edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  => Attila İlhan Şiiri-DoDoç.Dr. Yakup ÇELİK
  => Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları-Svetlana Uturgauri
  => Karagöz'e Ezgi-Satı Erişen
  => Orta Oyunu Eksikliği-Nihal Türkmen
  => Orta Oyunu ve Karagöz-Nihal Türkmen
  => Dilin Yapısı ve Toplumun Yapısı-Emile Benveniste
  => Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık-İrem Onursal
  => Asansörle Yükseltilmek İstenen Çukurlar-Can Yücel
  => KÜLTÜR VE ÖTESİ-Cemil MERİÇ
  => Türkoloji-Cemil MERİÇ
  => Tevfik Fikret ve Batı Retoriği-Rıza Filizok
  => Estetik tarihimize bir bakış-Arslan Kaynardağ
  => MÜRSEL MECAZ-Rıza FİLİZOK
  => Başlıca Dil Bilimi Akımları-Prof.Dr. Rıza FİLİZOK
  => ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA -Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => HİKAYE VE ROMANDA “ANLATICI”YA GÖRE METİN TİPLERİ, - Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => GÖSTERGEBİLİM-Yard. Doç. Dr. Mustafa Ö Z S A R I
  => TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR ÇERÇEVESİNDE ULUSAL KÜLTÜR-Prof. Dr. Emre Kongar
  => TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL ÖZ-ANLAYIŞI: AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN BİR ZENGİNLİK-Emre Kongar
  => BARIŞ KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ-EMRE KONGAR
  => GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR-EMRE KONGAR
  => YENİ EMPERYALİZM, HUNTINGTON VE ELEŞTİRİSİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE-Emre KONGAR
  => DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ SORUNLARI-Emre Kongar
  => AVRUPA BİRLİĞİ'NE "ONURLU VE BAŞI DİK" GİRİŞ NE DEMEK-Emre Kongar
  => TOPLUMSAL VE SİYASAL GELİŞMEMİZİ ETKİLEYEN MARKALAR-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME, MİKRO MİLLİYETÇİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ANAYASAL VATANDAŞLIK-Emre KONGAR
  => NİYAZİ BERKES'DE ÇAĞDAŞLAŞMA KAVRAMI-Emre KONGAR
  => KEMAL TAHİR-Hilm Yavuz
  => OYUNLARIM ÜSTÜNE-Nazım Hikmet
  => OYUN YAZARI OLARAK-Ataol Behramoğlu
  => POPÜLER EDEBİYAT- M. Orhan OKAY
  => HER SÖZ BİR ŞEY SÖYLER-Feyza HEPÇİLİGİRLER
  => Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
  => ROMANDA KURMACA VE GERÇEKLİK
  => Fuzûlî’nin Hikaye-i Leylâ ve Mecnun’u
  => SEZAİ KARAKOÇ ve HİS “;KAR ŞİİRİ”;-Selami Ece
  => İSTANBUL’UN AHMED MİDHAT EFENDİNİN ROMANLARINA TESİRİ
  => AHMET MİDHAT’A ATFEDİLEN BİR ESER: “HÜKM-İ DİL” VE MANASTIRLI MEHMET RIFAT
  => CEZMİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
  => "EDEBİYATEĞİTİMİ"NDE "EDEBÎ METİN"İN YERİ VE ANLAMI
  => Mustafa Kutlu ve Rüzgârlı Pazar
  => BİR BİLİM ADAMININ ROMANI” ÜZERİNE GEÇİKMİŞ BİR TAHLİL
  => ÖLÜMÜNÜN 50. YIL DÖNÜMÜNDE
  => “MİT”TEN “MODERN HİKÂYE” “HİKÂYE”NİN SERGÜZEŞTİ
  => EDEBİYAT DİLİ/EDEBÎ DİL
  => BİR NESLİN VEYA BİR ŞAİRİN ROMANI: MÂİ VE SİYAH
  => İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
  => CAHİT KÜLEBİ
  => TEVFİK FİKRET’İN ŞİİRLERİNDE TRAJİK DURUM
  => MEHMED RAUF’UN ANILARI yahut EDEBÎ HATIRALARIN YAYIMI ÜZERİNE BİR DENEME
  => MEÇHUL BİR AŞKIN SON NAĞMELERİ: TEVFİK FİKRET’İN “TESADÜF” ŞİİRLERİ / YARD. DOÇ. DR. NURİ SAĞLAM
  => Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ1
  => Tanzimat Dönemi Oyun Yazarliginda Batililasma
  => SİNEMA VE EDEBİYAT TÜRLERİ
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ, ESTETİK BİR HAZZIN EDİNİMİ
  => EDEBÎ TENKİT
  => ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE KİMLİK SORUNU
  => Halit Ziya ve Mehmet Rauf'un hayatları ile romanları
  => YAZIN VE GERÇEKLİK
  => MİLLÎ EDEBİYAT
  => HECE-ARUZ TARTIŞMASI/ Arş.Gör.Oğuzhan
  => AHMET HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE ATEŞİN DİLİ / ARŞ. GÖR. VEYSEL ŞAHİN
  => ROMAN TEKNİĞİ BAKIMINDAN YABAN
  => TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE COCUK EDEBİYATI
  => KADIN VE EDEBİYAT
  => Şiirin Temel Özellikleri-Christopher Caudwell
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ: HERMENEUTİK BİR YAKLAŞIM Vefa TAŞDELEN
  => VOLTAİRE VE ROUSSEAU ETRAFINDA AYDINLANMA ÇAĞI FRANSIZ YAZINI
  => TÜRKİYE’DE ULUSAL KÜLTÜR TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA ÇAĞDAŞ UYGARLIK SORUNU
  => EDEBİYATIN DİLİ ÜZERİNE
  => TARİHİN SINIFLANDIRILMASI
  => Türk Milletini Uyandıran Adam: Attila İlhan
  => EDEBİYAT DERSLERİNİN İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA
  => "Yalancı şöhretlerin Gerçek Yüzünü Ortaya Koydum"-Hilmi Yavuz
  => AVRUPA BİRLİĞİNİ YARATAN NEDENLER VE TÜRKİYE Metin AYDOĞAN
  => DİVAN ŞİİRİYLE HALK ŞİİRİNDE ORTAK BİR SÖYLEYİŞ BİÇİMİ
  => divan şiirindeki sevgili tipini alaya alan bir roman
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ
  => BAĞLANMA VE ÇELİŞKİ
  => Antik Çağ’da Tarih Yazmak
  => TARİHÎ ROMANDA POST-MODERN ARAYIŞLAR
  => Kültürel Batılılaşma
  => GARPÇILAR VE GARPÇILAR ARASINDAKİ FİKİR AYRILIKLARI
  => Harf Devrimi Üzerine Yeniden Düşünmek
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => KEMÂL AHMED DEDE VE TERCÜME-İ MENÂKIB-IMEVLÂNÂ’SI
  => TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA
  => Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ
  => ŞAİRANE BİR ÇEVİRİ yahut TOPLUMBİLİMİN SERÜVENLERİ Cemil MERİÇ
  => 47 LİLER YAHUT BİR ROMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  => ZAMAN, ZAMAN – I TERAKKİ Cemil Meriç,
  => Kırk Ambar (Cilt1)
  => KADIN RUHU, Cemil Meriç
  => Umrandan Uygarlığa-C.Meriç
  => Balzac’tan önce modern roman-Cemil Meriç
  => ARİSTARK’LA ZOİL-c.meriç
  => ELİNDE CENNET AÇAN ZEND AVESTA- c.meriç
  => SELEFÎLİK–SÛFÎLİK VE ÂKİF-SÜLEYMAN ULUDAĞ
  => Mehmet Âkif- Mâhir İz’e Yazdığı Mektuplar
  => DİDO SOTİRİYU’NUN ROMANI GİBİ BİR ROMANIMIZIN OLMAYIŞI
  => HİLMİ YAVUZ’UN DENEMECİLİĞİ
  => İRONİ KAVRAMI, GERÇEKÜSTÜCÜLÜK VE ERCÜMEND BEHZAD LAV ŞİİRİ ÜZERİNE
  => OKUNAMAYAN ROMANLAR
  => Gelenekçilik Geleneğe Dahil Değil
  => Türk Tiyatrosunda İronik Söz, İronisiz Metin
  => Postmodernist İroni
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN SİYASİ ETKİLERİ
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
  => Savaş
  => Newton, Goethe ve Sosyal Bilimler
  => Bir Afyon (!) Olarak Diktatörlükten Demokrasiye Futbol
  => Adorno Yüz Yaşında
  => Theodor Adorno: Kültür Endüstrisini Yeniden Düsünürken
  => ADORNO'NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => ADORNO’NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => Frankfurt Okulu
  => TARİHİ MADDECİLİK VE KAPİTALİZM - ÖNCESİ TOPLUMLARASYA TOPLUMU - FEODALİTE Asaf Savaş AKAT
  => POSTMODERNİZM GEÇ KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL MANTIĞI
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 2
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 3
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco 2
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak 2
  => Türkoloji Araştırmaları Makaleler Veritabanı
  => Yeni Makaleler
  => Türkoloji Araştırmaları Dergisi
  => Türkoloji Makaleleri
  => ŞAİR DUYARLILIĞI Afşar TİMUÇİN
  => Yazılar.....
  => SEÇME YAZILAR
  => EDEBİYAT Tez / Makale / Kitap ara
  => Orhan Pamuk: Babamın bavulu Nobel konuşması
  => PiVOLKA'da Çıkan Yazılar
  => Amin Maalouf Üstüne
  => Öykünün Yüzyılı /Feridun ANDAÇ
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Felsefesinde Bir Hareket Noktası Olarak Teoman Duralı-oktay taftalı
  => Sofist Bilgeliğin "Empirist" Dayanakları Üzerine 0.TAFTALI
  => Birlik ve Liderlik Hayalleri O.TAFTALI
  => Eğitilemeyen Bir Varlık Olarak İnsan O.TAFTALI
  => Çağdaş Bir Tarım Toplumuna Doğru O.TAFTALI
  => Sosyo-Politik Bağlamda Bir Dekadans Olarak Bilgi Toplumu O.TAFTALI
  => Aşkla Varolan Hayatlar O.TAFTALI
  => Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel O.TAFTALI
  => Nihat Genç Yazıları
  => Batılı Tarih Bilimi ve Tarihin Mantığı
  => Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI
  => Bir Savaşın Kavramları Üzerine
  => Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI
  => Değer Üreten Hayatlar
  => Doğu'nun Hayal Ülkesi O.TAFTALI
  => Dostlukla Yükselen Hayatlar O.TAFTALI
  => Şiirimizin Hazin Sonu O. TAFTALI
  => Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI
  => Yalanın Fenomenolojisi O. TAFTALI
  => Günümüzde Medya Kılavuzluğu - Günümüzde Medya Kılavuzluğu
  => Ermeni Meselesinin Kökenini Batının Irkçılığında Aramak Lazım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  => Osmanlı’dan Lozan’a Musul-Kerkük
  => “Sözümü Tutamadım, Artık Yaşayamam” Turhan Feyizoğlu
  => Gerilla Mustafa Kemal ve Türk Yurtsever Kurtuluş Hareketi Turhan Feyizoğlu"
  => SİYASİ TARİH YAZILARI -YEREL TARİH YAZILARI
  => Yazarlar - yazılar
  => TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DÜŞÜNSEL - SİYASAL TEMELLERİ
  => yazılar 1
  => yazılar2
  => türk dünyası
  => Derin devlet
  => YAZILAR,
  => SOSYOLOJİ.
  => YAZILAR,,.
  => TANZİMAT DÖNEMİ
  => İdealizm-Realizm
  => Cemil Meriç..
  => ilhan berk
  => NİYAZİ BERKES’İN TÜRK KİTLE İLETİŞİM TARİHİNE KATKILARI
  => yazılar.
  => yazılar..
  => yazılar,
  => yazılar,,
  => yazılar.,
  => YAZILAR.
  => YAZILAR..
  => YAZILAR-
  => YAZILAR-,
  => yazılar.1
  => y.1
  => y.2
  => y.3
  => y.4
  => y.5
  => y.6
  => y.7
  => y.8
  => y.9
  => y.10
  => y.11
  => y.12
  => y.13
  => y.14
  => y.15
  => y.16
  => y.17
  => y.18
  => y.19
  => y.20
  => y.21
  => y.22
  => y.23
  => y.24
  => y.25
  => y.30
  => y.31
  => y.32
  => y.33
  => y.34
  => y.35
  => y.36
  => y.37
  => y,38
  => y.39
  => y.40
  => y.41
  => y.42
  => y.43
  => y.44
  => y.45
  => y.46
  => y.47
  => İnsan-Mekan İlişkileri
  => SANAT VE ELEŞTİRİ
  => Türkiye’de olumsuz Pierre Loti eleştirileri
  => TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
  => ATATÜRK,
  => MAKALELER:
  => MAKALELER,
  => yz
  => yz1
  => yz2
  => yz3
  => yz4
  => yz5
  => yz6
  => yz7
  => yz8
  => FRIEDRICH NIETZSCHE’NİN TARİH ANLAYIŞI
  => Edebiyat Nedir?
  => YM1
  => YM2
  => YM3
  => YM4
  => YM7
  => YM8
  => YM9
  => İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu
  => Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği
  => Toplumsal Cinsiyet Düzenlemeleri
  => Psikanalitik ve Post-Yapısalcı Feminizm ve Deleuze
  => Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden İroni Tür ve Tekniklerinin Gelişimi ve Bazı Uygulama Örnekleri Tarihi Gelişim
  => İroni ve Melankoli*
  => İroni, Nostalji ve Postmodern
  => “Daha İyi Anlamak İçin Daha Fazla Açıklamak” İsteyen Bir Yorumbilimci: Paul Ricœur
  => Kendi (Paul Ricœur Üstüne)
  => Sersemleşme Okulu
  => Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme
  => Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği
  => Sonbahar Mitosu: Tragedya*
  => Ayrışma, Çatışma ve Fanatizm
  => Fanatizm İlkelliktir
  => Tuhaf Bir Çocuk
  => Huzursuz
  => Benjamin’in Mistisizmine “Üç Yönlü Yol”
  => Renan, Irk ve Millet
  => Varlık, Benlik, Hatırlayış ve Unutuş Üzerine
  => Hangi Kilidin, Hangi Anahtarı?
  => Romanda Tarih
  => Bugün Psikanalizi Tartışmak
  => Kültürde Bakış
  => 1930 Goethe Ödülü Dolayısıyla Frankfurt Goethe Evi’nde Konuşma
  => Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorusu
  => Metafiziğin Kalesi Hakkında Düşünmek
  => Hakların İadesi
  => Modern Etiğin İki Temel Direği Agnes Heller
  => Ezoterizme Genel Bir Giriş
  => Turnanın Semahı, Ezoterizmin Zamanı: Bektaşi ve Alevi Zaman Kavrayışla
  => Yeni sayfanın başlığı
  => Ulus-Ötesinden Hukuka Bakmak: Jürgen Habermas
  => Yeni Perspektifler Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz
  => Orlan: Kırılan Ten Kubilay Akman
  => Pusudaki Ten, Vice Versa
  => Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
  => Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme
  => Benim Çöp Bayramım
  => Kamu Yeniden Kurulurken Kadınlara Ne Olacak?
  => Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant
  => Kant ve Üniversite İdeası
  => İki Yüzüncü Ölüm Yıldönümünde: Immanuel Kant ve Kantçılık
  => Kant ve Yeni Kantçılık
  => Otuz Beşinci Gece: Ruh, Can, Hayat, Ölüm, Akıl ve Öte Dünya Üzerine1
  => Ölüm Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler
  => Ölüme Karşı Ölüm
  => Avrupa İçin Yeni Bir Ethos Üzerine Düşünceler
  => Avrupa ve Ötekileri
  => Sûfî Şiirinin Poetikası
  => Byron ve Romantiklik
  => Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti
  => Balkanlar: Metaforların Çarpıştığı Bir Savaş Alanı
  => Badiou: Etik Üzerine
  => “Semen est Sanguis" Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kan
  => Âdet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar
  => Said ve Saidciler ya da Üçüncü Dünya Entelektüel Terörizmi
  => Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken
  => Adorno ve Tanrının Adı
  => Kant, Adorno ve Estetiğin Toplumsal Geçişsizliği
  => Adorno ve Berg
  => İbn Battûta Seyahatnamesi
  => Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
  => Yamalı Çelişkiler Semti: Saraybosna'dan Yenibosna'ya
  => Halkla Birlikte Bir Çağdaş Kent Söylemi Üzerine
  => Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
  => Selçuklular Anadolu’da
  => Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd Dönemine (1220-1237) Bir Bakış
  => 13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret
  => Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim (Bir Giriş)
  => Nietzsche ve ‘Akla’ İsyan
  => Bizans Manastır Sistemine Giriş
  => Öğrenci Radikalizmi Üzerine Düşünceler
  => 1968’i Yargılamak ya da 68 Kuşağına Mersiye
  => “Gelecekte İnsanlara Çok Güzel Görüneceğiz”
  => Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
  => Üniversitede Psikanaliz Öğretmeli miyiz? Sigmund Freud
  => Psikanalist Kimdir?
  => Nerelisiniz?
  => Irak’a Kant Çıkarması
  => Bizans Şaşırtıyor
  => 12 eylül dosyası
  => FETHİ NACİ: Cesur, Gerçekçi Ve Halkçı... İzzet Harun Akçay
  => SON OKUDUKLARIM- İzzet Harun Akçay
  => Sabahın yalnız kuşları-İzzet Harun Akçay
  => Bir Portre - Cahit Sıtkı TARANCI - Şükran KURDAKUL
  => ŞİİR NEDİR? Cahit Sıtkı TARANCI
  => Afşar TİMUÇİN - Şair Duyarlığı
  => Ahmet KÖKLÜGİLLER - Karacaoğlan'ın Yaşamı ve Şiirleri
  => Atilla ÖZKIRIMLI - Dadaloğlu ve Çevresi
  => Aysıt TANSEL - Metin Eloğlu
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ

Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?
CEMİL MERİÇ
(Gerçek dergisi, Ağustos 1978, cilt 1, sayı 2)

 


Batı dillerinde karşılığı olmayan bir mefhum; Çağdaşlaşmak; cıvık, korkak, mur­dar... Bu habis kelimeyi, lügat hazinemizden tardetmedikçe, düşünce selâmetine ulaşamayız. Gerçi Avrupa da şuurumuzu bulandımak için, nice lafızlar icad etmiş. Ama hiçbir emperyalizm, çağı tek başına temsil et­mek gibi abes bir iddiaya kalkışmamıştır. Hıristiyan dünyanın son keşfi, 'azgelişmişlik'. Asırlık hezimetlerin öcünü almak için uydurulmuşa benzeyen bu sefil kelime müstağriplerimiz tarafından hararetle benimsen­di Neden azgelişmiş, niçin azgelişmiş, kime göre azgelişmiş?
 
Tarih sahnesine çıkan bü­yük medeniyetler birbirine eşit değerdedir. İslâm -Türk medeniyeti, bu medeniyetler içinde en parlak, en uzun ömürlü, en zinde medeniyetlerden biridir. Medeniyetin tek öçüsü vardır: insana verdiği değer.
Türk-İslâm dünya görüşünde, insan, Tanrı'nın bîr nusha-yı şürasıdır. Tabiatın dı­şında İmtiyazlı bîr yeri vardır. Bu itibarla mukaddestir. Türk - İslâm dünya görüşü, İnsan haysiyetine büyük değer veren, bu haysiyeti inancın ve düşüncenin bütün belirtilerinde görmesini bilen bir idrâktir. Vazge­çilmez îcâbları adalet, eşitlik, hürriyet ve müsamahadır. Türk - İslâm medeniyeti bu ide­alleri gerçekleştirdikten sonra, her mede­niyet için mukadder olan bir çöküş ve çözü­lüş merhalesine ulaşmıştır. Zaten doğunun ve batının bütün büyük târih felsefecileri medeniyetin, kavimlerin târihinde böyle çıkış ve iniş merhaleleri olduğunu kabul ederler. Demek ki, bizim için bir «geri kalmışlık» söz konusu değildir. Zirveye vardıktan sonra yükselecek başka irtifalar olmadığı için, yü­rüyüşe devam etmek, ister istemez alçalmaktı. Batı'nın abeslerine îtibar etmek bu alçalışı büsbütün hızlandırdı. Rodinson, çağ­daş dünyayı, sanayileşmiş - sanayileşmemiş diye ikiye ayırıyor. Daha aydınlık, yâni daha ilmî bir sınıflandırış. Değer yargısı belirtmi­yor; sanayileşmek iyi de olabilir, kötü de. Daha doğrusu sayısız mahzurları olan bir mecbûriyet-i elîme. Azgelişmiş yalanı, sö­mürgecilerin kendilerine vesayet hakkı hazırlamak İçin uydurdukları bir mahkûmiyet kararı. Ah bu Avrupa! İngilizler dünyanın en büyük medeniyetlerinden birini yok ederler; Hind'de kasırga gibi eser, tezgâhları sö­ker, mâbed taşlarını müzelere aktarır, insan­lığın yüzünü kızartacak zulümler icad eder­ler. Bu habasetler insansever Marx'a latifeler ilham eder: «Doğuda içtimaî değişiklikler ancak Avrupa'nın istilâsı sayesinde ger­çekleşebilir... aferin İngilizlere, istikbâlin büyük Hindistan'ını yaratmak, yâni Hind'i çağ­daş medeniyete ulaştırmak İçin bu sıkıntıla­ra katlandılar» der. «Sanayi bakımından ge­lişmiş ülke, azgelişmiş ülkeye geleceğin imajını  sunar sâdece.»
 
Marx bu sözü niçin söylemiş, anlata­lım: İngiltere'de kapitalizm gelişmiş. Sana­yi İnkılâbı bütün ihtişam ve sefâletiyle fer­man ferma; Almanya ise millî birliğini bile kuramamış henüz. Sanayi alanında ise geri mi geri. Yazar Alman okuyucusunun dikka­tini çekmek istiyor konuya. Sana anlattığım, kendi hikâyendir, diyor. Çünkü her toplum aynı merhalelerden geçecektir. Yarın sen de İngiltere gibi olacaksın. Bu hüküm çağdaş düşünceye Vico'nun armağanı, Vico'nun ve Auguste Comte'un: Her ülkenin târihi aynı istasyonlardan geçmek zorunda.
 
MODERNLEŞME
 
Asrımızın en büyük içtimaî İlimler An­siklopedisi Modernisation'a ayırdığı oldukça uzun bir incelemeyi Marx'ın yukarıdaki cümlesiyle başlatır. Modernisation, eski bir ola­yın (sayrûre) zamanımızdaki adıymış. Sos­yolog buna: «Azgelişmiş ülkelere, gelişmiş ülkelerin vasıflarını kazandıran sosyal de­ğişme süreci.» diyor. Azgelişmiş, çok geliş­miş ne demek? Bu değişme kendiliğinden mi oluyor, yoksa dış müdahalelerin eseri mi? Yazar devam ediyor: «Emperyalizm çağında, geleceklerinin imaj veya tasvirleri, sömürge halklarına sömürgecileri tarafından sunulu­yordu. Hind'den söz edilirken İngîlizleşiyor deniyordu, Hindiçin'den söz ederken Fransız laşıyor.» Demek ki sömürge halkı için ideal (yâni bugünkü tâbirle modernisation), efen­dilerine benzemekten ibaretti. Sömürge hal­kına bu yanlış hedefi telkin edenler kimler­di? Müstevliler. Gaye, onlardaki direnişi yok etmek, kişiliği öldürmekti. Ansiklopediyi okuyalım: «Uzun süren sömürgecilik yılları, emperyalist rejimler arasında millî menşleri  bir yana büyük benzerlikler olduğunu gösterdi; eski dar deyimler kullanılmaz ol­du. Avrupalılaşmaktan söz edilmeğe başlan-dı.»
 
Görüyoruz ki, «çağdaş uygarlığın» tem­silcileri mağlûblara önce kendilerini örnek gösteriyorlar, sonra mensub oldukları ca­miayı, yani Avrupa'yı. Avrupa'lılaşma'nın Avrupalılar'ca ne manâda kullanıldığını aşa­ğıda anlatacağız. Şimdi düşman ülkelere tek­lif edilen daha sonraki modellere göz ata­lım: "II. Dünya Savaşı Avrupa devletlerinin zayıflayışına ve Amerikan nüfuzunun yayılı­şına şahid oldu. Batı dilleri yeni bir keli­meyle zenginleşti: Amerikanlaşma. Avrupa Amerikanlaşıyordu. Ama dünyanın gerî kalan bölgeleri söz konusu olunca kullanılan keli­me Batılılaşma idi. Ne var ki, savaş sonrası yılları bu daha geniş tâbirin de lüzumundan fazla dar olduğunu isbat etti. Daha topyekûn bir tâbire ihtiyaç vardı. Bu ihtiyacı karşıla­mak için modernisation kelimesi uyduruldu.
 
Modernisation, gerek bütün modernleş­miş ülkelerin —ister Sovyetler Birliği ve Ja­ponya gibi doğulu— başarıdaki benzerlikleri­ni; gerekse modernleşmekte olan toplumkların —nerede olurlarsa olsunlar, nasıl bir gelenekleri   bulunursa  bulunsun—  amaçlarındaki benzerliği tek kelimeyle belirtiyordu. Görülen benzerliğin esası iktisâdi idi. Top­lumlar iktisadî başarılarının bütünü göz önünde tutularak sınıflandırılıyor, karşılaştırı­lıyor ve değerlendiriliyordu: Tek sağlam ölçü buydu. Bu İnkişafı İnceleyen iktisatçılar, baş­lıca konularının, W. Arthur Levîs'in söyleyişîyle nüfus başına düşen gelirin artışı ol­duğu kanâatine varınca ileri doğru bir adım atılmış oldu. Bu basit ve İşlemsel tanım hem iktisâdi gelişmenin özlenen sürekliliğini hem de bu süreklilik boyunca başarı se­viyelerinin mukayeseli ölçüsünü belirtiyordu. Böylece iktisâdi gelişmenin tahlilini belli bir mihraka bağlıyor ve modernisatîon'unun sos­yal bir vetire olarak en anlaşılır tahlilini vur­guluyordu. Demek ki, modernîsation, sosyal bîr değişme vetiresidir, bu vetirenin başlıca unsuru iktisâdi gelişmedir. Modernîsation, sosyal bir çevre yaratır; nüfus başına gelir artışını fiilî olarak gerçekleştiren bir çevre. Zîrâ verimin fiilî olarak artması için yükse­len ferdî geliri üretip tüketen insanların kendi üretici güçlerini artıracak ve bu davranışı topluma yayacak kadar oyunun kaidelerini
anlamış ve benimsemiş bulunmaları lâzım­dır. Harold D. Lawsell (1965) doğru söylü­yor: Böyle bir kazanca dönük davranışa sâhib olmak için, iktidar, saygı, doğruluk, sevgi, refah, beceri ve bilgi bütün sosyal değerle­rin yeni baştan düzenlenmesi ve yeni baştan paylaşılmasına İhtiyaç vardır.»

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

AVRUPALILAŞMA   (1)
 
Avrupalılaşmaya gelince; bîr kıt'a, bir medeniyet camiası hüviyetini nasıl değişti­rir; daha doğrusu değiştirebilir mi? Asya Asya'dır, Avrupa Avrupa... Kelime, Batı'nın yükselme devrinde, batılı sömürgeciler ta­rafından uydurulmuştur. Tanzîmât İntelijansiyasının meçhulü olan bu mefhum sonraları bir bayrak olmuş... Târihlerinden kopan bîr avuç şaşkının omuzladığı bir teslimiyet bayrağı. Bir iflâsın ifadesidir Avrupalılaşma, bir inkâr çılgınlığı, bir intihar kararıdır. Emper­yalizmler kabza-i teshirine geçirdiği ülkeleri yok etmek için, onları kendilerine benzetmek isterler. İngilizler ingilizleştirmek, Fransız­lar fransızlaştırmak, Portekizliler portekizlileştirmek peşindedir önceleri. Hıristiyan kor­sanların istilâ sınırları genişledikçe  bu tâbirler yetersiz gelmeye başlar. Daha mühem, daha kucaklayıcı, daha yumuşak bir tâ­bir keşfedilir: Avrupalılaştırmak. Giderek bu mefhum da fazla sert, fazla dar, fazla gu­rur kırıcı bulunur. Yerine yeni bir yalan bayraklaştırılır: Batılaşma. Şuurlanan Doğu bu kelimeden de tedirgin olunca, modernisation sahneye  çıkarılır.
 
Çağdaşlaşma bir yana, bütün bu lâfızlar Avrupa'nın zâde-i mel'anetidir. Yabancılaşan aydınlarımız, nezleye yakalanır gibi yakalan­mış onlara. Ne mâhiyetlerinden, ne târihlerin­den haberleri var. Bu itibarla düşmanlarımı­zın, istismarlarını gizlemek için uydurdukları bu yabancı kelimelerden ne anladıklarını açıklamak, çalışmamızın ilk faslını teşkil ede­cektir.
En geniş malûmat 1931'de yayımlanan İçtimaî İlimler Aksiklopedisi'nde. On beş büyük sütun Europenisation maddesini hü­lâsa edelim. G. Young diyor ki:
 
Avrupalılaşma sözü, modern Avrupa'da kurulan ve Rönesansın, Protestanlığın, sana­yi inkılâbının ürünü olan belli sosyal sis­temlerin nüfuz yolu ile Asya, Amerika, Afri­ka kültür ve medeniyetleri üzerinde yaptığı tesirleri belirtmek için kullanılır.
 
Yazarın bu ifâdesini aydınlatmağa çalı­şalım: Avrupalılaştırma, Avrupa'ya has içti­maî bütünlerin (sistem Asya, Amerika, Afrika kültür ve medeniyetlerini istilâ etmesidir (Yazar, «permeation» kelimesini kullanıyor: Nüfuz etme, sızma, yayılma, içine geç­me). Bu nüfuz, telkin yoluyla mı, özendirme yoluyla mı, savaşla mı gerçekleştirilecek, belli değil. Daha doğrusu durumun icâblarına göre her üç yoldan.
 
Bu içtimaî sistemlerin vasıfları da şunlar: Avrupalılaştırma; siyasî bakımdan de­mokrasi fikrini, iktisadî bakımdan ferdiyetçi kapitalizm ve rekabet ülküsünü empoze et­mek; daha girift, daha âdil, fakat daha az verimli ve ilerlemeye daha az elverişli kollektivist ve komünal medeniyetleri kontrol altına almak; sanayide el tezgâhının yerine fabrikayı ve dökümhaneyi geçirmektir. Ter­biye alanında avrupalılaştırma ise, Avrupa dışındaki kıt'aları Avrupa ilimleri elde ede­rek, maddî hattâ manevî kazançlar sağlaya­caklarına inandırmak, misyonerin Kitab-ı Mu-kaddes'i, tüccarın malları, idarecinin iyi ni­yetleri aracılığıyla, kabîle geleneklerini yık­mak ve israfı önlemek.
 
Avrupalılaştırmanın Asya üzerindeki tesiri, gerek târihî, gerek sonuçlan bakımıdan Amerika'lara ve Afrika'ya tesirinden çok farklı olmuştur, olmaktadır, olacaktır. Bir kelimeyle Avrupa'nın başlıca dâvası Asya'nın direncini kırmak, onu kendine benzetmek ve gönlüne göre istismar etmektir. Afrika'nın kabîle kültür ve medeniyetleri şimdiden Avrupa'nın baskısı altındadır ve eninde so­nunda Avrupa ferdiyetçiliğinin ve sanayii­nin taarruzuyla yok edilecektir; çünkü kuzey ve güney Amerika medeniyetleri Anglo-Sakson sömürgeciliğinin ve Lâtin ticarî nüfuzu­nun baskısı yüzünden aynı akıbetle karşı karşıyadırlar; oysa Asya'da Batı medeniyeti­nin ferdiyetçilik, sınâyileşme, ticarî zihni­yet, yani kapitalizmle İslâmiyetin veya Bu­dizmin kolektivizmi, komünizm'i, militarizm'i ve mistisizm'i arasında her zaman medd-ü ce­zir vardır. Amerikan yerlileriyle Afrika zen­cilerinin, Arapların, Berberilerin iki şıktan bi­rini seçmesi gerekiyordu: Avrupalılaşmak veya yok olmak. Asya hiç bir zaman böyle bir mecburiyetle  karşı  karşıya  gelmemiştir.
 
İki kıt'a arasındaki hâkimiyet savaşı târih öncesine kadar uzanır, Asya'nın ilk Avrupalı­laşması taş devrine rastlar, Young'a göre. Doğu'dan gelen Aryalı akıncılar İranla, Hind'i ele geçirirler; bu Avrupalılaşma Mısır, Bâbil, Pers ve Grek medeniyetlerine kadar sürer. Avrupa'nın zaferini gerek Tevrat'ın kehânetler faslı gibi eski siyâsî eserlerde, gerek arkeolojik araştırmalarla gün ışığına çıkan vesikalarda görmek kabildir. Bu ilk Avrupalılaştırmanın son dalgaları, Cyrus devrinde [549-529 M.E.) Aryalı Persler'in, iki asır sonra İskender devrinde, Aryalı Grek ve Makedonyalıların Mısır, Bâbil ve kuzey Hin­distan'a yaptığı istilâlardır.
 
İki kıt'anın kaderi o çağlardan beri ta­ayyün etmiş. Young'a göre... Kişilikleri billurlaşmış.. Kendisini dinliyelim:
 
O çağlarda bile iki kıt'a arasındaki temel farklar açıkça belirmiş bulunuyordu. Bugünkü Avrupalılaş­tırmanın esaslarını, Yunan kültüründe bula­biliriz. Nitekim geçen asrın Asya medeniyet­lerinin ve sosyal sistemlerin esas­larına da o çağlardaki Asya imparatorluklarında rastlamak kabil. Yeni Avrupalılaştımanın zamanımızdaki devresinde Asya dev­letlerine ilk kabul ettirilen felsefî ve siyasî nazariyelerin Eflâtun ve Aristo'nun fikirle­rinde Atîk ve Ege medeniyetlerinin müesse­selerinden ilham alması tesadüf eseri de­ğildir sadece. Bu Avrupalılaştırma dönemi Dara ve Keyhusrev'in Avrasya imparatorluklarıyla Aryen Greklerin Avrupa site devletleri arasındaki savaşlarla sona erer. Elen im­paratorluğunu Dara İmparatorluğunun sınır­larına kadar genişletilen ve bir dünya devleti idealini gerçekleştiren İskender fetihleri Av­rupa taarruzunun sonuncusu oldu. O târihler­den sonra teşebbüs Asya'nın eline geçer. Roma'nın Asya imparatorluğu (189 M. E-330 M.S) bir taarruz ve müdafaadan ibarettir; bu imparatorluğun vârisi oİan Greko Bzantin (330-1204) imparatorluğu, Lâtin imparatorlu­ğu (1261 -1453), Asya hâkimiyetine karşı ümitsiz bir savaşa giriştiler. Bu dönemdeki Avrupalılaştırma hamleleri eskilerine kıyas­la cansızdır. Ve Avrupa hâkimiyetinde bir düşüş görülmeye başlar. Lâtin ve Haçlı seferlerinden doğu Avrupa'da ve batı Asya'da kurulan devletler, İskender fetihlerinin sonunda kurulan Helenistik devletlerden bile daha kısa ömürlü oldu. Cereyan (tide) Asya­nın lehine dönüyordu.
 
Avrupa ile Asya arasındaki merkezî köp­rü (yani İstanbul) Bizanslılar tarafından ko­runduğu için Asyalıların Batı Dünyasına taar­ruzu, güneyden Kuzey Afrika yoluyla İspan­ya'ya, Fransa'ya, kuzeyden de Rusya yoluy­la Balkanlara, hatta Saltık Denizi'ne kadar yönelmek zorunda kaldı. Daha sonraki Mo­ğol göçebelerinin taarruzu tesiri bakımın­dan en uzun ömürlü olmasına, ve bu bölge­nin Asya'ya katılmasına sebep teşkil etme­sine rağmen, pek önemli sayılmaz. Diğer taraftan Kuzey Afrika'yla İberya Yarımadası'nın İslâmiyet'ten gelen hamle gücüyle ve Arap fetihlerinin hızıyla Sami kavimler tara­fından Asyalılaştırılması Orta Çağda mede­niyet tarihinin en esaslı akımını teşkil et­miştir. Bu dalga 732 de Charles Martel ve Franklar tarafından Tours'da durdurulduğu zaman en yüksek noktasına varmış bulunu yordu. 1453'de İstanbul düştü, bu iki yanlı taarruz da gerilemeğe yüz tuttu; daha sonra Asya'nın merkezden Avrupa'ya doğru ilerle­yişi 1683'de Viyana'da durduruldu. (Sobieski ve Polonyalılar)
 
Bunun üzerine teşebbüs Avrupa'nın eline geçti ve Avrupalılaştırma çağı başladı; XVIII, XIX ve XX. asırlarda devam eden ve ken­dini târihe ve politikaya terakkî-i âlemin sürekli görünüşü olarak kabul ettiren Avrupa­lılaştırma.
Asya'dakî Araplar'ın, Türkler'in Avrupa' yı atfetmelerine sebep, toplumlarının Avrupa toplumlarından daha medenî oluşuydu. Asya, Yunanlılar'ın, Mısırlılar'ın, Babiller'in kültür mirasından daha çok faydalanmıştı. Asya'nın idare tarzı mâkul ve âdilâneydi. Avrupa'nın feodal sistemi ise buna kıyasla ilkel ve in­safsızdı.
 
Hıristiyan Dünya'da mezhep kavgaları, iç savaşlar hüküm sürerken îslâmda dinî asa­biyet ve içtimaî dayanışma vardı.
Elizabeth devrinde bile, Osmanlı adaleti­nin başarısını, Osmanlı nizamını incelemek için İngiltere'den İstanbul'a bir heyet yol­lanmıştı. Savaşta hafif süvarilerin, ağır topçula­rın, bando mızıkanın kullanılması Türklerden öğrenilmiştir.
Avrupa nın Asya’ya son taarruzunu kolaylaştıran Osmanlı devlet ricalinin tereddisi oldu Bu zümre fesada uğradı önce, kendi teb'asıyla arası bozuldu (Türkler, Rum lar, Slavlar, Araplar Ermeniler), sonra civar ülkelerle ve tum Hıristiyan dünyasıyla. Avrupalılaştırma davasının siyasi veçhesi olan «Şark Meselesi» Avrupa’nın modern ilmi düşünceleri ve sosyal müesseseleriyle Orta Çag İslam Devleti arasındaki çatışmadan ibarettir (conflict).
Bu nizamın koruyucusu Osmanlılardı. Asya'nın eski kültürlerini adetlerini ve kanunlarını sürdürmekteydiler. Nitekim Bizans İmparatorluğu da Asya'daki yeniliğe karsı Avrupa nın eski medeniyetlerini korumağa çalışmıştı. Asya'daki bölünme (tefrika] Bizans İmparatorluğu’nun çöküşünü geciktirmiştir. Avrupa’nın da birbirine rakip milli devletler arasında bölünüşü de Devleti Aliye’nin çöküşünü geciktirdi. Osmanlı İmparatorluğunu parçalamak için girişilen her teşebbüs başarısızlığa uğradı XVIII. asırda II. Katerina ve Pitt tarafından girişilen teşebbüs- den tutun da, XIX. asırda Çar Nicholas'ın I. Dünya savasından sonra Fransız, İngiliz ve İtalyanların parçalama teşebbüslerine kadar. İstila yoluyla başarılmak istenilen bütün bu Avrupalılaştırma hareketlerini düvel-i muazzamanın rakip emperyalizmleri köstekledi ve sonunda bu kavimler arasındaki milliyetçiliği akamete uğrattı. Osmanlı ülkesine yerleşmek ve onu istismar etmek isteyen devletlerin birbirini kovalayan gayretleri başarıya ulaşamadı.
Napolyon devrinde Fransızlar, Bab-ı alinin patronları, hocaları ve hamileri oldular. İngilizler, Stadford Canning'in yönetiminde, her derde deva diye sundukları temsili hükümet ve ademi merkeziyetleriyle (provincal autonomy) imparatorluğa yeni bir nizam vermeğe kalktılar. Sonraları Birinci Dünya Savaşına kadar Almanlar aynı işi ele almışlardır. Bu teşebbüslerin hepsi de semeresiz kalmıştır. Doğu Avrupa ve Batı Asya'daki İslam devleti emperyalizmin Avrupalılaştırma teşebbüsüne karsı nüfuz edilmez bir kaleydi. Neden? Zira daha önce Avrupanın milliyetçiliği  sokulmuştu  bu ülkeye. Avrupa devletleri, devlet-i Aliyyenin tebası olan çeşitli kavimler tarafından bölüşülmesine, yani bu kavimlerin hükümran birer devlet olmasına taraftar değildi henüz, gerçi daha önce bu si­yâset, gayri-müslim teb'anın hâmisi olan Rus­ya tarafından takip edilmişti. Böylece geçen asrın sonlarında Devlet-i Aliye nasyonaliz­min Asya içlerine yayılmasını önlemek için Avrupa diplomasisi tarafından sun'î olarak ayakta tutulmuştu. Bu arada, biri kuzeyden, diğeri güneyden Asyayı kuşatan iki hareketle emperyalistik Avrupalılaştırma sür'atle geli­şiyordu. Asyaî bir camialar topluluğuyken Büyük Petro tarafından Avrupalılaştırılan Rus­ya İmparatorluğu, Doğuda Pasifik'e kadar ya­yılmış bulunuyordu. Sonra da güneye doğru, transkontinantal bir cephe boyunca Asya'­nın belkemiği (dorsal ridge) arkasında ve bu bölgeyi aşarak, Orta Asya ve İran'a ve Altaylardan Moğolistan'a, Mançurya ve Vladivostok'a kadar ilerliyedursun, XVIII. Yüz­yılda Fransız ve İngiliz deniz imparatorlukları, XVI. asırda Portekizlilerin, XVII. asırda Hollandalıların yolundan giderek ticaret ve sömürge üslerine yerleşiyorlardı. XIX. asır içinde İngilizler sınırlarını İran, Afganistan, Orta Asya'da Rusya içlerine kadar genişlettiler. Çin ise İngiltere, Fransa, Almanya, Avrasya ve Avramerika devletleri arasında yağ­lı bir kemik gibi çekişme mevzuuydu.
JAPONYA'NIN   AVRUPALILAŞMASI   :
Japonya'nın beklenmedik ve şaşırtıcı Av­rupalılaşması ispat etti ki; emperyalistler tarafından girişilen Avrupalılaşma, milliyetçilik icabı diye sunulunca, cânu gönülden benimse­necektir. Japonlar, adalarında Avrupalılaşma­ya doğrudan doğruya ve zorlama yoluyla mâ­ruz kalmamışlardır; Avrupalılaşma onlara dolaylı olarak ve demokratik yoldan Ameri­ka tarafından telkin edilmiş, Çin'den alınan Asyaî bir kültür ve medeniyeti kendine yar­dımcı olarak bulmuştur. Bu itibarla, Avrupa medeniyetini kolayca ve tahâlükle kabul et­miştir. Japonya pek kısa bir zamanda (bir nesillik) yalnız Avrupalılaşmış bir millet ol­makla kalmamış, Çin Asya'sına taşmak için Avrupa devletleriyle yarışa girmiş, sadece ti­carî pazarlar peşinde koşmamış, nüfus artışını boşaltmak için sömürgeler de aramıştır.
(1) Avrupalılaşma:
Önce kelimenin müştaklarını tanıyalım. Europeaniser yahut europeiser; avrupalılaşmak veya avrupalaştırmak, Avrupa yaşayışına uydurmak. (Mey­dan Larousse kelimeyi avrupalılaşma ile karşılamış ve tarifi şöyle çevirmiş: Avrupalıların fikirlerini ve davranışlarını benimseme. Oysa asıl metindeki mânâ avrupalılaşma değil, avrupalılaştırmadır.)
Europeisation: Avrupa tarzında ekonomik veya politik bir organizm kur­mak. (Meydan Larousse: Avrupa'ya has vasıfları hâiz iktisâdi ve siyasî bir teşkilât kurulması, diyor.)... Böyle bir teşkilâta katılmak. Bir devletin ekono­misini Avrupa iktisadî konjonktürüne göre ayarlamak. Bu kifayetsiz tarifleri 1970'lerde yayımlanan Büyük Larousse'den alıyoruz.
Webster sözlüğü (II. baskı 1957) şu izahatı veriyor :
Europeanize; Avrupalılaştırmak veya Avrupalılaşmak: Davranış veya mi­zaç bakımından Avrupalıya benzemek; Avrupa yaşayış tarzını benimsemek.
Paul Robert'in lügati biraz daha zengin:
Europeaniser fiili 1830'larda kullanılmağa başlamış. Manâsı: Avrupa me­deniyetine, Avrupa zihniyetine uydurmak.
Europeanisme de geçen asırda doğan bir kelime: Avrupalı mizacı, özelliği.
Daha eski bir sözlük (Larousse'un 17 cildlik ansiklopedik lügatinde Europeanisme'i tek millet olarak düşünülen Avrupalıların siyasî birliği, diye ta­nımlıyor.).
Görüyoruz ki, Europenisation bel kemiği olmayan seyyal bir tâbir. Hem Avrupalılaştırma, hem Avrupalılaşma. Lügatler çorak ve kısır. Kelime Batı'nın iktisat ve sosyoloji kamuslarına da alınmamış.
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 640540 ziyaretçi (1178193 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol