|
 |
|
İÇERİK |
|
|
|
|
|
 |
|
İt Ürür, 'Tarih' Yürür-Attilâ İLHAN |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Söyleşi Attilâ İLHAN
İt Ürür, 'Tarih' Yürür!... 31 Ocak 2001
Bilin bakalım, bence şu son derece önemli haberi; hangi 'büyük' televizyon kanalımızın, haberlerinde gördünüz; ya da, hangi 'büyük' gazetemizin, sütunlarında okudunuz?
''...Dünya elektrik üretiminin, halen yüzde 18'ini karşılayan, nükleer endüstrisinin durumu; Uranyum Enstitüsü' nün, 25'inci yıllık sempozyumunda tartışıldı. / Dünyanın önde gelen nükleer kuruluşlarının üst düzey temsilcisi ve yöneticilerinin katılımıyla, nükleer enerji ile ilgili tüm sorunların ve gelişmelerin tartışıldığı bu önemli toplantı, 30 Ağustos / 1 Eylül 2000 tarihleri arasında Londra' da yapıldı. /...''
''...Sempozyum yaklaşık 500 delegenin katılımıyla gerçekleşti. Toplantıda 'Nükleer Gücün Geleceği', 'Nükleer Yakıt Endüstrisi', 'İletişim ve Kamuoyu Davranışı', 'Avrupa'da Nükleer Gücün Durumu', 'Elektrik Üretim Pazarında Rekabetin Etkisi', 'Nükleer Malzemelerin Taşınması', 'Nükleer Güç ve Çevre Politikaları' ana başlıkları altında, nükleer endüstrinin durumu, sorunları ve geleceği tartışıldı. / Sempozyum öncesinde ise, 'Business and Public Affairs' adı altında bir forum düzenlenmişti...''
Beyhude kafanızı yormayın! Ne televizyonda gördünüz, ne de basında gözünüze çarptı. Türkiye media' sı, dünyanın kaderini ilgilendiren bu önemli toplantıda yoktu. Hem de, Sempozyum öncesindeki Forum' da, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu' ndan, uzman B. Gül Göktepe, 'konuşmacı davetli' olarak katıldığı halde...
İnsan ülkesinin, uluslararası bir nükleer sorunlar toplantısında, hangi düzeyde ve hangi fikirlerle temsil edildiğini merak etmez mi? Eder, elbette eder: hele Nükleer Enerji konusunda kamuoyumuzda oluşturulan 'menfi' (olumsuz) atmosferle; Londra'daki sempozyuma yansıyan, dünyadaki 'müsbet' (olumlu) atmosfer arasındaki farkı öğrenirse!..
Ne dersiniz? Sorunu, hem de oradaki Forum' un onca davetlisi karşısında konuşmuş, 'uzman' B. Gül Göktepe' nin ağzından dinlemek, iyi olmaz mı?
Türkiye'de 'Manzara-i Umumiye'...
''... Türkiye' de 1999 yılında ve 2000 yılının ilk altı ayında, 'Nükleer Santral Gerek mi, değil mi?' tartışmaları, kamuoyunda ve Media' da devam ederken; Temmuz ayında, Akkuyu ihalesinden vazgeçildi. Hem de, 'resmen' üçüncü kez cayılmış oldu. Ya da, 'resmi beyanatlara göre', Türkiye' de Akkuyu Nükleer Santral projesi, bir süre için 'donduruldu'. Bazılarına göre, rafa kaldırıldı. Bazılarına göre, Türkiye' de bu işin üstesinden gelebilecek politikacılar zaten yoktu. Bazılarına göre de bu işin altında, başka işler yatıyordu; dışarıya sızan 'kötü kokular' sebebiyle vazgeçilmişti. Kimine göre ise, Türkiye' nin ilerlemesini istemeyen yabancılar, bir şekilde gene bu işi engellemişti. Bir diğer kesim, özellikle nükleer karşıtlarının başını çekenler, 'başbakanı biz etkiledik' gibilerinden, 'çevreselliğe' soyundular. İhalenin iptalinden duydukları memnuniyeti, internetten kutlama mesajlarıyla geçerek, kendilerine pâye çıkardılar...''
''...bu arada dünya yeni bir binyıla girmişti. En hayati meselelerin, özellikle, enerji sorunu ve iklim değişikliğinin üstesinden gelebilmek için, 'uzun dönem' plan ve politikaları yapılıyordu. Ne var ki, dünya yeni milenyuma yeni akımlarla ve yeni teknolojik 'sıçramalarla' girerken; Türkiye'de mektep münazaraları' şeklinde, 'Nükleer Teknoloji olsun mu, olmasın mı?' noktasından ileri gidilemedi. Oysa 20. yüzyıla damgasını vuran nükleer teknolojide, son yıllarda, özellikle güvenlik konusunda kaydedilen büyük ilerlemelerle, bir çağ daha atlanmıştı. Ancak Türkiye' de kamuoyu, anti/nükleer grubun sesini yükseltmesiyle ve aynı nakaratlarıyla, Çernobil' e takılı kaldı...''
Çağdaş sorunların 'odak noktası'...
''...Öyle ya, nükleer teknolojiyi isteyenler varsa, karşı çıkanlar da vardır. Dünyada nükleer enerji kullanımına karşı çıkanlar hep olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Ancak dünyadaki nükleer enerji aleyhtarı kişi, ya da örgütlerin ortaya çıkışı, eylemleri, istekleri; temel olarak dayandıkları argümanlar incelendiğinde, fevkalâde ilginç bulgular ortaya çıkmaktadır. Bu arada dünyada nükleer teknoloji gelişmiş, yerleşmiş, ekonomik olarak ispatlanmış, iki önemli santral kazası ardından, büyük değişimlere uğramıştır. XX.yy'a atom çağı damgasını vuran santrallar, tüm tartışmalara rağmen gelişmiş ve dünya elektrik üretiminin yüzde 18'ini karşılayacak kapasiteye ulaşmıştır...''
''...Nükleer teknoloji, geride bıraktığımız XX. yy'ın ve yeni milenyumun ilk yüzyılının, en önemli, en stratejik, aynı zamanda 'en geniş spektrumlu' meselesidir. Enerji, elektrik üretimi, nükleer silahlanma/silahsızlanma, çevre, tıbbî uygulamalar gibi en güncel, çağdaş ve hayati meselelerin odak noktasında oturmaktadır... ''.
''...Türk halkında negatif aşılama kampanyasına dönüşen, anti/nükleer algılamalarda; sürekli olarak ABD' de yeni santral kurulmadığı, Batı lı ülkelerin nükleer elektrikten, üretiminden vazgeçtiği, tamamen rüzgâra yöneldiği gibi iddialar gündemdeydi. Bazıları da Avrupa ve Amerika' nın, yirmi yıl önceki 'demode' nükleer karşıtı görüşlerini, buldukları her fırsatta tekrarlayıp durdular. Bunlara bir de köşe yazarları, radyo programcıları, sunucular, sanatçılar, milletvekilleri katıldı. Türkiye tam bir enerji kaosu içindeyken, nükleer santralların Türkiye için olası kötülüklerini anlata anlata bitiremediler...'' (12 Ocak 2001)
Her aşamada doğrulanacak...
Mevlidin 'firaklı yeri', daha sonra geliyor ama, sanırım 'nükleer teknoloji' sorununu kamuoyunda tartışmaya koyarken; daha ilk söyleşide mutabık kaldığımız 'tesbit', zaman içindeki gelişmelerle, her aşamada doğrulanacaktır: Gütenberg'in matbaasına, onun Devlet-i Aliyye-i Aliyye'ye 'girmesi'ne karşı çıkan, zamanın Osmanlı 'uleması', nasıl 'çağdaş medeniyet seviyesi'nin gerisinde kalmamıza yol açmışsa; nükleer teknolojiye, -şu veya bu nedenle- karşı çıkmayı marifet sayan, zamanımız 'uleması' da, aynı vahim yanılgıya düşmektedir.
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com |
|
|
|
edebiyatokyanus 692758 ziyaretçi (1258946 klik) kişi burdaydı! |