edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  => Attila İlhan Şiiri-DoDoç.Dr. Yakup ÇELİK
  => Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları-Svetlana Uturgauri
  => Karagöz'e Ezgi-Satı Erişen
  => Orta Oyunu Eksikliği-Nihal Türkmen
  => Orta Oyunu ve Karagöz-Nihal Türkmen
  => Dilin Yapısı ve Toplumun Yapısı-Emile Benveniste
  => Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık-İrem Onursal
  => Asansörle Yükseltilmek İstenen Çukurlar-Can Yücel
  => KÜLTÜR VE ÖTESİ-Cemil MERİÇ
  => Türkoloji-Cemil MERİÇ
  => Tevfik Fikret ve Batı Retoriği-Rıza Filizok
  => Estetik tarihimize bir bakış-Arslan Kaynardağ
  => MÜRSEL MECAZ-Rıza FİLİZOK
  => Başlıca Dil Bilimi Akımları-Prof.Dr. Rıza FİLİZOK
  => ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA -Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => HİKAYE VE ROMANDA “ANLATICI”YA GÖRE METİN TİPLERİ, - Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => GÖSTERGEBİLİM-Yard. Doç. Dr. Mustafa Ö Z S A R I
  => TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR ÇERÇEVESİNDE ULUSAL KÜLTÜR-Prof. Dr. Emre Kongar
  => TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL ÖZ-ANLAYIŞI: AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN BİR ZENGİNLİK-Emre Kongar
  => BARIŞ KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ-EMRE KONGAR
  => GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR-EMRE KONGAR
  => YENİ EMPERYALİZM, HUNTINGTON VE ELEŞTİRİSİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE-Emre KONGAR
  => DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ SORUNLARI-Emre Kongar
  => AVRUPA BİRLİĞİ'NE "ONURLU VE BAŞI DİK" GİRİŞ NE DEMEK-Emre Kongar
  => TOPLUMSAL VE SİYASAL GELİŞMEMİZİ ETKİLEYEN MARKALAR-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME, MİKRO MİLLİYETÇİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ANAYASAL VATANDAŞLIK-Emre KONGAR
  => NİYAZİ BERKES'DE ÇAĞDAŞLAŞMA KAVRAMI-Emre KONGAR
  => KEMAL TAHİR-Hilm Yavuz
  => OYUNLARIM ÜSTÜNE-Nazım Hikmet
  => OYUN YAZARI OLARAK-Ataol Behramoğlu
  => POPÜLER EDEBİYAT- M. Orhan OKAY
  => HER SÖZ BİR ŞEY SÖYLER-Feyza HEPÇİLİGİRLER
  => Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
  => ROMANDA KURMACA VE GERÇEKLİK
  => Fuzûlî’nin Hikaye-i Leylâ ve Mecnun’u
  => SEZAİ KARAKOÇ ve HİS “;KAR ŞİİRİ”;-Selami Ece
  => İSTANBUL’UN AHMED MİDHAT EFENDİNİN ROMANLARINA TESİRİ
  => AHMET MİDHAT’A ATFEDİLEN BİR ESER: “HÜKM-İ DİL” VE MANASTIRLI MEHMET RIFAT
  => CEZMİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
  => "EDEBİYATEĞİTİMİ"NDE "EDEBÎ METİN"İN YERİ VE ANLAMI
  => Mustafa Kutlu ve Rüzgârlı Pazar
  => BİR BİLİM ADAMININ ROMANI” ÜZERİNE GEÇİKMİŞ BİR TAHLİL
  => ÖLÜMÜNÜN 50. YIL DÖNÜMÜNDE
  => “MİT”TEN “MODERN HİKÂYE” “HİKÂYE”NİN SERGÜZEŞTİ
  => EDEBİYAT DİLİ/EDEBÎ DİL
  => BİR NESLİN VEYA BİR ŞAİRİN ROMANI: MÂİ VE SİYAH
  => İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
  => CAHİT KÜLEBİ
  => TEVFİK FİKRET’İN ŞİİRLERİNDE TRAJİK DURUM
  => MEHMED RAUF’UN ANILARI yahut EDEBÎ HATIRALARIN YAYIMI ÜZERİNE BİR DENEME
  => MEÇHUL BİR AŞKIN SON NAĞMELERİ: TEVFİK FİKRET’İN “TESADÜF” ŞİİRLERİ / YARD. DOÇ. DR. NURİ SAĞLAM
  => Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ1
  => Tanzimat Dönemi Oyun Yazarliginda Batililasma
  => SİNEMA VE EDEBİYAT TÜRLERİ
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ, ESTETİK BİR HAZZIN EDİNİMİ
  => EDEBÎ TENKİT
  => ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE KİMLİK SORUNU
  => Halit Ziya ve Mehmet Rauf'un hayatları ile romanları
  => YAZIN VE GERÇEKLİK
  => MİLLÎ EDEBİYAT
  => HECE-ARUZ TARTIŞMASI/ Arş.Gör.Oğuzhan
  => AHMET HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE ATEŞİN DİLİ / ARŞ. GÖR. VEYSEL ŞAHİN
  => ROMAN TEKNİĞİ BAKIMINDAN YABAN
  => TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE COCUK EDEBİYATI
  => KADIN VE EDEBİYAT
  => Şiirin Temel Özellikleri-Christopher Caudwell
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ: HERMENEUTİK BİR YAKLAŞIM Vefa TAŞDELEN
  => VOLTAİRE VE ROUSSEAU ETRAFINDA AYDINLANMA ÇAĞI FRANSIZ YAZINI
  => TÜRKİYE’DE ULUSAL KÜLTÜR TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA ÇAĞDAŞ UYGARLIK SORUNU
  => EDEBİYATIN DİLİ ÜZERİNE
  => TARİHİN SINIFLANDIRILMASI
  => Türk Milletini Uyandıran Adam: Attila İlhan
  => EDEBİYAT DERSLERİNİN İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA
  => "Yalancı şöhretlerin Gerçek Yüzünü Ortaya Koydum"-Hilmi Yavuz
  => AVRUPA BİRLİĞİNİ YARATAN NEDENLER VE TÜRKİYE Metin AYDOĞAN
  => DİVAN ŞİİRİYLE HALK ŞİİRİNDE ORTAK BİR SÖYLEYİŞ BİÇİMİ
  => divan şiirindeki sevgili tipini alaya alan bir roman
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ
  => BAĞLANMA VE ÇELİŞKİ
  => Antik Çağ’da Tarih Yazmak
  => TARİHÎ ROMANDA POST-MODERN ARAYIŞLAR
  => Kültürel Batılılaşma
  => GARPÇILAR VE GARPÇILAR ARASINDAKİ FİKİR AYRILIKLARI
  => Harf Devrimi Üzerine Yeniden Düşünmek
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => KEMÂL AHMED DEDE VE TERCÜME-İ MENÂKIB-IMEVLÂNÂ’SI
  => TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA
  => Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ
  => ŞAİRANE BİR ÇEVİRİ yahut TOPLUMBİLİMİN SERÜVENLERİ Cemil MERİÇ
  => 47 LİLER YAHUT BİR ROMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  => ZAMAN, ZAMAN – I TERAKKİ Cemil Meriç,
  => Kırk Ambar (Cilt1)
  => KADIN RUHU, Cemil Meriç
  => Umrandan Uygarlığa-C.Meriç
  => Balzac’tan önce modern roman-Cemil Meriç
  => ARİSTARK’LA ZOİL-c.meriç
  => ELİNDE CENNET AÇAN ZEND AVESTA- c.meriç
  => SELEFÎLİK–SÛFÎLİK VE ÂKİF-SÜLEYMAN ULUDAĞ
  => Mehmet Âkif- Mâhir İz’e Yazdığı Mektuplar
  => DİDO SOTİRİYU’NUN ROMANI GİBİ BİR ROMANIMIZIN OLMAYIŞI
  => HİLMİ YAVUZ’UN DENEMECİLİĞİ
  => İRONİ KAVRAMI, GERÇEKÜSTÜCÜLÜK VE ERCÜMEND BEHZAD LAV ŞİİRİ ÜZERİNE
  => OKUNAMAYAN ROMANLAR
  => Gelenekçilik Geleneğe Dahil Değil
  => Türk Tiyatrosunda İronik Söz, İronisiz Metin
  => Postmodernist İroni
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN SİYASİ ETKİLERİ
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
  => Savaş
  => Newton, Goethe ve Sosyal Bilimler
  => Bir Afyon (!) Olarak Diktatörlükten Demokrasiye Futbol
  => Adorno Yüz Yaşında
  => Theodor Adorno: Kültür Endüstrisini Yeniden Düsünürken
  => ADORNO'NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => ADORNO’NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => Frankfurt Okulu
  => TARİHİ MADDECİLİK VE KAPİTALİZM - ÖNCESİ TOPLUMLARASYA TOPLUMU - FEODALİTE Asaf Savaş AKAT
  => POSTMODERNİZM GEÇ KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL MANTIĞI
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 2
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 3
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco 2
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak 2
  => Türkoloji Araştırmaları Makaleler Veritabanı
  => Yeni Makaleler
  => Türkoloji Araştırmaları Dergisi
  => Türkoloji Makaleleri
  => ŞAİR DUYARLILIĞI Afşar TİMUÇİN
  => Yazılar.....
  => SEÇME YAZILAR
  => EDEBİYAT Tez / Makale / Kitap ara
  => Orhan Pamuk: Babamın bavulu Nobel konuşması
  => PiVOLKA'da Çıkan Yazılar
  => Amin Maalouf Üstüne
  => Öykünün Yüzyılı /Feridun ANDAÇ
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Felsefesinde Bir Hareket Noktası Olarak Teoman Duralı-oktay taftalı
  => Sofist Bilgeliğin "Empirist" Dayanakları Üzerine 0.TAFTALI
  => Birlik ve Liderlik Hayalleri O.TAFTALI
  => Eğitilemeyen Bir Varlık Olarak İnsan O.TAFTALI
  => Çağdaş Bir Tarım Toplumuna Doğru O.TAFTALI
  => Sosyo-Politik Bağlamda Bir Dekadans Olarak Bilgi Toplumu O.TAFTALI
  => Aşkla Varolan Hayatlar O.TAFTALI
  => Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel O.TAFTALI
  => Nihat Genç Yazıları
  => Batılı Tarih Bilimi ve Tarihin Mantığı
  => Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI
  => Bir Savaşın Kavramları Üzerine
  => Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI
  => Değer Üreten Hayatlar
  => Doğu'nun Hayal Ülkesi O.TAFTALI
  => Dostlukla Yükselen Hayatlar O.TAFTALI
  => Şiirimizin Hazin Sonu O. TAFTALI
  => Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI
  => Yalanın Fenomenolojisi O. TAFTALI
  => Günümüzde Medya Kılavuzluğu - Günümüzde Medya Kılavuzluğu
  => Ermeni Meselesinin Kökenini Batının Irkçılığında Aramak Lazım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  => Osmanlı’dan Lozan’a Musul-Kerkük
  => “Sözümü Tutamadım, Artık Yaşayamam” Turhan Feyizoğlu
  => Gerilla Mustafa Kemal ve Türk Yurtsever Kurtuluş Hareketi Turhan Feyizoğlu"
  => SİYASİ TARİH YAZILARI -YEREL TARİH YAZILARI
  => Yazarlar - yazılar
  => TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DÜŞÜNSEL - SİYASAL TEMELLERİ
  => yazılar 1
  => yazılar2
  => türk dünyası
  => Derin devlet
  => YAZILAR,
  => SOSYOLOJİ.
  => YAZILAR,,.
  => TANZİMAT DÖNEMİ
  => İdealizm-Realizm
  => Cemil Meriç..
  => ilhan berk
  => NİYAZİ BERKES’İN TÜRK KİTLE İLETİŞİM TARİHİNE KATKILARI
  => yazılar.
  => yazılar..
  => yazılar,
  => yazılar,,
  => yazılar.,
  => YAZILAR.
  => YAZILAR..
  => YAZILAR-
  => YAZILAR-,
  => yazılar.1
  => y.1
  => y.2
  => y.3
  => y.4
  => y.5
  => y.6
  => y.7
  => y.8
  => y.9
  => y.10
  => y.11
  => y.12
  => y.13
  => y.14
  => y.15
  => y.16
  => y.17
  => y.18
  => y.19
  => y.20
  => y.21
  => y.22
  => y.23
  => y.24
  => y.25
  => y.30
  => y.31
  => y.32
  => y.33
  => y.34
  => y.35
  => y.36
  => y.37
  => y,38
  => y.39
  => y.40
  => y.41
  => y.42
  => y.43
  => y.44
  => y.45
  => y.46
  => y.47
  => İnsan-Mekan İlişkileri
  => SANAT VE ELEŞTİRİ
  => Türkiye’de olumsuz Pierre Loti eleştirileri
  => TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
  => ATATÜRK,
  => MAKALELER:
  => MAKALELER,
  => yz
  => yz1
  => yz2
  => yz3
  => yz4
  => yz5
  => yz6
  => yz7
  => yz8
  => FRIEDRICH NIETZSCHE’NİN TARİH ANLAYIŞI
  => Edebiyat Nedir?
  => YM1
  => YM2
  => YM3
  => YM4
  => YM7
  => YM8
  => YM9
  => İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu
  => Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği
  => Toplumsal Cinsiyet Düzenlemeleri
  => Psikanalitik ve Post-Yapısalcı Feminizm ve Deleuze
  => Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden İroni Tür ve Tekniklerinin Gelişimi ve Bazı Uygulama Örnekleri Tarihi Gelişim
  => İroni ve Melankoli*
  => İroni, Nostalji ve Postmodern
  => “Daha İyi Anlamak İçin Daha Fazla Açıklamak” İsteyen Bir Yorumbilimci: Paul Ricœur
  => Kendi (Paul Ricœur Üstüne)
  => Sersemleşme Okulu
  => Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme
  => Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği
  => Sonbahar Mitosu: Tragedya*
  => Ayrışma, Çatışma ve Fanatizm
  => Fanatizm İlkelliktir
  => Tuhaf Bir Çocuk
  => Huzursuz
  => Benjamin’in Mistisizmine “Üç Yönlü Yol”
  => Renan, Irk ve Millet
  => Varlık, Benlik, Hatırlayış ve Unutuş Üzerine
  => Hangi Kilidin, Hangi Anahtarı?
  => Romanda Tarih
  => Bugün Psikanalizi Tartışmak
  => Kültürde Bakış
  => 1930 Goethe Ödülü Dolayısıyla Frankfurt Goethe Evi’nde Konuşma
  => Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorusu
  => Metafiziğin Kalesi Hakkında Düşünmek
  => Hakların İadesi
  => Modern Etiğin İki Temel Direği Agnes Heller
  => Ezoterizme Genel Bir Giriş
  => Turnanın Semahı, Ezoterizmin Zamanı: Bektaşi ve Alevi Zaman Kavrayışla
  => Yeni sayfanın başlığı
  => Ulus-Ötesinden Hukuka Bakmak: Jürgen Habermas
  => Yeni Perspektifler Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz
  => Orlan: Kırılan Ten Kubilay Akman
  => Pusudaki Ten, Vice Versa
  => Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
  => Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme
  => Benim Çöp Bayramım
  => Kamu Yeniden Kurulurken Kadınlara Ne Olacak?
  => Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant
  => Kant ve Üniversite İdeası
  => İki Yüzüncü Ölüm Yıldönümünde: Immanuel Kant ve Kantçılık
  => Kant ve Yeni Kantçılık
  => Otuz Beşinci Gece: Ruh, Can, Hayat, Ölüm, Akıl ve Öte Dünya Üzerine1
  => Ölüm Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler
  => Ölüme Karşı Ölüm
  => Avrupa İçin Yeni Bir Ethos Üzerine Düşünceler
  => Avrupa ve Ötekileri
  => Sûfî Şiirinin Poetikası
  => Byron ve Romantiklik
  => Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti
  => Balkanlar: Metaforların Çarpıştığı Bir Savaş Alanı
  => Badiou: Etik Üzerine
  => “Semen est Sanguis" Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kan
  => Âdet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar
  => Said ve Saidciler ya da Üçüncü Dünya Entelektüel Terörizmi
  => Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken
  => Adorno ve Tanrının Adı
  => Kant, Adorno ve Estetiğin Toplumsal Geçişsizliği
  => Adorno ve Berg
  => İbn Battûta Seyahatnamesi
  => Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
  => Yamalı Çelişkiler Semti: Saraybosna'dan Yenibosna'ya
  => Halkla Birlikte Bir Çağdaş Kent Söylemi Üzerine
  => Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
  => Selçuklular Anadolu’da
  => Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd Dönemine (1220-1237) Bir Bakış
  => 13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret
  => Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim (Bir Giriş)
  => Nietzsche ve ‘Akla’ İsyan
  => Bizans Manastır Sistemine Giriş
  => Öğrenci Radikalizmi Üzerine Düşünceler
  => 1968’i Yargılamak ya da 68 Kuşağına Mersiye
  => “Gelecekte İnsanlara Çok Güzel Görüneceğiz”
  => Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
  => Üniversitede Psikanaliz Öğretmeli miyiz? Sigmund Freud
  => Psikanalist Kimdir?
  => Nerelisiniz?
  => Irak’a Kant Çıkarması
  => Bizans Şaşırtıyor
  => 12 eylül dosyası
  => FETHİ NACİ: Cesur, Gerçekçi Ve Halkçı... İzzet Harun Akçay
  => SON OKUDUKLARIM- İzzet Harun Akçay
  => Sabahın yalnız kuşları-İzzet Harun Akçay
  => Bir Portre - Cahit Sıtkı TARANCI - Şükran KURDAKUL
  => ŞİİR NEDİR? Cahit Sıtkı TARANCI
  => Afşar TİMUÇİN - Şair Duyarlığı
  => Ahmet KÖKLÜGİLLER - Karacaoğlan'ın Yaşamı ve Şiirleri
  => Atilla ÖZKIRIMLI - Dadaloğlu ve Çevresi
  => Aysıt TANSEL - Metin Eloğlu
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA

TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA

Durmuş BULGUR*

ÖZET

Bütün dillerin tek bir dilden neşet ettiği inkâr edilemez bir gerçektir. Ancak, dilin ortaya çıktığı

vakit ve yeri tayin etmek ve onun gelişim sürecini izlemek zordur. Bunda yüzyıllar boyu çeşitli

kültürel unsurların rol oynadığı, bu unsurların da tedrici olarak geliştiği, değiştiği ve nihayet yeni

yeni dillerin ortaya çıktığı tarihi bir vakıadır. Öyle ki, bu hazırlık bilinci o dili konuşan kavimde

dahi olmayabilir. Dil, ancak yazıyla kendi yenilik unsurlarını göstermeye başladığında hissedilir. Bu

çalışmada Urdu Dili’nin aslı ile ilgili tartışmalar ve dilin tarihsel gelişiminde rolü olan etkenler

konu edilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Urdu, Hindi, Ahmed Han, Devband, Bhagti Hareketi.

ABSTRACT

That fact that all languages had originated from one language, nobody can deny it. But, it is

difficult to determine the time and the place in which language come to existence, and to trace its

development process. That is a historical fact that in this process different cultural elements acted

own part along the centuries and these elements also developed and changed gradually and in the

end new languages came to out. So much so that, this consciousness of preparation can not exist

in that nation who is speaking that language. Language is being felt only at that time when it

showed its element of newness with writing. In this study we have presented the origin of Urdu

Language and its historical development process.

Keywords: Urdu, Hindi, Ahmad Khan, Deoband, Bhagti Movement.

Giriş

Urdu Dili'nin ortaya çıktığı zaman, mekân ve gelişim sürecini tayin etmek

oldukça zordur. Araştırmacılar bu konuda daha ziyade kendi görüşlerine

dayandıklarından aralarında görüş ayrılıkları vardır. Kimilerine göre Urducanın

doğduğu yer taksimden önceki Hindistan’ın merkezi Delhi ve civarındaki

bölgelerdir. Kimisine göre Lakhnov Urducanın beşiği; bir başkasına göre

Pencab Urducanın asıl vatanıdır. Yine, Sindh ve Dekken'i Urducanın doğduğu

yer olarak kabul eden araştırmacılar da vardır. Aynı şekilde araştırmacılar dilin

doğduğu zamanı tayin etmede de farklı neticelere ulaşmışlardır. Bazıları Şah

Cihan döneminde (1628–1658) Urducanın temelinin atıldığını söylerken; bazıları

bunu Ekber dönemine bağlamış (1555–1605); bazıları Timur'un dönemine

(1370–1405); bazıları da Kalaç dönemine (1290–1321) dayandırmıştır. Yine bazı

araştırmacılar Gur Hanedanı dönemine (1160–1215) kadar giderken, bazıları da

Gaznelilere (963–1186) dayandırmıştır. Bazıları dilin oluşumu ve yayılması

hususunda Muhammed b. Kâsım’ın Sindh ve Multan'ı fethinin (711) kültürel ve

lisanî etkilerini ortaya koymuş; hatta daha da ileri giderek dilin doğuşunu

İslamiyet öncesi Arabistan-Hindistan arasındaki ticari ilişkilerin başlangıcına

kadar götüren araştırmacılar dahi olmuştur. Bununla birlikte, bugün Urduca

olarak adlandırılan bu dilin Hint Yarımadası’nın en eski yerli dili Prakrit’ten

__________

* Arş. Gör. Dr., Selçuk Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi

Durmuş BULGUR

170

doğduğu hususunda hiç bir şüphe yoktur. Prakrit, asırlarca çeşitli unsurlardan

etkilenmiş ve bu unsurlar tedricen gelişerek yeni bir kalıp hazırlamıştır. Elbette

Urducanın kendi varlık bilincine Müslümanların yarımadaya gelişlerinden sonra

sahip olduğu hususu inkâr edilemez bir gerçektir. Bir başka deyişle Urduca, Hint

Yarımadası’nın en eski yerli dili Prakrit'in yine bu topraklara dışardan gelen bazı

dillerle (Sanskrit, Apabhramşa) karışması neticesinde ortaya çıkan gelişmiş

şeklidir. Ancak, dilin bu oluşumu yüzlerce yıl sürmüştür.

Simdi bu sürece kısaca bir göz atalım.

Hint Yarımadası’na dışardan gelen birçok kavim dilini de beraberinde

getirmiştir. Nitekim bu diller buranın eski yerli dili Prakrit üzerinde etkili

olmuşlardır. Yarımadaya ilk gelenler Ariler olmuşlardır. Ariler herhangi bir

vakitte, bir anda yarımadaya gelmemişlerdir. Aksine, onların bu göçü yüzlerce yıl

devam etmiş ve çeşitli Ari kabileleri yarımadaya gelerek yerleşmişlerdir.1 Ariler

dilleri olan Sanskrit'i (Hint-Avrupa Dili) de birlikte getirmişlerdi. Her ne kadar

onların dili, ilahların dili olarak başlangıçta Prakrit ile irtibat kuramamış ise de,

sonraları Budha'nın2 tebliğ çalışmaları, Sanskrit ile Prakrit arasında bir kaynaşma

zemini hazırlamıştı. Prakrit sadece Sanskrit ile kaynaşmamış, aynı zamanda

Budhizm'in geniş tebliğine paralel olarak İran, Afganistan, Beluçistan ve diğer

ülkelerin dilleriyle de karışmıştır. Başlangıçtaki bu geniş irtibata Urducanın

hazırlık dönemi denebilir. Çünkü bu ilk irtibatla yerli dil Prakrit’e diğer dillerden

kelimeler girmeye başlamıştı.3

Herat ve Kandahar arasında yerleşik Abher kavmi, Arilerden sonra Hint

Yarımadası’na akın etmiş, kendi dili Apabhramşa'yı m.6. yüzyıla kadar buranın

yerli dilleri Prakrit ve Sanskrit’in seviyesine getirmişti. Abher kavmi, Pencab'a

Hint Yarımadası’nın kuzey batısından gelmiş ve daha sonra Orta Hindistan ve

buradan da 4. yüzyıla kadar Dekken'e ulaşmıştır. Siyasi güçleriyle birlikte onların

dilleri de bütün yarımadaya yayılmıştır. M.2. yüzyıldan 4. yüzyıla kadar

Apabhramşa, Prakrit, Sanskrit ve diğer bölgesel dillerin kelimelerini özümsediği

için yaygın bir dil olarak kullanılmış, ancak farklı bölgelerde farklı adlarla

anılmıştır. Mesela: Pasaçi Apabhramşa, Şorasini Apabhramşa, Magadhi

Apabhramşa, Maharaştri Apabhramşa. Bu Apabhramşalar arasında Şorasini

Apabhramşa'nın etki alanı diğerlerinden daha geniş olmuştur. Zamanla m.700–

1000 yılları arasında Şorasini Apabhramşa kavimler arası Ari dili niteliğiyle

kullanılmaya başlanmış, bu durum farklı bölgelerin dillerini birbirlerine

yakınlaştırmıştır. İşte Urduca, yarımadanın tamamında konuşulan Şorasini

Apabhramşa'nın en yeni şeklidir. Müslümanların yarımadaya gelişlerinden çok

önce Şorasini Apabhramşa, Bengal'den alarak Pencab, Sindh, Keşmir, Gucerat

ve Racputana'ya kadar; Kuzey Hint ve Nepal'den Maharaştar'a kadar yayılmıştır.

Apabhramşa, yerli dillerle birleşerek her bölgede yeni yeni Ari dilleri meydana

__________

1 Abdurresul, 1964, s.35; Çerâğ, 1986, s.54

2 Gotem Budh'un kendi dinini tebliğ ettiği Pali dili de bazı bilim adamlarına göre bugün Urduca

adı verilen dil idi. (Cemil, 1986, s.366).

3 Fârânî, 1953, s.65–66

Tarihsel Gelişim Süreci İçerisinde Urduca

171

getirmiştir. Birc Bhaşa, Avadhî, Pencâbî ve Hindî gibi bölgesel diller Şorasinî

Apabhramşa'nın kollarıdır.4

Ariler ve Abher kavminden sonra Hint Yarımadası’nda Büyük İskender ile

birlikte az da olsa Yunan etkisi görülmüş5; Müslümanların gelişiyle Arap, Türk

ve İran etkileri de görülmeye başlanmıştır.6 Muhammed b. Kâsım’ın h.93'te

Sindh ve Multan bölgelerini ele geçirmesi geniş ölçüde kültür ve dil etkileşimine

zemin hazırlamıştır. Bu etkileşim o kadar güçlü idi ki Sindhliler, Sindhçe

isimlerine Arapça ikinci bir isim dahi eklemeye başlamışlardı. Bu açıdan

bakıldığında Müslümanların ve Hinduların ortak dili olarak gelişen Urduca’nın

ilk beşiği Sindh vadisi ve Multan topraklarıdır.7

Müslüman Arapların seferleri Muhammed b. Kâsım’ın Sindh ve Multan'ı

fethinden sonra yine bu bölgelerle sınırlı kalmıştır. Ancak onların dil ve kültürü,

yarımadanın dil ve kültürünü takriben 300 yıl boyunca etkilemiştir. Nitekim

Müslümanlar, Mahmud Gaznevî'nin seferinden (1001) çok önce batı

Hindistan'da önemli bir konuma yükselmişlerdi. Müslümanlar, Hint

Yarımadası’na geldiklerinde sırasıyla Arapça, Farsça ve Türkçe’yi konuşma ve

yazı dili olarak kullanmışlardır. İktidarı ele geçirdiklerinde ise Farsça resmi dil

olmuştur. İslam kültürü, egemen ulusun kültürü olduğundan, Müslümanlar

iktidarı ellerinde bulundurdukları dönemde kültürleri ve dilleriyle yarımadada

derin izler bırakmışlardır. Bu etkinin en büyük sebebi de onların yarımadaya

geçici olarak değil de, kalıcı olarak gelmiş olmalarıydı. Nitekim Müslümanlar da

Ariler gibi yarımadayı vatanları yapmışlar ve bu etkilerle birlikte dil gelişmeye

devam etmiştir.8 Dil, başlangıçta gayet sade ve halkın ihtiyaçlarını karşılamak

için yeterliydi. Farsça, Arapça ve Türkçe’ye ait kelimeler Urduca’ya girdikçe dilin

ifade gücü artmıştır. Yazarlar, kulağa hoş geldiği için kitaplarında çokça Farsça

kelime9 ve terkibe yer vermişlerdir. Edebiyatta dahi konu ve üslup yönünden

Farsça’nın büyük tesiri olmuştur.10 Bir bütün olarak bakıldığında Müslümanların

yarımadaya gelişleriyle sadece din, sanat, edebiyat ve felsefe İslami unsurları

kabul etmekle kalmamış, aynı zamanda bizzat Hint medeniyetinin ruhu ve

Hindu düşüncesinde de değişiklikler olmuştur. Kısaca, Müslümanlar hayatın her

alanını etkilemekle kalmamışlar, buna paralel olarak yeni bir dil karışımı da

ortaya çıkmıştır.11

Müslümanların yarımada halkına toleranslı davranmaları halkı cezbetmiş ve

idarecilerinin dilini öğrenmeye sevk etmiştir. Aynı şekilde, idareciler de halkın

sevgisini kazanmak için onların diliyle konuşmaya başlamışlardır. Bu karışım

sayesinde, yarımadada konuşulan dilin kelime haznesinde bir artış olmuş, ifade

__________

4 Câlibî, 1987, C.1, s.5–7; Terîn, 1989, s.76–77

5 Çerâğ, 1986, s.79–83

6 Fârânî, 1953, s.66

7 Terîn, 1989, s.79–82

8 Câlibî, 1987, C.1, s.2–9

9 Hindistan'da yaygın olan Farsça, içerisinde pek çok Türkçe kelime olan Turanî Farsça idi.

(Türkmen, 1986, s.3)

10 Saksîna, 1929, s.26–27

11 Câlibî, 1987, C.1, s.10

Durmuş BULGUR

172

tarzı etkilenmiş, terkiplerde yenilik meydana gelmiş, yavaş yavaş bu dilin şekli

yeni bir hal almaya başlamıştır. İşte bu yeni tarz, müstakil şekil kazanarak dile

"Urdu" adının verilmesine sebep olmuştur. Urduca’nın terkibinde Hint

Yarımadası’nın her eyalet ve yöresindeki dillere ait kelimeler bulmak

mümkündür. Örneğin: Talangu, Tamil, Palî, Bircî, Kannucî, Pencâbî, Gucerâtî,

Multânî, Bengâlî v.d. Hint Yarımadası’nda bu dilin konuşulmadığı herhangi bir

eyalet veya bölgede Urduca’nın yabancı bir dil olarak görülmemesinin en büyük

sebebi de işte budur.12

Bu açıdan bakıldığında Urduca’nın Müslümanlarla birlikte ulaştığı yerlerdeki

bölgesel etkileri özümseyerek ortaya çıktığı inkâr edilemez bir gerçektir. Bunun

bir şekli, Sindh ve Multan'da oluşmuş, daha sonra bu lisanî süreç Serhad ve

Pencab'da tezahür etmiş, buradan takriben 200 yıl sonra Delhi'ye ulaşmış ve

buradaki dilleri içine alarak bütün Hint Yarımadası’na yayılmıştır. Gucerat'ta bu

dile Gucrî veya Gucerâtî denilmiş, Dekken'de Dekenî ismiyle anılmıştır. Emir

Hüsrev, buna Hindî veya Hindvî demiştir. Bazıları ona Lahorî veya Dehlevî

adını vermiştir.13 Diğer taraftan bütün bu isimlendirmeler Urduca’nın aslı

noktasında bizi yanılgıya düşürebilir. Bu dil (Urduca), bugün de aynı adlarla

anılan yukarıdaki dillerden farklı bir dildir. Çünkü bu isim (Urduca), Prakrit'in

farklı lehçelerinden oluşan dile verilen isimdir ve Müslümanlar bu dili kendi

alfabe ve kelimeleri ile yazıya geçirmişlerdir. Hâlbuki Hinduların konuştukları

diğer bütün lehçeler, sürekli yerli alfabe Devnagari ile yazılmıştır.14

İsimlendirme Sebebi

Dile Urdu(ca) isminin verilmesiyle ilgili farklı görüşler vardır: Urdu (Ordu)

kelimesi, Türkçe veya Tatarca bir kelime olup15 bir devletin silahlı kuvvetlerinin

tamamını (ordu) veya askerin konakladığı, barındığı yeri ifade etmektedir. Bu

kelimenin eş anlamlısı Urduca’da Leşker’dir. Nitekim Cengiz Han’ın

halifelerinin ordugâhlarına "Urdu-i Mutalla" (Altın Ordu) denilmekteydi.

Babür’ün fetihlerinden sonra askeri kamplar ve padişahın karargâhı için ordu

kelimesi kullanılmıştır. Bu açıdan bakıldığında Urducanın sözlük anlamı

ordunun dili veya askerin dili olmaktadır. Bu dile farklı açılardan yaklaşılarak da

Urdu(ca) denilmiştir. Bazılarına göre ordunun dili birkaç dilden mürekkeptir.

Ordunun içinde farklı bölgelerden, farklı dilleri konuşan askerler bulunur. Farklı

dilleri konuşan askerlerin karışımıyla orduda müşterek veya karışık bir dil

yürürlükte olur. İşte buna ordu dili denir. Urduca da farklı dillerin karışımıyla

oluştuğundan bu karışık dile, yine bu karışım sebebiyle Orduca (Urduca) adı

__________

12 Fârânî, 1953, s.66–68

13 Câlibî, 1987, C.1, s.3; Terîn, 1989, s.83

14 Ahmed, 1990, s.374–375

15 Azîz Ahmed, Urdu (Ordu) kelimesinin Mongolca bir kelime olup "askeri kamp" manasına

geldiğini ve bunu ilk kez tarihçi el-Cuveyni'nin Farsça tarih yazarlığında kullandığını söylemektedir

(Bk. Ahmed, 1990, s.373). Ancak, Erkan Türkmen’e göre bu kelime Türkçe olup Türkçe’den

Mongolca'ya geçmiştir. Çengiz Han'dan sonra yani 13. yüzyılda Mongolca'dan Avrupa dillerine

girmiş ve "horde" şeklini almıştır. (Bk. Türkmen, 1987, C.4, S.7, s.2).

Tarihsel Gelişim Süreci İçerisinde Urduca

173

verilmiştir. Bazı araştırmacılar ise Urduca’nın Türk ve İranlı askerlerin geliş

gidişi ve alış verişleriyle başladığını ileri sürmektedirler. Bundan ötürü dile bu

isim verilmiştir. Hindu dil bilimcilere göre Urdu kelimesi eski İran hükümdarı

Erdebil'in adından türemiştir.

En meşhur görüş ise şöyledir: Ekber döneminde padişahın askerlerine veya

sultanın karargâhına "Urdu-yi Mualla" denilmeye başlanmıştı. Sultanın

karargâhının bulunduğu çarşıya da ordu pazarı (Urdu Bazar) denilirdi. İşte bu

Urdu-yi Mualla veya Urdu Bazar'da konuşulan dile de yine buraya nispetle

"Zeban-i Urdu" (ordunun dili) denilmiştir. Zamanla Zeban-i Urdu yerine sadece

"Urdu" kelimesi söylenir olmuştur. Bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere ordu

veya pazara nispetle bu dilin adı Urdu(ca) olmuştur. Ancak bu isim dilin ortaya

çıkmasından çok sonra verilmiştir. Çünkü bu dile Hindî, Rîhte16, Urdu-i Mualla,

Urdu-i Şah Cihânî, Hindustânî17, Muriz, Langua Industani de denilmekteydi.18

Her halükarda bu kelime ordunun dili anlamında ilk olarak 18. yüzyılın

ortalarında kullanılmıştır.19

Dilin Gelişiminde Sufi ve Âlimlerin Payı

Hindistan'a yönelik ilk sefer önce Sebuk Tegin, daha sonra Gazneli Mahmud

tarafından kuzeybatıdan düzenlemiştir. Mahmud Gaznevi kısa sürede Sindh,

Multan ve Pencab'dan alarak Mirath ve Delhi civarına kadarki bölgeleri

saltanatına katmış ve Gazneliler takriben 300 yıla yakın burada hüküm

sürmüşlerdir.20 Sufiler, Mahmud Gaznevi'nin akınlarından sonra Hint

Yarımadası’na gelmeye başlamışlardır. Bu kişiler yüz binlerce kişiyi İslam’a

kazandırmakla kalmamış, aynı zamanda Müslümanların kimliklerini muhafaza

etmeye de çalışmışlardır. Nitekim Urduca’nın gelişiminde en çok onların payı

vardır.21 Sufiler bu yeni dile oldukça ilgi göstermişlerdir. Çünkü onlar Arapça ve

Farsça’nın resmi ve ilmi dil olduğu dönemlerde Hint Yarımadası’nda herkesin

anladığı Urducayı konuşma dili olarak benimsemişler ve gayri Müslim insanlarla

bu şekilde irtibat kurmuşlardır. Nitekim mahalli diller İslam’ın tebliğinde

__________

16 Sonraki yazarlar Rîhte kelimesini (yani Urduca-Hintçe kelimelerle birlikte Farsça kelimelerin

çokça kullanıldığı dil) edebi dil ile günlük konuşma dilini ayırmak için kullanmışlardır. Rîhte

kelimesi dille ilgili olarak artık çok az kullanılmaktadır. Başlangıçta nazım için bu kelime

kullanılırdı (Saksîna, 1929, s.32).

17 Müslümanların yarımadaya gelişinden önce ülkenin tek bir adı yoktu. Her eyaletin adı ayrı, her

devletin adı ise başkentinin adı ile meşhurdu. İranlılar, yarımadanın bir eyaletini ele geçirdiklerinde

Arapçada Mehran olan bugün de Sindh Nehri denilen nehre Hindhu adını verdiler. Pehlevice ve

Sanskritçe'de -s ve h- harfleri birbirlerinin yerine kullanılırdı. İranlılar, burayı Hindu diyerek

çağırdıklarından dolayı ülkenin adı Hint olmuştur. Sindh'e ilaveten ülkenin diğer şehirlerini de

bilen Araplar, Sindh'e Sindh demeye devam etmişlerdir. Bununla birlikte Hindistan'ın diğer

şehirlerine Hint demişlerdir. Nihayet işte bu isim bütün dünyaya farklı şekillerde yayılmıştır.

Hayber'den gelen kavimler ülkenin adını Hindu İsthan koymuşlardır. Dahası Hint kelimesini çok

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 640437 ziyaretçi (1177967 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol