|
 |
|
İÇERİK |
|
|
|
|
|
 |
|
'Yoksul'a, 'Sınıf Atlama' Yolu: 'Futbol!-Attilâ İLHAN |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Söyleşi
ATTİLA İLHAN
'Yoksul'a, 'Sınıf Atlama' Yolu: 'Futbol!'
15 Temmuz 2002
İster misiniz şimdi, madalyonun tersini çevirelim?
Futbol iyidir hoştur da, şu 'Küreselleşme' çağında; acaba 'Gelişmiş' le 'Gelişmekte Olan' için, aynı şeyi mi ifade ediyor? Kafamı yıllardır kurcalayan bu sorunu, sık sık irdelemişimdir; hatta, aramızda tartışma konusu da olmuştur; sanırım, gündeme gelmesi -gelmesi de laf mı, gündemi tamamıyla işgal etmesi- o soruna dönülmesini herhalde zorunlu kılıyor.
Tespit/1. ''... Futbolda istikrarın sanayileşmiş ülkelerde daha çok ve daha yerleşik olduğunu söylemiştim ya, sağdan soldan itirazlar duyuyorum; '... Ya Güney Amerika futbolu' diyorlar; 'onlar, sanayileşmiş ülkeler olmadıkları halde, nasıl iyi futbol oynuyorlar'?..''
''... Önce sözün asıl anlamına dikkati çekmeliyim: Sanayi ülkeleri futbolunda istikrar ve oyun disiplini vardır; fabrikadaki kolektif disiplin önce toplumun alt/yapısına, oradan üst/yapısına, giderek oyun disiplinine kadar yansır' demek başkadır; 'sanayileşmiş ülkeler en başarılı futbol oynar, başkası başarılı olamaz' demek başkadır. Bu ikinci iddiayı ciddiye almak zor olsa gerek...''
''... Sanayileşmiş olmak, ekip oyununu, oyunda ortak disiplini daha sağlam kurmaya yarıyor. Buna İngiltere'yi örnek vermek de mümkün; futbolun tarihçesi, sanayileşmenin öncesine kadar uzanmaktadır bu ülkede ama, çağdaş anlamdaki oynanışı, sanayileşmenin toplumsal yaşantıyı, belli ve belirli bir düzene sokmasından sonra, anladığımız 'istikrarlı' görünümü ve içeriği kazanmıştır...''
Tespit/2. ''... Az gelişmiş ülkelerde futbol, bir kere 'Sistem'in uşağı' diktatörlerin, halk yığınlarını politikadan uzak tutabilmek için, yapay yollardan özendirdikleri bir yozlaştırma düzenidir; bu kadarla kalsa, yine iyi, ayrıca bireysel ustalığıyla takımında ya da bölgesinde sivrilen futbolcuya, öylesine yüksek paralar ödenir ki, büyük yoksulluk içinde kıvranan halk yığınları arasında futbolda hüner sahibi olmak, aynı zamanda 'yükselmenin' ('sınıf atlamanın') kapısını açar; bunun ne kadar özendirici bir etken olduğunu bilmem söylemek gerekir mi?
''... Dahası, futbolun gelişmiş olduğu söylenen Güney Amerika ülkelerinde, kızıl, kara ve beyaz derililerin yüzyıllar içinde karışmasından ve kaynaşmasından; fizik özellikleri ve esneklikleri cidden çok üstün kuşaklar yetişmiştir; bunun, tek tek, sivrilmiş oyuncuların, olağan bir miktarın üstüne çıkmasına yol açacağı besbelli; o zaman, yedi bölgede bilmem kaç takımdan, bir milyoner kulüp başkanı, on beş yetenekli oyuncu toplar; aynı forma altında birleştirdi mi, uzaktan hayranı olduğumuz ünlü Güney Amerika takımlarından birisini yaratmış olur. Gel gör ki, bu takımların futbolu, sanayileşmiş ülkelerin futbolu derecesinde disiplinli ve istikrarlı mıdır, işte onda kuşkuluyum...''
'Televole'de 'mutlu son'!...
Tespit/3. ''... Gecekondu ya da kenar mahalle çocuğu, ciddi sanayileşme bilinçli olarak önlendiği için, proleterleşerek, tarihsel anlamda ait olduğu sınıfla kaynaşamaz. Onun, yedek emek deposu olarak açıkta ve 'lümpen' olarak tutulması, 'Sistem'in hesaplarına dahildir. Seyyar satıcılık edecek, baskülle adam tartacak, balon satacak; asla tarihsel misyonunun bilincinde 'işçi' olmayacak. Daha daha, tüketim toplumunun yarattığı özlemlerle, bu garibanda da 'zengin olmak', 'sınıf değiştirmek' tutkusu yaratılır...''
''... İşte o zaman yoksul çocukları için tek sınıf değiştirme olasılığı futboldan geçer; bugün nice iş güç sahibi olmuş futbolcu vardır ki, kökenini kurcalarsanız, son derece mütevazı ailelere dayandığını görürsünüz. Futbol sayesinde 'köşeyi dönen' üç beş kişinin var olması, gecekondu halkından daha kimbilir kaç kişiyi arsalarda top koşturmaya yöneltir. Belki yüzlercesini, ama içlerinde 'düze çıkabilen' bir ya da iki kişi olacakmış: denemeseler, daha iyi mi olacak?''
Tespit/4. ''Kız çocuklarında şarkıcı, ya da sinema artisti (ya da manken veya sunucu) olmak, aynı özlemin itişiyle ortaya çıkıyor: haritada barlara, genelevlere düşmek, ya da randevu evlerinden geçmek de olsa, orta sınıf kızlarından bile 'lüks bir hayat' için evini bırakıp kaçanların bu kadar çok olması, gerçekte 'sınıf değiştirmek' saplantısının, kızların arasında -en az erkekler kadar- keskin ve güçlü olduğunu gösteriyor. Tabii en güzeli, ünlü bir futbolcu ile ünlü sinema yıldızı ya da şarkıcının (ya da mankenin) günün birinde şehrin 'en sosyete' otelinde, ya da gece kulübünde tanışmaları, yaşadıkları aşkla nice gecekondu çocuğunu baştan çıkarmaları...''
Her yerde 'pislik'!..
'Tablo', aşağı yukarı günümüzdeki 'televole' televizyonculuğunun, hepimize Allahın günü 'yansıttığı' bir 'manzarayı' gösteriyor ama; bunları aktarmamın sebebi, bu ''manzaranın'', bu satırların yazarınca, bundan yıllarca önce yazılmış olması: 70 'li yıllarda Dünya 'da yayımlanmış söyleşiler bunlar! (Aralık 1978/ Şubat 1979)
Bundan ne mi çıkar, şu: bir kere, sanayileşmeyle spor kültürü bir arada geliştirilmezse, ticarette, sanayide hatta kültürde olduğu gibi, futbolda da, 'lümpen' bir burjuvazi yaratılır; bu kadarla da yetinilmez, o 'lümpen' burjuvazi, aynen öteki kesimlerin yaptığı gibi, uluslararası alanda -Küreselleşme'den yararlanarak- işini düz ve düzgün yürütmez; rahatlıkla, karışık ve karanlık işlere girebilir..
Girmiyor mu sanıyorsunuz? Öyleyse, Le Monde Diplomatique 'n Haziran sayısına bir göz atmadınız...
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com |
|
|
|
edebiyatokyanus 692722 ziyaretçi (1258228 klik) kişi burdaydı! |