Akademik İncelemeler
Sayı:1 Cilt:1 Yıl:2006
Mâniciysen gel otur.
Mânime mâni yetir
Mâniciliğin bilem
Yedi meyve bir getir.
Mâni ve Bilmecelerimizde Geçen Meyve Adlarının
Türkçe’deki Kullanımları Üzerine Bazı Tespitler
Mehdi Ergüzel*
Özet
Bu yazıda mâni ve bilmecelerimizdeki meyve adları Türkçedeki kullanımı
bakımından incelenmiştir. Mâniler sözlü edebiyatımızın en güzel örnekleri
arasındadır. Bilmeceler de bazı bakımlardan mâniyi andıran nükteli,
düşündüren, eğlendiren dörtlüklerdir. Dilin incelikleri araştırılırken sözlü
edebiyat ürünlerine de yer verilmelidir. Biz de bu çalışmamızda söz konusu
manzumelerin Türkçe bakımından hangi özellikleri taşıdığını araştırdık.
Mânilere ve bilmecelere, içlerinde yer alan “meyve” kelimesinin geçiş
tarzları açısından yaklaştık. Meyve kavramının tarihi metinlerden
günümüze kadar gösterdiği çeşitlilik üzerinde durduk. Sonra yaşayan Türk
şivelerindeki meyve adlarına temas ettik.Daha sonra bu manzumelerde
geçen meyve ile ilgili kavramların kullanım tarzlarını ele aldık.Meyvelerin
renkleri,tatları ,kokuları,şekilleri,yetiştiği yerler ve diğer özellikleri ile ilgili
olarak bu şiirlerdeki kullanım tarzlarına dikkat ettik,tasnifler
yaptık.Bunların kelime grupları içindeki geçişlerini sunduk.Bu çalışma ile
kültürümüzün zenginliklerinden birisinin Türkçede ifade ettiği değer
anlaşılmaya çalışıldı.
Anahtar Kelimeler : Mâni ve bilmece, meyve kavramı, Türkçedeki
gelişimi, mâni ve bilmecelerde meyve
Abstract
Ballads constitude the outstanding samples in our spoken language.
Similar to them riddles are entertaining, carrying particular purposes in
meaning and witty stanzas. When studying on a language, spoken
language must be considered as well. Having said so, ,n this work we
have studied so called poems in terms of what they have in the Turkish
language.
* Doç. Dr. , Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
E-Posta : merguzel@sakarya.edu.tr
Mehdi Ergüzel
160
The word”fruit” which is frequebtly used with both ballads and riddles is
throughly studied. The variety of the concept of the word “fruit” from
historical context up to now it is used is reviewed. Fruit types used in
living Turkish dialects are also touched. And then how fruit and related
concepts are used in those poems is discussed. Colour of the fruit, their
taste, nature, smells, where they are grown, as well as other features
such as how they areused in tose poems is attached the utmost
importance. How they are used in word groups is also presented.
And finally, with this attempt just one aspect of the deep Turkish culture
and what it meansfor others is hoped to be revealed.
Güzel Türkçemiz üzerinde son yüzyıl boyunca verimli ve
yararlı binlerce ilmî ve kültürel çalışma yapıldı, Türk milletinin
bilgisine sunuldu. Kütüphanelerimizi dolduran yazma eserlerin önemli
bir kısmı yeni harflerle tekrar kazanıldı. Yapılan gramer
incelemeleriyle dilimizin tarihten bugüne geçirdiği safhalar anlaşıldı,
ses ve şekil özellikleri aydınlatıldı. Sözlük çalışmalarıyla da
Türkçemizin ifade zenginlikleri ve söz varlığı tanıtılmaya çalışıldı
Dil bilgisi çalışmalarının ses ve şekil incelemelerinin yanı sıra
kelime serveti, cümle ve ifade kalıpları yönünde gelişmesi
beklenmektedir. Hem tarihî hem de yakın devir eserlerinin bu
bakımdan incelenmeye ihtiyacı vardır. Bir taraftan her yüzyıla ait söz
varlığı ortaya konulurken, diğer taraftan şair veya yazarların özel
sözlükleri ve üslûp özelliklerini yansıtıcı ifade kalıplarını
değerlendirecek çalışmalar yapılması düşünülmektedir.
Temel söz varlığı bir dilin gücünü temsil eder. Söz varlığı
denince ilk akla gelen kelimedir. Bu konuda verimli ve ufuk açıcı
çalışmaları olan Doğan Aksan; "Sözcükbilim, dilin söz varlığını, yani
sözcüklerini, türetmede görev alan biçimbirimlerini, birleşik
sözcük, deyim, atasözü, kalıplaşmış söz gibi öğelerini incelemeye
yönelen, bu öğelerin kökenlerini, oluşumlarını araştırarak biçim ve
anlam açısından gelişmelerini saptamaya çalışan bir dilbilim dalıdır."
diyor.(Aksan,1996)
Söz varlığı bir dilin servetidir. Yüzyıllar içinde dilin kendini işleye işleye
kazandığı bu zenginlik çeşitli özellikteki sözlüklere ve örneklendirilmiş kaynaklara
aktarılmadıkça, yaşayan nesiller ve sonradan gelecekler dillerinin inceliklerini
tanıyamazlar, sadece kendi dönemlerinin sınırlı anlatım imkânlarıyla yetinmek
zorunda kalırlar.
"Bir dilin söz varlığı denince, yalnızca o dilin sözcüklerini değil,
deyimlerin, kalıp sözlerin, kalıplaşmış sözlerin, atasözlerinin, terimlerin ve çeşitli
anlatım kalıplarının oluşturduğu bütünü anlıyoruz."(Aksan,1996:7)
Mâni ve Bilmecelerimizde Geçen Meyve Adlarının
Türkçe’deki Kullanımları Üzerine Bazı Tespitler
161
Türkçe cümle yapısında kelime gruplarının önemli bir yeri
vardır. Hele isim ve sıfat tamlamaları neredeyse cümlenin
vazgeçilmez unsurları hâlindedir. Tek kelimeyle anlatılamayan duygu
ve düşünceler "kelimelerin izdivacı" denilen ustaca bir araya gelişlerle
ifade edilir. Türkçe anlatımın sayısız güzel örneklerini isim ve sıfat
tamlamalarında buluruz.
Aksan’a göre, söz varlığı, aynı zamanda o dili konuşan
toplumun kavramlar dünyası, maddî ve manevî kültürünün yansıtıcısı
dünya görüşünün bir kesiti olarak düşünülmelidir. Her millet hayatı
kendi penceresinden görür. Bu bakış tarzı, toplumların dili oluşturma
ve geliştirme yolunda hareket noktasıdır. Yaşama üslubu ile dil
arasında da yakın bir ilgi vardır. Aynı nesneler farklı zamanlarda ve
değişik dillerde ayrı kelimelerle anlatılmış bazen de söz grupları
ortaya çıkmıştır.
Türkçenin adlandırma ve farklı durumları söz oyunlarıyla anlatabilme
yeteneği çok yüksektir. Asırlar içinde kullanıla kullanıla yeni anlamlar kazanan
bazen daralan bazen genişleyen kelimelerin içyapısı, araştırmacılar için tükenmez
kaynaktır.
Atasözleri, bilmeceler, mâniler, türküler, deyimler ve hatta şarkı
sözleri belirttiğimiz söz varlıkları açısından incelenmeli, örnekli dökümleri
ortaya konulmalıdır.
Türk mânileri, edebiyatımızın iddiasız gibi görünen şen
çocuklarıdır. Onlardan örnekler okuyarak zaman zaman birbirimize
takılır ve güleriz. Fakat işin içine ciddî bir inceleme girince mâniler,
heybetli ve renkli çehresiyle gücünü gösterir.
"Türk folklorunun önemli bir şiir türü de mânidir. Yüzyıllar
boyunca çoğunlukla kulaktan kulağa aktarılıp günümüze ulaşan
mânileri kimler söylemiştir, pek bilemeyiz."
Sami Akalın, mânilerin kaynağını açıklarken: “Gökteki bulut,
ağaçtaki yaprak, daldaki gül, saksıdaki karanfil, raftaki sini, küpteki
bulgur, kulaktaki küpe, parmaktaki yüzük, denizdeki kayık, deredeki
balık... mâni yakıştırırken söz başı olur. Bu ve benzeri bir sözle
mâniye başlanır ama sözün sonu ille bununla ilgili olmak zorunda
değildir; mâniyi yakıştıran içindekini anlatır. Mânilerin çoğu dönerdolaşır
sevgiliye ulaşır. “diyor.(Akalın,1972)
Kelimenin sözlük karşılığı, "dört mısralı ve kendine mahsus
makamları olan manzume"dir. Fakat bu kendine özgü makamları olan
dört mısradan kurulu şiirlerin söyleyicileri ve okuyanları vardır da
yazarları -ya da kişileri- yoktur, bilinmemektedir. Türk toplumsal
Mehdi Ergüzel
162
hayatının tam bir "ifadesi" sayılan halk edebiyatımızın ürünleri
arasında, mânilerimiz İslâmlıktan önceki Türk edebiyatından
günümüze kadar çeşitli Türk katları arasında yaşamasını
sürdürmektedir.
Anadolu Türklerinin "mâni", Azerî Türklerinin "bayatı"
dedikleri bu şiir biçimini Kazak ve Kırgızlar "aytipa, kayım, öleng";
Step ve Kırım Tatarları "çıng, çink", Özbekler de "aşule, koşuk" diye
adlandırırlar.
Türkçe Sözlük'ün son baskısında mâni "Genellikle birinci,
ikinci ve dördüncü mısraları uyaklı olan, daha çok hecenin yedili
ölçüsüyle söylenen halk şiiri" ifadesiyle tanıtılmaktadır.
Mâni sözünün kaynağı tam olarak bilinmemekle beraber bu
konuda kaynaklarda değişik yorumlar vardır. Ahmet Vefik Paşa'ya
göre mâni "usulsüz, darpsız elhan ile tegannî olunan vezinsiz, manasız
güfte"dir.(Göksu,1970)
Giriş
Marmara Üniversitesi Türkiyât Araştırma ve Uygulama
Merkezi, son yıllarda uluslar arası seviyede düzenlediği “Türk
Kültüründe, Ayrıntılar” başlığı altındaki toplantılarla kültürümüzün
kaynaklarına gidilmesi, temel kavramlarının aydınlatılması yolunda
son derece verimli bir ilim ve kültür zemini oluşturmaktadır.
Bu toplantı için “meyve” kavramını mânilerimizde ve
bilmecelerimiz içinde araştırarak tarama-tahlil yoluyla 1100 civarında
mâni ve bilmecemizi inceledik.Önce meyve ve çeşitlerinin temel tarihî
metinlerimizde hangi isimlerle geçtiğini, zamanımızın Türkiye
dışında yaşayan şivelerinde bunların hangi adlarla söylenip yazıldığı
konusunda kısa tespitler yaptık.
Meyve ve eş anlamlısı yemişin Türkçe sözlüğümüzdeki
anlamını belirterek mâni ve bilmecelerimizdeki meyvelerin
Türkçemize kazandırdığı kullanım çeşitliliğini söz servetimiz
yönünden değerlendirmeye başlayalım.
1. TDK ‘nın Türkçe Sözlük’ünde :
meyve (Far. Mive)
Mâni ve Bilmecelerimizde Geçen Meyve Adlarının
Türkçe’deki Kullanımları Üzerine Bazı Tespitler
163
1.bot.: Bitkilerde çiçeğin döllenmesinden sonra yumurtalığın
gelişmesiyle oluşan, tohumları taşıyan organ, yemiş.
2.mec.:Ürün, sonuç, kâr
Meyve kelimesine bağlı olarak türemiş ve birleşik
şekillerinden: meyvedar, meyvehoş, meyvelen-,meyveli, meyvelik,
meyvesiz, meyvesizlik…
yemiş (is.)
1.Bitkilerde çiçeği döllenmesi sonunda meyve yapraklarından
oluşan ve tohumu taşıyan organ, meyve
Bu kelime de yapım ekleriyle; yemişçi, yemişçil, yemişen,
yemişlenme,yemişlenmek,yemişli,yemişlik.. gibi bir kullanım
çeşitliliği içindedir.
2. Tarihi Metinlerde “Meyve” Kavramı:
İlk sözlüğümüzden başlayarak bazı tarihî metinlerin
sözlüklerinde geçen meyve isimlerine bakıldığında aşağıdaki
kelimelerle karşılaşılmaktadır:
2.1. DLT (Divanü Lûgati’t – Türk) de:
almıla (I, 130–11) / alma; kımız almıla (I, 366–2); ekşi
elma anlamında
büken (I, 399–17); karpuz, hint kavunu
çahşak (I, 469–14); kurutulmuş kayısı, üzüm gibi
meyveler
çawju (I, 422–23); meyvesi acı ve kırmızı bir ağaç
dava (III, 237–16); ılgın ağacı meyvesi
amşuy (I, 115–3); bir çeşit sarı erik
erük (I, 67–19); şeftali, kayısı, erik gibi meyvelere
verilen genel ad
erüklük (I, 152–25); erik bahçesi, tülüg erük (I, 69–
20); şeftali
sarug erük (I, 69–21); kaysı, zerdali, kara erük (I,
69–22);
erliklen - (I, 294–19, ); erik meyvesi ver-, erükse – (I,
303–5,); canı erik isteMehdi
Ergüzel
164
kagun (I, 15–16) (13 yerde); kavun