edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  => Attila İlhan Şiiri-DoDoç.Dr. Yakup ÇELİK
  => Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları-Svetlana Uturgauri
  => Karagöz'e Ezgi-Satı Erişen
  => Orta Oyunu Eksikliği-Nihal Türkmen
  => Orta Oyunu ve Karagöz-Nihal Türkmen
  => Dilin Yapısı ve Toplumun Yapısı-Emile Benveniste
  => Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık-İrem Onursal
  => Asansörle Yükseltilmek İstenen Çukurlar-Can Yücel
  => KÜLTÜR VE ÖTESİ-Cemil MERİÇ
  => Türkoloji-Cemil MERİÇ
  => Tevfik Fikret ve Batı Retoriği-Rıza Filizok
  => Estetik tarihimize bir bakış-Arslan Kaynardağ
  => MÜRSEL MECAZ-Rıza FİLİZOK
  => Başlıca Dil Bilimi Akımları-Prof.Dr. Rıza FİLİZOK
  => ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA -Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => HİKAYE VE ROMANDA “ANLATICI”YA GÖRE METİN TİPLERİ, - Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => GÖSTERGEBİLİM-Yard. Doç. Dr. Mustafa Ö Z S A R I
  => TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR ÇERÇEVESİNDE ULUSAL KÜLTÜR-Prof. Dr. Emre Kongar
  => TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL ÖZ-ANLAYIŞI: AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN BİR ZENGİNLİK-Emre Kongar
  => BARIŞ KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ-EMRE KONGAR
  => GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR-EMRE KONGAR
  => YENİ EMPERYALİZM, HUNTINGTON VE ELEŞTİRİSİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE-Emre KONGAR
  => DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ SORUNLARI-Emre Kongar
  => AVRUPA BİRLİĞİ'NE "ONURLU VE BAŞI DİK" GİRİŞ NE DEMEK-Emre Kongar
  => TOPLUMSAL VE SİYASAL GELİŞMEMİZİ ETKİLEYEN MARKALAR-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME, MİKRO MİLLİYETÇİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ANAYASAL VATANDAŞLIK-Emre KONGAR
  => NİYAZİ BERKES'DE ÇAĞDAŞLAŞMA KAVRAMI-Emre KONGAR
  => KEMAL TAHİR-Hilm Yavuz
  => OYUNLARIM ÜSTÜNE-Nazım Hikmet
  => OYUN YAZARI OLARAK-Ataol Behramoğlu
  => POPÜLER EDEBİYAT- M. Orhan OKAY
  => HER SÖZ BİR ŞEY SÖYLER-Feyza HEPÇİLİGİRLER
  => Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
  => ROMANDA KURMACA VE GERÇEKLİK
  => Fuzûlî’nin Hikaye-i Leylâ ve Mecnun’u
  => SEZAİ KARAKOÇ ve HİS “;KAR ŞİİRİ”;-Selami Ece
  => İSTANBUL’UN AHMED MİDHAT EFENDİNİN ROMANLARINA TESİRİ
  => AHMET MİDHAT’A ATFEDİLEN BİR ESER: “HÜKM-İ DİL” VE MANASTIRLI MEHMET RIFAT
  => CEZMİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
  => "EDEBİYATEĞİTİMİ"NDE "EDEBÎ METİN"İN YERİ VE ANLAMI
  => Mustafa Kutlu ve Rüzgârlı Pazar
  => BİR BİLİM ADAMININ ROMANI” ÜZERİNE GEÇİKMİŞ BİR TAHLİL
  => ÖLÜMÜNÜN 50. YIL DÖNÜMÜNDE
  => “MİT”TEN “MODERN HİKÂYE” “HİKÂYE”NİN SERGÜZEŞTİ
  => EDEBİYAT DİLİ/EDEBÎ DİL
  => BİR NESLİN VEYA BİR ŞAİRİN ROMANI: MÂİ VE SİYAH
  => İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
  => CAHİT KÜLEBİ
  => TEVFİK FİKRET’İN ŞİİRLERİNDE TRAJİK DURUM
  => MEHMED RAUF’UN ANILARI yahut EDEBÎ HATIRALARIN YAYIMI ÜZERİNE BİR DENEME
  => MEÇHUL BİR AŞKIN SON NAĞMELERİ: TEVFİK FİKRET’İN “TESADÜF” ŞİİRLERİ / YARD. DOÇ. DR. NURİ SAĞLAM
  => Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ1
  => Tanzimat Dönemi Oyun Yazarliginda Batililasma
  => SİNEMA VE EDEBİYAT TÜRLERİ
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ, ESTETİK BİR HAZZIN EDİNİMİ
  => EDEBÎ TENKİT
  => ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE KİMLİK SORUNU
  => Halit Ziya ve Mehmet Rauf'un hayatları ile romanları
  => YAZIN VE GERÇEKLİK
  => MİLLÎ EDEBİYAT
  => HECE-ARUZ TARTIŞMASI/ Arş.Gör.Oğuzhan
  => AHMET HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE ATEŞİN DİLİ / ARŞ. GÖR. VEYSEL ŞAHİN
  => ROMAN TEKNİĞİ BAKIMINDAN YABAN
  => TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE COCUK EDEBİYATI
  => KADIN VE EDEBİYAT
  => Şiirin Temel Özellikleri-Christopher Caudwell
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ: HERMENEUTİK BİR YAKLAŞIM Vefa TAŞDELEN
  => VOLTAİRE VE ROUSSEAU ETRAFINDA AYDINLANMA ÇAĞI FRANSIZ YAZINI
  => TÜRKİYE’DE ULUSAL KÜLTÜR TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA ÇAĞDAŞ UYGARLIK SORUNU
  => EDEBİYATIN DİLİ ÜZERİNE
  => TARİHİN SINIFLANDIRILMASI
  => Türk Milletini Uyandıran Adam: Attila İlhan
  => EDEBİYAT DERSLERİNİN İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA
  => "Yalancı şöhretlerin Gerçek Yüzünü Ortaya Koydum"-Hilmi Yavuz
  => AVRUPA BİRLİĞİNİ YARATAN NEDENLER VE TÜRKİYE Metin AYDOĞAN
  => DİVAN ŞİİRİYLE HALK ŞİİRİNDE ORTAK BİR SÖYLEYİŞ BİÇİMİ
  => divan şiirindeki sevgili tipini alaya alan bir roman
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ
  => BAĞLANMA VE ÇELİŞKİ
  => Antik Çağ’da Tarih Yazmak
  => TARİHÎ ROMANDA POST-MODERN ARAYIŞLAR
  => Kültürel Batılılaşma
  => GARPÇILAR VE GARPÇILAR ARASINDAKİ FİKİR AYRILIKLARI
  => Harf Devrimi Üzerine Yeniden Düşünmek
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => KEMÂL AHMED DEDE VE TERCÜME-İ MENÂKIB-IMEVLÂNÂ’SI
  => TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA
  => Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ
  => ŞAİRANE BİR ÇEVİRİ yahut TOPLUMBİLİMİN SERÜVENLERİ Cemil MERİÇ
  => 47 LİLER YAHUT BİR ROMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  => ZAMAN, ZAMAN – I TERAKKİ Cemil Meriç,
  => Kırk Ambar (Cilt1)
  => KADIN RUHU, Cemil Meriç
  => Umrandan Uygarlığa-C.Meriç
  => Balzac’tan önce modern roman-Cemil Meriç
  => ARİSTARK’LA ZOİL-c.meriç
  => ELİNDE CENNET AÇAN ZEND AVESTA- c.meriç
  => SELEFÎLİK–SÛFÎLİK VE ÂKİF-SÜLEYMAN ULUDAĞ
  => Mehmet Âkif- Mâhir İz’e Yazdığı Mektuplar
  => DİDO SOTİRİYU’NUN ROMANI GİBİ BİR ROMANIMIZIN OLMAYIŞI
  => HİLMİ YAVUZ’UN DENEMECİLİĞİ
  => İRONİ KAVRAMI, GERÇEKÜSTÜCÜLÜK VE ERCÜMEND BEHZAD LAV ŞİİRİ ÜZERİNE
  => OKUNAMAYAN ROMANLAR
  => Gelenekçilik Geleneğe Dahil Değil
  => Türk Tiyatrosunda İronik Söz, İronisiz Metin
  => Postmodernist İroni
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN SİYASİ ETKİLERİ
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
  => Savaş
  => Newton, Goethe ve Sosyal Bilimler
  => Bir Afyon (!) Olarak Diktatörlükten Demokrasiye Futbol
  => Adorno Yüz Yaşında
  => Theodor Adorno: Kültür Endüstrisini Yeniden Düsünürken
  => ADORNO'NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => ADORNO’NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => Frankfurt Okulu
  => TARİHİ MADDECİLİK VE KAPİTALİZM - ÖNCESİ TOPLUMLARASYA TOPLUMU - FEODALİTE Asaf Savaş AKAT
  => POSTMODERNİZM GEÇ KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL MANTIĞI
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 2
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 3
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco 2
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak 2
  => Türkoloji Araştırmaları Makaleler Veritabanı
  => Yeni Makaleler
  => Türkoloji Araştırmaları Dergisi
  => Türkoloji Makaleleri
  => ŞAİR DUYARLILIĞI Afşar TİMUÇİN
  => Yazılar.....
  => SEÇME YAZILAR
  => EDEBİYAT Tez / Makale / Kitap ara
  => Orhan Pamuk: Babamın bavulu Nobel konuşması
  => PiVOLKA'da Çıkan Yazılar
  => Amin Maalouf Üstüne
  => Öykünün Yüzyılı /Feridun ANDAÇ
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Felsefesinde Bir Hareket Noktası Olarak Teoman Duralı-oktay taftalı
  => Sofist Bilgeliğin "Empirist" Dayanakları Üzerine 0.TAFTALI
  => Birlik ve Liderlik Hayalleri O.TAFTALI
  => Eğitilemeyen Bir Varlık Olarak İnsan O.TAFTALI
  => Çağdaş Bir Tarım Toplumuna Doğru O.TAFTALI
  => Sosyo-Politik Bağlamda Bir Dekadans Olarak Bilgi Toplumu O.TAFTALI
  => Aşkla Varolan Hayatlar O.TAFTALI
  => Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel O.TAFTALI
  => Nihat Genç Yazıları
  => Batılı Tarih Bilimi ve Tarihin Mantığı
  => Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI
  => Bir Savaşın Kavramları Üzerine
  => Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI
  => Değer Üreten Hayatlar
  => Doğu'nun Hayal Ülkesi O.TAFTALI
  => Dostlukla Yükselen Hayatlar O.TAFTALI
  => Şiirimizin Hazin Sonu O. TAFTALI
  => Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI
  => Yalanın Fenomenolojisi O. TAFTALI
  => Günümüzde Medya Kılavuzluğu - Günümüzde Medya Kılavuzluğu
  => Ermeni Meselesinin Kökenini Batının Irkçılığında Aramak Lazım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  => Osmanlı’dan Lozan’a Musul-Kerkük
  => “Sözümü Tutamadım, Artık Yaşayamam” Turhan Feyizoğlu
  => Gerilla Mustafa Kemal ve Türk Yurtsever Kurtuluş Hareketi Turhan Feyizoğlu"
  => SİYASİ TARİH YAZILARI -YEREL TARİH YAZILARI
  => Yazarlar - yazılar
  => TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DÜŞÜNSEL - SİYASAL TEMELLERİ
  => yazılar 1
  => yazılar2
  => türk dünyası
  => Derin devlet
  => YAZILAR,
  => SOSYOLOJİ.
  => YAZILAR,,.
  => TANZİMAT DÖNEMİ
  => İdealizm-Realizm
  => Cemil Meriç..
  => ilhan berk
  => NİYAZİ BERKES’İN TÜRK KİTLE İLETİŞİM TARİHİNE KATKILARI
  => yazılar.
  => yazılar..
  => yazılar,
  => yazılar,,
  => yazılar.,
  => YAZILAR.
  => YAZILAR..
  => YAZILAR-
  => YAZILAR-,
  => yazılar.1
  => y.1
  => y.2
  => y.3
  => y.4
  => y.5
  => y.6
  => y.7
  => y.8
  => y.9
  => y.10
  => y.11
  => y.12
  => y.13
  => y.14
  => y.15
  => y.16
  => y.17
  => y.18
  => y.19
  => y.20
  => y.21
  => y.22
  => y.23
  => y.24
  => y.25
  => y.30
  => y.31
  => y.32
  => y.33
  => y.34
  => y.35
  => y.36
  => y.37
  => y,38
  => y.39
  => y.40
  => y.41
  => y.42
  => y.43
  => y.44
  => y.45
  => y.46
  => y.47
  => İnsan-Mekan İlişkileri
  => SANAT VE ELEŞTİRİ
  => Türkiye’de olumsuz Pierre Loti eleştirileri
  => TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
  => ATATÜRK,
  => MAKALELER:
  => MAKALELER,
  => yz
  => yz1
  => yz2
  => yz3
  => yz4
  => yz5
  => yz6
  => yz7
  => yz8
  => FRIEDRICH NIETZSCHE’NİN TARİH ANLAYIŞI
  => Edebiyat Nedir?
  => YM1
  => YM2
  => YM3
  => YM4
  => YM7
  => YM8
  => YM9
  => İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu
  => Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği
  => Toplumsal Cinsiyet Düzenlemeleri
  => Psikanalitik ve Post-Yapısalcı Feminizm ve Deleuze
  => Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden İroni Tür ve Tekniklerinin Gelişimi ve Bazı Uygulama Örnekleri Tarihi Gelişim
  => İroni ve Melankoli*
  => İroni, Nostalji ve Postmodern
  => “Daha İyi Anlamak İçin Daha Fazla Açıklamak” İsteyen Bir Yorumbilimci: Paul Ricœur
  => Kendi (Paul Ricœur Üstüne)
  => Sersemleşme Okulu
  => Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme
  => Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği
  => Sonbahar Mitosu: Tragedya*
  => Ayrışma, Çatışma ve Fanatizm
  => Fanatizm İlkelliktir
  => Tuhaf Bir Çocuk
  => Huzursuz
  => Benjamin’in Mistisizmine “Üç Yönlü Yol”
  => Renan, Irk ve Millet
  => Varlık, Benlik, Hatırlayış ve Unutuş Üzerine
  => Hangi Kilidin, Hangi Anahtarı?
  => Romanda Tarih
  => Bugün Psikanalizi Tartışmak
  => Kültürde Bakış
  => 1930 Goethe Ödülü Dolayısıyla Frankfurt Goethe Evi’nde Konuşma
  => Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorusu
  => Metafiziğin Kalesi Hakkında Düşünmek
  => Hakların İadesi
  => Modern Etiğin İki Temel Direği Agnes Heller
  => Ezoterizme Genel Bir Giriş
  => Turnanın Semahı, Ezoterizmin Zamanı: Bektaşi ve Alevi Zaman Kavrayışla
  => Yeni sayfanın başlığı
  => Ulus-Ötesinden Hukuka Bakmak: Jürgen Habermas
  => Yeni Perspektifler Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz
  => Orlan: Kırılan Ten Kubilay Akman
  => Pusudaki Ten, Vice Versa
  => Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
  => Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme
  => Benim Çöp Bayramım
  => Kamu Yeniden Kurulurken Kadınlara Ne Olacak?
  => Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant
  => Kant ve Üniversite İdeası
  => İki Yüzüncü Ölüm Yıldönümünde: Immanuel Kant ve Kantçılık
  => Kant ve Yeni Kantçılık
  => Otuz Beşinci Gece: Ruh, Can, Hayat, Ölüm, Akıl ve Öte Dünya Üzerine1
  => Ölüm Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler
  => Ölüme Karşı Ölüm
  => Avrupa İçin Yeni Bir Ethos Üzerine Düşünceler
  => Avrupa ve Ötekileri
  => Sûfî Şiirinin Poetikası
  => Byron ve Romantiklik
  => Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti
  => Balkanlar: Metaforların Çarpıştığı Bir Savaş Alanı
  => Badiou: Etik Üzerine
  => “Semen est Sanguis" Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kan
  => Âdet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar
  => Said ve Saidciler ya da Üçüncü Dünya Entelektüel Terörizmi
  => Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken
  => Adorno ve Tanrının Adı
  => Kant, Adorno ve Estetiğin Toplumsal Geçişsizliği
  => Adorno ve Berg
  => İbn Battûta Seyahatnamesi
  => Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
  => Yamalı Çelişkiler Semti: Saraybosna'dan Yenibosna'ya
  => Halkla Birlikte Bir Çağdaş Kent Söylemi Üzerine
  => Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
  => Selçuklular Anadolu’da
  => Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd Dönemine (1220-1237) Bir Bakış
  => 13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret
  => Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim (Bir Giriş)
  => Nietzsche ve ‘Akla’ İsyan
  => Bizans Manastır Sistemine Giriş
  => Öğrenci Radikalizmi Üzerine Düşünceler
  => 1968’i Yargılamak ya da 68 Kuşağına Mersiye
  => “Gelecekte İnsanlara Çok Güzel Görüneceğiz”
  => Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
  => Üniversitede Psikanaliz Öğretmeli miyiz? Sigmund Freud
  => Psikanalist Kimdir?
  => Nerelisiniz?
  => Irak’a Kant Çıkarması
  => Bizans Şaşırtıyor
  => 12 eylül dosyası
  => FETHİ NACİ: Cesur, Gerçekçi Ve Halkçı... İzzet Harun Akçay
  => SON OKUDUKLARIM- İzzet Harun Akçay
  => Sabahın yalnız kuşları-İzzet Harun Akçay
  => Bir Portre - Cahit Sıtkı TARANCI - Şükran KURDAKUL
  => ŞİİR NEDİR? Cahit Sıtkı TARANCI
  => Afşar TİMUÇİN - Şair Duyarlığı
  => Ahmet KÖKLÜGİLLER - Karacaoğlan'ın Yaşamı ve Şiirleri
  => Atilla ÖZKIRIMLI - Dadaloğlu ve Çevresi
  => Aysıt TANSEL - Metin Eloğlu
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco

Boğdan'daki Silişteni'de 26Ekim1973'de doğan ve Ukrayna'da kendi malikanesi olan Dimitrovka'da 21 Ağustos 1723'te ölen Romanya'lı Doğubilimci Dimitri Kantemir,doğumunun üç yüzüncü; ölümünün iki yüz ellinci yılı olması nedeniyle 1973'te iki kez anıldı. Bir yüzyıldan uzun süre Avrupa'daki ününden yararlanan, bir bölümü yazma olarak kalmakla birlikte, daha büyük bir değeri hak edeceğine kuşku bulunmayan ve kendi alanında bir çeşit bilimsel tekel kurmuş olan Osmanlı İmparatorluğu Tarihi adlı yapıtın yazarı Kantemir, Hammer Tarihi'nin yayımlanmasından sonra hemen hemen unutuldu.Tarihçi, Coğrafyacı, Haritacı, Müzikçi, Mimar, Tanrıbilimci ve Filozof olan, pek çok etkinlikleriyle Yenidendoğuş'un (Renaissance) altın çağını anımsatan bu Boğdan prensinin ilginç kişiliği üzerine, şu anda Bükreş'te basımı südürülen tüm yapıtları çıktıktan sonra toplu bir görüş elde edilebilecektir.    

Tatarca Kantemir adını alan ilk kişinin, Dimitri'nin babası Constantin olduğu anlaşılıyor. Söylediğine göre, 1612'de Tatarların Boğdan'a yaptığı bir akında Dimitri'nin, bugün kaybolmuş bulunan Silişteni köyünden dedesi Toader Silişteanu, Tigheciul ormanında bir Tatarı öldürdü ve bu başarısının anısına, XVII. yüzyılın başında tanınmış bir Tatar beyinin adı olan Kantemir'i oğluna verdi. Baba Kantemir Boğdan tahtına çıktığı zaman (1685-1693) Tatar adını, daha kullanışlı olan Constantin'le değiştirdi. Sınırlı bir alanda yayılan Rumence yazılarında ve kökenini bilmeyen yurttaşları arasında Dimitri, fakir bir aileden geldiğini kabul ediyordu, "din parinti oaie".(1) Kantemir'in çağdaşı Eflak ve Boğdan olay yazarları da onun yüksek bir kesiminden gelmediğini doğrulumaktadırlar.(2) Dimitri'ninkardeşi Antioche, Eflak prensi Constantin Brancoveanu'nun kızlarından biriyle evlenmek istediğinde o, "Kantemirlerin kara budundan olduklarını"(3) ileri sürerek bu isteği geri çevirdi. Bununla birlikte Dimitri, kendisini yabancılara tanıtmak amacıyla yazdığı Latince yapıtlarında, soylu bir kökeni olduğunu ve doğrudan doğruya Timur'dan geldiğini savunmuştur.(4) Oğlu Antioche, kendisinin yaşam öyküsü yazarları T.S. Bayer, Bantisch Kamensky ve N. Tindal, günümüze değin süregelen bir tartışmaya yol açan bu soy kütüğünün inanılır olduğunu belirtmişlerdir.(5) Pek çok sözlük ve ansiklopedi, Kantemir ailesinin Tatar kökenli olduğunu doğrulamaktadır.(6)    

D.Kantemir Osmanlı İmparatorluğunun bilgin bir tarihçisi olarak kendisini kabul ettirmeden önce, üstün bir Doğu müzikçisi olarak üne kavuşmuştur: Virtüöz, besteci, Türk, Arap ve Acem şarkılarının usta bir derleyicisi. Üstelik o, müzikle uğraşmayı hiçbir zaman savsaklamadı. Yaşamının son yıllarında, düzenlenmiş ve düzenlenmemiş sesler arasındaki bağıntıyı gösterebilen, Büyük Petro'nun beğendiği bir müzik aygıtı yapıtı. XVIII. yüzyıldan beri onun adı Doğu müzik tarihçilerince biliniyordu ve Gerber'in büyük müzik sözlüğünde yerini almıştı.(7) Bundan sonra adı pek çok müzik sözlüğü ve ansiklopedisine girdi.(8)

Dimitri müzik yeteneğini, boş zamanlarında fültle Boğdan halk havalarını çalan babası Constantin'den almıştı. Bu yetenek, Dimitri'nin çocukların da geçti: Büyük kızı Maria klavsen çalıyordu(9);Van Loo'nun yaptığı tabloda bir başka kızı Smarogda-Ekaterina, o dönemde oldukça ender bulunan çifte kızlık klavseninin yanında yerini almıştı.(10) Dimitri'nin en çok sevdiği oğlu Antioche da Moskova'da belirli bir üne kavuşan şarkılar bestelemiştir.(11) Çağının ünlü müzikçilerini tanıdı ve Londra operasının Signoria Francesco Bertolli (Bertoldi) adındaki kantocusuyla evlenmesi az kalsın gerçekleşiyordu.(12)

Dimitri Kantemir'e, müziğin temel kavramlarını öğreten ilk ustası besteci ve iyi bir çalgıcı olan Giritli Cacavelas'tır (1691-1693 ve1699-1700) (13). Genç prens çok çabuk bir gelişme gösterdi. Öyle ki, Polonya elçisi Raphael Leszczynski Yaş'ı zirayet ettiği sırada, genç Dimitri'nin müzik sanatından anlayan bir amatör olduğunu saptamıştı. Dimitri, ustaları Rum Angeli ve Rum dönmesi "Kemani" Ahmed'in yanında onbeş uzun yıl boyunca müzik çalışmalarını İstanbul'da sürdürdü. (14) Boğdan olay yazarları I.Neculce ve N. Costin, Kantemir'in İstanbul'da en çok beğenilen "tanbur" (bir çeşit Türk mandolini) biri olduğu; ağa ve paşaların kabul günlerinde konuklarını eğlendirmek için onu toplantılarına çağırdıkları konusunda sözbirliği etmektedirler.(15) Bundan başka müzik ona, başvezir konağının, giderek adına müzik kitabı sunduğu sultan Ahmet II'in (1691-1695) sarayının kapılarını açmıştı.(16) Sultan Ahmed III (1703-1730), kendisini Boğdan tahtına getirdiğinde, Dimitri Kantemir, onun onuruna Neva makamında bir semai besteledi. Anlatıldığına göre Sultan, Boğdan prensinin katında çaldığı bu besteyi dinlediği zaman çok kıvanmış onu armağanlara boğmuştu.(17) Kantemir'in derlediği Kantermioğlu Mecmuası, söz yapıtlarını, günümüze değin Doğu'da en çok yayılmış müzik araçlarından olan "tanbur" ve "ney" yapıtlarını kapsar. Bu, Kantemir'in bulduğu Ebced notasına göre yazılmış üç yüz dokuz peşrev, otuz dokuz saz ve semaisi, bir beste iki aksak semai olmak üzere toplam 341 eseri içeren XVII. ve XVIII. yüzyıl Doğu şarkılarının toplandığı en önemli derlemedir.(18) İtalyan Doğubilmicisi Toderini ve Rus tarihçisi Bantisch Kamensky, Kantemir'in bestelerinin Türkiye'de halk arasında beğeniyle dinlendiğini belirtmektedirler. Üstelik yüzyılımızın başında Theodore burada, İstanbul'da ve birkaç Anadolu kentinde bulunan gezici Türk şarkıcılarından Dimitri Kantemir'in bestelediği şarkıları derleyebilmiştir.(19) İstanbul'da Türk Musikisinin koleksiyonunda yayımlanmış olan bu besteler, Kantemir'e Klasik Türk Müziği bestecisi sanını vermektedir. Bu ezgilerin kimileri halk arasında o denli beğenildiki, resimli kartpostallara bile konu oldular.(20) Günümüzde bile Radyo Klasik Türk Musikisi Korosunca seslendirilen, plağa alınan bu şarkılar İstanbul radyosundan yayımlanmaktadır.(21)

Kantemir'in yirmi iki peşrev, on bir saz semaisi, iki aksak semai ve bir beste olan otuz altı eseri yanında, yakın bir zamana değin İstanbul müzikçilerince yorumlanan Kantemir Marşı (Chanson de Cantemir), Galata Mevlevi dervişlerinin törenlerinde çalınan ve epeyce tartışma konusu olan bir ayini de sayıklamaktadır. Galata dervişleri ayininin Kantemir'in olduğunu ileri süren Th. burada, Toderini'nin bir metnine dayanıyordu. Toderini diyor ki: "Kantemir'in Türk havaları, Türk yazının eski kitablarında ve Babıali'deki Fransız elçisi M. Ferriol'ünkinde bulunan kurallara, zaman ve ölçülere uygun olarak bestelenmiş; müzik Avrupa notasına göre yazılmıştır.Bunu, bu sanatın ustalarına birçok kez danışarak ve sorarak öğrenmiş bulunuyorum".(22) Mevlevi ayinin Kantemir'in olduğundan yana başka bir kanıt da Müzikbilimci Georges Breazul'un, bu dinsel Türk danısında kimi Boğdan ezgilerinin yankılarını saptamış olmasıdır.(23) Aynı müzikbilimciye göre, Mevlevi ayini Mozart'ın Saraydan Kız Kaçırma operasındaki Sarayın Kıskançlığı balesinin müziğini etkilemiş olmalıdır. Mozart, Mevlevi ayinini, bu töreni tarihine aktarmış olan F. J. Sulzer'den tanımışa benzemektedir (24). Bu görüş, başka Romen müzik tarihçilerince de paylaşılmaktadır(25). Gerçekte De Ferriol bu bestenin, "müzikte çok usta olan" ve bu sanatın "temelini kurmuş" bulunan "Sieur Chabert'in olduğunu kabul ediyordu (26). Mevlevi dervişlerinin raksı, Kantemir'in eserlerinden daha eski olan bütün İslam dünyasında yayılmış bulunan kutsal bir esinden kaynaklanmış gibi görünmektedir. Anadolu kökenli bir tarikata bağlı olan Mevlevi dervişleri, dans ve müziğe kendilerine vererek, tıpkı gezici sanatçılar gibi, bir gölgeden ötekine geçiyorlardı. Onların tekkeleri beste ve müzik yorumları bakımından tanınmış okullardı (27).Aralarında, Kantemir'in kendilerinden saygıyla söz ettiği Osman ve Kurşunoğlu (28). gibi kişilerin bulunduğu bu ünlü müzikçilerin, ayinlerini bestelemeleri için, Boğdan prensini beklediklerine inanmak güçtür. Olsa olsa Kantemir, Galata Mevlevilerinin ayininin notaya geçirilmesinde belirli bir rol oynamıştır. Büyük bir olasılıkla De Ferriol, yabancı memurların konağına birkaç adım uzakta bulunan Galata tekkesinde olup biten bu tuhaf töreni gözlemiş bulunuyordu. Dervişler orada, kutsal kitaplardan okunan birkaç parçayı dinlemek için Kuran ayetlerinin süslediği geniş bir salonda toplanıyorlardı. Okuma bitince dervişler, sessizlik içinde ve kolları açılmış durumda ayini dinliyorlar, sonra yere düşünceye kadar inanılmaz bir hızla kendi çevrelerinde dönüyorlardı(29). Doğu geleneklerine ilgi duyan De Ferriol müzikçi Chabert'den bu derviş ayinini notaya geçirmesini rica etti ve bu sahnenin bir resmini yapmasını da ressamı Vanmaour'dan istedi ki, bu tablo şimdi Amsterdam Ulusal Müzesinde bulunmaktadır. Ancak Mevlevilerin törenlerine kabul edilmeyen kafirler, Galata tekkesine girmek için kılık değiştirmek ve Doğu giysileri giyinmek zorundaydılar. De Ferrol'ü tanıyan ve İstanbul'daki Fransız elçiliğine sık sık giden, Türk geleneklerini ve dilini iyi bilen Kantemir'in, Chabert'e Galata tekkesine girmesi için yardım etmesi olasıdır. Yanılmaz bir müzik belleği olan, üstelik Doğu müziğini derinliğine değin tanıyan Kantemir'in, Mevlevi ayinini notaya geçirmesi için Chabert'e yardım ettiğini sanmaktan doğal bir şey olamaz.

Her ne olursa olsun Kantemir'in gönül okşayıcı ve buluşca çok zengin besteleri kendisinin en büyük Türk ustalarından ve en parlak virtüözlerden biri olarak sayıldığı Türkiye'de beğeniyle dinlendi (30). Besteleri, Bursalı Kiltzanidis'in (31) sözlü ezgilerini etkileyerek Yunanistan'a ve Anton Pann'ın derlemesindeki birkaç şarkıda olduğu gibi Rumen ülkelerine dek yankı yaptı (32).

Kantemir aynı zamanda bir "edvar" kitabının yazarıdır. Burada Kantemir, seslerin uyuşum olanaklarını artıran abece temeline dayalı, kendi buluşu olan yeni bir nota dizgesi kullanmıştır. Bu "edvar", ikisi de büyük birer müzik amatörü olan Hazine-i Humayun Müdürü İsmail Efendi saray hazinedarı Latif Çelebi'nin istekleri üzerine yazıldı (33). Basılmamış olan Kantemir edvarı, yazma olarak elden ele dolaştı. Bu yazmalardan bugün oldukça ender bulunur: Merhum müzikçi Sadettin Arel'in İstanbul'daki kitaplığındaki ve Rauf Yekta'nın kitaplığında birer; İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde iki nüsha bulunmaktadır (34). Bugün nerede olduğu anlaşılmamakla birlikte Toderini'de de bir yazma (35) olduğu bilinmektedir. Kısacası müteveffa Doğubilimci Brinzeu 'nun olan 24/16cm. ölçeğinde 102 yaprağın ve bunun 118 sayfalık bir Fransızca çevrisinin fotokopisi Paris'te Sayın N. Beldiceanu'nun elinde bulunmamaktadır (36). Edvarın başlığı bir yazmadan ötekine değişmekte ve şu biçimlerde görülmektedir: Edvar-ı Musiki (Müzik Kitabı), Edvar-ı İlm-i Musiki (Müzik Biliminin Kuralları), Edvar-ı Edvar (Müziğin temel makamları);Tarif-i İlm-i Musiki ala Vech-i Mahsus (Müzik Biliminin Ayrıntılı Bilimsel Açıklaması), sonunda Kitab-ı İlm-i Musiki ala Vech-i Hurufat (Harfler Üzerine Müzik Bilimi Kitabı).

Müzik öğretmeni olan Kantemir, İstanbul'da "Sinik" Mehmed ve "Bardakçı" Mehmed Çelebi (37) gibi , müzik alanında üne kavuşan kimselerin devam ettiği bir okul kurmuş ve öğretici bir müzik elkitabı yazmanın yararlı olacağını anlamıştı. Kantemir edvarının önemi, özellikle kendi buluşu olan yeni bir nota dizgesine bağlı bulunmaktadır. Bu dizge, otuz üç ayrı dizi gösteren Arap ve abece'sinden alınmış otuz harfe dayalı bulunmaktadır. Eski ulusların müzik tarihi konusundaki geniş bilgisi ona, Bizans ezgilerinde, Yunan ilahilerinde ve Hint müziğinde kullanılmış olan bu nota dizgesini tasarlamasına yardım etti. Böylece o, düzenlenmemiş seslerle, küçük aralıklarla, uyum biçimlerini Doğu müziğinin bitmez tükenmez küçük yapıtlarında kullanmayı başardı. Ebced notası yardımıyla Kantemir, günümüze dek gelen pek çok Arap, Acem ve Türk şarkılarını notaya geçirdi. Doğu müzik tarihçilerinin çoğu, Kantemir'i Ebced notasının bulucusu (38) olarak selamlakla birlikte bu dizge, geçerliliğini çabucak yitirmiş ve Doğu müziğinin gelişmesine etkide bulunmamıştır (39). Bu kuralın dışında kalan tek kişi, Galata Mevlevi dervişlerinin şeyhi ve müzik dalında Tahkik ve Tetkik (Araştırmalar ve Gözlemler) veTahririye (Yazılar) gibi iki yapıt bırakmış olan Abdülbaki Dede'dir (1765-1821). Bu müzikbilimci de Kantemir'in kullandığı haflerden biçim yönünden ayrılan otuz sekizim kullanıyordu ki, bunlar Boğdan prensinin harflere verdiği değere özdeş bir işlevi yerine getiriyorlardı (40).

Her ne olursa olsun D. Kantemir, çağının müzikçilerini uğraştıran ve 1691'de Werckmeister'in düzenlenmiş ses dizgesi ve Johann Sebastian Bach'ın Werckmeister'i doğrulayan iyi uyarlanmış klavseni bulmasıyla bir çözüme kavuşan süre ve aralıklar konusunda müzik kuramına oldukça, önemli bir katkıda bulundu (41).

Kantemir, "müzik sanatını içeren Türkçe küçük kitaptan başka", "İstanbul gibi koskoca bir kentte ancak üç dört kişinin bildiği bu sanatın ilkelerini ve inceliklerini açıklamak için daha ayrıntılı bir kitap yazmak" düşüncesindeydi(42). Kantemir diyordu ki: "Belki bir gün Tanrı bana sağlık ve olanak verirse bu sanatı, Doğuluların yazdığı biçimde tüm derinliğiyle anlatan bir kitap yazacağım (43). Kantemir'in tüm yaşam öyküleri bir kitabın Boğdanca (44) yazıldığını doğrulamakla birlikte, ne yazık ki, yazması günümüze dek bulunamamıştır. Gerber sözlüğünü bunun, Hazar Denizi'ndeki bir kazada battığını söylemekte; F.J. Fetis, yazmanın Astırahan'da bulunduğuna inanmakta, Yekta ise Romanya'nın herhangi bir yerinde yitirildiğini sanmaktadır (45). Fetis'in verdiği bilgilere dayanan Th. burada, Astırahan Kütüphanesinde araştırmalara girişti, ancak bu kentte Kantemir'le ilgili hiçbir yazma bulunmadığı konusunda düş kırıcı yanıt aldı. Odesa, Kichinev, İstanbul ve Bursa'da sürdürdüğü incelemelerinde de hiçbir iz bulamadı (46). Bunun varlığını gösteren tek kanıt, Gregoire Tocilescu'nun 1883'te bulduğu Vita Constantini Cantemyrii (Constantin Kantemir'in Yaşamı) başlıklı yazmanın sonunda Kantemir'in eliyle yazdığı notalar ve Latince bir kayıt bulunan ayrı bir tek yapraktır. Bu kitabın, Kantemir'in Batı Müziğinden üstün tuttuğu Doğu Müziğinin anahtarını vermesi tasarlanıyordu (47).

Kantemir'in en çok yankı uyandıran yapıtı, 1714-1716 arasında Latince yazılan ve ilk kez 1734-1735 yıllarında İngilizce olarak basılan "Osmanlı İmparatorluğu'nun Yükseliş ve Çöküş Tarihi" dir. Josepshvon Hammer'in Geschichte des Osmanischen Reiches adlı yapıtının çıkış tarihi olan 1827-1835 yılına dek Osmanlı İmparatorluğu konusunda başlıca bilgi kaynağı olarak kalan bu tarih: tarihçiler, devlet adamları ve büyük bir okuyucu kitlesine aynı ilgiyle incelendi. Kantemir tarihi, bir yüzyıldan çok koruduğu bilimsel tekelini, tarihçinin yansızlığına, belge zenginliğine ve yazarının anlatım gücüne borçludur. Buna şunu da ekleyebiliriz: İlk kez Batılılar, büyük ve tehlikeli bir imparatorluğun iç görünüşünü kendi ulusal dillerinde -İngilizce, Fransızca ve Almanca- imparatorluğun birtakım gizlerini açıklayabilecek durumda olan, belli başlı devlet adamlarını tanıyan, Türklerin dil, kültür ve geleneklerini bilen, yirmi iki yıl Türkiye'de yaşamış zeki, dikkatli bir gözlemcinin gözleriyle inceleyebiliyorlardı. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünü, önüne geçilmez bir olay olarak haber veren ve bu sayı Osmanlı kaynaklarından aldığı kanıtlarla destekleyen Kantemir tarihinin başlığı da okuyucuların dikkatini çekmişti.Bu tarih, kendisini 1711'de Stanişli (Prut)'de yenilgiye uğratan düşmana ilişkin güvenilir bilgiler vermekle, bir öç alma savaşına girişebilecek olan Büyük Petro'nun somut ve ivedi isteklerini de karşılamış oluyordu. Kantemir, tarihini yazmakla, yalnız Berlin Akademisi'ne bir Osmanlı Sultanları Tarihi sunmak konusunda verdiği sözü yerine getirmiş oluyordu; aynı zamanda Rus koruyucusuna da büyük bir yarar sağlamış bulunuyordu. Büyük Petro, eski İstanbul elçisi ve danışman Pierre Tolstoi'dan, şövalye Paul Rycaut'un Osmanlı Tarihi'ni Rusçaya çevirmesini istemekle, bu konuya duyduğu ilgiyi çoktan açığa vurmuştu (48).

Kantemir, kendi söyleyişine göre elinde olağanüstü belleğinden başka hiçbir kaynak olmaksızın, Ukrayna'nın bir köyünde zaman yitirmeden tarihini yazmaya başladı. Büyük Petro, bilgi edinmek için, yazmasının çabucak Rusçaya çevrilmesini buyurdu (49). Dimitri (ivan) Grozin, Rusçaya çevirdiği yazmayı Çar'a sundu. Tarihinin Büyük Avrupa devletleri için de önemli olabileceğinin bilincinde olan Kantemir, onlara Türkleri yenilgiye uğratmak için kullanacakları en iyi taktik konusunda siyasal ve askersel öğütler vermek fırsatını kaçırmıyordu. Bunun için o, başta Büyük Petro ile Habsburglar olmak üzere Hıristiyan prensler arasında bir bağışlama yapılmasını savunuyordu. Öyle ki, oldukça bilgili olan bir çağdaşı, Kantemir'in tarihinin Rusça çevirisini Alman imparatoru I. Leopold'un (1685-1705) adına sunduğunu bile söylüyordu. (50). Her ne olursa olsun Leopold'un oğlu ve halefi VI. Charles'ın (1711-1740) Boğdan prensinin yazdığı tarihi bildiğine inanmak gerekir. Rus tarihçisi Bantisch Kamenski, VI. Charles'ın Kantemir'i Roma-Germen Prensi (51). onuruna yükselttiğini belirtmektedir ki, bu onurun ona ancak Habsburglara yapılan hizmete karşılık verildiği düşünebilir. Kantemir'in Roma-Germen imparatorluğuna yaptığı hizmetlerin niteliği konusunda bizi aydınlatabilecek olan onun bu onura yükseltildiğini gösteren beratı, Viyana Belgeliğinde bulamadık (52). D. Kantemir'in tüm yaşam öykülerinin doğruladığı bir san ona, 1716-1718 savaşı sırasında, Osmanlı imparatorluğunun siyasal ve askersel örgütü konusunda VI. Charles'a sunduğu bilgilerin karşılığında verilmişe benzemektedir. Bu bilgilerin kimininona, İstanbul'da bulunan kardeşi Antioche sağlamıştır. Dimitri, kardeşinin yaşamını tehlikeye sokmamak için onunla olan yazışmalarının gizli kalması koşuluyla Büyük Petro'ya bu çeşit yardımda bulunmuştu (53). (1716-1718) Türk-Avusturya savaşı sırasında Dimitri, Türklerin düşünce ve barış olasıkları üzerinde Antioche'dan aldığı haberleri Büyük Petro'ya ulaştırması bunu kanıtlamaktadır (54). Dimitri, Büyük Petro'dan kısa bir süre için, İstanbul'la daha kolay ilişki kurabileceği Erdel'e gitmek için izin istedi (55). Dimitri'nin benzer yardımları VI. Charles'a yaptığı varsayımına dayanan Weber'in doğruladığına göre o:" Osmanlı sarayının ve devletinin birçok önemli gizlerini içeren Yunanca ve Latince bir Türkiye Tarihi yazarak, kendisinin Alman İmparatorluğuna ya da Batıya olan bağlılığını kanıtı olmak üzere imparator müteveffa Leopold adına, manibus Leopoldinis (Leopold'ün anısına), adadı (56)."

Öte yandan Viyana kadar Osmanlı İmparatorluğuna yakın olmayan öteki saraylar da, sıradan bir tarih kitabı için bile olağanüstü sayılabilecek bir ilgi gösteriyorlardı. İngiltere kraliçesi Caroline, Kantemir tarihinin İngilizceye çevrilmesini istedi ve "bu prensesi sevindirmek için o (Dimitri'nin oğlu Antioche), sözünü ettiğimiz Osmanlı Tarihi'ni İngilizceye çevirtti ve bastırdı (57)." Üstelik kraliçe, kitabın basılmasına da yardım etti ve onun adı, Her Majesty the Queen, o sıradaki prens Frederik'le birlikte, his royal highness the Prince of Wales, büyük harflerle yazılı olarak aboneler listesinin başında yerini aldı (58). Antioche'un tanıdığı ve"çok iyi, ince anlayışlı bir adam" olarak değer verdiği şansölye Lord Robert Walpole başta olmak üzere, o dönemin çok tanınmış siyasa adamlarının adlarının aboneler listesinde görülmesi, Kantemir tarihinin, İngiliz devlet yöneticileri arasında uyandırdığı ilgiyi ortaya koymaktadır (59). Bu listede, sarayın ileri gelenlerinden birkaçının, St. James (Portekiz), Saxe-Gotha, Hesse-Darmstadt, Floransa ve Venedik'te görevli bulunan Antioche'un meslektaşı olan birtakım diplomatların adları da görülmektedir. Sonunda, 1742'de devlet bakanlığına yükselecek olan Lord Carteret, 1754'te başkanlığa gelecek Newcastle dükü Thomas Pelhan Holles, Kuzey işleriyle görevli devlet bakanı Lord Harrington (60). Philip Dormer Stanhope, Oğluma Mektuplar'ın (Lettres a mon fils) tanınmış yazarı ve Montesquieu'nün dostu Lord Chesterfield, Montagu dükü de bu listede yer almış bulunuyordu.

Kantemir tarihinin İngiliz çevirmeni Nicholas Tindal (1687-1774), sağlam bir klasik eğitimden geçmiş, Oxford Exeter Kolejini bitirmiş, 1710'da bachelors of arts; 1713'te master of arts (61) aşamalarını elde etmiş ve Rapin-Thoiras'ın İngiltere Tarihi'ni çevirerek bunun devamını yazmıştı. Tindal'ın çevirisi, Londra'nın seçkin basımcılarından James, John ve Paul Knapton kardeşlerce, oldukça iyi teknik koşullar içinde basıldı (62). 1756'da Kantemir tarihinin ikinci İngilizce baskısı yapıldı.

Kantemir tahirihinin İngilizce çevirisinin çok sayıda okuyucuları arasında, kitabın yayımı sırasında Londra'da bulunan bir Fransız yazarı da vardı: Bu, ünlü Manon Lescaut romanın yazarı Rahip Antoine François d'Exiles'di. Rahip Prevost, o sırada yayımladığı Le pour et le contre (1733-1740) dergisinde, 1740 yılında Kantemir tarihinin yayımlandığını duyurmuş ve yine orada Osmanlı İmparatoluğunun kültürel durumu üzerine söz konusu kitaptan seçilmiş parçaları yayımlamıştır. Rahip Prevost, Tindal'ın Boğdanlı bilgine değgin yazdığı yaşam öyküsünden yararlanarak daha geniş bilgi verdiği bu yapıtın tümünü çevirmeye giriştiğini de aynı yerde açıklamıştır. Ancak onun bu çeviri tasarısı gerçekleşmedi. Çünkü Le pour et le contre 1740'da yayımına son verdi (63). Bunula birlikte D. Kantemir'i ve onun Osmanlı Tarihi'ni Fransız kamuoyuna ilk tanıtma onuru, Rahip Prevost'nun olmuştur. Kantemir'in yapıtı aracılığıyla İslam Dünyası'nı tanıyan Fransız romancısının Doğu'dan esinlenen romanlarına yeni bir hava verdiğini varsayabiliriz.

Antioche Kantemir'in, Osmanlı Tarih'ni Fransızcaya çevirmesi için Le Mercure historique dergisinin yazarı Rousset'yi görevlendirerek yaptığı bir başka girişimde başarısızlığa uğradı. Hollanda'da basılması tasarlanan Rousset'nin çevrisi, İngilizce baskıyı zenginleştiren Osmanlı padişahlarının potreleriyle süslenecekti. (64). Antioche, kimliği bilinmeyen birinin aracılığıyla İstanbul'dan sağlamaya çalıştığı son iki sultanın portresinide bu yeni baskıya koymak istiyordu (65). Bu tasarının sonu gelmedi. Bununla birlikte Antioche, babasının tarihinin Fransızca çevirisi için bir çevirmen bir yayımcı bulmak için çaba göstermekten geri kalmadı. Dostu Rahip Guasco ona, Hospitalier du Saint Esprit de Monpellier tarikatının başı ve piskoposluk kurulu üyesi olan bağımlı (regulier) papaz François de Joncquiere'i buldu (66). İstanbul haritası ve padişahların potrelerinin yer almadığı Fransızca basımı, Oratoire tarikatı üyelerinden, pek çok dinsel, yazınsal ve tarihsel kitapları açıklamalarla yayımlanmış olan Pierre-Nicolas Desmolets (1678-1760)'nin Kont Noailles adına bir sunu yazısıyla başlıyordu (67). Antioche, Mareşal Noailles'ın büyük kızıyla evli bulunan imrahor (grand ecuyer) Charles de Lorraine aracılığıyla Noailles ailesiyle tanışmıştı (68). Noailles ailesi, Çariçe Elizabeth'in taç giymesi dolayısıyla 11 Haziran 1742'de St. Dominique caddesindeki Rus elçiliğinin salonlarında düzenlenen kabul töreninde hazır bulunmuştu (69). A. Kantemir, "büyük bir saygı" duyduğu Kont Noailles'ı babasının tarihinin koruyucusu olarak seçmişti. (70). Gerçekten Kont Noailles (1715-1894), o sırada ününün doruğunda olan bir kişiydi. 1741'de İspanyol soylularının en yüksek aşamasını almış, 1742'de de, Kantemir tarihinin çıkışından bir yıl önce, Hilkesberg bozgununda Fransız ordusunu kurtararak büyük bir utku kazanmıştı. Kantemir'in tahminleri doğru çıktı, çünkü Kont de Noailles, giyotin altında can vermeden önce, başkomutan ve Muchy dükü olarak oldukça parlak bir üne kavuşmutu (71) Bu çeviri iki ayrı boyutta yayımlandı: Biri in-4 boyuntunda iki cilt olarak Ganeau ve J.N. Le Clerc yayınevince, öteki de in-8 boyutunda 4 cilt olarak Nyon ve Barois yayınevince bastırıldı.

Antioche'un ölümünden bir yıl sonra aynı yapıtın İngilizcesinden yapılan ve Schmidt Schröder'in olduğu sanılan Almanca çevirisi de yayımlandı. Almanca önsöz, Kantemir tarihini şöyle sunuyordu: "ein Buch das in seiner Art noch nicht seines Gleichen hat"*** ve bu, yazarın olayları açık seçik anlatmasından, belge zenginliğinden ve onun gerçeğe bağlılığından kaynaklanıyordu (72).

Antioche'un Rolli'nin gözetiminden başladığı ve Rahip Guasco'nun bitirdiği italyanca bir çeviriyi de belirtmek gerekir. Bu çeviri yazma olarak kaldığı için hiçbir yankı yapmadı (73). Belli başlı Avrupa dillerine yapılan bu çevirilerle D. Kantemir kendini kabul ettirdi ve adı 1750'de Jocher'in yayımladığı bilim adamları sözlüğünde yerini aldı (74). Ancak tarihinin çevrilmesinden önce de adı tarihçilerce biliniyordu. Çünkü o, 1711'deki büyük Rus-Türk çatışmasına karışmıştı. Voltaire, 1731'de yayımlanan XII. Charles'ın Tarihi'nin (Histoire de Charles XII) ilk basımında ondan pek iç açıcı olmayan anlatımlarla söz ediyordu: "Türklerin Boğdan prensliğine getirdikleri Kantemir adındaki Rum, bir fatih olarak gördüğü çarla birleşti; böylece kendisine daha çok yararlar sağlayacağını umduğu bir Hristiyanın yanına geçerek beyliğini elinde tuttuğu Sultana hainlik etmekte bir güçlük çekmedi (75)" Antioche, XV. Louis'nin sarayına Rus büyükelçisi olarak atandığında Voltaire'nin ileri sürdüğü savları öğrenmiş ve Fransız tarihçisinin, ailesinin kökeni konusunda söylediklerine karşı çıkarak Kantemirlerin Tatar olarak doğrulamıştır. Aynı zamanda o, babasının Rusların yanına geçmesi üzerindeki açıklamaları okuması için Osmanlı Tarihi'nin yazmasını Voltaire'e gönderdi. Kantemirin Tatar soylu olduğunu gördükten ve siyasal yeğlemesi üzerine baba Kantemir'in açıklamalarını okuduktan sonra Voltaire, Antioche'a nazik ancak ince alaylı bir yanıt verdi; burada nükteci yazarın, baba-Oğul Kantemirlerin ileri sürdükleri kanıtlara inanmadığı anlaşılmaktadır. Voltaire diyordu ki: "Bay prens, babanız prensin ve sizin yeteneklerinizin çokluğu bana Yunanlılardan gelebileceğinizi anımsatmıştı. Ve Timur'dan çok Perikles'in soyundan olabileceğinizi düşünmüştüm (76)". Bununla birlikte Voltaire, D. Kantemir'le ilgili metni, XII.Charles'ın Tarihi'nin Hollanda'da yapılacak yeni basımında düzelteceğine ilişkin söz veriyor ve baskıya vermeden önce Antioche'a sunacağını ekliyordu. Ancak Rus büyükelçisine gönderdiği yeni bir mektupta Voltaire, söz verdiği değişikliği yapamayacağını, çünkü Hollanda'daki baskının dizilmiş olduğunu ve bu nedenle yayımcının artık herhangi bir düzeltmeyi kabul etmediğini bildiriyordu (77). XII Charles'ın Tarihi'nin daha sonraki basımlarında Voltaire, söylediklerini yerine getirecek yerde, Antioche'un önerdiği soy kökünü elverişsizce yayımlayarak yineledi. "Onun (Kantemir) Tamerlan adıyla tanınan ünlü Timur'un soyundan geldiği söyleniyor; bu köken bir Yunanlı olmaktan çok daha iyi görünüyor: Bu soydan iniş, bu Fatih'in adıyla tanıtlanabilir; Timur'un Asya'yı fethetmeden önceki sanı olan Temir, Timur'a benzemekte ve bu Kantemir adına da bulunmaktadır; demek oluyor ki, Kantemir Timur'un soyundan gelmektedir. İşte pek çok soy kökünün dayanakları budur (78). Voltaire, bir çeşit Hıristiyanlık dayanışmasının kendisini çektiği için, Rus yakasına geçtiği biçiminde Kantemir'in yaptığı açıklamayı ciddiye almadı; o daha çok bunda Boğdan prensinin kişisel çıkarının bir etkisini gördü. Acımasız çözümlemesini sürdüren Voltaire şöyle diyordu: "Kantemir hangi aileden olursa olsun tüm varlığını Babıali'ye borçludur. Beyliğinin beratını henüz almışken velinimeti olan Türk padişahına, daha çok umut bağladığı Çar'ın yararı için hainlik etti (79).

Voltaire'in, Kantemirlerin son kökü ve Stanileşti "ihanet"i üzerindeki görüşleri bu yazarın, Büyük Petro Döneminde Rus İmparatorluğu Tarihi (Histoire de I'empire de Russie sous Pierre le Grand) başlığını taşıyan bir başka tarihsel yapıtında da benzer açıklıkla sergilendirilmiştir. Fransız tarihçisi burada, kendisini bir Tatar fatihinin soyundan indirmek için herhangi bir soy kütüğü bilgini bulacak kadar becerikli olmayan Eflak voyvadası C. Brancoevanu'ya acır gibi görünmektedir (80). Voltaire, Kantemir'in kendi kişisel çıkarı için Rus yakasına itildiğini, oysa bunun Eflak ve Boğdan halklarının çıkarlarıyla bağdaşmadığını savunuyordu. Voltaire'in sandığına göre bu halklar, "eski Moskof barbarlığından korkuyorlar"ve "olsa olsa soylular için ölümcül Türk egemenliğinin yeğliyorlardı". (81) Kendi içinde tutarlı olan Voltaire, bir kez daha Kantemir'i kınayarak Babıali'ye bağlı kalmış bulunan Brancoveanu'nun tutumun övüyordu (82).

Voltaire'in prens Kantemir üzerinde oldukça ağır bir yargıya varmasına karşın bir bilim adamı olarak yeteneklerinden ötürü aynı yazarca kendisinden saygıyla söz edildi ve Türklerin gerçek tarihini öğrenerek isteyenlere salık verildi. Voltaire "Kantemir'in derlediği gerçek Türk tarihlerine başvurun, bütün bu yalanların (Batı tarihçilerinin) ne denli gülünç olduğunu görürsünüz (83) diyordu. Türk sever bir tutum takınan Voltaire, başlıca kaynağı Türk tarihlerinin derleyicisi Yeni Şehirli Sadi Efendi **** olan Kantemir'in açıklamlarını sürekli biçimde İnansızlar (Müslümanlar) karşısında yer alan Hırstiyan tarihçilerine yorumlarına yeğliyordu. Bunun içindir ki, Kantemir'in yapıtlarında yer alan bilgileri, 1756'da çıkan Essai sur I'histoire generale et sur les moerus et I' esprit des nations, depuis Charlemagne Jusqu'a nos Jour's (Şarlman'dan günümüze değin ulusların anlayış ve gelenekleri, genel tarihleri üzerine bir deneme) adlı kitabında kullandı. Üstelik Kantemir'in anlattığı olayların doğruluğuna ilişkin Voltaire'in değerlendirmesi tüm incelikleriyle belirtilmiştir. Voltaire diyor ki: " Kabul ederim ki, Dimitri Kantemir pek çok eski masallar anlatmıştır, ancak gözleriyle gördüğü bugünün anıtları üzerinde ve yetiştiği Akademi konusunda yanılmış olamaz (84)". Rahip Prevost'un çoktan yapmış olduğu bu gözlem, geniş ölçüde Türk tarihlerinden çevirilen metinlerden çok yazarın kendi görüş izlenimlerini açıkladığı Osmanlı İmparatorluğu Tarihi'nin dipnotlarına değer veren Kantemir'in yapıtının tüm yorumcularınca hemen hemen olduğu gibi benimsendi.

Kantemir'e dayanan Voltaire, Türklerin uygun bir açıdan gördüğü birçok tarihsel olay ve söylenceyi yineliyordu. Onun anlattığı gibi Varna savaşı alanında II. Murat, Hıristiyanlarla imzalanmış olan barış antlaşmasını koynundan çıkardı ve yalan yere andını bozanları cezalandırması için Tanrı'ya yakardı (85); II. Mehmet'in Rodos'u kuşattığı sırada başta başvezir Mesih Paşa olmak üzere pek çok Hıristiyan dönme, Türklerin arasında yer almış bulunuyordu (86); 1669'da Türkler, kendilerine, Fransız bayrağı çekerek limandaki koydan kente girmelerine salık veren Rum Payanotos'un tasarladığı bir savaş kurnazlığıyla Kandiye'yi ele geçirdiler (87); son olarak, Sadrazam Kara Mustafa Paşa, Alman prenslerinin topladığı sanılan hazineleri, olabildiğince el değmemiş olarak bulmak için kentin yağmalanmasını önlemek istemeseydi Viyana, Osmanlı kuşatmasının zorlamasıyla düşecekti (88). Ancak aynı Voltaire, Türkler ya da Tatarların gösterdiği acımasızlığı anlatan Kantemir'in masallarına sarılmakta daha ölçülü davranmaktadır. Böylece o, Timur'un I. Beyazit'i demir bir kafese kapattığı söylencesine kuşkuyla bakmakta, Beyazit'in oğlu Musa'ya sultanlık verecek kadar yücelik gösteren bir fatihin, onun babasına karşı bu denli barbarca bir davranışta bulunamayacağını savunmaktadır (89). Voltaire, benzer nedenlerle bilge sultan II. Murad'ın Jean Castriot'un dört oğlunu öldürtmüş olabileceğine de kuşkuyla karşılıyordu; çünkü bu padişah, Castriot'un oğullarından beşincisini ve en gencini daha sonra Arnavutluk ulusal kahramanı olan Georges Scanderbeg (İskender Bey)'e yürekten iyilik gösterdi ve onu özenle yetiştirdi (90). Sözün kısası Fransız tarihçisi, II. Bayezit'in kardeşi Cem ya da Zizim'i boğazlamak için bir berberi görevlendirdiği ve bu katili başvezirliğe getirerek ödüllendirdiği konusunda Kantemir'in anlattığı olayların gerçeğe uygun olduğunu kabul etmiyordu (91).

Voltaire'in Kantemir'e karşı saldırgan tutumu, karşılaştrılmalı filolojisinin öncüsü ve Sanskritçeyi ilk öğrenenlerden biri olan ünlü İngiliz Doğubilimcisi Sir William Jones (1746-1794)'un tepkisine yol açtı ve o "Sayın De Voltaire'in çok haksız ve temelsiz suçlamalarına" (92) karşı Kantemir'in savunmasına üzerine aldı. Bilgin filolog her şeyden önce bilimsel verilere dayanarak Kantemir'in gerçekten kan ve temir ya da timur'dan yani demirden türeyebileceğini kanıtladı. Buna göre Kantemir, Timur'un kanı anlamına gelmektedir (93). Sir William, bilgin Kantemir'e Voltaire'den daha çok değer veriyor ve kendisinin de bir Osmanlı İmparatorluğu tarihi yazmak düşüncesinde olduğunu açıklıyor; ancak Kantemir Tarihi "herhangi bir Avrupa dilinde yazılmış her yapıtı yöntem ve yekte bakımında aştığı"ndan böyle bir girişimin anlamsız olduğunu kabul ediyordu (94). İngiliz bilgini, D. Kantemir'in, temelde hiçbir şeyi unutmadığını, ileri sürdüklerinin gerçek dışı olmadığını belirtiyor; zaman diziminin kesin, yargılarının yerinde, olayların neden-sonuç ilişkilerindeki çözümlemesinin doğru, söyleyişinin açık, anlatımının güzel ve Doğu'nun çekiciliğinden kaynaklanan sürükleyici bir okunuşunun olduğunu da ekliyordu. Sir William diyordu ki: "Kantemir, Doğu'nun devlet yapısı ve Osmanlı yazını üzerinde, imparatorluğun yükseliş ve çöküş nedenleri konusunda biraz daha dursaydı, Osmanlı tarihinin yeniden yazılmasına gerek kalmayacaktı".

Voltaire'le olan tartışma burada bitmiyordu; çünkü Sir William, Fransız meslektaşının, Kantemir'in "ihanet"ine ilişkin yorumunu da eleştirdi. "Bu becerikli yazar, bu kadar az söze, o denli yanlışı sıkıştırmakta epeyce güçlük çekmiş"olmalıdır (95)". Voltaire'i çürütmek isteyen Sir William, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi'ndeki kanıtlara dayanıyor, Kantemir'le ağız birliği ederek bu Boğdan prensinin İstanbul'da kendisinin yaptığı İlkçağ heykelleriyle donatılmış görkemli sarayında yaşadığını, padişahın onu Boğdan voyvodalığına getirdiği ve C. Brancoevanu'yu tutuklamakla görevlendirdiği sırada Eflak prensinin çoktan Büyük Petro'yla ilinti kurmuş bulunduğunu belirtiyordu. Kantemir, her şeyini alarak Rusların yakasına geçmek zorunda kaldı: çünkü padişah, vergiden bağışık tutacağı konusunda ona verdiği sözü tutmadığı gibi, kendisinden Türk ordusunun yiyecek ve yemini sağlamak, Tuna üzerinde kurulan bir köprünün yapımına katılmak ve Türk birlikleriyle Ruslara karşı savaşmak istediğinde bulundu. İngiliz bilgini, Büyük Petro'nun kazanması durumunda, sorumluluğun ordusunun gereksinimlerini sağlayacağına ilişkin verdiği sözü tutmayan Brancoevanu'nun olacağını da ekliyordu. "Yazarların en seçkinlerinden biri (Voltaire), en cömert ve hayırsever prenslerden birini (Kantemir), salt onu Mazeppa'ya benzetmek, XII. Charles ile Petro'nun tutumu arasında bir koşutluk kurmak için, Kantemir tarihini okuyarak bildiği gerçeği saptırmış ve onu nankörlükle, cimrilikle, hainlikle suçlamıştır" diyen Sir William'ın vardığı sonuç, Voltaire'in yararına değildir (96).

D. Kantemir'in adı, Edward Gibbon ve Arnold Toynbee gibi öteki büyük İngiliz tarihçilerinin yazılarında da geçmektedir. Romalıların tarihini yazan Gibbon, Kantemir'in tutumunu ve siyasal seçimini yorumlamak fırsatını bulamadı. Bununla birlikte Gibbon, gerçek olarak kabul ettiği I. Bayezit'in demir kafes söylencesinden söz ederken ve II. Mehmed'in İstanbul'un yarısını silah zoruyla ele geçirdiğini, öteki yarısının ise, kendiliğinden düştüğünü doğrularken onun adını anıyordu (97).

Gibbon tarihini yeniden basan J.B. Bury, buna Kantemir'den aldığı birçok not koydu. Kantemir'i olağandışı yanlışlıkların sorumlusu olarak görmekle birlikte, II. Mehmed'e değgin menkıbelerin tarihsel gerçeklere uygunluğu, Ayasofya'nın camiye çevrilmesi, İstanbul'daki Rum kiliseleri ve Kantemir'i Boğdan üzerindeki yapıtı konularında onu salık verdiği de gerçektir (98).

Voltaire gibi Arnold Toynbee de Kantemir'in Rusların yanına geçmesini kınadı. İngiliz tarihçisi Rusların Balkanlara iniş yolu üzerinde bulunan Rumenlerin, Çarlık tarafından kurtarılmasının ne anlama geldiğini ilk deneyecek Ortodoks toplum olduğuna dikkati çekmektedir. Üstelik Arnold Toynbee, basit bir Rus bildirisi okunmasıyla Karadağlılar ve Sırpların silaha sarıldıkların, buna karşılık Boğdanlıların Kantemir'in Ruslarla birleşme çağrısına sınırlı olarak katıldıklarını, Eflakların ise yerlerinden kıpırdamayarak beklemeyi yeğleyen bir tutum içinde bulunduklarını da ortaya koymaktadır. Savaş terazisinin kefesinin hangi yana ağır basacağını bekleyen C. Brancoeavnu'nun sakınımlı tutumu, Rus egemenliği altında ülkelerinin daha mutlu olacağına hiç inanmayan Boyarlarca da desteklendi (99).

Kantemir'in 1711'de benimsediği tutumun yol açtığı tartışma, bu prensi kendi siyasal eğilimlerine göre onayan ya da kınayan Rumen tarihçileri arasındaki ayrılıkları sürdürmektedir. Rus emperyalizminin düşmanı olan A.D. Xenopol ve N. lorga, Kantemir'in Rusların yanına geçmek kararını ağır bir biçimde eleştirdiler (100). Rusyayla Romanya arasında bir bağlaşma yapılmasından yana olan M. Roller, P.P. Panaitescu ve Romanya Akademisi'nin Romanya Tarihi (Histoire de la Roumanie) başlığını taşıyan kitabı, Kantemir'in siyasal davranışı konusunda olumlu bir yargıya varmışlardır (101).

Kantemir'in yapıtının yorumcularından kimilerine özellikle N. lorga'nın savunduğuna göre Boğdan prensinin, imparatorlukların belirli yükseliş, ondan sonra çöküş dönemi geçirdiklerine değgin tarih görüşü, Kantemir tarihinin İngilizce çevirisinin yayımlandığı yılda 1734'te Hollanda'da çıkan De la grandeur et de la Decadence des Roumains (Romalıların yükseliş veçöküş nedenleri üzerine) başlıklı kitabında Montesqiueu'yu etkilemiştir (102). Öyle sanılıyor ki, Montesqiueu, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi'nin yazmasını Antioche Kantemir aracılığıyla tanımıştır. Antioche'un, tarihçi olarak Voltaire'den (103) daha çok değer verdiği Montesqiueu ile dostça ilişkileri olduğu bir gerçektir; ancak bu ilişkiler ünlü Fransız siyasa yazarının anılan kitabının yayımlanmasından sonra, daha açıkçası 1738'de Antioche'un Paris'e yerleşmesiyle kuruldu (104). Montesqiueu'nün dostu olan ve adı Kantemir tarihinin aboneler listesinde bulunan Lord Chesterfield'in, Boğdan prensinin yapıtının çıkışını, Fransız siyasa yazarına duyurduğu tasarlanabilirse de bu olasılık, oldukça kuşkulu görünmektedir. Aslında imparatorlukların evrimine ilişkin görüş o dönemde yaygındı ve bu, Osmanlı İmparatorluğunun yükseliş ve çöküşünü Türklerin askersel gücünün gelişmesiyle açıklayan Marsigli tarafından işlenmiştir (105). Aynı görüş, La Croix'nın, Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki kitabının bir bölümünde şu başlık altında verilmişti: Causes de I'augmentation de cet empire et dou proviennent celles de sa diminution"(Osmanlı İmparatorluğunun büyüme ve küçülme nedenleri )(106). Kantemir'in Montesqiueu üzerine doğrudan doğruya söz edilmemesine karşın kesinlikle denebilir ki, bunlardan birincisi, ikincisinden yirmi iki yıl önce, 1712'de yazılan bir incelemesinde kendi tarih görüşünü açıklamıştı (107).

Kantemir'in tarihi, birçok romantik yazara esin kaynağı oldu; bunlar, geçen yüzyılda öylesine özlenen Doğu'nun güzelliğini ve yerel rengini bunda buldular, Lord Byron, adını Don Juan destanının beş ve altıncı bölümlerinde andığı Kantemir'in tarihini tanımış ve incelemişti. Lord Byron'dan başkası olmayan Tanrısal ve cehennemi Don Juan, fırtınalı bir yaşam sürmekte, ayaklarını Avrupa'dan, kadın kılığına girirek sokulduğu padişahın sarayına dek sürüklemektedir. Orada Lord Byron'un görkemli ancak olağandışı bir kişi olarak betimlediği, başında burnuna kadar inmiş bir sarık bulunan ve gözlerini örten bir sakalı olan sultanı görür. Bu kardeşini boğdurduktan sonra tahtı zorla ele geçiren sultanın en eksiksiz örneğidir. Lord Byron, kendi betimlemesinin doğruluğu için bu alandaki uzmanları, tarihçi Knolles ve Kantemir'i kanıtlayıcı olarak göstermektedir.

He was as good sovereign of the sort
As any mentionned in the histories
Of Cantemir, or Knolles, when few shine
Save Solyman, the glory of their line (108).

Byron, Doğu'yu tanımış ve sevmişti. O İzmir'i, İstanbul'u, Mora'yı, Atina'yı gezdi ve Misolongi'de öldü. Lady Montagu, Baron de Tott, Knolles ve Kantemir gibi belli başlı Doğubilimcileri okumuştu (109). Byron'un, Kantemir'in yetkisine dayanarak betimlediği sultan, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi'ni dolduran pek çok padişahtan biri olabilir: II. Bayezit., I. Murad, vb (110).

Bu gösterişli ve kıvıcı sultan sarayda göründüğü zaman, Don Juan kadınların arasına karışır ve onlarla birlikte "Bakirelerin Anası"***** denilen kadının gözetiminde hareme gitmek zorunda kalır. Byron, Harem betimlemesini daha da temellendirmek için bir kez daha Kantemir'in yetkisine başvuruyordu.

Whether she was a "mother", I know not
Or whether they were "maids" who called her mother;
But this is her seraglio title, got
I know not how, but good as any other;
So Cantemir can tell you, or de Tott:... (111)

Kantemir'in tarihini tanıyan bir başka romantik ozan da Victor Hugo'dur. Hugo, Byron'un yaptığı gibi dizelerinde Kantemir'in adını anmıyordu; ancak La Legende des Siecles (Yüzyılların Söylencesi) adlı şiir kitabının önsözünde "Müslüman barbarlığı, Zim-Zizimi (Cem) ve Sultan Murad'ın ilk sayfalarında açıklandığı gibi, Türk olay yazarının (vakanüvis) çoşkunluğundan, Kantemir'den çıkmakta (112)" olduğunu kabul ediyordu. Belirsiz bir dönemde saltanat süren güçlü sultan Zim-Zizimi (Cem), on sfenksin ağzından tarihin gizlerini öğrenir. II. Bayezit'in küçük kardeşi olan ve tahtını sağlamlaştırmak için onun tarafından öldürülen Zim-Zizimi ya da Cem adı Kantemir'de bulunmaktadır (113). Bununla birlikte Victor Hugo'nun yapıtlarını en iyi bilen biri olan Paul Berret'in görüşüne göre o Zim-Zizimi (Cem) için Kantemir'i incelemedi, ancak Moreri sözlüğünden ve H. Mathieu'nün Türkiye üzerine yazdığı bir kitaptan yararlandı (114). Sultan Murad'a gelince; Victor Hugo, Eflak prensi Kazıklı Voyvodo'yla bu padişahın bir çeşit acımasızlık yarışına giriştiğini anlatmaktadır. "Belzebuth diye anılan Tergevişte boyarı Vald", otuz üyeden oluşan bir Türk elçilik kurulunu kazığa vurduğu zaman (115), Murad hemen ona karşılık vererek yirmi bin Eflak tutsağının çevresini savaş alanında duvarla çevirerek öldürttü; orada düşmanına şu kısa ve özlü yazılmış bildiriyi bıraktı:

"Taş yontucu Murad'dan kazık dikici Vlad'a (116)"

Şu durumda Berret'in kanısına göre, önsözünde kesin olarak Kantemir'den esinlendiğini ileri sürmesine karşın Hugo, şiirindeki tüm ayrıntıları Mathieu'nün Türkiyesin'den almıştır (117). Eflak prensini boyar olarak adlandıran ve merkezini Tergovişte, Tarvis gösteren yanlışlıklar Kantemir'den değil, Moreri'den kaynaklanıyordu (118). Helene Vacaresce, henüz çocuk yaşında Victor Hugo'yu, doğum yeri olan ülkesinin tarihini ve coğrafyasını değiştirmekle suçlandığı zaman ozan kızdı ve ona hemen şu karşılığı verdi: "Bu adam ve bu kent benim sayemde unutulmaktan kurtulacaktır. Canım nasıl isterse onları öylece adlandırmak hakkımdır" (119).

Victor Hugo, Kantemir'den esinlenmemiş olsaydı niçin Yüzyılların Söylencesi'nin önsözünde ondan yararlandığını açıklamıştır sorusu haklı olarak sorulabilir. Yazar, esin kaynaklarını açıklıkla göstermek alışkanl

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 645082 ziyaretçi (1184905 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol