edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  => Şu Çılgın Türkler
  => biyografiler
  => biyografiler 2
  => SEYİR DEFTERİ-1919
  => Banu Avar Sınırlar Arasında
  => Ilk Isyan - Belgesel a. ilhan
  => ilk isyan belgesel-a.ilhan
  => SEYİR DEFTERİ-1919 Can Dündar
  => Ceviz Kabuğu
  => Nihat Genç ile "Ne Var Ne Yok?"
  => Gürkan Hacır ile Şimdiki Zaman
  => 906 RAKIMLI TEPE - ATATÜRK BELGESELİ
  => İsmet Özel
  => Banu Avar [Sınırlar Arasında]
  => Belgeseller - Meddah - Nevruz
  => Çağdaş Türk Tiyatrosu
  => Atatürk, Mustafa Kemal, 1881-1938 TÜRK DİLİ KONFERANS
  => Asılsız Ermeni Soykırım İddiaları
  => Tarih Bilinci ve Ulusların Geleceği
  => Düşünce Özgürlüğü ve Edebiyat
  => KONFERANSLAR
  => İLBER ORTAYLI TARİH DERSLERİ
  => Ahmet İnam - Felsefe ve Edebiyat Üzerine Söyleşi (2009)
  => portreler galerisi
  => Işıkla Yazılmış Öyküler
  => KÖY ENSTİTÜLERİ - BELGESEL
  => Bir Yudum Insan
  => Karagöz Belgeseli
  => Aykırı Sorular
  => Planet Earth Bölüm (Yeryüzü Belgeseli)
  => Aşık Veysel
  => Türkiye'nin ruhu Cemil Meriç
  => Prof. Dr. Teoman Duralı - Felsefe Konuşmaları
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
biyografiler

Tuesday, August 21, 2007

Abdullah Gül Belgeseli

 

Cumhur Başkanı
Abdullah Gül Belgeseli
Haz1rlayan: Can Dündar

cd1

Büyük ekran izleyin



cd2



Büyük ekran izleyin


Abdullah Gül (d. 29 Ekim 1950, Kayseri)[1], Türkiye Cumhuriyeti'nin 11. Cumhurbaşkanı. Türkiye Cumhuriyeti 54. Hükûmette Devlet Bakanı, 58. Hükûmette Başbakan, 59. Hükûmette Dış İşleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olduktan sonra 28 Ağustos 2007 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti'nin 11. Cumhurbaşkanı oldu.

1 İlk yılları
2 Siyasal yaşamı
2.1 Cumhurbaşkanlığı seçimi
3 Kişisel yaşamı
4 Kaynakça
5 Dış bağlantılar


İlk yılları
Babası Gülükimamı ailesinden Ahmet Hamdi Gül, annesi Satoğlu ailesinden Adviye hanımdır. Orta öğretimini Kayseri Lisesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne girdi. Aynı fakülteden doktorasını ve doçentliğini aldı. Daha sonra, Sakarya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü'nde iktisat dersleri verdi. Öğrencilik yıllarında Gençlik Örgütü MTTB bünyesinde yer aldı. Memleketinde Necip Fazıl Ekolünden Söğüt Fikir Kulübü'nde çalıştı. Ali Biraderoğlu'nun çevresinde bulundu.[2]

Siyasal yaşamı
1983-1991 yılları arasında İslam Kalkınma Bankası'nda ekonomi uzmanı olarak çalışan Gül, 1991 yılında Refah Partisi'nden 19. Dönem Kayseri Milletvekili olarak TBMM'ye girdi. 1993'te Refah Partisi'nde genel başkan yardımcılığı görevine getirilen Abdullah Gül, 1995'te yapılan genel seçimlerde, ikinci kez Refah Partisi 20. Dönem Kayseri Milletvekili seçildi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu üyelikleri de yapan Abdullah Gül, 28 Haziran 1996'da kurulan RP-DYP Koalisyon hükûmetinde (54. Hükümet, 28.6.1996 - 20.6.1997) Devlet Bakanlığı ve Hükûmet Sözcülüğü görevlerinde bulundu.
RP'nin 16 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi'nce kapatılmasından önce kurulan Fazilet Partisi'ne geçen Abdullah Gül, 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan genel seçimlerde FP'den 21. Dönem Kayseri Milletvekili olarak tekrar parlamentoya girdi.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyeliğini de yürüten Abdullah Gül, 8 Mart 2000 tarihinde, partide yenilikçi kanat olarak adlandırılan milletvekillerinin desteğini alarak, genel başkanlığa adaylığını koydu. 14 Mayıs 2000 tarihinde yapılan FP 1. Olağan Kongresi'nde 521 oy alarak, 633 oy alan Recai Kutan'ın gerisinde kaldı. Kongre sonuçları, siyasi çevrelerce, "parti tabanının Yenilikçi olarak adlandırılan kanadı geniş ölçüde desteklediği, ancak partinin henüz bir yönetim değişikliğine hazır olmadığı" şeklinde yorumlandı [kaynak belirtilmeli]. Fazilet Partisi'nin (FP) 22 Haziran 2001'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasından sonra bir süre bağımsız kalan Gül, 14 Ağustos 2001'de kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AK Parti) Kurucular Kurulu üyesi olarak partinin kuruluşunda aktif rol aldı.
AKP Kayseri Milletvekili ve Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. Gül, 3 Kasım 2002 Milletvekili seçimlerinde Kayseri Milletvekili olarak yeniden seçildi. AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasaklı olması nedeniyle 16 Kasım 2002'de 58. Hükûmeti kurmakla görevlendirildi. Türkiye Cumhuriyeti'nin 58. Hükûmeti, Başbakan Abdullah Gül tarafından, 18 Kasım 2002'de kuruldu. Recep Tayyip Erdoğan'ın, 9 Mart 2003 Siirt Milletvekili Yenileme Seçimi'nde meclise girmesinden sonra, Abdullah Gül başkanlığındaki 58. Hükûmet, 11 Mart'ta istifa etti. Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında, 14 Mart 2003'te kurulan 59. Hükûmet'te (2. AK Parti Hükûmeti), Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. 3 Ekim 2005'te başlayan AB Müzakereleri için birçok yetkisini Baş Müzakereci Ali Babacan'a devretti.

Cumhurbaşkanlığı seçimi
24 Nisan 2007 tarihinde yapılan AK Parti Grup toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından cumhurbaşkanı adayı olduğu açıklandı.[3] 11. Cumhurbaşkanı adayı oldu. 27 Nisan tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı birinci tur seçimlerinde 357 kabul oyu çıkmasına karşın 367 sayısına ulaşılamadığı için, seçim ikinci tura kalmış; Anayasanın ilgili hükmü gereği, ilk oturumun açılabilmesi için 367 üyenin Mecliste hazır bulunması gerektiği gerekçesi ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından oturumun iptali için Anayasa Mahkemesi'ne açılan dava sonucu Meclis'in bu birinci oturumu, Anayasa Mahkemesi'nin 1 Mayıs 2007 tarihli kararı ile iptal edilmiş ve bu karar aynı gün saat 16.13'de kamuoyuna açıklanmıştır. [4]6 Mayıs 2007 tarihinde Mecliste yapılan iki yoklamada da toplantı yeter sayısının bulunamayışı yüzünden 11. Cumhurbaşkanı seçilememiştir.[5]
22 Temmuz 2007 seçimlerinin ardından AKP'nin tek başına iktidara gelmesinde Gül'ün cumhurbaşkanı seçilememesinin etkili olduğu görüşü öne çıktı. Bunun sonucu olarak da AKP çevresinde "halk böyle istiyor" yorumu benimsendi. [6] 13 Ağustos tarihinde kulislerde konuşulan 11. Cumhurbaşkanı adaylığı kesinleşti.[7] 20 Ağustos 2007 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi birinci turunda 341 oy aldı.[8] 24 Ağustos 2007 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turunda 337 oy aldı. Anayasaya göre ilk iki turda üçte iki çoğunluk olan 367 sayısına ulaşılamadığı için cumhurbaşkanı seçiminden bir sonuç alınamadı.
Abdullah Gül 28 Ağustos 2007 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin üçüncü turunda 339 oy alarak Türkiye Cumhuriyetinin 11. cumhurbaşkanı seçildi.[9] Böylece Nisan 2007'de başlayan Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanını seçim süreci sona erdi.

Kişisel yaşamı
21 Ağustos 1980'de Hayrunnisa Gül (Özyurt) ile evlenen Gül'ün Ahmet Münir, Kübra ve Mehmet Emre adlarında üç çocuğu dünyaya geldi. Gül, İngilizce ve Arapça biliyor. Ayrıca Beşiktaş takımını tutmaktadır.[10]

Kaynakça
^ Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi adaylar arasında Abdullah Gül’ün de adı geçiyor. haber3.com (23 Nisan 2001). 27 Ağustos 2007 tarihinde erişildi.
^ http://www.ulumulhikmekoeln.de/medenidusuncetarihi/abdullahgul.htm
^ http://www.sandik.org/index.php?haberid=11555
^ Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turu iptal. NTV.com (1 Mayıs 2007). 27 Ağustos 2007 tarihinde erişildi.
^ 367 bulunamadı. NTV.com (07 Mayıs 2007). 27 Ağustos 2007 tarihinde erişildi.
^ Gül’den ‘Halk adaylığımı onayladı’ mesajı. NTV.com (26 Temmuz 2007). 27 Ağustos 2007 tarihinde erişildi.
^ Erdoğan: Adayımız Gül, hayırlı olsun. NTV.com (15 Ağustos 2007). 27 Ağustos 2007 tarihinde erişildi.
^ Her parti kendi adayına oy verdi. NTV.com (21 Ağustos 2007). 27 Ağustos 2007 tarihinde erişildi.
^ Gül 339 oyla 11. cumhurbaşkanı seçildi. NTV.com (28 Ağustos 2007). 5 Nisan 1981 tarihinde erişildi.
^ Köşk'e üçüncü Beşiktaşlı. haber3.com (24 Nisan 2007). 27 Ağustos 2007 tarihinde erişildi.

 

 

Tuesday, August 14, 2007

Liderler - Mehmet Ağar Belgeseli

 

Polis kökenli bir baba... Kendisi gibi polis olmak isteyen oğlu... O babanın oğlunun kollarında can verişi... O oğlun kızının da yıllar sonra bir hastalığa kurban gidişi... Ağar'ın, yollar, acılar, skandallar, iniş çıkışlarla dolu yaşam öyküsünden sadece birer kesit bunlar...

 


 

Biz onu "Devletin Mehmet'i" olarak tanıyorduk.
Bu kez karşımıza "Milletin Mehmet'i" olarak çıktı.
Ve söyledikleriyle hepimizi şaşırttı.
Çünkü "Milletin Mehmet'i"nin söyledikleri, "Devletin Mehmet'i"nin yaptıklarına hiç uymuyordu.
"Devletin Mehmet'i" "PKK ile onun taktikleriyle savaşacağım" diyerek göreve gelmiş, 1000 operasyon yapmış, suçlulara nikah şahidi olmuş, pasaport sağlamış, adı MİT raporlarında "işkenceci"ye, "mafya işbirlikçisi"ne çıkmış bir "derin devlet adamı"ydı...
"Milletin Mehmet'i", dün savaştığı eşkıyaya, hem de seçim arifesinde "İn dağdan, ovada siyaset yap" diyebilecek kadar cesur, Genelkurmay Başkanı'na "Evlat acısını bilmeyen benim gibi hissedemez" diyecek kadar insancıl bir halk adamı oldu.
NTV'ye hazırladığım "Mehmet Ağar portresi" için buluştuğumuzda "Nasıl bu kadar değiştiniz" diye sordum:
"Ben değişmedim, şartlar değişti" dedi.
Bugünkü ortamın 1993-96 koşullarından farklı olduğunu anlattı. "Bölgede insanların gözü hala dağda ise bunu çözmek politikacıya düşer" dedi.
Anadolu'yu tanıyor.
Sıradan bir tanışıklık değil onunki; Ankara'da doğmuş, Urfa'da başlayan ilkokul eğitimini, babasının tayinleri yüzünden Gümüşhane'de, Bolu'da, Adana'da, Ankara'da, Erzincan'da sürdürmüş. Ortaokulu Kayseri'de, Diyarbakır'da, Uşak'ta okumuş.
Lise yılları Ankara ve İstanbul'da geçmiş.
İnsanın böyle bir yaşam haritası olunca, her ilden bir iz, her bölgeden bir tanışıklık edinmemesi mümkün değil.
Bir dönem bürokrat olarak kendisine kapılar açan o tanışıklıklar bugün siyasette işine yarıyor Ağar'ın... Sadece sınıf arkadaşları oy verse, onu Meclis'e yollayabilirler. Verecekler mi?
Her kamuoyu yoklaması ayrı bir şey söylüyor.
Ama görünen o ki, DP'de "Devletin Mehmet'i"nin gölgesi, "Milletin Mehmet'i"nin arkasından yürüyor.


'Baba tokadıyla gelen evlilik...

Mehmet Ağar'ı diğer liderlerden ayıran önemli bir farkı var: Eşi Emel Ağar...
Diğerleri yalnız gezerken Ağar, yanından eşini hiç ayırmıyor.
Çengelköy'de yaptığımız söyleşiye de birlikte geldiler.
Orayı özellikle seçmiştik; ikisinin çocukluğu da bir dönem orada geçmişti. Aynı yollarda birbirlerini tanımadan oynamışlardı.
Sonra Ankara Bahçelievler'de aynı mahallede oturmuşlardı.
Bulgar göçmeni bir ailenin kızı olan Emel, henüz 18 yaşındaydı. "Mülkiyeli Mehmet"e görür görmez âşık oldu. Ama kendini "ağır sattı". Babasından gizli çıkmaya başladılar. Ama bir gün yakalandılar.
Emel Ağar, o günü şöyle anlattı:
"Bizim evin köşesinde vedalaşırken babam bizi gördü. Ve ben, o güne kadar 'Git öte' dediğini duymadığım babamdan orada Mehmet için bir tokat yedim. Mehmet de gelip ağlamalarımı kapıdan dinlemiş. Onun üzerine bir hafta sonra beni istemeye geldiler. Birbirimizi tanımadan, babamın baskısıyla nişanlandık. Hiç unutmuyorum, gelecekleri akşam, babam asık bir suratla beni çağırdı yanına, 'Kızım ben seni o gün istemeyerek hırpaladım, ama sen benim bu davranışımdan dolayı bu çocukla evlenmek zorunda kalıyorsan kapıdan kovarım onları' dedi. 'Yok babacım' dedim." Böylece 1974'te evlendiler.
Side'deki balayından döndükten 2 gün sonra kapı çaldı. 2 kişi geldi. Ağar, "Ben gidiyorum" dedi ve gitti. 30 gün ortadan kayboldu. Emel Hanım, kiminle evlendiğini o zaman anladı.
O günden sonra da hep yatağının başucunda bir telsizle yaşayacaktı:
"Mehmet o kadar alışık ki, ben hiç alışık olmadığım için uyuyamıyorum. Bazen 'Mehmetçiğim uyan, bak şöyle bir olay varmış' diyorum; 'Dinliyorum' diyor, hakikaten de dinliyor. Bir gün isyan ettim: 'Ben bu hayatı sürdüremeyeceğim' dedim. Mehmet 'Benim için sizler daha önemlisiniz. İstersen bırakabilirim' dedi. Yattık, bütün gece uyuyamadım. Mehmet'in Mülkiye yıllığını hatırladım. Orada 'En büyük ideali babasının izinden Emniyet saflarına geçmektir' yazıyordu. 'Ben ne yapıyorum? Kocamı mutsuz edeceğim' diye düşündüm. O günden sonra her zaman yanında oldum. Ölene kadar da olacağım."


Oğullar da baba olunca...

Babası çok önemli Ağar'ın hayatında...
Bir çocuk düşünün ki, hep babasına özenmiş, onun takımını tutmuş. Babası 27 Mayıs'ta içeri girdiğinde cezaevine yemek taşımış.
Sonra baba mesleğini yapabilmek için Mülkiye'ye girmiş. Girdiği sene 43 yaşındaki babasının akciğer kanserine yakalandığı haberini almış. 4 ay babasının başında beklemiş.
Ve onu, kendi kolları arasında sonsuzluğa yolcu etmiş.
Bir ana ve iki kardeşin sorumluluğunu üstlenmiş. Ağar'ın albümündeki bu fotoğraf, tam ailesine kol kanat gerdiği o dönemden...



Hayatının en zor sayfası

Yasemin, Ağar'ların hayatının en zor sayfası...
Onu evlat acısıyla tanıştıran ve belki ondaki değişimde payı olan bir büyük eksilme...
Yasemin'i anlatırken hala gözyaşlarına hakim olamıyor Mehmet Ağar...
İlk çocuğu Tolga doğduğunda heyecanla Ankara Doğumevi'ne koşmuş. O günü anlatırken "Tabii serde Elazığlılık var, ne taşkınlık yapacağımı bilemiyordum" diyor. Tam yaptığı taşkınlığı anlatacakken Emel Hanım mani oluyor.
Ardından Yasemin doğunca katmerlenmiş mutlulukları...
Ağar, tam Susurluk soruşturmasıyla boğuşurken baş göstermiş Yasemin'in hastalığı...
Mehmet Ağar, hayatının en kötü dönemini şöyle özetliyor:
"Başta 'Niye bize, biz ne yaptık' diye sorduk. Ama ondan sonra bir baktık etrafımızda bizim gibi onlarca, yüzlerce aile var. İnanç, iman, tahammül, tevekkül... Bu acıyla yaşamayı öğrendik."
Emel Ağar da aynı tevekkülle konuşuyor:
"Yasemin çok farklı bir çocuktu. Sanki bir görevle gelmişti, görevle de gittiğine inanıyorum. Onun için de, inançlarım gereği bu hükmü çok fazla sorgulamıyorum. Hiçbir zaman da itirazım olmadı."

 

 

Liderler - Deniz Baykal Belgeseli

 

 

Türk tipi politikanın eşsiz bir örneği: Deniz Baykal

Gölgesini büyüten adam

En sevdiği şiir “Herkesin bırakıp gittiği noktada/sen dayanabilirsen tek/adam oldun demektir” diyordu. O yüzden hep dayandı. Örnek aldığı lider, bu şiirin tercümanı Bülent Ecevit’ti…

Cemal Süreyya, Deniz Baykal’ı şu sözlerle tarif ediyor: “Yalnız gölgesiyle göründü. Işığın hemen önünde durarak, hep öyle yaparak, gölgesini büyüttü. Öyle ki pelerini ürkütücü de sayılır oldu.”
Geçen hafta başı, CHP için hezimet olan seçim sonuçlarını ‘büyük zafer’ gibi sunan adam, adeta Cemal Süreyya’yı doğrularcasına gerçeğin ışığının önünde duruyor ve artık kullanılmaktan iyiden iyiye eprimiş peleriniyle gölgesini büyütüyordu.
Şu farkla ki, artık ürken kalmamıştı.
Tarihe ‘Türk tipi politika’nın en bildik sembollerinden biri olarak geçecek Deniz Baykal…
Partisinin her seçimde biraz daha eriyor olmasını, fazla kilolarından kurtuluyormuş gibi yorumlayacak kadar rahat…
Sonuçları ‘hezimet’ diye yorumladığı için medyayı suçlayacak kadar pervasız…
İstatistik bilmeyenlere rakamların dilini öğretecek kadar öfkeli…
Her şeye, hiçbir şey olmamış gibi devam edebilecek kadar genç…

Genç Baykal?
Tuhaftır, ama 1938 doğumlu Baykal, toruna karıştığı halde Türk siyasetinin ‘genç lideri’ unvanını kimseye kaptırmadı. Onu Or-an sırtlarında koşarken ya da bisiklete binerken görenler de bu illüzyonu sürdürmekte beis görmediler.
Anlatılanlara bakılırsa, çocukken de öyleydi.
Her sabah muntazam koşar, koşarken kızarır, kızardığı için ona ‘Domates Deniz’ denirdi.
Dar gelirli bir ailenin çocuğu olduğundan tamirci çıraklığı, simitçilik yaparak yetişmiş, ama darda kalmadıkça -Tayyip Erdoğan gibi- bunları siyasette dile getirmemeye özen göstermişti. Liseyi doğup büyüdüğü Antalya’da okurken kentin sulama kanallarında işçilik de yapmıştı, Toprak Mahsulleri Ofisi’nde ambar puantörlüğü de… Tekneyle karpuz nakliyeciliği de…
Heybeliada Deniz Lisesi’ne girmek istemiş ama bir sağlık raporu nedeniyle giriş sınavını kazanamamıştı. Daha sonra pek özendiği Deniz Üssü’ne 1980′de Zincirbozan’da sürgün olarak gidecekti.

Hukukçu
Hayatının iki önemli kararını o yıllarda vermişti:
Hukukçu olmak ve ortaokul aşkı Olcay Hanım’la evlenmek…
İkisi de oldu.
Ankara Siyasal’a girip 1959′da mezun oldu. 1961′de Mümtaz Soysal’ın Anayasa Hukuku kürsüsüne asistan olarak girdi. ‘Mülkiye Cuntası’ içinde Turan Güneş’in rahle-i tedrisinden geçti.
Asistan olduğu yıllarda, Hazine Müsteşarlığı’nda işe başlayan Olcay Hanım’la evlendiler. Fazla paraları olmadığından düğün yapamadılar. Akçakoca’da, hiç tanımadıkları iki kişinin tanıklığında sessiz sedasız evlendiler.
Baykal, -diğer politikacıların aksine- eşini hiç yanında gezdirmese de, her Yengeç burcu gibi ailesine düşkündü. Ve tabii ihtiraslı…

Siyasetçi
Siyaseti bırakması CHP’nin bir seçim hezimetiyle mi olacak, bilinmez ama, siyasete atılması CHP’nin bir seçim hezimetiyle oldu.
1965 yenilgisi üzerine CHP’nin durumunu değerlendiren bir rapor yazdı.
Daha sonra yazacağı doçentlik tezine dayanak olan bu çalışmada bu dibe vurmanın bir çıkışın başlangıcı olabileceğini yazdı. Siyasal Katılma başlıklı tezine göre DP geleneği halkın muhafazakâr değerlerine saygılıyken, CHP, onları değiştirmekten yanaydı. DP’liler halka hizmet götürürken, CHP’liler ona dans öğretmekle meşguldüler. Bu yüzden de hizmet almamış halk, değerlerine saldıran bu partiyi sandıkta habire cezalandırıp duruyordu.
İlginçtir, geçen hafta Baykal’ın partisi dibe vurduğunda, muhalifleri ona tam da bu saptamalarla saldıracaklardı.

Hizipçi
Sözkonusu rapor Turan Güneş aracılığıyla CHP’nin yükselen yıldızı Bülent Ecevit’e ulaştırıldı. Ecevit, bu genç akademisyeni elinden tutup İsmet İnönü’ye götürdü. Ve partiye böyle kaydoldu.
12 Mart döneminde askerdeydi.
Döndüğünde Ecevit’i partinin başına geçmiş buldu ve onun isteğiyle 1973 seçimlerinde Antalya’dan adaylığını koydu.
35 yaşında milletvekiliydi. 36’sında Maliye Bakanı oldu.
Ancak ‘70′li yıllar onun adının ‘hizipçilik’le özdeşleştirileceği yıllar oldu. O kadar ki, Meydan Lauresse sözlüğünün ‘Hizip’ maddesi hizipçiliğin ne olduğunu anlatırken kendisine atıf yapıyordu.

Sürgün
İkinci siyaset stajını 12 Eylül sonrası Demirel’le birlikte sürgünde olduğu Zincirbozan’da yaptı. Burada düzenlenen seminerlerde, Türkiye sorunları üzerine siyasi rakipleriyle uzun tartışmalar yaptı.
Referandumla yasaklar kalkınca da yeniden meclise döndü.
O gün bugündür, yani 17 yıldır ‘Deniz’le partisi arasında med-cezir manzaraları yaşanıyor.
Kâh Ricky Martin şarkısıyla merdivenlerden iniyor, kâh Yunus’lardan Edebali’lerden söz edip Anadolu solu kavramını ortaya atıyor, kah bırakıp gidiyor, dayanamayıp geri dönüyor.
1988 SHP kurultayında hizipçilik iddialarını yalanlarken “Ben Baykalcı değilim” açıklamasını yaptı.
2000′de Yener Süsoy’a “Hizip kurmaya ne maddi gücüm var, ne de benden talimat bekleyen insanlarım…” dedi; “Arkamda ne bana güç katan işadamları, ne medya, ne aşiret, ne de maddi güç var. Ben yalnız bir adamım. Baremin 6. derecesinden emekli Hüseyin Hilmi’nin oğlu Deniz Baykal’ım ben…”

Gladyatör
Lider Biyografilerindeki Türkiye (Aykırı Tarih, 2001) kitabında Deniz Baykal bölümünü yazan Yücel Demirer ve Levent Erçin ona ‘Ya çok sevilen ya da nefret edilen’ başlığını yakıştırdılar.
Bedri Baykam’a göre o, “Herkese rağmen herkesi kurtaracak gladyatör"dü.
Cemal Süreyya’nın (99 Yüz, Kaynak Y, 1991) tabiriyle ise “3 kişinin içinde ahbap, 100 kişi içinde yol gösterici… 1000 kişinin içinde hiç…”
Süreyya, Baykal notlarını -bugünü okurmuş gibi- bitirir:
“Her şey bitti mi? Sayılmaz. Deniz Baykal’ın o saç büklümü, alınyazısını bugün yine özenle gizlemekte… Eskisi kadar güvenli biçimde olmasa da…”

İşte Baykal’ın en sevdiği şiir
“Ne kazandım diye sevin, ne yıkıldım diye yerin”
Bir tarihte CHP liderine en sevdiği şiir sorulduğunda Adam Olmak demişti. Ne zaman sıkılsa, sıkıntısını bu şiirle dindirmişti.
Şairin adı Rudyard Kipling’di. Tercümanı ise Bülent Ecevit…
Şiiri okuyunca, yenildiği her seçimden sonra Baykal’ın nasıl olup da “Zafer bizim” açıklaması yaptığını daha iyi anlayacaksınız:
“Çevrende herkes şaşırsa,
bunu da senden bilse,
sen aklı başında kalabilirsen eğer,
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır,
hem kendine güvenirsen eğer,
bekleyebilirsen usanmadan,
yalanla karşılık vermezsen yalana,
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana.
düşlere kapılmadan düş kurabilir,
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir,
ikisine de vermeyebilirsen değer,
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz,
kandırabilir diye safları, dert edinmezsen,
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz,
koyulabilirsen işe yeniden.
döküp ortaya varını yoğunu,
bir yazı turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın dile
baştan tutabilirsen yolunu
yüreğine sinirine dayan diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da,
herkesin bırakıp gittiği noktada,
sen dayanabilirsen tek
herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı, krallarla gezerken
dost da düşman da incitemezse seni
ne küçümser ne büyültürsen çevreni
her saatin her dakikasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyi ile dünya önüne serilir
üstelik oğlum, adam oldun demektir.”

 

 

Liderler - Recep Tayyip Erdoğan

 

Mehter takımındaydı. Futbol takımındaydı. Münazara takımındaydı. Dersleri zayıf olsa da sosyal yönü tamdı. Bir hocası, "Çalışkan imam hatipliler birer hacı kızı alıp eve çekilecek. Türkiye'yi siz yöneteceksiniz" dedi





İstanbul İmam Hatip Lisesi 5-B sınıfının 1970-1971 yıllığında Mehmet Akif'in etrafında kümelenmiş öğrenci fotoğrafları var; bu fotoğrafların en üstünde de tanıdık bir çehre:
Recep Tayyip Erdoğan...
İşin ilginci bu mizansen, "ampul" şeklinde bir zemin üzerine oturtulmuş. Ertesi yıl 6-B'ye geçen öğrenciler, bu kez kökleri derin bir ağacın meyveleri gibi yerleşmişler tabloya...
Erdoğan, yine en üstteki meyve pozisyonunda...

Kur'an'dan bütünlemeye
NTV için hazırladığımız "Lider Portreleri"nin Recep Tayyip Erdoğan bölümü için araştırma yapan arkadaşımız Yusuf Kenan Beysülen'in ulaştığı imam hatip karnesi, Başbakan'ın vasat bir öğrenci olduğunu gösteriyor.
1973'te "iyi" dereceyle mezun olan Erdoğan'ın notları pek parlak değil:
Kur'an-ı Kerim'den ancak bütünlemede geçebilmiş.
Arapçası zayıf; tek ders sınavından 5 alabilmiş.
Tefsir: 6...
Hadis: 7...
Fıkıh: 7...
Dini derslerinin zayıflığına karşın Milli Savunma'sı 8 Erdoğan'ın...
Mezuniyet karnesinde bir tek 10 var: Beden Eğitimi...

Mehter takımında
Dersleri zayıftı ama Erdoğan sosyal bir öğrenciydi. Okulun bütün faaliyetlerinde yer alıyordu.
1972'de yapılan İstanbul liselerarası münazara yarışmasında, İstanbul İmam Hatip Lisesi'ne birinciliği getiren ekipte o da vardı.
Ayrıca okulun mehter takımında yer alıyor, uzun boylu olduğu için Mehteran'ın önünde sancak taşıyordu.
Bir yandan da İmam Hatip'in futbol takımında top koşturuyordu. Yıllar sonra sahada giydiği şort hatırlatıldığında gülecek ve "Bu yönden günahkâr olduğumu biliyorum" diyecekti.

Meczuplar ve hizmetkârlar
Velhasıl sınıfta arkadaşları Kur'an hatmederken o, sokakta, hayatın içindeydi.
Belki de yıllar sonra sınıf arkadaşlarına fark atmasının sırrı buradaydı.
Erdoğan'ın sınıf arkadaşlarından Abdurrahman Şen'in, Beysülen'e anlattığı bir anı bunu doğruluyor.
Şen, bir gün Karagümrük stadında hocaları Fevzi Bektaş'la Erdoğan'ın bir maçını izlediklerini anlatıyor. Erdoğan maçta çok iyi oynuyor. Çıkışta Bektaş, Şen'e Erdoğan'ın dersleri zayıf olduğu halde sahanın en iyilerinden olduğunu belirtip diyor ki:
"Bugün Kuran-ı Kerim'den, Arapçadan benden 9-10 alanlar, yarın birer hacı kızı alıp kenara çekilecekler. Bu ülkeye, bugün bu sahalarda top koşturanlar, sizler hizmet vereceksiniz."
Şen şöyle doğruluyor:
"Bugün bakıyorum, hakikaten bizim sınıfta Arapçası, Kuran'ı, meslek dersleri 9-10 olanlar, bugün birer köşeye çekildiler. Hatta bir kısmı kendilerini iyice meczuplaştırdı. Ama o günlerde kahveye kaçan, sinemaya giden, top oynayan, 'Bu ne biçim imam hatipli' diye eleştirilen öğrenciler, toplumun önünde iş yapan insanlar oldular."

Siyasete komşusu soktu
Dün, tek başına iktidar olamazsa siyaseti bırakacağını açıklayan Erdoğan, siyasete 33 yıl önce bir komşusunun önayak olması sonucu girmişti.
1973'te İmam Hatip'i bitirmiş, ertesi yıl İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi'ne başlamıştı. O yıl, futbol sayesinde iş de bulmuştu.
Oynamakta olduğu Camialtı futbol takımından 1. Amatör Küme takımlarından İETT'ye transfer olunca İETT Altıntepe Müdürlüğü'nde işçi olarak işe alınmıştı.
Milli Selamet Partisi'nin meydanlara çıktığı yıllardı. Komşusu, hemşerisi, arkadaşı Nuri Avcı, MSP Gençlik Kolları Başkanı'ydı. Onu bir parti toplantısına götürdü. Sonra da partiye üye olmasını teklif etti. Ama Erdoğan'ın babası koyu AP'liydi. Böyle bir şeye asla izin vermezdi.
Erdoğan, "Üye olurum ama gizli kalsın, babam duymasın" dedi. Böylece, gizlice MSP'ye üye oldu.
Çok kısa zamanda girişkenliği sayesinde MSP'nin Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanı olacak, bir yıl sonra da İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığı'na terfi edecekti.


Sistem ve Erdoğan...
Erdoğan'ın yükselişinde sistemin payı var mı?
Kariyerinin değişik aşamalarına dikkatlice bakıldığında anlaşılıyor ki, istemeden de olsa aslen ona muhalif olan siyasal sistem, bu yükselişe omuz vermiş.
Hatırlatalım:
12 Eylül geldiğinde Erdoğan İETT'de çalışıyordu. Emine Hanım'la evlenmişti. İki çocuk babası olmuştu. Erbakan'ın gözdeleri arasına girmişti. MSP'nin Gençlik Kolları Başkanı idi.
Dönemin Sebil dergisi, onu "İslamcı gençliğin gerçek liderlerinden" diye tanımlıyordu.
12 Eylül'de askerle ilk kez karşılaştı. İETT'nin başına bir komando albay gelince kendi deyimiyle "farklı bir hava esti. O hava kendisine uymadı" ve istifasını verip ayrıldı. Daha 70'lerin sonunda İslamcı hareket tamamen ortadan çekilmişe benziyordu. Sonra ne oldu da birden palazlandı?
Erdoğan'ı yıllardır izleyen araştırmacı Ruşen Çakır'ın buna dair önemli bir gözlemi var: "12 Eylül'de ülkücü ve devrimci gençler hapislere dolduruldu. Gençlik boşta kaldı ve burayı büyük ölçüde İslamcılar doldurdu. Eğer onlar da o dönem ülkücüler ve devrimciler kadar telef olsalardı, belki bugün AKP'nin tek başına iktidarına kadar gelen süreç yaşanmazdı."

Ateşten gömlek
Erdoğan askerliğini yapıp döndüğünde ANAP kurulmuş, eski MSP'liler orada saf tutmuştu.
Yeni kurulan Refah Partisi adam bulamıyordu. Bu çalışma için görüştüğümüz Çakır'a göre, burada da kritik bir karar verdi. "Ateşten gömlek giydi" ve herkes Özal'ın peşine takılırken, -hatta söylenti doğruysa Özal kendisine özel kalem müdürlüğünü teklif etmişken- Erbakan'ı ve onun yeni partisi Refah'ı tercih etti.
Orada, çok daha hızlı sivrildi. Henüz 31 yaşında, Türkiye'nin en büyük kentinde il başkanı olmuştu. Bir süre sonra da milletvekili adayı olacaktı.

Sistemin hediyesi
Ruşen Çakır'a göre, Erdoğan'ın siyasal kariyerinde sistemden aldığı bir "büyük hediye" daha var: Şiir okuma nedeniyle gelen hapislik...
"Bu..." diyor Çakır, "...Erdoğan'a sistemin bir hediyesidir. Onu batırmak isterken tam tersine çıkardılar. Refahyol'un 28 Şubat deneyimi ile Erbakan ve kurmaylarının kötü sınav verişi de o döneme denk gelince Erdoğan'ın önü açıldı."
Tabii "hediyeler" ve tesadüflerle bireysel yeteneğin kesiştiği bu öyküye Erdoğan'ın baştan beri yanından ayırmadığı ekibini, Albayrak'ların finans imkânlarını, MÜSİAD çevrelerinin verdiği desteği de katıyor Çakır...
O destekler arasına son dönemeçte ABD de katılınca 60'ların imam hatip lisesi öğrencisinden 2000'lerin Başbakanı çıkıyor.

 

 

Liderler - Devlet Bahçeli

 

Bahçeli'nin sırları
Devlet Bahçeli, çocukken de, akademisyenken de, Türkeş'in yanındayken de hep şimdiki gibi ketum, mesafeli ve gösterişsizdi. Ama bu özelliği onun sessiz ve derinden tırmanışını engellemedi



MHP lideri Devlet Bahçeli miting kürsüsünden attığı bir yağlı urganla bu seçime damgasını vurdu. Aslında son ana kadar ortaya çıkmamış, ekranda görünmemiş, 1999'da olduğu gibi düşük bir profil ortaya koymuştu.
Bu sessizlik, bir seçim stratejisi mi?
NTV için hazırladığımız "Liderler belgeselleri"nin "Devlet Bahçeli" bölümü için çalışırken gördük ki ön planda olmayı sevmeyen bu tavır, bir kampanya taktiği değil, bir kişilik özelliği...
Bahçeli, çocukken de, akademisyenken de, Türkeş'in yanındayken de hep şimdiki gibi ketum, mesafeli ve gösterişsizdi. Ama bu özelliği, onun sessiz ve derinden tırmanışını engellemedi.
Devlet Bahçeli varlıklı bir aileye mensup olduğundan üniversiteye kadar hep özel okullarda okudu. MHP uzmanı yazar Kemal Can'a göre camiada "kolejli" diye tanınıyor.
Liseye İstanbul'da Akgün Koleji'nde başladı; Ata Koleji'nde tamamladı. İstanbul'un otoriterliğiyle ünlü 1. Ordu Komutanı Cemal Tural'ın eşi Suna Tural, lisede edebiyat öğretmeniydi. İlk milliyetçi kitapları o tavsiye etti.
1967'de Ankara İktisadi, Ticari İlimler Akademisi'ni kazandı. Dış Ticaret okuyordu. Annesiyle birlikte kalıyordu. Pek çok 68'li gibi, siyasete o dönem girdi. Türkeş'in Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin seminerlerine gidip geliyor, Akademi'nin ülkücü gençleriyle geziyordu. Solcuların egemenliğindeki Akademi'de Ülkü Ocakları'nı kurdu.
Ve 1969'da okulu solcuların elinden kurtarmak için ülkücülerle birlikte bir işgal eylemine önderlik etti.
Henüz 21 yaşındaydı.

Çatlı'nın hocası
1971'de mezun oldu ve okulda asistan olarak kaldı. Abdullah Çatlı, öğrencileri arasındaydı. Öğrencileri ve öğretim elemanları akademisyen Bahçeli'yi, bugünkü gibi ciddi, ağırbaşlı biri olarak anımsıyorlar. Yakınları ona "Devlet Abi" diye hitap ediyor. Okulun yakınlarındaki Ciğer 52'de yemek yiyor; yanında hesap ödemeye kimse cüret edemiyor.
O zaman da alnını ve ensesini açık bırakacak şekilde saç tıraşı oluyor. Nedenini soranlara şöyle diyor:
"Alnınız açık olsun ki övülecek bir iş yaptığınızda alnınızdan öpsünler; enseniz açık olsun ki kötü bir şey yaptığınızda şaplağı vursunlar."
Örgütçülüğüne akademisyenliğinde de devam ediyor; "Ülkücü Maliyeciler ve İktisatçılar Yüksekokullar Asistanları Derneği"nin (ÜNAY) kurucuları arasında yer alıyor. Ülkücü öğretim üyelerinin üniversitede kadrolaşması için çalışıyor.
Bugün adı Gazi Üniversitesi olan Akademi'den arkadaşı Rıza Ayhan, yazları çadırla tatile çıktıklarında, köylülerle sohbet edip memleket meselelerini tartışmaktan tatil yapamadan geri döndüklerini anlatıyor.
"Tatilin iyisi böyle olur" diyor Bahçeli... O yıllara ait "tek vukuat"ı var mahkeme kayıtlarında... 1978'de beyaz Renault'sunu ülkücü gençlere ödünç veriyor ve aracın bagajındaki portakal sandığından 2 makineli tüfek çıkıyor. Konu, Adana MHP davasında gündeme geliyor; ama Bahçeli'nin ifadesi alınmıyor.
12 Eylül'de hemen bütün siyasi dernekler kapatılırken Bahçeli'nin Üniversite Akademi ve Yüksekokullar Asistanları Derneği'ne dokunulmuyor.
Ama üniversite, Bahçeli'nin doktora tezine danışman hoca vermeyi geciktirerek engelleme yapıyor. Bahçeli bu yüzden tezini 10 yılda tamamlayabiliyor.

Evlilik hazırlığı
12 Eylül yıllarında üniversitedeki ülkücü arkadaşlarıyla MHP'nin "akademisyenler grubu" gibi çalışıyorlar.
Hamle ve Töre dergilerini çıkarıyorlar. Bahçeli o ara, siyasi faaliyetler yasaklanınca bir ev alıp döşüyor, evlenme hazırlığına girişiyor; üniversiteden bir arkadaşına "Ev hazır, şimdi içine bir hanımefendi bulmak kaldı" diyor. Ancak "memleket meseleleri" nedeniyle bu planı hep ertelemek zorunda kalıyor.
1987'de Türkeş'ten Milliyetçi Çalışma Partisi'ne davet alıyor. Ve o yıl, 19 Nisan'daki kongrede Genel Sekreter seçiliyor. O gün, kendisini siyasete girmeye teşvik eden babasının ölümünün 20. yıldönümü...
10 yıl yanında çalıştığı Başbuğ ölünce yerine geçiyor. Ve 1999'da, bir başka 19 Nisan sabahı, partisinin büyük zaferiyle milletvekili oluyor.
Sonrası?.. 10 gün sonra belli olacak.

Ferdi Tayfur hayranı
Diğer liderlerin tersine, Bahçeli'nin özel hayatı pek az biliniyor.
Fanatik Beşiktaşlı... Türk halk ve sanat müziklerini seviyor; arada Ferdi Tayfur dinliyor. Favori yemeği: Acılı Adana...
Asla ütüsüz pantolon, kravatsız elbise giymiyor.
Bekâr. Ankara'da ablası Serpil Hanım'la oturuyor.
1948'de Osmaniye'de doğmuş. Türkmen köklerine dayanan Bahçeli ailesi koyu CHP'li... İsmet Paşa hayranı olan babası Salih Bahçeli'nin ilk evliliğinden iki çocuğu var. İlk eşi vefat edince Saime Hanım'la evlenmiş. Ondan da 4 çocuğu olmuş.Oğullarına, gördüğü bir rüyadan isimler koymuş: Turan, Servet ve Devlet...



Harmandalı oynardı
Devlet Bahçeli'nin çocukluk izlerini süren Hacı Mehmet Duranoğlu, Osmaniye 7 Ocak İlkokulu'ndaki diploma defterine ulaştı:
Defterde doğum tarihi, doğum kaydı tutulmamış pek çok Anadolu çocuğunun olduğu gibi, 1 Ocak görünüyor. Diploma derecesi: Pekiyi...
Bahçeli'nin Yavrukurt'ken çekilmiş bir fotoğrafı da var. Ağabeyi Servet Bahçeli, Duranoğlu'na Bahçeli'nin çok iyi halay çektiğini anlatıyor: "Öğrenciliğinde, okul müsamerelerinde ben mandolin çalardım, Devlet harmandalı oynardı" diyor.

 

 

Monday, August 13, 2007

Çerkez Ethem Belgeseli

 

Çerkez Ethem Belgeseli
Hazırlayan: Mim Kemal Öke




Çerkez Ethem Türkiye'ye dönmesi istendiğinde şu cevabı verdi;

“Herkesin beni hain bildiği memleketime af yoluyla dönmem, ihaneti kabul etmem demektir, hakkımdaki gerçeği umuyorum ki, tarihçiler yazacaktır.”

Sözleri, kendisinin ne kadar "son vatan"ına düşkün olduğunun ve onurlu bir şekilde memleketine dönmek istediğinin en somut ifadesidir.


Yakın tarih yazarlarının "Çerkes Ethem"le ilgili görüşleri:


PROF DR. MÜMTAZER TÜRKÖNE

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında Çerkes Ethem’in payını kimse inkâr edemez. Öyleyse bir borcu yerine getirmeli; tarihimizle barışmak adına bu adamın itibarını iade etmeliyiz.



Tıpkı Enver Paşa’nın mezarının İstanbul’a nakledilmesi gibi, Çerkes Ethem’den kalanlar da Amman’dan Türkiye’ye getirilmeli ve Bandırma’da bir anıtmezara defnedilmelidir.


Bu eski yaranın sarılması da, Çerkes Ethem’in şahsında Millî Mücadele’nin ateşten günlerinde “son vatan”ı savunanlara, sonrasında yolları ayrı düşmüş olsa da itibarlarının iade edilmesiyle mümkündür.


AVNİ ÖZGÜREL RADİKAL GAZETESİ

Çerkes Ethem, “Elinin altında hayli maddi kaynak olmasına rağmen Yunanlılara teslim olma kararını verdiğinde cebindeki üç-beş kuruş dışında yanına bir şey almadı. Nitekim Atina'ya götürülüp tedavisine Almanya'da devam edilmesi kararı üzerine oradan ayrıldığında günlerce pekmeze ekmek banarak karnını doyurmaya çalıştığını da biliyoruz.”


“Şurası kesindir ki Ethem'e 'Çerkes' lakabını takan İsmet Paşa'dır. Kendisine sorulduğunda bunu 'övgü' olarak kullandığını söyler; ama Ethem öyle anılmaktan rahatsızdır: "Hepimiz Osmanlı'ydık... Eğer milliyet ve ırk tefriki yapılmaya kalkışılsaydı bu vatanda seceresi karışmam

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 640574 ziyaretçi (1178329 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol