olmuştu. Bunun üzerine biri ona şöyle dedi:
“Bu yıl salgın var; ortalıkta hastalık kol geziyor. Sen bilgili ve soğukkanlı bir hekimsin, pek çok hizmetin oldu bu halka! Buna rağmen işlerinin durgun olmasının sebebi ne?”
Esed soğukkanlılığını bozmadan muhteşem bir tahlil yaparak patlattı cevabı:
“Birincisi; ben onların nezdinde Müslüman’ım. İnsanlar, ben hekim olmadan önce Müslümanların tıpta başarılı olacağına inanmıyorlardı! İkincisi; ismimin Esed (aslan) olması onları biraz uzaklaştırıyor. Oysa, Salîb, Gabriyel, Yuhanna ya da Perâ olmalı ki anlı şanlı bir yabancı doktora göründüklerini düşünüp paraya kıysınlar! Üçüncüsü; künyemin, Ebu’l-Hâris, Ebu İsa, Ebu Zekeriyya ya da Ebû İbrahim gibi şatafatlı ve asil olması gerekirdi. Dördüncüsü; üzerimde beyaz, pamuktan bir önlük var. Siyah, ipekten bir önlük olmalıydı ki ciddiyet uyandırsın. Beşincisi de; dilimin Arapça değil, Farsça olması gerekirdi.”

* * *

Halil Selûlî anlatıyor:
“Bir gün Sevrî yanıma geldi. Ayrı ayrı yerlerde beş yüz parça ekilebilir arazisi vardı. Bu araziler, Kürsiyye-i Sadaka ile Mürre Nehri arasında uzayıp gidiyordu. O gayr-ı menkul yatırımından iyi anlar, sadece en güzel, en meşhur ve en verimli arazileri satın alırdı. Bir gün bana dönüp;
‘Hiç zeytin suyunu ekmeğe katık ettin mi?’ dedi. Ben de boş bulunup;
‘Vallahi hayır!’ diye yanıtladım. Bunun üzerine;
‘Vallahi yemiş olsaydın, tadını unutmazdın!’ dedi.
‘Doğru!’ dedim, ‘bir kere yeseydim, asla unutmazdım!’
Sevrî çoluk çocuğuna hep şöyle öğüt verirdi:
‘Hurma çekirdeğini çöp diye atmayın, onları boğazınızdan kolayca geçirip yutmayı alışkanlık haline getirin! Çünkü hurma çekirdeği karındaki yağları toplayarak böbrekleri sıcak tutar. Sütü bol develerin ve hurma çekirdeğiyle yemlenen hayvanların işkembesinin iriliğine bakıp ders alın. Siz de kendinizi hurma çekirdeği yemeye, arpa tanesi kemirmeye ve yonca atıştırmaya alıştırırsanız çarçabuk gürbüzleştiğinizi göreceksiniz! İnsanlar da taze yonca, dövülmemiş arpa ve hurma çekirdeği yiyebilirler.’
Yine şöyle derdi:
‘Baklagilleri kabuğuyla yiyin. Çünkü bakla familyası insan ağzına yaklaşınca bas bas bağırır: Beni kabuğumla yiyen, özümü yer, ben onu severim! Beni kabuksuz yiyen kişiye söverim, hatta onu yerim!
A dostlar! Ne diye kendi yiyeceğinize yem olup sağlığınızı kaybetme riskini göze alıyorsunuz?’

Çeviren: A. Sait Aykut

 

Notlar
1
Abbâsî Abbasi döneminin ünlü yazarı. Başta mizah olmak üzere insan psikolojisi, botanik ve zoolojiden mücevherat ilmine kadar geniş bir alanda onlarca eser verdi. Arap nesrinin inşasında söz sahibi olan Câhız 770’da 770’de doğdu, 869’da öldü. Burada sunduğumuz bölüm Câhız’ın Cimriler kitabından çevrilmiştir. Câhız bu kitabında şehir kökenli biri olarak hem taşradan gelenleri hem de Kindi gibi, tanıdığı ünlü yazarları eleştirir. Bkz. Câhız, Kitâbu’l-Buhalâ, Lübnan (tarihsiz) s. 35-38 ve 60-61. Kitap yakın zamanlarda Selahattin Hacıoğlu tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Câhız, Cimriler Kitabı, çev.: S. Hacıoğlu, Bordo-Siyah yay., İstanbul 2004.
2 İranlılara özgü bir tatlı çeşidi.


İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 640433 ziyaretçi (1177958 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol