edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  => Bedevilik-Barbarlık ve İnsanlk Tarihi-Sina Akşin
  => Tarih Felsefesi-Dr. Ali Şeriati
  => Görüşlerim-Sultan Galiyev
  => Kemal Tahir'in felsefi düşüncesi ve Devlet Ana
  => Sanat Anlayışım-Orhan Kemal
  => Çağın Dini: Humanizm-Cemil Meriç
  => Demokrasi Demopedidir-Cemil Meriç
  => Demokrasi Paradigması ve Sonrasız Modernlik-Yiğit Tuncay
  => Karl Popper'in Bilim Felsefesi-Hasan Engin Şener
  => Cemil Meriç'in Dil ve Edebiyat Üzerine Düşünceleri- Arş. Gör. Oğuzhan KARABURGU
  => Tiyatro San'atının Kaynağı 1-Refik Ahmet Sevngil
  => Tiyatro San'atının Kaynağı 2- Refik Ahmet Sevngil
  => Tiyatro San'atının Kaynağı 3- Refik Ahmet Sevengil
  => Gizli Halk Musikisinin Hakiki Karakteri Dindışıdır-Vahid Lütfi Salcı
  => YUNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNDE- R. FİLİZOK
  => AŞK[1] (Amour)-Elisabeth Sayın
  => Dil Bilimi Terimleri-Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => BİR METİN yahut EDEBÎ ESER LİSE VE ÜNİVERSİTE DÜZEYİNDE NASIL İNCELENMELİ? -Anne-Marie ALBİSSON
  => DİL İLE BİLDİRİŞİMİN (communication) TEMEL ELEMENTLERİ-Prof. Dr Rıza FİLİZOK
  => BYRON, LAMARTİNE-Jale Parla
  => TAHİR ALANGU’NUN FOLKLOR ANLAYIŞI
  => HİKAYECİLİK DERSLERİ
  => TÜRKİYE’DE DENEME VE ELEŞTİRİNİN GELİŞİMİNDE ORHAN BURİAN’IN YERİ (tez)
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİ ÜZERİNE TASVİRÎ BİR DENEME
  => YAZI DEVRİMİNİN ÖYKÜSÜ
  => CUMHURIYET DÖNEM! TÜRK ŞİİRİ VE BEHCET NECATIGiL
  => ROMANLARDA 27 MAYIS İHTİLÂLİ
  => HİLMİ YAVUZ ŞİİRİNE METİN-MERKEZLİ BİR BAKIŞ
  => YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU’NUN ROMANLARINDA CİNSELLİK
  => KİRALIK KONAK’TA MADAME BOVARY
  => ADNAN BENK VE TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ NURİ AKSU-tez
  => GELENEKSEL ROMANA KARŞI ROMAN: ANTİ ROMAN
  => ROMANININ TARİHSEL BOYUTU ÜZERİNE BİR İNCELEME Sedat ...
  => XIX. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATINDA VOLTAİRE VE ROUSSEAU ÇEVİRİLERİ
  => AHMET VEFİK PAŞA’NIN ÇEVİRİLERİNDE OSMANLILAŞAN MOLİÈRE
  => Osmanlı Dönemİ Türk Romanının Başlangıcında Beş Eser
  => Kıbrıs Türk Edebiyatı
  => Halide Edib-Adıvar Döneminde ve Romanında Feminizm
  => ERKEN DÖNEM TÜRK EDEBİYATINDA KÖYLÜLER
  => TÜRK GÖÇER ŞAİRLERİNE AİT ESERLER
  => KARŞILAŞTIRMALI EDEBİYAT BİLİMİ ve BİR UYGULAMA
  => SAFAHAT’TA EDEBİYATA AİT UNSURLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME Abdullah ...
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİ ÜZERİNE TASVİRÎ BİR DENEME Ersin ÖZARSLAN*
  => SÖZ VE ÖZ
  => BATI TRAKYA TÜRK EDEBİYATI
  => YAVUZ BÜLENT BAKİLER’İN, “ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTE” ŞİİRİNE EDEBÎ
  => TANPINAR’IN ŞİİR ANLAYIŞI VE ŞİİRİNİN KAYNAKLARI
  => Bir Cumhuriyet Kadını Şükûfe Nihal
  => KUVAYI MİLLİYE HAREKETİNE YÖNELTİLEN İTHAMLAR
  => MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDE FRANSIZ GAZETECİNİN MUSTAFA KEMAL İLE TEMAS VE GÖRÜŞMELERİ
  => YURTTAŞ GAZETECİLİĞİ
  => RUSLARIN TÜRK TOPRAKLARI ÜZERİNDE YAYILMASI
  => BİR ÇAĞDAŞLAŞMA MODELİ OLARAK ATATÜRKÇÜLÜK
  => Mâni ve Bilmecelerimizde Geçen Meyve Adlarının Türkçe’deki Kullanımları Üzerine Bazı Tespitler
  => Şerif Benekçi’nin Romanlarında İnsan ve Toplum
  => A. Nihat Asya’nın Şiirlerinde Ölüm Kavramının Kullanımları Üzerine
  => Zafer HanIm’In AŞk-I Vatan RomanIBaĞlamInda KadIn
  => DİLBİLİM TARİHİNE BİR BAKIŞ
  => DİLBİLİM ARAŞTIRMALARI
  => DİLBİLİM (Linguistics)
  => Edebiyat Teorileri
  => EDEBİYAT TEORİSİ TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ
  => HALK EVLERİNİN KURULUŞU VE ÇALIŞMALARI
  => Ülkemizin Kaçırdığı En Büyük Eğitim Projesi: Köy Enstitüleri
  => BİLİM FELSEFESİ Prof.Dr. Mustafa Ergün
  => EDEBÎ METİNLER IŞIĞINDA DOĞU KÜLTÜRLERİNİN BATIYA ETKİLERİ VE BATIDA TÜRK İMGESİ ∗
  => ZİYA PAŞA’NIN “ŞİİR ve İNŞÂ” MAKALESİ Ali DONBAY
  => TATAR EDEBİYATININ GELİŞİMİ
  => OSMANLI ŞİİRİNE SANAT ONTOLOJİSİYLE YAKLAŞMAK ÜZERİNE
  => SÜLEYMAN NAZİF’E GÖRE İRAN EDEBİYATININ EDEBİYATIMIZA TESİRİ
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİ ÜZERİNE TASVİRÎ BİR DENEME -
  => ÖZNE KARAKTER NESNE KARAKTER Agusto Boal
  => İSLAMDA TRAGEDYA KAHRAMANI TRAGEDYA ÖRNEKLERİ Metin And
  => İSLAMDA TRAGEDYA KAHRAMANI TRAGEDYA ÖRNEKLERİ Metin And 2
  => DOĞU VE BATI KÜLTÜRLERİNDE DÜŞSEL YARATIKLAR Enis Batur
  => TANPINAR ÜZERİNE NOTLAR Selahattin Hilav
  => DÖRT BİN YIL ÖNCE TÜRKLERDE TİYATRO Refik Ahmet Sevengil
  => SELÇUKLU TÜRKLERİNDE DRAMATİK EĞLENCELER Refik Ahmet Sevengil
  => ANADOLU'DA DİNİ TEMAŞA Refik Ahmet Sevengil
  => OSMANLILARDA DRAMATİK EĞLENCELER Refik Ahmet Sevengil
  => ORHAN KEMAL'İN YAPITLARI Türk Gerçekçiliğinin Gelişmesinde Yeni Bir Aşama
  => ORHAN KEMAL'İN YAPITLARI Türk Gerçekçiliğinin Gelişmesinde Yeni Bir Aşama 2
  => ELEŞTİRİ VE HİCİV Johann Gottfried Herder
  => ROMAN Octavio Paz
  => YENİ TÜRK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
  => ESKİ TÜRK DİLİ ARAŞTIRMALARI
  => ESKİ TÜRK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
  => YENİ TÜRK DİLİ ARAŞTIRMALARI
  => HALK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
  => DİL SORUNLARI
  => ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ ARAŞTIRMALARI
  => MAKALELER
  => edebiyat tezler
  => İNCELEME ARAŞTIRMA
  => İNCELEME
  => Medeniyetin Demir Pençesi Eksen Çağı
  => DEDE KORKUT DOSYASI
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 1
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 2
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 3
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 4
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 5
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 6
  => Halk Şiiri, Gerçeküstücülük, Destan.
  => En Uzun Gece: Sahte Bir Roman - İzzet Harun Akçay
  => ARAŞTIRMACILAR İÇİN KAYNAKLAR
  => DOĞU EDEBİYATI
  => DOĞU EDEBİYATI - KİTAPLIK
  => TÜRK LEHÇELERİ ÇEVİRİ SÖZLÜĞÜ
  => İLETİŞİM ÇAĞINDA AŞIKLIK GELENEĞİNİN GELECEĞİ
  => ÂŞIK EDEBİYATI BÜTÜNÜ İÇİNDE SİVAS'TA VE ADANA'DA ÂŞIKLIK GELENEĞİNİN ORTAK VE FARKLI YANLARI
  => Türkiyat Araştırmaları 1
  => Türkiyat Araştırmaları 2
  => Türkiyat Araştırmaları
  => Türkiyat Araştırmaları 4
  => Türkiyat Araştırmaları 5
  => Bir Toplum Mimarı Olarak Yahya Kemal
  => Tanzimat Romanlarında Melodramın İdeolojik İşlevleri
  => Söz Sanatları Bakımından ‘Parçalı Ham’ Şiirler
  => İNCELEMELER.
  => İNCELEME..
  => İNCELEME...
  => İNCELEME....
  => İNCELEME.....
  => İNCELEME ŞİİR
  => İNCELEMELER.....
  => İNCELEMELER.,
  => İNCELEMELER,.
  => Edebiyat Sosyolojisi
  => Sosyalist Realizm Kavramının Ortaya Çıkış Süreci
  => toplumcu gerçekçilik
  => PEYAMİ SAFA.
  => Yeni Türk Edebiyatı
  => YENİ TÜRK A. İLHAN İÇERİKLİ
  => hilmi yavuz.
  => Behçet Necatigil
  => araştırmalar.1
  => ARAŞTIRMALAR 2
  => araştırma,
  => Türk Dili ve Edebiyatı,
  => 1919-1928 ARASI TÜRK ROMANINDA YAPI VE TEMA
  => Bilgisayar Öyküleri
  => Yayın
  => ROMAN,
  => ROMAN,,
  => ROMAN.
  => ROMAN..
  => şiir,
  => şiir,,
  => hikaye*
  => arş
  => arş1
  => arş2
  => arş4
  => arş6
  => arş7
  => arş8
  => arş9
  => edebiyat tarihinde realizm romantizm kavramı
  => YENİ TÜRK EDEBİYATININ KAYNAKLARI
  => YENİ TÜRK EDEBİYATININ KAYNAKLARI 1
  => KLASİK TÜRK EDEBİYATI
  => TÜRK DEBİYATI İNCELEME
  => DEDE KORKUT DOSYASI.
  => açık arşiv
  => edebiyat arşiv
  => Kuruluş Devrini Konu Alan Romanlar Üzerine
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
RUSLARIN TÜRK TOPRAKLARI ÜZERİNDE YAYILMASI

RUSLARIN TÜRK TOPRAKLARI ÜZERİNDE YAYILMASININ

SEBEPLERİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER

Memet YETİŞGİN*

ÖZET

Rusların Türk toprakları üzerindeki yayılmaları siyasî, ekonomik, jeopolitik, dinî, kültürel ve

askerî olarak birçok sebebe dayanmaktadır. Rusya’nın coğrafyasından idarecisine, din

adamlarından politikacısına kadar her alanda ve her kesimde bir şeyler Rus topraklarını, Türk

toprakları aleyhine genişletmeye zorlamıştır. Bu yazıda, Rusların yayılmacı emellerini körükleyen

motifler ve bu motiflerin tarihi süreçte Rus yayılmacılığına katkıları belirtilmiştir. Ruslar, coğrafik

şartlar, tarihi gelişmeler, ihtiraslı idareciler, dinî motifler, büyük insan ve malzeme kaynaklarının

baskısı, buna karşılık bu baskılara karşı koyamayacak durumda sürekli zayıflayan Türk dünyasının

tesirleriyle, on altıncı asır ortalarından başlayarak geniş Türk topraklarını ele geçirmişlerdir.

Anahtar Kelimeler: Türkler, Ruslar, Osmanlı Devleti, Türkistan, Rusya, Türk Dünyası.

ABSTRACT

Reasons for the Russian expansions in the Turkish lands had many political, economical,

geopolitical, religious, cultural and military aspects. From Russian geography to Russian rulers,

from Russian religious men to politicians, in every environment, something forced the Russians

to expand their lands against the Turkish lands. In this paper, the motifs that forced the Russians

to capture the Turkish lands and that historically helped the Russian expansions have been

discussed. Geographic conditions, historical developments, greedy rulers, religious motifs, great

man and material sources and decreasing Turkish powers helped the Russians to capture large

Turkish lands starting in the mid-sixteenth century.

Keywords: The Turks, the Russians, the Ottoman State, Turkistan, Russia, the Turkish

World.

Giriş: Karadeniz’in Kuzey’inde Türkler, İslavlar ve Rus Devleti’nin

Doğuşu

Milattan önceki tarihleri hakkında fazla bir bilgiye sahip olunmayan İslavlar,

milâdın başlarında Karpedya dağları ve bugünkü Polonya’nın kuzey ve doğu

taraflarına düşen ormanlık bölgede yaşıyorlardı. Etnik kökenleri tam olarak

aydınlık olmamakla birlikte, German ve Turan kavimlerle karışmış, Hint-

Avrupalı bir kavimdi. Medenî seviyede ise batıdaki Germanik (Cermen)

kavimlerle, güney ve doğudaki Türk topluluklarında geri idiler. Ormanlık

bölgede, coğrafya ve iklimin elverdiği oranda avcılık, balıkçılık ve kısmen de

tarım ile uğraşmaktaydılar. Arazileri kan bağıyla bağlı soy ve boyların ortak malı

sayılmaktaydı (Kurat, 1993, s. 4-7). Hun Türklerinin 370’lerde Avrupa’da

belirmesiyle bunların idaresi altına giren İslavlar, özellikle Atilla Han’ın (M. S.

434-453) yönetiminde kalmışlar, Hunlar için çiftçilik yapıp, yıllık vergi

ödemişlerdir. Hunların zayıflamasıyla da Dinyeper Irmağı boyunca güneye,

batıya ve Balkanlar bölgesine yayılmışlardır. Bu dağılmadan sonara oluşan İslav

toplulukları üç grup oluşturmuştur ki bunlar: Doğu İslavları yani Ruslar,

* Yrd. Doç. Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi

Memet YETİŞGİN

672

Ukraynalılar ve Beyaz Ruslar; Batı İslavları yani Polonyalılar, Çekler ve

Slovaklar; ve Güney İslavları, Sırplar, Slovenler ve Hırvatlar gibi topluluklardır.

Bugünkü Rusya toplumunu oluşturan doğu İslavları, dokuzuncu asra

gelinceye kadar herhangi bir devlet kuramamışlar ve ancak geniş sahalarda

knezlikler (boylar) ve aşiretler şeklinde yaşamışlardır. Hunlar’dan sonra

Göktürklerin Orta Asya’dan çıkardığı Avarlar, Karadeniz’in kuzeyi ve Doğu

Avrupa’yı içine alan bölgede büyük bir devlet kurmuşlar (568’e doğru) ve

İslavları yönetimleri altına almışlardır. “İslavların faal bir unsur olarak ilk defa

tarih sahnesinde görünmeleri, Balkanlarda ve Bohemya’da yerleşmeleri, ilk siyasî

teşkilat kurmaları ve hâttâ etnik bakımdan ve karakter itibariyle değişmeleri Avar

hâkimiyetinin tesiriyle olduğu anlaşılmaktadır.” (Kurat, 1993, s. 5) Avarlar’dan

sonra bölgede büyük bir hâkim güç olarak Hazar Hanlığı ortaya çıkmış,

dördüncü asırdan itibaren bölgeye gelen Hazarlar, sekiz ve dokuzuncu asırlarda

büyük bir devlet haline gelmişlerdir (Rice, 1965, s. 149). Dinyeper’den Volga

(İdil) vadisine hâkim olan ve Volga Nehri ağzında İdil’i merkez seçerek

Kafkaslara hükmeden Hazar gücü, Hıristiyan Bizans’a ve Müslüman Araplara

karşı hanedan siyaseti olarak Yahudiliği seçmiş ve ancak Hazarların büyük kısmı

putperest veya şaman olarak kalmıştır (Rice, 1965, s. 152). Bu bölgede Hazar

Türkleri, barış ve hoşgörüyü ön plana çıkararak ticaretin gelişmesine büyük

katkıda bulunmuşlardır. Hazarların yönetimi altında İslavlar, ve hattâ

İskandinavya’dan gelen Norsemen veya Varegler (Varangians-One Hundred-Yüz)

Karadeniz ve Hazar denizine kadar inmekte ve buraları ile kuzey arasında canlı

bir ticaretin kurulmasını sağlamaktaydılar.

Karadeniz’in kuzeyindeki Kıpçak bozkırlarında Hazarlarla birlikte Macarlar,

İdil ve Tuna Bulgarları, Peçenekler, Kumanlar (Kıpçaklar) ve Uzlar (Oğuzlar)

yedinci asırdan itibaren birlikte veya birbiri arkası sıra yaşamışlar, bu bölgenin

Türk toprağı olarak kalmasını sağlamışlardır. Kumanların varlığı Moğolların

istilasına (1337-1340) kadar sürmüştür. Bu kavimlerden İdil Bulgarları Avrupa

Hunları devrinden beri Volga üzerindeki başkentleri Bulgar şehri ve çevresinde

büyük bir medenîyet oluşturmuş, Hunlarla birlikte batıda seferlere katılmış ve

onuncu asırda İslâmiyet’i seçmişlerdir. On üçüncü asra kadar varlıklarını

sürdürmüş olan İdil Bulgarları, Moğolların batıya hareketleri sırasında yıkılmış,

bu olaydan sonra Bulgarların siyasî, kültürel ve etnik yapıları büyük ölçüde

ortadan kalkmıştır. Balkanlar’a gelip Tuna boylarına yerleşen diğer bir gurup

Bulgarlar ise altıncı asırda burada bir Bulgar devleti kurarak, Hıristiyanlığı

seçmiş ve İslavlaşmıştır. Bu kavimlerin bir kısmı yerli halklar arasında eriyip

giderken, bir kısmı sonradan kurulan Altın Ordu (1240-1480) devletinin tebaası

olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.

İlkel bir kültür ve medenîyete sahip olan İslavlar ise topraklarını ve

nüfuslarını sürekli olarak artırarak. ormanlık bölgeden ırmaklar boyunca—

özellikle Dinyeper, Don ve Volga—yerleşim yerleri kurarak genişletmişlerdir.

Aşiretler halinde ve büyük bir kargaşa ve kavga içinde yaşayan İslavlar,

dokuzuncu asırda Baltık’dan Karadeniz ve Hazar’a kadar ticaret yapan ve

İskandinavya’dan gelen Varegler (Vikingler)’den kendilerine baş seçmişler

aralarındaki kargaşaya son vermek için onlardan yardım istemişlerdir. Bu

Ruslarin Türk Topraklari Üzerinde Yayilmasinin Sebepleri Üzerine Bazi Düşünceler

673

şekilde İsveçli Vareg liderlerinden Rurik (Ryurik), Novgorod şehri merkez

olarak 862’de Rus Knezi olmuş, çevredeki İslavları birleştirmesini başarmış ve

ilk Rus devleti böylece kurulmuştur. “Rus” ismi İsveçlilere Finlilerce söylenen

“kayıkçı, denizci, kürekçi” manalarına gelen “Routsi” isminden türemiştir

(Kurat, 1993, s. 12). Aslen İsveçli yöneticilerin ismi olan Rus doğu İslavlarının

adı olarak gelişirken, İsveçli olan Rurik hanedanı ise İslavlaşarak on altıncı asrın

sonlarına kadar Rusya’yı yöneten tek hanedan olarak kalmıştır.

Rurik’den sonra oğlu İgor ve onun emiri (regent) Oleg, 882’de Kiev’deki

Vareg liderini öldürtüp, Dinyeper ırmağı üzerinde önemli bir ticaret ve kültür

merkezi olan ve o tarihlerde yaklaşık 7.000.000’luk büyük kısmı kırsalda yaşayan

Avrupa içinde 100.000 kişiye varan nüfusu ile önemli bir metropol olan bu şehri

almış ve büyüyen Rus knezliğinin merkezi hâline getirmiştir. Bu tarihten

itibaren çevredeki küçük yerleri idaresi altında birleştiren Ruslar, İstanbul’a

kadar seferler yapmaya başlamış, ve hattâ 911’de Bizans’la bir anlaşma dahi

imzalamışlardır. Bizans’la sıkılaşan düşmanca veya dostça ilişkiler nedeniyle

Bizans’ın Ruslar üzerindeki kültürel etkisi giderek artmıştır. Bu arada Türk

kavimlerle, özellikle Peçenekler ile, savaşan Ruslar, Kinez Svyatoslav (965-973)

zamanında Rus devletini büyük bir güç haline getirmişlerdir (Ataç, 1952, s. 9).

Svyatoslav, Hazar Hanlığına karşı başarılı savaşlar vermiş, ancak Peçenekler ile

yaptığı savaşta yenilerek öldürülmüştür. Svyatoslav’ın oğlu Vladimir (980-1015)

zamanında ise Ruslar 988’de Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebini kabul ederek

tamamıyla Bizans’ın dinî, kültürel ve uygarlık dairesi içerisine girmişlerdir.

Ruslar için bu gelişme yeni bir yazı, Kiril alfabesi, öğrenmesini ve dinî eğitim

almasını gerekli kılmış, bunun için de Kinez Vladimir tüm papaz ve boyarların

okuma yazma bilmesini emretmiştir. Ortodoksluğu bir din olarak seçmesine

rağmen Vladimir, sayısız gözde ve kapatmalarıyla eski alışkanlıklarını sürdürmüş

ve şaşalı bir hayat geçirmiştir. Hıristiyanlığın kabulü ve eski ananelerin

sürdürülmesi ile kendine has bir Rus kültürü doğmuştur ki bu Rusların bir birlik

oluşturmasında önemli etki yaratmıştır. Vladimir’den sonra uzun süre taht

süren Yaroslov I (1019-1054), Kiev’i büyük bir ticaret ve kültür merkezi haline

getirmiş, Çinli, Türk, Arap ve birçok milletten tüccarın buluştuğu bir yer

konumuna yükselmiştir.

Yaroslov’dan sonra Kiev Rusyası uzun bir gerileme dönemi geçirmiştir.

Bunda Rusların Polovtsi dedikleri Kumanlar (Kıpçaklar)’ın 1061’den itibaren

Kuzey Karadeniz bölgesinde güçlenmeleri ve Kiev Rusya’sının güney

bölgelerini kontrolleri altına almalarının yanında, Rota sisteminin (tüm aile

fertlerinin mallarını ortak yönetmesi prensibi) yarattığı durum içerisinde

prenslerin appanage sistemiyle merkezi sistemi zayıflatarak, kendi şehir ve

bölgelerinde kendi yönetimlerini pekiştirme siyasetlerinin etkisi görülmüştür.

Özgür köylülerin ortadan kaldırılması ve ülkenin güneyinin nüfûs bakımından

seyrelmesi de Kiev’in gerilemesine yol açan sebeplerden olmuştur. Kumanlar

her yıl Rus topraklarına yaptıkları akınlarla binlerce Rus’u yakalayıp köle olarak

satarken, 1054’te ortaya çıkan ve Katolik kilisesi ile Ortodoksluğu ayırtan olay,

Papa’nın Rusları putperest ilan etmesine yol açmış, ve Papa Ruslar üzerine haçlı

seferleri yapılmasını emretmiştir. Bundan dolayı Alman Tütonik şövalyeleri

Memet YETİŞGİN

674

batıdan Rus topraklarına akınlar yapmışlardır. Bu gelişmelerle tekrar ormanlık

bölgeye doğru kaçışan Ruslar bu dönemde Moskova’yı kurmuşlardır.

Asya tarafından son ve büyük akın olan Moğolların Rusya’yı ele geçirmesi,

Ruslar üzerinde çok büyük etkiler yapmıştır. İlk defa 1223’te, Rus ve Kuman

ortak güçlerini Kalka muharebesinde ağır bir yenilgiye uğratan Moğollar, bu

savaşta binlerce Rus’u ve Kıpçak’ı katletmişlerdir. Bundan sonra, Cengiz

Kağanın ölümüyle tahta geçen Ugadey’in emriyle, Batu Han komutasındaki

Moğollar tekrar Rusya’nın zaptı için görevlendirilmiş, 1237’de başlayan yeni ve

oldukça tahripkâr Moğol istilasıyla Ruslar Tatar hâkimiyetine girmişlerdir.

Moğol hâkimiyetine girmek istemeyen Kumanlar ise Macaristan içlerine göç

etmişlerdir. Bu sırada Pope Gregory IX’da batıda İsveç ve Alman şövalyelerini

teşvik ederek Ruslar üzerine haçlı seferleri yapmalarını istemiş ve Prusya

toprakları bu dönemde Almanlarca ele geçirilmiştir.

Tarihin gördüğü en geniş topraklara sahip olan Moğol İmparatorluğu,

Cengiz Han’ın ölümünden sonra çocukları arasında paylaşılmıştır. Bölüşülen

Moğol topraklarında, Batu Kağan Rusya ve Kazak topraklarına hâkim olan

Altın Ordu devletini kurumuştur. Altın Ordu devleti başlangıçta Moğolların

Rusya’yı ele geçirmesi ile kurulmuş olmasından dolayı bir Moğol Devleti gibi

görülse de, ordusunun, halkının ve yönetiminin büyük kısmını oluşturan Türkler

elli yıl gibi kısa bir süre içerisinde bu devletin kültür, nüfus, dil (Çağatayca) ve

kurumlarca tam bir Türk devleti karakterini kazanmasını sağlamışlardır. Ruslar

önceleri Karakurum’a gidip yarlık alarak kendi prensliklerinde yönetimlerini

sürdürürken, sonraları Altın Ordu merkezi olan Saray’da, Han’dan bu yarlığı

almışlar ve ormanlık bölgede kendi yönetimlerinde vergi vererek özerkçe

yaşamışlardır. Altın Ordu Devleti idaresinde daha fazla ayrıcalıklara kavuşan

Ortodoks kilisesi ise Rus varlığını ve bütünlüğünü koruyan ve devamını

sağlayan önemli bir faktör olarak kalmıştır.

Rusların “Mongol yoke” (Moğol boyunduruğu) diye kabul ettikleri dönemde

(1237-1480), Altın Ordu Devleti Rusya’yı yönetmiş ve Moskova da bu dönemde

Altın Ordu hanının verdiği imtiyazlarla—ki bu imtiyazlardan biri Han adına

Ruslar arasında vergi toplama yetkisi idi—önem kazanmıştır. Başlangıçta küçük

bir kırsal kasabayı andıran Moskova, knezlerinin marifetli idaresi, özellikle de

Altın Ordu hanlarına yönelik gösterdikleri bağlılık sayesinde aldıkları büyük

özerkliklerle hızla gelişmiş ve güçlenmiştir (Hopkirk, 1992, s. 14). Altın Ordu

hanlarından aldıkları ayrıcalıkla Moskova knezleri, hem büyük servetler

edinmişler ve hem de diğer Rus knezlerini zaman içerisinde kendi

hakimiyetlerine alarak veya ortadan kaldırarak merkezi bir devlet kurmuşlardır.

On beşinci asır başlarında Altın Ordu Devleti, Kırım, Kazan, Astrakan, Sibir

Hanlıklarıyla Nogayların serbestçe yaşadıkları bölgelere bölünmüş ve sonraları

Timur’un saldırılarıyla da oldukça zayıflamıştır. Bundan iyi yararlanan Moskova

Knezliği 1480’den itibaren bağımsız bir devlet gibi hareket etmeye başlamıştır.

Güç dengesi Ruslar lehine değişmiştir. Ruslar, Tatar adetlerinden olan “Beyaz

Kağan” terminolojisine bağlı kalmışlar, Asya’daki Müslüman hükümdarlara da

“kardeşler” olarak hitap etmişlerdir(Yemelianova, 2002, s. 279).

Ruslarin Türk Topraklari Üzerinde Yayilmasinin Sebepleri Üzerine Bazi Düşünceler

675

Rusların “kültürel ve jeopolitik” gelişmesi, birinci bin yıldan on altıncı asra

kadar, “aktif göçebe Türk ilerlemesi” ile “Slavların pasif savunması” gibi iki

faktör tarafından belirlenmiştir. Ünlü Rus coğrafyacısı G. W. Vernadsky bu

durumu “Orman” (Yerleşik Slavlar) ve “Step” (Göçebe Türkler) şeklinde

açıklamıştır (). On altıncı asırdan itibaren ise Rusların aktif yayılmacılığına

karşılık Türklerin savunmada kaldığı ve topraklarını mümkün mertebe

korumaya çalıştığı görülmüştür.

Türk Toprakları

Genellikle Türklerin tarih boyunca yaşadıkları toprakların sınırları

konusunda tarihçiler tarafından tam bir bütünlük gösteren anlayış olmasa da,

tarihi Türk topraklarını, Asya ve Avrupa kıtalarının steplerle örtülü bozkırları

şeklinde ifade etmek mümkündür. İlk çağlardan bu yana Çin’in kuzeyi, Altaylar,

Kazak stepleri, Urallar, Karadeniz’in kuzeyindeki Deşt-i Kıpçak bozkırları,

Hazar Denizi’nden Hindikuş dağlarına ve oradan da Pamir ve Tanrı dağlarına

ulaşan geniş bir bölge Sakalar (İskitler) dönemindeki (M.Ö. VII. Asır ve M.S. II.

Asır) abidelerde “Turkistanak” ve daha sonraları Arap Tarihçileri arasında

“Bilâd al-Türk” olarak isimlendirilmişti (Hayit, 1987, s. 210). Daha sonraları,

altıncı asırda “Türkistan” için “Türkiye” (Turcia) adı Bizans kaynakları

tarafından kullanılmıştır. Türklerin Yakın Doğu, Kafkaslar, Kuzey Karadeniz,

Balkanlar ve Doğu Avrupa’ya gelmesi ile buraları da “Türkiye” olarak

isimlendirilmiştir. Dokuz ve onuncu asırlarda bu isim, İdil (Volga) nehrinden

Orta Avrupa’ya uzanan bölgeler için verilmiştir. Bu bölgenin doğusunda

Hazarlar, Bulgarlar ve batısında da Macarlar bulunmaktaydı. Anadolu için

“Türkiye” denmesi on ikinci asırda başlarken, Suriye ve Mısır’da on üçüncü

asırda “Türkiye” olarak biliniyordu (Kafesoğlu, 1988, s. 44). On birinci asırda

çok değerli bir Türkçe eser veren Kaşgarlı Mahmut, Türk ülkesinin sınırını

“Çin’den Hazar denizine, Bizans, Kıpçak, Rusya’ya kadar devam eden

topraklardan ibaret olarak göstermiştir.” Aynı dönemlerde Çin kaynakları da

Hazar’dan Çin’e kadar olan bölgede yaşayan “yerleşik ve göçebe” insanların

kendilerini “Türk” ve ülkelerini de “Türksitan” diye adlandırdıklarını belirtmiştir

(Hayit, 1987, s. 210-211).

Türk toprakları olarak, Bizans kaynaklarında Hunlar, Avarlar, Bulgarlar ve

Macarlarla birlikte Turcia olarak bahsedilen Doğu Avrupa toprakları, genellikle

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 640535 ziyaretçi (1178162 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol