edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  => Bedevilik-Barbarlık ve İnsanlk Tarihi-Sina Akşin
  => Tarih Felsefesi-Dr. Ali Şeriati
  => Görüşlerim-Sultan Galiyev
  => Kemal Tahir'in felsefi düşüncesi ve Devlet Ana
  => Sanat Anlayışım-Orhan Kemal
  => Çağın Dini: Humanizm-Cemil Meriç
  => Demokrasi Demopedidir-Cemil Meriç
  => Demokrasi Paradigması ve Sonrasız Modernlik-Yiğit Tuncay
  => Karl Popper'in Bilim Felsefesi-Hasan Engin Şener
  => Cemil Meriç'in Dil ve Edebiyat Üzerine Düşünceleri- Arş. Gör. Oğuzhan KARABURGU
  => Tiyatro San'atının Kaynağı 1-Refik Ahmet Sevngil
  => Tiyatro San'atının Kaynağı 2- Refik Ahmet Sevngil
  => Tiyatro San'atının Kaynağı 3- Refik Ahmet Sevengil
  => Gizli Halk Musikisinin Hakiki Karakteri Dindışıdır-Vahid Lütfi Salcı
  => YUNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNDE- R. FİLİZOK
  => AŞK[1] (Amour)-Elisabeth Sayın
  => Dil Bilimi Terimleri-Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => BİR METİN yahut EDEBÎ ESER LİSE VE ÜNİVERSİTE DÜZEYİNDE NASIL İNCELENMELİ? -Anne-Marie ALBİSSON
  => DİL İLE BİLDİRİŞİMİN (communication) TEMEL ELEMENTLERİ-Prof. Dr Rıza FİLİZOK
  => BYRON, LAMARTİNE-Jale Parla
  => TAHİR ALANGU’NUN FOLKLOR ANLAYIŞI
  => HİKAYECİLİK DERSLERİ
  => TÜRKİYE’DE DENEME VE ELEŞTİRİNİN GELİŞİMİNDE ORHAN BURİAN’IN YERİ (tez)
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİ ÜZERİNE TASVİRÎ BİR DENEME
  => YAZI DEVRİMİNİN ÖYKÜSÜ
  => CUMHURIYET DÖNEM! TÜRK ŞİİRİ VE BEHCET NECATIGiL
  => ROMANLARDA 27 MAYIS İHTİLÂLİ
  => HİLMİ YAVUZ ŞİİRİNE METİN-MERKEZLİ BİR BAKIŞ
  => YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU’NUN ROMANLARINDA CİNSELLİK
  => KİRALIK KONAK’TA MADAME BOVARY
  => ADNAN BENK VE TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ NURİ AKSU-tez
  => GELENEKSEL ROMANA KARŞI ROMAN: ANTİ ROMAN
  => ROMANININ TARİHSEL BOYUTU ÜZERİNE BİR İNCELEME Sedat ...
  => XIX. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATINDA VOLTAİRE VE ROUSSEAU ÇEVİRİLERİ
  => AHMET VEFİK PAŞA’NIN ÇEVİRİLERİNDE OSMANLILAŞAN MOLİÈRE
  => Osmanlı Dönemİ Türk Romanının Başlangıcında Beş Eser
  => Kıbrıs Türk Edebiyatı
  => Halide Edib-Adıvar Döneminde ve Romanında Feminizm
  => ERKEN DÖNEM TÜRK EDEBİYATINDA KÖYLÜLER
  => TÜRK GÖÇER ŞAİRLERİNE AİT ESERLER
  => KARŞILAŞTIRMALI EDEBİYAT BİLİMİ ve BİR UYGULAMA
  => SAFAHAT’TA EDEBİYATA AİT UNSURLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME Abdullah ...
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİ ÜZERİNE TASVİRÎ BİR DENEME Ersin ÖZARSLAN*
  => SÖZ VE ÖZ
  => BATI TRAKYA TÜRK EDEBİYATI
  => YAVUZ BÜLENT BAKİLER’İN, “ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTE” ŞİİRİNE EDEBÎ
  => TANPINAR’IN ŞİİR ANLAYIŞI VE ŞİİRİNİN KAYNAKLARI
  => Bir Cumhuriyet Kadını Şükûfe Nihal
  => KUVAYI MİLLİYE HAREKETİNE YÖNELTİLEN İTHAMLAR
  => MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDE FRANSIZ GAZETECİNİN MUSTAFA KEMAL İLE TEMAS VE GÖRÜŞMELERİ
  => YURTTAŞ GAZETECİLİĞİ
  => RUSLARIN TÜRK TOPRAKLARI ÜZERİNDE YAYILMASI
  => BİR ÇAĞDAŞLAŞMA MODELİ OLARAK ATATÜRKÇÜLÜK
  => Mâni ve Bilmecelerimizde Geçen Meyve Adlarının Türkçe’deki Kullanımları Üzerine Bazı Tespitler
  => Şerif Benekçi’nin Romanlarında İnsan ve Toplum
  => A. Nihat Asya’nın Şiirlerinde Ölüm Kavramının Kullanımları Üzerine
  => Zafer HanIm’In AŞk-I Vatan RomanIBaĞlamInda KadIn
  => DİLBİLİM TARİHİNE BİR BAKIŞ
  => DİLBİLİM ARAŞTIRMALARI
  => DİLBİLİM (Linguistics)
  => Edebiyat Teorileri
  => EDEBİYAT TEORİSİ TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ
  => HALK EVLERİNİN KURULUŞU VE ÇALIŞMALARI
  => Ülkemizin Kaçırdığı En Büyük Eğitim Projesi: Köy Enstitüleri
  => BİLİM FELSEFESİ Prof.Dr. Mustafa Ergün
  => EDEBÎ METİNLER IŞIĞINDA DOĞU KÜLTÜRLERİNİN BATIYA ETKİLERİ VE BATIDA TÜRK İMGESİ ∗
  => ZİYA PAŞA’NIN “ŞİİR ve İNŞÂ” MAKALESİ Ali DONBAY
  => TATAR EDEBİYATININ GELİŞİMİ
  => OSMANLI ŞİİRİNE SANAT ONTOLOJİSİYLE YAKLAŞMAK ÜZERİNE
  => SÜLEYMAN NAZİF’E GÖRE İRAN EDEBİYATININ EDEBİYATIMIZA TESİRİ
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİ ÜZERİNE TASVİRÎ BİR DENEME -
  => ÖZNE KARAKTER NESNE KARAKTER Agusto Boal
  => İSLAMDA TRAGEDYA KAHRAMANI TRAGEDYA ÖRNEKLERİ Metin And
  => İSLAMDA TRAGEDYA KAHRAMANI TRAGEDYA ÖRNEKLERİ Metin And 2
  => DOĞU VE BATI KÜLTÜRLERİNDE DÜŞSEL YARATIKLAR Enis Batur
  => TANPINAR ÜZERİNE NOTLAR Selahattin Hilav
  => DÖRT BİN YIL ÖNCE TÜRKLERDE TİYATRO Refik Ahmet Sevengil
  => SELÇUKLU TÜRKLERİNDE DRAMATİK EĞLENCELER Refik Ahmet Sevengil
  => ANADOLU'DA DİNİ TEMAŞA Refik Ahmet Sevengil
  => OSMANLILARDA DRAMATİK EĞLENCELER Refik Ahmet Sevengil
  => ORHAN KEMAL'İN YAPITLARI Türk Gerçekçiliğinin Gelişmesinde Yeni Bir Aşama
  => ORHAN KEMAL'İN YAPITLARI Türk Gerçekçiliğinin Gelişmesinde Yeni Bir Aşama 2
  => ELEŞTİRİ VE HİCİV Johann Gottfried Herder
  => ROMAN Octavio Paz
  => YENİ TÜRK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
  => ESKİ TÜRK DİLİ ARAŞTIRMALARI
  => ESKİ TÜRK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
  => YENİ TÜRK DİLİ ARAŞTIRMALARI
  => HALK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
  => DİL SORUNLARI
  => ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ ARAŞTIRMALARI
  => MAKALELER
  => edebiyat tezler
  => İNCELEME ARAŞTIRMA
  => İNCELEME
  => Medeniyetin Demir Pençesi Eksen Çağı
  => DEDE KORKUT DOSYASI
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 1
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 2
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 3
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 4
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 5
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 6
  => Halk Şiiri, Gerçeküstücülük, Destan.
  => En Uzun Gece: Sahte Bir Roman - İzzet Harun Akçay
  => ARAŞTIRMACILAR İÇİN KAYNAKLAR
  => DOĞU EDEBİYATI
  => DOĞU EDEBİYATI - KİTAPLIK
  => TÜRK LEHÇELERİ ÇEVİRİ SÖZLÜĞÜ
  => İLETİŞİM ÇAĞINDA AŞIKLIK GELENEĞİNİN GELECEĞİ
  => ÂŞIK EDEBİYATI BÜTÜNÜ İÇİNDE SİVAS'TA VE ADANA'DA ÂŞIKLIK GELENEĞİNİN ORTAK VE FARKLI YANLARI
  => Türkiyat Araştırmaları 1
  => Türkiyat Araştırmaları 2
  => Türkiyat Araştırmaları
  => Türkiyat Araştırmaları 4
  => Türkiyat Araştırmaları 5
  => Bir Toplum Mimarı Olarak Yahya Kemal
  => Tanzimat Romanlarında Melodramın İdeolojik İşlevleri
  => Söz Sanatları Bakımından ‘Parçalı Ham’ Şiirler
  => İNCELEMELER.
  => İNCELEME..
  => İNCELEME...
  => İNCELEME....
  => İNCELEME.....
  => İNCELEME ŞİİR
  => İNCELEMELER.....
  => İNCELEMELER.,
  => İNCELEMELER,.
  => Edebiyat Sosyolojisi
  => Sosyalist Realizm Kavramının Ortaya Çıkış Süreci
  => toplumcu gerçekçilik
  => PEYAMİ SAFA.
  => Yeni Türk Edebiyatı
  => YENİ TÜRK A. İLHAN İÇERİKLİ
  => hilmi yavuz.
  => Behçet Necatigil
  => araştırmalar.1
  => ARAŞTIRMALAR 2
  => araştırma,
  => Türk Dili ve Edebiyatı,
  => 1919-1928 ARASI TÜRK ROMANINDA YAPI VE TEMA
  => Bilgisayar Öyküleri
  => Yayın
  => ROMAN,
  => ROMAN,,
  => ROMAN.
  => ROMAN..
  => şiir,
  => şiir,,
  => hikaye*
  => arş
  => arş1
  => arş2
  => arş4
  => arş6
  => arş7
  => arş8
  => arş9
  => edebiyat tarihinde realizm romantizm kavramı
  => YENİ TÜRK EDEBİYATININ KAYNAKLARI
  => YENİ TÜRK EDEBİYATININ KAYNAKLARI 1
  => KLASİK TÜRK EDEBİYATI
  => TÜRK DEBİYATI İNCELEME
  => DEDE KORKUT DOSYASI.
  => açık arşiv
  => edebiyat arşiv
  => Kuruluş Devrini Konu Alan Romanlar Üzerine
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
DİL İLE BİLDİRİŞİMİN (communication) TEMEL ELEMENTLERİ-Prof. Dr Rıza FİLİZOK

