Kerbela’dan önce ilk şehit olanlardan biri Hüseyin’in yiğeni ve Kufe’ye kendisine biat edilmesi için elçi olarak gönderilen Müslim olmuştur. Şimdi onun Taziyesini görelim. Bu da çeşitli metinler arasından Hur bölgesinden derlenmiştir, genellikle Muharrem ayının 8. günü oynanmaktadır.(23) “Taziye-i Hazret-i Müslim”: Başlangıçta Kufe’de Hani ve Muhtar aralarında konuşurlarken Kufe halkından biri Müslim’in, Hazret-i Hüseyin’in elçisi olarak geldiğini, bir ferman getirdiğini haber verir. Muhtar Müslim’in elini öper Müslim ehl-i Kufe’nin toplanmasını biat etmelerini ister. Hepsi biat edeceklerdir. Bu arada İbn Ziyad ve adamları gelir. İbn Ziyad’ın yüzü maskelidir, şeytan, iblis olduğunu söyler. Şimr’de Müslim’i öldürmeye kararlıdır. İbn Ziyad’ın adamı Muhammed b. Eş’es halktan kendisine Müslim’i bulmalarını ister. Bu arada Cebrail gelir, Müslim’e tehlikeyi anlatır, Hani’ye gitmesini, onun çok iyi bir Şii olduğunu söyler. Müslim Muhtar’la vedalaşıp Hani’ye gider. Hani, Müslim’in gelişine sevinir. Mü’kül adında biri önce kendini iyi bir Şii gibi tanıttıktan sonra Müslim’in saklandığı yeri öğrenir, ve İbn Ziyad’a gidip Müslim’in Hani’nin evinde kaldığını bildirir. İbn Ziyad Hani’ye Muhammed Eş’es’i gönderir, onu yanına istetir. Hani söylemez, İbn Ziyad’a karşı gelir. Hani tutuklanır. Zamandaş bir dekorda bir yandan Kufe halkı ne yapacaklarını bilemiyorlar, Müslim Hani’yi merak ediyor; Hani’de zindan da Müslim’i düşünüyor İbn Ziyad, Hani’yi öldürtür. Kufe halkı Müslim’e hani’nin dövüle dövüle öldürüldüğünü söylerler. Gizli bir ses Kerbela olaylarını anımsatır. Müslim kefen giyip hançerini alır, İbn Ziyad’la savaşacaktır. Kufe halkı da Müslim’den yanadır. İbn Ziyad sokaktaki gürültüleri duyunca bir çözüm bulması için Muhammed Eş’es’i görevlendirir. Şimr, Müslim’e yalnız olduğunu, İbn Ziyad’a boyun eğmesini ister. O da onun anası babası belli olmayan biri olduğunu yüzüne söyler. Müslim çevresine bakınca halkın çoğunu kaçtığını görür. Müslim namaz kılarken onun arkasındaki namaza duranları Şimr ile M. Eş’es kandırıp kaçırtırlar. Namaz bitince Müslim’in arkasında kimse kalmaz. Tuva adında bir kadın Müslim’e gelir, susuz olan Müslim’e su verir, onu evine çağırır. Onun gelişiyle evinin aydınlandığını söyler. Tuva’nın oğlu Bilal para karşılığında Müslim’in evlerinde kaldığını bildirir. İbn Ziyad’ın adamları eve yaklaşırlar. Müslim ile tek başına savaşırlar, ama M. Eş’es ile Şimr’in adamları kaçarlar. İbn Ziyad yeniden asker verir. Müslim tek başına onları da yener. Yeniden kuvvetler gelir. İki kişi kement atarak Müslim’i ele geçirirler, İbn Ziyad’ın karşısına çıkarlar. Müslim bir bardak su ister, su kana dönüşür, bir kadeh daha verirler, o da kan olur. müslim Yezid’e biat etmemekte direnince idamına karar verilir. Müslim vasiyetini söyler. Bir dileği Hüseyin’e haber gönderilmesi, Kufe’ye gelmemesidir. Bu arada Müslim’e Peygamber gözükür, Peygamber şehit olacakları sayar. Damdan Müslim’in kanlı başı ve yaralı bedeni aşağı atılır. Halk Yezid’e ve İbn Ziyad’a lanet eder.
Kerbela’dan sonraki olaylara gelince Haztret-i Hüseyin’in şehit olmasından sonra Hüseyin ailesinin tutsak olarak Kufe’ye, Kufe’den Şam’a gelişleri, Şam’dan Medine’ye gitmeleri, ve bu yerlerdeki çeşitli olayları ele alan Taziyeler bulunmaktadır. Bunlardan biri bir Hıristiyan manastırıyla ilgilidir. Burada iki çeşitlemesini veriyorum. Bunlardan biri Avrupalı Rahipler Manastırı başlığını taşımaktadır:(24) Yezid’in ordusu Hazret-i Hüseyin’in başını kestikten sonra tutsakları Şam’a götürmektedirler. İmam Zeynelabidin, Zeynep, Sekine, Fatma, Gülsüm hepsi çektikleri acıları dile getirirler. Ordu dinlenmek için konaklar. Sekine gene susuzdur. Zeynep İbn Saad ile Şimr’den su ister, onlar alay ederler, onları kavrulmaya bırakırlar. Bir haberci İmam Hüseyin’in öcünü almak için beyaz ve siyah atlıların gelişini İbn Saad’a bildirir, Şimr kaygulanmaz, yakında bir Hıristiyan manastırına sığınacaklardır. Manastırdaki keşişe bunun halife Yezid’in ordusu olduğunu, Şam’a gittiklerini, geceyi manastırda geçirmek istediklerini söylerler. Keşiş İmam Hüseyin’in kesik başını görür, Baş, Kuran’dan sure (XIV, 43) okur. Keşişle İmam Hüseyin’in başı konuşur. Bir rahibe mucizeyi görür. Hüseyin’in başı Kerbela olaylarını anlatır. Gizliden bir ses Adem’in gelişini haber verir. Sırasıyla Hazret-i İbrahim, Hazret-i İsa, Musa, Peygamber gelir, hepsi Hüseyin’in başını överler, Peygamber torununun başı ile konuşur. Hazret-i Ali de oğlunun başı ile konuşur. Hasan da kardeşiyle söyleşir. Daha sonra ünlü kadınlar gelir, Havva, İsmail’in annesi, Yusuf’un annesi, Meryem, Musa’nın annesi, Fatma’nın annesi Hatice, ve Hüseyin’in annesi Fatma gelir. En çok ona saygı gösterilir. Fatma oğlunun kesik başıyla konuşur, Peygamber bu acıların anlamını ve gerekçesini açıklar, Ağıtlar okunur. Papaz, Hüseyin’in başına, bunların anlamını sorar, o da anlatır. Papaz bular üzerine din değiştirip müslüman olur, kelime-i şehadet getirir. Bir başka Taziye ise “Süleyman’ın İbn Ziyad’ın Ordusuna gece saldırısı”dır:(25) Süleyman Ameş(26) ile veziri konuşmaktadırlar. Bu arada bir haberci Hüseyin’in Medine’den Kerbela’ya gittiğini, yardım beklediğini söyler. Bir kaç gün içinde Hüseyin’den haber bekleyeceklerdir. Süleyman uykusunda kalkınca iki Arap gelir, hem Arapça hem Farsça Hüseyin’e ağıtlar okuyorlar. Süleyman ne olduğunu sorar, onlar da Kerbela’da olanları anlatıyorlar, süleyman ve adamları atlara binip Peygamber ailesini kurtarmak için yola çıkarlar. Bu sırada bir manastırda bir rahip düşünde İsa’yı görüyor, İsa, bu gece gövdesinden kopmuş bir başın geleceğini, bu başın büyük babasının (Muhammed’in, dinine geçmesini ona söylüyor. Şimr kilisenin çanlarını işitiyor. Şimr korkmaktadır Pers kralı Süleyman kendisini izlemektedir. Kilise’ye sığınmaya karar verirler. Şimr, rahibe, Hüseyin’i neden öldürdüğünü anlatır. Hüseyin’in tutsak ailesi geliyor. Rahip bunları kınıyor. Zeynep kendisini tanıtıyor. İmam Zeynelabidin’den bir mucize görmek istiyorlar. O önce İsa’nın ailesi için söylediklerini anlatıyor, ve babasının bir mucize yapacağını bildiriyor. Rahip düşünde ruhlar görüyor, Fatma ve Hatice, Hüseyin’e ağlıyorlar. Rahip uyandıktan sonra İslam dinine geçiyor, Şimr ordusu ve tutsakları yola çıkıyorlar. Bir haberci İbn Sa’ad’a Süleymanın ordusunun geldiğini, tutsakları kurtaracağını söylüyor. Şimr’in aklına bir kurnazlık geliyor; onun verdiği habere göre şu sırada nerdeyse Şam’dan Yezid’in ordusu gelmek üzeredir.
Hüseyin’den sonraki İmamların ve ailelerinin üzerine olayları işleyen pek çok sayıda Taziye vardır. Bunlardan biri El-Memun’un zehirlediği sekizinci İmam Rıza’nın kız kardeşi Masume’nin Taziyesidir:(27) İmam Rıza’nın Meşhed’te bulunan kız kardeşi, Masume,başka bir kentte olan kardeşini merak etmektedir. İmam Rızanın oğlu Muhammed Takıy (dokuzuncu İmam) halasına düşünde kötü şeyler gördüğünü, bu ayrılığa dayanamadığını anlatır. Horasan’dan bir haberci gelir, İmam Rıza’dan haber getirir. Haberci, İmam Rıza’nın çok yalnız olduğunu, kız kardeşini yanına istediğini söyler. Masume hizmetçisiyle yola çıkar, Muhammed Takıy’ı almaz. Bu arada kum kentine siyahlar giyinmiş bir ikinci haber getirir, halka Horasan’dan geldiğini, İmam Rıza’nın zehirle öldürüldüğünü haber verir. Masume de Kum kentine gelir. Masume, Kum halkının üzüntüsünü merak eder. Kum halkı Masume’nin hizmetçisini acı haberi verirler. Hizmetçi acı haberi Masume’ye ulaştırır. İkisi de dövünüp ağıtlar okurlar. Ve Masume kardeşinin acısından ölür. Taziye’nin sonunda İmam Rıza’nın ruhu ile Masume’nin ruhu karşılaşırlar.
Kimi Taziyelerde Hazret-i Hüseyin’e yardım edenler, Şii’lerin öcünü alanlar, ya da Kerbela şehitlerinin mezarlarını ziyaret ederek hac görevlerini yerine getirenler, ya da törenlerle onları ananlar üzerinedir. Bunlardan iki örnek görelim. Bunlardan birincisi Dürret-üs Sedef’tir:(28) Durret-üs Sedef adında bir kız nedimesi Müşteri ile gece ava gitmek için babası Abdullah’tan izin istiyor. Abdullah düş görüyor. Şimr’in Hazret-i Hüseyin’i öldürdüğünü öğreniyor. İbn Sa’ad, Hazret-i Hüseyin’in ailesinin Halep’e götürülmesini buyuruyor. Hepsine, hasta olan İmam Zeynelabidin’e bile acımasız davranıyorlar. Abdullah’ın karısı bunlara tanık olup üzüntüyle evine dönüyor, kocasına anlatıyor, ikisi ağıtlar okuyor. Dürret-üs Sedef evine dönüyor, ana babasını üzüntülü buluyor. Abdullah kızına Hazret-i Hüseyin’in başına gelenleri anlatıyor. Dürret-üs Sedef de öç almaya karar veriyor. 72 nedimesini savaşa hazırlıyor. Bu arada bir çobanın koyunları on gündür yemeden içmeden kesilmiştir. Çoban Dürret-üs Sedef’e sürüsünün Muharrem’in 10. gününden beri yiyip içmediklerini anlatıyor. Dürret-üs Sedef, Çoban’a, Hüseyin’in başına gelenleri anlatıyor. Çoban da bunu kabile şeyhi Banu Şaybe’ye aktarıyor. Şeyh de iki mucizeye tanık olmuştur, bunların biri Muharrem’in 10. gününden beri giysisi üzerinde ve çadırında hep bir damla kan vardır, ötekinde ise, gene o günden beri çalıları koparmak istedikçe bunların kanadığını anlatıyor, Dürret-üs Sedef de Peygamberin Hüseyin’in ölümünden sonra göğün kan ağlayacağını söylediğini anımsıyor. Çoban ve Şeyh kabilesiyle, Dürret-üs Sedef’in kadın ordusuna katılır. Dürret-üs Sedef’in kızlarından biri Şimr ve ordusunun gelmekte olduğunu haber veriyor, Dürret-üs Sedef de ordusuna savaşa hazır olmalarını söylüyor, hepsi kılıçlarını çekiyor ve “Ya Ali!” “Ya Ali!” diye bağırırlarken Taziye sona eriyor. Burada Ali’ye bir de övgü yer almaktadır. |
 |
İkinci Taziye ise, Emir Teymur (Timurlenk) Tasziyesidir:(29) Timurlenk Hüseyin’in güzelliğine hayran kalıyor. Sonra vezirine Bağdat, Halep ve Şam’ı yıkmak istediğini söylüyor. Her şeyden önce Ali’nin gömütünü ziyaret özlemi duymaktadır yanındaki meddah Derviş’le Ali’ye övgüler okuyorlar. Timurlenk Hüseyin’in katillerinden öç almak istiyor. Veziri ile Kerbela’a gidip Hüseyin’e saygıda bulunuyorlar. Buradan Şam’a yola çıkıyorlar. Bir köle Şam valisine Timurlenk’in ordusunun geldiğini söylüyor. O da veziri ile konuşuyor. Timurlenk ile savaşta umutları olmadığı için barış yolunu seçiyorlar. Ve Timurlenk’e armağanlar götürüyor. Timurlenk ise ne onları vergiye bağlamak nede armağanlarını almak istemektedir. İyi niyetini göstermek için bir kızla evlenmek istediğini söyler. Vali kendi kızını önerir. Kız gelin olarak süslenip Timurlenk’e getirilir. Timurlenk valinin kızının duvağanı parçalar, böylece en büyük onur kırıcı davranıştan sonra valiye de hakaret ederek onu zindana attırır.
Şimdi de bu konuların dışında kalan bir Taziye örneği üzerinde duralım. Bu “Mansur’il Hallaç ve Şems-i Tebrizi ve Molla-yı Rum” Taziyesidir.(30) Burada Hüseyin’in şehit olmasına koşutluk bulunabilir, şehit olanın kanı, külü ya da tükürüğünden yeniden doğuş, Bektaşilerin nefes-oğlu dedikleri olguyu buluyoruz. Söylencenin değişik kültürlerde çeşitlemeleri vardır. Arapça’da Yezidi metinleri, Türkçe’de Nesimi, Bengal dilinde Satya Pir söylencesi, Cava’da Siti Jenar söylencesi gibi, 922 yılında ölen Hüseyin b. Mansur’il-Hallaç ile 13. yüzyılda yaşamış Şemsi -Tebrizi ile Mevlana Celalettin Rumi’nin bir araya gelişindeki çağ uyuşmazlığı Taziyelerde çok görülen bir yöntemdir. Zaten bizi burada tragedya kahramanı ve bunların kaynaklandığı sözlü gelenekler ilgilendirdiğinden tarih gerçeği konumuz dışında kalmaktadır. Hemen şunu da belirtmek gerekir Mansur’il-Hallaç üzerine bir Arap yazarı bir tiyatro oyunu yazmıştır.(31) bu Taziye mesnevi kalıpları içindedir. Taziye’nin başında Mansur’il-Hallac “ene’l-Hakk”der. “Yalnız Tanrı vardır, ben yok O vardır” dediğinde kentin Müteşerri, (şeriat bilgini) onun gibi bir sefilin Allah’la ne ilgisi olacağını sorar Mansur onun ancak sureleri bileceğini Hakk’ın kendisi olduğunu söyler. Müteşerri bunun küfür olduğunu bu işi Mevlana’ya anlatacağını söyler. Müteşerri, Mevlana’ya birinin “ene’l Hakk” dediğini söyler. Mevlana onu yargılar. Ona kim olduğunu, nereden geldiğini, adını, ne istediğini sorar. Mansur adının Hakk ve dininin Hakk olduğunu, çoğulun tekilde birleştiğini anlatır. Mevlana şeriata göre kim Allah olduğunu söylerse asılacağını söyler. Firavun da Tanrı olduğunu söylüyordu, karşısında Musa’yı bulmuştu. Mansur idam sehpasına götürülür, orada “ene’l Hakk” sözünü yineler. Mevlana asılan Mansur’un boynundan kanın yere “ene’l Hakk” yazdığını görür, bu kanı bir şişeye koyup evine götürür. Ailesine şişeyi göstererek bunun zehir olduğunu, kimsenin dokunmamasını söyler. Mevlana’nın karısı bayram olduğunu, eğlence için ailece kırlara gitmelerini önerir. Yalnız Mevlana’nın kör, sağır, cahil sakat kızı evde kalır. Kız yalnız kalınca durumundan umutsuz olduğundan şişedeki zehirle canına son vermek ister. Ancak şişedeki kanı içince gözleri görür, kulakları işitir ona mutluluk yolu açılır. Mevlana ve ailesi eve dönünce kızlarını tanımazlar. Sonra şişedeki kanı içerek böyle olduğunu öğrenince Mevlana pişmanlık duyar. Kız ayrıca bu kanı içmekle gebe kalmıştır.(32) Mevlanın karısı doğumda bir güneş doğdu, adı Şems der. Meryem nasıl Cebrail aracılığıyla İsa’yı doğurduysa buda babasız doğmuştur. Mevlana medresede ders vermektedir. Şems ona ne okuttuğunu sorar, dilbilgisi, mantık, bilim vb. Şems ona kitapları atmasını söyler, ona ögretecekleri tüm bilgileri altüst edecektir. Önce ona bir para verir, gizli şarap satan bir Yahudi’den iki şişe şarap almasını ister. Mevlana Yahudi’den iki şişe şarabı alır. Oysa kentte şarap içilmesini Mevlana yasaklamıştır. Müteşerri de şaşırır. Halk Mevlana’ya saldırır. Oysa şarap gül suyuna dönüşür. İkinci olayda ikisi derviş kılığına girerler, bir aşevine giderler. Aşevinin sahibinden yoksul olduklarını ileri sürerek yemek isterler, aşevi sahibi kabul etmez. Bunun üzerine Şems aşevinde bulunan av kuşlarını uçuracağını söyler. Aşevi sahibi kafası kopmuş yolunmuş kuşların uçmayacağını söyleyince de Şems kuşları uçurur. Aşevi sahibi mucizeye şaşırır. Şems Mevlana’ya elini omuzuna koymasını, ırmağı yürüyerek geçeceklerine, her adımda “beni koru Şems” demesini ister. Ama Şems durmadan Ali’nin adını anmaktadır. Mevlana da Ali’nin adını anar, fakat suya batmaya başlar. Şems ona daha başlangıçta olduğunu henüz Ali’yi tanıyamayacağını söyler.
NOTLAR
(1)Bu konuda şu yazılara bakılması: Metin And, “İslam Folklorunda Muharrem ve Taziye”, Türkiye Folkloru Araştırmaları Yıllığı III (1976), ss. 1-38; “Dramatik Köylü Oyunları Açısından Muharrem, Aşure ve Taziye”,Tiyatro Araştırmaları Dergisi, VI (1977) ss.49-83. Şiraz’da 1976 yılında toplanan I. Uluslar arası Taziye Sempozyumuna sunduğum “The Muharrem Observances in Anatolian Turkey” (söz konusu bildirinin tam metnini New York Universitesi yayına hazırlamıştır); “Çağcıl Tiyatro Açısından Geleneksel Bir Kaynak”, Türk Tiyatrosu Ekim-Aralık 1976, Sayı 422, ss. 55-60
(2) 4-10 Temmuz 1977 tarihinde Atina’da toplanan Uluslar arası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (AICT)’nin “Antik Dramın Yaratıcı Biçimde Yeniden Canlandırılması” konusundaki V. Kongresine “TAZİYE: Tragedy in Islam. Its conventional and ritualistic elements, its dramatic values with reference to Greek Tragedy, and its significance for the modern theatre” başlıklı uzun bildiri sundum. Söz konusu bildirinin ingilizcesi henüz yayınlanmamakla birlikte, Atina’da yayımlanan THEATRO dergisi 59-60 (1977) sayısında bildirinin tümünün Yunanca çevirisini resimlerle yayınladı.
(3) “Dramatik Köylü Oyunları...”, s. 59.
(4) Fits Roy Richard Somerset Raglan, The Hero. A Study in Tradition, Myht, and Drama, Oxford University Press 1937.
(5) Raglan, s. 186.
(6) Raglan, ss. 179-180.
(7) Yukarıda verilen yazılarıma bakılması.
(8) Raglan s. 180.
(9) Raglan, ss. 180-181.
(10) Raglan s. 179.
(11) Adam Olearius, The Voyages and Travels.....(çeviri John Davies), London 1662, s. 217.
(12) Karl Lokotach, Etymologisches Wörterbuch Der Europaischen, Heidelberg 1927, s. 156.
(13) 99 taziye özeti bkz. “İslam Folklorunda....”, ss. 31-34.
(14) Murtaza Honari, Taziye der Hur, Tahran 1354, ss. 163-230.
(15) Yazma metni Vatikan kitaplığında 74. no dadır. İtalyanca çevirisi için bkz. A. Bausani, Persia religiosa, Milano 1959, ss. 438-453.
(16) Wilhelm Litten, Das Drama in Persien, Leipzig 1929, no. I.
(17) M. Bektaş-F. Gaffari, Teatr İrani, Şiraz 1350, ss. 55-78.
(18) A. Chodzko, Theatre Persan, Paris 1878, ss. 28-67.
(19) Bektaş-Gaffari, ss. 83-134.
(20) Chodzko, ss. 124-176.
(21) Honari, ss. 233-271.
(22) Bektaş-Gaffari, ss. 19-52.
(23) Honari, ss. 3-58; Müslim’in çocuklarının öldürülüşünü gösteren Tıflan-i Müslim Taziyesini 1976 Ağustosunda Şiraz’da seyretmiştim.
(24) Chodzko, s. 178-1219.
(25) Litten, no. XI.
(26) Aşure günü doğduğuna inanılan söylence kişisi Süleyman el-Ameş ile Şii Süleyman el Hüzai burada karıştırılmaktadır.
(27) Sadık Hümayuni, Taziye ve Taziyehani, Çeşn Hüner yayınları 1353, ss. 178-201.
(28) Litten, no. XIII.
(29) Litten, no. XV.
(30) Taziyenin yazması Vatikan kitaplığında 721 no’dadır. Abdülgafur Revan Ferhadi’nin Fransızca çevirisi için bkz. Revue des Etudes İslamiques (1956), ss. 71-90.
(31) Salah Abd el Şabur’un yazdığı Ma’sat el-Hallac adlı tragedya Kahire’de 1966 da yayınlanmış, Ekim 1967’de de Kahire’de Opera’da oynanmıştır. Arap dili ve edebiyatı profösörlerinden dostum Profosör Halil I. Semaan bunu özgür koşukla İngilizce’ye çevirmiştir. Bkz. Murder in Baghdad. Leiden 1972. Profesör semaan bu oyunla T.S. Eliot’un Murder in the Cathedral adlın ünlü oyunun arasındaki bir koşutluk bulmuştur. Bkz. Halil I. II. Semaan, “T.S. Eliot’s ınfluence on Arabic Poetry and Theater”, Comparative Literature studies, VI-4 (1969), ss. 472-489.
(32) Kimi inanca göre kan temiz değildir. onun yerine tükürük alır. Nitekim bir söylenceye göre Peygamber, Mansur’un ağzına tükürmüş o da “Ene’l Hakk” diye bağırmıştır. Bakire’nin doğurması Meryem’den başka çeşitli söylencelerde görülmektedir. Hallac’ın kız kardeşi, Halep kralının kızı, 40 Kırgız kabilesindeki 40 bakire, Bengal’de Gor imparatoru Hüseyin Şah’ın kızı Pajajaram’da Prenses Mandapa ve başkaları. Hazret-i Hüseyin’in kesik başı üzerine çeşitli söylenceler arasında, Anadolu’da Kızılbaşlar arasındaki yaygın bir söylenceye göre, Hüseyin’in başını çalıp saklayan Ak Murtaza adlı Ermeni, keşişine evinde başın saklı olduğu yerde keşişin kızı görmüş. Ama baş yerine bir tabak bal; Bu balı yiyince gebe kalmış, ve bir oğlan çocuğu doğurmuş, Bu da beşinci İmam Muhammed Bakır’mış. Keşiş çocuğu bir bakır kazan da saklamış. Çocuğun adının Bakır oluşu da konduğu kazanın bakırdan oluşundanmış (söylencenin tümü için bkz. and, “İslam Folklorunda....”, s. 6.).
"Ulusal Kültür" adlı derginin Ekim-1978 tarihli 2. sayısında yayınlanmıştır.