(3) Solidarizmin dökümü için bak: La Grande Encyclopedie, solidarite maddesi; Leon Bourgeois, Solidarite, Paris, 1897, J.E.S. Hayward, "The Offi cal Social Philosophy of the French Third Republic: Leon Bourgeois and Solidarism", International Review of Social History, vol. 6, 1961, pp. 19-48; J.E.S. Hayward, "Solidarity: The Social History of an Idea in Nineteenth Century France", International Review of Social History, vol. 4, 1959, pp. 261 -284; Steven Lukes, Emile Durkheim, Penguin Books, 1975, pp. 350-354.
(4) Gökalp'in düşüncesinde Osmanlı esnaf geleneği olarak nitelediğimiz yönelimleri Şerif Mardin ümmet strüktüründe aramaktadır. Mardin "Din ve ideoloji" adlı yapıtında bu olguyu şu satırlarla vurgulamaktadır:
"...Türk milliyetçiliğinin temellerini kurmuş olanlar ve bu arada Ziya Gökalp ümmet strüktüründen sandıkları kadar uzaklaşmamışlardır. Ziya Gökalp'in dine önem vermesi, tesanütçülük akımına bağlanmasının bundan ileri gelen bir yönü olduğu düşünülebilir. Gökalp, bir dereceye kadar bunun farkındaydı ve mümkün olduğu kadar Türkiye'nin strüktürlerini çok başka türlü bir tesanüt prensibi olarak gördüğü milliyetçilikte aramıştı. Fakat gene burada Gökalp, Durkheim'in sosyolojisine kendi toplumunun ideolojik gözlükleriyle bakmıştı. Zira Durkheim'in o kadar önem verdiği işbölümü yerine Ziya Gökalp çok daha fikirsel bir yapı olan milliyetçiliği geçirmişti. Herhalde, Ziya Gökalp'ten mülhem olan, Türkiye'de sınıf ayrılıkları olmadığı ve olmayacağı fikri, Cumhuriyet seçkinlerince kullanıldığı zaman eylemlerinin ürünü, fonksiyonu ümmet'e benzer bir toplumsal hissin toplum bağı olarak sürdürülmesi olmuştur." (Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, Ankara, 1969, s. 121)
Şerif Mardin başka bir yazısında ümmet strüktürünü Ahmet Rıza ve Abdullah Cevdet'in pozitivist düşüncelerinde aramaktadır: Şerif Mardin, Continuity and Change in the Ideas of the Young Turks, Ankara, 1969.
(5) Gökalp "içtimaî tabakalar itibariyle cemiyetin altı merhaleden geçtiğini" ileri sürer: Semiyye devri, kast devri, tarik devri, derebeylik devri, sınıf devri, meslek devri. (Ziya Gökalp, "Halkçılık", Yeni Mecmua, Sayı 32, 14 Şubat 1918, s. 102- 104). Diğer bir yazısında "hayat-ı iktisadiye tarihinde muhtelif devreler"i kölelik, servaj, proletarya ve kooperatif devreleri olarak sıralar. (Ziya Gökalp, "Millî iktisat nasıl vücuda gelir", İktisadiyat Mecmuası, Sayı 35, 24 Teşrin-i sânî 1332/1916, s. 1-3)
(6) Ziya Gökalp, "Milletçilik ve beynelmilliyetçilik", Yeni Mecmua, Sayı 35, 14 Mart 1918, s. 162.
Atatürk'ün 1931 seçimleri öncesi yayınladığı, toplumsal sınıfları yadsıyan, çalışma zümreleri ya da mesaî erbabını benimseyen bildirisi Gökalp'in sınıf yerine meslek zümrelerini öneren yukarıdaki satırlarını anımsatmaktadır. Atatürk'ün bu bildirisi 1931 Cumhuriyet Halk Partisi programında halkçılık ilkesi olarak benimsenmiştir:
"Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan mürekkep değil ve fakat ferdî ve içtimaî hayat için işbölümü itibariyle muhtelif mesaî erbabına ayrılmış bir camia telâkki etmek esas prensiplerimizdendir. Çiftçiler, küçük sanat erbabı ve esnaf, amele ve işçi, serbest meslek erbabı, sanayi erbabı, tüccar ve memurlar Türk camiasını teşkil eden başlıca çalışma zümreleridir. Bunların her birinin çalışması diğerinin ve umumî camianın hayat ve saadeti için zarurîdir. Fırkamızın bu prensiple istihdaf ettiği gaye sınıf mücadelesi yerine içtimaî intizam ve tesanüt temin etmek ve birbirini nakzetmeyecek surette menfaatlerde ahenk tesis eylemektir." (Ayın Tarihi, Cilt 25, Sayı 86, Mayıs 1931, s. 7560-7561)
(7) Ziya Gökalp, "Halkçılık", Yeni Mecmua, Sayı 32, 14 Şubat 1918, s. 104.
(8) a.g.e. s. 104.
(9) Gökalp'in görüşlerine benzer bir yaklaşım Halk Fırkası'nın, ilk yedi maddesi parti programına ayrılmış 1923 nizamnamesinde benimseniyordu:
"Madde 2 - Halk Fırkası nazarında halk mefhumu, herhangi bir sınıfa münhasır değildir. Hiç bir imtiyaz iddiasında bulunmayan ve umumiyetle kanun nazarında mutlak bir müsavatı kabul eden bütün fertler halktandır. Halkçılar, hiç bir ailenin, hiç bir sınıfın, hiç bir cemaatın, hiç bir ferdin imtiyazlarını kabul etmeyen ve kanunları vazetmekteki mutlak hürriyet ve istiklâl tanıyan fertlerdir.
" Bu ilke partinin ilk programında (1931) şu şekilde ifade ediliyordu:
"Kanunlar önünde mutlak bir müsavat kabul eden ve hiç bir ferde, hiç bir aileye, hiç bir sınıfa, hiç bir cemaate imtiyaz tanımayan fertleri halktan ve halkçı olarak kabul ederiz." (C.H.F. Nizamnamesi ve Programı, Ankara, 1931, s. 31)
(10) Ziya Gökalp, "Rusya'daki Türkler ne yapmalı?", Yeni Mecmua, Sayı 38, 4 Nisan 1918, s. 234.
(11) a.g.e. s. 234.
(12) Ziya Gökalp, "İçtimaî mezhepler ve içtimaiyat", Yeni Mecmua, Sayı 26, 3 Kânûn-u sânî 1917 (1918 Z.T.) s. 503.
(13) Tekin Alp, "Tesanütçülük -7- Harp zenginleri meselesi" Yeni Mecmua, Sayı 42, 2 Mayıs 1918, s. 313.
(14) a.g.e. s. 214.
(15) Fransız sosyolojizminden esinlenen Ziya Gökalp'in "mefkûreci" ulusçuluğuna karşı, Alman sosyal demokrat düşüncesinden etkilenen Tekin Alp, ulusçuluğu maddî tabana oturtma çabasındadır:
"Türkler... tam manasıyla millet haline gelmek, millî vahdetin teşkil ettiği kuvvete mazhar olmak için evvel emirde menâfî-i maddiye ve hazâin-i mâneviyelerini tamamiyla birleştirmeye çalışmalıdırlar. Türkçülük cereyanının zuhurundan beri hazâin-i mâneviyeyi teşkil eden lisan, edebiyat, sanat ve emsali sahalarda birlik tesis etmeye başlamışsa da menâfî-i maddiye ile hazâin-i maneviye cisim ile ruh kabilindendir ki birbirinden ayrılmazlar. Ayrılınca her ikisinde hayat söner.
Hazâin-i mâneviyenin birliği millî hars ile kâim olduğu gibi menâfî-i maddiyede iştirak da ancak millî iktisatla vücut bulur." (Tekin Alp "Millî iktisada doğru", İktisadiyat Mecmuası, Sayı 1, 8 Şubat 1331, s. 1)
Tekin Alp, İttihat ve Terakki'nin millî iktisat politikasını "iktisadî solidarizm" diye adlandırmakta ve sermayenin bu tesanüdü sağlamaktaki işlevini şöyle ifade etmektedir:
"Fert aile ve cemaat iktisatlarını birbirlerine bağlamak hususunda en mühim âmil sermayedir. Sermaye sayesinde muhtelif kuvvetler, muhtelif iktisat amilleri bir araya gelir, müctemian milletin refah ve saadetine hizmet ederler." (Tekin Alp, "İttihat ve Terakki Fırkasının iktisadî faaliyeti -1-", İktisadiyat Mecmuası, Sayı 30, 7 Teşrin-i evvel 1332/1916, s. 1)
İttihat ve Terakki Genel Merkezi'nin, partinin 1916 Kurultayına sunduğu rapor da bu doğrultudadır:
"Heyet-i içtimâiyemizin müterekkip olduğu fert, aile, cemiyet iktisatlarını bir merkez-i vahdet etrafında toplayan ve bunların yekdiğeriyle tesanüdünü temin ve idare eden millî iktisadın tesis ve inkişafına ait tedabirle iştigal olunmuştur." (ittihat ve Terakki Fırkası 1332 senesi kongre raporu, İstanbul, 1332)
(16) Tekin Alp, "Tesanütçülük - Solidarizm", Yeni Mecmua, Sayı 26, 3 Kânûn-u sânî 1917 (1918 Z. T.) s. 518.
(17) a.g.e. s. 518.
(18) Tekin Alp, "Tesanütçülük: içtimaî siyaset -3-" Yeni Mecmua, Sayı 30, 31 Kânûn-u sânî 1918, s. 62.
(19) a.g.e. s. 62.
(20) a.g.e. s. 62.
(21) 1908 devrimi ertesi devlet müdahaleciliği görüşleri ittihat ve Terakki Selanik Fırka Mektebinin radikal kesimlerince benimsenmiştir. Hükümetin "vezâif-i adliye ve zâbıta"sından oluşan "vazife-i menfiyesi" yanısıra iktisadî hayata "doğrudan doğruya veya bilvasıta suret-i müdahalesi"ni gerektiren "vazife-i müsbete"sinin de olduğunu ileri süren bu kadro, fırkanın liberal kanadı Cavit Bey, Emanüel Karasu kesimine karşı tavır almakta, "devlet sosyalizmi"ni savunmaktadır:
"...nihayet sosyalizm deta namını verdiğimiz nazariyeyi kabul ettik ki bu nazariyeye göre hükümet, efradın münferiden veya müştereken ifasına muktedir olamadıkları teşebbüsât-ı azîmeyi deruhte edebilir, hatta efrat tarafından vukuu bulan bir teşebbüse, muavenet veya teşvik mahiyetini haiz olmak şartıyle, müdahale eyleyebilir.
İlâveten dedik ki sosyalizm deta bir nezaret-i milliyye tahtında bulunmak ve daire-i müdahale ve nüfuzu hudud-u münasibesi dahilinde bulundurulmak şartıyle nâfidir, elzemdir. Çünkü, hey'ât-ı içtimiyyenin umûm efradı için nâfi olan, hatta hâl-i içtimâinin bekası için ittihazı icab eden öyle teşebbüsât ve tedâbir vardır ki, onları efradın cemiyet namına yapması kabil değildir ve yapılmamalıdır." ("Hükümet ve teşebbüsât-ı hususiye -3-", İttihat ve Terakki, Sayı 39, 5 Teşrin-i sânî 1324/1908, s. 4. Dizinin ilk iki yazısı: Sayı 23, 27 Eylül 1324/1908, s. 4 ve Sayı 24, 29 Eylül 1324, s. 4)
İttihatçıların iktisadî görüşlerinde devlet müdahaleciliği eğilimi, Friedrich List, Adam Müller, John Rae, Henry C. Carey, Paul Cauwes gibi liberal iktisada karşı tavır alan düşünürlerden esinlenmektedir. Yusuf Kemal (Tengirşenk) İttihatçıların kurduğu İktisat Derneği'nde yaptığı "Cauwes'e göre millî iktisat" adlı konuşmasında şunları söylemektedir:
"Millî iktisadın müessisleri olmak üzere en ziyade ileri sürülen iki müellif vardır. Biri F. List, diğeri H. Carey'dir. Cauwes bunlardan maada üçüncü bir müellifin tesirini dahi nazar-ı itibara arz ediyor. O da Müller'dir. ...Millî iktisat devletin hayat-ı iktisadiyyeye müdahalesini tamamiyle kabul ve milletin kuvve-i müstahsalasında vahdeti temin için devletin bizzat her nevi ve surette işe karışmasını iltizam ediyor." (Yusuf Kemal, "Cauwes'e göre millî iktisat", İktisadiyat Mecmuası, Sayı 39, 12 Kânûn-u sânî 1332/1917, s. 2)
Bugün artık iktisadî düşünce kitaplarında yer verilmeyen Paul Cauwes, Üçüncü Cumhuriyet Fransasının önde gelen pozitivist iktisatçılarındandır. İki ciltlik iktisat kitabı şu satırlarla son bulmaktadır:
"Entre les doctrines extremes de l'lndividualisme et du Socialisme, l'Economie politique, nationale et positive, continuera â frayer sa route, admettant, suivant les cas, l'action des forces individuelles ou celle des forces collectives en vue du progres Social, repoussant toute theorie absolue." (Paul Cauwes, Precis du cours d'economie politique, Tome 2, Paris, 1882, s. 652)
İttihatçı dönemde devlet iktisadiyatı bazı çevrelerce sosyalistlikle itham edilmiştir. Bu tür ithamları cevaplandıran Tekin Alp, devlet iktisadiyatının ferdî iktisadı ortadan kaldırmak şöyle dursun ondan azamî faydayı elde etmeye çalışacağını, devlet müdahalesinin ferdî iktisadın yerine geçmeyi düşünmediğini, ona yol göstermeyi, onu millî iktisat için en uygun alanlara sevketmeyi amaçladığını söylemektedir:
"Nüfuz ve kuvvet-i hükümet iktisad-ı ferdîyi atalete mahkûm etmek yolunda istimal olunmayıp her bir iktisad-ı ferdîden azamî istifadeyi temin etmek çaresi araştırılacak bu suretle devlet iktisadiyatı teşebbüs'ü şahsîyi ref ve izale yolunda değil, teşebbüs-ü şahsîye muavenet ve müzaheret şeklinde tezahür edecektir." (Tekin Alp, "Harpten şulhe intikal iktisadiyatı -1- Devlet iktisadiyatı", İktisadiyat Mecmuası, Sayı 62, 16 Ağustos 1333/1917, s. 3)
(22) Tekin Alp, "Tesanütçülük -5- Yeni istikamet", Yeni Mecmua, Sayı 37, 28 Mart 1918, s. 207.
(23) a.g.e. s. 207.
(24) İttihatçı dönemde izlenen, "tesanütçülük"ten yoksun iktisat politikasını Tekin Alp şu şekilde eleştiriyordu:
"Halkı, alnının teriyle geçinen sây-ü amel erbabını düşünmedik. Değil onların işleriyle arasıra uğradı İdi, fakat onların esbâb-ı istirahatını temin için değil, bilakis, müdafaa-i hukuk için tatil-i eşgal etmelerine meydan vermemek maksadına matuf kanunlar neşrettik. Bu kanunları neşrettiğimiz zaman bizde hükûmet-i avamın en yüksek derecesi mevki-i tatbikte bulunuyor, yani milletvekilleri rey-i âm ile ittihaz olunuyor ve parlamentarizm usulü tamamiyle cari oluyordu. Öyle olduğu halde halkın, avamın düşmanı olan patron ve sermayedar sınıfların lehinde kanunlar neşrolunmuştur." (Tekin Alp, "Demokrasinin gayesi", Yeni Mecmua, Sayı 56, 8 Ağustos 1918, s. 68)
(25) Tekin Alp, "Tesanütçülük -5- Yeni istikamet", Yeni Mecmua, Sayı 37, 28 Mart 1918, s. 205.
(26) a.g.e. s. 206.
(27) Ziya Gökalp, "Rusya'daki Türkler ne yapmalı ", Yeni Mecmua, Sayı 38, 4 Nisan 1918, s. 234.
(28) Anthony Giddens, Capitalism and Modern Social Theory, London: Cambridge University Press, 1974, p. 99; Raymond Aron, Les etapes de la pensee sociologique, Paris: Editions Gallimard, 1974, p. 376.
(29) Necmettin Sadık, "Umumî ahlâk, meslekî ahlâk", Yeni Mecmua, Sayı 25, 27 Kânûn-u evvel 1917, s. 497.
(30) Raymond Aron, a.g.e. s. 373 - 374.
(31) Ziya Gökalp, "içtimaî mezhepler ve içtimaiyat", Yeni Mecmua, Sayı 26, 3 Kânûn-u sânî 1917 (1918 Z.T.) s. 502-503.
(32) Anthony Giddens, a.g.e. s. 101 -, Raymond Aron, a.g.e. s. 380-381.
(33) Ziya Gökalp, "Türklerde millî iktisat devreleri", İktisadiyat Mecmuası, Sayı 44-48, 8 Mart 1333/1917, s. 4. Ziya Gökalp'in iktisadî görüşleri için bak: Ziya Gökalp, "Millet nedir, millî iktisat neden ibarettir?" İktisadiyat Mecmuası, Sayı 1, 8 Şubat 1331/1916 s. 3., Sayı 7, 28 Mart 1332/1916 s. 1-2. Ziya Gökalp, "Millî iktisat nasıl vücuda gelir", İktisadiyat Mecmuası, Sayı 35, 23 Teşrin-i sânî 1332/1916 s. 1-3.
(34) Niyazi Berkes, Türkiye'de çağdaşlaşma, Ankara, 1973, s. 413. Niyazi Berkes, The Development of Secularism in Turkey, Montreal: Mc Gill University Press, 1964, pp. 425-426.
(35) Türk-İslâm burjuvazisinin yayın organı Sanayi dergisi 1915 sanayi sayımı ile ilgili istatistikleri değerlendirirken 1915-1918 dönemi gelişimini şöyle ifade etmektedir:
"Şimdi eşhâs-ı hususiyeden de bulunan müessesattan kaçı Türk ve islâm ve kaçı milel-i gayr-ı müslimeye ait bulunduğunu tetkik ile sanayi meselesinde Türk unsurunun haiz bulunduğu vaziyeti tetkik edelim: Cetvelde bu mühim kaziyeye dair muayyen bir sarahat yoksa da kârilerimizi tenvir etmek istediğimizden gerek istatistik üzerinden, gerek icra eylediğimiz tetkikat ve tahkikat neticesinde bu ciheti de tayin ve tesbite muvaffak olduk. Bu hususta icab eden malumatı elde ettikten sonra cetveldeki eşhâs-ı hususiye hanesini -kendimizden- Türk ve islâm milel-i gayr-ı müslime olarak ikiye ayrılıp islâm unsurunun elinde bulunan müessesâtın miktarını tayin ve irâe ettik. Kâriler, cetvelin bu hanelerini dikkatle okurlarsa eşhâs-ı hususiyeye ait 214 müessese meyanında ancak 42'si yani yüzde 19,6'sı Türklerin olduğu ve beliğ rakamlı bir netice karşısında sanayide kendi memleketi dahilinde Türk ve islâm unsurunun anâsır-ı gayr-ı müslimeye nazaran pek geri, pek fakir ve düşkün bir mevkide bulunduğunu ayanen ve acı bir surette görüp ve anlayacaklardır. Evet istatistikçe sınâat itibariyle vaziyetimiz bu acı mertebede ... Fakat yine sınâatça şu elim vaziyetimizi kaydettiğimiz bu dakikada bir cihet bâis-i teselliyetimiz oluyor. O da istatistikin 1915/1331 senesine ait olması itibariyle bu üç yıl zarfında harb-ı umumînin verdiği acı derslerle milletimizde uyanan "intibâh-ı sınâî"nin meydana getirdiği yeni müesseselerin, dârüss'nâelerin, iş yurtlarının istatistikte dâhil-i hesap edilmemiş bulunmasıdır. Bugün gözümüzle görüp mevcudiyetiyle iftihar ettiğimiz bu gibi müesseseler karşısında eminiz ki sanayi'i tahrir edilen yerlerde yeniden bir istatistikin tanzimine başlansa netice, vaziyet büyükçe bir farkla Türk unsurunun lehine teveccüh edecektir." (ibrahim Pertev, "Sanayi istatistiki -2- Acı bir netice-elim bir vaziyet" Sanayi, Sayı 28, 15 Mart 1334/1918, s. 3-4)
(36) Ziya Gökalp uzun süre millî iktisat görüşlerini Osmanlı geleneğiyle bağdaştırmaya çalışmış, esnaf kuruluşlarının ulusal düzeyde örgütlenmesi yanısıra, aşiretlerin göçebe hayatı süren birimlerin "millî iktisat"la bütünleşebileceklerini ileri sürmüştür:
"Aşiretlerimizden gereği gibi istifade edemiyoruz. Bunların göçebelik haline, enmûzec-i içtimaiyyelerine halel getirmemekle beraber faaliyet-i iktisadiyelerinden fevkalâde menâfî temin olunabilir. Çünkü aşiretler dahi pek mühim bir kuvve-i istihsaliyeye malik bulunuyorlar. Hayvanat yetiştirme sanatı aşiretlerde pek ziyade terakki etmiştir. Fakat onlarda disiplin teessüs etmediği için birbirinin hayvanatını sirkat etmek gibi hallerle kuvvetlerini, vakitlerini israf ve izâa ediyorlar. Aşiretlere mahsus bir disiplin usulü tayin etmeye muvaffakiyet hasıl olursa aşiretlerin yetiştirecekleri hayvanatın ve sair istihsalatın miktarı birçok misli artabilir." (Ziya Gökalp, "Millî iktisat nasıl vücuda gelir", İktisadiyat Mecmuası, Sayı 35, 24 Teşrin-i sânî 1332/1916 s. 2 - 3)
Ancak büyük sanayi (sanayi-i cesime) giderek Gökalp'in düşüncesinde yer etmeye başlamış, Küçük Mecmua'daki yazılarında tesanütçülüğe ters düşen "ferdî kapitalizm"i reddederek, devlet iktisadiyatı geleneği doğrultusunda "devlet kapitalizmini savunmuştur:
"Tanzimattan beri, millî ruhumuza uymayan ingilizlerin iktisat nazariyeleri bizi şaşırttı: "Hükümet fabrika tesis edemezmiş. Millî sanayi'i ihyaya ve himayeye çalışamazmış. Belediyeler ticaret yapamazlarmış. iktisadî teşebbüsler yalnız fertlerden ve şirketlerden beklenirmiş." işte bu gibi umumî mahiyeti haiz olmayan nazariyeler, eski İktisadımızın yıkılmasına sebep olduğu gibi, yeni bir iktisadî hayata girmemize de mâni oldu. ...Türkiye'de büyük sanayi'in teşekkülüne şiddetle ihtiyaç vardır. Memleketimizde büyük sanayi'in teşekkülü ise, asla fertlerin ve şirketlerin teşebbüsleriyle olamaz. Bilakis, hükümetin, vilayet şûralarının, belediyelerin teşebbüsü ile memleketimizde her türlü sanayi teessüs edebilir. (Ziya Gökalp, "iktisadî mucize", Küçük Mecmua, Sayı 23, 30 Teşrîn-i sânî 1338/1922, s. 1-3) "Biz bugün ne yerli şirketlerden büyük işler bekleyebiliriz, ne de siyasî müdahaleleri arkalarından sürükleyip getiren ecnebî sermayelerinden bir hayır umabiliriz. Kendi yağımızla kavrulmak, ecnebilerin tahakkümü altına girmekle hasıl olan iktisadî müşareketlerden daha iyidir. Fakat, ecnebilerden bu istiğnamız, yalnız devletin, livaların, nahiyelerin iktisadî teşebbüslere önayak olmalarıyla mümkün olabilir." (Ziya Gökalp, "Medenî havadisler: iktisadî kongre", Küçük Mecmua, Sayı 30, 10 Kânûn-u sânî 1923, s. 13- 14)
"Memleketimizde büyük sanayi vücuda getirmek için nasıl hareket etmeliyiz. Avrupa'nın en son ve en müterakkî fenniyâtını derhal iktibas etmek mecburiyetinde bulunan yeni Türkiye memleketinde büyük sanayi'in teşekkülü için fertlerin ruhunda kendiliğinden teşebbüs hassasının doğmasını bekleyemeyiz. ...O halde büyük sanayi'in bütün şubelerini memleketimize ithal edecek de ancak devlet olabilir. Türk devleti de müstahsil bir devlet olmak iktidarına haizdir. Zaten, Türkler tab'an devletçidirler. Her teceddüdün, her terakkinin başlamasını devletten beklerler. Hatta Türkiye'de inkılapları bile devlet yapar. ...Bugün Avrupa emperyalizmi ferdî kapitalizme istinad ediyor. Biz, devlet kapitalizmi sistemini kabul edersek kapitalist namıyla aç gözlü ve yırtıcı bir taifenin memleketimizde vücude gelmesine mani oluruz." (Ziya Gökalp, "iktisadiyat: iktisadî inkılâp için nasıl çalışmalıyız?", Küçük Mecmua, Sayı 33, 5 Mart 1339/1923, s. 4 - 5)
Ancak Gökalp'in devlet kapitalizminde özel teşebbüsün gündem dışı kalacağı sonucuna varılmamalıdır. Devlet "hususî teşebbüslere rekabet etmemek şartıyle ... fertlerin ve şirketlerin teşebbüs edemeyecekleri" fabrikaları kurabilecektir. Ayrıca:
"Hükümetin, vilayet şûralarının, belediyelerin tesis edeceği fabrikalar evvelâ ait oldukları müesseselere büyük temettüler hasıl edecektir. Saniyen, ahaliden ferden yahut şirket halinde bunlara talip çıkarsa, eskileri onlara satılarak yenileri müceddeden teessüs olunur." (Ziya Gökalp, "İktisadî mucize", Küçük Mecmua, Sayı 23, 20 Teşrin-i sânî 1922/1338 s. 3.)
(37) Tekin Alp'in içtimaî siyaset ve Almanya ile ilgili görüşleri şu satırlarla özetlenebilir:
"Tesanütçülüğün ana vatanı olan Almanyada ... denilebilir ki devlet ve cemiyet faaliyetinde en büyük âmil-i müessir tesanütçülüğün esasları ve Almanların tabirince sosyal politik yani içtimaî siyasettir.
İtilafçılar tarafından militarist bir devlet olmakla itham olunan Almanya dahilde içtimaî siyasetiyle bütün mütemeddin devletlerden ileri gitmiş ve milletin mutlak ekseriyetini teşkil eden halk sınıflarına en büyük mikyasta refah ve saadet temin etmek, halk sınıflarını maddeten ve manen yükseltmek hususunda birinciliği kazanmıştır. ... Harp esnasında içtimaî faaliyet ve tesanütçülük esasları fevkalâde bir süratle kat kat tevessü etmiş ve hemen devletin bilcümle etvâr ve ef'âline hâkim olmaya başlamıştır. ... Bütün mütemeddin memleketlerde ve ezcümle Almanya'da gerek devlet ve gerek cemiyet mihver-i faaliyetini değiştirmiş, ve bilhassa devlet şimdiye kadar hayat mücadelesinde galipleri tecavüzden masun bulundurmaya hasr-ı mesaî etmiş iken tesanütçülük devresi başladığı zamandan beri en ziyade altta kalan ahalî sınıflarını kaldırmaya, onlara kendi kendine kalkmak için lâzım gelen vesaiti hazırlamaya, cemiyet denen uzviyetin muhtelif aksamında hayat mücadelesi neticesinde bozulan ahenk ve muvazeneyi yeniden tesise bütün kuvvetiyle çalışıyor. Teşriî ve icraî kuvvetleri temsil eden adamlar hemen her yerde şuna kanî olmuşlardır ki cemiyet-i beşeriyye içinde tabiî ahenk ve muvazene yoktur ve olamaz, ahenk ve muvazene ancak devletin ve cemiyetin himmet ve gayretiyle bir dereceye kadar tesis olunabilir ve bu kanaatla içtimaî siyasete günden güne germî veriliyor." (Tekin Alp, "Tesanütçülük -8- Tesanütçülüğün gayesi" Yeni Mecmua, Sayı 43, 9 Mayıs 9118, s. 336-337.)
Toplum ve Bilim Dergisi, Sayı: 1, Bahar 1977