ROMAN JAKOBSON’UN BİLDİRİŞİM MODELİ:

 

DİL İLE BİLDİRİŞİMİN (communication) TEMEL ELEMENTLERİ

 

 

 

                                                        Prof. Dr Rıza FİLİZOK

                                                                    

 

Dil aracılığıyla yazılı yahut sözlü bir bildirişimin gerçekleşebilmesinde  R. Jakobson'a göre altı temel element rol alır. Bunlar, "verici" (émetteur), "alıcı" (récepteur), "nesne" (réferent), "mesaj", "kanal" ve "kod"dur.

Verici, konuşan yahut yazan kişidir, mesajı yani haberi veren kişidir; alıcı, mesajı alan, dinleyen yahut okuyandır. Verici, anlaşılmış olmak istiyorsa alıcının yaşına, bilgi düzeyine, dil düzeyine vb. uygun bir anlatım bulmak zorundadır. Bir gazeteci, ilmî bir eser yazarı seslendiği kitlenin özelliklerini göz önünde bulundurmak zorundadır. Buna karşılık ilmî yahut edebî bir eseri anlayabilmek için alıcının da oldukça büyük bir gayret göstermesi gerekmektedir. Nesne (mebhûs'ün anh), sözü edilen varlıktır. Dilsel bir metinde iki türlü nesne (eşya)  vardır:

a)                         “Hal nesneleri”: Sözlü bildirişimde kendisinden bahsedilen nesnelerdir. Bunlar bildirişim anında mevcut olan ve bildirişim mekânında göz önünde bulunan yerler, nesneler ve varlıklardır. Bunlara "Hâl nesneleri" adını verebiliriz.

b)                         "Metin nesneleri": Bunlar, bildirişim anında mevcut olmayan, fakat konuşmada yahut yazıda anılan yerler, nesneler ve varlıklardır.

Edebî metinlerin incelenmesinde ve anlaşılmasında hâl nesneleri ile metin nesnelerinin tespiti, anlam belirlemelerinde hayatî bir rol oynamaktadır. Bilhassa dilin işaret etme fonksiyonundan faydalanıldığında bu fark ortaya çıkar: Sözlü bir ifadede "Şunu ver." dediğimizde karşımızda belli bir nesne vardır. "Şu" işaret sıfatı, meselâ belli, somut bir kitabı ifade eder. Ayrıca sözlü ifadede bu cümleyi her kullandığımızda anlamı değişir. Duruma bağlı yeni bir anlam kazanır. Bu anlam hale bağlı anlamdır -belâgattaki muktezâ-yı hâl'i hatırlayınız ( situationnelle)-. Aynı cümle yazılı bir metinde geçtiğinde anlamını metinde verilen diğer referanslardan, tanım ve tasvirlerden alır. Yani böyle bir metinde yazarın gösterdiği biçimde var olur.

Romanda, masalda, raporlarda, makalelerde tahkiyevî yazılarda hâl nesneleri yoktur, metin nesneleri vardır ve bundan dolayı herşey anlatıldığı şekilde ve oranda vardır. Bir tiyatro oyununda ise dekor, aktörler, nesneler hâl nesneleridir; şahıslar tarafından yapılan tahkiyeler ise metin nesneleridir. Klâsik bir tiyatro eserinde kanlı sahneler ancak metin nesnesi olarak eserde yer alır. Bir çizgi romanda, resimli romanda, foto-romanda resim ve fotoğraflar hâl nesnesi, metin animasyonları metin nesnesi durumundadır.

 Bir işaretin kullanımı, bir vericinin işaretleme anında koda bağlı bir işaretten yararlanmasıdır, fakat kullanım her zaman koda uygun olmayabilir ve işaretin her kullanımı hususî bir kullanımdır.

Mesaj, verici tarafından ifade edilen önermedir, metindir. Vercinin alıcıya gönderdiği haberdir, bilgidir. Mesajda bir yahut birçok kod kullanılabilir. Dilde norm, mesajların teşkil ettiği yığından doğar; yani dil normları mesajlardaki sık kullanımların eseridir. Mesaj, herşeyden önce türünün kurallarına uyar. Makale ise makalenin, romansa romanın normlarını taşır. Üslûbun aranacağı yerlerden birisi mesajın niteliğidir. Mesajda anlam belirsizliği bulunabilir. Anlam belirsizliği (ambiguïté) alıcı için birden çok anlama sahip olan ve kesin bir tarzda yorumlanamayan  mesajın niteliğidir, hususiyetidir. Ör: Evi kirala.    Vericinin niyeti haberleşmekse anlam belirsizliği söz konusu değildir; tersine, vericinin niyeti çok anlamlılık elde etmekse, retorik ve söz sanatı söz konusudur. Edebî eserlerde bu ikinci hal söz konusudur.

Her mesajın alıcı ve verici tarafından bilinen bir kontekste -yani kendisini çevreleyen bir metne- ve ifade edildiği şartlara bağlı olduğu farzedilir. Mesajın yazılı yahut sözlü oluşuna göre mesaj ile mesajı çevreleyen hal ve şartların ilişkisi değişir. Sözlü iletişimde mesaj çok az bir bilgi verir: Bir karşılıklı konuşmada "sandalye" dediğimizde sandalye oradadır ve bu kelime sadece sandalyeyi işaret eder; sandalye hakkında bütün teferruatlı bilgiyi bizzat görerek elde ederiz. Buna karşılık hale ait hiçbir bilginin bulunmadığı yazılı anlatımda mesaj, en yüksek bilgi değerine ulaşır; elde ettiğimiz bilgi sadece ifade edilenden doğar.[1]

Kanal, metni yahut mesajı taşıyan maddî vasıtadır. Konuşmada ses, yazıda kağıt yaprak, Göktürk yazıtlarında taşlar, bilgisayarda ve televizyonda ekran bize mesajı ileten maddî, fiziksel kanaldırlar. 

Kod, verici ile alıcının her ikisi tarafından bilinen ortak dildir. Diller, birer kodlama, şifreleme sistemidir. Bu şifreleri bilenler, aralarında anlaşabilirler. Verici ve alıcının bir dili bilme düzeyleri arasında daima fark vardır. Bildirişimi mümkün kılan her ikisinin dilsel birikimlerinin kesişme alanıdır, bu alan ne kadar geniş olursa bildirişim o kadar başarılı olur.  Dil bir koddur, ancak zamanla dil içinde alt kodlar ortaya çıkar. Mesajlar, kültürel, estetik kodlar da taşıyabilir. Klâsik, romantik, natüralist edebiyatlar, Divan Edebiyatı, Halk Edebiyatı, Servet-i Fünûn edebiyatı, dil içinde birer alt kodlama sistemi yaratır.

Kod, mesajın iletilmesini sağlayan araçtır. Diğer taraftan yaratılan yeni mesajlar kodu geliştirir. Buna kod-mesaj diyalektiği adı verilir. Mesaj ve kod birbirinden ayrılamayan unsurlardır. Kod, Saussure'ün dil / söz (langue/parole) ayırımının dil unsurunun karşılığıdır; sözün karşılığı ise mesajdır.

Kodlanmış ifade, dil biliminde vericinin   elementlerini hür bir şekilde  birleştirmediği ve onları kodda tamamen şekillenmiş olarak hazır bulduğu sıralama ekseni (syntagmatique) parçalarıdır. Bir dilin kodlanmış olan dil birimini,  dil birimi olmayan, ama yine de kodlanmış bulunan deyim ve atasözü gibi daha geniş ünitelerinden ayırmak gerekir. Onlar çok zaman eşzamanlı olarak analiz edilemez, çünkü onlar dilin eski hususiyetlerini yansıtır.

Dil biliminde kod, bir taraftan işaretlerin yahut dil birimlerinin kümesi  manasında ve diğer taraftan bu işaretlerin kullanım kipleri ( mesajı inşa etmek için bu elemanları birleştirmeye yarayan kurallar bütünü  ) manasında kullanılmaktadır. Bir verici tarafından yayınlanan mesajın iletilebilmesi için yani ulaştırma kanalına girebilmesi için (bu şifreleme işidir) belirli bir şekil "forme" alması gerekir,  diğer taraftan dinleyici yahut alıcı bu şekli yorumlamak zorundadır (bu şifreyi çözme işidir). O halde konuşucu ve dinleyicinin müşterek bir koda sahip olması zorunludur; yahut, en azından A kodu (konuşucunun kodu) ile B kodunun (dinleyicinin kodu) bir kesişim kümesinin bulunması gerekir.  Bu kesişim kümesi ne kadar geniş olursa anlaşma o kadar kolaylaşacak ve iyi olacaktır. Bu bakış açısına göre bir dil, bir kod "dil birimleri kümesi" olarak kabul edilmektedir, Saussure'cü anlamıyla dil bir bakıma kod ile eşanlamlıdır; mesaj kelimesi ise "söz"ün yerini tutmaktadır.  Diğer dil bilimciler "code/message" çifti yerine "langue/discours" çiftini kullanmaktadır, "discours" bu durumda "message"la eş değerli olmaktadır. Bir dil mesajı iki şekilde karşımıza çıkabilir: ses (işitme) ve çizgi (görme) olarak. Sözlü kod (phonèmes) ile yazılı kodu (graphèmes) birbirinden ayırmak gerekir. Bu iki kod arasında mükemmel bir uyum olduğu da söylenemez.

Kodlama (encodage), bir kod vasıtasıyla bir mesajın ve ona bağlı anlamın üretilmesidir. Meselâ: "sözlü ifade üretimi" (enonciation), "yazılı ifade üretimi" (ecriture). Üretim, kod çözmenin "décodage"ın mukabilidir, karşıtıdır. Kodlama, üretimle, pragmatikle "pragmatique" ilgilidir ve üreticiye bağlıdır. Üretimin bütün unsurları tam bir "beyan" (énonciation) eylemidir ve kod çözme işinden "décodage" farklı bir "kod-mesaj" ilişkisi ortaya koyar; mesajın üreticisi "encodeur" alıcının aklından bile geçmeyebilen niyet ve bilgiye sahip olabilir. Bu ise anlam belirsizliği yaratır. Üretim hataları üreticinin niyet ve bilgisini değiştirmez, sadece muhaberenin başarısızlığına yol açar.[2]

Kod çözme (décodage), bir kod vasıtasıyla bir mesajın ve anlamının alıcı tarafından algılanması, dil şifresin çözülmesidir. Alıcı, pasif durumda olduğundan farklı bir kod-mesaj ilişkisi doğar; yani mesajı az çok farklı bir biçimde yorumlar. Ayrıca alıcı ve vericinin dile hakimiyet derecelerinin farklılığı, algılanan anlamın farklı olması sonucunu doğurur.

  Geniş anlamıyla, bir mesajın iletilmesine engel olan her şeye Gürültü (Bruit) adı verilir. Gürültü terimi, kulağa bağlı haberleşmeler (communication) için olduğu kadar ( bu durumda mesaj kulak yoluyla alınır) göze bağlı  haberleşmeler için de (bu durumda mesaj göz yoluyla alınır) kullanılmaktadır. Görsel mesajdaki yahut sesli mesajdaki bütün bozukluklara, bulanıklıklara bu ad verilir. Gürültü bu durumda mesajın tamamını yahut bir kısmını örten engellerdir, parazitlerdir ve "mesaj olmayan" şeylerdir. Mesajın iletilmesi anında  mesaj ile gürültü arasında  bir çatışma görülür. Bu çatışma, bir verici tarafından  alıcıya ulaştırılmak üzere maksatlı olarak verilmiş bir mesajla bir parazitin çakışmasından doğar. Yazı dilinde harflerin unutulması yahut yanlış dizilmesi, fotokopide silik yerler yahut kararmış satırlar mesajın iyi iletilmesine engel olur ve "gürültü" oluşturur; konuşmada, mesajı bozan her şey, yanlış işitme, yanlış telaffuz, şüpheli işitme, elverişsiz akustik şartlar gürültü sayılır.  Yazılı yahut sözlü bir mesajı anlama söz konusu olduğunda alıcı mesajı bir gürültüyle birlikte alıyorsa bunların hangisinin mesaj, hangisinin gürültü olduğunu ayırdetmek zorundadır. Bazı durumlarda gürültü içinde farkedebildiği parçalar yardımıyla mesajı zihninde tekrar kendi anlayışına göre  kurmak zorunda kalır.[3]

 

BİLDİRİŞİMİN TEMEL ELEMENTLERİNE BAĞLI FONKSİYONLAR

Bildirişimin bu temel altı elementi, altı görevi, fonksiyonu yerine getirir. Bunlar, haber fonksiyonu (fonction référentielle), ifade fonksiyonu (fonction expressive), etkileme fonksiyonu (fonction conative), algılama fonksiyonu (fonction phatique), üst-dil fonksiyonu (fonction métalinguistique) ve estetik fonksiyon (fonction poétique)dur. Elementlerden her biri esas olarak bir fonksiyonu gerçekleştirir. Ancak, fonksiyon dağılımı mutlak bir karakterde değildir, bu fonksiyonların daha ziyade bazı elementler üzerinde yoğunlaştığını söylemek daha doğrudur. Fonksiyon dağılımını şöyle bir tablo ile gösterebiliriz: ( Not: Tablo, sayfa düzeninde yahut veb yerleşiminde görünebilmektedir.)

 

  NESNE (Bağlam)

    (Haber fonk.)

       VERİCİ

    (İfade fonk.)

       ALICI

(Etkileme fonk.)

 

        MESAJ

(Estetik fonk.)

 

   KANAL

(Algılama fonk.)

     KOD

(Üst-dil fonk)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Nesneyi gösterme fonksiyonu yahut haber fonksiyonu  (fonction référentielle): Bu fonksiyon nesne üzerinde yoğunlaşır. Okuyucuya dış dünya yahut bir kavramla ile ilgili bir haber verilir. Objektif bildirişimi mümkün kılan bu fonksiyondur. İlmî eserlerde bildirişimin bu fonksiyonundan yararlanılır. Ör.: "Su, yüz derecede kaynar".

Nesneyi ifade eden metinlerin belirgin bazı üslûp özellikleri vardır: Yazıda genellikle üçüncü şahıs kullanılır; belirli işaret sıfatlarından yararlanılır.

İfade fonksiyonu: Yazar üzerinde yoğunlaşan bir fonksiyondur; yazarın kendisine ait duygularını, heyecanlarını, hükümlerini  ifade etmesinden doğar. İfade fonksiyonuyla metin, subjektif bir karakter kazanır; bundan dolayı subjektiflik fonksiyonu olarak değerlendirilebilir. Ör.: "Oh! Ne manzara!"

İfade fonksiyonun ağır bastığı metinlerin belirleyici yönü birinci şahıs zamirlerinin çokluğudur. Ayrıca metin subjektif unsurlar taşır. Hemen hemen bütün sıfatlar, nitelendirici zarf ve fiiller subjektifliği ifade ederler: "Bu garip dünyada ben yadırgadım yerimi.."[4] mısraında "garip" sıfatı, subjektif bir seçimi ifade eder; bu vasıflandırma dünyanın binlerce vasfından birinin ferdî olarak seçimidir.

Yazar bir konuyu ifade ederken bu konunun arasına konuyla ilgili hususî buluşlarını ilâve eder. Bu ilâveler üslûbun bir bölümünü oluşturur. Ahmet Haşim'in:

"Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak"

mısralarında geçen "güneş rengi" vasıflandırması, dilin genel paradigmatik ekseninde yoktur, bu bir buluştur. Dile yapılan bu ilâve, dilin ifade fonksiyonuna bağlıdır.

Etkileme Fonksiyonu, alıcı yahut okuyucu merkezli bir fonksiyondur. Verici, alıcıyı çok zaman  etkilemeye çalışır; ifadesinde karşı tarafı etkileyecek, yönlendirecek unsurlar bulunur. 

Etkileme fonksiyonu, üslûpta kendisini, ikinci şahsa hitap, soru ve emir cümleleriyle gösterir: Nedim'in "Bir elinde gül, bir elde câm geldin sâkiyâ; Kangısın alsam gülü, yâ câmı, yahud ki seni?"[5] beyti bildirişimin bu fonksiyonu üzerine kurulmuştur.

Algılama fonksiyonu: Kanal merkezli bir fonksiyondur, mesajın  algılanmasını ve alıcı ile verici arasındaki temasın kurulmasını kolaylaştırmak için kullanılan bütün unsurları içine alır. Bir metinde sayfa düzeni, noktalama, yazı karakterlerinin şekli ve rengi, düzenlenmesi; şemalar, sınıflandırma çizelgeleri gibi anlamayı kolaylaştıran unsurlar bu görevi yerine getirirler.

 

Üst-dil fonksiyonu: Kod merkezli bir fonksiyondur. Üst-dil fonksiyonu, bir dil işaretinin yine o dil vasıtasıyla açıklanmasıdır. Bir dil, bir kelimenin başka bir kelimeyle açıklanmasına imkân verir; Vericinin kullandığı bir kelime alıcı tarafından anlaşılamıyorsa, bu şifrenin çözülmesi için verici, iki tarafın dil bilgisinin kesişim kümesinde bulunan terimlerden yararlanır. Dilin bu şekilde yine dil vasıtasıyla açıklanması, dilin üst-dil fonksiyonudur. Bu açıdan bakıldığında sözlüklerde bulunan kelime karşılıklarının tamamı üst-dildir.

Metinlerde "yani" tarzında başlayan açıklamalar bir üst-dil yaratır. Eşanlamlı kelimeler de çok zaman bu fonksiyonu yüklenir.

Estetik (bediî) fonksiyon:  Bu fonksiyon, mesaj merkezlidir. Aynı mesaj, dilin çeşitli imkânları kullanılarak verilebilir; bunlar arasından birisi çok zaman estetik amaçlarla seçilir. Böylece hem mesaj verilmiş olur, hem de o mesajı verenin estetik tercihleri ifade edilmiş olur. Bu fonksiyona üslûp fonksiyonu adı da verilebilir. Bu fonksiyonla edebî eserlerde dil, nesneye geçişliliğini kaybeder, dikkati kendi üzerine çekerek bizzat kendisi  bir estetik nesne haline gelir, geçişsizleşir. İfadenin çok anlamlılığı, ritmi, müzikalitesi vb. dikkatimizi nesneden uzaklaştırarak bizzat ifadeye yöneltir.

