T.C.
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
EĞİTİM BİLİMLERİ EĞİTİM YÖNETİMİ VE DENETİMİ
YÜKSEK LİSANS PROGRAMI (TEZSİZ)
EĞİTİM YÖNETİMİNİN KURAMSAL TEMELLERİ
NEOKLASİK VE İNSAN İLİŞKİLERİ YAKLAŞIMI
Hazırlayan: Davut BÖKE - Gürkan UZUN -Mustafa TAŞLIOĞLU
Öğretim Üyesi: Yrd. Doç. Dr. Erkan YAMAN
SAKARYA
Sakarya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Aralık 2007
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ……………………………………………………………………….…1
NEOKLASİK ÖNCESİ KLASİK YÖNETİM YAKLAŞIMLARI………..….1
KLASİK TEORİYİ OLUŞTURAN ÜÇ YAKLAŞIM………………….…….2
NEOKLASİK TEORİNİN DOĞUŞU MEVCUT ORTAM……………...…..6
NEOKLASİK YÖNETİMDE İNSAN İLİŞKİLERİ YAKLAŞIMI………..…8
HAWTHORNE ARAŞTIRMALARI…………………………………..……..8
NEOKLASİK ÖRGÜT TEORİSİ ÖRGÜT KAVRAMI…………..………….13
NEOKLASİK ÖRGÜT TEORİSİ………………………..……………………15
NEOKLASİK TEORİNİN KLASİK TEORİDE DEĞİŞTİRDİĞİ TEMEL
UNSURLAR……………………………………………..……………………19
KAYNAKLAR ………………………………………………………………..20
NEOKLASİK YÖNETİM KURAMI
GİRİŞ
1900’lerin başlarında Amerika’da bir yönetim akımı işletmelere ve yöneticilere yol gösterici olmuş ve klasik yönetim teorisi olarak adlandırılmıştır. Klasik yönetim teorisi bir süre sonra günün şartlarını karşılayamamış çok geçmeden bilimadamları başka bir yönetim anlayışı ortaya atmışlardır. Ancak bu yeni anlayış klasik teoriden çok farklı bir mahiyette değildir. Bu anlayış klasik teoriye birşeyler ilave etmiş, onu değiştirmiş ve bazı yönlerden de genişletmiştir. Bu nedenle söz konusu anlayış yeni klasik anlamına gelen neoklasik yönetim olarak adlandırılmıştır. Yani neoklasik yönetim anlayışı klasik yönetimden apayrı bir anlayış olmayıp, mevcut boşlukları doldurmuş ve geliştirmiştir. Bu nedenle neoklasik teoriyi kavrayabilmek için ilk önce temeli olan klasik teoriye değinmek gerekmektedir.
Klasik teori Frederick Taylor’un bilimsel yönetimi, Henri Fayol’un yönetsel teorisi ve Max Weber’ in bürokratik yaklaşımının bileşiminden oluşan üç kanalda gelişen bir yönetim anlayışıdır.
NEOKLASİK ÖNCESİ KLASİK YÖNETİM YAKLAŞIMLARI
Sanayi devrimi ile başlayan süreç içinde yönetim biliminde ilk olarak klasik yönetim teorileriyle karşılaşmaktayız. Üç ayrı fikirsel yaklaşımı içeren klasik teorinin, üç yaklaşımda da mevcut temel noktalarıyla özetleyecek olursak, klasik yönetim teorisi ;
Organizasyonlarda insan unsuru dışındaki faktörler üzerinde durmuştur. İnsan unsuru daima ikinci planda ele alınmıştır. Maddi faktörler düzenlendikten sonra insanların öngörülen şekil ve doğrultu ve şekilde davranacağı varsayılmıştır. Bu yönü ile klasik teori mekanik organizasyon yapıları olarak adlandırılan yapıları önermiştir.
Rasyonellik ve mekanik süreçler klasik teorinin hareket noktaları olmuştur. Makine-insan ilişkilerinde rasyonellik, işlerin dizayn ve birleştirilmesinde rasyonellik, ilkelerin amaçladığı rasyonellik ana hareket noktalarıdır. Mekanik rasyonelliği bozacak insan unsuruna ilişkin faktörler modele dahil edilerek ayrıntılı olarak incelenmemiştir. Ekonomik rasyonellik anlayışının organizasyona uygulanmasını ifade eden bu yaklaşım insanı kendine söyleneni yapan, rasyonel olduğuna inanılan sisteme uyan, pasif bir unsur olarak varsaymıştır.
