edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  => Attila İlhan Şiiri-DoDoç.Dr. Yakup ÇELİK
  => Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları-Svetlana Uturgauri
  => Karagöz'e Ezgi-Satı Erişen
  => Orta Oyunu Eksikliği-Nihal Türkmen
  => Orta Oyunu ve Karagöz-Nihal Türkmen
  => Dilin Yapısı ve Toplumun Yapısı-Emile Benveniste
  => Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık-İrem Onursal
  => Asansörle Yükseltilmek İstenen Çukurlar-Can Yücel
  => KÜLTÜR VE ÖTESİ-Cemil MERİÇ
  => Türkoloji-Cemil MERİÇ
  => Tevfik Fikret ve Batı Retoriği-Rıza Filizok
  => Estetik tarihimize bir bakış-Arslan Kaynardağ
  => MÜRSEL MECAZ-Rıza FİLİZOK
  => Başlıca Dil Bilimi Akımları-Prof.Dr. Rıza FİLİZOK
  => ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA -Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => HİKAYE VE ROMANDA “ANLATICI”YA GÖRE METİN TİPLERİ, - Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => GÖSTERGEBİLİM-Yard. Doç. Dr. Mustafa Ö Z S A R I
  => TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR ÇERÇEVESİNDE ULUSAL KÜLTÜR-Prof. Dr. Emre Kongar
  => TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL ÖZ-ANLAYIŞI: AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN BİR ZENGİNLİK-Emre Kongar
  => BARIŞ KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ-EMRE KONGAR
  => GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR-EMRE KONGAR
  => YENİ EMPERYALİZM, HUNTINGTON VE ELEŞTİRİSİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE-Emre KONGAR
  => DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ SORUNLARI-Emre Kongar
  => AVRUPA BİRLİĞİ'NE "ONURLU VE BAŞI DİK" GİRİŞ NE DEMEK-Emre Kongar
  => TOPLUMSAL VE SİYASAL GELİŞMEMİZİ ETKİLEYEN MARKALAR-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME, MİKRO MİLLİYETÇİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ANAYASAL VATANDAŞLIK-Emre KONGAR
  => NİYAZİ BERKES'DE ÇAĞDAŞLAŞMA KAVRAMI-Emre KONGAR
  => KEMAL TAHİR-Hilm Yavuz
  => OYUNLARIM ÜSTÜNE-Nazım Hikmet
  => OYUN YAZARI OLARAK-Ataol Behramoğlu
  => POPÜLER EDEBİYAT- M. Orhan OKAY
  => HER SÖZ BİR ŞEY SÖYLER-Feyza HEPÇİLİGİRLER
  => Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
  => ROMANDA KURMACA VE GERÇEKLİK
  => Fuzûlî’nin Hikaye-i Leylâ ve Mecnun’u
  => SEZAİ KARAKOÇ ve HİS “;KAR ŞİİRİ”;-Selami Ece
  => İSTANBUL’UN AHMED MİDHAT EFENDİNİN ROMANLARINA TESİRİ
  => AHMET MİDHAT’A ATFEDİLEN BİR ESER: “HÜKM-İ DİL” VE MANASTIRLI MEHMET RIFAT
  => CEZMİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
  => "EDEBİYATEĞİTİMİ"NDE "EDEBÎ METİN"İN YERİ VE ANLAMI
  => Mustafa Kutlu ve Rüzgârlı Pazar
  => BİR BİLİM ADAMININ ROMANI” ÜZERİNE GEÇİKMİŞ BİR TAHLİL
  => ÖLÜMÜNÜN 50. YIL DÖNÜMÜNDE
  => “MİT”TEN “MODERN HİKÂYE” “HİKÂYE”NİN SERGÜZEŞTİ
  => EDEBİYAT DİLİ/EDEBÎ DİL
  => BİR NESLİN VEYA BİR ŞAİRİN ROMANI: MÂİ VE SİYAH
  => İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
  => CAHİT KÜLEBİ
  => TEVFİK FİKRET’İN ŞİİRLERİNDE TRAJİK DURUM
  => MEHMED RAUF’UN ANILARI yahut EDEBÎ HATIRALARIN YAYIMI ÜZERİNE BİR DENEME
  => MEÇHUL BİR AŞKIN SON NAĞMELERİ: TEVFİK FİKRET’İN “TESADÜF” ŞİİRLERİ / YARD. DOÇ. DR. NURİ SAĞLAM
  => Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ1
  => Tanzimat Dönemi Oyun Yazarliginda Batililasma
  => SİNEMA VE EDEBİYAT TÜRLERİ
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ, ESTETİK BİR HAZZIN EDİNİMİ
  => EDEBÎ TENKİT
  => ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE KİMLİK SORUNU
  => Halit Ziya ve Mehmet Rauf'un hayatları ile romanları
  => YAZIN VE GERÇEKLİK
  => MİLLÎ EDEBİYAT
  => HECE-ARUZ TARTIŞMASI/ Arş.Gör.Oğuzhan
  => AHMET HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE ATEŞİN DİLİ / ARŞ. GÖR. VEYSEL ŞAHİN
  => ROMAN TEKNİĞİ BAKIMINDAN YABAN
  => TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE COCUK EDEBİYATI
  => KADIN VE EDEBİYAT
  => Şiirin Temel Özellikleri-Christopher Caudwell
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ: HERMENEUTİK BİR YAKLAŞIM Vefa TAŞDELEN
  => VOLTAİRE VE ROUSSEAU ETRAFINDA AYDINLANMA ÇAĞI FRANSIZ YAZINI
  => TÜRKİYE’DE ULUSAL KÜLTÜR TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA ÇAĞDAŞ UYGARLIK SORUNU
  => EDEBİYATIN DİLİ ÜZERİNE
  => TARİHİN SINIFLANDIRILMASI
  => Türk Milletini Uyandıran Adam: Attila İlhan
  => EDEBİYAT DERSLERİNİN İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA
  => "Yalancı şöhretlerin Gerçek Yüzünü Ortaya Koydum"-Hilmi Yavuz
  => AVRUPA BİRLİĞİNİ YARATAN NEDENLER VE TÜRKİYE Metin AYDOĞAN
  => DİVAN ŞİİRİYLE HALK ŞİİRİNDE ORTAK BİR SÖYLEYİŞ BİÇİMİ
  => divan şiirindeki sevgili tipini alaya alan bir roman
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ
  => BAĞLANMA VE ÇELİŞKİ
  => Antik Çağ’da Tarih Yazmak
  => TARİHÎ ROMANDA POST-MODERN ARAYIŞLAR
  => Kültürel Batılılaşma
  => GARPÇILAR VE GARPÇILAR ARASINDAKİ FİKİR AYRILIKLARI
  => Harf Devrimi Üzerine Yeniden Düşünmek
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => KEMÂL AHMED DEDE VE TERCÜME-İ MENÂKIB-IMEVLÂNÂ’SI
  => TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA
  => Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ
  => ŞAİRANE BİR ÇEVİRİ yahut TOPLUMBİLİMİN SERÜVENLERİ Cemil MERİÇ
  => 47 LİLER YAHUT BİR ROMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  => ZAMAN, ZAMAN – I TERAKKİ Cemil Meriç,
  => Kırk Ambar (Cilt1)
  => KADIN RUHU, Cemil Meriç
  => Umrandan Uygarlığa-C.Meriç
  => Balzac’tan önce modern roman-Cemil Meriç
  => ARİSTARK’LA ZOİL-c.meriç
  => ELİNDE CENNET AÇAN ZEND AVESTA- c.meriç
  => SELEFÎLİK–SÛFÎLİK VE ÂKİF-SÜLEYMAN ULUDAĞ
  => Mehmet Âkif- Mâhir İz’e Yazdığı Mektuplar
  => DİDO SOTİRİYU’NUN ROMANI GİBİ BİR ROMANIMIZIN OLMAYIŞI
  => HİLMİ YAVUZ’UN DENEMECİLİĞİ
  => İRONİ KAVRAMI, GERÇEKÜSTÜCÜLÜK VE ERCÜMEND BEHZAD LAV ŞİİRİ ÜZERİNE
  => OKUNAMAYAN ROMANLAR
  => Gelenekçilik Geleneğe Dahil Değil
  => Türk Tiyatrosunda İronik Söz, İronisiz Metin
  => Postmodernist İroni
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN SİYASİ ETKİLERİ
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
  => Savaş
  => Newton, Goethe ve Sosyal Bilimler
  => Bir Afyon (!) Olarak Diktatörlükten Demokrasiye Futbol
  => Adorno Yüz Yaşında
  => Theodor Adorno: Kültür Endüstrisini Yeniden Düsünürken
  => ADORNO'NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => ADORNO’NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => Frankfurt Okulu
  => TARİHİ MADDECİLİK VE KAPİTALİZM - ÖNCESİ TOPLUMLARASYA TOPLUMU - FEODALİTE Asaf Savaş AKAT
  => POSTMODERNİZM GEÇ KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL MANTIĞI
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 2
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 3
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco 2
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak 2
  => Türkoloji Araştırmaları Makaleler Veritabanı
  => Yeni Makaleler
  => Türkoloji Araştırmaları Dergisi
  => Türkoloji Makaleleri
  => ŞAİR DUYARLILIĞI Afşar TİMUÇİN
  => Yazılar.....
  => SEÇME YAZILAR
  => EDEBİYAT Tez / Makale / Kitap ara
  => Orhan Pamuk: Babamın bavulu Nobel konuşması
  => PiVOLKA'da Çıkan Yazılar
  => Amin Maalouf Üstüne
  => Öykünün Yüzyılı /Feridun ANDAÇ
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Felsefesinde Bir Hareket Noktası Olarak Teoman Duralı-oktay taftalı
  => Sofist Bilgeliğin "Empirist" Dayanakları Üzerine 0.TAFTALI
  => Birlik ve Liderlik Hayalleri O.TAFTALI
  => Eğitilemeyen Bir Varlık Olarak İnsan O.TAFTALI
  => Çağdaş Bir Tarım Toplumuna Doğru O.TAFTALI
  => Sosyo-Politik Bağlamda Bir Dekadans Olarak Bilgi Toplumu O.TAFTALI
  => Aşkla Varolan Hayatlar O.TAFTALI
  => Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel O.TAFTALI
  => Nihat Genç Yazıları
  => Batılı Tarih Bilimi ve Tarihin Mantığı
  => Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI
  => Bir Savaşın Kavramları Üzerine
  => Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI
  => Değer Üreten Hayatlar
  => Doğu'nun Hayal Ülkesi O.TAFTALI
  => Dostlukla Yükselen Hayatlar O.TAFTALI
  => Şiirimizin Hazin Sonu O. TAFTALI
  => Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI
  => Yalanın Fenomenolojisi O. TAFTALI
  => Günümüzde Medya Kılavuzluğu - Günümüzde Medya Kılavuzluğu
  => Ermeni Meselesinin Kökenini Batının Irkçılığında Aramak Lazım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  => Osmanlı’dan Lozan’a Musul-Kerkük
  => “Sözümü Tutamadım, Artık Yaşayamam” Turhan Feyizoğlu
  => Gerilla Mustafa Kemal ve Türk Yurtsever Kurtuluş Hareketi Turhan Feyizoğlu"
  => SİYASİ TARİH YAZILARI -YEREL TARİH YAZILARI
  => Yazarlar - yazılar
  => TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DÜŞÜNSEL - SİYASAL TEMELLERİ
  => yazılar 1
  => yazılar2
  => türk dünyası
  => Derin devlet
  => YAZILAR,
  => SOSYOLOJİ.
  => YAZILAR,,.
  => TANZİMAT DÖNEMİ
  => İdealizm-Realizm
  => Cemil Meriç..
  => ilhan berk
  => NİYAZİ BERKES’İN TÜRK KİTLE İLETİŞİM TARİHİNE KATKILARI
  => yazılar.
  => yazılar..
  => yazılar,
  => yazılar,,
  => yazılar.,
  => YAZILAR.
  => YAZILAR..
  => YAZILAR-
  => YAZILAR-,
  => yazılar.1
  => y.1
  => y.2
  => y.3
  => y.4
  => y.5
  => y.6
  => y.7
  => y.8
  => y.9
  => y.10
  => y.11
  => y.12
  => y.13
  => y.14
  => y.15
  => y.16
  => y.17
  => y.18
  => y.19
  => y.20
  => y.21
  => y.22
  => y.23
  => y.24
  => y.25
  => y.30
  => y.31
  => y.32
  => y.33
  => y.34
  => y.35
  => y.36
  => y.37
  => y,38
  => y.39
  => y.40
  => y.41
  => y.42
  => y.43
  => y.44
  => y.45
  => y.46
  => y.47
  => İnsan-Mekan İlişkileri
  => SANAT VE ELEŞTİRİ
  => Türkiye’de olumsuz Pierre Loti eleştirileri
  => TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
  => ATATÜRK,
  => MAKALELER:
  => MAKALELER,
  => yz
  => yz1
  => yz2
  => yz3
  => yz4
  => yz5
  => yz6
  => yz7
  => yz8
  => FRIEDRICH NIETZSCHE’NİN TARİH ANLAYIŞI
  => Edebiyat Nedir?
  => YM1
  => YM2
  => YM3
  => YM4
  => YM7
  => YM8
  => YM9
  => İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu
  => Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği
  => Toplumsal Cinsiyet Düzenlemeleri
  => Psikanalitik ve Post-Yapısalcı Feminizm ve Deleuze
  => Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden İroni Tür ve Tekniklerinin Gelişimi ve Bazı Uygulama Örnekleri Tarihi Gelişim
  => İroni ve Melankoli*
  => İroni, Nostalji ve Postmodern
  => “Daha İyi Anlamak İçin Daha Fazla Açıklamak” İsteyen Bir Yorumbilimci: Paul Ricœur
  => Kendi (Paul Ricœur Üstüne)
  => Sersemleşme Okulu
  => Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme
  => Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği
  => Sonbahar Mitosu: Tragedya*
  => Ayrışma, Çatışma ve Fanatizm
  => Fanatizm İlkelliktir
  => Tuhaf Bir Çocuk
  => Huzursuz
  => Benjamin’in Mistisizmine “Üç Yönlü Yol”
  => Renan, Irk ve Millet
  => Varlık, Benlik, Hatırlayış ve Unutuş Üzerine
  => Hangi Kilidin, Hangi Anahtarı?
  => Romanda Tarih
  => Bugün Psikanalizi Tartışmak
  => Kültürde Bakış
  => 1930 Goethe Ödülü Dolayısıyla Frankfurt Goethe Evi’nde Konuşma
  => Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorusu
  => Metafiziğin Kalesi Hakkında Düşünmek
  => Hakların İadesi
  => Modern Etiğin İki Temel Direği Agnes Heller
  => Ezoterizme Genel Bir Giriş
  => Turnanın Semahı, Ezoterizmin Zamanı: Bektaşi ve Alevi Zaman Kavrayışla
  => Yeni sayfanın başlığı
  => Ulus-Ötesinden Hukuka Bakmak: Jürgen Habermas
  => Yeni Perspektifler Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz
  => Orlan: Kırılan Ten Kubilay Akman
  => Pusudaki Ten, Vice Versa
  => Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
  => Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme
  => Benim Çöp Bayramım
  => Kamu Yeniden Kurulurken Kadınlara Ne Olacak?
  => Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant
  => Kant ve Üniversite İdeası
  => İki Yüzüncü Ölüm Yıldönümünde: Immanuel Kant ve Kantçılık
  => Kant ve Yeni Kantçılık
  => Otuz Beşinci Gece: Ruh, Can, Hayat, Ölüm, Akıl ve Öte Dünya Üzerine1
  => Ölüm Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler
  => Ölüme Karşı Ölüm
  => Avrupa İçin Yeni Bir Ethos Üzerine Düşünceler
  => Avrupa ve Ötekileri
  => Sûfî Şiirinin Poetikası
  => Byron ve Romantiklik
  => Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti
  => Balkanlar: Metaforların Çarpıştığı Bir Savaş Alanı
  => Badiou: Etik Üzerine
  => “Semen est Sanguis" Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kan
  => Âdet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar
  => Said ve Saidciler ya da Üçüncü Dünya Entelektüel Terörizmi
  => Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken
  => Adorno ve Tanrının Adı
  => Kant, Adorno ve Estetiğin Toplumsal Geçişsizliği
  => Adorno ve Berg
  => İbn Battûta Seyahatnamesi
  => Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
  => Yamalı Çelişkiler Semti: Saraybosna'dan Yenibosna'ya
  => Halkla Birlikte Bir Çağdaş Kent Söylemi Üzerine
  => Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
  => Selçuklular Anadolu’da
  => Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd Dönemine (1220-1237) Bir Bakış
  => 13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret
  => Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim (Bir Giriş)
  => Nietzsche ve ‘Akla’ İsyan
  => Bizans Manastır Sistemine Giriş
  => Öğrenci Radikalizmi Üzerine Düşünceler
  => 1968’i Yargılamak ya da 68 Kuşağına Mersiye
  => “Gelecekte İnsanlara Çok Güzel Görüneceğiz”
  => Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
  => Üniversitede Psikanaliz Öğretmeli miyiz? Sigmund Freud
  => Psikanalist Kimdir?
  => Nerelisiniz?
  => Irak’a Kant Çıkarması
  => Bizans Şaşırtıyor
  => 12 eylül dosyası
  => FETHİ NACİ: Cesur, Gerçekçi Ve Halkçı... İzzet Harun Akçay
  => SON OKUDUKLARIM- İzzet Harun Akçay
  => Sabahın yalnız kuşları-İzzet Harun Akçay
  => Bir Portre - Cahit Sıtkı TARANCI - Şükran KURDAKUL
  => ŞİİR NEDİR? Cahit Sıtkı TARANCI
  => Afşar TİMUÇİN - Şair Duyarlığı
  => Ahmet KÖKLÜGİLLER - Karacaoğlan'ın Yaşamı ve Şiirleri
  => Atilla ÖZKIRIMLI - Dadaloğlu ve Çevresi
  => Aysıt TANSEL - Metin Eloğlu
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
Değer Üreten Hayatlar

Değer Üreten Hayatlar

Tabiatın, kendine özgü bir oluş süreci vardır. Bu dünyada sayısız canlı ve cansız varlık, binbir çeşit hareketlilik sergilerler. Canlı varlıklar doğduktan sonra belli bir yaşam sürdürür ve sonra canlılık hallerini yitirirler. Canlılık halini yitirme durumuna ölüm diyoruz. Cansız varlıklar için ölüm durumu söz konusu olmamakla birlikte, onlar da ebedi “oluş” süreci içinde, birbirleriyle çelişerek, birleşerek, birbirleriyle çarpışıp dağılarak, şekilden şekile girip, batıp çıkarak, canlı varlıklara eşlik ediyorlar. Hatta canlı varlıkların, hayata gelebilme ve hayatı sürdürebilme imkanını da, cansız varlıklar temin ediyorlar.

Evrendeki bu hareketliliğin; bu “oluş”un mantığı, yasaları, ilkeleri var mıdır, yok mudur, varsa nelerdir? Bilim adamları, matematikçiler, fizikçiler, biyologlar yüzyıllardır bu meseleler üzerinde kafa yoruyorlar. Bilim, evrenin sırlarını nereye kadar çözdü, hayat ve tabiat hakkındaki bilgimiz, bilemediklerimize oranla nasıl bir yüzde oluşturuyor, acaba bilimin yüzyıllar boyu aldığı yol bir arpa boyunu geçer mi, geçmez mi? Bunları tam bilemiyoruz. Yalnız bildiğimiz bir tek şey var ki, artık tabiattan sıyrılıp çıkmış bir varlık olarak insanoğlu, elini sürmediği, müdahele etmediği sürece, tabittaki her şey, olması gerektiği gibi olup bitiyor. İnsan karışmadığı, burnunu sokmadığı sürece, evrende olan biten her şey nesnel nitelik taşıyor.

İnsanoğlu yeryüzüne ayak basmadan önce, tabiat kendi halinde olması gerektiği gibi sürüp gidiyordu. Tabiatın, kendi içindeki bu nesnel varlığı, kendi kendisine yeterliydi. Ancak yeryüzünde insanın ortaya çıkması, tabiatın bu kendi halindeki akışına başka bir nitelik kazandırmıştır. Çünkü insan, artık tabiatın kendi halindeki akışına ve bizzat kendi kendisine bir takım anlamlar yüklemeye, bir takım nitelikler ve nicelikler atfetmeye başlamıştır. İnsandan sonra bu dünya, kendi halinde bir dünya değil, sürekli müdahaleye uğrayan bir dünyaya dönüşmüş bulunuyor. Elbette bu süreç, insanın tabiatla; öteki canlı ve cansız varlıklarla ve insanın, insanla  süregelen ilişkisi kapsamında oluşmuştur.

İnsanın tabiata müdahelesi, çoğunlukla fiziki olarak, maddi varlıklar üzerindeki girişimleriyle göze çarpıyor. Dağları delen, ormanları, denizleri kendi yararı doğrultusunda kullanan insanoğlu, bunun yanısıra, kendi kendisine de fiziki müdahalelerde bulunuyor. Kendisini tedavi edebildiği, iyilik yapabildiği gibi, kendisini yok edebilecek savaş vb. girişimlerle, yine kendi kendisine kötülük de yapabiliyor.

HAYATI ANLAMLANDIRAN VARLIK OLARAK İNSAN

Fakat insanın maddi dünya ve kendi maddi varlığı üzerindeki müdahaleleri sadece madde alanıyla sınırlı kalmıyor. Maddi dünyaya yönelik eylemlerimizin her birisinin, bizim ruhumuzda, zihnimizde ve hafızamızda bir karşılığı oluşuyor. Diyelim ki, ABD’nin Irak’a saldırmasını, “bir savaş” diyip geçemiyoruz. Bu olup biten savaş esnasında, bizi rahatsız eden, içimizi daraltan, öfke ve isyan duygularına kapılamamıza yol açan birçok eylem, davranış, girişim ve uygulama gözümüze çarpıyor. Veya uluslararası bir tekel, dünyanın bir yöresinde ormanları yağmalıyor, bir başkası havayı, suyu zehirliyor. Bir memur kamu malını zimmetine geçiriyor, bir işadamı halkın servetini hortumluyor, vs. Birey olarak bazılarımız henüz bu türlü olaylara doğrudan doğruya maruz kalmasa bile, hepimiz görüyor ve duyuyoruz; seziyoruz, algılıyoruz. Peki bunlar bizi niçin rahatsız ediyor, insanoğlunun böylesi ve benzeri eylemleri karşısında doğrudan ve maddi olarak etkilenen birisi olmasak dahi, niçin mutsuz oluyor ve öfke duyuyoruz? Bir Erzurum atasözü diyor ki, “eşek dağda ölür, şivanı (acısı, feryadı) eve gelir.”  Demek ki, bizden uzakta, dağın başında ölen bir eşek, öldüğüyle kalmıyor, dahası bize acı veriyor. Peki ama niye?

Bu sorunun cevabı aslında gayet basit : çünkü her maddi eylemin mutlaka manevi bir karşılığı vardır. Bizi seven bir dostumuzu, sokak ortasında görmezden gelmemizin, saçını sakalını, ilim irfan yolunda ağartmış bir hocamızın karşısında, yayvan yayvan ciklet çiğnememizin, kapımızı çalan bir Tanrı misafirine bir bardak su ikram etmemizin veya etmememizin ve daha akla hayale gelecek bütün maddi eylemlerimizin mutlaka manevi bir karşılığı vardır. İşte bu manevi karşılığı, kısaca değer kavramıyla ifade ediyoruz.

TDK sözlükleri, “değer” sözcüğünün “değmek” fiilinden geldiğini anlatıyorlar. Yani bir şeyin bir başka şeye değmesi. Örneğin: gösterdiğimiz çabanın, ortaya koyduğumuz esere değmesi veya harcadığımız paranın, satın aldığımız mala değmesi ya da iyi niyetimizin, bize reva görülen muameleye değmesi, vb. Değer, bu yönüyle salt bir sözcük değil, insanın insanla ve insanın tabiatla sürdüregeldiği her türlü ilişkiye anlam yükleyen bir kavramdır. Dolayısıyla hayatın, bu dünyada varolmanın anlamını, ancak değerler sayesinde kavramak, idrâk etmek mümkün. Değerlerden yalıtılmış, arındırılmış bir hayata, insanın anlam verebilmesinin imkanı yoktur. Demek ki, hayatımız, değerlerimiz sayesinde bizim için bir anlam ifade etmektedir.

Burada bir parantez açarak: maddi eylemlerimizin karşılığı olan manevi değerlerin yanısıra, elbette bir maddi değerler dünyasından da söz edebiliriz. Maddi değerlerin de, kullanım değeri, piyasa değeri gibi sınıflamalara tabi tutulduğunu görüyoruz. Soluduğumuz havanın, kullanım değeri olarak hayati bir önem içermesine karşın, kapitalizm koşullarında piyasa değeri yoktur. Ancak ABD’nin bastığı, üzerinde dolar yazan tonlarca kağıdın, karşılıksız, yani değersiz olduğu bilinmesine rağmen, sanki bir değer içeriyormuş gibi piyasalarda işlem görmesi, ayrıca ibret vesilesidir.

 

DEVLET VE DEĞERLER

Bunun üzerine özetle belirtmek gerekirse: gerek maddi, gerekse manevi bağlamda, insan olarak hepimiz, bütünüyle bir değerler dünyası içinde yaşamaktayız. Tabiatın nesnel ve kendine özgü “oluşu”na ilave olarak, insanın canlı dünyaya yaptığı en büyük katkı değerler’dir. Tabiat kendi kendisine değer üretmez. İsrailli muhalif filozof Yeshayahou Leibowitz’e göre, devlet de değer üretmez, üretemez. Değerlerin sahibi ve üreticisi tek tek insanlar, sanat ve fikir adamları ve onların da içinde yer aldığı, zamanda ve mekanda belirli toplum ve topluluklardır. Fakat buna rağmen, dünyanın her yerinde, üstelik haddi ve katkısı olmadığı halde devlet, değerlere burnunu sokar. Devlet çoğunlukla onların üreticisi, planlayıcısı, düzenleyicisi tavrına bürünerek, değerleri, bizzat onları üreten toplum ve bireylere karşı bir baskı unsuru biçiminde kullanmaya çalışır. Örneğin bugün, Amerikan toplumunun, özgürlük, bağımsızlık gibi değerleri, ABD tarafından, öncelikle Amerikan toplumuna karşı kullanılmaktadır. İngiliz ve Fransız toplumlarının kendi filozof ve fikir adamları eliyle geliştirdiği, özgürlük, kardeşlik, eşitlik gibi aydınlanmacı değerleri de, aynı şekilde, devletleri tarafından anılan ülke halklarının kandırılması için kullanılıyor. Bu durum, tarihinin ve toplumların, çoğunlukla gözlerden kaçan, fakat hayati öneme sahip bir sorunudur.

İngiliz devleti kendisini demokrasi değerinin yeryüzündeki havarisi olarak tanıtadursun, günümüzden ikibin beşyüz yıl önce, bu değeri bizzat üretmiş olan kadim Yunan filozoflarını, sadece dar bir kesim anımsamaktadır. Hukuk bir değerse, onu devletten önce hukukçular üretmiştir. Roma devletinden önce hukuku üreten Yunanlı bilge Antipon’dur. Yine aynı bağlamda, gerek bir erdem, gerekse bir değer olarak özgürlük, yeryüzünde gelmiş geçmiş hiçbir devletin üretim alanı içinde yer almamıştır. Geçelim manevi değerleri, maddi alandaki pazar ve piyasa değerlerini dahi, tarih boyunca toplumsal ekonomik yaşantı birlikteliği üretmiş, belirlemiş, devlet ise bunları, sadece belirli bir kesimin çıkarları doğrultusunda kullanagelmiştir. Bunu, şunun için anlatıyorum: bir çok yanılgının aksine, birey olarak tarihten ve toplumdan süzülüp gelen maddi ve manevi değerlerimizin korunmasını, onarılmasını ve yaşatılmasını asla devletten beklememek gerekiyor. Dostluk bir değerse, vefa bir değerse, özgürlük bir değerse, mertlik, tiyatro, müzik, edebiyat, aile, aile içi hukuk, vd. birer değerse ve günümüzde bunlar teker teker elimizden kayıp gidiyorsa, sorumlu olan devlet değil, bizleriz. Çünkü bunları yeniden üretme imkan ve kabiliyetine devlet değil, bizler sahibiz. Hatta bu değerlerin çeşitli şekilde, çeşitli kurumlar tarafından istismar edilmesine de bizzat bizim engel olmamız gerekiyor.

BİREY VE DEĞERLER

Yukarda, insan için hayatın ancak değerler sayesinde anlam taşıdığına değindik. Öyleyse kendi hayatımızın anlamı, kendi değerlerimiz kadardır. Yüksek anlamlı hayatlar, ancak yüklü miktarda biriktirilmiş değerlerle mümkün olabiliyor. İçinde ve içine doğduğumuz toplumsal çevrede bizden önce ve elbetteki bize sorulmaksızın üretilmiş birçok değerle karşılaşıyoruz. Kuşkusuz bunlardan dilediğimizi benimsemek, dilemediğimizi ise yadsımak hakkına sahibiz. Bize verili değerlerin hepsini, olduğu gibi kabullenmek ne denli yadırgatıcı geliyorsa, hepsini toptan yadsımak da o denli korkunç olsa gerek. Bir kısım değerleri kabullenmeyebiliriz. Tarihin bir döneminde, feodal yapıda anlam ifade ettiği ileri sürülen, kız kaçırma, başlık parası veya namus cinayeti gibi ilkeleri tüm ideolojilerden bağımsız olarak redetmek mümkün ve zorunludur. Eğer sosyologların söylediği gibi, toplum yaşamı boşluk kaldırmıyorsa, yadsıdığımız değerlerin yerine hemen yenilerini koymak zorundayız. Yukardaki kaba örnekte yadsıdığımız ölü değerlerin yerine, önereceğimiz değer, hiç kuşkusuz barış, sabır ve adalet olmalıdır. Yine bireysel hayat açısından yadsınabilecek hemen her değerin yerine, yenisini koymak bir zorunluluktur.

Tam da bu noktada, değerler meselesini kılı kırk yararcasına araştıran ve projeler geliştiren dünya çapındaki güç merkezleri, değer üretme insiyatifini bizlere, sıradan bireylere, yerli ve yerel fikir adamlarına bırakmamakta ellerinden gelen çabayı ardlarına koymuyorlar. Dünyanın egemen güçlerinin kontolündeki üniversiteler, toplum bilimciler, psikologlar, araştırma merkezleri, medya ve iletişim ağları eliyle, kendi değerlerini başkalarının da içselleştirmesi için yoğun bir faaliyet içindeler. Bambaşka kültür ve medeniyet çevresinde yaşayan, bambaşka tarihi geçmişe sahip toplumların, sözde “evrensel değerler” adı altında tektipleştirilmesi (uniform) tehlikesi, artık hemen herkesçe seziliyor. Unutmamak gerekir ki, bugün tüm dünyaya pazarlanan sentetik değerler bir yana, tarihin doğal akışı içinde oluşmuş, dostluk, kahramanlık, dürüstlük gibi değerler dahi, ne denli evrensel olurlarsa olsunlar, onların algılanma ve uygulanma biçimleri yereldir.

DEĞERLER ÇATIŞIYOR MU?

Güncel söylemde sıkça yer alan “değerler çatışması”  türünden tanım ve betimlemeleri bir noktada sorgulamamız gerekiyor. İnsandan bağımsız, kendi başına, nesnel tabiatta yüzer gezer bir değerler sistemi söz konusu olamayacağına göre, çatışan şey değerler değil, insanlardır. İnsanlar arası çatışmanın en bilinen kaynağını ise elbetteki çıkar ilişkileri oluşturuyor. Öyleyse çıkarları doğrultusunda çatışan insanlar ve onların örgütlü yapıları için, değerlerin arkasına gizlenmek, değerlerden güç almak, değerleri psikolojik harp unsuru olarak kullanmak gibi teknikler söz konusudur. Ancak kendi değerlerini, değersiz amaçlar uğruna harcayan insan, sonuçta amacına ulaşsa bile, artık değersiz kalmış demektir. Ve “değerlersiz” bir hayat, hangi amaca ulaşırsa ulaşsın devamlılığı mümkün değildir. Bu ister bir kurum, ister bir ülke, bir devlet, isterse bir birey olsun. Başkasında yıktığımız değerler, kendi değerlerimizdir, aslında.

 

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 644977 ziyaretçi (1184680 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol