edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  => Attila İlhan Şiiri-DoDoç.Dr. Yakup ÇELİK
  => Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları-Svetlana Uturgauri
  => Karagöz'e Ezgi-Satı Erişen
  => Orta Oyunu Eksikliği-Nihal Türkmen
  => Orta Oyunu ve Karagöz-Nihal Türkmen
  => Dilin Yapısı ve Toplumun Yapısı-Emile Benveniste
  => Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık-İrem Onursal
  => Asansörle Yükseltilmek İstenen Çukurlar-Can Yücel
  => KÜLTÜR VE ÖTESİ-Cemil MERİÇ
  => Türkoloji-Cemil MERİÇ
  => Tevfik Fikret ve Batı Retoriği-Rıza Filizok
  => Estetik tarihimize bir bakış-Arslan Kaynardağ
  => MÜRSEL MECAZ-Rıza FİLİZOK
  => Başlıca Dil Bilimi Akımları-Prof.Dr. Rıza FİLİZOK
  => ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA -Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => HİKAYE VE ROMANDA “ANLATICI”YA GÖRE METİN TİPLERİ, - Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => GÖSTERGEBİLİM-Yard. Doç. Dr. Mustafa Ö Z S A R I
  => TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR ÇERÇEVESİNDE ULUSAL KÜLTÜR-Prof. Dr. Emre Kongar
  => TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL ÖZ-ANLAYIŞI: AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN BİR ZENGİNLİK-Emre Kongar
  => BARIŞ KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ-EMRE KONGAR
  => GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR-EMRE KONGAR
  => YENİ EMPERYALİZM, HUNTINGTON VE ELEŞTİRİSİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE-Emre KONGAR
  => DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ SORUNLARI-Emre Kongar
  => AVRUPA BİRLİĞİ'NE "ONURLU VE BAŞI DİK" GİRİŞ NE DEMEK-Emre Kongar
  => TOPLUMSAL VE SİYASAL GELİŞMEMİZİ ETKİLEYEN MARKALAR-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME, MİKRO MİLLİYETÇİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ANAYASAL VATANDAŞLIK-Emre KONGAR
  => NİYAZİ BERKES'DE ÇAĞDAŞLAŞMA KAVRAMI-Emre KONGAR
  => KEMAL TAHİR-Hilm Yavuz
  => OYUNLARIM ÜSTÜNE-Nazım Hikmet
  => OYUN YAZARI OLARAK-Ataol Behramoğlu
  => POPÜLER EDEBİYAT- M. Orhan OKAY
  => HER SÖZ BİR ŞEY SÖYLER-Feyza HEPÇİLİGİRLER
  => Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
  => ROMANDA KURMACA VE GERÇEKLİK
  => Fuzûlî’nin Hikaye-i Leylâ ve Mecnun’u
  => SEZAİ KARAKOÇ ve HİS “;KAR ŞİİRİ”;-Selami Ece
  => İSTANBUL’UN AHMED MİDHAT EFENDİNİN ROMANLARINA TESİRİ
  => AHMET MİDHAT’A ATFEDİLEN BİR ESER: “HÜKM-İ DİL” VE MANASTIRLI MEHMET RIFAT
  => CEZMİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
  => "EDEBİYATEĞİTİMİ"NDE "EDEBÎ METİN"İN YERİ VE ANLAMI
  => Mustafa Kutlu ve Rüzgârlı Pazar
  => BİR BİLİM ADAMININ ROMANI” ÜZERİNE GEÇİKMİŞ BİR TAHLİL
  => ÖLÜMÜNÜN 50. YIL DÖNÜMÜNDE
  => “MİT”TEN “MODERN HİKÂYE” “HİKÂYE”NİN SERGÜZEŞTİ
  => EDEBİYAT DİLİ/EDEBÎ DİL
  => BİR NESLİN VEYA BİR ŞAİRİN ROMANI: MÂİ VE SİYAH
  => İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
  => CAHİT KÜLEBİ
  => TEVFİK FİKRET’İN ŞİİRLERİNDE TRAJİK DURUM
  => MEHMED RAUF’UN ANILARI yahut EDEBÎ HATIRALARIN YAYIMI ÜZERİNE BİR DENEME
  => MEÇHUL BİR AŞKIN SON NAĞMELERİ: TEVFİK FİKRET’İN “TESADÜF” ŞİİRLERİ / YARD. DOÇ. DR. NURİ SAĞLAM
  => Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ1
  => Tanzimat Dönemi Oyun Yazarliginda Batililasma
  => SİNEMA VE EDEBİYAT TÜRLERİ
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ, ESTETİK BİR HAZZIN EDİNİMİ
  => EDEBÎ TENKİT
  => ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE KİMLİK SORUNU
  => Halit Ziya ve Mehmet Rauf'un hayatları ile romanları
  => YAZIN VE GERÇEKLİK
  => MİLLÎ EDEBİYAT
  => HECE-ARUZ TARTIŞMASI/ Arş.Gör.Oğuzhan
  => AHMET HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE ATEŞİN DİLİ / ARŞ. GÖR. VEYSEL ŞAHİN
  => ROMAN TEKNİĞİ BAKIMINDAN YABAN
  => TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE COCUK EDEBİYATI
  => KADIN VE EDEBİYAT
  => Şiirin Temel Özellikleri-Christopher Caudwell
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ: HERMENEUTİK BİR YAKLAŞIM Vefa TAŞDELEN
  => VOLTAİRE VE ROUSSEAU ETRAFINDA AYDINLANMA ÇAĞI FRANSIZ YAZINI
  => TÜRKİYE’DE ULUSAL KÜLTÜR TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA ÇAĞDAŞ UYGARLIK SORUNU
  => EDEBİYATIN DİLİ ÜZERİNE
  => TARİHİN SINIFLANDIRILMASI
  => Türk Milletini Uyandıran Adam: Attila İlhan
  => EDEBİYAT DERSLERİNİN İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA
  => "Yalancı şöhretlerin Gerçek Yüzünü Ortaya Koydum"-Hilmi Yavuz
  => AVRUPA BİRLİĞİNİ YARATAN NEDENLER VE TÜRKİYE Metin AYDOĞAN
  => DİVAN ŞİİRİYLE HALK ŞİİRİNDE ORTAK BİR SÖYLEYİŞ BİÇİMİ
  => divan şiirindeki sevgili tipini alaya alan bir roman
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ
  => BAĞLANMA VE ÇELİŞKİ
  => Antik Çağ’da Tarih Yazmak
  => TARİHÎ ROMANDA POST-MODERN ARAYIŞLAR
  => Kültürel Batılılaşma
  => GARPÇILAR VE GARPÇILAR ARASINDAKİ FİKİR AYRILIKLARI
  => Harf Devrimi Üzerine Yeniden Düşünmek
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => KEMÂL AHMED DEDE VE TERCÜME-İ MENÂKIB-IMEVLÂNÂ’SI
  => TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA
  => Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ
  => ŞAİRANE BİR ÇEVİRİ yahut TOPLUMBİLİMİN SERÜVENLERİ Cemil MERİÇ
  => 47 LİLER YAHUT BİR ROMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  => ZAMAN, ZAMAN – I TERAKKİ Cemil Meriç,
  => Kırk Ambar (Cilt1)
  => KADIN RUHU, Cemil Meriç
  => Umrandan Uygarlığa-C.Meriç
  => Balzac’tan önce modern roman-Cemil Meriç
  => ARİSTARK’LA ZOİL-c.meriç
  => ELİNDE CENNET AÇAN ZEND AVESTA- c.meriç
  => SELEFÎLİK–SÛFÎLİK VE ÂKİF-SÜLEYMAN ULUDAĞ
  => Mehmet Âkif- Mâhir İz’e Yazdığı Mektuplar
  => DİDO SOTİRİYU’NUN ROMANI GİBİ BİR ROMANIMIZIN OLMAYIŞI
  => HİLMİ YAVUZ’UN DENEMECİLİĞİ
  => İRONİ KAVRAMI, GERÇEKÜSTÜCÜLÜK VE ERCÜMEND BEHZAD LAV ŞİİRİ ÜZERİNE
  => OKUNAMAYAN ROMANLAR
  => Gelenekçilik Geleneğe Dahil Değil
  => Türk Tiyatrosunda İronik Söz, İronisiz Metin
  => Postmodernist İroni
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN SİYASİ ETKİLERİ
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
  => Savaş
  => Newton, Goethe ve Sosyal Bilimler
  => Bir Afyon (!) Olarak Diktatörlükten Demokrasiye Futbol
  => Adorno Yüz Yaşında
  => Theodor Adorno: Kültür Endüstrisini Yeniden Düsünürken
  => ADORNO'NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => ADORNO’NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => Frankfurt Okulu
  => TARİHİ MADDECİLİK VE KAPİTALİZM - ÖNCESİ TOPLUMLARASYA TOPLUMU - FEODALİTE Asaf Savaş AKAT
  => POSTMODERNİZM GEÇ KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL MANTIĞI
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 2
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 3
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco 2
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak 2
  => Türkoloji Araştırmaları Makaleler Veritabanı
  => Yeni Makaleler
  => Türkoloji Araştırmaları Dergisi
  => Türkoloji Makaleleri
  => ŞAİR DUYARLILIĞI Afşar TİMUÇİN
  => Yazılar.....
  => SEÇME YAZILAR
  => EDEBİYAT Tez / Makale / Kitap ara
  => Orhan Pamuk: Babamın bavulu Nobel konuşması
  => PiVOLKA'da Çıkan Yazılar
  => Amin Maalouf Üstüne
  => Öykünün Yüzyılı /Feridun ANDAÇ
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Felsefesinde Bir Hareket Noktası Olarak Teoman Duralı-oktay taftalı
  => Sofist Bilgeliğin "Empirist" Dayanakları Üzerine 0.TAFTALI
  => Birlik ve Liderlik Hayalleri O.TAFTALI
  => Eğitilemeyen Bir Varlık Olarak İnsan O.TAFTALI
  => Çağdaş Bir Tarım Toplumuna Doğru O.TAFTALI
  => Sosyo-Politik Bağlamda Bir Dekadans Olarak Bilgi Toplumu O.TAFTALI
  => Aşkla Varolan Hayatlar O.TAFTALI
  => Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel O.TAFTALI
  => Nihat Genç Yazıları
  => Batılı Tarih Bilimi ve Tarihin Mantığı
  => Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI
  => Bir Savaşın Kavramları Üzerine
  => Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI
  => Değer Üreten Hayatlar
  => Doğu'nun Hayal Ülkesi O.TAFTALI
  => Dostlukla Yükselen Hayatlar O.TAFTALI
  => Şiirimizin Hazin Sonu O. TAFTALI
  => Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI
  => Yalanın Fenomenolojisi O. TAFTALI
  => Günümüzde Medya Kılavuzluğu - Günümüzde Medya Kılavuzluğu
  => Ermeni Meselesinin Kökenini Batının Irkçılığında Aramak Lazım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  => Osmanlı’dan Lozan’a Musul-Kerkük
  => “Sözümü Tutamadım, Artık Yaşayamam” Turhan Feyizoğlu
  => Gerilla Mustafa Kemal ve Türk Yurtsever Kurtuluş Hareketi Turhan Feyizoğlu"
  => SİYASİ TARİH YAZILARI -YEREL TARİH YAZILARI
  => Yazarlar - yazılar
  => TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DÜŞÜNSEL - SİYASAL TEMELLERİ
  => yazılar 1
  => yazılar2
  => türk dünyası
  => Derin devlet
  => YAZILAR,
  => SOSYOLOJİ.
  => YAZILAR,,.
  => TANZİMAT DÖNEMİ
  => İdealizm-Realizm
  => Cemil Meriç..
  => ilhan berk
  => NİYAZİ BERKES’İN TÜRK KİTLE İLETİŞİM TARİHİNE KATKILARI
  => yazılar.
  => yazılar..
  => yazılar,
  => yazılar,,
  => yazılar.,
  => YAZILAR.
  => YAZILAR..
  => YAZILAR-
  => YAZILAR-,
  => yazılar.1
  => y.1
  => y.2
  => y.3
  => y.4
  => y.5
  => y.6
  => y.7
  => y.8
  => y.9
  => y.10
  => y.11
  => y.12
  => y.13
  => y.14
  => y.15
  => y.16
  => y.17
  => y.18
  => y.19
  => y.20
  => y.21
  => y.22
  => y.23
  => y.24
  => y.25
  => y.30
  => y.31
  => y.32
  => y.33
  => y.34
  => y.35
  => y.36
  => y.37
  => y,38
  => y.39
  => y.40
  => y.41
  => y.42
  => y.43
  => y.44
  => y.45
  => y.46
  => y.47
  => İnsan-Mekan İlişkileri
  => SANAT VE ELEŞTİRİ
  => Türkiye’de olumsuz Pierre Loti eleştirileri
  => TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
  => ATATÜRK,
  => MAKALELER:
  => MAKALELER,
  => yz
  => yz1
  => yz2
  => yz3
  => yz4
  => yz5
  => yz6
  => yz7
  => yz8
  => FRIEDRICH NIETZSCHE’NİN TARİH ANLAYIŞI
  => Edebiyat Nedir?
  => YM1
  => YM2
  => YM3
  => YM4
  => YM7
  => YM8
  => YM9
  => İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu
  => Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği
  => Toplumsal Cinsiyet Düzenlemeleri
  => Psikanalitik ve Post-Yapısalcı Feminizm ve Deleuze
  => Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden İroni Tür ve Tekniklerinin Gelişimi ve Bazı Uygulama Örnekleri Tarihi Gelişim
  => İroni ve Melankoli*
  => İroni, Nostalji ve Postmodern
  => “Daha İyi Anlamak İçin Daha Fazla Açıklamak” İsteyen Bir Yorumbilimci: Paul Ricœur
  => Kendi (Paul Ricœur Üstüne)
  => Sersemleşme Okulu
  => Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme
  => Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği
  => Sonbahar Mitosu: Tragedya*
  => Ayrışma, Çatışma ve Fanatizm
  => Fanatizm İlkelliktir
  => Tuhaf Bir Çocuk
  => Huzursuz
  => Benjamin’in Mistisizmine “Üç Yönlü Yol”
  => Renan, Irk ve Millet
  => Varlık, Benlik, Hatırlayış ve Unutuş Üzerine
  => Hangi Kilidin, Hangi Anahtarı?
  => Romanda Tarih
  => Bugün Psikanalizi Tartışmak
  => Kültürde Bakış
  => 1930 Goethe Ödülü Dolayısıyla Frankfurt Goethe Evi’nde Konuşma
  => Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorusu
  => Metafiziğin Kalesi Hakkında Düşünmek
  => Hakların İadesi
  => Modern Etiğin İki Temel Direği Agnes Heller
  => Ezoterizme Genel Bir Giriş
  => Turnanın Semahı, Ezoterizmin Zamanı: Bektaşi ve Alevi Zaman Kavrayışla
  => Yeni sayfanın başlığı
  => Ulus-Ötesinden Hukuka Bakmak: Jürgen Habermas
  => Yeni Perspektifler Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz
  => Orlan: Kırılan Ten Kubilay Akman
  => Pusudaki Ten, Vice Versa
  => Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
  => Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme
  => Benim Çöp Bayramım
  => Kamu Yeniden Kurulurken Kadınlara Ne Olacak?
  => Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant
  => Kant ve Üniversite İdeası
  => İki Yüzüncü Ölüm Yıldönümünde: Immanuel Kant ve Kantçılık
  => Kant ve Yeni Kantçılık
  => Otuz Beşinci Gece: Ruh, Can, Hayat, Ölüm, Akıl ve Öte Dünya Üzerine1
  => Ölüm Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler
  => Ölüme Karşı Ölüm
  => Avrupa İçin Yeni Bir Ethos Üzerine Düşünceler
  => Avrupa ve Ötekileri
  => Sûfî Şiirinin Poetikası
  => Byron ve Romantiklik
  => Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti
  => Balkanlar: Metaforların Çarpıştığı Bir Savaş Alanı
  => Badiou: Etik Üzerine
  => “Semen est Sanguis" Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kan
  => Âdet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar
  => Said ve Saidciler ya da Üçüncü Dünya Entelektüel Terörizmi
  => Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken
  => Adorno ve Tanrının Adı
  => Kant, Adorno ve Estetiğin Toplumsal Geçişsizliği
  => Adorno ve Berg
  => İbn Battûta Seyahatnamesi
  => Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
  => Yamalı Çelişkiler Semti: Saraybosna'dan Yenibosna'ya
  => Halkla Birlikte Bir Çağdaş Kent Söylemi Üzerine
  => Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
  => Selçuklular Anadolu’da
  => Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd Dönemine (1220-1237) Bir Bakış
  => 13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret
  => Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim (Bir Giriş)
  => Nietzsche ve ‘Akla’ İsyan
  => Bizans Manastır Sistemine Giriş
  => Öğrenci Radikalizmi Üzerine Düşünceler
  => 1968’i Yargılamak ya da 68 Kuşağına Mersiye
  => “Gelecekte İnsanlara Çok Güzel Görüneceğiz”
  => Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
  => Üniversitede Psikanaliz Öğretmeli miyiz? Sigmund Freud
  => Psikanalist Kimdir?
  => Nerelisiniz?
  => Irak’a Kant Çıkarması
  => Bizans Şaşırtıyor
  => 12 eylül dosyası
  => FETHİ NACİ: Cesur, Gerçekçi Ve Halkçı... İzzet Harun Akçay
  => SON OKUDUKLARIM- İzzet Harun Akçay
  => Sabahın yalnız kuşları-İzzet Harun Akçay
  => Bir Portre - Cahit Sıtkı TARANCI - Şükran KURDAKUL
  => ŞİİR NEDİR? Cahit Sıtkı TARANCI
  => Afşar TİMUÇİN - Şair Duyarlığı
  => Ahmet KÖKLÜGİLLER - Karacaoğlan'ın Yaşamı ve Şiirleri
  => Atilla ÖZKIRIMLI - Dadaloğlu ve Çevresi
  => Aysıt TANSEL - Metin Eloğlu
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
NECİP TOSUN 
NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER 
“Şiirin birimi sözcükse, sinemamın birimi de sekanstır.”
Ece Ayhan
 “Kalemi bir kamera gibi kullanmak”
Sinema sanatının (genelde görüntünün) içinde bulunduğumuz yüzyıla damgasını vurduğuna kuşku yok. İnsanların giyim kuşamlarını, yaşam biçimlerini etkileyen sinemanın başka sanatları etkilemesi kadar doğal bir şey olamazdı. Öyle de oldu. “Çağdaş sanata ritim ve gerilim unsuru olarak zaman kavramını,” getiren sinema, roman, hikâye, tiyatro, resim gibi pek çok sanatı etkilemiştir. Özellikle Amerikan romanlarında bu etkiyi görmek mümkündür. Bu anlamda John Dos Passos ve Ernest Hemingway’i anabiliriz. Yine “Yeni Roman”cıların (Alain Robbe-Grillet, Marguerite Duras vbg.) eserlerindeki sinema öğesi bilinen bir durum. Bizde ise Attilâ İlhan, Orhan Kemal, Tarık Dursun K. ilk akla gelen isimlerdir.
Peki tarihsel süreçte sinema, şiiri hangi durumlarda ve nasıl etkilemiştir?
Şiir, sinemanın malzemelerini, birikimlerini nasıl değerlendirmiştir? Yani “şiirdeki sinema” nerede durmaktadır? Tabii burada “şiirde sinema”dan, “sinemasal şiir”den sadece içinde ‘sinema’ geçen, ‘film’ geçen şiir değil, daha çok bir anlatım, bir doğa, bir birikim olarak sinemadan etkilenen şiirin anlaşılması gerekir.
Bilindiği gibi bir filmde görüntüden görüntüye, sahneden sahneye, belli bir ritim ile gidilir. Film, durmaksızın gösterir, anlatır ve mekân sınırı tanımaz. Aynı anda hem göze hem de kulağa hitap etme avantajı nedeniyle de dünyasını kolay kurar ve muhatabını kolay inandırır. Bütün bunlar pek çok şairi etkilemiştir. Bu anlamda elindeki kalemi bir kamera gibi kullanan ve durmaksızın “gösteren” şairlerin sayısı hiç de az değildir.
Sinema-şiir ilişkisinin başladığı ilk dönemlerden itibaren Jean Cocteau, Jacques Prêvert, Paul Eluard, W. H. Auden, Rafael Alberti, Pilippe Saupoult gibi yazarların “sinemasal şiir”ler ve yazılar yazdıkları bilinir. Prêvert’in şiirlerini değerlendiren Gaeten Picon’un şu sözleri, bize “şiirdeki sinema”, “sinemasal şiir” konusunda önemli ipuçları vermektedir: “Edebî poetik imgedense, onun şiirlerinde sinemanın poetikasını düşünürüz. Ve Prêvert’in ‘bir sinema adamı’ olduğu bilinmektedir; senaryo veya tiyatro argümanına ait olan özel bir yazına alışmış biridir o. Çehre değişimi, görünür gerçekliği değiştiren yalıtılmış görüntü şeklinde ortaya çıkmaz. Fakat imgeleri art arda geçişlerle zuhur eder, şiirsel eylem burada, bakışın her yerde olmasıyla, kendine verili olan şart tanımaz güçle karışır. Şiir yol yöntemdedir (gidişattadır). Eylemde bir görüntüden bir görüntüye, bir nesneden bir nesneye gidilir; şiir genelde bir montajdır, sinematografik bir çevirim senaryosudur.” 1 
“Sinemanın şiir üzerinde bir etkisinin olduğunu yadsımak güçtür,” diyen Enis Batur ise bu konuda şunları söyler: “Gerçeküstü hareket ile birlikte, şiirde görselliğin öneminin gitgide artmış olmasında sinemanın dolaysız rolü olmuştur. (....) Öte yandan öğelerin yoğunluk kazanışının yanında kurgunun ve ritmin ars poetica’ya usul usul mühürlerini vurdukları da apaçık ortadadır: Aragon’un şiirleri hızla döndürülen bir makarayı andırır, Saint-John Perse’in gözü panoramik bir seyirle dalgaları ve rüzgârları ölçer, Dylan Thomas’ta sanki bir sahneden ötekine geçilir durmadan.”2
Metin Erksan, Abdülhak Hamid’in 1923’te yayımlanan bir şiirinden söz eder. Daha doğrusu senaryo-şiirinden. Adı: “Sinema Şiiri”. “Üsküdar, İskele/Herkeste tehacüm, acele.../ işte vapur haykırıyor hiddet ile,” diye başlar senaryo-şiir. Bu senaryo-şiirin sonunda da “bu manzumenin mevkii neresidir bilmem,” diye not düşen Hamid, şu anda tartıştığımız sinema-şiir adlı çetrefilli konuyu sanki çok önceden fark etmiş gibidir.
Attilâ İlhan’ın romanlarında olduğu gibi şiirlerinde de “sinema”, ağırlıklı olarak yer alır. Onun şiirlerinde sinemasal tekniklerin (geçişler, bindirmeler) bütün açınımlarını görürüz. Objektif açılır, bir görüntü karşımıza çıkar. Hafif bir kararma ile diğer bir görüntüye geçilir. Bazen de çarpıcı görüntüler peş peşe sıralanarak (dia gösterisi gibi) sonunda bir bütünlüğe ulaşılır. Attilâ İlhan bir zamanlar bu yaklaşımları bir suçlama olarak kabul etmişti: Örneğin Yağmur Kaçağı’nın önsözünde şöyle der: “Beni bir sinema şiiri yazmakla suçlamıştır.” Ve İlhan Berk. “İşte Kurşun Kubbeler Şehri İstanbul’dasın” dizesiyle başlayan İstanbul Kitabı tamamen sinemasal görüntülerden oluşur. Ülkü Tamer ise hepten sinemaya âşık bir şairdir. “Gary Cooper İçin Bir Şiir”i hatırlayalım. “İçimden geçenleri bilemezsin/taşıtların, sinema görüntülerinin/ve keman seslerinin çoğalttığı,” diyen Ahmet Oktay acaba neye vurgu yapıyor? Ece Ayhan’ı da kayda geçirelim. İsmet Özel’in “Amentü” şiirini “flash-back” tekniğiyle oluşturulmuş bir şiir olarak görenler acaba ne kadar yanılıyor? Ya Ataol Behramoğlu’nun şu dizeleri: “Kadın ve adam oturuyorlardı/Uzakta beyaz dağlar vardı/Gara girmek üzereydi Barselona-Madrit treni”. Bir filmin girişini çağrıştırmıyor mu? Refik Durbaş ise gün boyu amatör kamerasıyla tespit ettiği görüntüleri akşam deşifre eder gibidir dizelere. Durbaş’ın “Çaylar Şirketten” şiiri tipik bir kısa film senaryosudur. Ama “şiirde sinema” dendiğinde özel bir parantez açmamız gereken şair Murathan Mungan’dır. Mungan’ın Yaz Sinemaları adlı şiir kitabının tamamı sinema üzerine yazılmış şiirlerden oluşur. Şair kimi zaman bir filmin kendisinde bıraktığı izlenimleri, çağrışımları, kimi zaman sevdiği yönetmenleri (Michelangelo Antonioni, Luis Bunuel, Ingmar Bergman, Luchino Visconti) kimi zaman da sinemanın bir problematiğini şiirleştirir. Mungan, plân, bindirme, balıkgözü kullanımı, ağır çekim, donan kare, uzun plân, ayrıntı çekim gibi sinemanın teknik terimlerini şiirine sokmaktan çekinmez. Hatta sinema afişi üzerine bile bir şiiri vardır Mungan’ın.
Şiirin dilinin sözcük ve imge, sinemanın dilinin ise görüntü olduğunu söylemiştik. Peki bu ilişkide hangi farklılıklar ve özellikler dikkat çekmektedir. Kısaca “görüntü” ve “söz”ün avantajları, dezavantajları nelerdir?
Yönetmen, karakterleri, çatışmaları, mekânları oluşturup görüntünün imkânlarını kullanırken, şair olayın ruhunu, özünü yakalayabilecek imgelere, çağrışımlara başvurarak kelimenin gücünden yararlanır. Yönetmenin görüntüyle elde ettiği etkiyi, o sözle yakalar. “Görüntü” ve “söz”ün avantaj ve dezavantajları konuşulurken kaçınılmaz olarak “muhayyile” konusu gündeme gelmekte. Bu anlamda özellikle muhayyile açısından şiirin (genelde edebiyatın) görüntüye nazaran daha avantajlı bir konumda olduğu söylenebilir. Çünkü görüntü, herhangi bir tipi, karakteri, mekânı vs. tanımlar, çerçeveler, açıkçası adını koyar. Her kimden ve neden bahsediyorsa onu karşımıza çıkartarak, düş gücümüzü dondurur, sınırlar. Şiir ise, kişiyi, olayı, mekânı tanımlamaz sadece bize ondan söz eder. Dolayısıyla okuyucu, onu, onları zihninde dilediğince tanımlar, çoğaltır, üretir. Böylece şiirin gündemi, sınırsız bir anlam çeşitliliğine ve zenginliğine ulaşır. Her insan, yüreğindeki, kafasındaki çerçeveyi buraya oturtur. Böylece özel dünyalarda şiir yeniden, yeniden üretilir. Görüntü ise bir şeyin adını koyarak çoğaltımı engeller. Örneğin bir filmde kızı biliriz: Sarışındır, aptalcadır, nasıl yürür, nasıl konuşur yaşı kaçtır, neyi sever, neye sinirlenir vs. Böylece artık o tiple sınırlandırılmışızdır, çoğaltamayız. Çünkü o kahramanlar tıpkı beyazperdede gördüğümüz gibidirler. Ama şiirde böyle olmaz. Her okuyanda bu iki tip ayrı karakterler olarak canlanır. Herkes dilediği gibi ve düş gücü oranında o tipleri “kendine has” olarak üretir.
Söylediklerimizi özetlersek, sinema görsel ve işitsel malzemesiyle izleyicide bir imge yaratırken, şiir sözcüklerle bir imge yaratır. Sinema ışık ve gölgelerle muhayyileye direkt ulaşır. Şiir ise sözcüklerle bir anıştırma, çağrışımla muhayyileye uzanır. Yolu daha uzun ve endirektir. Sinemada imge görünür, şiirde yaratılır/üretilir. Sinema somutlar, şiir yeniden inşa eder, kurar.
 
Sinemasal şiirin temel özellikleri
Görüntüleme tekniğini/yaklaşımını kullanan şairler için çeşitli imkânlar, araçlar mevcuttur. Bunları tasvir, sahneleme, fotoğraf, resimleme, portre şiir olarak sıralamak mümkündür. Bunlardan en çok kullanılanı kuşkusuz tasvir öğesidir: Tasvirin en yaygın kullanımı doğa, çevre, mekân gösterimleridir. Yani şiirin geçtiği yer, fon ya da statik durumlardır.
Tasvir, kuşkusuz göstermenin en önemli araçlarından biridir ama görüntüleme tekniği sadece tasvir değildir. Gösterme/görüntüleme tekniğinde kullanılan bir başka araç da sahnelemedir. Ayrıca doğa ve ortam gösterimleriyle resimleme (tablo işlevi); çerçeveli durum tespitiyle fotoğraf; kişinin (tip, karakter) dış durumuyla (sevinci, öfkesi vbg.) portre şiir araçlarını kullanarak şair “gösterir.” Bütün bunların hareketli anlatımıyla da elbette kamera-göz yaklaşımı yakalanır.
Sinemasal şiirin temel özelliklerini şöyle sıralamak olasıdır:
1) Şiirin bir hikâyesi vardır.
2) Anlatım görüntüye yaslanmıştır.
3) Muhayyilede yarattığı imgelerde bir devamlılık görülür.
4) Okurun zihninde bir “canlandırma” gerçekleştirilir.
5) Şair bir kamera kullanıyor gibidir.
6) Arka arkaya gelen görüntülerden bir bütünlük oluşturulmuştur.
7)Sinemada gördüğümüz çatışma, ayrılma, kavuşma gibi öğeler benzer şekilde sergilenir.
8) Kurgu, hız ve geçişler sinema mantığına yaslıdır.
9) Betimleme/sahneleme/mekân şiirin temel argümanlarıdır.
10) Açık bir şekilde şiirde bir “karakter” takdim edilmiştir. 
Nâzım Hikmet ve sinemasal şiir
Türk şiirinde “sinemasal şiir” dendiğinde anılması gereken şairlerin başında Nâzım Hikmet gelir. Sinemanın çağın sanatı olduğunu kavrayan Hikmet, sinemayla bizzat ilgilenmiş, senaryolar yazmış, filmler çekmiştir. Bu anlamda onun şiirindeki sinemasal etkilere şaşmamak gerekir.
Ece Ayhan, bunu ilk tespit edenlerdendir: “Nâzım Hikmet’in şiiri sinemadan yeni anlatım olanakları, açılar, mercekler, yöntem ve bakışlar elde etmiştir.”
Senaryo tekniği ve göstererek anlatma, hem kısa hem de uzun destansı şiirlerinin altı çizilmesi gereken en temel özelliğidir. Bu metinlerde öncelikle bir karakter yaratılır. Karakter bir sahneye yerleştirilir ve hikâyesi anlatılmaya başlanır. Yani Hikmet, hem tanımlar, hem gösterir hem de hikâye eder. Betimleme ise onun şiirinin en baskın öğesidir. Açıkça resmeder ve canlandırır. Daha sonra da “motor” diyerek o resimleri canlandırmaya çalışır. Geçişlerde yeni bir sahne çizer, karakterin konumunu belirler. Saati, mekânı bize iletir. Ardından geçmişine döner, o kişinin hayatına ilişkin resimler sıralamaya başlar. Her şey “hareketle” anlatılır; ruhsal durumlardan, imgelerden çok göstererek. Hikâyenin sonuna gelindiğini bile atlamaz. Maceranın bittiğini bize haber verir.
Onun şiirleri sanki bir çevrim senaryosu gibidir. Çekim öncesi her şey eksiksiz, her şey yerli yerindedir. Romanın sinema için fazlalıklarını atar, şiirin sinema için eksikliklerini giderir ve çekime hazır bir yapı kurar. Bildik deyişle kalemi bir kamera gibi kullanır. Kahramanları bol bol konuşturur.
Hikmet’in şiirlerinde “öyküleme” çok önemlidir. Bu da genelde tarihsel olaylara bakmasının ve destan/epik yaklaşımının bir sonucudur. Tarihin şiirleştirilmesinde, görüntüden (olaydan, tipten) elbette kaçınılamaz. Bu şiirler apaçık bir olay örgüsüne dayanır. Hikâyelerin dramatik yapısı aynen korunur. Burada mesaj çabası, tarihsel olaylardan sonuçlar çıkarma arzusu baskındır.
Nâzım Hikmet’in Kuvâyi Milliye’si baştan sona bir senaryodur. Kahramanlar, eylemler, mekânlar tam olarak çizilmiştir. Öte yandan Memleketimden İnsan Manzaraları, Benerci Kendini Niçin Öldürdü?, Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı aynı bağlamda anılabilir. O, sinemasal öğeleri sadece uzun şiirlerde değil kısa şiirlerinde de kullanır. Tarihsel şiirleri, şehir şiirleri, portre şiirleri tümüyle sinemasal şiirlerdir. Nedim Gürsel’in deyişiyle, “Nâzım Hikmet sürgünde uzun yolculuklar yapmakta, bir yandan uzay çağına tanık olmanın getirdiği yeni bir hız anlayışını, diğer yandan ölümün eşiğinde yaşamının getirdiği ölçüsüz zaman anlayışını şiir potasında eritmeye çabalamaktadır. Böylece değişik mekânları (kentler, garlar, otel odaları, vb.) ayrı zaman dilimlerinde yaşanmış olaylarla, (Ekim Devrimi, İspanya İç Savaşı, İkinci Dünya Savaşı ve Küba Devrimi’yle ilgili anılar) bir araya getirerek, ilginç bir kurgu yapmayı başarır.”3
Nâzım Hikmet’in Benerci Kendini Niçin Öldürdü? şiirinin ilk bölümü tam bir senaryo- şiirdir:
 
“Şehir 
    uzakta. 
Genç adam 
        ayakta. 
Akıyor şehirden geçen nehir 
genç adamın ayakları dibinden. 
Genç adam 
     piposunu çıkarıyor cebinden 
                     aranıyor kibriti. 
Bakıyor akar suya 
         düşünüyor Heraklit’i, 
düşünüyor büyük hakîm Heraklit’i genç adam... 
Kim bilir belki böyle bir akşam, 
böyle bir akşam, 
     Heraklit alnını 
yeşil gözlü zeytinliklerde akan 
suya eğdi 
ve dedi: 
«— Her şey değişip akmada, 
bu hâl beni hayran bırakmada..» 
 
Şiirden bir başka bölüm:      
-Dran! 
    Drrrran!. 
      Drrrrrrrran!!!. 

Atıldı üç el tabanca. 
Yuvarlandı Moğol rahipleri birbiri ardınca. 
Esmer bir delikanlı yaklaştı mavi gözlü dilbere! 
- Kaçalım! 
  bir an kaybedecek zaman değil.. 

OTOMOBİL.. 
Son sür’at.. 
Saatta 110 kilometre.. 
İşte bu kurtarılan kadın, 
      birinci bapta odaya gelen kadındı. 
Onu kurtaran genç: 
          BENERCİ.. 
Ve bu suretle İngiliz MİS 
        tanıdı Hintli genci..» 
           DİYEREK 
              haltedeceksiniz. 
Romanımı daha başlamadan berbat edeceksiniz.. 
Gelin, etmeyin çocuklar.. 
Ne çıkar, 
inanın bir sefer olsun NÂZIM’a 
Amerikan filimlerinden fazla.. “
           
Nâzım Hikmet sadece görüntüyle yetinmez kimi kez parmakla gösterir:
“İşte bu kurtarılan kadın”
Efektleri, sesleri bile unutmaz:
“-Dran! 
    Drrrran!. 
      Drrrrrrrran!!!. 

Atıldı üç el tabanca. 
Yuvarlandı Moğol rahipleri birbiri ardınca.”           
 
“inanın bir sefer olsun NÂZIM’a 
Amerikan filimlerinden fazla.. “ dizeleri ise sinemanın günümüz insandaki karşılığına ilişkin bir göndermedir. Amerikan filmlerine inananlar üzerindeki ağır etkisini eleştirirken biraz da bu kandırmacaya boyun eğen ülke insanını sitem etmektedir.
 
Şiirin girişleri
Nâzım Hikmet şiirinin en tipik özelliği bir sahne ya da tiple açılmasıdır. Hikmet şiirlerinin “giriş”inde ya bir tip çizer ya da bir sahne. Sonra başlar anlatmaya. Mutlaka bir hikâyesi vardır. İmge/simge umurunda bile değildir.
 
Şimdi kimi şiirlerinin sadece girişlerine bakalım:
 
“Alnı yukarıda
Kırmızı boyun atkısıyla rüzgârda
                      yürüyor.
Yürüyor adım adım
yürüyor ağır ağır
           yürüyor..
Rüzgâr deniz gibi köpürüyor
esiyor rüzgâr deniz gibi.
Akıyor iki yandan ışıklar
           düşen yıldızlar gibi.” (“Yürüyen Adam”)
 
“Avluda dizboyu kar
lapa lapa da yağıyor
hızını alamadı sabahtan beri bir türlü.
Mutfaktayız.
Masada, muşambanın üstünde bahar,
Masada, muşambanın üstünde körpecik bir salatalık
                         Çiçeği burnunda, pütürlü.” (“Salatalık”)
 
“Sabah vakti habersizce girdi gara ekspres
kar içindeydi
ben paltomun yakasını kaldırmış perondayım
peronda benden başka da kimseler yoktu
durdu önümde yataklı vagonun pencerelerinden biri
perdesi aralıktı
genç bir kadın uyuyordu alacakaranlıkta alt ranzada
saçları saman sarısı kirpikleri mavi
kırmızı dolgun dudaklarıyla şımarık ve somurtkandı
üst ranzada uyuyanı göremedim
habersizce usulcacık çıktı gardan ekspres” (“Saman Sarısı”)
 
“Bu adam
     sattı arkadaşını;
sattı altın bir tepside arkadaşının
                 kanlı, kesik başını..
 
Bu adamın ayaklarında dolaşıyor
                       korku,
                          gölgesi gibi” (“Provokatör”)
“Çaldı birinci kampana:
koşuşmalarla doldu istasyon.
Çaldı ikinci kampana
Sarsıldı penceresinden baktığım vagon.”
(…)
“Tıkırdıyor tirenin
          rayda tekerlekleri,
devrilerek geçiyor telgıraf direkleri,
Yarı belime kadar uzandım pencereden,
           Suya girmiş gibi serinledim.
Tiren sesiyle dolan havaları dinledim…” (“Seyahat Notları”) 
 
“Dördü de önümdeydi.
Kan içindeydiler.” (“İhtilâli Kebir”)
 
“Yuvarlak
      bir masa
Dört şişe
Dört kişi
    Ve dört bardak şarap.
Şarabın
    markası
       Medok.” (“Dört Kişi ve Dört Şişe”)
 
“Sağlığımda açıldı kosmos yolu
Moskova’da açılış törenindeyim.
Avucumda bir çocuğun sarışın eli,
Bir yılbaşı ağacı önündeyim.” (“Yine İyimserlik Üstüne”)
 
“Birinci sayfada yatıyor iki sütün üstüne
                      iki çıplak yavrucuk,
birinci sayfada iki sütün üstüne
                      bir avuç kemik deri.
Delinmiş patlamış etleri.” (“Gazete Fotoğrafları Üstüne”)
 
“Hapisane
    akşam,
        bahar…
Hatıralar
     hatıralar!..” (“Hatıralar”)
                             
“Bir ölü yatıyor 
   on dokuz yaşında bir delikanlı 
   gündüzleri güneşte 
   geceleri yıldızların altında 
    İstanbul’da, Beyazıt Meydanı’nda. 

Bir ölü yatıyor 
   ders kitabı bir elinde 
   bir elinde başlamadan biten rüyası 
   bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında 
    İstanbul’da, Beyazıt Meydanı’nda.”  (“Beyazıt Meydanındaki Ölü”)
“Jokond ile Sİ-YA-YU” da onun en tipik sinemasal şiiridir.
Jokond ile Sİ-YA-YU kitabını şöyle takdim eder:
“Bu kitaptaki acayip sergüzeşt işte bu Jokond ile Sİ-YA-YU isminde bir Çinlinin macerasına dairdir.”
Bu “macera” sözü sadece sinemasal gönderme dışında onun şiir anlayışını da yansıtan bir kavramdır. Evet o şiirlerinin çoğunda gerçekten de “macera” anlatır.
“MUHHARRİRin Not Defterinden” şiirine şöyle girer:
“Ey benim sabırlı okuyucularım!
Şimdi sizinle biz
Şang-Hayda Fransız divanı harbindeyiz.”
Diyerek mekânı ve zamanı verdikten sonra ekler:
“Sahne tamam
                    Başlıyoruz:
Dava vekili müdafaasını yapar:”
      
Şiirin ilerleyen bölümlerinde hikâye devam eder:
“Kalın bir düdük.
            İnce bir Çinli çığlığı.
Limana giren bir gemi
            Devirdi hasır yelkenli bir kayığı..
 
Ay ışığı.
Gece.
Bileklerinde kelepçe
          Jokond bekliyor.
 
Es rüzgâr es..
Bir ses:
-Haydi çakmağı çakın.
Yakın Jokondu yakın..
İlerleyen bir karaltı
bir parıltı…
Çakmağı çaktılar
Jokondu yaktılar.
Kıpkırmızı bir alevle boyandı Jokond.
Güldü içten gelen bir tebessümle
Gülerek yandı Jokond…”
 
Ve ekler: “İŞTE O KADARDIR OL HİKÂYET”
 
Araya görüntüler serpiştirir:
“Parlıyor bir şövalyenin altın miğferi:
vurdukça ‘Gece bekçilerinin’ feneri
         karanlıkta bir resmin üzerine.”
 
“Şang-Hay büyük bir limandır,
mükemmel bir liman.
Gemileri daha kocamandır
boynuzlu bir Mandarin konağından.”
 
Memleketimden İnsan Manzaraları onun destansı, anıt eserlerinden biridir. Beş ciltten oluşan kitap tümüyle sinema tekniğine yaslanmıştır. Nedim Gürsel’in bu kitapla ilgili tespitleri şöyledir: “Nâzım Hikmet çeşitli sınıflara ait insanları belli bir mekânda toplayarak Türkiye’nin toplumsal, bu insanların geçmişlerine, yani yaşam öykülerine dayanarak da tarihsel kesitini vermek ister. Amacı okura ‘vıcık v
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 647225 ziyaretçi (1188427 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol