|
 |
|
İÇERİK |
|
|
|
|
|
 |
|
'Irk Milliyetçiliği' Değil, 'Yurt Milliyetçiliği'-ATTİLA İLHAN |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Söyleşi
ATTİLA İLHAN
'Irk Milliyetçiliği' Değil, 'Yurt Milliyetçiliği'!..
26 Nisan 2002
Bir değil, 'yaşamış' birkaç kalemden, okumuş olsam gerek!
Meşrûtiyet Kuşağı, Enver Paşa / Mustafa Kemal Paşa 'ikilemini', uzun süre yaşamıştır: hangisi daha iyi, hangisi daha başarılı? Cumhuriyet Kuşağı, mukâyesenin sonucu tarihe geçtiği için, rahattır: Enver Paşa, yetenekli bir asker, namuslu bir adamdır; fakat 'hayalperest'; Mustafa Kemal Paşa, yalnız başarılı bir başkumandan değil; 'gerçekçi' bir 'devrimci', aynı zamanda 'devlet adamı'! 'Radikal'di ama, 'rasyonel'di dedim, yâni akılcılığı elden bırakmıyor; Kurtuluş Savaşı 'nı beraber yaşamışların, verdiği örnek ünlüdür; gençler bilmeyebilir, öğrenmelidirler:
İzmir 'in 'istirdadı'ndan sonra, zaferden mağrur çevresi, Gâzi 'yi kışkırtıyor: ''...Yunanı dağıttık, taarruza Trakya'da devam edelim; Gümülcüne'yi, Selanik'i, Manastır'ı da kurtarırız!''.
Düşünebiliyor musunuz, bunlar onun bütün çocukluğu ve gençliği; 'inkılâpçılığı' öğrendiği şehirler; değil mi ki 'radikal'dir, 'Ordular, hedefiniz Rumeli'dir ileri' demez mi? Hayır, demez! Cevabı 'akıl dolu'dur:
''...harp Trakya'ya intikal etti mi, Yunanlıyla olmaktan çıkar; karşımızda İngiltere'yi buluruz; henüz bunu göze alamayız; kaldı ki son taarruzda ordularımız öylesine dağıldı ki, toplayabilmek hem müşkül, hem de çok uzun sürer!..''
Hayal ettiği 'ınkılâpçı Türkiye 'nin, neo/Tanzimatçı halefleri elinde bile, en azından yarı yarıya gerçekleşebilmesi, onun 'projeksiyonu'nun 'akılcılığı' sâyesinde olmuştur: 'Nutuk 'taki, o ünlü 'Gençliğe Hitâbesi 'ni hatırlayınız; geçirdiğimiz son çeyrek yüzyılın hikâyesi gibidir, o mertebe gerçek!
Unutulmayacak olan şu: 'Kemalist', siyaset esnafı olamaz, 'inkılâpçı 'dır; bu bakımdan, 'Sosyalist Sol' bu mirasın sahibi ve sorumlusu! Devâsâ bir sorumluluk, yâni; kahvehane ya da meyhane 'lâklâkiyâtı' ile baştan savılamaz!
Üç 'ulusal güç'ün birleşmesi ki...
Ogün başkaydı, günümüz başka; doğru ama, koşullara ne demeli, çok benziyor: temel 'diyalektik çelişki' aynı: yeryüzünü 'yiyenler'le, onların 'yedikleri' arasında; o devrin diliyle, 'Zalimler'le 'Mazlumlar'! Mazlumdan yana çıkmak, Sosyalistliğin, olmazsa olmaz koşulu: buysa, herhangi bir toplumdaki üç büyük gücün, bir araya gelmesini; Hakların savunulması (Müdafaa-i Hukuk) cephesinde birleşmesini zorunlu kılıyor:
'Üretim Gücü', 'Aydınlanma Gücü' ve 'Savunma Gücü'!
Liberal 'Sistem 'in, 'Küreselleşme 'sine kuyruk sallayan, 'Ulusal' bir 'Üretim Gücü' olur mu? Bu 'gel beni ye!' demek! 'İngiliz Muhibbi'dir o! Mütareke 'de Dersaadet Amelesi, -zamanın 'Üretim Gücü' - ecnebiye karşı grevin, birini bitirip öbürünü başlatıyordu. Kırk yılın 'uzlaşmacı' ve 'sarı' sendikacısı Türk/İş, 'tarihi hakikat' karşısında, birden ayağa kalkmıştır. Dikkat isterim, sadece bu tavır bile, öteki konfederasyonların, vahim bir ofsayta düşmesine yol açıyor. Ayrıca 'Üretim Gücü 'ne, işçi sınıfı kadar; -hakiki müstahsil (üretici) olan- köylü de dahildir; hatta 'yerli' küçük esnaf; ulusal tüccar ve sanayici de!
'Sosyalist Sol 'un birinci vazifesi, 'Üretim Gücü'nü 'yekpâre' kılabilmek!
Aydınlara büyük iş düşmektedir: bu saatini New York 'a, Londra 'ya, Brüksel 'e 'ayarlamak'la olmaz; çünkü o da 'muhiplik'tir, yâni 'kuyruk sallamak'! Aydınlığın gücünü, 'Solcu Kemalistler', 'Kemalist Müslümanlar', 'Türkçü Sosyalistler'; vatan için, aynı Kemalist/Sosyalist platformda birleşip, 'Üretim Gücü'ne ışık tutarak oluşturacaklar.
Olmaz mı. O nasıl söz? Bu millet, 20'lerin o içinden çıkılmaz bunalım sarmalında bile, çatır çatır gerçekleştirdiğini; günümüzde, neden gerçekleştirimezmiş bakalım?
Bu da yetmez! Önceki iki gücün arkasında, 'Ulusal Savunma Gücü' duracaktır: 'Ulusal Savunma Sanayii' (İmâlât-ı Harbiye), Ulusal (nükleer) Savunma Teknolojisi, Cihet-i Askeriye ve Mehmetçik'in, tartışılmaz işlevselliği ile! 'Ulusal Hakların Savunulması' (Müdafaa-i Hukuk-u Milliye), ancak bu sâyede, somut düzeyde mümkün olacak!
Bilmem farkında mısınız, ben benzer sözleri 'zaman içindeki bir yolculuk'ta sarf ederken; ansızın neyi fark ettim; bu 'platform' ve onu oluşturan 'Güçler', zaten 'Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti 'ni oluşturan ve zafere kavuşturan güçlerdi.
"...önce kendi gücümüze dayanarak...''
Evet, 'Tanzimat Alafrangası' ilerici de, sosyalist de; buna 'Milliyetçilik' (Ulusalcılık) diye dudak bükecektir. Öyle yapacağına, biraz düşünse ya! Trotskiy, 'Beyaz' (İngiliz) Güçleri'ne; Stalin, 'Alman Faşist İstilâcıları'na; Maozedun, Japon saldırganlığına; ve Hoşiminh, Yankee Emperyalizmi'ne karşı savaşırken, 'ulusalcı' değil miydi? Bu savaşların adı, 'vatan müdafaa harbi' olmuştur. Gazi 'nin, üstelik Cumhuriyet 'senedinin' temeline yerleştirdiği 'milliyetçilik' - adı üstünde anti/Emperyalist -ayrıca Halkçı, Beşeri (humaniste) ve Sosyal bir 'Yurt Milliyetçiliği', Nazizmden kopya çekilmiş, bir 'ırk milliyetçiliği' değil!..
Kanıt mı? İşte onun ağzından yapılmış 'tesbitler', bundan iyi kanıt mı olur?
Tesbit/1. ''...bizim açık ve uygulama niteliği gördüğümüz öğreti ('siyasi meslek') 'millî siyaset'tir. (...) Millî siyaset dediğimiz zaman, kasdettiğim mana şudur: ulusal sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup, memleketin gerçek mutluluk ve imârına çalışmak!..'' (1920)
Tesbit/2. ''...Millî Mücadele'yi yapan, doğrudan doğruya milletin kendisidir, milletin evlatlarıdır. Milli Mücadele'de şahsi hırs değil, ulusal izzetnefs, gerçek itici güç olmuştur...'' (1923).
''...yüksek Meclis'inizi oluşturan kişiler, yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir; fakat hepsinden oluşmuş Müslüman unsurlardır, samimi bir toplamdır; şu halde bu yüksek heyetin temsil ettiği, hukukunu, şerefini ve şanını kurtarmak için azmettiğimiz emeller, yalnız bir İslam unsuruna ait değildir, çeşitli İslam unsurlarından oluşmuş bir kitleye aittir'' (1920).
Tesbit/3. ''...gerçi bize 'milliyetçi' derler, ama biz öyle milliyetçileriz ki, bizimle işbirliği yapan bütün milletlere saygı duyar ve riayet ederiz.''
''...bugün bütün dünya milletleri, aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla meşguldürler; bu bakımdan, insan mensup olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar; bütün dünya milletlerinin de, huzur ve refahını düşünmeli; kendi milletinin mutluluğuna, ne kadar değer verirse; bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye, elinden geldiği kadar çalışmalıdır...'' (1937).
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com |
|
|
|
edebiyatokyanus 692724 ziyaretçi (1258280 klik) kişi burdaydı! |