edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  => YÜKSEK LİSANS TEZİ
  => AB ÜLKELERİNDEKİ EĞİTİM SİSTEMLERİNİN İNCELENMESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ İLE KARŞILAŞTIRILMASI
  => EĞİTİM YÖNETİMİNDE YERELLEŞME EĞİLİMİ
  => ÖĞRETİMİN DENETİMİNDE YENİ BAKIŞ AÇISI: “SÜREKLİ
  => Z KURAMI VE OKUL YÖNETİMİNE UYGULANABİLİRLİĞİ
  => İÇERİK KURAMLARI VE EĞİTİM YÖNETİMİNE KATKILARI
  => YÖNETİME KLASİK BİLİMSEL YAKLAŞIMLAR VE EĞİTİM YÖNETİMİNE
  => KAMU YÖNETİMİNDE
  => DÜNYADA VE TÜRKİYE DE EĞİTİM YÖNETİMİ ALANINDA KURAMSAL BİLGİ ÜRETİMİ, SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
  => KAMU YÖNETİMİ TEMEL KANUNU TASLAĞI ve ULUSAL EĞİTİM SİSTEMİ GİRİŞ
  => EĞİTİMDE TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ
  => Eğitimin Değerlendirilmesinde Kullanılabilecek
  => TÜRKİYE’DE DENETÇİ BAĞIMSIZLIĞI
  => Eğitimde Toplam Kalite Yönetimi
  => OKUL MÜDÜRLER İ İ Ç İ N GEL İŞ T İ R İ LEN L İ DERL İ K
  => EGITIM VE YASAL TEMELLERI
  => Ölçme ve Değerlendirmede Alternetif Yaklaşımlar
  => Hukuk Hakkında Genel Bilgiler
  => MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA BAĞLI OKUL VE KURUM YÖNETİCİLERİNİN SEÇİMİ
  => DEĞİŞEN DEĞERLER VE EĞİTİM
  => BÖLGE YÖNETİMİ VE EĞİTİM BÖLGELERİ KAVRAMI
  => KİŞİLER ARASI SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE KULLANILAN SİSTEMATİK MODELLER
  => OKULDA ETKİLİ ÖĞRETMEN-ÖĞRENCİ İLİŞKİSİNİN YÖNETİMİ
  => Temel Hak ve Hürriyetler
  => POZİTİVİSM ÖTESİ PARADİGMATİK DÖNÜŞÜM VE EĞİTİM YÖNETİMİNDE KURAM ...
  => TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNDE TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ
  => MEDRESEDEN MEKTEBE OSMANLI EĞİTİM SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞME
  => Türk Eğitim Sistemi
  => EĞİTİM YÖNETİMİNİN YASAL VE YÖNETSEL DAYANAKLARI
  => KAMU YÖNETİMİNDEN BİLGİ YÖNETİMİNE
  => HAK KAVRAMI EĞİTİMDE SOSYAL ADALET VE EĞİTİM HAKKI
  => BİLGİ YÖNETİMİ – KURUMSAL BİLGİ -YÖNETİMİ
  => BİLGİ YÖNETİMİ – KURUMSAL BİLGİ YÖNETİMİ-2
  => ARAŞTIRMA PROBLEMLERİNİN BELİRLENMESİ
  => ULUSAL SOSYAL BİLİMLERDE SÜRELİ YAYINCILIK KURULTAYI
  => YENİ PARADİGMA ARAYIŞLARI
  => KONTROL ODAĞININ ÇALIŞANLARIN NEZAKET VEYARDIM ETME DAVRANIŞLARINA ETKİSİ
  => ÖĞRETİMİN DENETİMİNDE YENİ BAKIŞ AÇISI
  => ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN EPİSTEMOLOJİKNANÇLARININ
  => FARKLI EĞİTİM SEVİYELERİNDE ESTETİK BEĞENİ
  => İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞ YARDIMCILARININ YETİŞTİRİLMESİ
  => OKULLARDAKİ ÖRGÜTSEL GÜVEN DÜZEYİ
  => MAKALE ANALİZİ
  => FARKLILAŞTIRILMIŞ DENETİM
  => NEOKLASİK VE İNSAN İLİŞKİLERİ YAKLAŞIMI
  => HAK KAVRAMI EĞİTİMDE SOSYAL ADALET VE EĞİTİM
  => HUKUKUN ANLAMLANIRILMASI
  => YENİ NESİL ÖĞRETMENLİK
  => GÖRÜŞME TEKNİĞİ
  => EĞİTİM YÖNETİMİNDE E-DEVLET UYGULAMALARI
  => KARİYER YÖNETİMİ.
  => ÖRGÜTLERDE KARİYER GELİŞTİRME
  => ÖĞRETİMİN DENETİMİNDE YENİ BAKIŞ AÇISI:
  => Eğitim Üzerine Yinelenen Eleştiriler, Alternatif Öneriler
  => Enformasyon Toplumu ve Eğitim
  => FRANSA'DAYÜKSEK ÖĞRETİMİN ÖRGÜTSEL YAPISI: PARİS AKADEMİSİ ÖRNEĞİ
  => AVRUPA’DAKİ EĞİTİM SİSTEMLERİ
  => Türk Eğitim Tarihi
  => BATILILAŞMA DÖNEMİ OSMANLI EĞİTİM SİSTEMİNİN GELİŞİMİNE MUKAYESELİ BİR BAKIŞ
  => Almanya, Fransa ve Polonya’nın Eğitim Sistemleri
  => ÖĞRETMENLİK UYGULAMALARINDA MİKRO ÖĞRETİM YÖNTEMİNİN ETKİLİLİĞİNİN İNCELENMESİ
  => EDEBİYAT TEMELLİ SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİ
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => Sosyal Bilimler Veri Tabanı
  => tezler
  => disiplin ile ilgili KAVRAMLAR,
  => EĞİTİMDE PERFORMANS DEĞERLENDİRME sunu
  => ORTA ÖĞRETİM OKULU ÖĞRETMENLERİNİN
  => BiR HizMET içi EGiTiM OLARAK DENETiM
  => İLKÖĞRETİM OKUL YÖNETİCİLERİNİN DEĞERLENDİRME ROLLERİNE İLİŞKİN ÖĞRETMEN GÖRÜŞLERİ
  => İlköğretim Müfredat Laboratuvar Okullarında Yönetim Süreci
  => EĞİTİM ÇALIŞANLARININ ÖRGÜTSEL SOSYALLEŞMELERİNDE İLKÖĞRETİM OKULU
  => eğitim üzerine
  => EĞİTİM MAKALE YAZI
  => Eğitişim Yazıları
  => Öğretmen ve Okul Yöneticilerinin Sınıf Yönetim Profillerinin İncelenmesi
  => Odenwald Okulu
  => EĞİTİM ÖRGÜTLERİNDE BİLGİ YÖNETİMİ STRATEJİLERİ - YAŞ VE OKUL
  => Bilgi yönetiminin tanımı ve önemi
  => BİLGİ YÖNETİMİ
  => MAKALELERİMİZ
  => 17. MİLLÎ EĞİTİM ŞÛRASI EĞİTİM YÖNETİCİSİ VE EĞİTİM MÜFETTİŞİ YETİŞTİRME SORUNU
  => EĞİTİM KURUMLARI PERFORMANSININ GELİŞTİRİLMESİNDE ÖZDEĞERLENDİRMENİN ÖNEMİ
  => Okul Müdürlerinin Öğretmen Denetimindeki Etkililikleri
  => MAKALELER - eğitim
  => makale havuzu
  => YÖNETİM1
  => İNCELEME1
  => İNCELEME2
  => İNCELEME,
  => İNCELEME,,
  => İNCELEME,,,
  => EĞİTİM SOSYOLOJİSİ
  => eğitim dergi arşivi
  => BAĞLANTI
  => eğt
  => AVRUPA BiRLiGi YOLUNDA YENi OKUL, OKUL YÖNETiCiLERiNiN KARAR VERME SÜRECi
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
KİŞİLER ARASI SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE KULLANILAN SİSTEMATİK MODELLER

KİŞİLER ARASI SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNDE KULLANILAN SİSTEMATİK MODELLER    Muhammed Fuat KENÇ

 

GİRİŞ

İnsan toplumsal bir varlıktır. Doğduğu günden itibaren diğer insanlarla iletişim halindedir. Hatta doğmadan önce anne karnındayken  dahi  anne ve babası ile bir tür iletişim kurduğu söylenebilir. Bu durum aslında insan  için  diğer  insanların vazgeçilmezliğinin de bir göstergesidir. Diğer insanlardan ayrı yaşamak, mutlak bir yalnızlık içinde olmak fikri insanların hayal dünyalarında dahi tahammül edemedikleri bir durumdur. Edebiyatta “Robensonat Eserler” olarak  anılan kurgu eserlerde bile hikâyenin kahramanı asla mutlak bir yalnızlık içinde bırakılmamıştır. Örneğin edebiyat tarihindeki ilk robensonat eser olarak bilinen İbn-i Tufeyl’in Hay Bin Yaksan adlı eserinde ıssız bir adada mahsur kalan hikâye kahramanının yanına kahramana annelik yapan bir geyik figürü eklenerek kahramanın yalnızlığı giderilmeye çalışılmıştır. Diğer bir eser olan ve kendine benzeyen  eserlere  ismini  veren  Daniel Defoe’nin Robinson Crusoe, adlı eserinde de, hikâye kahramanına arkadaşlık eden, onun yalnızlığını paylaşan ve kahramanın mahsur kaldığı adanın yerlilerinden olan Cuma (Friday) adlı siyahi bir karakter  vardır  (Kılıçlıoğlu, Araz ve Devrim, 1992, 576). Her iki eserde de hikâyenin kahramanları hikâyenin sonunda adaya ulaşan diğer insanlar tarafından   kurtarılarak toplumsal hayata geri kazandırılmışlardır.

    Bu tür hikâyelerin önemle  vurgu  yaptığı kişiler arası ilişkiler bütün insanlar için hayati öneme sahiptir. Çünkü kişiler arası ilişkiler bireyin ruh sağlığını son derece etkilemektedir. Ayrıca şunu da söylemek gerekir ki insanlar bir yandan yalnızlıktan kaçarken öte yandan hayatı paylaşmak zorunda oldukları insanlarla çeşitli çatışmalar yaşamaktadırlar. Örneğin aile içinde anne ve babalar çeşitli konulardaki sorunları neticesinde bazen çatışmalar yaşabilmektedirler. Anne ve babalarının bu tür çatışmaları çocukların ruh sağlığını bozmaktadır. Bir çok bilimsel araştırma bulgusu da bu yargıyı destekler niteliktedir. Aynı şekilde okulda eğitim öğretim işlerinden sorumlu kadroların yanlış tutum ve davranışlarının öğrencilerin ruh sağlığını derinden etkileyeceğini de söyleyebiliriz. Okul, aileden sonra bireyin hayatında en güçlü etkiye sahip örgütlü bir kurumdur. Okuldaki etkinliklerin çok büyük bir kısmı önceden hazırlanmış olan planlar ve programlar çerçevesinde yürütülür ve okulda yapılandırılmış bir ortamda bireylere bazı önemli bilgilerin kazandırılmasına çalışılır. Böyle bir amaca hizmet eden okulda öğrenci- lerin sadece akademik bilgiler kazanmasını sağlamak tek hedef olmamalıdır. Kişiler arası ilişkiler yürütülürken ortaya çıkan  sorunların en sağlıklı şekilde çözülebilmesi için bilinmesi  gereken Kişiler Arası Sorun Çözme Modelleri’ninde okulda öğretilmesi zorunluluğu vardır. Ancak günlük hayatta son derece önemli olan, kişiler arası sorun çözme becerisi  okullarımızda gerektiği kadar önemsenmemektedir.

Türk Milli Eğitim Sistemi içinde hizmet veren okullarda kişiler arası ilişkilerde çıkan sorunları çözmede kullanılabilecek yöntemler bir ders olarak okutulmadığı gibi okullarımızdaki sorunların büyük çoğunluğu, maalesef geleneklerimize uzun yıllar önce yerleşen ve kötü bir sorun çözme yöntemi olarak bilinen güç kullanarak sorun çözme yöntemi ile çözülmektedir. Okullarımızda eğitim öğretim hizmeti vermekle yükümlü olan bireyler, bu şekilde kişiler arası sorunların çözümünde yanlış model olmaktadırlar. Bu sorunun çözülmesi için gerek öğretmenlere, gerekse diğer eğitim çalışanlarına, öğrencilere ve de velilere kişiler arası ilişkilerde çıkan sorunların çözümünde kullanabilecekleri doğru yöntemleri ve bu yöntemlerin sistematik hale getirilmiş modellerini öğretmek gerekmektedir.

KİŞİLER ARASI SORUNLARI DAHA ETKİLİ BİR ŞEKİLDE ÇÖZEBİLMEK İÇİN ÖNERİLEN SİSTEMATİK MODELLER

Kişilerin aralarında çıkan sorunları çözebilmeleri için geliştirilmiş sistematik modeller ve bu modellerin öğretimi sayesinde kişiler arası sorunları daha hızlı ve daha etkili bir şekilde çözmek mümkün olmaktadır. Özellikle okullarda ve de aile içinde öğretilmesi halinde söz konusu modeller çocuklara, ergenlere ve yetişkinlere, kişiler arası sorunları çözmede son derece yardımcı olmaktadır. Bu modellerden bazıları aşağıda sıralanacaktır.

HAİM GİNOT ve OLUMLU ÇOCUK YETİŞTİRME MODELİ

Olumlu çocuk yetiştirme konusunda ilk dönüm noktası, 1965 yılında Haim Ginot tarafın dan yazılan “Ana Babalar ve Çocuk Arasında” adlı kitapta önerilen modeldir (Shure, 1994, . Ginot söz konusu kitapta, ana babaların çocuklarıyla nasıl daha yapıcı konuşabileceklerini ve onların özsaygılarını zedelemeden nasıl iletişim kurabileceklerini göstermiştir (Gordon, 1999a, 6).

Ginot’un modeli, çocuğa “neleri yapmaması” gerektiğini söyleyerek olumsuz şeyleri vurgulamak yerine, ana babaların çocuğa neleri “yapması” gerektiğini söyleyerek olumlu şeyleri vurgulamalarını önermektedir. Çocuğa koşmamasını söylemek yerine, yürümesini söylemek bunun bir örneğidir. Bu yaklaşım olumlu ana baba olma konusunda kamuoyunda geniş bir ilgiye yol açmıştır.

Eğitim psikologları yıllardır öğretmenlere ve ana babalara, çocuğun yanlış davranışlarının değil, doğru davranışlarının vurgulanmasının daha olumlu bir yaklaşım olduğunu açıklamaya çalışmaktadır. Çocuğa yaptığı bir      davranışın “yanlış” olduğunu söylemek tek başına  fazla bir anlam ifade etmez. Beraberinde doğru davranış da söylenmediği sürece, çocuk varsayımlarla ya da deneme yanılma yoluyla doğruyu bulmak zorunda kalır (Öğülmüş, 2001, 59).

PAUL W. SWETS ve SORUN ÇÖZÜM MODELİ

Swets (1998, 134)’e göre insanlar bazen ateşli tartışmaların ortasında kaldıkları için istedikleri kadar iyi düşünemezler. Bu nedenle hatırlanması kolay olan, sinirli ya da kızgın olunduğunda bile akıldan çıkmayacak bir kişiler arası sorun çözme modeline ihtiyaç vardır. Swets’e göre aşağıda sunulacak olan model, kişiler arası sorunları neredeyse her türlü iletişimimizden çıkarıp atmamıza yardım edecek bir dizi olumlu tepki sunmaktadır. Swets modelini daha çok ergen çocuklar ile anne babaları arasındaki kişiler arası sorunların çözümü için önermektedir, ancak bir çok farklı kişiler arası sorunun çözümünde de bu modeli kullanmak mümkündür. Model her olası kişiler arası sorun durumunda atmamız gereken şu 4 adımı tanımlamaktadır:

1. Sorunu Tanımlamak,

2. Anlaşma Olanağı Aramak,

3. Karşıdakinin Hislerini Anlamaya Çalışmak,

4. Görüşlerini Sakince Bildirmek.

İlk aşama sorunu tanımlamaktır. Swets’e göre eğer anlaşmazlıkların gerçek kaynaklarını saptayıp karşınızdaki ile anlaşma yoları aramazsanız, onun söylediği şeyleri yanlış anlama olasılığınız artacaktır. Sonuçta pek az ergen hislerini ustaca ifade edebilir ve pek az anne baba ergenleri dinleme konusunda beceriklidir. Bu iletişim hatalarını olabildiğince düzeltmek   son   derece önemlidir, aksi halde hem iletişim hem de ilişki bozulabilir.

Sürecin ikinci aşaması, anlaşma olanağı aramaktır. Swets’e göre normalde her anne baba çocuğunun söyledikleri içinde mutlaka kabul edebileceği bazı noktalar bulabilir, tabi ki onu dinlerse. Anlaştığımız alanları kabul ettiğimizde, tartışmanın kapsamını daraltmış oluruz. Böylece ağır sorunlarla baş edebilir hale gelebiliriz. Bu hem bizim gerilimimizi azaltır, hem de tartışmayı, oldukça belirli ve genellikle çözülebilir bir konuya dönüştürür. Fakat bir tartışma sırasında üzerinde anlaşabileceğimiz alanları bulmak için etkin bir şekilde dinlememiz gerekir. Özellikle ergenlerden en çok duyulan şikayetlerden biri, anne babalarının bilhassa aralarındaki sorun büyük olduğunda veya büyük gibi göründüğünde onları dinlemedikleri yönündedir. Çoğu ergen her konuda istediği gibi davranamayacağını bilse de kendisinin her sözünün dikkatle dinlenmesini bekler. Nerelerde anlaşıldığını anlayacak kadar iyi dinlenildiklerinde ergenlere güçlü bir saygı mesajı verilmiş olmaktadır.

Üçüncü aşama karşıdakinin hislerini anlamaya çalışmaktır. Özellikle ergenler için pek az şey kendi hislerinden daha önemlidir. Eğer hisleri yanlış anlaşılırsa, herhangi biri görüş belirtmek istediğinde onu dinlememe eğilimi göstereceklerdir. Birisi ergenlerin hislerini dinlemek için çaba harcadığında, kimliklerinin özü olarak gördükleri şeye saygı gösterilmiş olacaktır. Çoğu durumda, ergenlerin, asıl istedikleri, gerçekten anlaşılmaktır. Swets’e göre sadece bu aşamaya dikkat ederek bir çok anlaşmazlık giderilebilir.

Dördüncü aşama görüşlerini sakince ifade etmektir. Burada ki asıl amaç ergenlerin, kendilerininkinden farklı bir bakış açısının da olabileceğini görmelerine sağlamak ve bu anlaşmazlıkta karşı tarafın rolünün yalnızca onları  eleştirmek ya da yanlışlarını düzeltmek değil,  ayrıca sorunu çözümü için sizinle birlikte çalışmaya ikna etmek de olduğunu göstermektir (Swets, 1998, 135-138).

THOMAS GORDON ve ETKİLİ ANA BABALIK-ÖĞRETMENLİK EĞİTİMİ

Thomas Gordon tarafından geliştirilen ve 1970 yılında “Etkili Ana Baba Eğitimi” adlı kitapla kitaplaştırılan bu modelde de ana babaların yeni bir bakış açısı geliştirmelerine neden olmuştur. Ancak “Etkili Ana Baba Eğitimi” kuramı, yalnızca bir ana baba-çocuk ilişkisinin kapsamlı bir planı değil, aynı zamanda tüm insan ilişkilerine (karı-koca, öğretmen-öğrenci, patron-işçi, danışman-danışan, arkadaş-arkadaş) uygulanabilecek genel bir kuramdır (Gordon, 1999b, 11).

Gordon (1999a, 4)’a göre “Etkili Ana Baba Eğitimi”nde önerilen yöntemler ve beceriler ile ana babalar, çocukları ile aralarındaki iletişim kanalını iki yönlü açık tutmayı başarabilir ve çocuklarıyla olan  çatışmalarının  çözümü  için  öğrenecekleri  yeni  modeli  kullanarak  ilişkilerini güçlendirebilirler.

Gordon’a  göre  bugünün anne babalarının en büyük açmazı, ana babalar ile çocuklar arasında çıkması kaçınılmaz olan sorunların yalnızca “ben kazanayım-sen kaybet” ya da “sen kazan-ben kaybedeyim” yaklaşımlarından birine mahkum olduklarını düşünmeleridir. Oysa ki bu iki “kazan-kaybet” yaklaşımından başka bir seçenekte vardır. Gordon (1999a, 11) sorunların çözümünde kullandığı bu yeni yaklaşımı “kaybeden yok” yaklaşımı olarak adlandırmaktadır.

Bu model ana babalara, kendi sorunlarına kendi çözümlerini bulmalarının sorumluluğunu  kabul etmeleri için çocukları yüreklendirmenin kolay yöntemlerini öğretmektedir ve bu yöntem ise Gordon (1999a, 7), tarafından “Etkin Dinleme” olarak adlandırılmaktadır.

Gordon’a göre herhangi bir çocuğun bir günlük yaşantısındaki davranışların tamamında, ana babalar tarafından “kabul edilebilir” ve “kabul edilemez” olarak nitelendirilen iki tür davranış göstermesi mümkündür. Yani anne babalar çocukların davranışlarını ikiye ayırmaktadır, “kabul edilebilir davranışlar” ve “kabul edilemez davranışlar” .

Kabul edilemez davranışların, çocuğu mu yoksa ana babayı mı rahatsız ettiğine bağlı olarak “kim için sorun” ya da “kimin sorunu” olduğunu ayırt etmek önemlidir. Örneğin bir çocuğun eşyalarını dağınık bırakması kabul edilemez bir davranıştır ve bu davranış çocuğu değil, ana babayı rahatsız etmektedir. O halde sorun, ana babanın sorunudur ve bu sorunun sorumluluğunu üstlenmek ana babaya düşmektedir. Eğer çocuk, birlikte oynayacak arkadaşı olmadığı için üzülüyorsa bu durumda sorun çocuğa aittir.

Bu modele göre ana  babalar,  sorunun  kimin sorunu olduğuna bağlı olarak farklı becerilere gereksinim duymaktadırlar. Eğer sorun çocuğun sorunu ise, ana babaların “yardım becerileri”ni kullanması gerekir. Eğer sorun ana babanın sorunu ise, o zaman da ana babaların “yüzleşme becerileri”ni kullanmaları gerekmektedir.

Yardım becerileri, ana babaların dinleme becerilerini geliştirmelerini içerir. Bunun için ana babalar öncelikle iletişim engellerini tanımalı ve çocukla iletişim kurarken bunlardan kaçınmalıdır. Ana baba çocuğu “kapı aralayıcılar”la konuşmaya teşvik etmeli (örneğin, bu konuyu konuşmak ister misin?), ve daha sonra susarak onu dikkatle dinlediğini göstermeli ve en önemlisi de  çocuğun iletilerini ona yansıtmayı içeren “etkin dinleme”ye geçmelidir. Etkin dinleme, çocuğa kabul edildiği mesajını vererek sorunlarını anlatıp bu sorunlara yine kendisinin çözüm bulması için onu cesaretlendirir.

Yine bu modele göre hayal kırıklığı ve kızgınlık gibi yoğun duygular bile “etkin dinleme” ile ortadan kaybolacaktır. Duyguların geçici olduğu varsayımından hareketle, ana babalara çocuğun duygularıyla (örneğin kızgınlık) bu duyguları iletmek için kullandıkları kodlamayı (örneğin “senden nefret ediyorum!”) birbirlerinden ayırt etmeleri, çocuğun kullandığı kodu değil, duygularını yansıtmaları önerilir.

Çocuğun kabul edilemez davranışı ana babayı rahatsız ediyorsa, sorun çocuğun değil ana babanın sorunudur ve bu durumda ana babaların yüzleşme becerilerini kullanmaları önerilir. Bu durumda ana babalar çocukla konuşurken “sen iletileri” yerine “ben iletileri” kullanmalıdır. Çünkü “sen iletileri” kişiyi savunmacı bir tutuma yöneltir. Örneğin ana babalar çocuğa ”odanı düzenli kullanmıyor, eşyalarını dağınık bir şekilde sağa sola bırakıyorsun” dedikleri zaman (ki bu bir “sen iletisi” içermektedir), çocuk sorunu çözmek için değil, kendini savunmak için harekete geçer. “ben İletileri” kullanıldığında ise kişinin savunmaya geçmesi gerekmez. “ben iletileri” ile çocuğa hangi davranışın kabul edilemez bir davranış olduğu, bu davranışının bizde yol açtığı duygu ve bu davranışının bizim hayatımızın hangi yönünü aksattığı iletilir. Eksiksiz bir “ben iletisi” şu üç öğeyi içermektedir:

•     Kabul edilemez davranış,

      “........................ yapınca”.

•     Bu davranışın ana babada yol açtığı duygu,

      “............................... hissediyorum”.

•     Bu davranışın, ana babanın hayatında yol açtığı aksaklık,

      “Çünkü ...................................” (Öğülmüş, 2001, 61-63).

Gordon (1999a, 206), sorun çözerken kullanılabilecek altı basamaktan oluşan bir sistematik modelde de önermektedir. Bu sistemin basamakları şunlardır:

1. Basamak, Sorunu Tanımlama: Bu ana babaların (söz konusu olan çocuk ise) çocuğun katılımını istedikleri kritik bir dönemdir.  Ana  babalar,  çocuğun dikkatini çekmek ve  sorun çözmeye başlamak için istekli olmasını sağlamak zorundadırlar. Bu basamakta çocuğun her iki tarafı rahatlatacak bir çözüm bulmak için size katılmasını isterken çok açık olmanız gerekmektedir. Neyin canınızı sıktığını, hangi ge- reksiniminizin karşılanmadığını ve duygularınızı çocuğa açıkça anlatmak gerekir. Burada “ben iletileri” göndermekte son derece önemlidir.

2. Basamak, Çözümler Üretme: Bu basamakta anahtar, çeşitli çözümler üretmektir. Anne babalar, “Neler yapabiliriz?”, “Haydi çözümler üretelim”, “Sorunu çözebileceğimiz çeşitli yollar olmalı” gibi önerilerde bulunabilir. Bu aşamada önce çocukların çözümlerini alma-ya çalışılmalı daha sonra anne ve babalar eğer gerekirse çözüm önermelidirler. Ayrıca bulunan çözümleri küçümsememek, değerlendirmemek ve yargılamamak çok önemlidir. Olabildiğince çok sayıda çözüm önerisi üretilmesi için katılımı sağlamak da çok önemlidir.

3. Basamak, Çözümleri Değerlendirme: Bu basamakta çözümler değerlendirilmeye başlanılır. “Bu çözümlerden hangisi iyi?”, “Şimdi bakalım hepimize uygun çözümü bunların içinden bulabilecek miyiz?”, “Bulduğumuz bu çözümler konusunda ne düşünüyorsunuz?” türünden cümleler değerlendirmeyi başlatabilir. Çocuklara ve anne ve babalara uygun gelmeyenler elenerek çözümler bir ya da ikiye indirilir.

4. Basamak, En İyi Çözüme Karar Verme: Bazen çocuklar bazen de anne babalar herkesin kabul edebileceği güzel çözümler önerebilirler. Bu çözümlerden en iyisinin hangisi olduğuna karar verirken “Şimdi bu çözüm uygun mu?”, “Herkes bu çözümden memnun mu?” türünden sorularla çocukların duygu ve düşüncelerini almak gerekmektedir. Alınan kararın daha sonra değiştirilemeyecek bir karar olduğu da düşünülmemelidir. Ayrıca her kesin bu kararı yerine getirmek için söz vermiş olmasını da sağlamak gerekmektedir.

5. Basamak, Kararın Nasıl Uygulanacağını Belirleme: Bir karara varıldıktan sonra bunun nasıl uygulanacağını ayrıntılı olarak anlatmak gerekir. Büyükler ve çocuklar “Kim, neyi, ne zaman yapacak?” gibi sorular sorma ihtiyacı duyabilirler. Kararın nasıl uygulanacağına ilişkin her şey çok açık bir şekilde belirlenmelidir. 

6. Basamak, Değerlendirme İçin Çözümün Uygulanışını İzleme: Kaybeden yok yöntemi ile alınan kararların hepsi iyi olmayabilir. Anne babaların alınan kararların uygulanmasından çocuğun memnun olup olmadığını denetlemeleri gerekebilir. Bazen bu izlemelerde ilk kararın değiştirilmesi gerektiği sonucuna varılabilir. Kaybeden yok sorun çözme toplantılarının hepsinde altı basamağın her birinin aynı sırayla uygulanması gerekmeyebilir. Bazen sorunlar önerilen bir tek çözümle çözülebilir. Bununla birlikte altı basamağı akılda tutmakta yarar vardır. 

DAVİD SPİVAK, MYRNA B. SHURE ve BEN SORUN ÇÖZEBİLİRİM MODELİ

Kişiler arası sorunları etkili bir şekilde çözebilmek ve sorun çözme becerilerinin öğretimini sağlamak için yapılan en geniş kapsamlı çalışmalardan biri de Spivak ve Shure adlı Philadelphialı psikologlar tarafından 1970’lerin ilk yıllarında başlatılmıştır. Bu zamandan sonra yirmi beş yıldan uzun süren klinik araştırmalarla, Ben Sorun Çözebilirim-BSÇ (I Can Problem Solve-ICPS) programı, fevri davranan 3 ve 4 yaşındaki çocuklara bile sorunlarını büyütmek yerine, gidermenin öğretilebileceğini kanıtlamıştır. Bu modelle; çocuklar bir oyuncağı başkasının elinden almak yerine paylaşmayı, kavga etmek yerine kızgın olduklarını söylemeyi, içine kapanıp somurtmak yerine kendi kendileri ile konuşmayı öğrenmişlerdir. Bir kez öğrenilen bu beceriler de daima varlığını korumaktadır. Bu model üzerinde yapılan araştırma çalışmaları, okul öncesi döneminde BSÇ eğitimi alan çocukların ana okuluna devam eden çocuklardan daha az sorunlu olduklarını göstermiştir. BSÇ eğitimi alan çocuklar fevri, duyarsız, saldırgan ya da antisosyal davranışlara daha az eğilimli olmanın yanı sıra, öğrenim hayatlarında da daha fazla başarı sağlamışlardır (Shapıro, 2000, 136).

Bu modelin ve modele bağlı kalınarak oluşturulan programın temel amacı, çocuklara ne düşüneceklerini değil nasıl düşüneceklerini öğrenmeleri için yardım etmektir. Bu model çocuklara, çatışma ya da başka bir sorun ortaya çıktığında ne yapacaklarını söylemez; çocuklara sorunlar üzerinde düşünmeyi ve sorunlarla ilgili kendi görüşlerini dile getirmeyi öğretir

BSÇ programı iki temel bölümden oluşmak- tadır. Birinci bölümde çocuklara sorun çözmek için gereken ön becerilerin öğretildiği dersler, ikinci bölümde ise sorun çözme becerilerinin öğretildiği dersler yer almaktadır (Öğülmüş, 2001, 71-73).

BSÇ programının ilk bölümünde sorun çözmek için gerekli olan ön beceriler öğretilmektedir. Bu ilk bölümde ki ilk adım BSÇ sözcük dağarcığının öğretilmesidir. BSÇ programı işe sorun çözme becerileri için gerekli yapı taşlarını oluşturan altı sözcük çiftini çocuklara öğretmekle başlar. Çocukların bu sözcükleri düzenli bir şekilde kullanmaya ve bunları eğlenceli bir etkinlikle ilintelendirmeye başlamaları için bu sözcükleri oyun şeklinde tasarlanmış derslerde öğretir. Bu, kişiler arası bir sorunla mücadele etme zamanı geldiğinde çocukların söz konusu olan   sözcükleri hatırlayıp kullanması olasılığını arttırır. Bu sözcük çiftleri ödevlerini şimdi mi sonra mı yapmaları gerektiği, bir kavgadan önce ve sonra neler olduğu hakkında çocukların düşünmelerini sağlamaktadır. BSÇ programının öğrettiği ilk sözcük çiftleri şunlardır:

dır / değildir,

ve / veya,

bazı / hepsi,

- den önce / - den sonra,

şimdi / sonra,

aynı / farklı, (Shapıro, 2000, 136-137).

İlk bölümde ki ikinci adım ise kendi duygularını ve başkalarının duygularını tanımadır. Sorun çözme için gereken ikinci ön beceri, kişinin kendi duygularını ve başkasının duygularını doğru teşhis edebilmesidir (çünkü kişiler arası sorun çözme sürecinde duygular son derece önemlidir). Bu nedenle BSÇ programında çocukların temel duyguları tanımlamalarına yardım edilir.

Sorun çözmek için gerekli olan ön beceriler öğretildiği ilk bölümdeki üçüncü adım ise diğer kişilerin bakış açısını dikkate almaktır. Başka bir deyişle, bu adımda sorun çözme sürecinde taraflar sorunların “diğer kişinin” bakış açısıyla nasıl görüldüğünü dikkate almayı öğrenirler.

Sorun çözme becerilerinin öğretildiği ikinci bölümde ise üç temel sorun çözme becerisi kazandırılmaya çalışılır. Söz konusu olan bu becerilerden birden fazla çözüm yolu düşünme dördüncü adımı oluşturur. BSÇ programına göre sorun çözmeyi engelleyen en yanlış tutum, sorunların tek bir doğru çözümü olduğuna inanmaktır. Bu programda çocuklar herhangi bir sorun karşısında birden fazla çözüm üretmeye özendirilir. Önerilen çözümlerin iyi ya da kötü olması önemli değildir; önemli olan çocuğun düşünmüş olmasıdır ve bu yüzden çocuk takdir edilmeyi hak etmiştir.

Beşinci adım ise her çözüm yolunun olası sonuçlarını dikkate almadır. Özellikle küçük yaşlardaki çocuklar, herhangi bir sorun karşısında akıllarına gelen ilk çözümü sanki tek çözüm gibi algılamakta ve bu çözüm yoluna baş vurmaktadırlar. Oysa akla gelen ilk çözüm, en uygun çözüm olmayabilir. Çocukların bunu algılayabilmesi için, “böyle yapınca sonuçta neler olabilir?”, “böyle yapınca o ne hissediyor?” gibi sorular sorularak çözüm önerilerinin olası sonuçlarını düşünmeye teşvik edilmeleri gerekir.

Sonuncu ve altıncı adım da hangi çözüm yolunun seçileceğine karar vermektir. Çocuklarda sorun çözme becerileri çocukların kendi sorunlarını yine kendilerinin çözmeleriyle geliştirilebilir. Bu nedenle de BSÇ modelinde çocuklara çözüm önerilmez; çocukların farklı çözümlere düşünmeleri teşvik edildiği gibi, bu çözümlerden hangisinin uygulanacağına da yine kendileri karar verirler. Yetişkin sadece “bu iyi bir fikir mi?” diye sorarak çocuğu bu çözüm üzerinde düşünmeye, özellikle de sonuçlarını göz önünde bulundurmaya özendirir. Uygun olmayan bir çözüm yolu için yetişkinin “bu iyi bir fikir mi?” sorusuna eğer çocuk “evet” cevabı verirse, o zaman da yetişkin, çocuğa  “neden böyle düşündüğünü” sorar. Eğer çocuk uygun bir çözüm dile getirmişse, yetişkin “o zaman git ve dene” diyerek öneride bulunur (Öğülmüş, 2001, 81-104).

PHILLIP MOUNTROSE’UN ALTI İLE ONSEKİZ YAŞ ÇOCUKLARIYLA SORUNLARI ÇÖZMEDE BEŞ AŞAMA MODELİ

Mountrose (2000), sorun çözme sürecinde beş aşamadan oluşan bir sorun çözme modeli önermektedir ve bu modelde duyguların önemi üzerinde durmaktadır. Mountrose’a göre yetişkinler, herhangi bir sorun ortaya çıktığında çocuğa “onu yapma bunu yap” diyerek klasik sorun çözme yöntemine baş vurmaktadırlar. Bu bir davranış değiştirme tekniği olarak bazı durumlarda işe yarasa bile, Mountrose davranışın altında yatan duygu ve düşünce ele alınmadığı için bu yöntemle davranışın yavaş değişeceğini vurgulamaktadır. Üstelik bu yaklaşım çocukların kendilerini “güçsüz” hissetmelerine, kendilerine olan güvenlerinin azalmasına yol açmaktadır. Örneğin bir öğrenci kabul edilemez bir davranış gösterdiğinde, öğretmenler bu konuyu başkalarının yanında değil, çocukla bir odada yalnızken konuşmayı tercih etmektedirler. Başkalarının yanında konuşmaktan daha olumlu bir yaklaşım olsa bile, Mountrose’a göre çocukla yalnız konuşmak öğrenciler üzerinde ters etki yapmaktadır. Gerçektende çocuklar, baş başa konuşurken öğretmenin söylediklerini kabul etmedikleri sürece bu sıkıcı konuşmanın ya da tartışmanın uzayacağını bilirler. Bu nedenle de söylenenleri kabul ediyormuş gibi görünürler. Gerçekte çocuğun söz konusu sorunla ilgili duygu ve düşünceleri değişmemiştir. Üstelik böyle bir ortamda çocuklar kendilerini ifade edemedikleri için güçsüz olduklarını hissederler ve kendilerine güvenleri azalır (Öğülmüş, 2001, 55-56).

Mountrose’un da iyi iletişim kurmayı da içeren beş aşaması ise şunlardır:

1 – Problem: Çocuğun problemini tanımlayın.

2 – Duygular: Problem hakkında çocuğun ne hissettiğini öğrenin.

3 – Olumsuz İnançlar: Çocuğun sahip olduğu, probleme ve sıkıntıya neden olan, problemin  temelinde yatan inancı, düşünce sürecini keşfedin.

4 – Olumlu İnanç: Akıl yürütme ve sınav tekniği sayesinde çocuğun daha iyi ve geliştirici inanca sahip olmasını sağlayın.

5 – Geleceği Zihinde Canlandırmak: Çocuğun, yeni yerleştirilen düşünce sistemiyle geleceği zihninde canlandırmasını teşvik edin.

Mountrose, süreç hakkında genel bir fikir oluşturmak için bir problemin söz konusu beş aşamaya dönüştürülmesi ile ilgili şu örneği vermektedir:

1. Aşama, Problemi Tanımlamak: Kişinin canını sıkan ne? 20 yaşındaki Stephanie, çevresinde sürekli kendisiyle övünen bir başka kızdan rahatsız olmaktadır. Onun problemi bu. Stephanie’ye yardım edecek olan yetişkin, sürecin başında bu zorluğu tanımlayacaktır.

2. Aşama, Olayla İlgili Duyguları Bulmak: Soru sorma yöntemiyle, yetişkin Stephanie’nin etrafındaki böbürlenen kıza karşı rahatsızlık ve kızgınlık hissettiği öğrenilir. Bu durum, kızın kendisi hakkında ve diğerleriyle olan  ilişikleri hakkındaki duygularını harekete geçirir.

3. Aşama, Olumsuz İnançları Su Yüzüne Çıkarmak: Bu kızın kendisi ve olaylar hakkında düşündükleriyle ilgilidir. Daha da derine inilerek, yetişkin Stephanie’nin düşüncelerinin, dünyaya bakış açısının nasıl olduğuyla ilgili kısıtlayıcı ve sınırlayıcı inancı ortaya çıkarılır. Kızgınlık ve rahatsızlık hisleri yanında Stephanie’nin kendisinin bir kurban, çaresiz ve hiçbir şeyin kontrolünün kendisinde olmadığına olan inancı tespit edilir. Stephanie “ben bu durumla baş edemem ve diğer kız beni kızdırmaya devam edecek” diye düşünmektedir.

4. Aşama, Olumsuz İnançları Olumlu İnançlara Dönüştürme: Değişimin gerçekleştiği yer burasıdır. Yetişkin sınırlayıcı inancın açık, geliştirici ve özgür bir inanca dönüşmesi için yardım eder. Bu olayda Stephanie inancını “ben bununla baş edemem”den “ben bununla baş edebilirim”e dönüştürebileceğini keşfeder. Basit bir “-e bilmek” eki bu farkı yaratabilmektedir.

5. Aşama, Süreç Sırasında Geleceği Zihinde Canlandırma: Yetişkinin yardımıyla Stephanie yeni inanç sistemini oluşturduktan sonra geleceği farklı olarak görebilir, duyabilir ve hissedebilir. Kendisini sakin bir şekilde sürekli kendisini öven kişinin yanında oturuyor, yavaş bir şekilde nefes alıp veriyor ve bedeninin rahatlığını hissediyor olarak hayal eder. Kendini bir kurban gibi rahatsız hissetmektense, şimdi rahat olduğunun ve kendi kendini kontrol edebilme gücüne sahip olduğunu fark eder (Mountrose, 2000, 45-46).

SEKİZ ADIMDA ETKİLİ SORUN ÇÖZME MODELİ

Bu makalenin yazarı daha önce sözü edilen sistematik modellerdeki belli yaklaşımları da göz önüne alarak kişiler arası ilişkilerde yaşanan sorunları çözerken kullanılabilecek yeni bir sistematik model geliştirilmiştir. Bu sistematik model kişiler arası sorunların bir çoğunun çözümünde (anne-çocuk, baba-çocuk, öğretmen-öğrenci, yetişkin-yetişkin v.b.) kullanılabilir niteliğe sahiptir. Ancak  özellikle yetişkinler arasındaki sorunların çözülmesinde kullanıldığında gerçekçi çözüm yollarına ulaşılmasını kolaylaştırabilmektedir ve kişiler arası sorunların çözümünde kullanılacak sekiz adımlı sistematik bir yapı önermektedir. Bu adımlar aşağıda sırasıyla verilmiştir:

1. Adım, Sorunun Kime Ait Bir Sorun Olduğunu Tespit Etmek: Kişiler arası ilişkilerde çıkan sorunları çözerken dikkat edilmesi gereken öncelikli, ve önemli  husus  sorunun kime ait bir sorun olduğunu doğru teşhis etmek ve hiç kimsenin sorununu onun adına çözmemektir. Gordon, tarafından geliştirilen bu yaklaşım çocuklara ait sorunların ebeveynleri, yakınları veya öğretmenleri tarafından çözüldüğüne vurgu yapmaktadır. Bu durum daha sonra çocukların yaşadıkları kişiler arası sorunların çözümünde yetersiz kalmalarına neden olmaktadır. Çünkü çocuklar yaşadıkları sorunları çözme deneyimini yeterince edinememektedirler. Ayrıca bu durum öğrencilerin kişiler arası sorunlarda her iki tarafı tatmin eden yaratıcı çözümlere ulaşmalarına da mani  olmaktadır. Çünkü çocuklar kendi adlarına sorunları çözen büyüklerinin sorun çözme yaklaşımlarını farkına varmadan öğrenerek daha sonra karşılaştıkları her sorunda bu yöntemleri kullanmaya başlamakta ve yaratıcı çözümler geliştirememektedirler.

2. Adım, Bireyleri ya da Kendimizi Sorunları Çözme Yönünde Motive Etmek: Bazı durumlarda bireyler sorunu görüp algılamalarına ve sorunun kendilerine ait bir sorun olduğunu kabul etmelerine rağmen çeşitli nedenlerden dolayı sorunu çözmek noktasında isteksiz davranabilmektedirler. Bu gibi durumlarda sorunu çözmek için bireyleri - ya da eğer sorun bize ait bir sorun ise kendimizi - motive etmek gerekebilir. Aslında herhangi bir kişiler arası sorunu çözme eğilimi göstermek, sorunu büyük oranda çözmek demektir. Bu nedenle sorun çözmede motivasyon  son derece önemlidir.

3. Adım, Soruna Taraf Olan Herkesin, Sorunu Tanımlamasına Fırsat Vermek ve Herkesin Soruna Bakış Açısını Almak: Üçüncü  bir  kişi  olarak  başka  kişiler  arasında  yaşanan  sorunların çözümüne katkı sağlarken çoğu zaman sorunu taraflardan birinden dinleyerek kararlar verir ve sorunun çözümü için çeşitli  alternatifler geliştirmeye çalışırız. Ancak bu yaklaşımla üretilen çözümler çoğu zaman taraflardan birini ya da her ikisini de tatmin etmez. Bu  durumdaki  temel  hata  tarafların  her biçimde öğrenemez. Etkin dinlemede, daha fazla ikisinin de sorun  

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 644848 ziyaretçi (1184420 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol