edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  => Bedevilik-Barbarlık ve İnsanlk Tarihi-Sina Akşin
  => Tarih Felsefesi-Dr. Ali Şeriati
  => Görüşlerim-Sultan Galiyev
  => Kemal Tahir'in felsefi düşüncesi ve Devlet Ana
  => Sanat Anlayışım-Orhan Kemal
  => Çağın Dini: Humanizm-Cemil Meriç
  => Demokrasi Demopedidir-Cemil Meriç
  => Demokrasi Paradigması ve Sonrasız Modernlik-Yiğit Tuncay
  => Karl Popper'in Bilim Felsefesi-Hasan Engin Şener
  => Cemil Meriç'in Dil ve Edebiyat Üzerine Düşünceleri- Arş. Gör. Oğuzhan KARABURGU
  => Tiyatro San'atının Kaynağı 1-Refik Ahmet Sevngil
  => Tiyatro San'atının Kaynağı 2- Refik Ahmet Sevngil
  => Tiyatro San'atının Kaynağı 3- Refik Ahmet Sevengil
  => Gizli Halk Musikisinin Hakiki Karakteri Dindışıdır-Vahid Lütfi Salcı
  => YUNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNDE- R. FİLİZOK
  => AŞK[1] (Amour)-Elisabeth Sayın
  => Dil Bilimi Terimleri-Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => BİR METİN yahut EDEBÎ ESER LİSE VE ÜNİVERSİTE DÜZEYİNDE NASIL İNCELENMELİ? -Anne-Marie ALBİSSON
  => DİL İLE BİLDİRİŞİMİN (communication) TEMEL ELEMENTLERİ-Prof. Dr Rıza FİLİZOK
  => BYRON, LAMARTİNE-Jale Parla
  => TAHİR ALANGU’NUN FOLKLOR ANLAYIŞI
  => HİKAYECİLİK DERSLERİ
  => TÜRKİYE’DE DENEME VE ELEŞTİRİNİN GELİŞİMİNDE ORHAN BURİAN’IN YERİ (tez)
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİ ÜZERİNE TASVİRÎ BİR DENEME
  => YAZI DEVRİMİNİN ÖYKÜSÜ
  => CUMHURIYET DÖNEM! TÜRK ŞİİRİ VE BEHCET NECATIGiL
  => ROMANLARDA 27 MAYIS İHTİLÂLİ
  => HİLMİ YAVUZ ŞİİRİNE METİN-MERKEZLİ BİR BAKIŞ
  => YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU’NUN ROMANLARINDA CİNSELLİK
  => KİRALIK KONAK’TA MADAME BOVARY
  => ADNAN BENK VE TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ NURİ AKSU-tez
  => GELENEKSEL ROMANA KARŞI ROMAN: ANTİ ROMAN
  => ROMANININ TARİHSEL BOYUTU ÜZERİNE BİR İNCELEME Sedat ...
  => XIX. YÜZYIL TÜRK EDEBİYATINDA VOLTAİRE VE ROUSSEAU ÇEVİRİLERİ
  => AHMET VEFİK PAŞA’NIN ÇEVİRİLERİNDE OSMANLILAŞAN MOLİÈRE
  => Osmanlı Dönemİ Türk Romanının Başlangıcında Beş Eser
  => Kıbrıs Türk Edebiyatı
  => Halide Edib-Adıvar Döneminde ve Romanında Feminizm
  => ERKEN DÖNEM TÜRK EDEBİYATINDA KÖYLÜLER
  => TÜRK GÖÇER ŞAİRLERİNE AİT ESERLER
  => KARŞILAŞTIRMALI EDEBİYAT BİLİMİ ve BİR UYGULAMA
  => SAFAHAT’TA EDEBİYATA AİT UNSURLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME Abdullah ...
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİ ÜZERİNE TASVİRÎ BİR DENEME Ersin ÖZARSLAN*
  => SÖZ VE ÖZ
  => BATI TRAKYA TÜRK EDEBİYATI
  => YAVUZ BÜLENT BAKİLER’İN, “ŞAŞIRDIM KALDIM İŞTE” ŞİİRİNE EDEBÎ
  => TANPINAR’IN ŞİİR ANLAYIŞI VE ŞİİRİNİN KAYNAKLARI
  => Bir Cumhuriyet Kadını Şükûfe Nihal
  => KUVAYI MİLLİYE HAREKETİNE YÖNELTİLEN İTHAMLAR
  => MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDE FRANSIZ GAZETECİNİN MUSTAFA KEMAL İLE TEMAS VE GÖRÜŞMELERİ
  => YURTTAŞ GAZETECİLİĞİ
  => RUSLARIN TÜRK TOPRAKLARI ÜZERİNDE YAYILMASI
  => BİR ÇAĞDAŞLAŞMA MODELİ OLARAK ATATÜRKÇÜLÜK
  => Mâni ve Bilmecelerimizde Geçen Meyve Adlarının Türkçe’deki Kullanımları Üzerine Bazı Tespitler
  => Şerif Benekçi’nin Romanlarında İnsan ve Toplum
  => A. Nihat Asya’nın Şiirlerinde Ölüm Kavramının Kullanımları Üzerine
  => Zafer HanIm’In AŞk-I Vatan RomanIBaĞlamInda KadIn
  => DİLBİLİM TARİHİNE BİR BAKIŞ
  => DİLBİLİM ARAŞTIRMALARI
  => DİLBİLİM (Linguistics)
  => Edebiyat Teorileri
  => EDEBİYAT TEORİSİ TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ
  => HALK EVLERİNİN KURULUŞU VE ÇALIŞMALARI
  => Ülkemizin Kaçırdığı En Büyük Eğitim Projesi: Köy Enstitüleri
  => BİLİM FELSEFESİ Prof.Dr. Mustafa Ergün
  => EDEBÎ METİNLER IŞIĞINDA DOĞU KÜLTÜRLERİNİN BATIYA ETKİLERİ VE BATIDA TÜRK İMGESİ ∗
  => ZİYA PAŞA’NIN “ŞİİR ve İNŞÂ” MAKALESİ Ali DONBAY
  => TATAR EDEBİYATININ GELİŞİMİ
  => OSMANLI ŞİİRİNE SANAT ONTOLOJİSİYLE YAKLAŞMAK ÜZERİNE
  => SÜLEYMAN NAZİF’E GÖRE İRAN EDEBİYATININ EDEBİYATIMIZA TESİRİ
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİ ÜZERİNE TASVİRÎ BİR DENEME -
  => ÖZNE KARAKTER NESNE KARAKTER Agusto Boal
  => İSLAMDA TRAGEDYA KAHRAMANI TRAGEDYA ÖRNEKLERİ Metin And
  => İSLAMDA TRAGEDYA KAHRAMANI TRAGEDYA ÖRNEKLERİ Metin And 2
  => DOĞU VE BATI KÜLTÜRLERİNDE DÜŞSEL YARATIKLAR Enis Batur
  => TANPINAR ÜZERİNE NOTLAR Selahattin Hilav
  => DÖRT BİN YIL ÖNCE TÜRKLERDE TİYATRO Refik Ahmet Sevengil
  => SELÇUKLU TÜRKLERİNDE DRAMATİK EĞLENCELER Refik Ahmet Sevengil
  => ANADOLU'DA DİNİ TEMAŞA Refik Ahmet Sevengil
  => OSMANLILARDA DRAMATİK EĞLENCELER Refik Ahmet Sevengil
  => ORHAN KEMAL'İN YAPITLARI Türk Gerçekçiliğinin Gelişmesinde Yeni Bir Aşama
  => ORHAN KEMAL'İN YAPITLARI Türk Gerçekçiliğinin Gelişmesinde Yeni Bir Aşama 2
  => ELEŞTİRİ VE HİCİV Johann Gottfried Herder
  => ROMAN Octavio Paz
  => YENİ TÜRK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
  => ESKİ TÜRK DİLİ ARAŞTIRMALARI
  => ESKİ TÜRK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
  => YENİ TÜRK DİLİ ARAŞTIRMALARI
  => HALK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
  => DİL SORUNLARI
  => ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ ARAŞTIRMALARI
  => MAKALELER
  => edebiyat tezler
  => İNCELEME ARAŞTIRMA
  => İNCELEME
  => Medeniyetin Demir Pençesi Eksen Çağı
  => DEDE KORKUT DOSYASI
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 1
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 2
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 3
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 4
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 5
  => TÜRK EDEBİYATI İNCELEMELERİ 6
  => Halk Şiiri, Gerçeküstücülük, Destan.
  => En Uzun Gece: Sahte Bir Roman - İzzet Harun Akçay
  => ARAŞTIRMACILAR İÇİN KAYNAKLAR
  => DOĞU EDEBİYATI
  => DOĞU EDEBİYATI - KİTAPLIK
  => TÜRK LEHÇELERİ ÇEVİRİ SÖZLÜĞÜ
  => İLETİŞİM ÇAĞINDA AŞIKLIK GELENEĞİNİN GELECEĞİ
  => ÂŞIK EDEBİYATI BÜTÜNÜ İÇİNDE SİVAS'TA VE ADANA'DA ÂŞIKLIK GELENEĞİNİN ORTAK VE FARKLI YANLARI
  => Türkiyat Araştırmaları 1
  => Türkiyat Araştırmaları 2
  => Türkiyat Araştırmaları
  => Türkiyat Araştırmaları 4
  => Türkiyat Araştırmaları 5
  => Bir Toplum Mimarı Olarak Yahya Kemal
  => Tanzimat Romanlarında Melodramın İdeolojik İşlevleri
  => Söz Sanatları Bakımından ‘Parçalı Ham’ Şiirler
  => İNCELEMELER.
  => İNCELEME..
  => İNCELEME...
  => İNCELEME....
  => İNCELEME.....
  => İNCELEME ŞİİR
  => İNCELEMELER.....
  => İNCELEMELER.,
  => İNCELEMELER,.
  => Edebiyat Sosyolojisi
  => Sosyalist Realizm Kavramının Ortaya Çıkış Süreci
  => toplumcu gerçekçilik
  => PEYAMİ SAFA.
  => Yeni Türk Edebiyatı
  => YENİ TÜRK A. İLHAN İÇERİKLİ
  => hilmi yavuz.
  => Behçet Necatigil
  => araştırmalar.1
  => ARAŞTIRMALAR 2
  => araştırma,
  => Türk Dili ve Edebiyatı,
  => 1919-1928 ARASI TÜRK ROMANINDA YAPI VE TEMA
  => Bilgisayar Öyküleri
  => Yayın
  => ROMAN,
  => ROMAN,,
  => ROMAN.
  => ROMAN..
  => şiir,
  => şiir,,
  => hikaye*
  => arş
  => arş1
  => arş2
  => arş4
  => arş6
  => arş7
  => arş8
  => arş9
  => edebiyat tarihinde realizm romantizm kavramı
  => YENİ TÜRK EDEBİYATININ KAYNAKLARI
  => YENİ TÜRK EDEBİYATININ KAYNAKLARI 1
  => KLASİK TÜRK EDEBİYATI
  => TÜRK DEBİYATI İNCELEME
  => DEDE KORKUT DOSYASI.
  => açık arşiv
  => edebiyat arşiv
  => Kuruluş Devrini Konu Alan Romanlar Üzerine
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
BİR ÇAĞDAŞLAŞMA MODELİ OLARAK ATATÜRKÇÜLÜK

BİR ÇAĞDAŞLAŞMA MODELİ OLARAK ATATÜRKÇÜLÜK

Temel ilkelerini Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediği Atatürkçülük, bir düşünce

dizgesi (sistemi) olarak us (akıl) ve bilimi temel almış, Türk kimliğini koruyarak

çağdaşlaşmayı hedeflemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ulus devleti, ulusal egemenliği

ve tam bağımsızlığı temel alan laik demokratik bir cumhuriyet olarak kurulmuştur.

Atatürk'ün hem ortaya koyduğu düşünce sistemi hem de gerçekleştirdiği toplumsal,

siyasal, ekonomik genil (makro) değişim ve dönüşüm modeli, bugün dünyaya örnek

olarak sunulmaktadır.

Prof. Dr. Ali GÜLER

1) Atatürkçülüğün Tanımı

Atatürkçülük, temel ilkelerini Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediği, Türk ulusunun

gereksinimleri ile gerçeklerinden ortaya çıkan, Türk ulusunun bugün ve gelecekte tam

bağımsızlığa, huzur ve gönence iye (sahip) olması, devletin ulus egemenliği ilkesine

dayandırılması, usun (aklın) ve bilimin yol göstericiliğinde Türk ulusal kültürünün çağdaş

uygarlık düzeyinin üzerine çıkarılmasını amaçlayan; devlet yaşamına, düşünce yaşamına,

ekonomik yaşama, toplumun temel kurumlarına ilişkin gerçekçi düşünce ve ilkeleri içeren

tümden bir ulusal çağdaşlaşma, değişim ve dönüşüm modelidir.

Atatürkçülük, öngörüp gerçekleştirdiği toplumsal, siyasal ve ekonomik model

bakımından evrensel değerlere de dayanan bir düşünce dizgesidir. Değişim ve dönüşümü

temel aldığı için de değişken bir yapıdadır. Us ile bilimi temel alan yaklaşımıyla

“İnkılapçılık İlkesi” hem düşünce dizgesinin (sisteminin) hem de öngörülen toplumsal,

siyasal ve ekonomik modelin çağdaş değişim ve dönüşümlere açık olduğunu gösterir.

Nitekim Atatürk 1925’te, “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların hedefi, Türkiye

Cumhuriyeti halkını tümüyle çağımıza uygun, bütün anlam ve biçimiyle uygar bir toplum

durumuna ulaştırmaktır. İnkılaplarımızın temel ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen

anlayışları darmadağın etmek zorunludur. Şimdiye dek ulusun dimağını paslandıran,

uyuşturan bu anlayışta bulunanlar olmuştur. Her durumda zihniyetlerde var olan

hurafeler tümüyle kovulacaktır. Onlar çıkarılmadıkça, dimağa gerçek pırıltılarını

yerleştirmek olanaksızdır.” diyerek düşünce dizgesinin (sisteminin) çağdaşlaşma hedefini

imlemiştir (işaret etmiştir).

2) Atatürkçülüğün Temel İlkeleri

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen bir ulusal

Kurtuluş Savaşı sonrasında belli temel ilkeler üzerinde kurulmuştur. İşte Atatürkçülük, bu

temel ilkeleri de içermekte ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesini

oluşturmaktadır. “Merkezî-Milli (Üniter) Devlet”, “Tam Bağımsız Devlet”, “Milli Egemenliğe

Dayalı Demokratik Laik Devlet” özellikleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkeleridir. Kimi

başka özelliklerle anayasalarımıza da yansıyan bu ilkeler, Atatürkçülüğün de özünü

oluşturan temel değerlerdir. Bu durumda Atatürkçülük, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni

yaşatma ve yarınlara taşıma bilincini de belirtmektedir.

2.1. Ulus (Üniter) Devlet

Çağımızın devleti, çağdaş devlet, kimi aykırılıklar bir yana bırakılırsa “ulus (üniter)

devlet”tir. Başka bir deyişle, günümüzde devletin insan ögesi “ulus” adını alan

topluluktur. Türkiye Cumhuriyeti, yerine kurulduğu Osmanlı Devleti gibi çok uluslu bir

ilhanlık (imparatorluk) değildir. İnsan ögesi Türk ulusuna dayanan, tüm anlamıyla ulusal

bir devlettir.

Türk çoğunluğu topraklarını hedefleyen Ulusal Ant (Misak-ı Milli) sınırları üzerine

kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu temel özelliği, Lozan Antlaşması’nda da uluslararası

hukuk bakımından da tescil edilmiştir.

Ulus Devlet özelliği, hem ülkenin hem de ulusun bölünmezliğini, birliğini belirtir.

Türkçe’nin resmi dil, devlet, eğitim ve yayın dili olması; hukukun tekliği; merkezi

yönetim, kültürel ve siyasal bütünlük bunu tamamlar. Anayasamızın 3. maddesi ulusal

devlet olma ilkesini; 126 ve 127. maddeler de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin siyasal

coğrafi düzeninin merkezi devlet olduğu ilkesini getirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti,

merkezi ulusal devlettir. Burada “merkezilik” özelliğinin vurgulanmasının nedeni, “federal”

devletin de ulus devlet olabileceği gerçeğidir. Bilindiği gibi bir çok federal devlet ulusal

devlet olabilmektedir. ABD, İsviçre çağdaş ulusal devletlerdir ancak bunların siyasal

yapıları “federal yapı”dır. Bu yönüyle ulusal devlet yapısı, “ilhanlık (imparatorluk) devlet

yapısını” ve “ümmetçi devlet yapısını” reddetmektedir.

Atatürk 5 Kasım 1925’te Ankara Hukuk Fakültesi’ni açarken yaptığı konuşmada,

ulusal devlet özelliğini şöyle açıklamıştır: “Bugünkü devletimizin biçimi, yüzyıllardan beri

gelen eski biçimleri ortadan kaldıran en gelişmiş biçim olmuştur. Ulusun, varlığını

sürdürmek için bireyleri arasında düşündüğü ortak bağ, yüzyıllardan beri gelen biçim ve

niteliğini değiştirmiş, yani ulus, dinsel ve mezhepsel bağlılık yerine, Türk ulusluğu

(milliyeti) bağıyla bireylerini toplamıştır.”

Atatürkçülüğün temel ilkelerinden biri olan ulusal devlet anlayışı, Fransız

Devrimi’nden sonra gelişen evrensel çağdaş değerlerden biri olduğu gibi, ulusalcılık

(milliyetçilik) ilkesinin de doğal bir sonucudur.

2.2. Tam Bağımsız Devlet

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti gibi siyasal ve ekonomik bakımdan “yarı

bağımlı” bir devletin yıkıntıları üzerinde kurulup yükselmiştir. Bu nedenle “tam

bağımsızlık”, Atatürk’ün baştan beri üzerinde en çok durduğu bir temel ilke olarak

yaşama geçirilmiştir. Atatürk’ün tam bağımsızlık konusundaki en öz sözleri, Söylev’in

belleklerimize işlemiş olan şu satırlarında yer almaktadır:

“İlke, Türk ulusunun onurlu bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ilke ancak tam

bağımsızlıkla sağlanabilir. Ne kadar varsıl (zengin) ve gönençli (müreffeh) olursa olsun,

bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmak konumundan yüksek

bir davranıma yaraşır olamaz. Yabancı bir devletin koruyuculuğu ve kollayıcılığını kabul

etmek insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlük ve beceriksizliği itiraf etmekten

başka bir şey değildir. Gerçekten bu duruma düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir

yabancı efendi getirmelerine kesinlikle olasılık verilemez. Oysa Türk’ün onuru, izzet-i

nefsi ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa

mahvolsun daha iyidir! Dolayısıyla ya bağımsızlık ya ölüm!”

Atatürk’e göre bağımsızlık, biçimsel ve sözde bir bağımsızlık değil her alanda tam

ve gerçek bir bağımsızlıktır. Nitekim, Haziran 1921’de Fransız temsilcisi Franklin

Bouillon’a şunları söylemiştir: “Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasal, mali,

iktisadi, adli, süersel (askeri), kültürel ve benzeri her konuda tam bağımsızlık, tam

özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulus ve

ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir.”

Atatürk bağımsızlık konusunda özellikle mali bağımsızlığa dikkat çekmiş ve bunun

önemini vurgulamıştır. 1 Mart 1922’de Kamutay’ın (Büyük Millet Meclisi’nin) üçüncü

toplantı yılını açarken bu konuda şunları söylemiştir : “Bugünkü mücadelelerimizin hedefi

tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın bütünlüğüyse ancak mali bağımsızlıkla olanaklıdır. Bir

devletin maliyesi bağımsızlıktan yoksun olunca o devletin bütün yaşam kollarında

bağımsızlık felce uğramıştır. Çünkü her devlet organı ancak maliye gücüyle yaşar. Mali

bağımsızlığın korunması için ilk koşul, bütçenin ekonomik bünyeyle orantılı ve denk

olmasıdır. Dolayısıyla, devlet bünyesini yaşatmak için dışarıya başvurmaksızın ülkenin

gelir kaynaklarıyla yönetimi sağlamak çare ve önlemini bulmak gerekli ve olanaklıdır.”

Kuşkusuzdur ki, Atatürk’ün tam bağımsızlık anlayışı, yabancı düşmanlığı ya da dış

ilişkilerde yalnızcılık politikası anlamına gelmez. Daha Sivas Kurultayı kararlarından

başlayarak öbür uluslarla bilimsel, ekonomik ve teknolojik ilişki ve işbirliğini önemseyen

Atatürk, bu konuda şunları söylemektedir: “Türkiye’nin bağımsızlığı her alanda tümüyle

onaylanmak koşuluyla kapılarımız bütün yabancılara genişçe açık kalacaktır. Biz

yabancılara karşı herhangi düşmanca bir duygu beslemediğimiz gibi onlarla içten

ilişkilerde bulunmak isteğindeyiz. Türkler bütün uygar ulusların dostlarıdır. Amacımız

yeniden yakınlaşmak, bizi başka uluslara bağlayan bağları artırmaktır. Ülkeler çeşitlidir

ancak uygarlık birdir ve bir ulusun ilerlemesi için de bu tek uygarlığa katılması gereklidir.”

2.3. Ulusal Egemenliğe Dayalı (Demokratik-Laik) Devlet

Atatürkçülüğün temellerini oluşturan üçüncü ana ilke, ulusal egemenliktir. Ulusal

egemenlik, devlet içinde en üstün buyurma erki (kudreti) olan egemenliğin, ulusa ait

olduğunu belirtir. Bu anlamda ulusal egemenlik, kişi ve zümre egemenliğiyle yani

monarşik, oligarşik ya da dinsel (teokratik) yönetim biçimleriyle kesinlikle bağdaşmaz.

Tıpkı tam bağımsızlık ilkesi gibi ulusal egemenlik de Atatürk’ün Ulusal Mücadelenin

ilk günlerinden beri açıkça ortaya koyduğu, ısrarla vurguladığı bir ilkedir. Atatürk,

Erzurum ve Sivas Kurultayları’nda, “ulusal istenç (irade)” olarak belirtilen bu ilkeyi, 28

Aralık 1919’da Temsil Heyeti’nin Ankara’ya gelişinden bir gün sonra şöyle ortaya

koymuştur : “Bir ulus varlığı ve hakları için bütün gücüyle, bütün düşünsel ve maddi

güçleriyle ilgili olmazsa, bir ulus kendi gücüne dayanarak varlığını ve bağımsızlığını

sağlamazsa, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. Bu nedenle örgütümüzde

ulusal güçlerin etken ve ulusal istencin (iradenin) egemen olması ilkesi benimsenmiştir.

Bugün bütün dünyanın ulusları yalnız bir egemenlik tanırlar : Ulusal egemenlik...”

Atatürk, Ulusal Mücadelenin başlangıcından, öldüğü ana dek her fırsatta ulusal

egemenliği Türk toplumuna benimsetmeye çalışmış, her zaman kişisel yönetimin

sakıncalarıyla ulusal egemenliğin üstünlüklerini çarpıcı biçimde karşılaştırmıştır. Çağdaş

bir topluma ve çağdaş bir devlete yakışan yönetim biçiminin, ulusal egemenlik ilkesine

dayanan dizge (sistem) olduğunu çok iyi bilen Atatürk; TBMM’nin açılması, Sultanlığın

kaldırılması, Cumhuriyetin ilanı, Halifeliğin kaldırılması ve öbür kimi temel yapısal değişim

ve dönüşüm hareketleriyle hep ulusal egemenliği yerleştirme çabası içinde olmuştur.

Atatürkçülükte ulusal egemenlik ilkesi, demokratik laik devleti gerçekleştirme

amacının temel bir parçası olarak değerlendirilmiştir. Bu ilke aynı zamanda

Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık ve Laiklik ilkelerini de besleyen önemli bir ilkedir.

Egemenliğin kaynağı olarak ulus istenci (iradesi) yani hukuksal anlamda bireysel istenç

benimsendiğinde, bunun sonucu olarak da ulusal egemenlik yaşama geçirildiğinde laik

devlet düzeninin oluşturulması için ilk adım da atılmış olmaktadır. Çünkü “İktidarın

kaynağı ilahidir.” dendiğinde bundan “teokratik/skolastik” düşünce sistemleri, dolayısıyla

dinsel hukuk/devlet/toplum yapıları; “İktidarın kaynağı bireyseldir.” dendiğindeyse

bundan, “ilahi”nin karşıtı “laik” düşünce dizgeleri (sistemleri), dolayısıyla laik

hukuk/devlet/toplum yapıları çıkmaktadır. Ulusal istenç (irade) ya da ulusal egemenlik

düşüncesinin sonucu olarak, laik toplum/hukuk/devlet düzenine geçişte, bir yandan dinsel

toplum/hukuk/devlet düzenine ait “ümmet” düşüncesi, yerini “ulus” düşüncesine

bırakırken öte yandan “kul/tebaa” düşüncesi, yerini “birey/yurttaş” düşüncesine

bırakmıştır. Böylece, bugün hararetle savunulan ve uluslararası sözleşmelerle korunması,

geliştirilmesi devlete temel bir yükümlülük olarak yüklenen “insan hakları” düşüncesinin

temelleri bu düşüncelerle atılmış olmaktadır. Günümüzde, gerçekten insan hakları ancak

laik demokratik bir toplum/hukuk/devlet düzeninde söz konusu olabilmektedir.

3) Genel Olarak Atatürkçülüğün Ana İlkeleri

Atatürkçülüğün önemli bir bölümünü de bu üç temel ilke ve Atatürk’ün bütün atılım

ve inkılaplarına yön vermiş olan çağdaşlaşma hedefinden kaynaklanan altı ana ilke

oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de ana nitelikleri olan bu ilkeler, ilk önce

dönemin tek partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkası’nın izlence (program) ilkeleri olarak

benimsenmiş; 5 Şubat 1937 tarihli anayasa değişikliğiyle de devletin temel nitelikleri

durumuna getirilmiş olan “Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve

İnkılapçılık” ilkeleridir. Bunlar, birbirinden bağımsız ve birbiriyle ilgisiz ilkeler değildir.

Tersine bunların tümü yukarıda açıklanan temel ilkelerle birlikte, Atatürkçülük adını

verdiğimiz tutarlı bir bütünü oluştururlar.

3.1. Cumhuriyetçilik

Devlet biçimi ya da bir yönetim biçimi olarak Cumhuriyet, egemenliğin bir kişi ya

da zümreye değil toplumun tümüne ait olduğu bir devlet biçimini belirtir. Bu anlamda

Cumhuriyet, başta Devlet Başkanı olmak üzere, devletin temel organlarının seçim ilkesine

göre kurulmuş olduğu, özellikle bunların oluşumunda “varislik” uygulamasının işlev

üstlenmediği bir hükümet dizgesi (sistemi) demektir. Halk, kendisinin seçtiği kişi ve

organlarca yönetilmektedir. Cumhuriyetçilik ilkesi Atatürk’ün devlet anlayışının

temellerinden birini oluşturduğunu gördüğümüz ulusal egemenlik ilkesiyle çok sıkı ilişki

içindedir ve onun doğal bir sonucudur. Atatürk, demokratik bir cumhuriyet hedeflemiştir.

Bu bakımdan Cumhuriyetçilik ilkesi liberal demokrasinin gerçekleştirilmesi bakımımdan da

önem taşır. Prof. Dr. Ergun Özbudun’un da belirttiği gibi, bir devletin adının Cumhuriyet

olması ve başında varislik yoluyla iktidara gelmiş olmayan bir devlet başkanının

bulunması, mutlaka o devletin ulusal egemenlik ilkesine dayanan demokratik bir

yönetime iye (sahip) olduğunu göstermez. Kendisini Cumhuriyet olarak nitelemesine

karşın gerçekte ulus egemenliğiyle de demokrasiyle de hiç ilgisi olmayan devletlerin,

tarihte de bugün de pek çok örnekleri vardır. Oysa Atatürk’ün Cumhuriyetçilik anlayışı,

yalnızca hükümdarlığın reddi anlamına gelen Cumhuriyetçilik değil ancak Demokratik

Cumhuriyetçiliktir.

Atatürk’e göre “Demokrasi ilkesinin en çağdaş ve mantıksal uygulamasını sağlayan

hükümet biçimi, Cumhuriyettir. Cumhuriyette son söz, ulusça seçilmiş meclistedir. Ulus

adına her türlü yasayı o yapar. Hükümete güvenir ya da onu düşürür... Cumhuriyette,

Meclis, Cumhurbaşkanı ve Hükümet halkın özgürlüğünü, güvenliğini ve rahatını

düşünmek, sağlamaya çalışmaktan başka bir şey yapamazlar. Çünkü bunlar bilirler ki

kendilerini iktidar ve sorumluluk konumuna belirli bir zaman için getiren, istenç (irade) ve

egemenliğin iyesi (sahibi) olan ulustur. Yine bunlar bilirler ki iktidar konumuna sultanlık

sürmek için değil ulusa hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı konum ve görevlerini

kötüye kullanırlarsa şu ya da bu biçimde, ulusal istencin (iradenin), kendilerine ilişkin

yansımasına da uğrayabilirler.”

3.2. Ulusalcılık (Milliyetçilik)

Atatürkçülük en temel ilkelerinden biri de ulusalcılık (milliyetçilik) ilkesidir.

Atatürkçü ulusalcılık anlayışı, usçu (akılcı), uygar, ileriye dönük, demokratik, toplayıcı,

birleştirici, yüceltici, insancıl ve barışçıdır. Atatürk’e göre Türk ulusalcılığı; “...İlerleme ve

gelişme yolunda ve uluslararası bağlantı ve ilişkilerde, bütün çağdaş uluslara koşut

(paralel) ve onlarla uyum içinde yürümekle birlikte Türk toplumunun özel kişiliğini ve

başlı başına bağımsız kimliğini korumaktır.”

Atatürkçü ulusalcılık anlayışı, ulusalcılığı reddeden komünizm ve ümmetçilik gibi

siyasal akımlara, ırkçılığa, sınıf kavgasına karşıdır. Barışçı, insancıl ve laiktir.

3.3. Halkçılık

Halkçılık, ulusalcılık, ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık ilkeleriyle birlikte daha

Ulusal Mücadelenin ilk günlerinden beri en çok vurgulanan ögelerden biridir. Halkçılık

ilkesi bir yönüyle siyasal demokrasiyi hedeflerken öbür bir boyutuyla da eşitlik ögesini

getirmiştir. Halkın yasalar önünde eşitliği ve her türlü ayrımcılığın reddi, halkçılık ilkesinin

demokrasiyi besleyen bir kaynak olduğunu da göstermektedir. Sınıf mücadelesinin reddi

ve toplumsal dayanışmanın hedeflenmesi, halkçılık ilkesinin bir başka ilkesini

oluşturmaktadır.

3.4. Devletçilik

Devletçilik, Atatürkçülüğün temelinde yer alan güçlü ve çağdaş bir devlet yaratma

hedefiyle yakından ilişkili bir ilkedir. Güçlü bir devletin ancak güçlü bir ekonomiyle

olanaklı olabileceğini gören Atatürk, çağın koşullarına göre devletin ekonomik etkinliklere

öncülük etmesi, bireylerin yapmasının olanaklı olmadığı büyük ve önemli işleri devletin

yapması, Türk girişimci yetiştirilmesi için devletin öncülük etmesi gerektiğini

vurgulamıştır. Devletçilik ilkesi çerçevesinde, Atatürk döneminde gerçekleştirilen

ekonomik etkinliklere bakıldığında “ılımlı devletçilik” diyebileceğimiz bir yaklaşımın

egemen olduğunu görüyoruz. Atatürk, devletin düzenleyiciliğinden söz ederek “Devlet

bireyin yerine geçmemelidir.” demiştir. Yine Atatürk, girişim özgürlüğünün liberal

demokrasilerin çağdaş bir ilkesi olmasından dolayı ekonomik etkinliklerin düzenlenmesi

sırasında bireyin özgürlüklerinin dikkate alınmasını, bir demokrasinin yaşatılmasının

neredeyse koşulu olarak belirtmiştir : “Devlet, bireyin yerine geçmemeli, bireyin kişisel

etkinliği ekonomik gelişmenin temel kaynağı olarak kalmalıdır. Bireylerin gelişmesine

engel olmamak, onların her yönden olduğu gibi, özellikle ekonomik alandaki özgürlük ve

girişimleri önünde, devletin kendi etkinliğiyle bir engel ortaya getirmemek demokrasi

ilkesinin önemli noktasıdır. Kişiliğin gelişmesinin engel karşısında kalmaya başladığı

nokta, devlet etkinliğinin sınırını oluşturur.”

Atatürkçü devletçilik, halkçılık ilkesinin zorunlu bir bütünleyicisi durumundadır. Sınıf

mücadelesinin önlenmesi, toplumsal barışın sürdürülmesi, toplumsal adalet ve güvenliğin

gerçekleştirilebilmesi, devletin toplumsal ve ekonomik alandaki işlevini en aza indiren bir

anlayışla olanaklı değildir. Bu hedeflerin gerçekleşmesi, gelişmiş ülkelerde de olduğu gibi,

devletin ekonomi alanında en azından düzenleyici ve denetleyici bir işlev üstlenmesini

gerektirir. Atatürkçülükteki devletçilik ilkesi bugün böyle anlaşılmalıdır.

3.5. Laiklik

Laiklik ilkesi, Türk Devrimi ile Atatürkçülüğün temel taşıdır. Yapılan bütün değişim

ve dönüşüm hareketlerinin amacı laik bir toplum/hukuk/devlet yapısı oluşturmaya

yöneliktir. Laikliğin bir yönü, din ve vicdan özgürlüğünün güvenceye alınmasıdır. Öbür bir

yönü de resmi bir devlet dininin bulunmamasıdır. Laik bir sistemde devlet, din ayrımı

gözetmez. Devlet, çeşitli inançlar ve dinler karşısında yansızdır. Yine laik bir sistemde

devlet kurumlarıyla din kurumları birbirinden ayrılmış olmalıdır. Hukuk ve devlet

yönetimiyle ilgili kuralların usa (akla) ve bilime yani deneysel değerlere dayanması, din

kurallarına bağlı olmaması da laik devlet ve toplum düzeninin temelini oluşturur.

Laiklik, çağdaş liberal demokrasilerin kesinlikle gerçekleştirmek durumunda

oldukları, üç özgürlük alanından biri olan “din, vicdan ve tapınma (ibadet) özgürlüğü"nü

belirten, bunu gerçekleştiren bir ilke olduğu için çağdaş bir demokrasinin gerçekleştirilip

yaşatılması ancak laik devlet ve toplum düzeniyle olanaklı olabilir. Bir başka deyişle,

gerçek bir demokrasi, laik demokrasidir. Kaldı ki yukarıda kısaca değindiğimiz gibi,

egemenliğin kaynağını ulusa verdiğinizde zaten laikleşme sürecini başlatmış oluyorsunuz.

Bu yönüyle de demokrasi laiklikten ay

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 645958 ziyaretçi (1186971 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol