edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  => Attila İlhan Şiiri-DoDoç.Dr. Yakup ÇELİK
  => Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları-Svetlana Uturgauri
  => Karagöz'e Ezgi-Satı Erişen
  => Orta Oyunu Eksikliği-Nihal Türkmen
  => Orta Oyunu ve Karagöz-Nihal Türkmen
  => Dilin Yapısı ve Toplumun Yapısı-Emile Benveniste
  => Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık-İrem Onursal
  => Asansörle Yükseltilmek İstenen Çukurlar-Can Yücel
  => KÜLTÜR VE ÖTESİ-Cemil MERİÇ
  => Türkoloji-Cemil MERİÇ
  => Tevfik Fikret ve Batı Retoriği-Rıza Filizok
  => Estetik tarihimize bir bakış-Arslan Kaynardağ
  => MÜRSEL MECAZ-Rıza FİLİZOK
  => Başlıca Dil Bilimi Akımları-Prof.Dr. Rıza FİLİZOK
  => ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA -Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => HİKAYE VE ROMANDA “ANLATICI”YA GÖRE METİN TİPLERİ, - Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => GÖSTERGEBİLİM-Yard. Doç. Dr. Mustafa Ö Z S A R I
  => TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR ÇERÇEVESİNDE ULUSAL KÜLTÜR-Prof. Dr. Emre Kongar
  => TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL ÖZ-ANLAYIŞI: AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN BİR ZENGİNLİK-Emre Kongar
  => BARIŞ KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ-EMRE KONGAR
  => GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR-EMRE KONGAR
  => YENİ EMPERYALİZM, HUNTINGTON VE ELEŞTİRİSİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE-Emre KONGAR
  => DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ SORUNLARI-Emre Kongar
  => AVRUPA BİRLİĞİ'NE "ONURLU VE BAŞI DİK" GİRİŞ NE DEMEK-Emre Kongar
  => TOPLUMSAL VE SİYASAL GELİŞMEMİZİ ETKİLEYEN MARKALAR-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME, MİKRO MİLLİYETÇİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ANAYASAL VATANDAŞLIK-Emre KONGAR
  => NİYAZİ BERKES'DE ÇAĞDAŞLAŞMA KAVRAMI-Emre KONGAR
  => KEMAL TAHİR-Hilm Yavuz
  => OYUNLARIM ÜSTÜNE-Nazım Hikmet
  => OYUN YAZARI OLARAK-Ataol Behramoğlu
  => POPÜLER EDEBİYAT- M. Orhan OKAY
  => HER SÖZ BİR ŞEY SÖYLER-Feyza HEPÇİLİGİRLER
  => Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
  => ROMANDA KURMACA VE GERÇEKLİK
  => Fuzûlî’nin Hikaye-i Leylâ ve Mecnun’u
  => SEZAİ KARAKOÇ ve HİS “;KAR ŞİİRİ”;-Selami Ece
  => İSTANBUL’UN AHMED MİDHAT EFENDİNİN ROMANLARINA TESİRİ
  => AHMET MİDHAT’A ATFEDİLEN BİR ESER: “HÜKM-İ DİL” VE MANASTIRLI MEHMET RIFAT
  => CEZMİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
  => "EDEBİYATEĞİTİMİ"NDE "EDEBÎ METİN"İN YERİ VE ANLAMI
  => Mustafa Kutlu ve Rüzgârlı Pazar
  => BİR BİLİM ADAMININ ROMANI” ÜZERİNE GEÇİKMİŞ BİR TAHLİL
  => ÖLÜMÜNÜN 50. YIL DÖNÜMÜNDE
  => “MİT”TEN “MODERN HİKÂYE” “HİKÂYE”NİN SERGÜZEŞTİ
  => EDEBİYAT DİLİ/EDEBÎ DİL
  => BİR NESLİN VEYA BİR ŞAİRİN ROMANI: MÂİ VE SİYAH
  => İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
  => CAHİT KÜLEBİ
  => TEVFİK FİKRET’İN ŞİİRLERİNDE TRAJİK DURUM
  => MEHMED RAUF’UN ANILARI yahut EDEBÎ HATIRALARIN YAYIMI ÜZERİNE BİR DENEME
  => MEÇHUL BİR AŞKIN SON NAĞMELERİ: TEVFİK FİKRET’İN “TESADÜF” ŞİİRLERİ / YARD. DOÇ. DR. NURİ SAĞLAM
  => Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ1
  => Tanzimat Dönemi Oyun Yazarliginda Batililasma
  => SİNEMA VE EDEBİYAT TÜRLERİ
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ, ESTETİK BİR HAZZIN EDİNİMİ
  => EDEBÎ TENKİT
  => ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE KİMLİK SORUNU
  => Halit Ziya ve Mehmet Rauf'un hayatları ile romanları
  => YAZIN VE GERÇEKLİK
  => MİLLÎ EDEBİYAT
  => HECE-ARUZ TARTIŞMASI/ Arş.Gör.Oğuzhan
  => AHMET HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE ATEŞİN DİLİ / ARŞ. GÖR. VEYSEL ŞAHİN
  => ROMAN TEKNİĞİ BAKIMINDAN YABAN
  => TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE COCUK EDEBİYATI
  => KADIN VE EDEBİYAT
  => Şiirin Temel Özellikleri-Christopher Caudwell
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ: HERMENEUTİK BİR YAKLAŞIM Vefa TAŞDELEN
  => VOLTAİRE VE ROUSSEAU ETRAFINDA AYDINLANMA ÇAĞI FRANSIZ YAZINI
  => TÜRKİYE’DE ULUSAL KÜLTÜR TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA ÇAĞDAŞ UYGARLIK SORUNU
  => EDEBİYATIN DİLİ ÜZERİNE
  => TARİHİN SINIFLANDIRILMASI
  => Türk Milletini Uyandıran Adam: Attila İlhan
  => EDEBİYAT DERSLERİNİN İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA
  => "Yalancı şöhretlerin Gerçek Yüzünü Ortaya Koydum"-Hilmi Yavuz
  => AVRUPA BİRLİĞİNİ YARATAN NEDENLER VE TÜRKİYE Metin AYDOĞAN
  => DİVAN ŞİİRİYLE HALK ŞİİRİNDE ORTAK BİR SÖYLEYİŞ BİÇİMİ
  => divan şiirindeki sevgili tipini alaya alan bir roman
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ
  => BAĞLANMA VE ÇELİŞKİ
  => Antik Çağ’da Tarih Yazmak
  => TARİHÎ ROMANDA POST-MODERN ARAYIŞLAR
  => Kültürel Batılılaşma
  => GARPÇILAR VE GARPÇILAR ARASINDAKİ FİKİR AYRILIKLARI
  => Harf Devrimi Üzerine Yeniden Düşünmek
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => KEMÂL AHMED DEDE VE TERCÜME-İ MENÂKIB-IMEVLÂNÂ’SI
  => TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA
  => Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ
  => ŞAİRANE BİR ÇEVİRİ yahut TOPLUMBİLİMİN SERÜVENLERİ Cemil MERİÇ
  => 47 LİLER YAHUT BİR ROMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  => ZAMAN, ZAMAN – I TERAKKİ Cemil Meriç,
  => Kırk Ambar (Cilt1)
  => KADIN RUHU, Cemil Meriç
  => Umrandan Uygarlığa-C.Meriç
  => Balzac’tan önce modern roman-Cemil Meriç
  => ARİSTARK’LA ZOİL-c.meriç
  => ELİNDE CENNET AÇAN ZEND AVESTA- c.meriç
  => SELEFÎLİK–SÛFÎLİK VE ÂKİF-SÜLEYMAN ULUDAĞ
  => Mehmet Âkif- Mâhir İz’e Yazdığı Mektuplar
  => DİDO SOTİRİYU’NUN ROMANI GİBİ BİR ROMANIMIZIN OLMAYIŞI
  => HİLMİ YAVUZ’UN DENEMECİLİĞİ
  => İRONİ KAVRAMI, GERÇEKÜSTÜCÜLÜK VE ERCÜMEND BEHZAD LAV ŞİİRİ ÜZERİNE
  => OKUNAMAYAN ROMANLAR
  => Gelenekçilik Geleneğe Dahil Değil
  => Türk Tiyatrosunda İronik Söz, İronisiz Metin
  => Postmodernist İroni
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN SİYASİ ETKİLERİ
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
  => Savaş
  => Newton, Goethe ve Sosyal Bilimler
  => Bir Afyon (!) Olarak Diktatörlükten Demokrasiye Futbol
  => Adorno Yüz Yaşında
  => Theodor Adorno: Kültür Endüstrisini Yeniden Düsünürken
  => ADORNO'NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => ADORNO’NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => Frankfurt Okulu
  => TARİHİ MADDECİLİK VE KAPİTALİZM - ÖNCESİ TOPLUMLARASYA TOPLUMU - FEODALİTE Asaf Savaş AKAT
  => POSTMODERNİZM GEÇ KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL MANTIĞI
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 2
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 3
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco 2
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak 2
  => Türkoloji Araştırmaları Makaleler Veritabanı
  => Yeni Makaleler
  => Türkoloji Araştırmaları Dergisi
  => Türkoloji Makaleleri
  => ŞAİR DUYARLILIĞI Afşar TİMUÇİN
  => Yazılar.....
  => SEÇME YAZILAR
  => EDEBİYAT Tez / Makale / Kitap ara
  => Orhan Pamuk: Babamın bavulu Nobel konuşması
  => PiVOLKA'da Çıkan Yazılar
  => Amin Maalouf Üstüne
  => Öykünün Yüzyılı /Feridun ANDAÇ
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Felsefesinde Bir Hareket Noktası Olarak Teoman Duralı-oktay taftalı
  => Sofist Bilgeliğin "Empirist" Dayanakları Üzerine 0.TAFTALI
  => Birlik ve Liderlik Hayalleri O.TAFTALI
  => Eğitilemeyen Bir Varlık Olarak İnsan O.TAFTALI
  => Çağdaş Bir Tarım Toplumuna Doğru O.TAFTALI
  => Sosyo-Politik Bağlamda Bir Dekadans Olarak Bilgi Toplumu O.TAFTALI
  => Aşkla Varolan Hayatlar O.TAFTALI
  => Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel O.TAFTALI
  => Nihat Genç Yazıları
  => Batılı Tarih Bilimi ve Tarihin Mantığı
  => Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI
  => Bir Savaşın Kavramları Üzerine
  => Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI
  => Değer Üreten Hayatlar
  => Doğu'nun Hayal Ülkesi O.TAFTALI
  => Dostlukla Yükselen Hayatlar O.TAFTALI
  => Şiirimizin Hazin Sonu O. TAFTALI
  => Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI
  => Yalanın Fenomenolojisi O. TAFTALI
  => Günümüzde Medya Kılavuzluğu - Günümüzde Medya Kılavuzluğu
  => Ermeni Meselesinin Kökenini Batının Irkçılığında Aramak Lazım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  => Osmanlı’dan Lozan’a Musul-Kerkük
  => “Sözümü Tutamadım, Artık Yaşayamam” Turhan Feyizoğlu
  => Gerilla Mustafa Kemal ve Türk Yurtsever Kurtuluş Hareketi Turhan Feyizoğlu"
  => SİYASİ TARİH YAZILARI -YEREL TARİH YAZILARI
  => Yazarlar - yazılar
  => TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DÜŞÜNSEL - SİYASAL TEMELLERİ
  => yazılar 1
  => yazılar2
  => türk dünyası
  => Derin devlet
  => YAZILAR,
  => SOSYOLOJİ.
  => YAZILAR,,.
  => TANZİMAT DÖNEMİ
  => İdealizm-Realizm
  => Cemil Meriç..
  => ilhan berk
  => NİYAZİ BERKES’İN TÜRK KİTLE İLETİŞİM TARİHİNE KATKILARI
  => yazılar.
  => yazılar..
  => yazılar,
  => yazılar,,
  => yazılar.,
  => YAZILAR.
  => YAZILAR..
  => YAZILAR-
  => YAZILAR-,
  => yazılar.1
  => y.1
  => y.2
  => y.3
  => y.4
  => y.5
  => y.6
  => y.7
  => y.8
  => y.9
  => y.10
  => y.11
  => y.12
  => y.13
  => y.14
  => y.15
  => y.16
  => y.17
  => y.18
  => y.19
  => y.20
  => y.21
  => y.22
  => y.23
  => y.24
  => y.25
  => y.30
  => y.31
  => y.32
  => y.33
  => y.34
  => y.35
  => y.36
  => y.37
  => y,38
  => y.39
  => y.40
  => y.41
  => y.42
  => y.43
  => y.44
  => y.45
  => y.46
  => y.47
  => İnsan-Mekan İlişkileri
  => SANAT VE ELEŞTİRİ
  => Türkiye’de olumsuz Pierre Loti eleştirileri
  => TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
  => ATATÜRK,
  => MAKALELER:
  => MAKALELER,
  => yz
  => yz1
  => yz2
  => yz3
  => yz4
  => yz5
  => yz6
  => yz7
  => yz8
  => FRIEDRICH NIETZSCHE’NİN TARİH ANLAYIŞI
  => Edebiyat Nedir?
  => YM1
  => YM2
  => YM3
  => YM4
  => YM7
  => YM8
  => YM9
  => İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu
  => Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği
  => Toplumsal Cinsiyet Düzenlemeleri
  => Psikanalitik ve Post-Yapısalcı Feminizm ve Deleuze
  => Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden İroni Tür ve Tekniklerinin Gelişimi ve Bazı Uygulama Örnekleri Tarihi Gelişim
  => İroni ve Melankoli*
  => İroni, Nostalji ve Postmodern
  => “Daha İyi Anlamak İçin Daha Fazla Açıklamak” İsteyen Bir Yorumbilimci: Paul Ricœur
  => Kendi (Paul Ricœur Üstüne)
  => Sersemleşme Okulu
  => Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme
  => Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği
  => Sonbahar Mitosu: Tragedya*
  => Ayrışma, Çatışma ve Fanatizm
  => Fanatizm İlkelliktir
  => Tuhaf Bir Çocuk
  => Huzursuz
  => Benjamin’in Mistisizmine “Üç Yönlü Yol”
  => Renan, Irk ve Millet
  => Varlık, Benlik, Hatırlayış ve Unutuş Üzerine
  => Hangi Kilidin, Hangi Anahtarı?
  => Romanda Tarih
  => Bugün Psikanalizi Tartışmak
  => Kültürde Bakış
  => 1930 Goethe Ödülü Dolayısıyla Frankfurt Goethe Evi’nde Konuşma
  => Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorusu
  => Metafiziğin Kalesi Hakkında Düşünmek
  => Hakların İadesi
  => Modern Etiğin İki Temel Direği Agnes Heller
  => Ezoterizme Genel Bir Giriş
  => Turnanın Semahı, Ezoterizmin Zamanı: Bektaşi ve Alevi Zaman Kavrayışla
  => Yeni sayfanın başlığı
  => Ulus-Ötesinden Hukuka Bakmak: Jürgen Habermas
  => Yeni Perspektifler Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz
  => Orlan: Kırılan Ten Kubilay Akman
  => Pusudaki Ten, Vice Versa
  => Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
  => Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme
  => Benim Çöp Bayramım
  => Kamu Yeniden Kurulurken Kadınlara Ne Olacak?
  => Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant
  => Kant ve Üniversite İdeası
  => İki Yüzüncü Ölüm Yıldönümünde: Immanuel Kant ve Kantçılık
  => Kant ve Yeni Kantçılık
  => Otuz Beşinci Gece: Ruh, Can, Hayat, Ölüm, Akıl ve Öte Dünya Üzerine1
  => Ölüm Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler
  => Ölüme Karşı Ölüm
  => Avrupa İçin Yeni Bir Ethos Üzerine Düşünceler
  => Avrupa ve Ötekileri
  => Sûfî Şiirinin Poetikası
  => Byron ve Romantiklik
  => Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti
  => Balkanlar: Metaforların Çarpıştığı Bir Savaş Alanı
  => Badiou: Etik Üzerine
  => “Semen est Sanguis" Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kan
  => Âdet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar
  => Said ve Saidciler ya da Üçüncü Dünya Entelektüel Terörizmi
  => Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken
  => Adorno ve Tanrının Adı
  => Kant, Adorno ve Estetiğin Toplumsal Geçişsizliği
  => Adorno ve Berg
  => İbn Battûta Seyahatnamesi
  => Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
  => Yamalı Çelişkiler Semti: Saraybosna'dan Yenibosna'ya
  => Halkla Birlikte Bir Çağdaş Kent Söylemi Üzerine
  => Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
  => Selçuklular Anadolu’da
  => Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd Dönemine (1220-1237) Bir Bakış
  => 13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret
  => Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim (Bir Giriş)
  => Nietzsche ve ‘Akla’ İsyan
  => Bizans Manastır Sistemine Giriş
  => Öğrenci Radikalizmi Üzerine Düşünceler
  => 1968’i Yargılamak ya da 68 Kuşağına Mersiye
  => “Gelecekte İnsanlara Çok Güzel Görüneceğiz”
  => Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
  => Üniversitede Psikanaliz Öğretmeli miyiz? Sigmund Freud
  => Psikanalist Kimdir?
  => Nerelisiniz?
  => Irak’a Kant Çıkarması
  => Bizans Şaşırtıyor
  => 12 eylül dosyası
  => FETHİ NACİ: Cesur, Gerçekçi Ve Halkçı... İzzet Harun Akçay
  => SON OKUDUKLARIM- İzzet Harun Akçay
  => Sabahın yalnız kuşları-İzzet Harun Akçay
  => Bir Portre - Cahit Sıtkı TARANCI - Şükran KURDAKUL
  => ŞİİR NEDİR? Cahit Sıtkı TARANCI
  => Afşar TİMUÇİN - Şair Duyarlığı
  => Ahmet KÖKLÜGİLLER - Karacaoğlan'ın Yaşamı ve Şiirleri
  => Atilla ÖZKIRIMLI - Dadaloğlu ve Çevresi
  => Aysıt TANSEL - Metin Eloğlu
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık*
Sigmund Freud


 

Kalıtım ve Nevrozların Etiolojisi (1896)
Üstat J. M. Charcot’dan bize aktarılan nevrozların etiolojik kuramına karşı birkaç fikir ileri sürmek için, özellikle onun öğrencilerine sesleniyorum.
Bu kuramda, sinirsel kalıtıma atfedilen rolün ne olduğu bilinmektedir. Kalıtım, nevrozla ilgili rahatsızlıkların gerçek ve temel nedenidir. Diğer nedensel etkiler ise sadece “kışkırtıcı ajanlar” olarak adlandırılmalıdır.
Böylece, hocanın kendisi, öğrencileri Bay Guinon, Bay Gilles de la Tourette, Bay Janet ve diğerleri, büyük bir nevroz olan histeri için kalıtımın önemini dile getirmişlerdir. Fransa’da ve aşağı yukarı her yerde, aynı düşüncenin diğer nevrozlar için de savunulduğunu sanıyorum. Bununla birlikte, bu unsur, histeriye benzeyen durumlar için aynı ciddiyet ve kararlılıkla ortaya konmamıştır.
Uzun zamandan beri, içimde bu konuyla ilgili bazı kuşkular taşıyordum. Ancak bir doktorun günlük deneyimine dayanak oluşturacak olaylar bulmam zaman aldı. Şu anda, karşıt savlarım, olaylardan ve soyutlamalardan çıkarılan kanıtlar olmak üzere iki türlüdür. Önem sırasına göre düzenleyerek, ilkinden başlayacağım.
a) Nöropatoloji alanıyla ve sinir sistemine ilişkin bir hastalıkla bağlantısı bulunmayan rahatsızlıklar, yanlış değerlendirilmişlerdir. Bunların bazen sinirsel oldukları ve kalıtımsal bir nevropati eğiliminin göstergesi olduğu düşünülmüştür. Sinirsel olduğu sanılan yüzdeki gerçek nevraljiler ve birçok baş ağrısı, örnek olarak verilebilir. Oysa bunlar, daha çok iltihap sonrası patolojik bozukluklardan ve yutak ile burun boşluğundaki irin akıntılarından kaynaklanmaktadır. Eğer bu rahatsızlıkların tedavisini burun hastalıklarıyla ilgilenen cerrahlara daha sık bırakırsak, hastaların bundan yarar sağlayacaklarına inanıyorum.
b) Ailesinde bulunan bütün sinirsel rahatsızlıkların söz konusu hastada kalıtımsal sinir hastalığına yol açtığı kabul edilmiştir. Ancak bunların sıklığı rahatsızlığa eğilimi olmayan ailelerle, bu tehlike ile karşı karşıya kalanlar arasındaki belirgin bir ayrımı içerir gibi görünüyor, değil mi? Oysa olaylar, daha çok karşıt fikrin lehinde gelişmiyor mu? Sinirsel rahatsızlıklara olan eğilimde geçişlerin ve derecelerin bulunduğunu ve hiçbir ailenin bundan  tamamıyla etkilenmeden edemeyeceğini bilmek gerekir.
c) Kuşkusuz ki kalıtımın sinirsel hastalıklar üzerindeki nedensel rolü hakkındaki düşüncemiz, istatistik alanındaki tarafsız bir araştırmanın meyvesi olmalıdır. Bir varsayımı doğruymuş gibi ele almak söz konusu değildir. Bu araştırma yapılmadıkça, sonradan meydana gelen nevropatilerin varlığının, kalıtımsal nevropatilerinki gibi mümkün olabileceğine inanmamız gerekecektir. Ancak eğilimi olmayan kişilerde sonradan nevropati oluşabiliyorsa, hastamızın akrabalarında rastlanan sinirsel rahatsızlıkların kısmen bu nedenden kaynaklandığını artık inkâr edemeyiz. Soydaki veya ailenin ölmüş bireylerindeki hastalıkların geçmişe yönelik tanıları, çok nadiren başarıya ulaşmaktadır. Bu yüzden, onları irsi sorunu nedeniyle hastaya yakıştırılan kalıtımsal eğilimin inandırıcı kanıtları olarak artık ileri süremeyiz.
d) Sırttaki tabeste ve yavaş ilerleyen felçte frenginin nedensel rolü konusunda Bay Fournier ve Bay Erb ile aynı fikri paylaşanlar oldu. Onlar, kalıtımın tek başına meydana getiremeyeceği bazı hastalıkların patojenisinde güçlü nedensel etkilerin katkısının bulunduğunu kabullendiler. Bununla birlikte, Bay Charcot, son zamanlarına kadar, Fournier’nin günden güne yayılan kuramına kesinlikle karşı çıktı. Bunu üstadın özel bir mektubuyla öğrendim.
e) Bazı nevropatilerin ailesi kusursuz olan sağlıklı bir kişide meydana gelebileceği şüphe götürmez. Beard’in nevrastenisinde de her gün gözlemlenen budur. Eğer nevrasteni, eğilimli kişilerle sınırlı kalsaydı, ona verdiğimiz öneme ve kapsama asla sahip olmazdı.
f) Sinir patolojisinde, benzer kalıtım ve farklı denilen kalıtım vardır. İlki için söylenecek hiçbir şey bulunmamaktadır. Benzer kalıtımdan (Thomsen, Friedreich hastalığı, kas hastalıkları, Huntington koresi... vb.) kaynaklanan rahatsızlıklarda, tamamlayıcı nitelikteki bir diğer nedensel etkinin izine hiç rastlanmaması çok dikkat çekicidir. Ancak diğerinden çok daha önemli görünen farklı kalıtım, bazı eksiklikler bırakmaktadır. Nedensel sorunlarda, tatmin edici bir çözüme ulaşmak için, bu eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir. Aynı aile bireylerinin işlevsel ve organik nevropatilere yakalandıklarını ortaya çıkarmak söz konusudur. Burada bir hastalığın diğerinin yerini almasını veya nesilden nesile geçiş sırasını açıklayan bir kural bulunamamıştır. Bu ailelerde, hasta insanların yanısıra, sağlıklı kalan kişiler de vardır. Farklı kalıtım kuramı, bu kişinin niçin aynı kalıtımsal özelliklere pes etmeden katlandığını bize açıklamaz. Ayrıca, bir diğer kişinin, nevropati çeşitleri arasından filanca rahatsızlığa veya sara, akıl hastalığı yerine histeriye niçin yakalandığını da açıklığa kavuşturmaz. Rastlantı, sinir patojenisinde diğer patojenilerde olduğundan daha fazla etkili değildir. Bu yüzden, kalıtımın nevroza eğilimli bir aile bireyinde meydana gelen nevropati türünden belirleyici olmadığını iyice kabullenmek gerekir. Nitekim, başka etiolojik etkilerin varlığından kuşkulanmak yerinde bir davranıştır. Bunlar, daha az anlaşılır1 bir nitelik taşımaktadırlar ve böylece, herhangi bir sinirsel rahatsızlığın özgül etiolojisi olarak adlandırılmaları gerekmektedir. Bu özel etioloji faktörünün varlığı olmaksızın, kalıtım, hiçbir rol oynamaz. Başka bir etken, söz konusu olan özel etiolojinin yerini alırsa, başka bir nevropatinin oluşumuna yol açar.
Doktorların dikkati, kalıtımsal nedensel koşulun geniş ufku üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu yüzden, nevropatilerin bu özgül ve belirleyici nedenleri çok az araştırılmıştır.
Bununla birlikte, onlar, özenli bir araştırmanın konusu olarak ele alınmalıdırlar. Genellikle patojenideki etkileri kalıtımınkine kıyasla ikinci derecede kalmasına karşın, bu özgül etiolojinin bilinmesiyle uygulamada büyük bir yarar sağlanacaktır. Doğumundan itibaren, hastada önceden saptanan kalıtımsal eğilim çabalarımıza karşı aşılması güç bir engel oluştururken, bu etioloji, tedaviyle ilgili çalışmamıza olanak tanıyacaktır.
Yıllardan beri, bu nevrozların (histeriye benzeyen işlevsel sinir rahatsızlıkları) etiolojisinin araştırılmasına giriştim. İlerki satırlarda, bu araştırmaların sonucunu aktaracağım. Olası bir yanlış anlaşılmadan kaçınmak için, ilk önce nevrozların sınıflandırılması ve etiolojisi hakkında genel olarak iki uyarıda bulunacağım.
Çalışmama sınıflandırmayla ilgili bir yenilikle başlamam gerekti. Yazarların büyük bir kısmı, saplantıları, zihinsel bozukluğu oluşturan hastalıklar arasında sıralamakta veya onları nevrasteni ile karıştırmaktadır. Buna karşın, ben, saplantı nevrozunu (Zwangsneurose) ayrı ve diğerlerinden bağımsız bir rahatsızlık olarak histerinin yanına koymayı akılcı buldum. Ruhsal işleyişlerini inceleyerek, saplantılarla histeri arasında sanıldığından daha yakın bir ilişki bulunduğunu öğrenmiştim.
Histeri ve saplantı nevrozu, incelediğim büyük nevrozların ilk grubunu oluşturur. İkincisi ise Beard nevrastenisini kapsar. Onu belirti açısından olduğu gibi etioloji bakımından da ayrılan gerçek nevrasteni ve kaygı nevrozu (Angstneurose) şeklinde iki işlevsel duruma böldüm. Söz açılmışken belirtmeliyim ki bu adlandırma benim işime gelmiyor. Gerekli olduğunu sandığım bu ayrımın nedenlerini ayrıntılı bir biçimde 1895’te yayımlanan bir inceleme yazısında açıkladım. (Neurologisches Zentralblatt, nos I0-II).
Nevrozların etiolojisine gelince, etiolojik etkiler, önemleri, ve meydana getirdikleri sonuçlarla kurdukları bağlantı şekli açısından birbirlerinden farklıdırlar. Bu yüzden, üç sınıfa ayrıldıklarını kuramsal olarak kabullenmek gerektiğini düşünüyorum: I) Söz konusu rahatsızlığın oluşum için gereken, ancak evrensel nitelikte olup diğer birçok rahatsızlığın etiolojisinde de rastlanan koşullar; 2) Söz konusu rahatsızlıkta olduğu gibi diğer rahatsızlıkların oluşumunda da rol oynadığından, koşulların özelliğini paylaşan, ancak söz konusu rahatsızlığın oluşumu için zorunlu olmayan eşdeğer nedenler; 3) Koşullar kadar gerekli, ancak niteliği sınırlı olan ve sadece ait olduğu hastalığın etiolojisi arasında görünen özgül nedenler.
Büyük nevrozların patojenisinde, kalıtım, bütün vakalarda etkili ve hatta vakaların büyük bir kısmı için zorunlu olan bir koşul işlevini görür. Özgül nedenlerin katkısı olmaksızın etkisini gösteremez ancak kalıtımsal eğilimin önemi, şu şekilde kanıtlanmıştır: Aynı özgül nedenler, sağlıklı bir insan üzerinde gözle görülür hiçbir patolojik sonuç meydana getirmez. Buna karşın, etkileri, eğilimli bir kişide nevroz oluşumuna yol açar. Yoğunluk ve kapsam açısından düşünüldüğünde, bu nevrozun gelişimi, bu kalıtımsal koşulun derecesine uygun olacaktır.
O halde, kalıtımın etkisi, elektrik devresinde, iğnedeki gözle görülür sapmayı arttıran, ancak yönünü belirleyecek güçte olmayan telinkiyle kıyaslanabilir.
Nevrozların kalıtımsal koşulu ile özgül nedenleri arasında bulunan ilişkilerde, not edilmesi gereken başka bir şey daha vardır. Önceden de tahmin edilebileceği gibi, deneyim, etioloji ile ilgili bu sorunlarda, etiolojik etkilerin göreceli niceliklerinin gözardı edilmemesi gerektiğini adeta göstermektedir. Ancak gözlemlerimin bir sonucu gibi görünen bir sonraki olgu tahmin edilmemiştir: Kalıtım ve özgül nedenler, nicelik açısından birbirlerinin yerini alabilir. Aynı patolojik etki, zayıf bir eğilimle birlikte çok ciddi bir özgül etiolojinin veya hafif bir özgül etki ile birlikte sinirsel kalıtımın çekişmesiyle oluşmuş olabilir. O halde, önemli bir kalıtımsal eğilim derecesinin boşuna arandığı nevroz vakalarına da rastlanmaktadır. Burada kalıtım unsurunun eksikliği, güçlü bir özgül etkiyle giderilmiştir.
Nevrozların eşdeğer veya tamamlayıcı nedenleri olarak, başka rahatsızlıklarda rastalanan tüm sıradan etkenleri sayabiliriz: heyecan, bedensel bitkinlik, şiddetli hastalıklar, zehirlenmeler, travma kazaları, zihinsel yorgunluk... vb. Bunlardan hiçbirinin ve hatta sonuncusunun da düzenli veya zorunlu olarak nevrozların etiolojisi arasına girmediğini savunuyorum. Böyle bir düşünceyi ileri sürmenin evrensel ve kusursuz sayılan teoriye doğrudan doğruya karşı çıkmak olduğunu iyi biliyorum. Beard, nevrasteniyi çağdaş uygarlığın bir sonucu olarak açıkladığından beri, sadece taraftar topladı. Ancak benim bu fikri kabul etmem mümkün deği. Nevrozlar hakkındaki yorucu bir araştırma, bana, nevrozların özgül etiolojisinin Beard’ın bilgisinden soyutlandığını öğretti.
Bu sıradan etkenlerin nedensel önemini küçümsemek istemiyorum. Sık rastlanan ve genellikle hastaların kendileri tarafından da kabul edilen bu etkenler çok çeşitlidir. Gizli veya bilinmeyen bir etioloji olan nevrozların özgül nedenlerinden daha açık bir biçimde kendilerini belli ederler. Genellikle o zamana dek gizli kalan nevrozu belirginleştiren “kışkırtıcı ajanların” rolünü üstlenirler. Bu sıradan nedenlerin değerlendirilmesi, tam bir iyileşmeyi amaçlamayan ve rahatsızlığı önceki  belirsizlik durumunda tutmakla yetinen bir tedaviye yardımcı olabilir. Bu yüzden, uygulamada onlardan yarar sağlanmaktadır.
Ancak bu sıradan nedenlerden biriyle herhangi bir sinirsel rahatsızlık arasında, sürekli ve sıkı bir ilişki saptanamamıştır. Sözgelimi heyecan, saranın, Parkinson hastalığının, şeker rahatsızlığının ve diğerlerinin etiolojisi arasında yer alabileceği gibi, histerinin, saplantıların ve nevrasteninin nedenleri içinde de bulunabilir.
Eşdeğer nitelikteki sıradan nedenler, nicelik açısından özgül etiolojinin yerini de tutabilir ancak hiçbir zaman onların yerini tamamen almazlar. Sıradan nedenler eksik olduğunda, bütün etiolojik etkilerin kalıtımsal koşulla ve özgül sebeple temsil edildiği birçok vaka bulunmaktadır. Diğer durumlarda, gerekli olan etiolojik etkenler, nevrozu nicelikleriyle ortaya çıkarmakta yetersiz kalırlar. Gerçekte bir nevroz eğilimi olan görünüşteki sağlıklı olma durumu, uzun sürebilir. O zaman, nevrozun belirginleşmesi için, sıradan bir nedenin devreye girmesi yeterlidir. Ancak bu tür koşullarda, ansızın oluşan sıradan etkenin niteliğinin tamamen önemsiz olduğunu iyice dikkate almak gerekir. Söz konusu, heyecan, travma, bulaşıcı bir hastalık ya da bir diğeri olabilir. Patolojik sonuç, bu değişime göre farklılık göstermeyecektir. Nevrozun türü, her zaman, önceden var olan özgül bir neden tarafından belirlenecektir.
O halde, nevrozların bu özgül nedenleri hangileridir? Bu nedenler kaç tanedir? Herhangi bir nedenle nevrozla ilgili sonuç arasında, nedensel bir ilişki saptanabilir mi? Büyük nevrozlardan her biri özel bir etiolojiye indirgenebilir mi?
Olayların özenli bir incelemesine dayanarak, bu son varsayımın gerçeğe oldukça uygun olduğunu savunuyorum. Sözü edilen büyük nevrozlardan her birinin doğrudan nedeni, sinirsel yapıdaki özel bir bozukluktur. Bu patolojik ve işlevsel değişimlerin ortak kaynağı, kişinin cinsel hayatıdır. Bunlar, ya şimdiki cinsel hayatındaki düzensizlikten ya da geçmiş yaşantısındaki önemli olaylardan kaynaklanır.
Doğrusunu söylemek gerekirse, bu, yeni ve duyulmamış bir önerme değildir. Cinsel düzensizlikler, her zaman, sinirliliğin nedenleri arasında kabul edilmiştir. Ancak diğer “kışkırtıcı ajanlarla” birlikte bulunduklarından, kalıtıma bağlı görülmüşlerdir. Etiolojik etkileri, gözlemlenen birkaç sınırlı vakaya indirgenmiştir. Hasta kendiliğinden belirtmedikçe, doktorlar, onları araştırmama alışkanlığını bile edinmişlerdir. Bakış açımın belli başlı özelliklerini, şöyle ifade edebilirim: Bu cinsel etkiler, özgül nedenlerin sınıfına sokulmalıdır. Etkileri, bütün nevroz vakalarında kabul edilmelidir. Son olarak da, cinsel etkinin türü ile nevrozun marazi çeşidi arasında, düzenli bir benzerlik bulunmaktadır. Bu benzerlik, özel bir nedensel ilişkinin kanıtıdır.
Bu kuramın çağdaş doktorlardaki çelişki fırtınasını anımsatacağından oldukça eminim. Ancak beni bu kanıya götüren belgeleri ve deneyimleri burada sunmamın, “sinirsel yapının düzensizlikleri” olarak nitelendirdiğim belirsiz ifadenin gerçek anlamını açıklamanın gereği yoktur. Bu konumda hazırlamakta olduğum bir yapıtta, bunu en geniş ölçüde yapmayı umuyorum. Bu inceleme yazısında, sonuçlarımı dile getirmekle yetiniyorum.
Gerçek nevrasteninin klinik belirtisi çok tekdüzedir. Bunaltı nevrozu (yorgunluk, baştaki ağırlık hissi, gazdan ileri gelen sindirim bozukluğu, kabızlık, belkemiğinde parestezi, iktidarsızlık... vb.) bir kenara bırakılırsa, özgül neden olarak, sadece (aşırı) onanizm veya istemdışı boşalmalarla sınırlıdır.
Zararlı nitelikteki bu cinsel tatminin uzun ve yoğun etkisi, nevrasteninin oluşumunda tek başına yeterlidir. Bunun yanısıra, rastlantıya dayanan tamamlayıcı bir nedenin etkisiyle daha sonra ortaya çıkan nevrastenik damgasını hastaya vuran da odur. Nevrastenideki yapının belirtilerini gösteren kişilere de rastladım. Adını belirttiğim etiolojiyi onlarda ortaya çıkarmayı başaramadım. Fakat en azından, bu hastalarda cinsel işlevin asla normal düzeyde gelişmediğini saptadım. Bunlar, nevrasteni hastasında onanizm sonucunda oluşan yapıya benzeyen bir cinsel yapıya kalıtımsal olarak eğilimli görünüyorlardı.
Bunaltı nevrozunun klinik belirtileri, (sinirlilik, kaygılı bekleyiş, fobiler, tam veya kısa kaygı, korku, baş dönmesi nöbetleri, titremeler, ter, kanama, solunum güçlüğü, kalp atışlarındaki hızlanma...vb; kronik ishal, hareket halinde kronik baş dönmesi, aşırı duyarlılık, uykusuzluk...vb.)2 çok daha çeşitlidir. Bu nevroz, cinsel yaşamın çeşitli düzensizliklerinin özgül bir sonucu olarak kolayca ortaya çıkarılmaktadır. Bu düzensizliklerden hepsinin, ortak bir özelliği bulunmaktadır. Zorunlu perhize, bastırılmış bir cinsel uyarılmaya (cinsel ilişkiyle tatmin olmamış uyarılma), eksik veya yarım kalmış (doyumla sonuçlanmayan) bir cinsel birleşmeye, hastanın ruhsal gücünü aşan cinsel çabalara ve benzeri bütün etkenlere modern yaşamda büyük bir sıklıkla rastlanmaktadır. Bunlar, cinsel ilişkilerde ruhsal ve bedensel işlevlerin dengesini bozmaya ve sinirsel yapıyı cinsel gerginliğe sürüklemeye uygun gibi görünmektedirler.
Belki de bu uyarılar, söz konusu nevrozun işlevsel mekanizması hakkında yapılmış kuramsal bir açıklamanın başlangıcıdırlar. Bunlar, konunun tam ve gerçek anlamda bilimsel bir açıklamasının günümüzde mümkün olmadığını ve her şeyden önce cinsel yaşamın fiziksel sorununa yeni bir bakış açısıyla yaklaşmak gerektiğini şimdiden düşündürmektedir.
Son olarak, nevrasteninin ve kaygı nevrozunun patojenisinin kalıtımsal eğilim olmaksızın da oluşacağını belirtirim. Bu, günlük gözlemlerimin bir sonucudur. Ancak kalıtım faktörü söz konusuysa, nevrozun gelişimi, bunun korkunç etkisi altında kalacaktır.
Büyük nevrozların ikinci sınıfındaki histeri ve saplantı için nedensel sorunun çözümü, şaşırtıcı derecede basit ve aynıdır. Sonuçlarımı yeni bir psikanaliz metodunun kullanımına, J. Breuer’in araştırma yöntemine borçluyum. Bu yöntemin anlaşılması biraz güçtür. Ancak bilinçaltındaki fikir oluşumunun karışık yönlerini gün ışığına çıkarmada o denli verimli olmuştur ki onun yeri doldurulamaz. Bu yöntem –burada tasvir edilmesi gerekiyor3– yardımıyla, histeri belirtilerinin kaynağına kadar inilmiştir. Bu kaynak, her seferinde hastada üzücü bir heyecana yol açan cinsel yaşamındaki bir olayda bulunmaktadır. Hastanın geçmişine adım adım geri döndüm ve her zaman belirtilerin, anıların ve canlanan düşüncelerin organik bağlantısı doğrultusunda kendime bir yön çizdim. En sonunda, patolojik sürecin hareket noktasına vardım. İncelemeden geçirilen bütün vakalarda, histerinin özgül nedeni olarak kabul edilmesi gereken bir unsurun etkisinin bulunduğunu gördüm.
Bu unsur, tam olarak, cinsel yaşamla ilgili bir anıdır. Ancak önemi son sırada yer alan iki nitelik taşır. Hastanın bilinçdışında anısını taşıdığı olay, erken bir cinsel ilişki deneyimidir. Başka bir kişinin cinsel tacizi sonucunda, cinsel bölgeleri, gerçek anlamda uyarılmıştır. Bu üzücü olayı kapsayan dönem, ilk gençliktir. Bu dönem, çocuğun cinsel olgunluğa ulaşmadan önceki yılları yani sekiz ile on yaşına kadar olan zamanı kapsar.
O halde, histerinin özgül nedeni, buluğ çağı öncesinde yaşanan edilgen bir cinsel deneyimdir.
Beklediğim güvensizlikle mücadele etmek için, olaylarla ilgili birkaç ayrıntıyı ve tamamlayıcı uyarıyı da zaman kaybetmeden dile getirdiğim sonuca ekleyeceğim. Psikanalizi tam anlamıyla onüç histeri vakasına uygulayabildim. Bu sayıdan üçünde, histeri, saplantı nevrozuyla gerçek anlamda birleşmiştir (saplantı ile histeri demiyorum). Yukarıda belirtilen olay, bu vakaların hiçbirinde eksik değildi. Yetişkin bir kişinin hoyratça saldırısıyla ya da o denli çabuk ve itici olmayan bir ayartma ile temsil edilmişti. Fakat bunların hepsi de aynı amaca ulaşmıştı. Onüç vakadan yedisinde, iki tarafın da çocuk olduğu bir ilişki gerçekleşmişti. Küçük bir kız, genellikle erkek kardeşi olan bir oğlan çocuğuyla cinsel ilişkiye girmişti. Bu oğlanın kendisi de, daha önce bir ayartmanın kurbanı olmuştu. Bazen bu ilişkiler, küçük suçluların buluğ çağına kadar yıllar boyunca sürmüştü. Erkek çocuğu, bir hizmetçi veya dadı yüzünden kendisinin de maruz kaldığı aynı davranışları sürekli olarak ve yenilik getirmeden küçük kız üzerinde tekrarlamıştı. Bu yüzden de bu davranışlar, genellikle itici bir nitelikte olmuştu. Birkaç vakada ise, saldırganlık ve çocuklar arasındaki ilişki ya da yinelenen hoyratça taciz eşdeğer sebep olarak yer almıştı.
Erken yaşanan deneyimin tarihi değişiyordu: İki vakada, olaylar silsilesi, küçük varlığın ikinci yaşında başlamıştı. Tercih yaşı, benim gözlemlerimde dört veya beştir. Ancak sekiz ile on yaşından sonra meydana gelen cinsel edilgenlik olayı, artık nevrozun temellerini atamaz. Bu izlenimi belki de rastlantı sonucunda edindim.
İlk çocukluktan beri yaşatılan anılar olduğu ileri sürülen bu itirafların gerçekliğine nasıl inanabiliriz? Bunun yanısıra, histeri hastalarına atfedilen yalan söyleme eğilimine ve uydurma yeteneğine karşı nasıl önlem alabiliriz? Eğer daha inandırıcı kanıtlara sahip olmasaydım, kendimi insanları kandırmakla suçlayacaktım. Fakat hastalar, bu sorunları kendiliklerinden asla anlatmazlar. Böyle bir olayın tam bir anısını birdenbire doktora aktarmak için bir tedavi seansına da hiç katılmazlar. Erken yaşanan cinsel olayın insan ruhunda bıraktığı izi ancak analiz yönteminin etkili baskısı sayesinde anımsatmayı başarabiliriz. Ayrıca gösterdikleri büyük dirence karşı mücadele ederek, anıları hakkında hastaların ağzından laf almak gerekir. Bu anı bilinçlerinde canlandığında, onlar, taklit edilmesi güç bir heyecana yenik düşerler.
İnsan, hastaların tavrıyla etkilenmemişse, bir histeri psikanalizinin sürecine başvurup onu ayrıntılı bir biçimde izlediğinde, ikna oluyor.
Erken yaşanmış bu söz konusu olay, hastalığın tarihinde silinmesi güç bir iz bırakır ve başka türlü açıklanamayan bir yığın belirti ve özel niteliklerle temsil edilir. Bu olay nevrozun iç yapısının ince ancak sağlam bağlantısı ile, zaman aşımıyla belirlenir4 . Eğer yeterli derecede ileriye gidilmediyse, analizin tedavi edici etkisi gecikir. Böylece tümden herşeyin yanlışlığını ortaya koymaktan veya ona inanmaktan başka bir seçim yoktur.
Cinsiyeti henüz yeni ayırt edilen bir kişinin erken yaşta maruz kaldığı bu tür bir cinsel deneyimin histeri gibi sürekli bir ruhsal anormalliğin kaynağı olması nasıl açıklanabilir? Böyle bir varsayım, bu nevrozun ruhsal mekanizması hakkındaki güncel düşüncelerimize nasıl uyar? Birinci soruya tatmin edici bir cevap verilebilir. Hasta henüz çocuk olduğundan, erken dönemdeki cinsel uyarılma, o dönemde hiçbir etki bırakmaz ya da onu az etkiler. Fakat bunun ruhunda bıraktığı iz silinmez. Buluğ çağında cinsel organları çocukluktaki durumla kıyaslanamayacak bir düzeyde etkinliğini geliştirdiğinde, bilinçdışındaki bu anı canlanır. Buluğ çağının sonucu olan bir değişim sayesinde, anı, olay zamanında meydana gelenden tamamıyla farklı bir etki gösterir. Güncel bir olay izlenimini yaratır. Sanki cinsel travma, kendini sonradan belli eder.
Anladığım kadarıyla, bu cinsel anının buluğ çağından sonra canlanmasının (olay bu dönemden önce meydana gelmiştir) doğrudan etkisinin güncel bir olayın etkisini aşmasını açıklayan tek psikolojik olasılığı oluşturmaktadır. Ancak bu anormal duygulanım, insan ruhundaki mekanizmanın zayıf bir yönünü yakalamakta ve mutlaka patolojik bir sonuç doğurmaktadır.
Anının psişik etkisi ile olay arasındaki bu ters ilişkinin anının bilinçdışına itilme nedenini kapsadığını düşünüyorum.
Böylece çok karmaşık bir ruhsal probleme geliyoruz. Bu problem, gerektiği gibi değerlendirildiğinde, ruhsal yaşamın en ince sorunlarını bir gün aydınlığa kavuşturmamızı sağlayacaktır.
Burada dile getirdiğim düşünceler, psikanalizin sonucunundan hareket etmektedir. Erken  yaşanmış bir cinsel deneyimin anısının her zaman histerinin özgül nedeni olarak görüldüğünü aktarmaktadır. Bu düşünceler ne Bay Janet’nin nevroz hakkındaki psikolojik kuramıyla ne de bir diğeriyle uyuşmaktadır. Ancak başka bir yerde, “Abwehrneurosen” konusunda açıkladığım kendi yorumlarımla tam olarak uyum göstermektedir.
Charcot’nun söylediği gibi, buluğ çağı sonrasındaki bütün olaylar, histeri nevrozunun gelişimi ve belirtilerinin oluşumu üzerinde etkilidir. Fakat bunlar, sadece “eşdeğer” nedenler, “kışkırtıcı ajanlar” olarak nitelendirilmelidir. Charcot, erken yaşanan cinsel deneyime verdiğim önemi sinirsel kalıtıma vermiştir. Bu tamamlayıcı faktörler, özgül nedenleri etkileyen katı koşullara bağlı değildir. Analiz, sadece çocukluktaki bir olayın bilinçdışında bıraktığı etkiyi anımsattıklarından, histeride patojen bir nitelik taşıdıklarını kesinlikle kanıtlamıştır. Anılar, birinci sıradaki patojen etkiyle olan bağlantıları sayesinde bilinçdışına itilirler. Böylece bilinçteki işlevlerin gücünden soyutlanmış ruhsal bir etkinliğin gelişmesine katkıda bulunabilirler.
Saplantı nevrozu (Zwangsneurose), histerininkine çok benzeyen özgül bir nedenden kaynaklanır. Buluğ çağından önce yaşanmış erken bir cinsel deneyim burada da söz konusudur. Bu olayın anısı, o dönemde veya sonrasında etkili olur. Histeri dolayısıyla dile getirilen aynı açıklamalar ve akıl yürütmeler, diğer nevrozun incelemelerine uygulanabilir (altı vakanın üçü, aynı nedenlere bağlıydı). Önemli görünen tek bir fark vardır. Cinsel edilgenliğin kayıtsızlık, kızgınlık veya korku içinde maruz kalınan bir deneyimin histerideki etiolojinin temelinde bulunduğunu gördük. Saplantı nevrozunda ise tam tersine zevk veren bir olay, (oğlan çocuğu açısından) isteğin yol açtığı cinsel saldırganlık veya (küçük kız açısından) haz alarak cinsel ilişkiye katılım söz konusudur. Analiz sayesinde derinliğine incelenen ve en sade biçimde ifade edilmelerine olanak tanınan saplantılar, erken yaşanan bu cinsel haz yüzünden, hastanın kendisine yönelttiği suçlamalardan başka bir şey değildir. Ancak bu suçlamalar, bilinçaltının devreye girmesiyle değişime uğrar ve başka bir şekle bürünür.
Bu tür cinsel saldırıların o denli küçük bir yaşta gerçekleşmesi, daha önceki bir ayartmanın etkisini ortaya koymaktadır. Cinsel isteğin erken oluşumu, bu ayartmanın bir sonucudur. İncelediğim vakalarda, analiz bu kanıyı doğrulamıştır. Saplantı vakalarında her zaman rastlanan ilginç bir olgu bu şekilde açıklanabilir. Bu olgu, belirti çerçevesinin sadece histerik olan birkaç belirtiyle daha da karmaşık bir hal almasıdır.
Saplantılarda cinsel yaşamın aktif öğesi, histerinin patojenisinde ise cinsel edilgenlik önem taşımaktadır. Niçin kadınların histeriye eğilim gösterdikleri, erkeklerin ise saplantı nevrozuna yatkın oldukları buradan anlaşılmaktadır. Erkeğin saplantılardan, kadının ise histeriden acı çektiği çiftlere bazen rastlanır. Nevroz hastası olan bu çiftin bireyleri, birbirlerine ilk gençliklerinde âşık olmuşlardır. Erkek kardeş veya kız kardeş söz konusu olduğunda, gerçekte erken yaşanan cinsel deneyimlerden kaynaklanan sonuçlar, sinirsel kalıtımın etkisi olarak düşünülebilir.
Kuşkusuz ki nevrasteniden ve bunaltı nevrozundan soyutlanmış tam histeri veya saplantı vakaları da vardır. Ancak istisnalar kaideyi bozmaz. Genellikle psikonevroz, nevrastenilerin tamamlayıcı unsuru olarak ortaya çıkar. Bunların özgül nedenleri olan cinsel yaşamın güncel düzensizlikleri, aynı zamanda psikonevrozların tamamlayıcı sebepleri olarak etki gösterirler. Psikonevrozların özgül nedeni olan erken yaştaki cinsel deneyimin anısının canlanmasına ve depreşmesine yol açarlar.
Sinirsel kalıtıma gelince, psikonevrozların etiolojisindeki etkisini tam olarak değerlendirecek durumda değilim. Ciddi vakalarda temel bir etken olduğunu kabul ediyorum. Ancak hafif vakalarda etkili olduğu konusunda kuşkuluyum. Bununla birlikte, sinirsel kalıtımın tek başına psikonevrozlara yol açamayacağı kanısındayım. Kalıtımın yanısıra, özgül etiolojileri olan erken dönemdeki cinsel uyarılma da yer almalıdır. Zaten böyle bir durumda, nevrozun türü yani histerinin ya da saplantıların oluşumu, kalıtımla değil ilk gençlikteki cinsel olayın özel niteliği ile belirlenecektir.

Çeviren: Aylin Beşiryan


İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 645852 ziyaretçi (1186578 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol