Demokrasi Demopedidir www.edebiyatokyanus.tr.gg
Demokrasi, halkın halk tarafından idaresi. Antik demokrasi adı verilen Grek ve Roma devletlerinde, bugün anladığımız mânâda bir demokrasi yoktu. Çünkü devlet anlayışı başka idi. Esirler ve hürler vardı. Esaret, muayyen istihsal vasıtalarının belli bir derecesinde olur. Harp tutsakları önce öldürülür veya yenirdi. O devirlere nazaran esirlerin çalıştırıldığı ve birer istihsal kuvveti olduğu devirler bir tekâmül sayılır.
Ortaçağ’a hükmeden politik ilimler üstadı Aristo, eski Yunanlı ile hayvan arasına yerleştirir köleleri, Yunanlılara hizmet etmektir vazifeleri der. Eski Yunan’da şiirle, aşkla meşgûl olan bir élite (seçkinler grubu) için mevcuttu demokrasi. Epiktet ve Ezop hayatlarının muhtelif devirlerinde esir olmuşlardır.
Eski Yunan’ı bir parça bu esaret mahvetti. Çünkü kölelerin yaptığı isler küçük görüldü, bu yüzden endüstri kurulmadı. İnsan emeğine karşı gösterilen bu tepeden bakış, onu yıktı. Rabelais, “Tanıdığım en dürüst hâkim zar atarak idam veya beraata karar verirdi,” diyor.
Kitlelerin suç işlediği büyük hâdiselerde décimation, yani onda biri fedâ edilmesi âdettir.
Tarihte mucize yoktur. Bir Yunan mucizesinden bahsedilemez. Asya’nın mirasına konan Yunan’ın semere vermesidir Yunan mucizesi, o kadar. Yunan propaganda ve reklâmda çok ileri gittiği için kendini tarihin tek milleti olarak kabul ettirdi.
“Hıristiyanlık halka hitap eden bir Eflâtunculuktur” Nietzsche’ye göre. Kadim demokrasi de esarete dayanır, insanlar ferda (yarın) endişesinden uzaktır. Köleler bütün işi görürler. Tek şerefli iş devlet idaresi ve felsefedir. Daha sonraki çağlarda demokrasi geniş halk tabakalarının idareye katılışıyla inkişâf eder.
Teokratik Ortaçağ’da demokrasi yoktur. Ancak 18.yüzyılda ortaya çıkar. Hıristiyanlık bir köleler dinidir. Doğduğu zaman Roma Lejyonları’nın çiğnediği aç ve muzdarip kalabalıkların dini olarak doğar. Tahtla mihrap Konstantin’in elinde birleşir. Hıristiyanlık her türlü cinâyete fetva verir.
Demokrasinin kurulusunda kilisenin büyük rolü olmuştur. Çünkü hérédité (irsiyet) yoktur, papalar seçimle işbaşına gelir. Dünya işleri ile kilise birbirinden ayrıldı. Bütün Ortaçağ boyunca kilise hükümdarlara karşı tabiî hukuku ve insan haklarını müdafaa eder.
Sosyalist Leroy, piskopos Bossuet’nin insanların ölüm karşısında eşit olduklarını söyleye söyleye Fransız ihtilâlinin prensiplerini yerleştirdiğini söyler. 18.asır, geniş halk tabakalarının okuyup düşünmeye başladığı çağ. Rabelais, Montaigne, Descartes, Molière gibi Helvétius’la d’Holbach da burjuva sınıfının çocukları. “Tout pour le peuple, rien par le peuple” (Her şey halk için, hiç bir şey halkla beraber değil), der Voltaire.
Tarihin bütün müesseselerini aklın huzurunda sorguya çeker 18.asır. 1789 ihtilâli, burjuvaların önderliğinde hareket eden Paris halkı, açlar ve küçük zenaat erbabı tarafından gerçekleştirilir. 1791’de Kurucu Meclis, Anayasa’yı yaparken kanları ve iskeletleri ile ihtilâli yapan halkı ziyafet sofrasına çağırmaz. Rousseau’nun Contrat Social’de ortaya attığı görüş su: Tanrı hüküm sürmek görevini hükümdarlara devretmiştir.
Hükümdarların kendilerini Tanrı saymaları halk tarafından hoş karşılanmayınca, Tanrı’nın iradesiyle geldiklerini iddia etmeye başladılar. İdare edenler hâkimiyet hakkını nereden alırlar sualine Rousseau cevap verir. Hastalığı ve dehâsıyla 19. asırdan olan, romantik olan Rousseau, hâkimiyeti bütün topluma verir. Hâkimiyet, milletin kendisinindir. Fertler ancak kesirli bir hâkimiyete sahiptirler. Bu hak gasp edilemez, muvakkat bir zaman için istediklerine devredilir.
1791’de bu görüş kurnazca istismar edilir. Rousseau’nun bahsettiği hâkimiyet bütün cemiyetin, yani milletindir. Millet fertlerin üstündedir. 1793 anayasası tatbik edilmeyen bir genel af getirir. Termidor ile Robespierre idama yollanır. Napoléon devrinde, halkın iktidara geçmesini istemeyen burjuvazi, halkı oyalar. XVIII. Louis, censitaire seçimi koyar ortaya. (Yani oy verme hakkı belli bir miktarın üstünde vergi verenlerin inhisarına verilir.)
Restorasyondan sonra, Temmuz monarşisinde, yani Louis Philippe devrinde seçim zengin sınıfın hâkimiyetindedir. 1848’den sonra bütün Fransızlar oy hakkına sahip olurlar. Fransa’da kadınlara oy hakkı 1944’de verilir. Kadınlar muhafazakâr oldukları için sağ partilere oy verirler. Halbuki sağ partiler kadınların oy vermesinin aleyhindedirler. Kadın sitenin dışında kalmalı, çocuklarını yetiştirmeli, bu kirli islere karışmamalıdır. “On ne gouverne pas innocement” ( Siyâset ile iffet bağdaşamazlar) St. Just.
Rüşd yaşıyla oy verme hakki ayni olmalı.
Bugün 3 çeşit demokrasi var:
1-Liberal (Batı Demokrasisi)
2-Marksist (Halk Demokrasisi)
3-Millî Demokrasi (3. Dünya)
Liberal demokrasinin bel kemiği genel oy. Batı demokrasisi İngiliz parlamenter sisteminden hareket eder. 1787’de kurulan Amerika, eski İngiliz parlamentosunu tatbik mevkiine koyar. Montesquieu’nün kuvvetler ayrımı Locke’dan gelir. O da kendi devrindeki İngiliz cemiyetini tasvir eder. 18.yüzyıl Fransa’sı için İngiliz rejimi ideal. Bir kralın cellât satiri altında can verdiği İngiltere. (Great Revolution)
İngiltere’de aristokrasi ile burjuvazi uzlaşmıştır. Bir zekâ aristokrasisi vardır, sınıflar esnektir. Parlamento, çok partili rejim, genel oy, ana hürriyetlerin kabulü: liberal demokrasiyi hülâsa eder. İki partili ülkelerde fertler seçilir, partiler değil; meselâ İngiltere’de iki parti var: Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi. Halbuki çok partili rejimlerde, fikre, ideolojiye oy verilir.
Ekonomik liberalizmle siyasî liberalizm aynı şey değil. Fizyokratlar ve A. Smith devletin iktisada asgarî müdahalesini, gümrük duvarları ve tahditlerin kalkmasını isterler. Fizyokratlar toprağa önem verdikleri için değil, tabiatta (physis) olan tabiî nizama inandıkları için bu ismi almışlardır. Batı demokrasisi ancak endüstrileşen ülkelerde mümkündür. Liberalizm ışığa doğru yükselen geniş halk tabakalarının alın teri ile kazandıkları bir hürriyettir. Alın teri ve kanla kazanılan ekmek.
Endüstri Avrupa’da, Asya, Güney Amerika ve Afrika’nın sömürülmesi ile baslar. Hâkim sınıf kendi isçi sınıfını sömürmekten, Asya ve Amerika’yı sömürdükten sonra vazgeçer.
Liberalizm, kapitalist istihsal sisteminin politik seklidir. İlk kapitalist ülke Hollanda.
Duverger, sınıf kavgasının temelinde rareté (ender oluş) prensibini bulur. Pasta küçük, açların sayısı büyük. O halde pastayı az insan yiyecek, bir kısmı dışında bırakılacak bu talânın. Tarihin en ihtilâlci sınıfı burjuvazi, genel oyu kabul eder, aristokrasiyi yıkar ve endüstrinin yarattığı sınıfı, proletaryayı kurar.
İki kıta (Avrupa ve Amerika) iki kıtayı (Asya ve Afrika) sömürmek sayesinde zengin olmuşlardır. Batı demokrasisi Avrupa’dan başka hiç bir ülkede gerçekleşmez.
1914 savaşından sonra monarşiler ve imparatorluklar sona erer. Klâsik demokrasi yahut otoriter rejimler sahneye çıkar. Otoriter proleter diktatoryası olan SSCB doğar ve yeni bir rejim: faşizm önce İtalya’da, sonra Almanya’da doğar.
Kapitalizm demokrasi ile sona ermez, bazan faşizm olur. İktisaden ilerlemiş memleketlerde mümkündür. Kapitalizm, liberal demokrasi ile devam edemeyince, pazarı kalmayınca, genel oyla iktidarda kalamayınca, yerini bir Hitler ve Mussolini’ye terk eder.
Faşizm, kapitalizmin kendi kendini yeni metodlarla devam ettirmesidir. Tarihi bir kere ve bazı ülkelerde işgâl eder. Sınaî ihtilâli yaratan burjuvazi 12. yüzyıldan beri çalışmıştır.
Liberal demokrasi, isçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki mesut ve mükemmel bir âhenktir.
Demokrasi bir demopedidir (halkın eğitimi). Okuma-yazma bilmeyen bir milletin iktidarı kontrol etmesi nasıl akla gelebilir? Bu itibarla iktisaden geri kalan memleketler, Batı demokrasisini ancak taklide yeltenirler. Aydınlar ancak özenir Batı demokrasisine.
1917’ye kadar tek dünya vardı. 1917’den sonra iki dünya: sosyalist ve liberal dünya.
II. Cihan Harbi’nden sonra 3. Dünya doğdu: eski müstemlekeler. Ortak dertleri ama ortak olmayan ihtiyaçları olan bir devletler silsilesi.
Çinliler bu bölgelere “zone de tempête” (fırtına bölgesi) diyor ve Batı emperyalizminin o ülkelerde can vereceğine inanıyorlar. Bu ülkeler kanlı mücadelelerle, Batı’ya karşı çıkmışlardır, sevmezler Batı’yı. Ama sömürgeci ülkenin büyük taraflarını benimsemişlerdir. Bunlardan birçoğu kapitalizmden kopup, sosyalizme yönelmişlerdir. Ama komünizmden de korkarlar.
Kapitalizm, yasamak için sömürmek mecburiyetindedir. Avrupa medeniyeti Asya’nın sömürülmesine bağlı. Hiçbir millet veya sınıf, kendi haklarından, lüksü ve kaprisinden mahza insaniyet namına vazgeçmez. 1960’da Moskova’da toplanan 81 milletin delegesi, geri kalmış ülkeler için yeni bir formül ortaya attılar. Kapitalist (liberal) dünya 3. Dünya’yı uzun zamandan beri sömürmeye alışmıştır. Yaşaması, o güzel medeniyetin devam etmesi buna bağlıdır. Bu itibarla, bunlara yaptığı yardım ve dostluk, bu çerçeve içinde ele alınmalıdır. Doğu bloku iki taraftan gelen ışığı da görmeli, iki tarafın da tecrübelerinden istifade ederek, bir millî demokrasi kurmalıdır. Geri kalan memleketler, ancak büyük endüstri ile kalkınır, ama Batı buna müsaade etmez. Millî demokrasi evvelâ bütün içtimaî sınıflara dayanır. İktisat ve kültürde otarşi (siyasî) ve otarşiye (ekonomik bakımdan kendi kendine yetmek) sahip olmalıdır. Derebeylik sona ermeli. Bu bir zümrenin, bir sınıfın işi değil, bütünüyle milletin işi. Organize bir isçi sınıfı veya burjuvazi yoktur. Ordu vardır.
Derebeyliğe ve yabancı sermayeye karşı (toprak reformu ve kompradorlara karşı ticareti birleştirmek suretiyle) savaşılır ve millet bütünüyle kavgaya katılmışsa millî demokrasi tutunur ve az gelişmiş memleket az gelişmiş olmaktan kurtulur. Bu ne liberal demokrasidir, ne otoriter rejimdir.
Osmanlı İmparatorluğu çöküş devrinde yıkılmamasını, kapitalist devletlerin rekabetine borçludur. Abdülhamit bu çöken ülkeyi 33 sene Avrupa’nın rekabeti sayesinde ayakta tuttu.