|
 |
|
İÇERİK |
|
|
|
|
|
 |
|
Sol' Yoksa, 'Demokrasi' de Yok!-ATTİLA İLHAN |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Söyleşi
ATTİLA İLHAN
Sol' Yoksa, 'Demokrasi' de Yok!
3 Nisan 2002
O iki 'Sosyalist' parti arasında; dünya görüşü, diyalektik anlayış, nihai amaçlar açısından, hiçbir fark yok gibiydi; fark, metodun uygulanmasında çıkıyor; birisi 'Beynelmilelciliği', Sovyetler 'le tartışmasız bir ve beraber olmak gibi, değerlendirirken; ötekisi, daha çok, ülkenin ulusal çıkarlarına göre değerlendirmeyi yeğliyordu; çünkü Rusların da öyle yaptığının, farkına varmıştı: Galiyef 'in Trotskiy 'in 'tasfiyesi'ni; Zinovyef 'in Enternasyonal 'in başından alınıp, bunu ünlü Moskova Davaları 'nın izlemesini, başka nasıl izah edersiniz?
Daha önce de sözünü etmiştim; bir yanda, Türkiye Sosyalist Partisi (Esat Adil, Hasan Tanrıkut, 'Sarı' Mustafa (Börklüce), Hüsamettin Özdoğu vs); öbür yanda, Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (Dr. Şefik Hüsnü, Hulûsi Dosdoğru, Ferit Kalmuk, vs.) ; bermutad, ilki ikincisini 'bağnazlıkla' ( sectaire 'lik); ikincisi ilkiniyse, düpedüz 'polise hizmet etmekle' suçlamakta idi! Tahmin ettiğiniz üzere, öncekiler, 'Sarı' Mustafa 'nın 'esas partisi'nden, yâni Mustafa Suphi, Şevket Süreyya, Nâzım Hikmet kanadından geliyorlardı; ikinciler ise Mütâreke 'de İstanbul 'da örgütlenmiş, -daha çok Spartakist sayılan- Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi 'nin devamı sayılırlardı.
1946 'daki 'çıkış'ın, birlikte değil de, böyle 'farklı' hatta, 'muhâsım' görünüşü; hiç kuşkusuz, 'Demokrasi' ye geçerken CHP 'nin, 'dikensiz bir gül bahçesi' yaratmasında, işine yaramıştır; yalnız Sosyalizm 'i değil, bu arada sendikacılığı da, kaşla göz arasında yok ediverdiler: Saraçhane Mitingi 'ne kavuşabilmek için, en azından, 27 Mayıs 'ı beklemek gerekecekti; gerekecekti de, durumda bir değişiklik olacak mıydı? Hayır, olamazdı: zira 'Millî Şef' imiz, faşizan bir 'totaliterlik'ten 'demokrasi'ye; o 'totaliterliğin' hukuki yapısını (Mevzuatı'nı) değiştirmeksizin 'geçiyor'; zaten başı dara geldiği anda, -meselâ 26 Aralık 1946'da- hem partileri; hem sendikaları kapatıp; 'mes'ûlleri'ni tutuklayarak, 'Hür dünya' ya ne kadar 'demokrat olduğunu' gösteriyordu.
Nâzım , boşuna mı 'bir hazin hürriyet' demişti?
O meş'ûm ikilik!...
Kemal Sülker kitabında, o meşûm 'ikiliği' şöyle anlatmıştır: ''... Türkiye diye başlayan ve istihsal esasına müstenid sendikalar, büyük bir faaliyet içinde idi; bu tip sendikalara karşı, vilâyet, hatta mahalle adını alan yeni yeni sendikalar kuruldu. İkisinin adında da 'Sosyalist' sıfatı bulunan partilerin idarecileri ve nazariyecileri, gerek dernek ve benzeri teşekkülleri, gerekse sendikaları ayrı ayrı zaviyelerden mütalaa ediyordu...''
''... Bir tarafa göre, 'aydınlarımız tereddüt ve vesvese içindedirler; içlerinden nazariye ve aksiyon üstadları, yeter sayıda yetişmemektedir. Birçoğunun yaptığı iş fısıltı kahramanlığıdır. Bir çoğu ise, rahatından ve mevkiinden bir zerre fedakârlığa razı olmadığı halde, aksiyon adamlarını çekiştirmek, sosyal mücadelelerin kirpiğini veya kaşını beğenmemek suretiyle, büyük işler yapar görünmektedir.' (Esat Âdil, Gün dergisi, 21 Ağustos 1946).''
''... Karşı tarafa göre ise, '... hiçbir veçhile Türkiye mikyasında sendika kurmak hevesine kapılınmamalıdır ve bu şekilde sendika kurmak tavsiyesinde bulunanlardan da sakınmalıdır. Bu gibilerin maksatlarının ne olduğu, malûmdur!...' (Sendika gazetesi, 7 Eylül 1946)...''
''... sendikaların meşrû birer teşekkül olduğu muhakkaktı; fakat uzun zamandan beri, sendika kurmamış bulunan yeni işçi nesilleri, bu meslek teşekküllerini nasıl organize etmeliydi? İşte sosyalist partileri düşündüren mesele bu idi...'' (K. Sülker, 'Türkiye'de Sendikacılık', s. 46).
Görünüşte, iki taraf, işçi örgütlenmesinin 'ana prensibi' üzerinde karşı karşıya gelmişlerdi; Kemal Sülker de bunu saptamış, diyor ki: ''... Türkiye Sosyalist Partisi ile Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi', sendikaların teşkili bakımından, birbirleriyle çetin mücadelelere girişti ve ayrı kanaatları telkine çalıştı...'' (a.g.e. s. 40) ama 'uyuşmazlık' çok daha derindeydi; 'Sosyalist Sol', 'ecnebi' bir Sosyalizm 'sentezi'nin (Sovyet, Çin, Küba vs.) Türkiye 'acentası' mı olacaktı? (Hoş geldin Tanzimatçılık?) Yoksa, diyalektik metodu, ülkesinin özel koşulları içinde, o koşullara uygun olarak kullanıp, 'özgün' bir uygulama modeli mi yaratacaktı? (Ulusal Demokratik Devrim'in, dolayısıyla 'Kemalizm'in 'özü').
'Demokrasi'nin 'sol ayağı'...
Bilir misiniz, büyük gayret ve ümitlerle, 'bizzat' işçiler tarafından kurulan; ve son derece ümit verici bir gelişme gösteren; Türkiye İşçi Partisi 'nin sonunu hazırlayan da, bu tartışma olmuştur. Meraklısı, Mehmet Ali Bey 'in (Aybar) 'Tip Tarihi 'nde; olayı, ibret verici ayrıntılarıyla okuyabilir; (özellikle cilt 3, s. 122 ve sonrası); 'ilerici' Türk aydınının gelecekte kendisine yön tayin ederken, ayağını yere sağlam basması için, yine de ben, Türkiye'ye Özgü Sosyalizm kısmından bazı satırları paylaşalım istiyorum:
''... TİP, kaçtır vurguladığım gibi, Marksizm'den hareket eden ve Türkiye'nin tarihi koşullarına göre biçimlendirilmiş bir Sosyalizm'i savunmaktaydı. (...) biz, bilinen kimi klişeleri tekrarlamıyorduk, kendi 'sosyalist yolumuzu' çizmeye çalışıyorduk. Bunda kimsenin kuşkusu olamazdı. 1966'dan beri şöyle diyordum: 'Sosyalizm'i kurmak için Türkiye'nin tarih şartlarını, sınıflar arasındaki kuvvet ilişkilerini, iç ve dış etkenleri iyi hesap ederek, emekçi halk yığınlarını bilinçlendirerek, örgütleyerek, emekçilerin politik kuvvet dengesinde ağır basmalarını sağlayacağız...'' (a.g.e. s. 137)
Aslında onların yapmak istediği de, daha önce Türkiye (Ankara) Komünist Partisi 'nin de, Şevket Süreyya Bey ve Nâzım Hikmet 'in de; daha sonraları Türkiye Sosyalist Partisi 'nin de, yapmak istediği şeydi: Ulusal Demokratik Devrim 'in 'dengesini' dolayısıyla 'gelişmesini' sağlamak için, 'sol' ayağını, yâni 'Sermaye Gücü'nü temsil eden burjuva partilerine karşı; 'Üretim Gücü' nü temsil eden emekçilerin, partisini ortaya çıkarmak! Çünkü, 'Demokrasi' olmanın, başka bir yolu yoktu.
Siz hiç 'sol ayağı' olmayan, sahici 'demokrasi' gördünüz mü?
Meraklısı için NOT: Şair Sefa Kaplan 'ın senaryosunu yazdığı, yönetmen Nedret Çatay 'ın yönettiği, 'Yalnız Şövalye/Attilâ İlhan' adlı belgesel ekrana çıkıyor: İki bölümlük belgeselin, ilk bölümü bu akşam, TRT/2 'de, saat 20.30 'da; ikinci bölümü ise 10 Nisan 2002 Çarşamba günü aynı kanalda ve aynı saatte gösterilecektir.
Kulağınızda bulunsun!
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com |
|
|
|
edebiyatokyanus 692758 ziyaretçi (1258945 klik) kişi burdaydı! |