|
 |
|
İÇERİK |
|
|
|
|
|
 |
|
Batılılaşma, Bir tuzak- Attilâ İLHAN |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Söyleşi Attilâ İLHAN
...Batılılaşma, Bir tuzak; Türkiye Uyanmalı!...'
3 Haziran 2002
Artık orası malûm: 'Tanzimat aydını' sözde bir 'kültür ilericisi'dir; yâni Mason 'alafrangası' ve 'komprador'; Türkçesi, 'Dersaadet' teki sabah ezanları'ndan rahatsız; Paris' teki katedral çanlarından pekâlâ hoşnut! 'Koca' Reşid Paşa dahil, 'İnhitat Dönemi' devlet adamlarından hiçbiri, 'Garplılaşma' nın, 'Sömürgeleşme' nin şart-ı evveli olduğunu kestirememiştir; Gâzi Mustafa Kemal Paşa, 'Emperyalizm' in, 'Garplılaşma' nın öteki adı olduğunu, Bolşevikler 'den öğrenmiş olduklarını, açıkça söylüyor. Oysa bakınız, onun vefatından sonraki 'siyaset esnafı'nın ağzında, Avrupa 'nın öteki adı 'medeni dünya' dır: gezegenin dörtte üçünü tutsak etmiş, hapır küpür yiyen bir medeniyet! Artık nasıl oluyorsa...
Mustafa Kemal 'in 'Garplılaşma' (Batılılaşma) yerine 'Muasırlaşmak' (Çağdaşlaşmak) kavramını benimsemesi, bundan mıdır? Çünkü, ne yanından baksanız, 'Modernizm' (Medeni Dünya) eski Yunan/Roma gibi kendi içinde 'demokrat', kendi dışında 'oligarşik' -bu manada 'Sömürgeci'- görünür. Bu ne demek? Siz ister Neo/Tanzimatçı, ister 'Cumhuriyetçi', ister 'Demokrat' olarak; onun 'medeniyetini' aynen benimsediniz mi, egemenliğine de başeğdiniz demektir; direnirseniz, her türlü ambargodan, silâhlı saldırıya kadar, bütün imkânlarıyla üstünüze gelecektir.
Yeryüzünün tarihinde son birkaç yüzyıl, hep bu filmin tekrarı ile geçmedi mi?
'Doğu Avrupa' bile 'Batılı' sayılmıyor!..
'Üçüncü Dünya' ülkesinde eğer 'Çağdaşlaşma' 'Batılılaşma' diye kabul edilirse, 'sömürge' statüsünden kaçınılamaz; çünkü Sosyalist II. Enternasyonal bile ne demiştir: 'Sömürgecilik'in zararlarına karşıyız ama, Avrupa fikri ve medeniyeti devam etmeli! Siz bunu, 'Avrupa'nın tahakkümü' devam etmeli diye anlamalısınız; zira gerçekte böyle olmuştur. Prof. Ziyaüddin Serdar, -London City Üniversitesi' nde konuk profesör, New Statesman , dergisinde yazar- bahis açılınca, aynı hakikati -benzer şeyleri- söylüyor:
''... Bana göre 'Batılılaşma'nın dönemi geçti. Hâlâ Batılılaşma'nın güdümünde olanlar ise, sadece düş görmekte. Batılılaşma'nın gerçekten işe yaradığı ve topluma faydalı olduğu, tek bir örnek bile yok! Batılılaşma'nın Modernite'yle doğrudan ilişkisi var. Ayrıca Modernite'nin hegemonyacı ve Emperyalist eğilimlere açık olduğu da, unutulmamalı: Batılılaşma bir tuzak!..''
''... Batı Avrupa, daima, kimlik krizleriyle uğraşmak zorunda kalmıştır; ve dünyanın geri kalanı, Avrupa'nın bittiği yerde başlar; ayrıca Avrupa'nın sınırları, onun kimlik krizinin, bütünleyici bir parçası; meselâ Doğu Avrupa, Avrupa sayılmıyor, Doğu'nun parçası olarak görülüyor: Slovaklar'ın, Romenler'in, Arnavutlar'ın, tam olarak Avrupalı sayılmamasının nedeni bu!..''
Bu perspektif içinde, 'ulusal eğitim sistemi'ni 'Medeni Dünya' ya göre ayarlamış; 'çağdaş' ve 'ulusal' bir 'sentez' değil de, 'Batılı taklidi' bir 'alafrangalık' peşinde olan, Türkiye gibi bir ülke ne olacaktır? Bu soruya cevap verirken Prof. Ziyaüddin , sözünü hiç sakınmamış:
''... Türkiye'nin AB'den dışlanmasının, iki nedeni var; birincisi, katıksız ve basitçe, 'ırkçılık'. Türkiye kendisini ne kadar Avrupalı görse de, karşı taraf Türkiye'yi kendi parçası olarak görmüyor. İkinci neden, Türkiye'nin 'insan hakları' sicili! Türkiye'de uygulanan insan haklarının İslâm'la ilgisi yok!'' (Radikal/Online, 13 Mayıs 2002)
İnsanı elbette asıl etkileyen, o iki kısa cümle: ''... Batılılaşma bir tuzak: Türkiye artık uyanmalı!..''
Batı'ya rağmen 'çağdaşlaşma'...
Nedenini yıllardır yazıp durmuşumdur (Bkz. Andre Siegfrid yazıları) ama bu defa, Prof. Dr. Necdet Sümer 'in 'tanıklığını' sunmak istiyorum; yazısında bakınız neler diyor:
''... Kilise, ortaçağ boyunca inanç sistemini ve egemenliğini güçlendirmenin de yollarını aramıştır; bulduğu, kurnazca bir yol, bütün ortaçağa damgasını vurmuştur: Yunan Felsefesi'nden, özellikle Aristoteles'den yararlanarak, aklın desteğini kazanmak! Akıl ile dinsel inancın bağdaşmayacağı anlaşıldığında, zaten ortaçağın sonu gelmiştir...''
''... Yeniçağ'la birlikte başka bir kurnazlık hayata geçirilir: Avrupa toplumları, bir yandan kendi içlerinde lâik bir toplum düzeni geliştirmeye çalışırken, öte yandan Hıristiyanlık İnancını 'uygarlık' adı altında dış dünyaya yaymanın, kârlı sonuçlarını keşfeder; ve böylece ekonomik sömürünün, dünya ölçüsünde, -moda deyimiyle, 'küresel ölçek'te- 'Misyonerlik' düzenini kurar...'' (Aydınlık, 19 Mayıs 2002)
Kısacası 'Medeni (Uygar) Dünya'nın, bir benzeri olmaya çabalamak; 'üçüncü ülkeler' için, bu 'misyonerlik düzeni'ne başeğmek demektir ki; hangi açıdan bakılırsa bakılsın, 1920'li yıllarda Anadolu Halkı 'Batılılaşmak' şiarıyla değil; 'Batı'ya rağmen Çağdaşlaşmak' şiarıyla, buna ilk karşı çıkan olmuştur.
Aksini söyleyen, yalan söyler!
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com |
|
|
|
edebiyatokyanus 692760 ziyaretçi (1258972 klik) kişi burdaydı! |