|
 |
|
İÇERİK |
|
|
|
|
|
 |
|
...'Ilımlı' mı?.. Yoksa 'Bağımlı' mı?..-ATTİLA İLHAN |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Söyleşi
ATTİLA İLHAN
''...'Ilımlı' mı?.. Yoksa 'Bağımlı' mı?..''
24 Nisan 2002
Bir yerde mi okumuştum, ben mi düşünmüştüm, hatırlamıyorum; fakat 'tespit' aklımdadır. 'Sistem' in, 'zevâhiri' kurtarmak için, 'Demokrasi' den yana görünmek 'mecburiyeti' vardır; her şeyi, 'insanlar'ın özgürlüğü, -'Soğuk Savaş 'ta ısrarla sahip çıktıkları, 'Hür Dünya'- adına yapar; Klâsik Gelişme Şeması 'na göre, ne yapalım ki, 'Demokrasi' hem 'sosyal sınıfları', dolayısıyla, Sosyalizm 'i; hem de 'Ulusalcılığı', dolayısıyla 'anti/Emperyalizm 'i içerir; oysa bu, 'Demokrat' ve 'Liberal' geçinen, Emperyalizm 'in hiç işine gelmez. Onun içindir ki, 'Hür Dünya', iddia edildiği kadar, 'hür' değildir; uygulamada çözüm, kavramları muhafaza edip kullanmak, fakat içeriğini boşaltmak şeklinde formüle bağlanmıştır: 'Sistem'in İstihbarat ve propaganda mekanizması, yıllardır, bu 'tespit' üzerine işliyor.
Nasıl yâni? Hani şu, son dönemde sıkça işittiğimiz, 'ılımlı' sıfatı var ya, onun sâyesinde! 'Liberal Demokrasi' nin, adı demokrasidir; onun için, 'sosyal sınıflar'ın çıkarını savunan, sendikalar da; Sosyalist, hatta Komünist partiler de, bulun(durul)ur; korkulmaz; şu farkla ki bu örgütler, işçi haklarının da, Sosyalizm'in, ya da Komünizm'in de 'ılımlı' yandaşlarıdır. Bunun anlamı, 'bittecrübe sâbit': uluslararası ilişkilerde, 'Sistem'in dayattığı normlara, asla karşı gelmez; ulusal düzeyde de, bu kavramları 'Sistem'in anladığı gibi anlar: Sendikacılık, birdenbire, İşçi Sınıfı'nın, Sermaye Gücü'ne karşı haklarını savunmak için kullanacağı, 'Üretim Silâhı' olmaktan çıkar; işçilerle işverenleri uzlaştırmak için, 'ılımlı' ve aracı, bir örgüte dönüşür.
Aynı işlem, Ulusalcılık, (Milliyetçilik) bakımından da, böyle; eğer ülken 'Bağımsızlığını'; Emperyalizm'e karşı, elde silâh, savaşarak elde etmiş ise; senin 'Ulusalcılığın', şaşmaz bir şekilde 'anti/Emperyalist' olacaktır. Oysa Liberal 'Sistem', hiç hoşlanmaz bundan, öyle bir işbirliği, ya da ittifak düzeni kurar ki; neticede, Emperyalizm'le savaşarak bağımsızlığını kazanmış bir ülke de olsan, bu bağımsızlığını, o İttifak içindeki müttefik'ine karşı bile, koruyamazsın; çünkü çoktan onun içeriği boşaltılmış, ilişki 'ılımlı' bir 'bağımsızlığa' -daha doğrusu, 'bağımlılığa'- dönüştürülmüştür.
Farkındasınız ya, Sovyetler dağılalı, Sosyalist Sol 'da bir 'ılımlılık' ('mûtedil'lik, itidâl sahibi olmak') furyasıdır gidiyor: onun için, iki satır konuşalım istedim; zira, biz Türkler, bilerek bilmeyerek, bu 'ılımlı'lığın kazığını yemiş bir milletiz; hem de çok hassas iki düzeyde; biri, Üretim Gücü düzeyinde, yani işçiler arasında; ikincisi, Cihet-i Askeriye 'de, yâni 'Ulusalcılık' düzeyinde! Nasıl çok mu, şaştınız; demek dünyadan haberiniz yokmuş!
'Bakar körlük' mü, yoksa 'bağımlılık merakı' mı?
Sırası gelmişti de, şöyle bir dokunup geçmiştik: 'Milli Şef' in 'Demokrasi' ye geçişi, kurulan Sosyalist partileri ve sendikaları kapatıp, kurucularını hapse atmakla başlamıştı ya; işte bu 'celâdet', o ('ılımlığın' ya da 'bağımlılığın') başlangıcıydı; bilahare, kurulacak işçi dernekleri, -daha sonra sendikalar, daha sonra 'TÜRK/ İŞ'- 'Avrupa tipi' adı verilen, klâsik 'sınıfsal', 'Üretim Gücü' sendikacılığını bırakacaklar; 'sınıflararası, uzlaşmacılık' tan yana, 'Amerikan tipi' sendikacılığa yöneleceklerdir ki, bu sendikacılığın amele argosundaki adı, 'sarı sendikacılık', 'Sistem' in propagandasında ise, 'ılımlılıktır' (yâni 'Bağımlılık'). Neresinden baksanız, Türkiye bu 'Ilımlılığın' ne anlama geldiğini tanıyor; o kadar tanıyor ki; bu yüzden, 1965 'te DİSK olayı patlamış, 'sahici' sendikacılık yapmak isteyen işçiler, ayrı bir konfederasyona gitmişlerdi.
Bugün ne görüyoruz? 'Siyasi İslam 'da, ya da 'Sosyalist Sol 'da birtakım kuşlar, 'ılımlılık' diye öterken; kırk yılın 'ılımlısı' TÜRK/İŞ Konfederasyonu, birden ayağa kalkıp, bayrakları açmış, bütün işkolları düzeyinde 'ağırlığını' hissettiriyor. Neden mi? Bir değil, birçok düzeyde, 'ılımlılığın' aslında; bir 'dalavere' olduğunu, yaşayarak, görmüş; eline çomaklı şeker gibi verilen, birkaç yüz dolar mukâbilinde, yalnız işçilerin değil, ülke çıkarlarının da güme gittiğini saptamıştır. Bunu anlamak için, sadece TÜRK/İŞ 'in, son zamanlarda kıyameti koparan, o küçük broşürüne bir göz atmak yeter:
''Avrupa Birliği Türkiye'den ne istiyor?'' Şimdi dikkat, soru şu: 'Üretim Gücü' nün, yıllardır inanıp uyguladığı, 'ılımlı' (yoksa bağımlı mı?) sendikacılığın, ne berbat bir şey olduğunu farkedip, ayağa kalktığı sırada; 'Sosyalist Sol' daki bazı partilerin, tam tersine, 'ılımlılığa' yanaşmaları, neyi ifade eder: bakar körlüğü mü, yoksa 'bağımlılığı' mı?
Daha ağır kelimeler de var ama, bize yakışmaz.
'Onlar ortak, biz pazar' sloganı doğru muymuş?
'Ulusalcılık 'ta (Milliyetçilik) sorun, daha önce meydana çıkmıştır: Türk Silahlı Kuvvetleri' ni NATO 'ya alarak, ülkeye Marshall Yardımı 'nı başlatıp, sözde Savunma Gücü 'nü pekiştiren, Liberal 'Sistem' ; günün birinde, iş Türkiye 'nin çıkarlarını -ne çıkarları be, anasının ak südü gibi helâl, haklarını- savunmak icap edince; Sam Amca 'dan, Başkan Johson 'ın o 'mâhut' mektubunu almıştı ki; anlamı açıkça şuydu: ''Verdiğim silahı, benim çıkarıma uygun kullanabilirsin, kendi çıkarına uygun kullanamazsın; Marshal Planı Sözleşmesi'nde de bu kayıtlı idi; 'ulusalcılığın' ancak 'Hür Dünya'nın çıkarına işlemeli; onun için de, 'ılımlı olmalı'! (yâni, 'bağımlı' mı?)
'Ilımlı Ulusalcılık', o gün bugün, canımıza okudu: onun yüzünden, ambargo yedik, komşularımızla aramıza kara kedi girdi, yanlış ittifaklar yaptık, Bandung 'da dünyaya rezil olduk; bunlar yetmezmiş gibi, bir de baktık Kıbrıs bahanesiyle Doğu Akdeniz 'deki imkânlar ve haklar, elimizden alınmak isteniyor; dahası, Gümrük Birliği 'ne alıyor, fakat bizi Avrupa 'nın kapısında bekletiyorlar; dahası, Avrupa Savunma örgütlenmesinde, üvey evlat -hatta besleme- muamelesine lâyık görülüyoruz. Neymiş o, adı 'ittifak', ya da 'ortaklık'; o ortaklık ki, daha ilk günlerinde, ülkenin o zamanki diri ve akıllı 'Sosyalist Sol' u, 'Onlar ortak / biz pazar' sloganıyla, gerçek anlamını özetleyivermişti. Artık Cihet-i Askeriye, yâni 'ulusalcılık', nihayet bunu anlamıştır: savunma sanayiinde ve stratejik projeksiyonlarında, 'ılımlılığa' (yâni 'bağımlılığa) hanidir boş veriyor; o kadar böyle ki, bu, hatırlayacaksınız, ABD Hava Kuvvetleri'nin Türkiye Uzmanı, Albay Wilcox, yazdığı bir yazıda, 'Türkler bölgede hegemon devlet olmaya hevesleniyor' diye yakınmıştı!
'Sosyalist Sol' daki partiler -dolayısıyla 'aydınlar'- akıllarını başlarına toplamalıdır: Türkiye, onların yeni yeni heveslendikleri, o 'ılımlılığı' iki çok önemli ve çok da hayati alanında denemiş, yaşamış, 'seyyiatını görmüş'; 'Üretim Gücü' nün de, 'Ulusalcılık' ın da, içeriğini 'boşaltmak' değil; gerçek manasıyla 'bilmek, görmek, yaşamak', (yâni 'uygulamak') gerektiğini anlamıştır.
Hem canım, siz hiç Gâzi'yi 'ılımlı' gördünüz mü? O daima 'radikal'di, ama dikkat, 'rasyonalist' bir radikal, 'serüvenci' değil!
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com |
|
|
|
edebiyatokyanus 692768 ziyaretçi (1259123 klik) kişi burdaydı! |