|
 |
|
İÇERİK |
|
|
|
|
|
 |
|
Madalyonun Arka Yüzü-Attila İlhan |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Madalyonun Arka Yüzü
İsmet Paşa'nin Demiryolu Politikası'nı, bir de,madalyonun arka yüzünü çevirerek,irdelemekte fayda yok mudur?Aslında bu ,'erken'Cumhuriyet dönemi iktisat politikasinin, mercek altına alınması demek; o politika,Gazi'nin şu sözlerinde mündemiç sayilabilir:
"...yeni devletimizin, yeni hükümetimizin bütün esasları, bütün programları 'iktisat programı'ndan çıkmalıdır.Binaenaleyh evlatlarımızı o suretle talim ve terbiye etmeliyiz, onlara o suretle ilim ve irfan vermeliyiz ki, alem-i ticaret,ziraat ve sanatta ve bütün bunların faaliyet sahalarında müsmir olsunlar,faal olsunlar,ameli bir uzuv olsunlar". (Enver Ziya Karal,'Atatürk'ten Düşünceler',s.101,İş Bankası Kültür Yayınları,1956).
Bu düşüncenin nereden geldiğini anlamak için,Gazi'nin bir başka tesbitine göz atmak gerekiyor; O'nun 'fikr-i sabiti' ekonomiyi, dolayisiyla ticareti ve sanayii 'ağyar'ın elinden kurtarmak, yani 'millileştirmek'di; yarı yarıya sömürge olan Devlet-i Aliyye'nin 'ulusal' bir ekonomisi yoktu,oysa Mustafa Kemal'ulusal demokratik bir devrim'in lideriydi;ekonomide, tam bağımsızlıktan ve kendi içinde tutarlılıktan yanaydı.Demiştir ki :
"...ticarette düşüneceğimiz şey, ihracat ve ithalatimiza tavassut vazifesini gören ticareti ağyar elinden kurtarmaktadır.Maateessüf bu ticaret artık kendi elimizde değildi.Milli ticaret müesseseleri birer birer elimizden çıkmıştı.Artık halkımızın tüccar sınıfını zengin edebilmek için, ticaretin hariç ellerde bulunmasına mani tedabiri ittihaz etmek mecburiyetindeyiz..." (Aynı eser,s.195)
Tadına vardınız mı? Günümüzdeki 'küreselleşme' meraklılarını çatlatmak istermişcesine,'tüccarı zengin edebilmek için ticaretin hariç ellerde bulunmasını önleyecek önlemleri almak zorundayız' demiş! İşte,'Demiryolları politikası'nın, ülkemizde'devlet eliyle burjuvazi oluşturma' teşebbüsü, bu noktadan hareket etmiştir.
Haksız mıydı ? O tartışılabilir,ama gerçek budur...
İlk milyonerler nasıl yetişmişti?
Zaten İsmet paşa, o bahis açılınca ne demişti hatırlayınız:"...bu hatta çalışan mühendislerimiz, hiç bir yabancı mühendisin bulunmadığı istikametlerde, kendi başlarına, hatları yapacak hale gelmişlerdi.Muhendislerimiz ilk tecrübeleri kazandıktan sonra, zamanla daha iyi eserler vücüda getiriyorlardı."(Hatıralar, Cilt 1.s.256. Bilgi Yayınevi, 2.Basım, 1992) Öyleydi de, acaba yalnız mühendislerimiz mi, tecrübe kazanmış, en çetrefil arazide, en müşkül hatları döşer olmuşlardı? İşin içinde 'yerli' müteahhitler de yok muydu? Elbette vardı! Şimdi isterseniz, Doğan Avcıoğlu'nun, söylediklerine bir kulak verelim:
"...bu(demiryolculuk) politika, yerli kapitalistlerin yetişmesini sağlamıştır:Ankara/Ereğli, Kütahya/ Balıkesir,Keller/Diyarbakır hatlarının inşaı The Swedish Co.Julius Berger gibi yabancı firmalara verilmistir.İnşaatçılık konusunda yerli müteahhitler de, kendi başlarına iş almaya koyulmuşlar, Samsun/Turhal,Kayseri/Sivas,Turhal/Sivas hatlarını yapmışlardır.Mesela Nemlioğlu Galip Bey'in Samsun inşaatına talip olması, Gazi'yi çoşturmuş ve 'Efendiler,Merkezi Anadolu'nun iskelesi olan Samsun'u Sivas'a bağlayacak demiryoluna başlarken, Nemlioğlu'ların hakiki programa fiilen tevessülleri ne kıymetli misal olmuştur'diye onu övmüştür."(Türkiye'nin Düzeni, s.213. Bilgi Yayinevi,1968)
Daha da ilginci, ünlü (Limancı) Ahmet Hamdi Bey'e (Başar) göre, ilk milyonerlerimiz demiryollarının yaratmış olması.'Barış Dünyası' Dergisinin 63.sayısında demisti ki:
"...biz henüz kendi adamlarımızla ve kendi paramızla demiryolu yapamayacağımızı bildiğimizden, bu işleri başlangıçta bir İsveç grubuna vermiştik.Fakat aradan bir iki yıl geçince, bu grubun emrinde çalışan Türk taşeronları yetişmiş ve devletten, doğruca müteahhit olarak, işleri onlar üzerine almaya başlamıştı. En çok ve en çabuk ray döşeyen, hadsiz hesapsız para kazanıyordu.Vahit fiyat üzerine işi taahhüt edenler, bu fiyata esas olan işçi kazması yerine ekskavatör kullanınca maliyetler üç dört misli azalıyor, karlar da o ölçüde çoğalıyordu.İlk milyonerlerimiz böyle doğdu."
Nasıl, beğendiniz mi ? Mustafa Kemal'ini Sa'y Misak-i Millisi' ile tasarladığı, 'ulusal' ve 'bağımsız' ekonomi politikası; daha 'demiryolu politikası', uygulamada 'yerlileşmeye' başlar başlamaz; sonraki oligarşinin (bürokrasi + burjuvazi), öteki ayağını 'yaratmaya' koyulmuştu.Bu 'ikinci ayak', zamanla, günümüzdeki Dr.Frankenstein'in yarattığı 'Canavar' haline dönüşecek, 'bürokrasi'ye kök söktürecekti.
İki devrimin ortak talihsizliği
Demiryolu bahsini kapatmadan, o eski tartışmaya değinmek isterim:Sovyet Devrimi ile Anadolu Devrimi, ortak bir talihsizliği paylaşırlar; ikisinin de 'tabanlarında', onları yaratması gereken 'sosyal sınıflar' yoktur; ne Rusya'da çok gelişmiş ve kalabalık bir işçi sınıfı vardır, ne Anadolu'da çıkarını bilip ulusal pazarı ecnebiyle bırakmak istemeyen bir ulusal burjuvazi!
Her iki devrimi de, sonunda talihsiz bir merkeziyetçi bürokrasi diktasına dönüştüren bu olmamış mıdır? Ruslar, sanayileşme ve elektrifikasyon politikalarıyla, işçi sınıflarını 'sereda' yetiştirmeye kalkıştılar; biz, 'demiryolu politikası'yla başlayarak, ulusal burjuvazimizi 'sereda' yetiştirmeye kalkıştık; ne onların işçi sınıfı, klasik şemaya, gelişmiş ülkelerdeki işçi sınıfına benzedi, ne bizde burjuvazi, aynı şemaya göre gelişmiş ülkelerdeki burjuvaziye!
Şu içinde debelendiğimiz başıboşluğun altında bu yatıyor olmasın?
Attila İlhan
7.1.1998 Cumhuriyet |
|
|
|
|
|
|
 |
|
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com |
|
|
|
edebiyatokyanus 692750 ziyaretçi (1258748 klik) kişi burdaydı! |