Söz Sanatları Bakımından ‘Parçalı Ham’ Şiirler
|
|
Tamer Gülbek
|
Ahmet Güntan, Heves’in 18. sayısındaki söyleşisinde Ömer Şişman’a Parçalı Ham manifestosuyla ilgili olarak “kişisel bir manifestodur” diyor (s. 59). Buradan şunu anlıyoruz: Bu, takipçi aramayan, yol göstermeyen, davet etmeyen bir manifestodur. Bir akım yaratma iddiasında değildir. Kendi kendine bir manifestodur sanki. Yalnız, burada akıl karıştırıcı durum şudur: Kişi, kendi kendine verdiği bir bildiriyi neden başkalarıyla da paylaşmak ister? Madem ki bireysel bir iş yapılmaktadır, neden işin kuramsal yönü kendine saklanıp yalnızca şiir yazılmaz? Bu soruların cevabını bulabilmek için manifestonun bazı maddelerine göz atmamız gerekecek.
Parçalı Ham manifestosunun belki de en karakteristik maddeleri, “şiir = şiir değil” denklemini destekleyen şu üç maddedir: “Dize kurma. Kafiye yapma. Söz sanatlarından sakın.” Buradan, manifestonun, ‘konvansiyonel’ tabir edilen şiirin en temel özelliklerine karşı çıktığı anlaşılıyor. Bu özellikler, (‘kafiye’yi de ‘ses ve ritim’ olarak ele alırsak) neredeyse şiirin tanımında bulunan özelliklerdir. Genel teamüllere göre, bunlar şiirin ‘olmazsa olmazları’dırlar. Burada, manifestonun “kişisel” olduğu açıklamasıyla yaratılan alçakgönüllü havaya tezat bir özgüven ve güçlü bir iddia dikkati çekiyor. Neredeyse, şiiri baştan tanımlayan, ters-yüz eden bir tavır var ortada. Şiir tarihine bakıldığında, bu üç özelliğin birisinin ya da ikisinin eksik olduğu örneklerle tanışmış olmamıza rağmen, hepsinin birden eksik olduğu bir örnekle ilk kez karşılaşacak olmaktan doğan şaşkın bir beklenti içine giriyoruz. Bu noktada, Mehmet Taner’in günümüz şiiri için yaptığı “İkinci Birinci Yeni” tanımlaması aklıma geliyor. Bilindiği gibi, Birinci Yeni de manifestoyla yola çıkmıştı. Bu sanıyorum denenecek şiirin ana akımdan sapma açısıyla orantılı bir durum. Birinci Yeni de, şiirin söz sanatlarından arındırılması gerektiğini öne sürmüştü. Elbette ki Parçalı Ham’la öne sürülen böylesi bir Birinci Yeni’ye geri dönüş değildir. Yine de, sanki, baştan bir manifestoyla yola çıkılmazsa, ortaya çıkan metnin şiir olduğu sorgulanabilir endişesi var gibidir her ikisinde de. İşte, meşhur bir anekdot vardır ya, Orhan Veli’yle ilgili, adama anlattıktan sonra şiirde yapacakları dönüşümü, kafiyeyi, ölçüyü ve söz sanatlarını kaldıracaklarını filan, adam durup: “Sen şuna ‘şiiri kaldıracağız’ diyeceksin de dilin varmıyor” deyiverir. Yine manifestoyla yola çıkmamış olsaydı Parçalı Ham şiir, post-modern kuramdaki ‘yazınsal türler arasındaki sınırların belirsizleşmesi’ özelliğine binaen: “bu ne şiirdir, ne öyküdür, ne başka bir şey; yalnızca bir ‘metin’dir” denmesine müsaade etmiş olacaktı belki de. Öyleyse, yapılmaya çalışılan bir bağlam ya da bir arka plan yaratma çabası mıdır? Yine ‘meşhur’lardan, Marcel Duchamp’ın pisuvar örneğini anımsarsak, pisuvarı bir sanat eseri olarak algılatan şey, içinde bulunduğu ortamdı (ya da ‘bağlam’ veya ‘arka plan’dı); yani bir serginin duvarında sergileniyor oluşuydu. Peki, Parçalı Ham manifestosuyla bir arka plan çizilmiş olmasaydı, yapılanın bir ‘şiir’, ya da bir ‘sanat’ işi olduğu kavranamayabilir miydi? Bu soruya vereceğim cevap: “Hayır. Bu yapılmamış olsaydı da, ortaya çıkan işin şiir olduğu anlaşılırdı” olacaktır.
Parçalı Ham’ı Şiir Yapan Özellikler
Öyleyse, nedir Parçalı Ham metinlerini şiir kategorisine sokan özellikler? Birincisi, İngilizlerin ‘juxtaposition’ dediği özelliktir. Bu terim, iki şeyin yan yana konulmasıyla yaratılan bir tür imalı karşılaştırma veya imalı tezat anlamına gelir. Bazı şairlerin sıkça başvurdukları bir ‘söz sanatı’, bir şiirsel tekniktir. İngiliz edebiyatında bilinen en etkileyici örneklerinden birisi Henry Reed’in “Lessons of the War: Naming of Parts” (Savaş Dersleri: Parçaları Tanıyalım) adlı II. Dünya Savaşı sonrası şiiridir (1947). Burada, askeri eğitim için tüfeğin parçalarının öğrenilmesi ve sökülüp takılması anlatılır. Ancak, her bir parça tanıtıldıktan hemen sonra, baharın gelişiyle canlanan doğadan da bir ayrıntı verilir çevredeki bir bahçeye bakarak. Uyumsuz gözüken bu yan yana (ya da alt alta) duran unsurlar, belli bir dizenin, şiirin içinde birkaç kez tekrar edilmesiyle ilişkilendirilir (“Bugün parçaları tanıyacağız” anlamına gelen “Today, we have naming of parts” dizesidir bu). Juxtaposition, her zaman ‘Parçaları Tanıyalım’ şiirindeki kadar büyük bir dramatik etki yaratmasa da, ‘yazgı’, ‘rastlantısallık’ ve ‘kaçınılmazlık’ izlenimlerini uyandırma konusunda oldukça başarılı bir söz sanatı olarak benimsenmiştir.
Parçalı Ham’a dönersek, her şiirde en az iki ‘şey’in yan yana getirildiğini görürüz. Yan yana konulan şeyler istatistiksel bilgi, sözlük maddeleri, kayıt alıntıları, medya haberleri, diyalog parçaları ve referansları belirli olan imgeler gibi genellikle somut bilgi kapsamına girecek rakamlar ve sözlerdir. Bu ‘şey’ler arasındaki ilinti çoğu zaman, yukarıda da anılan ‘rastlantısallık’, ‘açık uçluluk’ ve hatta ‘yazgı’ çağrışımlarıyla yüklü biçimde okuyucunun algısına ve bağdaştırma gücüne bırakılır (Bu noktada, manifestonun “Okuyucunun donanımına ihtiyaç duyma” maddesiyle de bir çelişki ortaya çıkmakta gibidir). Bununla birlikte, Reed’in şiirinde gördüğümüz öbür özellik, Güntan’ın Parçalı Ham şiirlerinde de dikkatimizi çeker: İlgisiz duran unsurları birleştirmede kullanılan ve bir nevi harç işlevi gören bu özellik ‘tekrir’dir (Tam bu noktada, şunu vurgulamak gerekebilir: Burada yapılan iş, kesinlikle Reed şiiriyle Güntan şiirini karşılaştırmak değildir. Reed, yalnızca kullanılan söz sanatları bakımından örnek olarak kullanılmaktadır).
Parçalı Ham metinlerini şiir kategorisine sokan ikinci özellik olarak göze çarpan ‘tekrir’, şiir sanatının belki de en temel birleştirici aygıtıdır. Nedir ‘tekrir’? Bir sesin, hecenin, kelimenin, deyişin, dizenin, kıtanın ya da bir ölçünün yinelenmesidir. Bazen tekrir, ölçüyü veya ritmi destekler ve hatta bunların yerini alır. Tekrir, yaygın olarak belirli bir ölçüsü olmayan serbest nazımda kendini gösterir ve bir dilbilimsel yapının tekrarı olan paralelizm ile önemli kelimelerin ve sözcelerin yinelenmesini içerir. Bu yinelenme, okuyucunun serbest vezni nesirden ayırt etmesine hizmet eder. Güntan’ın Parçalı Ham şiirleri incelendiğinde, her şiirde tekrar eden bir kelime, bir cümle, bir söz, bir rakam, ya da bir deyiş mutlaka vardır.
Sonuç olarak, sırf ‘juxtaposition’ ve ‘tekrir’ özellikleri bile yazılan metnin şiir olarak değerlendirilmesine yetmektedir. Yine ‘juxtaposition’ kavramından yola çıkarak, Parçalı Ham’la ilgili başka birkaç tespitle bitirmek istiyorum lafımı. Her ne kadar yan yana koyma anlayışı bakımından benzeşseler de, Güntan, yukarıda bahsi geçen Reed’den oldukça farklı biçimde yapmaktadır bunu. Güntan’daki yan yana koyma, birbirinin tamamlayıcısı olan iki çağrışımı beraberinde getirir. Bunlardan ilki, ‘buluntu şiir’ çağrışımıdır. Parçalı Ham, bir yönüyle, buluntu şiir parçalarının bir araya getirilmesinden oluşmakta gibidir. Bunların bir araya getirilmesindeki anlayışsa, post-modern edebiyatın yordamlarından kabul edilen ‘kolaj’ yöntemini çağrıştırmaktadır. Bu durum bir yandan ‘parçalı gerçeklik’, ‘merkezsiz, hakikatsiz, parçalı bir dünya tasavvuru’, ‘ilkele ve kökene dönüş’ gibi post-modern çağrışımları olan bir etki yapsa da, bu kolaycılığa düşmemek gerekiyor. Çünkü, parçalı da olsa, ham verilerin belli bir merkezin etrafında toplandıkları hissediliyor. Burada, yine en başa, Güntan’ın manifestosu için yapmış olduğu ‘kişisel’ yorumuna geri dönüyoruz. Yazılagelen şiirden, şiirsellikten, kalıplaşmadan ve harcıâlemden çok sıkılan bir bireyin şiirleri belli ki Parçalı Ham şiirler. Manifestosuysa bir bildiriden çok, başı ve sonu önceden kararlaştırılmış olan bir kitaplık bireysel bir projeye benziyor. Bunun doğruluğunu zaman gösterecek. Şiir tarihinin ‘az sanat’ ile ‘çok sanat’ arasında gidip gelen sarkacının daha ne kadar ‘az sanat’ bölgesinde salınacağı ise ayrı bir merak konusu olarak kalacak okuyucunun zihninde...