edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  => Bedevilik-Barbarlık ve İnsanlk Tarihi-Sina Akşin
  => Tarih Felsefesi-Dr. Ali Şeriati
  => Görüşlerim-Sultan Galiyev
  => Kemal Tahir'in felsefi düşüncesi ve Devlet Ana
  => Sanat Anlayışım-Orhan Kemal
  => Çağın Dini: Humanizm-Cemil Meriç
  => Demokrasi Demopedidir-Cemil Meriç
  => Demokrasi Paradigması ve Sonrasız Modernlik-Yiğit Tuncay
  => Karl Popper'in Bilim Felsefesi-Hasan Engin Şener
  => Cemil Meriç'in Dil ve Edebiyat Üzerine Düşünceleri- Arş. Gör. Oğuzhan KARABURGU
  => Tiyatro San'atının Kaynağı 1-Refik Ahmet Sevngil
  => Tiyatro San'atının Kaynağı 2- Refik Ahmet Sevngil
  => Tiyatro San'atının Kaynağı 3- Refik Ahmet Sevengil
  => Gizli Halk Musikisinin Hakiki Karakteri Dindışıdır-Vahid Lütfi Salcı
  => YUNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNDE- R. FİLİZOK
  => AŞK[1] (Amour)-Elisabeth Sayın
  => Dil Bilimi Terimleri-Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => BİR METİN yahut EDEBÎ ESER LİSE VE ÜNİVERSİTE DÜZEYİNDE NASIL İNCELENMELİ? -Anne-Marie ALBİSSON
  => DİL İLE BİLDİRİŞİMİN (communication) TEMEL ELEMENTLERİ-Prof. Dr Rıza FİLİZOK
  => BYRON, LAMARTİNE-Jale Parla
  => TAHİR ALANGU’NUN FOLKLOR ANLAYIŞI
  => HİKAYECİLİK DERSLERİ
  => TÜRKİYE’DE DENEME VE ELEŞTİRİNİN GELİŞİMİNDE ORHAN BURİAN’IN YERİ (tez)
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİ ÜZERİNE TASVİRÎ BİR DENEME
  => YAZI DEVRİMİNİN ÖYKÜSÜ
  => CUMHURIYET DÖNEM! TÜRK ŞİİRİ VE BEHCET NECATIGiL
  => ROMANLARDA 27 MAYIS İHTİLÂLİ
  => HİLMİ YAVUZ ŞİİRİNE METİN-MERKEZLİ BİR BAKIŞ
  => YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU’NUN ROMANLARINDA CİNSELLİK
  => KİRALIK KONAK’TA MADAME BOVARY
  => ADNAN BENK VE TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ NURİ AKSU-tez
  => GELENEKSEL ROMANA KARŞI ROMAN: ANTİ ROMAN
  => ROMANININ TARİHSEL BOYUTU ÜZERİNE BİR İNCELEME Sedat ...
  => XIX. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATINDA VOLTAİRE VE ROUSSEAU ÇEVİRİLERİ
  => AHMET VEFİK PAŞA’NIN ÇEVİRİLERİNDE OSMANLILAŞAN MOLİÈRE
  => Osmanlı Dönemİ Türk Romanının Başlangıcında Beş Eser
  => Kıbrıs Türk Edebiyatı
  => Halide Edib-Adıvar Döneminde ve Romanında Feminizm
  => ERKEN DÖNEM TÜRK EDEBİYATINDA KÖYLÜLER
  => TÜRK GÖÇER ŞAİRLERİNE AİT ESERLER
  => KARŞILAŞTIRMALI EDEBİYAT BİLİMİ ve BİR UYGULAMA
  => SAFAHAT’TA EDEBİYATA AİT UNSURLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME Abdullah ...
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİ ÜZERİNE TASVİRÎ BİR DENEME Ersin ÖZARSLAN*
  => SÖZ VE ÖZ
  => BATI TRAKYA TÜRK EDEBİYATI
  => YAVUZ BÜLENT BAKİLER’İN, “ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTE” ŞİİRİNE EDEBÎ
  => TANPINAR’IN ŞİİR ANLAYIŞI VE ŞİİRİNİN KAYNAKLARI
  => Bir Cumhuriyet Kadını Şükûfe Nihal
  => KUVAYI MİLLİYE HAREKETİNE YÖNELTİLEN İTHAMLAR
  => MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDE FRANSIZ GAZETECİNİN MUSTAFA KEMAL İLE TEMAS VE GÖRÜŞMELERİ
  => YURTTAŞ GAZETECİLİĞİ
  => RUSLARIN TÜRK TOPRAKLARI ÜZERİNDE YAYILMASI
  => BİR ÇAĞDAŞLAŞMA MODELİ OLARAK ATATÜRKÇÜLÜK
  => Mâni ve Bilmecelerimizde Geçen Meyve Adlarının Türkçe’deki Kullanımları Üzerine Bazı Tespitler
  => Şerif Benekçi’nin Romanlarında İnsan ve Toplum
  => A. Nihat Asya’nın Şiirlerinde Ölüm Kavramının Kullanımları Üzerine
  => Zafer HanIm’In AŞk-I Vatan RomanIBaĞlamInda KadIn
  => DİLBİLİM TARİHİNE BİR BAKIŞ
  => DİLBİLİM ARAŞTIRMALARI
  => DİLBİLİM (Linguistics)
  => Edebiyat Teorileri
  => EDEBİYAT TEORİSİ TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ
  => HALK EVLERİNİN KURULUŞU VE ÇALIŞMALARI
  => Ülkemizin Kaçırdığı En Büyük Eğitim Projesi: Köy Enstitüleri
  => BİLİM FELSEFESİ Prof.Dr. Mustafa Ergün
  => EDEBÎ METİNLER IŞIĞINDA DOĞU KÜLTÜRLERİNİN BATIYA ETKİLERİ VE BATIDA TÜRK İMGESİ ∗
  => ZİYA PAŞA’NIN “ŞİİR ve İNŞÂ” MAKALESİ Ali DONBAY
  => TATAR EDEBİYATININ GELİŞİMİ
  => OSMANLI ŞİİRİNE SANAT ONTOLOJİSİYLE YAKLAŞMAK ÜZERİNE
  => SÜLEYMAN NAZİF’E GÖRE İRAN EDEBİYATININ EDEBİYATIMIZA TESİRİ
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİ ÜZERİNE TASVİRÎ BİR DENEME -
  => ÖZNE KARAKTER NESNE KARAKTER Agusto Boal
  => İSLAMDA TRAGEDYA KAHRAMANI TRAGEDYA ÖRNEKLERİ Metin And
  => İSLAMDA TRAGEDYA KAHRAMANI TRAGEDYA ÖRNEKLERİ Metin And 2
  => DOĞU VE BATI KÜLTÜRLERİNDE DÜŞSEL YARATIKLAR Enis Batur
  => TANPINAR ÜZERİNE NOTLAR Selahattin Hilav
  => DÖRT BİN YIL ÖNCE TÜRKLERDE TİYATRO Refik Ahmet Sevengil
  => SELÇUKLU TÜRKLERİNDE DRAMATİK EĞLENCELER Refik Ahmet Sevengil
  => ANADOLU'DA DİNİ TEMAŞA Refik Ahmet Sevengil
  => OSMANLILARDA DRAMATİK EĞLENCELER Refik Ahmet Sevengil
  => ORHAN KEMAL'İN YAPITLARI Türk Gerçekçiliğinin Gelişmesinde Yeni Bir Aşama
  => ORHAN KEMAL'İN YAPITLARI Türk Gerçekçiliğinin Gelişmesinde Yeni Bir Aşama 2
  => ELEŞTİRİ VE HİCİV Johann Gottfried Herder
  => ROMAN Octavio Paz
  => YENİ TÜRK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
  => ESKİ TÜRK DİLİ ARAŞTIRMALARI
  => ESKİ TÜRK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
  => YENİ TÜRK DİLİ ARAŞTIRMALARI
  => HALK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
  => DİL SORUNLARI
  => ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ ARAŞTIRMALARI
  => MAKALELER
  => edebiyat tezler
  => İNCELEME ARAŞTIRMA
  => İNCELEME
  => Medeniyetin Demir Pençesi Eksen Çağı
  => DEDE KORKUT DOSYASI
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 1
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 2
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 3
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 4
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 5
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 6
  => Halk Şiiri, Gerçeküstücülük, Destan.
  => En Uzun Gece: Sahte Bir Roman - İzzet Harun Akçay
  => ARAŞTIRMACILAR İÇİN KAYNAKLAR
  => DOĞU EDEBİYATI
  => DOĞU EDEBİYATI - KİTAPLIK
  => TÜRK LEHÇELERİ ÇEVİRİ SÖZLÜĞÜ
  => İLETİŞİM ÇAĞINDA AŞIKLIK GELENEĞİNİN GELECEĞİ
  => ÂŞIK EDEBİYATI BÜTÜNÜ İÇİNDE SİVAS'TA VE ADANA'DA ÂŞIKLIK GELENEĞİNİN ORTAK VE FARKLI YANLARI
  => Türkiyat Araştırmaları 1
  => Türkiyat Araştırmaları 2
  => Türkiyat Araştırmaları
  => Türkiyat Araştırmaları 4
  => Türkiyat Araştırmaları 5
  => Bir Toplum Mimarı Olarak Yahya Kemal
  => Tanzimat Romanlarında Melodramın İdeolojik İşlevleri
  => Söz Sanatları Bakımından ‘Parçalı Ham’ Şiirler
  => İNCELEMELER.
  => İNCELEME..
  => İNCELEME...
  => İNCELEME....
  => İNCELEME.....
  => İNCELEME ŞİİR
  => İNCELEMELER.....
  => İNCELEMELER.,
  => İNCELEMELER,.
  => Edebiyat Sosyolojisi
  => Sosyalist Realizm Kavramının Ortaya Çıkış Süreci
  => toplumcu gerçekçilik
  => PEYAMİ SAFA.
  => Yeni Türk Edebiyatı
  => YENİ TÜRK A. İLHAN İÇERİKLİ
  => hilmi yavuz.
  => Behçet Necatigil
  => araştırmalar.1
  => ARAŞTIRMALAR 2
  => araştırma,
  => Türk Dili ve Edebiyatı,
  => 1919-1928 ARASI TÜRK ROMANINDA YAPI VE TEMA
  => Bilgisayar Öyküleri
  => Yayın
  => ROMAN,
  => ROMAN,,
  => ROMAN.
  => ROMAN..
  => şiir,
  => şiir,,
  => hikaye*
  => arş
  => arş1
  => arş2
  => arş4
  => arş6
  => arş7
  => arş8
  => arş9
  => edebiyat tarihinde realizm romantizm kavramı
  => YENİ TÜRK EDEBİYATININ KAYNAKLARI
  => YENİ TÜRK EDEBİYATININ KAYNAKLARI 1
  => KLASİK TÜRK EDEBİYATI
  => TÜRK DEBİYATI İNCELEME
  => DEDE KORKUT DOSYASI.
  => açık arşiv
  => edebiyat arşiv
  => Kuruluş Devrini Konu Alan Romanlar Üzerine
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
Dil Bilimi Terimleri-Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ

 

Dil Bilimi Terimleri

 

 

Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ

Adnan Menderes Üniversitesi,

Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 

 

 

Alegori (Allégorie - Allegory - Allegorie): Üslup biliminde bu kelime iki farklı manada kullanılır: 1) Olumlu yahut olumsuz bir niteliğin soyut bir biçimde kişileştirilmesi anlamına gelir. Meselâ ölüm, çoğunlukla elinde bir tırpan bulunan iskelet suretinde gösterilir. Alegoriyi sembolden ayırmak gerekir: Sembol, soyut bir kavramın yerine geçen somut bir nesnedir, Alegoride ise canlandırılan bizzat soyutlamadır. 2) Bir yazı içinde devam eden istiareler, alegori (buradaki anlamı temsilî istiare) adını alır.

Alfabe (Alphabet - Alphabet - Alphabet): Dilin çizgiler aracılığıyla gösterilmesi esasından doğmuştur. Tarih boyunca dilin çizgilerle kaydedilmesi, iki temel esasa göre yapılmıştır: 1) Fikir-çizim*  (idéographie) yoluyla : Bir fikir, bir tasavvur bütün halinde olmak şartıyla çizgi ile, basit bir resimle anlatılır. Bu durumda dilin birinci boğumlama birimleri, kelimeler, morfemler çizgi işaretleri ile gösterilir. 2) Ses-çizim* (phonographie) yoluyla: Bir dilde bulunan sesler ayrı ayrı çizgilerle, harflerle gösterilir. Bu durumda dilin ikinci boğumlama birimleri, ses birimleri, anlamsız ses birimi kümeleri çizgi işaretleriyle gösterilir. Ses-çizimin iki şekli görülür: a) Hece-çizim*: Bazı yazı sistemlerinde hece çizim işaretleri, bir heceyi gösterir. Bunlar sınırlı sayıdadır, yüz kadar hece-çizim figürü bulunur. b) Alfabe: Alfabeler de sadece ünsüz harfleri gösteren alfabeler, hem ünlü hem ünsüz harfleri gösteren alfabeler olmak üzere ikiye ayrılır. Sık sık alfabelerin çizgiyle kaydetme sistemlerinin yetersizliklerinden bahsedilir. İdeal bir sistemde, aynı sesin (fonem) hep aynı işaretle gösterilmesi gerekir. Pratikte ise bu mümkün olamamaktadır: Kelimelerin zaman içinde telâffuzunun değişmesi, buna karşılık çizgilerin aynı kalışı bu uygunluğu bozmaktadır. Uzun bir müddet alfabe değiştirmeyen milletlerin alfabelerinde bunun sonucu olarak iki hal ortaya çıkmaktadır: a)Bir ses birimi farklı çizgilerle gösterilebilmektedir, meselâ: [o]= eau, ot, aud, vb. b). Bir fonem, degişik sesleri göstebilmektedir: s= [ s] yahut [z], eu= [ø] yahut [œ]. Türk alfabesinin kabulünün üzerinden yarım yüzyıldan fazla bir zaman geçtiğinden Türkçe için de benzer durumlar ortaya çıkmaktadır.

Almaşma (Alternance - Graduation - Abwechseln) : Dar anlamıyla  bir kelime kökünü ifade eden bir ses birimin yahut bir ses birim kümesinin değişiminden doğan unsurlardır. Bu değişiklik beraberinde bir anlam değişikliği de getirir. Meselâ İngilizcede: man / men. Bu kelime geniş anlamında,   ses birimin uğradığı   bütün değişmeleri ifade eder. Değişme kökte de, son eklerde de olabilir. Ancak bu değişmelerin mutlaka şekil bilgisine ait bir değeri olması gerekir.

Antitez  (nakîz-i müddea, karşısav)    (Antithesis - Antithese):   Aynı cümlede biribirinin zıddı olan iki kelime yahut iki ifadeyi biribirinin mukabili olarak kullanma. "Biri kalbime kuvvet veriyor, diğeri kolarımın kuvvetini kesiyor. Corneille" Daha dar manada antitez, terimlerin sadece karşılıklılık halinde olduğuna işaret eder, bu durumda bir karşılıklılık vardır ama terimler gerçekten biribirinin zıddıdır denilemiyecek haldedir: "Tehlikesiz galibiyet, şöhretsiz zafer kazandırır."

Argo (Argot - Slang, jargon - Gaunersprache, Slang, Fachsprache): "Jargon"  ve "argot"  terimleri bazen biribirine karıştırılmaktadır. "Jargon" kelimesi bir mesleğe, belirli bir sosyal gruba ait söz dağarcığını ifade eder: öğrenciler, balıkçılar vb. "Argot" "Jargon"un özel bir halidir: " "Jargon", grubun dışında bulunanların anlamaması için değişikliğe uğratıldığı ölçüde  argo olur. "Argot" toplum dışı bir yan anlamlandırmadır.  Ayak takımı denilen kişilerin faaliyetlerini, kavramlarını ifade eden teknik bir lügattir. Bu lügat bir kültür biçimini, bir duyarlılık tarzını, bir zihniyeti, özel bir hayat kavrayışını yansıtır. Zararlı faaliyetlerde bulunmanın sonucunda doğmuş olan ve orijinal sözler yaratma imkânlarına sahip gizli bir lügattir. Morfolojik yönden bakıldığında kelimelerin biçiminin genellikle değiştirildiği görülür. En sık karşılaşılan biçim değiştirmeler, "apocope" ve "aphérèse"dir. Çok zaman uydurulmuş son ekler ilâvesiyle yahut son eklerin yerlerinin değiştirilmesiyle kelimeler yapılır.  Morfolojik dönüşüm bazen gerçek bir kod haline gelebilir. Kelime başındaki sesler kural halinde yerini belirli bir sese bırakabilir. Bazan parazit bir hece kullanılarak farklılık sağlanır. „Buvunuvu bavanava söveylevedivi“ gibi. Semantik yönden en fazla istiarelerden ve mana ikamelerinden yararlanılır.  

Arkaizm (Archaïsme - Archaism - Archaismus): Neolojizmin aksine, arkaizm daha eski bir devre ait olan ve dilde artık sık olarak karşılaşılmayan kullanım dışı kalmış bir kelime, yahut bir gramer yapısına verilen addır. Arkaizm daha çok kelime sahasında görülür: Meselâ: ayna yerine "gözgü", kelimesinin kullanılması. Arkaizm, sentaksla (zamanların çekimi, kelime düzeni, vb.) ilgili olabilir: "Gelir" yerine "gelür" şeklinin kullanılması gibi. Unutmamak gerekir ki her devirde arkaizm vardır.

Bağlaçsızlık (Asyndete) : İki önerme arasındaki ilgi kelimesinin kaldırılmasından ibarettir: "Yağmur yağıyor, bundan dolayı çıkmayacağım" cümlesinin "Yağmur yağıyor, çıkmayacağım." tarzında ifade edilmesidir. Asyndete,  örnekte görüldüğü gibi cümlenin iki unsuru arasındaki sebep-sonuç ilişkisine dayanan mantıki münasebet üzerine kurulur. Yahut bu münasebet ters bir şekilde sonuç-sebep ilişkisi üzerine kurulmuş olabilir: "İyi açıklayamadınız, bundan dolayı anlayamadım" yerine "Anlamadım, iyi açıklayamadınız." denildiğinde böyle bir münasebet  ortaya çıkar. Önermeler arasındaki ilişkinin dışında İsimler, fiiller ve sıfatlar arasındaki bağlaçların kaldırılması da bu adla anılır.

Bağlam (Contexte): Bir konuşma belli bir yerde, belli bir zamanda ve kendine özgü şartlar altında gerçekleşir. Söylenen sözler, şartlara göre anlam kazanır. Bu şartlara bağlam adı verilir. Günümüz dilbiliminde iki tür bağlamdan söz edilmektedir. Birincisi dil bilimi bağlamıdır (contexte  linguistique), ikincisi dil bilimi dışı bağlamdır (extra-linguistique). Konuşanlara, konuşma (discours) anının yerine ve zamanına bağlı olarak ortaya çıkan bağlama, dil bilimi dışı bağlam adı verilir. Bu iki tür bağlamı birbirinden ayırmak için günümüzde dil bilimi bağlamına dil bilimi bağlamı “cotexte”, dil bilimi dışı bağlama “contexte” denilmektedir.

Belirsizlik (Ambiguïté - Ambiguity - Doppelsinn): Dilsel bir ifade, iki veya daha çok yoruma açıksa  belirsizdir. İki çeşit belirsizlikten söz edilebilir: Kelimeden doğan belirsizlik, söz diziminden doğan belirsizlik. Birincisi eş adlılık hadisesinin sonucudur. meselâ: "Karadan hoşlanmam" cümlesinde kara kelimesi böyle bir belirsizlik taşır. Bu kelime hem bir rengin, hem deniz kelimesinin mukabili olarak kullanılabilir. Söz diziminden doğan belirsizlik " Arkadaşı annesine seslendi." şeklindeki cümlelerde görülen belirsizliktir.

Benzeşme (Assimilation -Assimilation - Angleichung):  Söz  zinciri içinde yer alan bir fonem, hemen yanındaki yahut biraz ötesindeki bir fonemin yandan yaptığı basınca maruz kalır. Bu basınç altında bir fonem belirleyici özelliklerinin tamamını veya bir kısmını kaybederek değişikliğe uğrar, yani bu fonemin boğumlanma noktası önce yahut sonra gelen bir fonemin boğumlanma noktasına yaklaşır, bazen bu yaklaşma  diğerinin boğumlanma noktasıyla aynileşmeye kadar varır. Bir fonemin diğeri üzerine yaptığı bu tesire benzeşme denir. Söz zincirinin her noktasında gerçekleşen müşterek boğumlanmaların sonunda ortaya çıkar; komşu fonemler arasında daima benzeşme vardır, fakat her benzeşme kulak tarafından hissedilemez./ Temaslı benzeşme: Bir fonem dizisini soyut bir şekilde ABCD ile gösterelim. Bunları okuyanın B fonemini telaffuz ettiği anda seslendirici organlar henüz A fonemini boğumlandırma pozisyonundadır, bundan dolayı A fonemi, B fonemini etkiler; buna ilerleyici asimilasyon denir: "Dinlemek"  kelimesinde /l/, [n]  nin tesiriyle /n/ olarak telaffuz edilebiliyor. Tersine B'nin telaffuzu anında seslendirici organlar C'nin boğumlanma pozisyonuyla meşgulse gerileyici asimilasyon gerçekleşir, C, B'yi etkiler: perşenbe> perşembe. Her iki durumda da temaslı benzeşme söz konusudur. Mesafeli benzeşme: Bu uzak fonemlerin birbirini etkilemesidir. Örnek: şemsiye>şemşiye.

Beşerî dil (Le langage humaine): İnsanlar tarafından yaratılan tabiî dillere beşerî dil denir. Beşerî dillerin yanında, hayvanların dilinden, jestlerin dilinden, çiçeklerin dilinden söz edilir. Beşerî dillerin dışındaki anlatımlara niçin dil denildiğini anlamak zor değildir: Çünkü bu anlatımlarda bir “signal” ve bir “mesaj” vardır. Köpeğin dişlerini göstermesi bir sinyaldir ve bunun belli bir anlamı “mesaj” vardır.  Diğer bütün diller bu yönleriyle  beşerî dile benzerler. Fakat beşerî dilleri diğer dillerden ayıran temel üç fark vardır: 1) Beşerî olmayan diller, içinde bulunulan anı dile getirir. Buna karşılık beşeri diller geçmişteki yahut gelecekteki şeyleri, farazî hatta imkâsız şeyleri de dile getirme gücüne sahiptir. Bu, dilin yer değiştirme (capacité de déplacement) kapasitesidir. 2) Beşerî diller, kendi kendisini açıklama gücüne sahiptir. Bir kelimeyi anlamadığımızda karşımızdakine o kelimenin anlamını sorabiliriz. Daha önemli olarak bütün diğer dil sistemleriyle ifade edilmiş bir şeyi kendi dil sistemimizle anlatabiliriz. Meselâ  kırmızı yanan trafik lambasını “dur diyor” diye dilimize çevirebiliriz. Bu, dilin  üst dil (metalinguistique) kapasitesidir. 3) Beşerî dillerde sonlu sayıda olan kelimelerle sonsuz sayıda cümle kurabiliriz. Dilin bu özelliğine birinci boğumlanma adı verilir. Diğer taraftan alfabeyi oluşturan çok sınırlı ses yahut harflerle yüz binlerce kelime yaratılabilmektedir. Beşerî dilin bu özelliğine de ikinci boğumlanma adı verilir. Bu iki özelliğe dilin çift boğumlanma özelliği (double articulation ) adı verilir.

Biçim (Morphe) : Amerikan terminolojisinde bir cevher, bir töz kazanmış biçim birimine “morphème”e  verilen ad. Biçim birimi kullanımda, ya sessel ya da (yazıda olduğu gibi) çizgisel bir cevhere bürünür. Biçim biriminin kullanımda ses ve çizgi yahut harf tözüne kavuşmuş haline “morf” denir. Biçim  ve biçim birimi ayırımı, “phone”  ve “phonème” ayırımına paralel olarak yapılmış bir ayırımdır. 

Biçim bilimi (Morphologie): Biçim bilimi,  bir dilin en küçük biçim (forme) ve anlam (sens) birimleri olan  biçim birimlerini  (morphèmes) inceleyen bir bilim dalıdır. Belirli bir zaman dilimi  içinde bir dilin sonlu sayıda biçim birimi bulunur. Bu biçim birimler, cümlenin yapı taşlarını oluşturur, yani cümleler biçim birimlerden  yararlanılarak kurulur. Biçim birimler, hem bir şekil hem bir anlam birimi olduklarına göre onları iki yönden incelemek zorunludur: Önce biçimlerine ve fonksiyonlarına göre biçim birimlerin nasıl sınıflandırıldığını incelemek gerekir. Sonra da bir dilin biçim birimlerinin  gerçeği, olguları ifade etmek için nasıl yapılandığını incelemek gerekmektedir.  Biçim birimler, karşıt oluşlarıyla (opposition) olağanüstü zihnî bir mimarî kurabilen ve böylece gerçekliği ifade etmemizi sağlayan çok soyut unsurlardır, kendiliklerdir (entités). Ancak biz onları bu karmaşıklığını hissetmeden kullanırız. Geleneksel dilbilgisinde kelime türleri (parties du discours) anlama göre (isim, sıfat, fiil... şeklinde )  sınıflandırılır. Morfoloji biliminde morfemler, anlam (sens), biçim (forme) ve dağılım (distribution) ölçütlerine göre değerlendirilir.

Biçim ve öz  (Form ve Substance): Saussure’e göre dil, bir öz (substance) değil bir biçimdir (form).

Biçimdeş (Allomorphe):   Eş anlamlı, ama değişik biçimli biçim birimler (Bayrav, Y.D. Sözlük) . Türkçede “-cı, -ci, -cu, -cü, -çı, -çi, -çu, -çü” ekleri eş anlamlıdır fakat, biçimleri değişiktir. Bu eklerin her biri aynı biçim biriminin biçimdeşidir “allomorphe”. Bu biçim birim diğerlerinden ayırmak için –Cİ olarak gösterilebilir. Aynı şekilde “Demek” fiili çekim sırasında “dedi” ve “diyor” gibi iki farklı biçim almaktadır. Bu varyantların her birine biçim “morphe” adı verilir. Aynı birimin işaretleyenlerinin (signifiant) varyantlarının bütününe “allomorphe” denir. “-cı, -ci, -cu, -cü, -çı, -çi, -çu, -çü” biçimleri,  –Cİ biçim biriminin biçimdeşidir . Yani bir varyantlar kümesinin her somut  elemanı biçim“morphe” adını alır, kümenin adı olan daha soyut eleman biçim birim “morphème” adını alır, elemanlar kümesine ait birimler bir birinin biçimdeşleridir  “allomorphe”.

Boğumlanma (çift) (Articulation (double) - Double articulation - Doppel artikulation, zweifache Artikulation): André Martinet bu kavramı yeniden tanımlamıştır. Bir cümlede iki tip boğumlanmadan söz edilebilir: Birinci tip boğumlama: "Kedi duvardan atladı" gibi bir cümle iki defa boğumlanmakta ve bunun sonucunda üç "birlik"e ayrılmaktadır. Bu birlikler "monèmes" adını alırlar ve her biri bir söz  (yahut ifade) formuna ve bir muhtevaya (yahut mana) sahiptir. İkinci tip boğumlanma: Bu üç söz formunun herbiri ayrı ayrı, daha küçük ve  farklı birlikler halinde bölünebilir. Meselâ "kedi" kelimesi kendisini teşkil eden fonemlere ayrılabilir. Bu ikinci tip boğumlamanın birimleri bir forma sahiptir, fakat manası yoktur.  İnsan dilinin aslî  karakteri olan bu çift boğumlanma, ifade için büyük kolaylıklar sağlar: Sınırlı sayıda fonem birbirleriyle birleşerek  sınırsız sayıda anlamlı birlikler meydana getirebilmektedir.

Bütünce (Corpus): Dil ürünlerinden (yazılı yahut sözlü) analiz amacıyla seçilmiş olan dilime verilen ad. Meselâ bir hikâye, bir roman, bir yazarın bütün roman külliyatı, bir dildeki bütün romanlar birer bütünce oluşturur. Bütünce oluştururken homojen bir dil ürünü bütünlüğü olmasına dikkat edilir. Meselâ Fransız konuşma dilini analiz etmek için 275 diyalog metni tespit edilmiş, incelenmiş, analiz sonucunda 312135 “occurrance” yani tekrarlı kelime, 7995 “form” kelime çeşidi bulunmuştur.

Çağrışımsal ilişkiler (Associatifs (Rapports) -Associatives relations - assoziative Beziehungen): F. Saussure " Genel Dilbilim Dersleri"nde "dizimsel ilişkiler" -  "çağrışımsal münasebetler" karşıtlığına geniş bir yer ayırır. Birinciler, önerme zincirindeki birimlerin birleşimidir: Kelimeler cümle içinde çevresindeki kelimelerle ilişki halindedir (düzen, uyum, mananın sınırlanışı vb.) Bu kelimeler, aynı şekilde cümlede bulunmayan fakat hafızada canlanan kelimelerle de münasebet halindedir: "Çağrışımsal münasebetler" hafızada bulunan "in absentia" terimleri birleştirir. „Dağ“ kelimesini örnek alalım. Bu kelimenin sesi, anlamı başka başka çağrışımlar yaptırır.

Caymaca (Anacoluthe - Anacoluthon - Anakoluth): Bir cümlenin söz dizimi kuruluşunu aniden bir başka kuruluşa geçerek  değiştirme. "O sana bu kadar iyilik etsin, sonra da ondan en ufak bir yardımı esirgemek!" cümlesi buna bir örnektir.

Çekim biçim bilimi (Morphologie  flexionnelle) : Çekim eklerinin (çoğul ekleri, fiillerin aldığı ekler vb.) kullanılışını inceleyen biçim bilimi dalıdır.

Çekimli biçimler* (Formes  flechies): Fiiller iki halde karşımıza çıkar: Ya çekimli bir fiil olarak kip, çatı, şahıs, zaman belirten unsurlar taşırlar, ya da mastarlar, sıfat fiiller ve  zarf  fiillerde olduğu gibi bu unsurları taşımazlar. Birincilere “çekimli biçimler” (formes flechies), ikincilere “çekimsiz biçimler” (formes non fléchies) denir.

Cümle (Phrase): Cümleyi inceleyebilmek  için önermelerden yola çıkmak gerekir. Çünkü dilin doğrudan gözlemlenebilir tek olgusu onlardır. Fakat bir önerme nasıl tanınabilir? Önermelerin tespit edilebilmesi için dilbilimde ve sentaksta üç farklı yöntemden yararlanılır: 1) Gözlem (observation), 2) Sezgi (intuition), 3) Mutlak İrade (élicitation):  Gözlem, bir “dilim”in tetkiki anlamına gelir. Bir önermenin kabul edilebilir yahut kabul edilemez olduğunu  sezgilerimizle  ve irademizle anlarız. Türkçedeki bir ifadenin bir önerme olarak kabul edilemez olduğunu bazen herkes tasdik eder, bazen kimisi kabul edilebilir bulur, kimisi kabul edilemez bulur, bazen bir önerme gramer yönünden kabul edilemez, anlam yönünden kabul edilebilir, buna “agrammaticalité” denir, bazen bunun tersi olur, gramer yönünden kabul edilebilir, ama anlam yönünden kabul edilemez olabilir, buna “asémantisme  denir. Bir cümlenin kabul edilebilirliği şüpheli olduğunda  dilbilimde yanına (*) işareti konulur.

Dil (langue) : 1) Bir millet yahut bir sosyal gurup tarafından paylaşılan dilbilimsel sistem. Türkçe, Fransızca gibi. 2) Paylaşılan dilbilimsel sistemin kendisi  (Bir dili diğer dillerden ayıran kurallar bütünü) .

Dil bilimi (linguistique) : Beşerî dil olgularını araştırma bilimidir. Amacı, dil hakkındaki bilgilerimizi daha kesin hale getirmektir.

Dil yetisi (langage) : Bu terim iki farklı bağlamda kullanılmaktadır: 1) Beşerî bir dili öğrenme yeteneği. Bundan dolayı “langage” kelimesi Türkçede “dil yetisi” terimiyle karşılanmıştır.   Buna “dil yetisi fakültesi” adı verilir. 2) Dilbilimsel olgular bütünlüğü. Diller bazı noktalarda birbirine benzer, bazı noktalarda birbirinden farklıdır. Dil bilimi, diller arasında ortak olan tümelleri (universaux) araştırır.  Bu ortak noktalar bütünlüğüne dil yetisi“ Langage” adı verilir. Dilbilimsel olgular bütünlüğü anlamındadır. (Kelimenin ikinci anlamını karşılamak için Türkçe’de “lisanîlik” terimi kullanılabilir.) Dil olgusu, bütün insanlıkta ortaktır. Dil olgusu, dillerin uluslar arası olan ortak hususiyetleriyle tanımlanır. Bütün dillerde şu özellikler, ortaktır: 1. İki kademelilik (la double  articulation), 2. Birimlerin  sistemin bütünlüğü içinde tanımlanması, 3. Ses ve anlam arasındaki ilişkinin keyfiliği, 4. Tekrar (la redondance), 5. Belirsizlik (L’ambiguité), 6.Simetrik olmayış (La Dissymétrie), 7. Kural dışılılık (irrégularités), 8. Sonlu sayıda işaret, ama, sonsuz sayıda önerme üretme imkânı. 9. Evrim karakteri, 10. İcat imkânı, anlam değişmeleri, söz figürleri, kelime oyunu, 11. Üçlü yapı: Ses, sentaks, anlam, 12. Çizgisel kompozisyon, 13. Dilbilim birimlerini ayırma imkânı. Bu özellikler, dil olgusunun  (langage) ayırdedici nitelikleridir

Dil yetisi tümelleri (Universaux  du langage): Bir çok değişik beşerî diller olmasına rağmen, bütün dillerde ortak olan nitelikler vardır. Bütün dillerde ortak ve zorunlu olan bu niteliklere “Dil olgusu tümelleri” adı verilir.

Dilbilimsel işaret  (Signe linguistique) : İşaretleyen (gösteren / signifiant) ile işaretlenenden (gösterilen / signifié) oluşan birimdir.

Direnme vurgusu (Accent tonique): Buna "Accent D'intensité" de denilir. Daha güçlü bir soluk hamlesiyle bir ses bilgisi birliğinin ön plana çıkarılmasıdır. Direnme vurgusunun temel görevi bir tezat yaratmadır: Vurgu, « sıralama ekseni » üzerinde, söz zincirinin birimleri arasındaki  ilişkileri belirlemeye yarar. Bazı dillerde ise vurgu iki farklı manadan hangisinin söz konusu olduğunu belirler. Vurgu, tezat görevi üstlendiğinde, söz zinciri birimlerinin sınırlandırılmasını sağlar. Meselâ Çekçede vurgu kelimelerin birinci hecesi üzerindedir ve yer değiştirmez. Bu haliyle önermenin ayırtedilmesini kolaylaşır. Bu,  vurgunun sınırlayıcı bir fonksiyonu olduğunu gösterir. Vurgu sabit değilse ve mesela Latincede olduğu gibi kelimenin tipine göre değişiyorsa, burada vurgu, birimin sınırlarını  göstermez, önermede bazı önemli boğumlamaların bulunduğuna işaret eder. Böylelikle mesajın analizini kolaylaştırır. İspanyolca gibi bazı dillerde kelimede vurgu, birkaç manası olan bir kelimenin hangi manada kullanıldığını gösterir: "Cánto": şarkı söylüyorum,  "cantó": o şarkı söylüyor. Vurgu çeşitlerine göre diller üç büyük grup altında toplanabilir:1) Sabit vurgulu diller: Çekçe, Türkçe, Fransızca; 2) Yarı sabit vurgulu diller (lehçe, latince): Vurgu hareketlidir fakat kelimenin ses yapısına uyar; 3) Değişken vurgulu diller ( Rusça, İngilizce, Almanca).

Ek (Affixe - Affix - Affix)  :  Yapı yönünden incelendiğinde  birçok kelimenin  kök ve eklerden meydana geldiği görülür. Kökler, varlıklara ait haberlere işaret eder. Ekler, manasını yahut fonksiyonunu değiştirmek için köke ilâve edilen küçük parçalardır. Ekler, kökün önünde, sonunda ve arasında bulunuşlarına göre farklı adlar alırlar: Kökün önüne gelen eklere "ön ek",  sonuna gelen eklere "son ek", içinde yer alan eklere "iç ek" adı verilir.

En küçük çift (Paire minimale): Anlam farklılıkları tek bir ses farklılığından doğan kelime çiftine verilen ad. Örnek: [Ad] ile [at].

Eş zamanlılık ve art zamanlılık (Synchronie ve diachronie): Dil incelemeleri, zaman olgusuna bağlı olarak iki açıdan yapılabilir: Bir dil, zamanın belli bir anındaki varlığıyla incelenebilir, yahut bir dilin zaman içindeki gelişimi ve değişimi incelenebilir. Bunlardan birincisine eş zamanlı dil bilimi (linguistique synchronique) ikincisine art zamanlı dil bilimi (linguistique diachronique) denir.

Görünüş (Aspect -Aspect - Aspekt, Aktionsart): Görünüş, ifadede zamanın aksine olarak zaman dilimlerini göstermez, olayın vuku bulduğu zaman hangi zaman olursa olsun hareketin seyrini, cereyan edişindeki kesikliği, devamlılılığı vs. ifade eder. Hareket, şimdiki zamanda, geçmiş ve gelecek zamanda vuku bulsa da devamlılık yönünden nokta ve çizgi  görünümde olabilir. Diğer taraftan vakanın süresi devamlı yahut kesik kesik olabilir. Kesik kesik görünüşte yahut tekrarlı görünüşte olay tekrarlanır: Her gün saat sekizde kalkar. Her gün sekizde kalkıyordu. Her gün sekizde kalkacak. Devamlı görünüşte çizgi halinde bir görünüş vardır: O koşuyor vs. Ayrıca Hareketin artarak devam ettiğini gösteren görünüşler de vardır. Önemli bir görünüş ayırımı da bütün zaman dilimlerinde görülen tamamlanmışlık yahut tamamlanmamışlık ayırımıdır: Koşacağım, koşmuş olacağım. Nihayet bir hareketin başladığını yahut bittiğini gösteren görünüşler vardır: Çalışmaya koyuldu.

İki anlamlılık “ibham” (Amphibologie - Amphibology – Zweideutigkeit ): İki anlama gelebilen söz dizimi belirsizliklerine bu ad verilir. Bu durumda cümle, kuruluşundan dolayı iki şekilde yorumlanabilir. Ayrıca her iki yorumlamada da cümlenin kuruluşunda hiçbir aksaklık sezilmez.

İşaretleme, harekeleme (Accentuation - Accentuation - Tonzeichen), harekeleme*) : Bir özelliğini belirtmek üzere ünlü harflerin üzerine işaretler konulmasıdır: lâle, ilmî... (B.Vardar, « Accentuation »a  « vurgulama » karşılığını vermiştir. Ancak burada kastedilen bir « işaretleme », bir « harekeleme »dir.)

İşaretleyen (Signifiant) ve işaretlenen (signifié): Saussure’e göre dilbilimsel bir işaret yani kelime iki unsurdan oluşur: Bu unsurlar,  işaretleyen (gösteren / signifiant) ve işaretlenen (gösterilen / signifié)dir. İşaretleyen dilbilimsel işaretin yani kelimenin zihnimizde canlandırdığı ses imajıdır, işaretlenen, dilbilimsel işaretin yani kelimenin  ifade ettiği kavramdır. Günlük dille ve kabaca söyleyecek olursak kelimenin sesi, işaretleyen, anlamı işaretlenen adını alır. Saussure’e göre, ruhî nitelikli olan dilbilimsel işaret bir isimle bir nesneyi birleştirmez, zihnî bir kavramla soyutlamaya uğramış bir ses imajını birleştirir. Ayrıca işaretin işaretleyen ve işaretlenen kısımları, bir yaprağın iki yüzü gibi tek bir gerçeklik oluşturur ve birbirlerinden ayrılamazlar. Bu iki yüzü birbirine bağlayan ilişkiye ise işaretleme (signification) adı verilir. Bir kelimenin sesi, kelimeyi söyleyenin yaşına, cinsine, ses tonuna vb. göre az çok değişir. Fakat bu söyleyişlerde değişmeyen ve aynı kalan ortak bir çekirdek vardır: İşte bu soyutlamaya uğramış, her zaman aynı kalan sese işaretleyen adı verilir. Aynı şekilde bir kelime zamana ve mekâna bağlı olarak az çok farklı anlamlarda kullanılır. Buna rağmen biz o kelimenin sağlam ve değişmeyen bir anlamı olduğunu biliriz. Bu anlam kelimenin somut kullanımlarından çıkardığımız bir soyutlamadır. Dilbilimsel işaretin (kelimenin) bu soyut anlamına işaretlenen (signifié) adını verir.

İşitsel fonetik (Phonétique auditive):  Dile özgü seslerin algılanması olgusunu inceler. Meselâ bir vurguyu nasıl fark ederiz? Süresinden mi, gücünden mi frekansından mı, yahut her üçünden mi?

İşlem (Operation) : Bir dilin  kelimeleri kullanımda bazı güçlükler çıkarır. Meselâ geçişsiz bir fiile bir “nesne” bağlanamaz. Bu olgu bize, bir dilin kelimelerinin diğer kelimelerle ilişkisinin sınırlı olduğunu gösterir. Bundan dolayı bir kelimenin imkan tanıdığı kelime kombinezonları saptanabilir. Buna karşılık cümleler, zamirleştirme (pronominalisation) işlemine, olumsuzlaştırma işlemine, soru haline getirme işlemine imkân verirler. Cümledeki kelime seçimi bu işlemleri etkilemez. Cümle bilgisinin amacı, bu iki olguyu incelemektir. 

Kalb (Anagramme - Anagram - Anagramm):  Bir kelimenin harflerinin farklı dizilişinden  doğan kelimelere bu ad verilir. Dönüşüm tamamen harflerle ilişkilidir.

Karşıt anlamlı, zıt anlamlı (Antonyme - Antonym -entgegengesetzter Begriff): Dar anlamda, iki gösterenden  birisi diğerinin zıddı ise onlar zıt anlamlıdır: güzel/ çirkin, var/yok. Geniş anlamda, şayet iki gösteren tersine çevrilebilir bir ilişkiye sahipse zıt anlamlıdır. Amca ve yeğen kelimeleri buna örnektir: Mehmet, Hasan'ın amcasıdır ve Hasan Mehmet'in yeğenidir. Aynı şekilde  "A'nın cesareti B'den daha fazladır" ve  "B'nin cesareti A'dan daha azdır." tarzındaki cümleler "zıt anlamlı"lığın "karşılaştırma"larda  da ortaya çıktığını göstermektedir.

Karşıtlama (Antiphrase  - Antiphrasis - Wortironisierung ): Retorik figürü. Bir kelimeyi, bir ifadeyi, bir cümleyi ters anlamını kastederek kullanma. Bu figür, değişik amaçlar için kullanılır. -Alay maksadıyla kulanılması:  "şifayı bulmuşsun" yahut beceriksiz birine "Maşallah çok beceriklisin!" (Kinayedir) denilmesi. - Korku, batıl itikad gibi sebeplerden dolayı bir kelimeyi kullanmaktan sakınarak onun yerine başka bir kelimenin kullanılmasından da doğabilir. Bu, "euphémisme"in

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 640440 ziyaretçi (1177973 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol