|
 |
|
İÇERİK |
|
|
|
|
|
 |
|
Kimin 'İmparatorluğu'-Attilâ İLHAN |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Söyleşi Attilâ İLHAN
Kimin 'İmparatorluğu'?.. 14 Şubat 2001
Claude Julien 'in o ilginç eserini, zamanında okumuş olanlar, Hardt ile Negri 'nin kitaplarına koyduğu adı hiç yadırgamayacaklardır. 60 'lı yılların dağdağası içinde, 'Amerikan İmparatorluğu' nu, hangimiz okumadı ki? Claude Julien , aynı sorunu, kendine göre va'z ederken; kırk yıl sonra, Hardt ve Negri 'nin, fark ve tespit edeceği 'nüansın' , daha o zamandan ipuçlarını vermişti; eserinin önsözünde diyordu ki, meselâ:
''...bugünkü Amerikan İmparatorluğu 'nun incelenmesi, özellikle amaçlarının basitliğiyle, eyleminin karışıklığı arasındaki çelişkiyi gözler önüne sermektedir; çünkü güçsüz olanların tutumu, sonunda çok basit yasalara cevap verir: kuvvet, daha çok kuvvet gerektirir...''
''... Amerikan İmparatorluğu 'nun dehası, etki alanına sınır çizmemiş olmasındadır: hiçbir coğrafya haritası, bu imparatorluğun sınırlarını çizip belirtemez. Bundan dolayı, o eski sömürge imparatorluklarına öylesine az benzemektedir ki, bazen, hemen hemen hiç anlaşılmaz olmakta; ve kendi varlığından, kendisi şüpheye düşmektedir... Çünkü bu 'imparatorluk' insan tabiatının, daha doğrusu ona hizmet eden insanların, karmaşıklığından kurtulamamaktadır...''
''...özgürlüğe, adalete, ilerlemeye ve barışa susamış olmak onlara yetmez mi? Çoğunlukla, en diktatörce rejimlere dayanan, bir askeri üsler ve paktlar ağı içinde, tüm yeryüzünü sarmaları, sırf 'özgürlüğü savunmak' içindir. Askeri mekanizmaların öldürücü ateşi altında Dresden, Hiroşima veya Vietnam köylerini ezip yerle bir etmeleri, hep özgürlük adınadır...'' (Amerikan İmparatorluğu, s.8-9, Hitit Yayınları, 1969)
Claude Julien , kitabının daha önsözünde ''yeni'' imparatorluğun, deyim yerindeyse 'uluslarüstü' -hatta soyut- özelliğini belirtmiş; daha da müthişi, bu evrensel sömürü ve baskı mekanizmasının, demokrasi ve özgürlük adına işlediğine işaret etmiştir. Aksi zaten düşünülemezdi, düşünülebilseydi, sonraları Ronald Reagan , göğsünü gere gere, Sovyetler Birliği 'ne ve onun çevresinde toplanmış 'Doğu Bloku' ülkelerine, 'Şeytanın İmparatorluğu' diyebilir miydi?
Topyekûn bir denetime doğru mu?
İ yi ama, Negri aynı 'nüansı' acaba nasıl ifade ediyor?
''...elbette Amerikalılar, 'emperyal' yönetimin sorumluluğunu reddedemez; edemez de, eskisine göre arada, bir 'nüans' yok mu? Çünkü bizzat Amerikan 'seçkinlerinin' formasyonu, artık iktidarın 'çokuluslu' bünyesinin, etkisinde oluşmaktadır; zira ABD başkanlığının 'monarşik' iktidarı; bir yandan nasıl, yoksul ulusların ve emekçi örgütlerinin baskısını, yani kısacası 'dışlanmışların' ve 'sömürülmüşlerin' 'demokratik' gücünü, hesaba katmak zorundaysa; tıpkı bunun gibi, çokuluslu, yatırımcı ve üretici büyük firmaların (müteşebbislerin), 'aristokrat' gücünün etkisini de, hesaba katmak zorundadır...''
''...'emperyal iktidar' tanımını güncelleştirmek gereği, işte bundan doğuyor. Bu yeni tanım, Amerikan Anayasası'na, ona yönetiminin işlevlerini dünya ölçüsünde genişletmek ve o ölçüde bir kamu alanının oluşturulmasını, dinamikleri arasına yerleştirmek olanaklarını sağlayacaktır. Hani o ünlü, 'dünyanın sonu' iddiası yok mu; işte tam da bunu, 'emperyal', 'aristokrat' ve 'demokratik' işlevler dengesinin; küresel pazarın 'emperyal' bir tutumla genişletilmiş Amerikan Anayasası tarafından nasıl tespit edileceğini anlatıyor...''
Farketmemiş olamazsınız, ne kadar ulusallığından soyunmak istese de, 'imparatorluğun' hem hukuk düzeyinde, hem uygulama düzeyinde, gelişme süreci, bir türlü Amerikanlıktan kurtulamıyor; bunun akla getireceği soru da, kaçınılmaz olarak, şu mudur: Varsıllar arası örgütlenme, ne kadar 'ulusallıktan' kurtulursa kurtulsun, sonunda, başka ve yabancı bir 'ulusallığın', üstelik çok kapsamlı -ve hatta totaliter- egemenliğine başeğmiş olmayacak mıdır? İyi de, bu ne vaat ediyor? Yalnız 'dışlanmışların' ve 'yoksulların' değil, daha az zengin ülkelerin varsıllarının da, bir manada, 'imparatorluğa' başeğmesini değil mi? Bakın Toni Negri , bu noktaya nasıl değinmiş:
''... aslına bakılırsa, 'imparatorluğun' bu 'hükümranlık' iddialarından epeycesi, tamamıyla yanıltıcı (illusoir); ne var ki bu, hukuki, siyasi ve hükümran düzeniyle, onun, kendinden önceki yönetimlere oranla daha etkili -ve tabii, daha 'totaliter'- olmasını, engellemiyor; çünkü dünya çapında geliştirilecek bir ekonomi / finans birleşmesinin üzerinde oynayarak; bunu, 'emperyal hukukun' yaptırım aracı haline dönüştürüyor: daha da kötüsü, hayatın hemen her cephesinde, denetimi yoğunlaştırıyor...''
''...zaten 'emperyal' iktidarın 'bio/politik' niteliğinin altını çizişimiz de, bundan doğdu; çünkü çalışma düzeninin Ford sistemi tarzında örgütlenmeden; Ford sonrası örgütlenmeye; üretimin, manifacture tarzından, çok daha kapsamlı bir değerlendirme (ve sömürüye) geçişi; yâni toplumsal ama maddi olmayan, soyut, hayatı duygusal ve düşünsel bütün belirtileriyle denetimi altında tutan bir düzeni ortaya çıkarışı bunun sebebi; İmparatorluk, üretimin kendisi bio/politikleştiği içindir ki, bio/politik bir düzen inşa ediyor...''
Geri dönülemez bir süreç mi?
''...başka türlü söylersek, ulus/devlet uzlaşmanın (consensus) dinamiklerini ve iktidarın işlevselliğini örgütleyebilmek için, 'disiplin'i kullanır, onun olanaklarını; böylece, iyi kötü üretici bir entegrasyonu ve ona uygun düşen bir 'yurttaşlık modeli 'ni yaratırken, imparatorluk, hayatın her veçhesini kuşatan ve onları her türlü etkinliğinin totaliter bir tutumla yönlendirilmesine, çevreleştirilmesine, toplumsal ve kültürel ilişkilere göre ödüllendirilmesine imkân veren bir üretim ve yurttaşlık düzenini geliştiriyor...''
''...üretimin belirli bir yere bağlı olmaktan çıkması, toplumsal bir esnekliğe ve akışkanlığa imkân sağladığı kadar; iktidar piramidinin dokusunu da, ilgili toplumların küresel denetimini de yoğunlaştırıyor. Ulustan, imparatorluğa geçişte olsun; fabrika üretim ve zenginliğinin topluma, emeğin iletişime ya da disiplinli yönetim biçimlerinin yeni denetim biçimlerine geçişte olsun; başlamış olan bu değişme süreci, artık geri dönülemez gibi görünmektedir...'' (Le Monde Diplomatique, Ocak 2001, s. 3)
Başka bir deyişle, 'Emperyalizm'in Son Aşaması: İmparatorluk'' , ulaşılan yeri; 'emperyalist' ulus/devletin de, o devlet içinde, işçi sınıfının sosyalizm mücadelesinin de; yeni üretim biçimleri yüzünden, artık aşıldığını; bundan böyle mücadelenin, ''küreselleşmiş' bir çerçevede yapılması gerektiğini savunuyor.
Porto Alegre , acaba bunun işareti miydi?
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com |
|
|
|
edebiyatokyanus 692717 ziyaretçi (1258141 klik) kişi burdaydı! |