Bu fonksiyonun bir özelliği diğer fonksiyonlarla birleşerek yeni terkipler yaratması, onları değiştirmesidir. "yıldız yağmuru" sözü sadece çok sayıda meteor anlamında (référentiel) değildir; sadece bir istiare de değildir, ayrıca yeniliğiyle okuyucuyu etkileme fonksiyonunu da yüklenmiş bir ifadedir.

Bu fonksiyonlara bağlı olarak yeni bir metin tipolojisi ortaya çıkmıştır:

Yazarın  objektif gerçeklikleri ifade ettiği metinler, haber fonksiyonlu metinler (textes référentiels)dir: İlmî yazılar, raporlar, objektif anlatımlar bu tiptendir. İfade fonksiyonlu metinlerde yazar duygularını ve şahsî fikirlerini ortaya koyma amacını taşır. Mektuplar, denemeler, lirik şiir bu gruba girer. Etkileme fonksiyonlu metinlerde yazar okuyucuyu ekilemek, meselenin içine sokmak, harekete getirmek amacını güder. İdeolojik edebiyat, reklâm metinleri bu gruptandır. Poetik metinler, çok anlamlılıkla yüklü olan metinlerdir. Her türlü metin çok anlamlı olabilir. Bu grubu kodlanmış edebî bir tür olan şiirle (poésie) karıştırmamak gerekir.

Üslûbu belirleyen  esas olarak estetik fonksiyondur; ancak, yukarıda izah ettiğimiz diğer fonksiyonlar da doğrudan doğruya yahut saptırma yoluyla üslûba katkıda bulunurlar, birer üslûp fonksiyonu imiş gibi görev yaparlar: Nesneyi gösterme fonksiyonu yahut haber fonksiyonu, esas olarak nesnel haberleşmeye aittir ve bu karakteriyle daima şahsî olan üslûpla uyuşmaz niteliktedir. Bununla birlikte edebiyatta tahkiyede, tasvirde ondan yararlanılır. İfade fonksiyonu, yazarın heyecanlarını ve dygularını dile getirir. Üslûp, "ben"e ve şahsî ifadeye bağlı olduğundan bu fonksiyon, üslûp eğilimli bir fonksiyondur, üslûbu yakından ilgilendirir.  Verici, alıcıyı etkilemek için değişik ifade biçimlerinden yararlanır, böylece etkileme fonksiyonu üslûpla ilgili bir fonksiyon halini alır. Algılama fonksiyonu, prensipte üslûpla ilgili değildir; istisnai olarak tipografik oyunlar ve sayfa düzenlemesi ona bir üslûp değeri kazandırır. Üst-dil fonksiyonu, temel olarak üslûp karşıtı bir fonksiyondur; çünkü dili yine toplumsal nitelikli olan dilin imkânlarıyla açıklar.

Bir fonksiyon aslî görevinden saptırıldığında bir üslûp değeri kazanır yahut yerini estetik fonksiyona bırakır. Her fonksiyonun saptırılması bir üslûplaşma olgusu yaratır:

Masallardaki "Zümrüdüanka" sözü nesneyi gösterme fonksiyonunu yüklenmiştir ama gösterdiği nesne, mantık terimiyle  boş bir kümedir. Buradaki objektiflik, sahte bir objektifliktir. Edebî eserlerde yer alan hayalî nesneler, dilin nesneyi gösterme fonksiyonundan yararlardığı halde, bize bir şey ifade etmez, bu hayalî nesnelerin içi, yazarın açıklamalarıyla, tavsifleriyle doldurulur. İfade fonksiyonu da üslûp endişeleriyle saptırılabilir. Kendini ifade etme, meselâ büyük acılar söz konusu olduğunda yerini çok tarafsız bir anlatıma bırakabilir; buradan zengin yan anlamlar doğabilir. Etkileme fonksiyonu da edebî eserlerde saptırılabilir. Yazar yahut şairin bir nesneye yahut tabiata seslenmeleri bu tür bir sapma örneğidir.  Üst-dil fonksiyonu saptırma yoluyla bir üslûp niteliği halini alabilir. Herkes tarafından bilinen bir kelimenin  yerine bu kelimenin yerini tutacak ifadeler kullanılması üslûplaşma sağlayabilmektedir: Meselâ "süt" yerine bir yazıda hep "beyaz sıvı" ifadesinin kullanılması gibi.

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 644945 ziyaretçi (1184621 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol