|
 |
|
İÇERİK |
|
|
|
|
|
 |
|
'Doğu/Batı İkiliği' Olmasın?-Attilâ İLHAN |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Söyleşi
ATTİLA İLHAN
'Doğu/Batı İkiliği' Olmasın?..
1 Şubat 2002
Aradığım her kitabımı, hemen bulamıyorum, hele eskileri! Bu defa talihliyim, nasılsa, ilk baktığım köşede buldum: 'Marksizm Bibliyoteği No: IX', Marksizm Kalpazanları, Tip No: 1: Kerim Sâdi' Yazan, Hikmet Kıvılcımlı, 1936. İstanbul. Fiatı: 20 Krş.' İlk sayfaya, not düşmüşüm: '26 temmuz 1942, Karşıyaka (İzmir)' : kitaplığıma dahil olduğu, tarih!.
Bu 'kalpazanlar'dan birisinin de Nâzım Hikmet olduğunu, kim biliyor? Ona da bir kitap ayrılmıştı, o kitabı bir türlü elde edemedim; ama hangi tonda, ne maksatla yazılmış olduğunu, elimdekinden aktaracağım Nâzım 'la ilgili satırlar, açıkça gösterecektir:
''... Türkiye 'deki Marksist Hareket'e sürtünüp geçen tipler arasında, bir de Nâzım Hikmet gibileri vardır. Bunlar burjuva cemiyetindeki hüviyetlerini ve mevkilerini, Marksizm kisvesi içine bürünerek elde ettiklerinden, bu kisveden bir türlü ayrılamazlar. Şair Nâzım Hikmet 'in şiirlerine vermek istediği, sözde Marksist şekli, eğreti bir gömlek gibi soyup atınız; altından Bâbıâli kaldırımlarında her dakika rastladığımız, bir küçük burjuva şairliği fırlayıp çıkacaktır. İşte Nâzım 'ın bazı cezrî Marksist ıstılahlarla sahnede görünmesi, hep o edebi hüviyetini maskeleyerek mistikleştirmek ve korumak kaygısındandır...!'' (a.g.e.s:3)
'Tıbbiyeli' Hikmet 'in ( Kıvılcımlı 'ya, o tarihte böyle deniyordu) bu ağır hükmü, yalnız ve tek midir? Hayır! Aynı 1936 yılında yayımlanan -sıkı durun- 'Orak/Çekiç' dergisinde, imzasını Z.V diye atan bir kalem, Nâzım 'ı ve 'arkadaşlarını' aynı pervasızlıkla 'karalamıştı':
''... Nâzım Hikmet ve kumpanyası, hØlâ daha kendisine 'Komünist' süsü veriyor; Komünizm uğruna hapis yattıklarını söylüyorlar! Bu yılışkan suratlı heriflere inanmayın; artık polisin işine yaramadığı için, Burjuvazi onları içeri tıkadı. Bu korkaklar, ikiyüzlülükten çekinmiyorlar; hâlâ polisin kuyruğunda dolaşıyorlar. Nâzım Hikmet, Parti 'ye düşman, Marksizm ve Leninizm 'e hasımdır, ona inanmayın, o Komünist rozetini para kazanmak için taşıyor; lahana yaprağına dönen kitaplarını pahalı satmak ve kendisini reklam etmek için kullanıyor, o bu uğurda hiçbir şeyden çekinmiyor...'' (Orak/Çekiç, 7 Kânunsâni 1936; aktaran, Emin Karaca, 'Sevdalınız Komünisttir', s. 143. Gendaş/Kültür. Aralık 2001)
Ne kadar garip! O yıllarda Komünizm denildi mi, akla gelen tek isim Nâzım Hikmet , hele meraklısı Sovyetler 'e gittiğini, KUTV 'da 'okuduğunu'; propaganda ve örgütlemeden birkaç kere hüküm giyip, hapis yattığını biliyor; öbür tarafta, o güne kadar adı sanı işitilmemiş birileri, iddialı -hatta irkiltici- adlar taşıyan dergilerinde bu güçlü ve gücünü kanıtlamış şairi, yerin dibine batırıp 'hain' ilan ediyorlar; üstelik bunu Marksizm/Leninizm adına yapıyorlar.
İyi de, neden?
O kitap yayınlanmasaydı?..
İbrahim Topçuoğlu 'nun, nice meraklının gözünden kaçmış olan, o kitabı yayınlanmasa; o serin yaz öğle sonları, 'Sarı' Mustafa'nın (Börklüce), piposunun dumanlarına sarınarak, bana uzun uzun anlattıklarını, kendime saklayabilirdim: yaşı hayli ilerlemişti, yorgun ve yoksuldu: asıl önemlisi, fena halde 'muğber'di; bu yüzden yanılabilir, yanıltabilirdi; ne var ki o kitapta, bana anlattığı hemen her şeyi, -handiyse kelimesi kelimesine,- başka inandıklarına da anlatmış olduğunu gördüm, düşüncem değişti. (Bkz. İbrahim Topçuoğlu, Neden 2 Sosyalist Partisi, 2 Cilt. 1976).
Paris'te 1917 İhtilâli 'nin 'perde arkası'nı okuyup öğrendikçe; işlerin, her baskısında insanları ve olayları başka türlü anlatan, 'SSCB Komünist (B) Partisi Tarihi'nde yazılanlar gibi yürümediğini, zaten kestirebiliyordum.
Galiba önce 20 'li yıllarda, kaç TKP örgütlenmiştir, onu bilmek lazım:
1) İstanbul 'da, Spartakistler'in örgütlediği, 'Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası' (Dr. Şefik Hüsnü).
2) Türkiye Sosyalist Fırkası, 'İştirakçi' Hüseyin Hilmi Bey'in 1910' da kurulan fırkası'nın devamı.
3) Yeşilordu Cemiyeti.
4) Türkiye (Ankara) Komünist Fırkası (Hakkı Behiç).
5) Türkiye Komünist Fırkası, (Arif Oruç, Şerif Manatof).
6) Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası, (Şeyh Servet, 'Baytar' Salih).
7) Türkiye (Kafkasya) Komünist Fırkası (İttihatçılar, Dr. Fuat Sâbit) ve nihayet,
8) Komintern' den yetkili ve görevli gelerek, İttihatçı örgütlerini lağvedip;
Rusya 'daki Türk esirleriyle gerçekleştirdiği Türk Komünist Teşkilatı 'nı, İstanbul 'daki Fırkayla ( TİÇSF ) birleştiren, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının kurduğu, Türkiye Komünist Fırkası!
Mustafa Suphi , -muhtemelen Gâzi 'nin de bilgisi dahilinde- bu savrukluğu toparlamış, III. Enternasyonal'a bağlı, -o tarihte, lideri Zinovyef , yardımcısı Galiyef - bir ve tek bir örgüt oluşturabilmiştir; ölmeseydi ne olurdu, kestirmek zor; fakat ölümünün, Fırka'yı tek de görünse, içinden böldüğü meydandadır; görünüşte, Dr. Şefik Hüsnü Bey 'in liderliğinde yola devam edilmekte, gerçekte ise KUTV kuşağı (Avrasya) ile Spartakistler (Avrupa) ayrı havadan çalmaktadır.
Sebebini anlamak kolay, Dr. Şefik Hüsnü, Selânik kökenli, üstelik Sabatayist bir aydın, formasyonu Batılı; yanındakiler, Vedat Nedim, İsmail Hüsrev, vs. Batı Avrupa eğitimi görmüş, Sosyalizm'i o çerçeveden algılıyor. Oysa artık Şevket Süreyya'nın başını çektiği KUTV takımı, -Mustafa Suphi ve Ethem Nejat- dahil çoğu Türkocağı formasyonuna sahip, önemli bir kısmı ordu kökenli halk çocukları!
Nitekim, bu, Aydınlık Dönemi'nde de farkediliyor; Şevket Süreyya, KUTV'a işçileri ve halk çocuklarını gönderiyor, orada besbelli 'Muhalefet'le (Oppozitsia/Galiyefçiler) temas ediyorlar; buna mukabil, Dr. Şefik Hüsnü Bey'in gönderdikleri, 'alafranga' aydınlar; temas noktaları, Bolşevik Partisi'ni ele geçiren, Stalinciler!
O Moskova'nın adamı olsa...
Bu görünüm içinde, Nâzım Hikmet sosyal kökeni, yetişme tarzı, aile terbiyesi vs. adamakıllı 'alafranga' olduğu için, ilk bakışta, Dr. Şefik Hüsnü ve takımının yanına yakışmakta ise de, yıldızları asla barışmamış; o, Moskova 'dan döner dönmez, KUTV arkadaşları, dolayısıyla Mustafa Suphi 'den artakalan dostlarıyla 'Sarı' Mustafa, Hamdi Şamilof, Emine Alev, Şevket Süreyya, Hüsamettin Özdoğu vd. ile kader birliği etmeyi yeğlemiştir. 1927 Tevkifatı 'nı iyi inceleyenler, -ki artık hem Komintern 'de, hem SSCB K(B)P'de Zinovyef de, Galiyef de gözden düşmüş, çoktan Oppozitsiya (muhalefet) saflarına geçmişlerdi- aslında TKP 'den, yalnız Şevket Süreyya 'nın değil, bütünüyle o kanadın; tabii bu arada, Nâzım Hikmet 'in de 'dışlandığını' görürler.
Bunu tam anlamıyla değerlendirebilmek için, senaryonun tam burasına, daha önce Abidin Nesimi Bey 'den öğrendiğimiz, sekansı yerleştirmek lazımdır: Fâdıl Garan Olayı 'nı! (Bkz. 28 Ocak 2002, Cumhuriyet). Öyle anlaşılıyor ki Fâdıl Garan, Türkocağı formasyonlu, Galiyef öğretimi almış Avrasya komünistlerini; Stalinci Çeka'ya ihbar etmiş, böylece onları SSCB'nin gözünde, 'Bolşeviklik' yıkılıncaya kadar, 'kuşkulu ve tehlikeli' duruma düşürmüştü. TKP'nin geri kalan kısmına, -içlerinden aksini de düşünseler-, artık onlara veryansın etmekten başka bir şey kalmıyordu, tabii en başta Nâzım Hikmet'e!..
Hem düşünsenize canım, 'Yukarıya intikal' gerekti mi; 'Partililer' daima, tereyağından kıl çeker gibi, sessiz sedasız, Moskova 'ya kayabilmişlerdir; Nâzım Hikmet, acaba neden gözü kara bir gencin yardımı, bir komşunun motoruyla, tek başına Karadeniz 'e çıkmak zorunda bırakıldı? O 'Moskova'nın adamı' olsa, bu epeyce muhataralı maceraya, gerek mi kalırdı?
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com |
|
|
|
edebiyatokyanus 692723 ziyaretçi (1258254 klik) kişi burdaydı! |