Klasik teori, esas itibariyle kapalı sistem anlayışı ile organizasyonları ele almıştır. Bunun sonucu olarak da, bütün yaklaşımlar organizasyon içi etkinliğin nasıl sağlanabileceği üzerinde durmuş, bunu sağlamak için uyulması gereken ilkeleri üniversal kabul etmiş fakat dış çevre şartlarına organizasyonların değişen şartlara nasıl uyabilecekleri üzerinde durmamıştır.
KLASİK TEORİYİ OLUŞTURAN ÜÇ YAKLAŞIM
BİLİMSEL YÖNETİM YAKLAŞIMI :
1900’lü yılların başlarında Frederick Winslow Taylor öncülüğünde gündeme gelen bilimsel yaklaşım yönetimde devrim yaratmıştır. Yazdığı Bilimsel Yönetimin İlkeleri ( The Principles of Scientific Management ) adlı kitap işletme literatürünün klasikleri arasındadır. İleri sürdüğü fikirler zamanının işletme sorunlarının çözümünde büyük bir başarı sağlamış ve kısa zamanda dünyaya yayılmıştır. Bilimsel yönetimin unsurları kısaca aşağıda olduğu gibidir;
Gerekli etüdler yapıldıktan sonra işin usullerini, araç-gereçlerini, yapım yöntemlerini standartlaştırmak ,
Fonksiyonel ustabaşılık ,
Yapılan işin takibi ve olabilecek problemlerin yine bilimsel esaslara dayanarak çözülmesi,
Planlama ile yürütmenin ayrılması ,
Yoğun iş bölümü ile işin basitleştirilmesi ve uzmanlaşma ,
Taylor temelde üretim sorunlarıyla ilgilenmiş , genel yönetimden çok günümüzde üretim yönetimi olarak adlandırılan dalda yoğunlaşmıştır. Yüksek kademe yönetimi hakkında katkıları fazla değildir. Ancak bir başka isim, Henri Fayol klasik teoride bu açığı kapatacaktır.
Klasik yönetim düşüncesini oluşturan bilgi stokunun önemli bir bölümünü H.Fayol tarafından gerçekleştirilen Yönetsel Kuram sağlamıştır. Fayolun incelemesinin ağırlık noktasını yönetim fonksiyonları oluşturmaktadır. (EREN,1998)
YÖNETİM SÜRECİ YAKLAŞIMI :
Fransız maden mühendisi Henri Fayol tarafından öne sürülmüş yönetim ilkeleridir. Bilimsel yaklaşımın öncüsü Taylor ile aynı zamanda faaliyet gösterdiği halde kitabının İngilizceye geç çevrilmesi geç tanınmasına neden olmuştur. Fayol’ da Taylor’ ı tamamlayıcı fikirler ve ilkeler ortaya koymuştur. Ancak Taylor iş hayatına işçi olarak başladığı için daha çok üretim yönetimiyle ilgilenmiş ; ilkelerini de atölye düzeyinde yaptığı çalışma ve deneylerle aşağıdan yukarıya doğru geliştirmiştir. Buna karşılık Fayol ise işe alt kademe yönetici olarak başlamış, üretimden ziyade genel yönetim olaylarıyla ilgilenmiş ; ilkelerini yönetim düzeyinden yani yukardan aşağıya doğru saptamıştır.
Fayol yönetimi fonksiyonlarına ayırmış ve bu fonksiyonları ;
Planlama
Örgütleme
Yöneltme
Koordinasyon
Denetim olarak belirlemiştir . Günümüzde de aynı sınıflandırmayı ; planlama ,organizasyon, liderlik, koordinasyon, denetim şekliyle halen kullanmaktayız. Fayol ayrıca işletmelerde ki faaliyetleri başlıca altı grupta toplamıştır ;
Teknik ( üretim faaliyetleri ) ,
Ticari ( alım ,satım ) ,
Finansal ( para temin etme ) ,
Muhasebe ( kayıtların tutulması ) ,
Yönetim ,
Güvenlik ,
Günümüzde de işletmenin fonksiyonlarını üretim, pazarlama, yönetim, satınalma, finansman, muhasebe, insan kaynakları, ar-ge olarak sınıflandırabilmekteyiz. Bundan da anlaşılacağı üzere Fayol uzun soluklu tanımlamalarda bulunmuştur. Fayol’ un ifade ettiği yönetim ilkeleri özetle şunlardır :
İş bölümü; İşin parçalara ayrılması,
Yetki ve sorumluluk ; Sorumluluk verilen asta yetki de verilmeli,
Yönetim birliği ; Aynı amaca hizmet eden faaliyetler tek yönetici tarafından yürütülmeli ,
Hiyerarşi ; İletişim ve diğer ilişkiler de bu yol izlenmelidir ,
Merkezcil yönetim ,
Kumanda birliği ; Bir ast bir üsten emir almalı ,
Genel çıkarların kişisel çıkarlardan üstünlüğü ,
Çalışanların ödüllendirilmesi ve ücretler ,
Eşitlik ; Aynı işi yapana aynı para, aynı suçu işleyene aynı ceza ,
Düzen ; Her şey yerli yerinde, her kesin konumu mevkii belli ,
Girişim ,
Takım ruhu ,
Görüldüğü gibi Fayol ilkelerini makro düzeyde koymuştur. Fayol’un başarılı bir yönetici olduğuna şüphe yoktur. İşletmeyi ve yönetimi ayırdığı fonksiyonlar günümüzde de ufak değişikliklerle halen kullanılmaktadır ve yönetsel seviyedeki ilkelerin birçoğu güncelliğini yitirmemiştir.
BÜROKRASİ YAKLAŞIMI :
Klasik teorinin üçüncü yaklaşımı Taylor ve Fayol ile aynı zamanda yaşayan Alman sosyoloğu Max Weber tarafından geliştirilen bürokrasi yaklaşımıdır. Bürokrasi, günlük dilde kullanılan işlerin yokuşa sürülmesi, geciktirilmesi anlamının tam aksine etkinlik açısından ideal bir organizasyon yapısını göstermektedir. Sosyal açıdan bürokratik yapıların neden gerekli olduğu , bunların nasıl çalışmaları gerektiği;
Weber’e göre bürokrasi kesin şekilde akılca hiçbir şekilde kişisel ve uygusal bağlılığa yer vermeyen sosyal kurumların en mükemmel şekli olarak düşünülmüştür (Özkalp ve Kırel)
Bu tartışmalara girmeden, mikro bir model olarak geliştirilen bürokratik organizasyon yapısının başlıca özellikleri şöyle özetlenebilir :
Fonksiyonel uzmanlaşmaya dayanan iş bölümü ,
Açık ve seçik bir şekilde belirlenmiş hiyerarşik bir yapı ; böylece her kademe bir üst kademe tarafından kontrol edilecektir.
İlke ve yöntemler ; her kademede işlerin nasıl yapılacağı ile ilgili olarak ayrıntılı ve soyut ilkeler ve yöntemler geliştirilecektir.
Gayrişahsi ( impersonal ) ilişkiler ; Weber’e göre personel kişisel, duygusal olmayan, hissi herhangi bir bağ geliştirmeden davranmalıdır.
Teknik yetenek esasına dayanan bir personel seçim ve terfi sistemi
Yasal yetkinin uygulanması ; Organizasyon birimleri yasal yetki ile birbirlerine bağlanacaktır. Organizasyon mensuplarının kullandığı yetkinin kaynağı bulundukları organizasyon kademesi ve pozisyondur. Organizasyona dahil olan bir kişi bu anlamda yasal yetkiyi kabul eder.
Görüldüğü üzere bürokratik yaklaşımın ilkeleri de klasik teoriyi oluşturan daha önceki yaklaşımlara benzemektedir. Bürokratik yaklaşımla işletmelerde kişilere göre değişmeyen bir yönetim geliştirilecektir.
Klasik teoriyi oluşturan yaklaşımları ortak yönleriyle özetleyecek olursak en çok değinilen klasik teori ilkeleri ;
İleri derecede uzmanlaşmış personel ,
Yoğun bir iş bölümü ,
İşi standartlaştırma ,
İnsanı makinanın bir parçası olarak gören anlayış ,
Tek tip, duygulardan yoksun, ekonomik insan anlayışı ,
Verimliliğin kaynakların iyi kullanımıyla artacağı inancı ,
İşletmenin kapalı bir sistem oluşu ,
Yönetim fonksiyonlarının evrenselliği ,
Yoğun hiyerarşi ,
Merkezcil yönetim ,
Klasik yönetim anlayışından sonra işletmelerin literatüründe neoklasik , yeni klasik dediğimiz yeni bir anlayış görülmektedir. Bundan sonraki bölümlerde klasik anlayışı tamamlayıp geliştiren neoklasik yönetime değineceğiz.
NEOKLASİK TEORİNİN DOĞUŞU : MEVCUT ORTAM
Klasik anlayış döneminde çokça eleştirilmişse de 1930’ lara kadar işletmelere yol gösteren tek anlayış olarak kalmıştır. Ancak o yıllarda ekonomik değişimler ve teknolojik gelişmeler işletmelerin boyutlarının artmasına sebep olmuştur. Bu durum işletmeler arası birleşmelerinde artmasına yol açmıştır. İşletmeler büyüdükçe yönetimde daha komplike bir hal almış merkezcil yönetim anlayışı yetersiz kalmaya başlamış yöneticiler bir kaos içine düşmüşlerdir. Bu yönde gelişmeler sürürken insanlarda daha bilinçlenmiş ve seviyeleri artmıştır. Artık klasik teori tıkanmış sorunlara cevap veremez olmuştur. 1929’ da yaşanan ekonomik krizle iyice çöken işletmeler yeni yönetim arayışlarına girmişlerdir. Durum böyleyken yeni bir yönetim anlayışı ortaya çıkmış ve döneme hakim olmuştur. Bu anlayışa Neo-klasik ( Yeni Klasik ) Yönetim Anlayışı denmiştir. Neoklasik yaklaşım, yönetime yepyeni ilkeler koymaktan ziyade klasik yönetimin boşluk ve eksikliklerini tamamlayıcı mahiyette bir anlayıştır. Klasik yönetimde eksik olan insanın duygu ve düşünceleri doğrultusunda hareket ettiği gerçeği neoklasik yönetimin başlıca dayanağıdır. Neoklasizmin öncüsü kabul edilen Elton MAYO işçilere daha fazla anlayış gösterildiği taktirde endüstriyel işletmelerin daha çok kazanç sağlayacağını savunarak, o dönem için devrim sayılacak bir insan yaklaşımı ortaya koymuştur.
İnsanı bir nesneden ayıran; düşünmesi, algılaması, bir problem çözme ve kendini gerçekleştirme yönündeki faaliyetleridir. Bu bağlamda insanın işletmeler açısından önemi tartışmasız kabul edilen bir gerçektir. Zira ne ölçüde gelişmiş makineler olursa olsun, işe uygun nitelik ve motivasyona sahip insan olmaksızın örgütsel verimliliğe ulaşmak mümkün olmayacaktır. (Özgener,1994)
Neoklasik teorinin gelişmesine katkıda bulunan yazarlar psikoloji, sosyoloji, antropoloji, sosyal-psikoloji ... gibi çok değişik alanlardan gelmişlerdir. Dolayısıyla neoklasik yaklaşımın organizasyon konusunda yapmış olduğu en önemli katkı, organizasyon yapısı içinde insanın nasıl davrandığı, neden o şekilde davrandığı ve yapı ile davranışları arasındaki ilişkileri açıklamak olmuştur. Klasik teori insan unsurunu pasif saymasına karşılık, neoklasik teori bir organizasyonda etkinliği belirleyen unsurun insan olduğunu göstermiştir. Klasikten neoklasiğe geçişte bilimsel açıdan köprüyü Hugo Munsterberg aldlı bilim adamı geniş anlamda ortaya koymuş sağlamıştır.
Hugo Munsterberg
Endüstriyel Psikolojinin kurucusudur. Wundt Leipzig Laboratuarında eğitim görmüş, eğitimi sonrasında Harvard Üniversitesi tarafından Amerika’ya çağrılmış ve orada kendi laboratuarını kurmuştur. 1913 yılında " Psikoloji ve Endüstriyel Verimlilik " adlı eserini yayınlamış ve bu eser klasikten neoklasiğe bilimsel köprü vazifesi görmüştür. Söz konusu kitap üç ana bölümden oluşmaktadır:
en iyi işçi
en iyi iş
en iyi etki
Ayrıca Munsterberg işin bizzat kendini de inceleyerek onun insan karakteri ve yetenekleri ile en iyi şekilde uyabileceği biçimi bulmaya çalışmış, iş görmede monotonluğu , yorgunluğu, psikolojik uyumu ve diğer faktörleri, işçiye ve işçinin performansına yaptığı etki bakımından incelemiştir.
Musterberg kendi yaklaşımının insan kaynaklarının hemen hemen sınırsız olan israf ve kayıplarını azaltacağını ve hem şirketlere hem de çalışanlara büyük ekonomik kazançlar sağlayacağını ileri sürmüş, kişinin iç dünyası ile işinin uyum içinde bulunmasının gerekli olduğunu savunmuştur. Ne ilginçtir ki klasik teorinin en büyük savunucularından olan Munsterberg’in kişiler arasındaki farklılıklara değindiği ve sosyal faktörleri dikkate aldığı çalışmaları, daha sonralarda neoklasik teori denilecek yönetim anlayışına büyük yarar sağlamıştır.
NEOKLASİK YÖNETİMDE İNSAN İLİŞKİLERİ YAKLAŞIMI
Klasik yönetim düşüncesi gelişmesinin en yüksek seviyeye ulaştığı, 1930 yıllarında, "yönetimde insan ilişkileri " adı altında yeni bir yaklaşım oluşmaya başlamıştır. Yeni bir yönetim felsefesini temsil eden yönetim ve örgüt olgusuna farklı açıdan bakan " insan ilişkileri " yaklaşımı hızla gelişerek özellikle II. Dünya savaşından sonra yönetim düşüncesinde bir okul, yönetim uygulamasında bir akım haline gelmiştir.
İnsan ilişkileri yaklaşımı, yüksek eğitimlerini klasik yönetim düşüncesinin kavram ve ilkelerine dayalı bir biçimde yapan bir kısım düşünürü etkileyerek Neoklasik düşünce sisteminin doğuşunda başlıca rolü oynamış ve bu düşünce sisteminin önemli bir bölümünü oluşturmuştur.
Neoklasik teori içinde yer alan insan ilişkileri yaklaşımı bir takım deney ve araştırmalar sonucu ortaya çıkmış ve yine deney ve araştırmalarla geliştirilmiştir. İnsan ilişkileri yaklaşımının dolaylı olarak neoklasik akımın doğuşuna Hawthorne Araştırmaları başlangıç teşkil etmiştir. Araştırmanın başında bulunan Elton Mayo adlı bilim adamı araştırmalar sonrası ortaya attığı fikirlerle insan ilişkileri yaklaşımı ve neoklasizmin öncüsü olmuştur.
HAWTHORNE ARAŞTIRMALARI
1924 yılında Western Elektrik şirketi Hawthorne fabrikasında üretimi arttırmayı amaçlayarak araştırma yapma kararı almış ve Harvard Üniversitesi’yle birlikte çalışmalara başlanmıştır. Bu araştırmalar 1924’de başlamış fakat sonuçları 1930’larda alınmıştır. Bu çalışmalar başlangıçta klasik teorinin bir nevi uygulaması olarak başlamıştır. Araştırmacılar, yaptıkları varsayımların klasik teoriye uygun sonuçlar vereceğinden yola çıkmış fakat sonuçlar hiçte bekleneni vermemiştir. Bunun üzerine araştırmacılar yönetimde yeni yaklaşımlara yönelmiş bu durum insan ilişkileri yaklaşımı ve neoklasik teorinin doğuşunu hazırlamıştır. Söz konusu araştırmalar altı kısımdan oluşmuştur ;
Işıklandırma deneyleri
I. Role montaj odası deneyi
II. Role montaj odası deneyi
Mika yarma test odası deneyi
Mülakat programı
Seri bağlama gözlem odası deneyi
Işıklandırma Deneyleri :
1924 yılında Howthorne fabrikası işçileri üzerinde yapılan bu deneylerde ışığın miktar ve kalitesinin verime olan etkisi ölçülmüştür. Denek grupları seçilmiş ve seçilen gruplar sistematik şekilde değiştirilen ışık şartlarına tabii tutulmuştur. Ancak ışık azaldığında da, çoğaldığında da işçilerin veriminin arttığı gözlemlenmiştir. Deneyde aranan cevaplar bulunamamış sonuçlar araştırmacıları şaşırtmıştır.
Işık deneylerinden sonra fabrika yetkilileri araştırmaları daha profösyönelce yürütme kararı alarak üniversitenin profösörleriyle işbirliğine gitti. Deneyler için kurulan ekibin başına Prof. Elton Mayo geçti. Akabinde röle montaj odası deneylerine başlandı.
Role Mon