|
 |
|
İÇERİK |
|
|
|
|
|
 |
|
'Reis Paşa', Doğru Görmüştü |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Söyleşi
ATTİLA İLHAN
'Reis Paşa', Doğru Görmüştü!
18 Şubat 2002
O gergin ve dağdağalı 1336 (1920) yılında, ona henüz 'Gâzi' unvanı verilmemişti; sevmeyenler, İttihatçılar'ın taktığı adı kullanırlardı: 'Sarı Paşa'; sevenlerin bulduğu ad, Meclis ve Hükümet Başkanı olduğu için, 'Reis Paşa' dır. Osmanlı 'nın kalıntısından, yeni bir devlet örgütlerken; 'Reis Paşa' nın, üstünde en çok durduğu şey, o devletin, gelecekteki savunma projeksiyonu idi; bu da onun, iki büyük Avrasya komşusunun, İngiliz entrikasıyla içine sokulduğu, iki yüzyıllık 'çıkmaz' dan çıkarmasını, zorunlu kılıyordu: Nasıl olacaktı bu iş?..
'İngiliz entrikası' , aklınıza yatmadı mı? Tanzimat 'ın 'perde arkasını' kurcalayınız: F. Guizot, o dönemin 'küreselleşme' teşebbüsünü nasıl anlatmıştı, hele bir bakın: ''... Reşit Paşa, ülkesinde giriştiği hareketlerin başarıya ulaşması için, en gerekli niteliklerin birisinden yoksundu: Türkiye 'de güçlü bir reformcu olamayacak kadar, az Türk'tü; o yüzden, Türkiye 'yi Avrupa 'da tutabilmek için, Avrupa 'yı Türkiye 'de tatmin etmek yolunu tuttu!''. Son derece 'doğru', bir o kadar da 'acıtıcı' iki nokta, derhal göze çarpıyor.
A/ 'Yeteri kadar Türk olmamak!' son yarım yüzyıl içinde, bu nitelikte ne çok, devlet sorumlusu gördük! Hanidir, ortalıkta yine onlardan geçilmiyor!
B/ 'Avrupa'yı Türkiye'de tatmin etmek', yani onlar ne isterse, ülkenin yönetiminde onu yerine getirmek! Yıllardır, ne yapıldığını sanıyorsunuz?
Bu 'isteklerden' birisi ve en önemlisi, 'Koca Reşit Paşa' nın Sekreteri M. Cor tarafından, şöyle kâğıda geçirilmiştir: ''... Fransa ve İngiltere için, Türkiye 'yi, Rusya 'ya karşı bir engel oluşturma zorunluluğu içinde düşünüyoruz!'' Yarım yüzyıldır, ülkemiz, aynen bu mantık çerçevesinde ele alınıp, kullanılmadı mı? Oysa, 'Reis Paşa', daha o 'ateşi ve ihaneti gördüğümüz' 1336 yılında; Türkiye için güvenilir bir stratejinin, Rusya ile yakınlıktan, dostluktan, hatta işbirliğinden geçeceğini, olanca açıklığıyla sezmiş; TBMM 'nin açılışından üç gün sonra (26 Nisan 1336/1920) Vladimir İlyiç 'e ünlü mektubunu yazmıştı.
'Reis Paşa'nın haklı olduğunu, doğru düşündüğünü, anlayabilmek için; önce o güvenilir siyaseti, bir güzel terk etmemiz; Batı'ya 'tutsak olup', nice tahribata uğradıktan sonra, tekrar ona dönüş yollarını aramamız mı gerekirdi?
Rusya Federasyonu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında, 'Stratejik Ortaklık Anlaşması' nın imzalanması; ister istemez, bu dramatik çağrışımları uyandırıyor da!..
'Bu bir oyun değildi...'
Ünlü 'Durum Değerlendirmesi' ni (5 Şubat 1336/1920) yaptığı sıralarda; onu en çok düşündüren, Bolşeviklik kadar, Türkiye 'nin Rusya ile gelecekteki ilişkileriydi; yanılmıyorsam, 'fikriyatını', iki nokta üzerinde toplayabiliriz:
a/ Ankara, Bolşevikliğe de kötü bakmıyordu ama, 'bağımsızlığı' nı önde tutuyordu; onun tartışmasız Dışişleri Bakanı, Dr. Tevfik Rüştü Bey, bu gerçeği bir kere daha öne çıkarırken, başka ve daha az önemli olmayan bir başka gerçeğin de altını çizmiştir:
''... Kurtuluş Savaşı'nın ilk günlerinde zayıftık: Hilâfet ve Enverciler de karşımızdaydı; Batı ülkeleri bize hayat hakkı tanımıyordu. Atatürk (Moskova'ya giderken) bana, 'bizi dünya tanımazsa, komünistlerle birlik olur, kurulan yeni dünyada yerimizi alırız' dedi. 'Görüşlerimizde samimiyiz, bu bir oyun değildir, ama ne olursak biz oluruz, asla yabancı eli karıştırmayız' diyordu...'' (Yön dergisi: Sayı: 83)
İki nokta mühim: 1/ 'Bu teklif bir oyun değildir, görüşlerimizde samimiyiz' 2/ 'Asla yabancı eli karıştırmayız!' Peki, elli senedir, ülkenin savunmasından milli eğitimine kadar, her şeyine 'yabancı eli karıştıranlar' ne yapmış oluyor? Memlekete mi, yoksa Batı 'ya mı, 'hizmet'?
b/ Asıl düşman, Emperyalizm 'di, yani Batı, o bakımdan 'Emperyalizm' e karşı müşterek mücâhedat' esas olmalıydı. Bütün bunlarda, haklı çıkmamış mıdır? Bolşevikliğe 'kurtuluş' diye sarılan Avrasya ülkelerinin, 'tam bağımsızlığı' önde tutmadıkları için, akıbetleri umdukları mı olmuştur? Bu bir! Rusya, Emperyalizm 'e karşı tavrını, yumuşattığı andan itibaren; davayı kaybetmiş midir, kaybetmemiş midir? Bu, iki!
İki büyük Avrasya devletinin, geo/stratejik konumu, ister ekonomi, ister politika, ister güvenlik açısından olsun; 'Emperyalist Batı' ya karşı, omuz omuza durmayı; ekonomide ve politikada, stratejik işbirliğini zorunlu kılıyor.
''...deli gönül 'cennet' umar!..''
Aynı yıl, 4 Eylül 'de; Moskova, Ankara 'ya 'Sovyet Yardımı' olarak, ilk 500 kilo altını Halil Paşa 'ya verir; Oysa 'Reis Paşa' SSCB Dışişleri Halk Komiseri 'Yoldaş' G. V. Çiçerin 'e, daha yaz başında, (20 Haziran 1336 / 1920) şunları yazmıştı:
''... biz, Batı Emperyalistlerine karşı, yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz; aynı zamanda Batı Emperyalistlerinin güçleri ve bilinen bütün imkânlarıyla, Türk milletini Emperyalizm 'e araç olarak kullanmak istemelerine, engel oluyoruz; bununla bütün insanlığa hizmet ettiğimize inanıyoruz. (Buraya dikkat!) Türk ve Rus milletlerini birleştirecek, sağlam barış temellerinin, elverişli ve somut bir biçimde meyvelerini gösterebileceğinden ümitliyim...'' (bkz. Türk / Sovyet İlişkileri, Y. S. Gerasimos.)
Reis Paşa 'dan sonra, Türkiye 'nin kaderini ellerine alanlar, onun tuttuğu stratejik güvenlik tutumunu, II. Dünya Savaşı 'ndaki kaypaklıklarıyla tehlikeye düşürerek, acaba niçin bozmuşlardır? Yoksa Falih Rıfkı Bey, şu satırları yazarken, gerçeği, yalnız gerçeği, en acı gerçeği mi dile getiriyordu:
''... ' Atatürk ileri atılışlarında, statükocu, el altından sinsi sinsi baltalayıcı Tanzimat bürokratlarının, daima pasif dayatışına uğramıştır. Gerçekte Atatürk partisi millet içinde değil, Atatürkçülük dediğimiz her şey, kendi partisi içinde azınlıkta idi. Ölümünden sonra parti güdümü, bu inançsızların eline geçti...''
''... Türkiye'nin Atatürk sonrası ve Demokrasi Tarihi, dünya tarihine, karaktersiz aydınların, bir millete yapabilecekleri kötülükler örneği olarak; ve Kurtuluş Tarihi ise sağlam karakterde bir aydının, nasıl mucizeler yaratabileceği örneği olarak geçecektir...'' (Bkz. 'Çankaya')
Bu sözler, ülkemizin yalnız dış politika ve ulusal savunma tutumunda değil; bütünüyle her alanda, neden tekleyip durduğunu, pek açık anlatmıyor mu? Dikkat isterim, Falih Rıfkı Bey, 'Ölümünden sonra parti güdümü, bu inançsızların eline geçti' demiş; sizce kimdi bu 'inançsızlar'?; 'partinin güdümünden' söz ettiğine göre, herhalde, DP'liler değil!
Türkiye / Rusya arasındaki yeni anlaşma, bekleniyordu; Karadeniz İşbirliği Anlaşması 'ndan itibaren, adım adım, buraya gelindiği belliydi; şimdi, onun üzerine eğilebiliriz; buna ihtiyaç da var, zira Holding Media 'sı ya görmezlikten geliyor; ya da Washington / Moskova yakınlaşmasının, bir sonucu olarak sunuyor. Ne yapsınlar, ''Gece işret gündüz kumar / deli gönül 'cennet' umar!''
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com |
|
|
|
edebiyatokyanus 692717 ziyaretçi (1258132 klik) kişi burdaydı! |