|
 |
|
İÇERİK |
|
|
|
|
|
 |
|
'Hancı Sarhoş, Yolcu Sarhoş-Attilâ İLHAN |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Söyleşi Attilâ İLHAN
'Hancı Sarhoş, Yolcu Sarhoş!..' 3 Ocak 2001
Dayanamayıp sormuştum: ''-...Sen kaç çeşit korkabilirsin?'' Yakışıklı ve iddialı 'aktör', anlamadı: ''-...Korkmanın çeşidi mi olur?'' diye cevap verdi. Düşünebiliyor musunuz, ne kadar insan varsa, o kadar çeşit korku olabileceğinin farkında değil; sırasında, aynı insan bile, çeşit çeşit korkabilir. Provada, bir türlü başarılı olamıyordu; daha da kötüsü, yaptığı 'korku' jest ve mimikleri, 'korku' dan çok, 'hayret' ifadesiydi. Olay, kırk yıllık bir olay; senaryo benim, sette, reji asistanı olarak, rol çalıştırıyorum. O yakışıklı, sonradan, Yeşilçam' ın 'demirbaş' larından birisi olmuştur; ama hâlâ, oyunculuk sanatının, her rolde bir başkası olmak anlamına geldiğini, anlamış mıdır? Doğrusu, sanmıyorum; çünkü hâlâ, her rolde, 'kendisini' oynar, -daha doğrusu- 'gösterir'.
Hadi o, 'hasbelkader' sinemada diyelim; peki ya konservatuvar okumuş, yâni tiyatro 'formasyonu' na sahip olanın; zamanla, aynı 'tipleme' kısırlığına düşmesine ne diyelim? 'Yeşilçam', -günümüzde, özel televizyon dizileri- oyuncudan, 'karakter kompozisyonu' istemez; nasıl, filmin içeriği, herkesin önceden bildiği bir 'şablon' ise; filmin 'karakterleri' de, öyle birer 'şablon' dur; seyirci, çoğu zaman, hangi jesti yapacağını, hangi cevabı vereceğini bilir. Yeşilçam, tiyatro oyuncusunu da 'kompozisyon' zahmetinden kurtarmış; aynı 'esnaflığa' indirgemiştir. Sadri Alışık, bir keresinde demişti ki; ''-...Her filmde, aynı replikleri tekrarlamaktan bıktım, yahu!''
Bu ortamda, ciddi bir 'dizi' yi, ancak 'ciddi' bir rejisör kurtarabilir: oyuncusundan teknik ve dramatik kadrosuna kadar, herkesi titizlikle seçerek!
Yanlış mıyım?
'Kadronun tamamı Yeşilçam...'
B u rejisör, 'prestij' iddialı bir 'dizi' çekmekle görevlendirilmişse; 'şablon' oyuncularla 'şablon' bir 'gösteri' çekemeyeceğinin, bilincinde olmamalı mı? Bilincinde olmalı, sahici yönetmenlik yapmalı, bu şart!. Ne gezer!
'Baykuşların Saltanatı' nın yönetmeni, dizinin çok gecikmiş bir tanıtım filminde, ''-...Dizide, TRT'den sadece üç kişiyiz'' demiştir. ''... Kadronun tamamı, Yeşilçam'dan seçildi!'' Bakınız, hata nereden başlıyor. O 'kadro' ki, masraf olmasın diye, aksesuvarı yok etmiş; giyim kuşam özelliklerini silmiş, atmosferi oluşturacak yan unsurları hesaba -bilerek- katmamıştır; ''-...Masanın üstünü görecek misin ağbiy? Hayır mı? Öyleyse, kahvaltı aksesuvarına gerek yok!''
Tecrübeli bir senarist, rejisörün rol dağıtımından, onun 'kapasitesi' ni kestirebilir. Eğer, bu işi, 'tutturabildiğine' yapıyorsa, yandınız: filan, falan rolüne iyidir, çünkü feşmekânın tavsiyesidir; falan, filanı kıramayacağımız için, falan rolünü oynayacaktır; ondan vazgeçemeyiz, nerdeyse, 'bedava'ya oynuyor; vs... 'İnandırıcı' olmak istediğini söyleyen, rejisör, daha rol dağıtımında, yalnız kendisinin değil, bütün dizinin inandırıcılığını tehlikeye atıyor. Çünkü onun anladığı 'inandırıcılık', bir 'prestij' dizi'sini, 'piyasa dizileri'nin düzeyine çekmek!... Eski Yeşilçam 'şablonu'nu, 90'lar İstanbulu'nun 'hakikat'ı sanıyor; senaryodaki 'gerçeği'; yaşadıklarını, -sadece sosyete dergilerini ve paparazzi programlarını izlesek bile- görebileceğimiz kişileri; sağından solundan kesip biçerek, bu yüzden kuşa benzetiyor.
Sonuçta, 'tipler' sakatlandı: rol dağıtımının aksaması, sanat yönetmeninin şaşılacak bilgisizliği; 'kahramanları', kendilerinin müsveddesine dönüştürdü; mekânların, senaryoda belirtildiği gibi seçilmeyişi, 'atmosferi' dağıttı; ayrıca, atlamalar ve rasgele birleştirip düz çekimler yüzünden, film 'gerilim' ve 'entrika' ('suspence' ve 'thriller') unsurlarını hissettiremiyor. Şaşılır mı? Hayır: tamamı, 'hareketli kamera' ile çekilecek diye tasarlanmış, bir senaryonun çekim setinde; bir iki traveling, tek bir jimmy jeep kullanılmışsa; atmosferden de, gerilim'den de, zaten vazgeçilmiş demektir. Buna son derece pasif, varla yok arası mizansen yönetimini; provasız (evet, 'provasız') çekimleri katarsanız; montaj ve dublajla, neyin ne kadar kurtarılabileceği, elbette şüphe kaldırır: hele, efektlere hiç aldırmaz, dublajı da 'kötü' kaydederseniz!...
Önceki dizilerin çekim süresi, aylarca ('Kartallar...' yedi buçuk ay) sürerdi; 'Baykuşların Saltanatı' çok kısa sürdü (iki buçuk ay); çünkü 'kolay, çabuk ve ucuz' çekim mantığıyla; ortaya 'kabak ışık', 'kartpostal' görüntü; hareketsiz diz plan, bel plan vs ile, 'standart' bir seyir çıkarma telâşına düşülmüştü.
Belki de istenen buydu...
A nkara, -politika dahil- 'sanal ortam' da yaşar; oradakiler, ülke gerçeğini, 'sandıkları' ve 'söyledikleri' sanırlar. TRT Drama Bölümü 'nün, İstanbul 'a nakli 'gereği' yıllardır tartışılır; bu defa açıkça görüldü ki, bu bir 'zaruret' tir; dizilerin yapım/yönetimi, Ankara 'nın 'sanal' ve 'bürokratik' ortamından, İstanbul 'un dağdağalı 'gerçeğine' düşünce, başbayağı 'Kayboluyorlar': senaryoda, hangi semtte bulunacağı bile belirtilmiş, eski tarz bir konağı; ya da, bazı 'sosyete' teknelerini, bir türlü bulamayıp; İzmit 'te (evet, İzmit 'te) bir konak önerdiler; tekneler, arabalar zorlukla bulunabildi; bulduklarını da, doğru dürüst kullanamadılar ya, o ayrı bahis!.
Bunda mutlaka son dakikada tepeden inen, yönetmen değişikliğinin de etkisi olmuştur: önceki yönetmenle bir buçuk yıldır, devamlı temas ve muhâbere halindeydik; senaryoyu, daha iyi kavramıştı; daha sorumlu ve azimli bir tutumla, gerçekleştirmeye azimli görünüyordu; eski Drama Bölümü Başkanı'nın, 'Baykuşların Saltanatı' projesinin bütçesini 'fahiş' bularak onaylamayışı, görevinden alınmasına yol açtı (acaba, neden?); dizinin önceden belli yönetmeni, o göreve 'çekildi'; oysa çekimleri o yapsaydı, TRT Televizyonunun Drama Bölümü, belki güçlü ve başarılı, bir kadın yönetmen daha kazanmış olacaktı.
Kimbilir, belki de istenmeyen, buydu!
..................................
Meraklısı için not: Ne halt ettiysem, dizideki bir tipi, Johann Christian Bach 'ın Piyano Konçertosu'nu dinlemeye meraklı yazmışım; 'prestij dizi' sini çekmekle görevli ekip, Christian Bach 'ı, önce Johann Sebastian Bach zannetti, (öncekinin babasıdır); yanlış düzeltilince, bu defa, koca TRT Müzik Arşivi'nde, konçertoyu bulamadı; sonunda, çaresiz kalıp, benden istedi.
Mevlid'in firaklı yeri, asıl burası: onlara gönderdiğim 'bant kaydı', nereden yapılmıştı, biliyor musunuz? TRT/FM 'in bir klâsik müzik yayınından! O kadar 'hancı sarhoş, yolcu sarhoş' ki, Kurum'un imkânlarını bile kullanamıyorlar; çünkü, 'farkında değiller'.
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com |
|
|
|
edebiyatokyanus 692761 ziyaretçi (1258999 klik) kişi burdaydı! |