edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  => ÖSS TÜRKÇE KONULARI
  => EDEBİYAT BİLGİLERİ
  => Edebiyat Terimleri Sözlüğü -edebiyatokyanus
  => Edebiyat Terimleri Sözlüğü 2- edebiyatokyanus
  => Osmanlıca Terimler Sözlüğü-edebiyatokyanus
  => Edebiyat Bilgileri-Anlatım Türleri
  => Kompozisyon Bilgisi-Sözlü Anlatım
  => Kompozisyon Bilgisi-Yazılı Anlatım
  => Dilimizi Niçin Doğru kullanmalıyız?-Prof. Dr Rıza Filizok
  => Batı Edebiyatı
  => TÜRK EDEBİYATINDA TÜRLER
  => TÜRK EDEBİYATINDA AKIMLAR
  => DİVAN EDEBİYATI
  => TÜRK HALK EDEBİYATI
  => DOĞRU YAZMAK
  => TÜRK EDEBYATINDA DÖNEMLER
  => TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ
  => Türk Edebiyatında Düzyazı
  => ANLATIM BİÇİMLERİ
  => Anlatım Birimleri
  => Cumhuriyet Döneminde Roman
  => Millî Edebiyatta Roman ve Öykü
  => EDEBÎ TÜRLERDEN YARARLANMA GıyasettinAYTAŞ
  => Eski Türk Edebiyatından Yeni Türk Edebiyatına Geçiş
  => GÖRÜNTÜLÜ ÖSS HAZIRLIK
  => Türk Edebiyatında Şiir
  => ARUZ TARİHÇE VEZİN KALIPLARI,ÖRNEKLER
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Şiir
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Öteki Türler
  => Dünya Tarihi Çağdaş
  => Edebiyat İncelemelerinde Yöntem
  => Türkiye'de yayınlanan edebiyat dergileri
  => FELSEFE SÖZLÜĞÜ FELSEFE TARİHİ
  => Türkçe Belgeseli
  => Belgesel Destanlarımız - Çanakkale
  => Mustafa Kemal -belgesel
  => Türkçe Sözlük
  => "A" harfiyle başlayan atasözleri
  => "B" harfiyle başlayan atasözleri
  => C- Ç " harfleriyle başlayan atasözleri
  => D-E" harfleriyle başlayan atasözleri
  => F -G-H" harfleriyle başlayan atasözleri
  => I-İ-K " harfleriyle başlayan atasözleri
  => L-M-N" harfleriyle başlayan atasözleri
  => O-Ö-P-R " harfleriyle başlayan atasözleri
  => S-Ş" harfleriyle başlayan atasözleri
  => T-U-Ü -V" harfleriyle başlayan atasözleri
  => Y- Z " harfleriyle başlayan atasözleri
  => A" harfiyle başlayan deyimler
  => "B" harfiyle başlayan deyimler
  => C- Ç " harfleriyle başlayan deyimler
  => "D" harfiyle başlayan deyimler
  => "E- F " harfleriyle başlayan deyimler
  => G" harfiyle başlayan deyimler
  => H" harfiyle başlayan deyimler
  => " I - İ " harfleriyle başlayan deyimler
  => "K" harfiyle başlayan deyimler
  => "L-M-N" harfleriyle başlayan deyimler
  => "O-Ö" harfleriyle başlayan deyimler
  => P-R" harfleriyle başlayan deyimler
  => S-Ş" harfiyle başlayan deyimler
  => T-U-Ü" harfleriyle başlayan deyimler
  => "V-Y-Z" harfleriyle başlayan deyimler
  => MESLEKLER (ÖSS) REHBERİ
  => öss edebiyat soru bankası
  => Geçmiş Yıllarda Çıkmış Tüm ÖYS Edebiyat Soruları
  => İSLAMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI
  => ÖSS MATEMATİK GEOMETRİ FİZİK VİDEO DERSLERİ
  => Türk Edebiyatı Tarihi Ders Notları
  => Osmanlıca Sözlük
  => Mitoloji Sözlüğü
  => Atatürk Sayfaları
  => divan şairleri şiirleri
  => halk şiiri şairleri
  => Hikâye Antolojisi
  => Dünya Şiiri Antolojisi
  => Türk Halk Şiiri Antolojisi
  => Türk Şiiri Antolojisi
  => Divan Şiiri Antolojisi
  => QZANLAR - ESER -HAKKINDA
  => Yazarlar
  => Şairlerimiz -şiir antolojisi-
  => Şiir Atlası -dünya şaiirleri-
  => Çocuklara Şiirler
  => Şairler Yaşamöyküleri
  => Halk Şiiri
  => SÖZLÜKLER, dil yardımcıları
  => 9. sınıf edebiyat konuları 1
  => 9.sınıf edb konuları 2
  => 9 edb. konuları 3
  => Bilme bakış (sesli)
  => Ortaöğretim (Radyo) Ekonomi
  => (Radyo) Felsefe
  => (Radyo) Hukuk
  => (Radyo) Psikoloji
  => (Radyo) Sosyoloji
  => (Radyo) Tarih
  => (Radyo) >>T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük
  => Ortak (Anonim) Halk Edebiyatı
  => OSMANLI TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ
  => İL TANITIMLARI (görüntülü)
  => MÜZELER
  => BAŞLICA EDEBİ AKIMLAR
  => ELEŞTİRİ SÖZLÜĞÜ
  => SÖZLÜKLER
  => Dil Edebiyat Bulmaca
  => Öss Puan Hesaplama
  => ÖSS'ye Hazırlanmanın Püf Noktaları video
  => Karagöz ile Hacivat Gölge Oyunu video
  => Ders Notları - edebiyat fakültesi
  => DİL EDEBİYAT SUNU DERS NOTLARI 625
  => DİL EDEBİYAT SUNU DERS NOTLARI
  => Atatürk Sayfaları.
  => Türk Dünyası Müzikleri
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
9. sınıf edebiyat konuları 1

1-EDEBİYATIN GÜZEL SANATLAR İÇİNDEKİ YERİ
İnsanda güzel duygular uyandıran, duygu düşünce ve hayal dünyasını zenginleştiren eserlere sanat eserleri denir.
Resim, müzik, mimari, heykel, şiir, edebiyat birer sanat dalıdır.
Sanat eserleri görsel (plastik) sanat eseri, fonetik sanat eseri ve dramatik(ritmik) olmak üzere üçe ayrılır. Resim, mimari, heykel, hat görsel; edebiyat ve müzik de fonetik; tiyatro, dans, sinema, bale,opera dramatik sanat dalına girer. Sanat eserinin amacı öncelikle doğruluk ve fayda değil güzelliktir. Sanat eserleri insanların duygu ve düşüncelerini anlatır. Bilimsel eserler gibi bilgilendirici ve nesnel değildir. Sanat işiyle uğraşanlara sanatçı denir.
Yukarıda verilen bilgiler doğrultusunda edebiyatın güzel sanatlar içerisindeki yeri, işitsel(fonetik) sanatlar grubu içerisindedir.
Duygu düşünce ve hayallerin söz ve yazı ile güzel ve etkili biçimde anlatılmasına edebiyat denir. Şiir, hikâye roman, , masal vb. edebiyatın türleri arasında yer alır.
Edebiyatın ana malzemesi dildir. Duygu düşünce ve hayaller dil ile anlatılır. Bu bakımdan dil güçlü bir iletişim aracıdır. Çağlar öncesinde ortaya konan eserler dil sayesinde günümüze dek varlıklarını korumuşlardır. Dil ile ortaya konan eserler edebî metinlerdir. Edebî metinler cümle ve paragraflardan meydana gelir. Paragraflar da kendi arasında anlamsal bir bağlantı kurarak edebî metni oluşturur.
2-EDEBİYATIN DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ
Güzel sanatların bir dalı olan edebiyatın diğer bilim dallarıyla ilgisi vardır. Bir sanatçının ortaya koyduğu eser psikoloji, sosyoloji, felsefe ve tarih vb. bilimlerle ilgili olabilir. Sanatçı sosyal bir çevre içerisinde yaşar; eserini ortaya koyarken de bu çevreden etkilenir. Ele aldığı eserde kişisel duygu, düşünce ve izlenimlerini anlattığı gibi toplumun gelenek, görenek, inanç gibi değerlerini de ele alabilir. Bir sanatçının yaşamı da ortaya konan eser kadar önemlidir. Örneğin Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” adlı romanı incelenirken; yazarın içinde bulunduğu ruhsal durumu belirlerken psikolojiden, sanatçının yetiştiği sosyal çevreyi incelerken sosyolojiden; yazarın etkilendiği akımları ve dünya görüşünü belirlerken felsefeden, eserin yazıldığı dönemi incelerken de tarih biliminden yararlanılır.
Bir edebi eserin değişik bilim dallarından yararlanması edebi esere bilimsel bir eser niteliği kazandırmaz. Çünkü edebi eser her türlü insan etkinliğinden, doğal varlık ve görünüşten faydalanır.Bu nedenle bilim dallarıyla edebi eser arasındaki farklılık güzel sanatlara özgü bakış tarzında ve değerlendirme biçimindedir.
Edebiyatın diğer bilimlerden yararlanmasının sebebi, işlenen konunun tam anlamıyla eksiksiz bir biçimde işlenmesi için gereklidir.
3.DİLİN İNSAN VE TOPLUM HAYATINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ

DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ

Dil, millî kültürün ilgi alanına giren varlık dünyasını yansıtır; o milletin yapıp ettiklerinin, duyup düşündüklerinin, görüp bildiklerinin ve tüm tasavvurlarının aynasıdır. Her dil, evrenin bir başka yorumunu dile getirmektedir. Dilin zenginliği ya da yoksulluğu, o kültürün zenginliği ya da yoksulluğudur. Dilin sınırlarını, o toplumun kültürü belirler. İlgi alanı, idraki açılan, dünyası genişleyen kültürün dili de o ölçüde zenginleşir. İlim, felsefe, sanat, teknik, metafizik velhasıl hayatın her alanında problem alanları genişledikçe dil zenginleşir. Ancak, hayatın her alanını, kendi diliyle yaşamak şarttır. Kültürün sorunu dilin sorunudur.
Kültürün temel sorunları, gelişme sürecinin yönü ve içeriği açılarından ortaya çıkar. Aynı sorunlar dilde yaşanır. Bu süreçte kültürün temel meselesi, bağımsızlığını koruyabilmektir; yani, hayatı kendi bakış açıları, değerleri ve ölçüleri ile kurabilmektir. Her dilin kendine özel atasözleri, deyimleri, nüktelerinin olması ve bunların bir başka dile aktarılmasındaki zorluklar, her dilin ayrı bir inanç yapısının, bakış açılarının, ayrı bir imkânlar ve yönelişler dünyasının eseri ve aynası olduğunu göstermektedir. Yine her dilin, öfkesini, sevincini, kokusunu, sevgisini, tasasını, saygısını ifade biçimleri de bu konularla ilgili deyimlerinin zenginlik yahut yoksulluğu da farklıdır. Bazı diller soyutta, bazı diller somutta zengindir. Bazılarında duygu ifadelerinin zenginliği, bazılarında tarafsızlık hattâ soğukluk vardır. Kültür ne ise, dil de odur. Kültürün ilgi alanları ne yönde ise, dil de o yönde zenginleşmiştir.
KÜLTÜR TAŞIYICISI OLARAK DİL
Dil, millî hafızanın, millî hatıraların, duyguların ve düşüncelerin, bütün maddî ve manevî değerlerin, bütün buluş ve yaradışların ortak hazinesidir. Millet denilen insan topluluğunun en önemli sosyal varlığıdır. Kültürün ilk ve temel unsurudur.
Kültür, varlığını nesilden nesile intikale borçludur. Kültürün nesilden nesile geçmesi, böylece devamı ve yaşaması kültür taşıyıcı eserler, eğitim ve öğretim yolu ile olur. Onun içindir ki kültür eserleri, eğitim ve öğretim kültürün hayat şartıdır. Dolayısıyla eğitim ve öğretimin esas görevi kültürün intikal ve devamını sağlamaktır.
Bir milletin fertleri arasındaki ortak duygu ve düşünce akımı dille kurulabilmektedir. Bu akım dünden bugüne, bugünden yarına dille aktarılmaktadır. Bundan dolayı dil, aynı zamanda bir kültür aktarıcısı, bir kültür taşıyıcısıdır. Bir milletin tarihi, coğrafyası, değer ölçüleri, folkloru, müziği, edebiyatı, ilmi, dünya görüşü ve millet olmayı gerçekleştiren her türlü ortak değerleri yüzyılların süzgecinden süzüle süzüle kelimelerde, deyimlerde sembolleşerek hep dil hazinesine akıtılmakta, özünü orada saklamaktadır.
Gelenek ve görenekler, dünya görüşü, din, sanat, tarih vb. dil sayesinde nesilden nesile aktarılır. Zaten bütün bu unsurların teşekkül edebilmesi için milletin meydana gelmiş olması lazımdır. Milletin ve öteki kültür unsurlarının oluşmasında en başta gelen dildir.
Kültür denilince ilk akla gelen şey dildir. Dil, millet denilen sosyal varlığı birleştirmektedir. Fertler arasında duygu ve düşünce birliği vücuda getirmektedir. Milletler duygu ve düşüncelerini yazıya geçirince daha sağlam bir birlik meydana geliyor. Çünkü yazı sayesinde duygu ve düşünceler hem zaman hem de mekân içinde yayılıyor. Biz Orhun Yazıtları sayesinde bundan bin iki yüz yıl önce Göktürklerin varlığı, meseleleri, duygu ve düşünceleri hakkında bir fikir ediniyoruz. Türklerin yöneticisi durumunda olan şahısların halkı muhatap alıp, halka hitap ettiklerini, yaptıkları işleri halka anlattıklarını görüyoruz. Bu da milletimizdeki demokrasi anlayışının yüzyıllar öncesine kadar uzandığının bir delilidir. Aynı hitap şeklini yıllar sonra 1071’de Malazgirt’te Alpaslan’da, 20. yüzyılda Atatürk’te görebiliyoruz.
Türk edebiyatı en eski çağlardan bugüne kadar, bütün safhaları, devirleri ve sosyal tabakaları ile Türk milletinin hayatını, zevkini, dünya görüşünü, yaratma gücünü gösteren bir duygu, düşünce ve hayal dünyasıdır. Halk edebiyatı halkın yaşayışının, inanç ve değer hükümlerinin bir hazinesidir. Bu edebiyat, beşikten başlayarak insan hayatının bütün safhalarını içine alır. Türk halk edebiyatı aşk, ölüm, hasret, tabiat sevgisi, gurbet, anı, din duygusu, alay, kahramanlık, ahlak gibi bütün duyguları işler. Bunların hepsi de kültürümüze ait unsurlardır ve edebiyat vasıtasıyla taşınmaktadır. Edebiyatın temel malzemesi ise dildir.
Bir şair duygu ve düşüncelerini kendi milletinin fertlerine ancak dili ile ulaştırabilir. Bir yazar, bir bilim adamı, bir devlet adamı, bir filozof görüşlerini topluma dil yolu ile yayabilir. Milletimizin dünya görüşü Yunus Emre’nin ilahilerinde, Türk halkının bayrakta sembolleşen vatan sevgisi Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’nda, millî mücadele ruhu Mehmet Emin Yurdakul’un şiirlerinde ve bu dönemin romanlarında, İstanbul’un güzellikleri, İstanbul halkının gelenek ve görenekleri Yahya Kemal’in eserlerinde, Hüseyin Rahmi ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanlarında, Anadolu insanının yaşayışı ve değer ölçüleri Yakup Kadri ‘nin eserlerinde ebedîleşmiştir. Türk milletinin gelenekleri, folkloru, yüzlerce yıllık hayat tecrübelerinin sonuçları veciz ifadesini atasözlerinde bulmuştur. Destanlar toplum hayatını derinden etkilemiş şahıs ve olayların efsaneleşerek günümüze kadar uzanmış canlı tablolarıdır. Deyimler Türk mantığının, dil felsefesinin sembolleridir.
Kutadgu Bilig ile Divan-ü lügat-it Türk kültür hazinelerimizin en eski olanlarından sadece ikisidir. Bu satırlara sığmayacak nice eserlerimiz mevcuttur. Bunlardan kültürümüzle ilgili pek çok unsuru öğrenebiliyoruz. Kutadgu Bilig ve Divan-ü Lügat-it Türk’te Türk millî bünyesinin ortaya konulduğunu görüyoruz. Divan-ü Lügat-it Türk’te bu millî bünyenin dış yapısı üzerinde durulmuştur. Kutadgu Bilig ‘de ise bu bünyenin iç kısmıyla ilgili esaslar yer almaktadır. Bu eserlerden Türklerin yaşama şekilleri, dünya görüşü, gelenek ve görenekleri vb. öğreniyoruz. Bütün bu bilgiler bize dil vasıtasıyla intikal etmiştir.
Dil, milletler arasında da kültür taşıyabilmektedir. Zorunlu olmayan kültürün değişmelerinde bunu açıkça görebiliyoruz. Gerçi zorunlu kültür değişmelerinde de dil unsuru mutlaka vardır. İnsanları bir araya getiren dildir. Bir millet başka bir milletle temas etmek suretiyle birtakım kelimeler alabilir. Her kelime kültüre ait bir unsur olduğu için, alındığı şekliyle olmasa bile o milletin kültüründen izler taşıyacaktır. Günümüzde ulaşım ve iletişimin hızla gelişmesi kültür alış verişlerini de hızlandırmıştır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki kültürün nesilden nesile aktarılması, diğer milletlere tesir etmesi, yaşaması ve gelişmesi dil sayesinde mümkün olabilmektedir. Milleti meydana getiren unsurların başında gelen dil, aynı zamanda kültürün oluşması ve yaşamasında da en büyük görevi üstlenmiş durumdadır.
Dilin insan ve toplum hayatındaki yerini ve önemini şöyle ifade edebiliriz:
Yabancı bir ülkede olduğumuzu düşünelim ve çevremizde de hiç anlamadığımız bir dille konuşan yığınla insan olduğunu. Kesinlikle yalnız, yapayalnız olduğunu düşünür herhalde insan. Hem de öyle bir yalnızlık ki ! Etrafınızda yüzlerce insan var fakat siz hiçbirisi ile konuşamıyor ve birisine olsun derdinizi anlatamıyorsunuz. Konuşamıyor, kendinizi ifade edemiyorsunuz. Sizi anlayabilecek hiçbir kimse yok. Bu bir felakettir herhalde!
İşte önce insanı boşlukta asılı kalakalmış gibi bir yalnızlıktan kurtaran ve gittikçe bir ulus (millet) olma haline getiren DİL’ in özellikle de ANADİL in önemi budur.

Anlaşılıyor ki ; toplumları ulus haline getiren en önemli öğedir DİL.


DİL VE EDEBİYAT
Edebiyat dile dayanır. Bir şiirde, hikâyede, romanda, tiyatroda, bize heyecan veren o derin ve ulvî hisler, kafamızın içinde bir dünya yaratan hayaller ve tasvirler, varlıklarını ve tesirlerini kelimelere borçludur. Musikide ses, resimde boya, mimarîde taş ne ise edebiyatta da kelime odur.
Duymak, düşünmek, zengin bir hayal gücüne sahip olmak, şüphesiz, mühim bir şeydir. Sanatkâr, dünyayı başkalarından farklı gören insandır. Fakat duygularını dile getirmeyen bir kimseye de sanatkâr denilemez.
Anlatabilmenin güçlüğünü hissetmeyen yazar yoktur. Makberin Mukaddime’sinde Abdülhâk Hâmid bundan şikâyet eder. Mai ve Siyah romanında şair Ahmet Cemil dil ile duygu arasındaki uçurumu çok güzel belirtir. Orhan Veli, o güzel “Anlatamıyorum” şiirinde aynı dertten şikâyetçidir. Tanpınar, yazılarında ısrarla dil üzerinde durur.
Duyulara, duygulara, hayallere en uygun kelimeleri nasıl bulmalı? Yazılan ve konuşulan dilde aşağı yukarı aynı manaya gelen beş altı kelime ve tabir vardır. Yazar bunlardan birisini seçer. Sanat bu seçimle başlar.
Dil deyince daima şunu hatırdan çıkarmamak lâzımdır. Dil, insanın ve hayatın en canlı parçasıdır. Kelime ile hayat arasında çok ince damar ve sinir ağları ile örülü münasebetler vardır. Küçük ses organizmalarından ibaret olan dili, hayat kadar mühim yapan da budur. Yerinde kullanılmayan bir kelime ebedî olacak bir mısrayı topal ve sakat yapar. Bundan dolayı gerçek sanatkâr kullandığı her kelime üzerinde titrer. Yahya Kemal bazı şiirlerini 20–30 yılda bitirebilmiştir. Fakat Türk edebiyatında onun kadar büyük bir şair de yetişmemiştir. Türk dili var oldukça onun şiirleri de yaşayacaktır.
Dil ile edebiyat arasındaki münasebet tek bir şekilden ibaret değildir. Dilde on binlerce kelime, tabir ve ifade şekli vardır. Bunlardan her birinin huyu ve suyu farklıdır. Edebiyatta “şahsî üslûp” denilen şey bu tecrübenin bir neticesidir. Seçtiği kelime, yaptığı cümle bir edebiyatçıyı yaşatır veya öldürür.
Dil ile edebiyat arasında nasıl bir ilişki vardır?
Bilim, sanat, felsefe vb. alanlarda özel anlamda kullanılan sözlere terim denildiğini anımsayınız.
Dil bir iletişim aracıdır. Duygu, düşünce ve istekler dil ile aktarılır. Duygu ve düşüncelerin aktarılmasında sözü söyleyen kişi kaynak, söylenen bir söz (mesaj, ileti) , iletilen sözü alan alıcı ve bir de iletişimin yapıldığı iletişim ortamı vardır. Bu düzeneğe iletişim sistemi denir. Bu yönüyle dil en etkin bir iletişim aracıdır.
Her sanat dalının kendini ifade ediş tarzı farklıdır. Ressam renklerle, müzisyen seslerle, mimar ana maddesi toprak ve taş olan maddelerle sanatını yerine getirir. Edebiyatın da ana malzemesi dildir. Dil sayesinde duygular, düşünceler, sevinçler üzüntüler dile getirilir. Bu bakımdan dil olmadan edebiyat olmaz; dil edebiyatı, edebiyat da dili besler, geliştirir. Edebi eserler sayesinde dil gelişir; anlam zenginliği kazanır ve sözcük sayısı artar. Bu yönüyle dil altına, şair ve yazarlar da bu altını işleyen kuyumcuya benzetilir. Hikâyeler, romanlar, şiirler, tiyatro türündeki eserler dil ile yazılır.
Dilin diğer önemli bir yanı da ulusal birlik ve beraberliği sağlamasıdır. Aynı dili konuşan, aynı duygu düşünce ve zevkleri paylaşanlar, kederde ve kıvançta birlikte hareket ederler.
Bir ulusun maddî ve manevî alanda ortaya koyduğu tüm eserler kültürü oluşturur.
Edebiyat da kültürün içerisinde yer alan bir sanat dalıdır. Örneğin İslâmiyet’ten önceki dönemde yazılmış olan ürünlerden destanlar, koşuklar, savlar sayesinde biz o dönemin kültürünü, yaşam biçimini, inançlarını öğreniriz.

DİLİN TANIMI:
Dil: Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıta; kendi kanunları içerisinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık; milleti birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; bin yıllar boyunca gelişerek meydana gelmiş bir sosyal kurum; seslerden örülmüş bir ağ; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemidir.
Dilin İşlevleri:
1-Göndericilik(Göndergesel) İşlevi dilin mesajı tanıtmak için kullanılması
2-Kanalı Kontrol İşlevi: Dilin alıcının mesajı alıp almadığını kontrol için kullanılması
3-Şiirsel İşlevi: Dilin sanatsal metinlerde ve şiirlerde kullanımı
4-Dil Ötesi İşlevi: Dilin dilbilgisi anlatımında kullanımı
5-Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi: Dilin ,alıcının bir iş yapmasını istemek amacıyla kullanılması
6-Heyecan Bildirme İşlevi: Dilin,coşku ve heyecanları dile getirmek için kullanılması




Yazı Dili ve Konuşma Dili
Bir dilin iki cephesi vardır: Biri, insanların karşı karşıya geldikleri zaman sesli olarak görüşürken, yani konuşurken kullandıkları “konuşma dili”, öteki yazıda kullanılan dildir. Buna “yazı dili” veya “kültür dili” de denilmektedir. Kültür dili bir memleketin kültür merkezi olarak gelişen yerleşim biriminin dilidir.

Bir dilin yazısı çoğu zaman lehçelerinden veya ağızlarından birine göre, yazı lehçesine göre şekillenir. Yazılan dil ise din, edebiyat ve ilim adamları tarafından işlenerek zenginleşir ve konuşma dilinden az çok farklılaşır. Bizim yazı lehçemiz Batı Türk Dili'nin Anadolu lehçesidir. Yeni Türkçede ses özellikleri ve çekim yönlerinden İstanbul ağzı esas sayılır.

Bir milletin bütün aydınları yazı dilini bilirler ve yazı lehçesini konuşurlar. Yazı dili lehçe ve ağızların alabildiğine farklılaşmasını önler. Hepsinin zenginliklerinden faydalandığı gibi onları ortak bir kaynaktan zenginleştirir. Dil millî birliğin çimentosudur. Ayni dili konuşan insan toplulukları bir millet sayılırlar ve hemen her zaman ayrı, bağımsız bir devlet kurmuş bulunurlar.
Ana dili nedir?
İnsanın doğup büyüdüğü aile ve soyca bağlı bulunduğu toplum çevresinden öğrendiği, bilinçaltına inen ve kişilerle toplum arasındaki ilişkilerde en güçlü bağı oluşturan dil.


4-METİN

ALIŞVERİŞTE TERCİH, İNTERNET
Ankara (AA) Dünya nüfusunun onda birinin, internet üzerinden alışveriş yaptığı bildirildi. Tüketici araştırmasına göre dünyada 627 milyondan fazla kişi bugüne dek internetten alışveriş yaptı. Araştırmaya göre, sadece geçen ay 325 milyon kişi online alışveriş gerçekleştirmiş. Buna göre Almanya, Avusturya ve İngilitere’de internet kullanıcılarının yüzde 95’i internet üzerinden alışveriş yapıyor. Asya Pasifik Bölgesi’nde ise en fazla online alışveriş yapan ülkeler Güney Kore ve Tayvan.
Cumhuriyet Gazetesi (7 Kasım 2005)

ELEŞTİRİ
Yeditepe’nin 1 Ocak sayısında Mehmet Fuat’ın “Usta Sanatçı" adlı bir yazısı var. Karışık bir yazı, ama ben pek sevdim. Mehmet Fuat’ta bir değişme olduğunu sanıyorum. Eski yazılarında kesin sözler daha çoktu. “Şu şöyledir.” der çıkardı. Şimdi kaçınıyor. Daha doğrusu kaçınmıyor, gene kesin sözler söylüyor, ama bir sözü söyler söylemez tersinin de doğru olabileceğini düşünüyor. Bence, gerçekten düşünmek budur işte. Çok umudum var Mehmet Fuat’tan, günden güne ilerleyeceğini umuyorum.
Sanatın öğretici olmasını, sanat adamının toplum işleriyle uğraşmasını istemekten vazgeçmiyor. Mehmet Fuat, Şinasi’nin “Hasletâmüzi edeb” diye başlayan edebiyat tarifini de, “Tiyatro bir mektebi edebdir.” sözünü de imzalayabilir. Ama bundan başka bir şey olduğunu da seziyor, bir ustalık arıyor sanatta. Çok iyi bütün bunlar, düşünce alanının genişlemiş olduğunu gösteriyor.Dediklerinin hepsini doğru bulmadım.
Yazısına şöyle başlamış:
Sanat sanat için mi, yoksa toplum için mi? Bu konu üzerine ardı arası kesilmez tartışmalar olurdu eskiden, artık bir önemi kalmadı. Sanat toplum içindir diyenler daha ağır bastılar. Genç sanatçıların büyük bir çoğunluğu da onların peşine takılınca tartışmaların sonu alınmış oldu. Sanat sanat içindir sözüne artık kimse aldırmıyor.
Duralım. Önce şu “peşine” sözünü Mehmet Fuat’a yakıştıramadığımı söyleyeceğim. Açık, yalın bir Türkçeye özeniyor, Farsçadan alıp çoğu yanlış kullandığımız o “piş, peş” sözünü neden kullanır? Atıversin onu da... Gelelim dediğine. Onu söyler söylemez kendi de belli, pişman olmuş, dokunduğu tartışmanın önemini, öyle çabuk çabuk çözümlenecek bir konu üzerine olmadığını hatırlamış, yargısını hafifletmeğe çalışıyor. Şöyle diyor:
Aynı konu üzerinde iki zıt düşünce çarpıştı, biri öbürüne üstün çıktı, o kadar. Yenenin eksiksiz, yenilenin ise bütünü ile yanlış olduğunu kim söylemiş?
Ben, bu konularda, yenmenin, yenilmenin ne demek olduğunu pek anlayamıyorum. “Sanat sanat içindir.” diyenler yenilmemiştir, gene öyle söylüyorlar, bundan sonra da söyleyecekler. Mehmet Fuat kendi kendisiyle çarpışıyor, gene de saltık bir doğrunun bulunacağından, bir düşüncenin yanlışlığı gösterilip atılacağından umudunu kesemiyor. Biraz daha düşünsün, hiçbir doğrunun feda edilemeyeceğini, bir tartışmada kimsenin kimseyi yenemeyeceğini daha iyi anlar.
Nurullah Ataç
(Dergilerde)






ANLATAMIYORUM
Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz, Göz yaşlarıma ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Orhan Veli

Yukarıdaki ilk metin gazeteden alınmış bir haber yazısıdır. İkinci metin bir eleştiri üçüncüsü de bir şiirdir.
Okuduğunuz metinler cümlelerden oluşmuştur.
Cümle, bir duyguyu, bir düşünceyi bir isteği ya da bir olayı tam olarak anlatan ve bir yargı bildiren söz grubudur. Cümlede kesin bir yargı bulunur; kaç sözcükten oluşursa oluşsun yargı bildirmeyen söz grubuna cümle denmez. Yargı bildiren tek bir söz de olsa cümle sayılır. Bu nedenle bir metnin en küçük anlamlı öğesi cümledir.
Metinde cümlelerin arka arkaya anlamsal bir bağlantı kurularak sıralanmasından paragraflar oluşur. Paragrafta bir ana fikir etrafında sıralanmış cümleler bulunur. Metinde paragraflar düşünce birimidir. Bir paragraftan diğerine geçerken dil, düşünce ve anlam birliği sağlanır. Metindeki paragrafın içinde giriş, gelişme ve sonuç bölümleri bulunur.
Metinde paragraflar anlatılan konunun boyutuna göre uzunluk ya da kısalık gösterir. Birkaç cümleden oluşan paragraflar olduğu gibi tek cümleden oluşan paragraflar da vardır.
Paragrafların bir araya gelmesinden de bir metin (makale, fıkra, söyleşi, deneme, hikâye, roman vb.) oluşur. Her metnin bir ana düşüncesi vardır. Metinde ana düşünceyi destekleyen yardımcı düşünceler paragraflarda dile getirilir. Ana düşünce metinde bir cümle olarak belirtilebileceği gibi yazının bütününden de çıkartılabilir. Metin giriş , gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı gibi metinler bir duygu, düşünce, istek ya da olayı anlatmada araç olarak kullanılır.
Edebiyat alanına giren eserler kesin olmamakla birlikte belirli niteliklerine göre “sanat eserleri” ve “düşünce eserleri” olmak üzere ikiye ayrılır.
Sanatçıların duygu, düşünce ve hayallerini güzel ve etkili biçimde anlatması sonucu oluşan eserlere sanat eserleri denir. Şiir, hikâye roman, tiyatro, söylev bu tür eserlerdir.
Okuyucuyu aydınlatmak, düşündürmek onlara bazı bilgiler vermek amacıyla yazılan eserlere de düşünce eserleri denir. Makale, fıkra deneme, eleştiri, söyleşi, anı, günlük türündeki eserler düşünce eserleridir.

Sanatçının veya yazarın ortaya koyduğu eser zaman zaman düşünce eseri; düşünce eseri de sanat eseri niteliği gösterebilir. Örneğin şiir, hikâye, roman ele alınan konunun özelliğine göre düşünce eseri sayılabilir.
METİNLERİN ANLATIM YOLLARI(İFADE ŞEKİLLERİ)
Duygu, düşünce ve hayallerin sözle ya da yazıyla güzel ve etkili bir şekilde anlatılmasına edebiyat denildiğini biliyorsunuz.
Demek ki edebiyat ürünleri sözlü ve yazılı olmak üzere iki türlü dile getirilmektedir. Bunlardan sözle yapılan anlatıma sözlü anlatım; yazıyla yapılarına da yazılı anlatım denir.
Sözlü Anlatım
Duygu düşünce ve hayallerin sözle dile getirilmesine sözlü anlatım denir. Sözlü anlatımda isteğin doğru, düzgün, yalın ve etkili bir biçimde söylenmesi önemlidir. Ses tonu, söyleyiş vurgu, jest ve mimikler sözün etki gücünü artırır. Gereksiz heyecan ve telaş ve yerinde yapılmayan jest ve mimikler de sözün etki gücünü düşürür. Liderler, siyasetçiler, komutanlar sözlü anlatımın gücünden yararlanırlar. Mustafa Kemal Atatürk’ün Çanakkale Savaşı'nda; Kurtuluş Savaşı'nda ve Cumhuriyet Devri’nde yaptığı konuşmalar sözlü anlatımın başarılı örnekleridir.
Günümüzde kitle iletişim araçlarının: özellikle radyo ve televizyon kanallarının artması, toplu yaşamanın getirdiği zorunluluklar, demokratik bir ortamda karşılıklı hoşgörü ve güvenin oluşmasında sözlü anlatım önemli bir rol oynamaktadır. Sözlü anlatım; nutuk, konferans, panel, açıkoturum, sempozyum gibi türlere ayrılır.
Yazılı Anlatım
Duygu ve düşünce hayallerin güzel ve etkili biçimde yazıyla dile getirilmesine de yazılı anlatım denir. Günlük hayatta, bir mektup yazmak, not çıkarmak, bir yazı hazırlamak zorunda kalabiliriz. Duygu düşünce ve özlemlerimizi, sevinçlerimizi dizeler halinde ölçülü, uyaklı söyleyebiliriz. Ayrıca cümle ve paragraflar halinde bir fıkra, makale, deneme yazabilir; hatta öykü, roman, tiyatro eseri yazmak isteyebiliriz. O zaman yazılı anlatıma başvururuz.

Yazılı anlatımda yazım (imlâ) kurallarına ve noktalama işaretlerine dikkat edilir. Yerinde kullanılmayan noktalama işaretleri, yazım hataları sözün anlamını değiştirir.
Nesir hâlinde yazılan düşünce yazılarında giriş, gelişme ve sonuç bölümleri bulunur. Yazının konu ile ilgili ilk bölümüne giriş; düşüncelerin açıklanıp örneklendiği, karşılaştırmaların yapıldığı bölüme gelişme; düşüncelerin bir sonuca, bir yargıya varıldığı bölüme de sonuç bölümü denir. Hikâye, roman, tiyatro gibi türlerde bu bölümlere serim, düğüm ve çözüm adı verilir.
Her yazının bir ana düşüncesi ya da ana duygusu (tema) vardır. Bir yazıda yazarın okuyucuya vermek istediği temel düşünceye ana düşünce denir. Ana düşünceyi destekleyen ve diğer paragraflarda yer alan düşüncelere de yardımcı düşünce denir. Yazı düşünceler arasında bir bağ kurularak geliştirilir.
Türk edebiyatında nesir (düz yazı) biçiminde yazılan eserlere mensur eser denir.
Yazılı anlatım nazım ve nesir olmak üzere ikiye ayrılır.
a. Nazım
Duygu, düşünce ve hayallerin ölçülü, uyaklı dizeler hâlinde anlatılmasına nazım denir.
b. Nesir
Duygu düşünce ve hayallerin cümle ve paragraflar hâlinde dil bilgisi kurallarına uygun olarak anlatılmasına nesir denir. Nesir sözü Arapça dağıtmak, saçmak, yaymak anlamlarına gelir. Burada kastedilen duygu ve düşüncenin açılması, yayılması, yani açık seçik anlaşılır hâle gelmesidir. Nesirde düşünceler ifade edilirken noktalama işaretlerine, yazım (imlâ) kurallarına uyulur. Yerinde kullanılmayan işaretler cümlenin anlamını bozar.

Güzel bir cümlede şu nitelikler bulunur:
Açıklık: Söylenmek istenen düşüncenin herkes tarafından aynı şekilde kolayca anlaşılmasıdır.
Duruluk: Düşünce ve duygunun gerektiği kadar sözcükle anlatılmasıdır. Duru bir cümlede gereksiz sözcüklere ve öğelere yer verilmez.
Yalınlık (sadelik): Süse ve gösterişe kaçmadan, az sözle duygu ve düşüncelerin dile getirilmesidir.
Akıcılık: Yazıda dile takılacak pürüzlerin olmamasına akıcılık denir.

 
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 640587 ziyaretçi (1178386 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol