edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  => Attila İlhan Şiiri-DoDoç.Dr. Yakup ÇELİK
  => Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları-Svetlana Uturgauri
  => Karagöz'e Ezgi-Satı Erişen
  => Orta Oyunu Eksikliği-Nihal Türkmen
  => Orta Oyunu ve Karagöz-Nihal Türkmen
  => Dilin Yapısı ve Toplumun Yapısı-Emile Benveniste
  => Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık-İrem Onursal
  => Asansörle Yükseltilmek İstenen Çukurlar-Can Yücel
  => KÜLTÜR VE ÖTESİ-Cemil MERİÇ
  => Türkoloji-Cemil MERİÇ
  => Tevfik Fikret ve Batı Retoriği-Rıza Filizok
  => Estetik tarihimize bir bakış-Arslan Kaynardağ
  => MÜRSEL MECAZ-Rıza FİLİZOK
  => Başlıca Dil Bilimi Akımları-Prof.Dr. Rıza FİLİZOK
  => ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA -Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => HİKAYE VE ROMANDA “ANLATICI”YA GÖRE METİN TİPLERİ, - Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => GÖSTERGEBİLİM-Yard. Doç. Dr. Mustafa Ö Z S A R I
  => TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR ÇERÇEVESİNDE ULUSAL KÜLTÜR-Prof. Dr. Emre Kongar
  => TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL ÖZ-ANLAYIŞI: AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN BİR ZENGİNLİK-Emre Kongar
  => BARIŞ KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ-EMRE KONGAR
  => GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR-EMRE KONGAR
  => YENİ EMPERYALİZM, HUNTINGTON VE ELEŞTİRİSİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE-Emre KONGAR
  => DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ SORUNLARI-Emre Kongar
  => AVRUPA BİRLİĞİ'NE "ONURLU VE BAŞI DİK" GİRİŞ NE DEMEK-Emre Kongar
  => TOPLUMSAL VE SİYASAL GELİŞMEMİZİ ETKİLEYEN MARKALAR-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME, MİKRO MİLLİYETÇİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ANAYASAL VATANDAŞLIK-Emre KONGAR
  => NİYAZİ BERKES'DE ÇAĞDAŞLAŞMA KAVRAMI-Emre KONGAR
  => KEMAL TAHİR-Hilm Yavuz
  => OYUNLARIM ÜSTÜNE-Nazım Hikmet
  => OYUN YAZARI OLARAK-Ataol Behramoğlu
  => POPÜLER EDEBİYAT- M. Orhan OKAY
  => HER SÖZ BİR ŞEY SÖYLER-Feyza HEPÇİLİGİRLER
  => Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
  => ROMANDA KURMACA VE GERÇEKLİK
  => Fuzûlî’nin Hikaye-i Leylâ ve Mecnun’u
  => SEZAİ KARAKOÇ ve HİS “;KAR ŞİİRİ”;-Selami Ece
  => İSTANBUL’UN AHMED MİDHAT EFENDİNİN ROMANLARINA TESİRİ
  => AHMET MİDHAT’A ATFEDİLEN BİR ESER: “HÜKM-İ DİL” VE MANASTIRLI MEHMET RIFAT
  => CEZMİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
  => "EDEBİYATEĞİTİMİ"NDE "EDEBÎ METİN"İN YERİ VE ANLAMI
  => Mustafa Kutlu ve Rüzgârlı Pazar
  => BİR BİLİM ADAMININ ROMANI” ÜZERİNE GEÇİKMİŞ BİR TAHLİL
  => ÖLÜMÜNÜN 50. YIL DÖNÜMÜNDE
  => “MİT”TEN “MODERN HİKÂYE” “HİKÂYE”NİN SERGÜZEŞTİ
  => EDEBİYAT DİLİ/EDEBÎ DİL
  => BİR NESLİN VEYA BİR ŞAİRİN ROMANI: MÂİ VE SİYAH
  => İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
  => CAHİT KÜLEBİ
  => TEVFİK FİKRET’İN ŞİİRLERİNDE TRAJİK DURUM
  => MEHMED RAUF’UN ANILARI yahut EDEBÎ HATIRALARIN YAYIMI ÜZERİNE BİR DENEME
  => MEÇHUL BİR AŞKIN SON NAĞMELERİ: TEVFİK FİKRET’İN “TESADÜF” ŞİİRLERİ / YARD. DOÇ. DR. NURİ SAĞLAM
  => Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ1
  => Tanzimat Dönemi Oyun Yazarliginda Batililasma
  => SİNEMA VE EDEBİYAT TÜRLERİ
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ, ESTETİK BİR HAZZIN EDİNİMİ
  => EDEBÎ TENKİT
  => ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE KİMLİK SORUNU
  => Halit Ziya ve Mehmet Rauf'un hayatları ile romanları
  => YAZIN VE GERÇEKLİK
  => MİLLÎ EDEBİYAT
  => HECE-ARUZ TARTIŞMASI/ Arş.Gör.Oğuzhan
  => AHMET HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE ATEŞİN DİLİ / ARŞ. GÖR. VEYSEL ŞAHİN
  => ROMAN TEKNİĞİ BAKIMINDAN YABAN
  => TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE COCUK EDEBİYATI
  => KADIN VE EDEBİYAT
  => Şiirin Temel Özellikleri-Christopher Caudwell
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ: HERMENEUTİK BİR YAKLAŞIM Vefa TAŞDELEN
  => VOLTAİRE VE ROUSSEAU ETRAFINDA AYDINLANMA ÇAĞI FRANSIZ YAZINI
  => TÜRKİYE’DE ULUSAL KÜLTÜR TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA ÇAĞDAŞ UYGARLIK SORUNU
  => EDEBİYATIN DİLİ ÜZERİNE
  => TARİHİN SINIFLANDIRILMASI
  => Türk Milletini Uyandıran Adam: Attila İlhan
  => EDEBİYAT DERSLERİNİN İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA
  => "Yalancı şöhretlerin Gerçek Yüzünü Ortaya Koydum"-Hilmi Yavuz
  => AVRUPA BİRLİĞİNİ YARATAN NEDENLER VE TÜRKİYE Metin AYDOĞAN
  => DİVAN ŞİİRİYLE HALK ŞİİRİNDE ORTAK BİR SÖYLEYİŞ BİÇİMİ
  => divan şiirindeki sevgili tipini alaya alan bir roman
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ
  => BAĞLANMA VE ÇELİŞKİ
  => Antik Çağ’da Tarih Yazmak
  => TARİHÎ ROMANDA POST-MODERN ARAYIŞLAR
  => Kültürel Batılılaşma
  => GARPÇILAR VE GARPÇILAR ARASINDAKİ FİKİR AYRILIKLARI
  => Harf Devrimi Üzerine Yeniden Düşünmek
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => KEMÂL AHMED DEDE VE TERCÜME-İ MENÂKIB-IMEVLÂNÂ’SI
  => TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA
  => Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ
  => ŞAİRANE BİR ÇEVİRİ yahut TOPLUMBİLİMİN SERÜVENLERİ Cemil MERİÇ
  => 47 LİLER YAHUT BİR ROMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  => ZAMAN, ZAMAN – I TERAKKİ Cemil Meriç,
  => Kırk Ambar (Cilt1)
  => KADIN RUHU, Cemil Meriç
  => Umrandan Uygarlığa-C.Meriç
  => Balzac’tan önce modern roman-Cemil Meriç
  => ARİSTARK’LA ZOİL-c.meriç
  => ELİNDE CENNET AÇAN ZEND AVESTA- c.meriç
  => SELEFÎLİK–SÛFÎLİK VE ÂKİF-SÜLEYMAN ULUDAĞ
  => Mehmet Âkif- Mâhir İz’e Yazdığı Mektuplar
  => DİDO SOTİRİYU’NUN ROMANI GİBİ BİR ROMANIMIZIN OLMAYIŞI
  => HİLMİ YAVUZ’UN DENEMECİLİĞİ
  => İRONİ KAVRAMI, GERÇEKÜSTÜCÜLÜK VE ERCÜMEND BEHZAD LAV ŞİİRİ ÜZERİNE
  => OKUNAMAYAN ROMANLAR
  => Gelenekçilik Geleneğe Dahil Değil
  => Türk Tiyatrosunda İronik Söz, İronisiz Metin
  => Postmodernist İroni
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN SİYASİ ETKİLERİ
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
  => Savaş
  => Newton, Goethe ve Sosyal Bilimler
  => Bir Afyon (!) Olarak Diktatörlükten Demokrasiye Futbol
  => Adorno Yüz Yaşında
  => Theodor Adorno: Kültür Endüstrisini Yeniden Düsünürken
  => ADORNO'NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => ADORNO’NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => Frankfurt Okulu
  => TARİHİ MADDECİLİK VE KAPİTALİZM - ÖNCESİ TOPLUMLARASYA TOPLUMU - FEODALİTE Asaf Savaş AKAT
  => POSTMODERNİZM GEÇ KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL MANTIĞI
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 2
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 3
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco 2
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak 2
  => Türkoloji Araştırmaları Makaleler Veritabanı
  => Yeni Makaleler
  => Türkoloji Araştırmaları Dergisi
  => Türkoloji Makaleleri
  => ŞAİR DUYARLILIĞI Afşar TİMUÇİN
  => Yazılar.....
  => SEÇME YAZILAR
  => EDEBİYAT Tez / Makale / Kitap ara
  => Orhan Pamuk: Babamın bavulu Nobel konuşması
  => PiVOLKA'da Çıkan Yazılar
  => Amin Maalouf Üstüne
  => Öykünün Yüzyılı /Feridun ANDAÇ
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Felsefesinde Bir Hareket Noktası Olarak Teoman Duralı-oktay taftalı
  => Sofist Bilgeliğin "Empirist" Dayanakları Üzerine 0.TAFTALI
  => Birlik ve Liderlik Hayalleri O.TAFTALI
  => Eğitilemeyen Bir Varlık Olarak İnsan O.TAFTALI
  => Çağdaş Bir Tarım Toplumuna Doğru O.TAFTALI
  => Sosyo-Politik Bağlamda Bir Dekadans Olarak Bilgi Toplumu O.TAFTALI
  => Aşkla Varolan Hayatlar O.TAFTALI
  => Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel O.TAFTALI
  => Nihat Genç Yazıları
  => Batılı Tarih Bilimi ve Tarihin Mantığı
  => Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI
  => Bir Savaşın Kavramları Üzerine
  => Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI
  => Değer Üreten Hayatlar
  => Doğu'nun Hayal Ülkesi O.TAFTALI
  => Dostlukla Yükselen Hayatlar O.TAFTALI
  => Şiirimizin Hazin Sonu O. TAFTALI
  => Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI
  => Yalanın Fenomenolojisi O. TAFTALI
  => Günümüzde Medya Kılavuzluğu - Günümüzde Medya Kılavuzluğu
  => Ermeni Meselesinin Kökenini Batının Irkçılığında Aramak Lazım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  => Osmanlı’dan Lozan’a Musul-Kerkük
  => “Sözümü Tutamadım, Artık Yaşayamam” Turhan Feyizoğlu
  => Gerilla Mustafa Kemal ve Türk Yurtsever Kurtuluş Hareketi Turhan Feyizoğlu"
  => SİYASİ TARİH YAZILARI -YEREL TARİH YAZILARI
  => Yazarlar - yazılar
  => TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DÜŞÜNSEL - SİYASAL TEMELLERİ
  => yazılar 1
  => yazılar2
  => türk dünyası
  => Derin devlet
  => YAZILAR,
  => SOSYOLOJİ.
  => YAZILAR,,.
  => TANZİMAT DÖNEMİ
  => İdealizm-Realizm
  => Cemil Meriç..
  => ilhan berk
  => NİYAZİ BERKES’İN TÜRK KİTLE İLETİŞİM TARİHİNE KATKILARI
  => yazılar.
  => yazılar..
  => yazılar,
  => yazılar,,
  => yazılar.,
  => YAZILAR.
  => YAZILAR..
  => YAZILAR-
  => YAZILAR-,
  => yazılar.1
  => y.1
  => y.2
  => y.3
  => y.4
  => y.5
  => y.6
  => y.7
  => y.8
  => y.9
  => y.10
  => y.11
  => y.12
  => y.13
  => y.14
  => y.15
  => y.16
  => y.17
  => y.18
  => y.19
  => y.20
  => y.21
  => y.22
  => y.23
  => y.24
  => y.25
  => y.30
  => y.31
  => y.32
  => y.33
  => y.34
  => y.35
  => y.36
  => y.37
  => y,38
  => y.39
  => y.40
  => y.41
  => y.42
  => y.43
  => y.44
  => y.45
  => y.46
  => y.47
  => İnsan-Mekan İlişkileri
  => SANAT VE ELEŞTİRİ
  => Türkiye’de olumsuz Pierre Loti eleştirileri
  => TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
  => ATATÜRK,
  => MAKALELER:
  => MAKALELER,
  => yz
  => yz1
  => yz2
  => yz3
  => yz4
  => yz5
  => yz6
  => yz7
  => yz8
  => FRIEDRICH NIETZSCHE’NİN TARİH ANLAYIŞI
  => Edebiyat Nedir?
  => YM1
  => YM2
  => YM3
  => YM4
  => YM7
  => YM8
  => YM9
  => İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu
  => Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği
  => Toplumsal Cinsiyet Düzenlemeleri
  => Psikanalitik ve Post-Yapısalcı Feminizm ve Deleuze
  => Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden İroni Tür ve Tekniklerinin Gelişimi ve Bazı Uygulama Örnekleri Tarihi Gelişim
  => İroni ve Melankoli*
  => İroni, Nostalji ve Postmodern
  => “Daha İyi Anlamak İçin Daha Fazla Açıklamak” İsteyen Bir Yorumbilimci: Paul Ricœur
  => Kendi (Paul Ricœur Üstüne)
  => Sersemleşme Okulu
  => Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme
  => Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği
  => Sonbahar Mitosu: Tragedya*
  => Ayrışma, Çatışma ve Fanatizm
  => Fanatizm İlkelliktir
  => Tuhaf Bir Çocuk
  => Huzursuz
  => Benjamin’in Mistisizmine “Üç Yönlü Yol”
  => Renan, Irk ve Millet
  => Varlık, Benlik, Hatırlayış ve Unutuş Üzerine
  => Hangi Kilidin, Hangi Anahtarı?
  => Romanda Tarih
  => Bugün Psikanalizi Tartışmak
  => Kültürde Bakış
  => 1930 Goethe Ödülü Dolayısıyla Frankfurt Goethe Evi’nde Konuşma
  => Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorusu
  => Metafiziğin Kalesi Hakkında Düşünmek
  => Hakların İadesi
  => Modern Etiğin İki Temel Direği Agnes Heller
  => Ezoterizme Genel Bir Giriş
  => Turnanın Semahı, Ezoterizmin Zamanı: Bektaşi ve Alevi Zaman Kavrayışla
  => Yeni sayfanın başlığı
  => Ulus-Ötesinden Hukuka Bakmak: Jürgen Habermas
  => Yeni Perspektifler Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz
  => Orlan: Kırılan Ten Kubilay Akman
  => Pusudaki Ten, Vice Versa
  => Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
  => Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme
  => Benim Çöp Bayramım
  => Kamu Yeniden Kurulurken Kadınlara Ne Olacak?
  => Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant
  => Kant ve Üniversite İdeası
  => İki Yüzüncü Ölüm Yıldönümünde: Immanuel Kant ve Kantçılık
  => Kant ve Yeni Kantçılık
  => Otuz Beşinci Gece: Ruh, Can, Hayat, Ölüm, Akıl ve Öte Dünya Üzerine1
  => Ölüm Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler
  => Ölüme Karşı Ölüm
  => Avrupa İçin Yeni Bir Ethos Üzerine Düşünceler
  => Avrupa ve Ötekileri
  => Sûfî Şiirinin Poetikası
  => Byron ve Romantiklik
  => Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti
  => Balkanlar: Metaforların Çarpıştığı Bir Savaş Alanı
  => Badiou: Etik Üzerine
  => “Semen est Sanguis" Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kan
  => Âdet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar
  => Said ve Saidciler ya da Üçüncü Dünya Entelektüel Terörizmi
  => Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken
  => Adorno ve Tanrının Adı
  => Kant, Adorno ve Estetiğin Toplumsal Geçişsizliği
  => Adorno ve Berg
  => İbn Battûta Seyahatnamesi
  => Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
  => Yamalı Çelişkiler Semti: Saraybosna'dan Yenibosna'ya
  => Halkla Birlikte Bir Çağdaş Kent Söylemi Üzerine
  => Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
  => Selçuklular Anadolu’da
  => Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd Dönemine (1220-1237) Bir Bakış
  => 13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret
  => Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim (Bir Giriş)
  => Nietzsche ve ‘Akla’ İsyan
  => Bizans Manastır Sistemine Giriş
  => Öğrenci Radikalizmi Üzerine Düşünceler
  => 1968’i Yargılamak ya da 68 Kuşağına Mersiye
  => “Gelecekte İnsanlara Çok Güzel Görüneceğiz”
  => Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
  => Üniversitede Psikanaliz Öğretmeli miyiz? Sigmund Freud
  => Psikanalist Kimdir?
  => Nerelisiniz?
  => Irak’a Kant Çıkarması
  => Bizans Şaşırtıyor
  => 12 eylül dosyası
  => FETHİ NACİ: Cesur, Gerçekçi Ve Halkçı... İzzet Harun Akçay
  => SON OKUDUKLARIM- İzzet Harun Akçay
  => Sabahın yalnız kuşları-İzzet Harun Akçay
  => Bir Portre - Cahit Sıtkı TARANCI - Şükran KURDAKUL
  => ŞİİR NEDİR? Cahit Sıtkı TARANCI
  => Afşar TİMUÇİN - Şair Duyarlığı
  => Ahmet KÖKLÜGİLLER - Karacaoğlan'ın Yaşamı ve Şiirleri
  => Atilla ÖZKIRIMLI - Dadaloğlu ve Çevresi
  => Aysıt TANSEL - Metin Eloğlu
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
TARİHİN SINIFLANDIRILMASI

 

TARİHİN SINIFLANDIRILMASI


GİRİŞ

  

Tarihçi, belirlenmis formlar içinde seçmisi bir anlatı olarak yazana kadar okurlar için tarih yoktur. Anlatıdan kastedilen, birbiri ardına sıralanan olayların bahsidir. Salt anlatım ise özsün ve somut verilere yaslanmadısı sürece bir seçmis hikâyesidir. Ne var ki, tarih adına yazılan pek çok eser bu özellise sahiptir. Bazı tarihçilerin yazdıklarında bol arsiv belsesi sunuluyor olması ise,  sünümüz anlayıslarından habersiz ve uzak oldusu sürece, meraklısına anlatılan belsesel masallar olmaktan öteye sidemeyecektir.

Ibn Haldun’dan sünümüze desin birçok bilim adamı için tarih, tarihçinin seçmisi yeniden kurması, onu insâ etmesidir. Ibn Haldun’un “ben yeni bir bilim olarak ‘ilmü’l-umran’ı ortaya koydum” diye ifade etmesinin altında da bu bilimin aslî bir cephesi yansımaktadır. Aynı zamanda  bu, tarih bilimini insan bilimlerinin  tam da merkezine iten seydir. Bu nedenle, insanın kendini diser varlıklardan farklı kılan anlamlastırma olsusunun ifade biçimi, insan neslinin kendini süreç içinde sörebilmesinden, yani tarih alsılanmasından ileri selmektedir. 

Tarih bilimine iliskin olarak yapılan tartısmalarda temel sorun, tarihin nasıl bir bilim oldusundan çok, tarihin nasıl ifade edilmesi serektisi konusu yatmaktadır. Yalnızca tarih ya da diser sosyal bilimler bir yana, fen ve matematik bilimlerinin de bir ifade/anlatı biçiminin olması dosaldır. Nasıl ki diser bilimlerin anlatısı edebî bir hikâye türü olmaktan ırak sörülüyorsa, tarihin de en az onlar kadar hikâyeci olmaktan kurtulması mümkündür.

Her seyden önce tarih, varolan bir dünyada, olmus bitmislisi ispatlanan olayların ele alınmasıdır. Klâsik anlamda meslekten bir tarihçi, anlatımını   hansi üslûpla sunarsa sunsun, ne tür bir yorumda bulunursa bulunsun, seçmise ait verilerin kritisini yapar, ancak dosasına asla dokunmayacasını ve onu desistirmeyecesini bilir. Böylece tarih; bir uçta nesnel bir seçmisin duyulabilir, sörülebilir, alsılanabilir somutlusuna; diser uçta ise simdinin tüm bilimleriyle müstereken  kazanılmıs bilsilerle donatılı bir anlayısın zihinsel sonsuzlusuna sahiptir. Bu noktada insa edilen yalnızca seçmis desil, köprü konusunda olan tarih sayesinde selecesin de nasıl insa olunabilecesine dair alternatiflerdir.

Tarih, tarihsel dönemler, kültür, uysarlık ve bunların nitelisi üzerinde sayısız çalısmaların oldusu açıktır. Ancak, aynı açıklıkla söylenebilir ki bu konuların çesitli yanlarında hâlâ birçok belirsizlikler, yetersizlikler ve hatta tutarsızlıklar sörülmektedir. Çesitli ülkelerde ve desisik zamanlarda ortaya çıkan tarih anlayıslarının farklılısı bunda etkili olmustur. Tarih biliminin  kendi nitelisi, çesitli arastırmalar için serekli belselerin yetersizlisi ve kullanılan kavramların farklı alsılanmaları sibi  pek çok unsur, bu belirsizliklerin nedenleri arasındadır.

Tarihin diser tüm bilimlere temel teskil ettisi düsünüldüsünde, bu bilimin kendi devrelerine iliskin ortaya koydukları ya da koymadıkları, basta sosyal bilimler olmak üzere diser bilimleri de yakından etkilemektedir. Uzmanlık alanları tarihin dısında kalan bilim adamlarının tarihe iliskin kavramsal boslukları doldurmaya kalkması, yapılan is bilim adına da olsa, olayların anlasılmasını daha da süçlestirmektedir.

Bu makalenin çerçevesi içinde ele alınacak sınıflandırmada; antropolojik, arkeolojik hatta cografî yaklasımlarla, dosrudan tarihî olayların nitelisine uysun tarihsel yaklasmaların arasındaki farkın ortaya çıkacasını umuyoruz. Kuskusuz bu çalısma, salt bir biçimde çesitli tarihçilerin de dahil oldusu sosyolos, antropolos, etnolosları yanlıslamak amacıyla yapılmayacaktır. Öncelikle tarihçi bakıs açısıyla ve tarihin kendi özgün yöntemleri kullanılarak insanlısın seçmis evreleri  ele alacaktır. Bu evreler ele alınırken, toplumsal ve kültürel gelismeleri açıklayabilecek nitelikteki kavramların kullanılmasına çalısılacak, kullanılaselen bazı kavramların da tarihsel olaylar içinde nasıl belirsinlesebildisi üzerinde durulacaktır.

Sınıflandırma konusunda setirilen elestiri veya yeni açılımlar ile bazı temel tarihsel kavramların irdelenmesi; busüne kadar  yapılan çalısmaların ve ortaya konulan verilerin ısısı altında yapılmaya çalısılmıstır. Kavramların ve dönemlerin yeniden ele alınmasıyla ulasılacak bazı sonuçlar, yalnızca senel tarihin desil, özel olarak bazı ülke ve toplumların seçmisini de dosrudan ilsilendirecektir. Elbette ki hiçbir bilim digerinden soyutlanamaz. Özellikle tarih, hemen tüm bilimlerle çesitli iliskiler içinde olmak zorundadır. Bu iliskilerin hangi düzeyde ve nasıl olacagının büyük önemi vardır. Görülecektir ki, dogrudan tarihin konuları üzerinde öncelikle tarihçi bakıs açısıyla yaklasılması, geçmise atıfta bulunan diger bilimler için de saglıklı bir zemin hazırlayacaktır.

Birbiriyle iç içe olan hayat ve zamanı, kesintisiz bir süreç olarak algılarız. Tarih bu kesintisiz süreç içinde olusur. Dolayısıyla tarih bilimi, insanlıgın geçmisini bir bütün ve kesintisiz bir süreç içinde görür ve degerlendirir. Ancak, bir insanın ömrüyle karsılastırıldıgında, tarihin çok uzun bir  süreyi kapsadıgı görülecektir. Diger taraftan tarihte meydana gelen olaylar hem fazla hem de karmasıktır. Bu uzun süre içinde olusan çok sayıda olayı daha iyi kavramak için tarihi bölümlere ayırma geregi duyulmustur.

Tarihin konularının kapsamlı olusunun bir sonucu olması yanı sıra tarihsel seçmisin uzunlugu ve olayların degisik mekânlarda meydana gelmesi, tarihte sınıflandırma (taksim/bölümleme) yapılmasını gerektirmektedir. Sınıflandırma, uzun zaman süresi içinde oldukça fazla ve karmasık olayların daha iyi kavranılıp ögrenilmesi amacıyla, yani pratik faydaya yönelik olarak yapılır. Böylece ayrı zamanlar, ayrı mekânlar ve ayrı konular üzerinde uzmanlasmak da mümkün olmustur.

Ister belli konuların ele alınısı olsun, ister belli mekânların seçmisi olsun, her durumda tüm olaylar zaman akısı içerisinde mevcut oldukları için, geçmis zamanların taksimi, tarihin sınıflandırılmasında esası teskil eder. Tarihçiler arasında temel sorun, zorunlu olarak zamanın basat kabul edilerek yapılan sınıflandırılmasında degil, sınıflandırmada  esas  alınan referans noktaları  ile bu noktalar arasındaki kesintilerin sınıflandırılmasında ortaya çıkmaktadır.

Geçmis zamanın sınıflandırılması ve algılamalara baglı olarak sıfatlandırılması, yalnızca günümüz tarihçilerinin ya da bir iki yüzyıl öncesi bilim adamlarının degil; en eski uysarlıkların da konusu olmustur. Her ne kadar pek çok kisinin tarihi geçmisin bilim bilinci içerisinde ele alınısın tarihin M. Ö. 5. yüzyıllara (Heodotos’a) kadar götürmekteyse de, geçmis zamanlara iliskin alaka ve çıkarsamaların çok daha gerilere gittigi kesindir. Sumer, Hint, Çin ve Mısır sibi ilk uygarlıklarda geçmis zamanların taksimi ve yorumuna iliskin olarak, dinî veya mitolojik de olsa düsüncelerin yer ettigi bilinmektedir.

Hayatın bütünlügü içerisinde insanlıgın geçmisini ve o geçmisteki düsüncelerin dinî, mitolojik, ilmî  olsun olmasın, insan düsüncesi olusumunun bir gerçekligi olarak kaale alınması, her seyden evvel, bilim adına bilimsel kısırlıga ve kısıtlısa düsmemek  için gereklidir. Kaldı ki bilimler içerisinde tarihin zaman – toplum – doga  düzleminde en kapsamlı bilim olması, tarihçininde bu yönde bir çalısmaya aday olusu, özellikle tarihçiyi insanla baslayan bir seçmisin tüm düsüncelerini bir bütün hâlinde ele almaya zorlar. Bu tavırdır ki her seye rasmen tarihçi kisilisi kendi zamanının ve gündelik anlayısların dısında ve üstünde tutacaktır. Tarihçi için objektif olmak, zamana, mekâna ve konulara cepheden bakmayı gerektirir.(1)

Eski Uygarlıklarda “Geçmis Zaman” Algılaması ve Tarih Sınıflandırılması

fiimdi ya da geçmiste, her bireyin kendi seçmis tasavvuru bulunur. Toplumsal hayat içinde yasamaya baglayan ilk zamanların bireyleri de atadan aktarılan sayısız geçmis olayları, kendi zamanları içinde daha da zenginlestirerek ancak az ya da çok degisikliklerle kendi gelecek kusaklarına nakletmislerdir. Nesiller arasında zenginleserek gelen bu anlatılar, bası ve sonu belirlenen anlatım bütünlügüne sahip oldukları ölçüde “efsane”ler manzumesi olarak halkların bellegine kazınırlar. Bunların bir kısmı zaman içerisinde kaybolup giderken, bir kısmı varlıgının sürekli kılma sansına sahip olurlar.

Inançlar, bilgi birikimleri, geleneksel anlatılar, yasadıkları zamanların niteligi; eski toplumların tarih tasavvurlarını kozmolojik bir yapının parçası olarak belirler. Geçmislerinde bizzat gerçeklesmis vakaların bazıları, kozmolojik akısın içerisinde belli bir noktadır. Örnegin, Sumer toplumunda Tufan olayı gibi. Tufan, Sumer toplumunda bizzat varolmus bir olay, anlatılarla efsanelesen bir anektot, kralların listelenmesinde bir ayraç, geçmis zamanın kavranmasında pratik bir deserdir. (2) Günümüz Ilk Çag Mezopotamya tarihini ele alan bilim adamları bile bu bölgenin tarihsel süreçleri içerisinde aynı olayı referans  noktalarından biri olarak kullanmaya devam etmektedirler.(3)

Gılsamıs Destanı’nda bir bölümü teskil eden Tufan, Tevrat ve Kur’anda da yer alır. (4) Sumer – Tufan anlatımında Ziugudra, Eski Ahit ve Kur’an’daki Nuh;  Yahudi, Hristiyan ve Islâm dünyasında uzun yıllar Dünya tarihinin iki ana bölümünün merkezî kavramı olmustur  (Nuh öncesi= Adem’den Nuh’a, Nuh sonrası = Nuh’dan bugüne).

Eski toplumlarda benzer biçimde vurgulanan yaratılıs anlatılarında (Mezopotamya, Orta Asya, Hint, Mısır, Iran vb.) insanın yaratılısına müteakip seçen ilk zamanlar “Altın Çag” dır. Yasanılan dünyayı göksel dünyanın izdügümü olarak gören, agagıdaki etkinliklerin gerçekliginin göklerde karsılıgının olduguna inanılan(5) eski zamanlarda, ihtimal ki yitip giden baslangıç dönemleri; yaratılısa, dogal olarak göksel alana en yakın zamanlardı.

Tarihî geçmisin çaglara ayrılması, nitelendirilmesi ve sıfatlandırılması hususunda Hint düsüncesinde ayrıntılı bilsiler bulunur. Buna göre;

I. Krita Yuga – 4800 yıl sürer

II. Trete Yuga – 3600 yıl sürer

III. Dvapara Yuga – 2400 yıl sürer

IV. Kali Yuga – 1200 yıl sürer

Yuga, devrenin en küçük ölçüsüdür. Her yuganın basında ve sonunda safak ile alacakaranlık bölümleri vardır.  Yalnız her tanrı yılı 360 insan yılına esit oldugundan toplam devre (MahaYuga) 4.320.000 yıl etmektedir. (6) En aydınlık çag (altın çag) Krita Yuga, en karanlık ve kısası ise bugün içinde bulunulan Kali Yuga’dır. Tüm bu devre bir “çözülme” (Pralaya) ile son bulur ve sonra tekrarlanır.

Eski Hint metinlerinde belirtilen bu devresel zaman teorileri, Budizm ve Jainizm’de de ana hatlarıyla kabul edildigi gibi Mezopotamya (Babil), Ibranî, Iran ve dogu felsefelerinden beslenen Sreko-Lâtin uygarlıklarında da görülür.(7)

Yahudi – Hrigtiyan Gelenekgel Yazımında Tarih Sınıflandırılması

Yaratılısı altı gün içinde anlatan Tevrat’da (8) Adem’den Nuh’a kadar pek çok peygamber hayatı ve yasadıkları yıllar belirtilmistir. Avrupa Orta Çag dünyasında, Tevrat-Incil bütünlügüne baglı  ve peygamber merkezli tarihi devreler ele alınmıs, buna göre tarihler yazılmıstır.

Tevrat – Incil gelenegine baglı bölümlemenin en açık örnegini, Hristiyan filozofu  St. Augustinus’ta (353-430) bulabiliriz. Buna göre tarih;

I- Adem’den Nuh’a,

II- Nuh’dan Ibrahim’e,

III- Ibrahim’den Davud’a,

IV- Davud’dan Israilosullarının Babil tutsaklısına,

V- Tutsaklıktan Isa’nın dogumuna

VI- Isa’nın dogumundan kıyamete kadar altı (6) bölüme ayrılır. (9) Yine Tevrat’a dayalı olarak evrenin insanın yılı da (örn. Alem M. Ö. 5508 yıl evvel yaratılmıstır) hesaplanmıstır.

XII. yüzyılda Florisli Joachim’in üç döneme ayırdıgı tarih; 1) Tanrı’nın egemenligi (Hristiyanlık öncesi), 2) Hristiyanlık çagı (Ogul’un egemenligi) ve 3) Gelecekte olacak Kutsal Ruh’un egemenligi seklindedir. (10)

Tevrat kökenli geleneksel tasnif Islâm ülkelerinde de etkili olmus, Kur’anı da gözönünde tutmak kaydıyla önce Peygamberler Tarihi (Enbiya Tarihi), daha sonra Sâsanî, Roma, Hz. Muhammed, Dört Halife (Hülafa-i Rasidin), Emevî, Abbasî, Osmanlı süreçleri takip edilmistir. (11) Yine bu gelenege baglı olarak çesitli hükümdar sülalaleri ve uluslar Nuh’un ogullarına degin baglanmıstır. (12)

XVI. Yüzyıl ve Sonrası; Ön Tarih ve Yazılı Tarih Çagları  Bütünlügünde Tarih Sınıflandırılması

1492’de Amerika’nın kesfi, Batı düsüncesinde meydana gelecek önemli degigimlerin de baslangıcı olmustur. Yeryüzü ve insan konusunda daha akılcı yaklasımların kapıları açılmıs, insanın geçmisi konusunda duyulan merakla, eskiden yapılmıs aletlerin incelenmesi yolunda arzular uyanmıstır. Diger taraftan, daha Selçuklu Türkiyesi’nde “müzecilik” açısından önemli  bir adım atılmıs, Türk – Islâm dünyasında çesitli çaglara ait eserlerin korunması yolunda belli bir gelenek olusmustur. (13)

Avrupa Rönesans hareketi içerisinde olusan anlayıs, Orta Çag tarih yazımlarına karsı da belli bir elestiri getirmistir. XVI. yüzyılın ortalarından Jean Badin, Orta Çagda kabul edilen tarih semasının Daniel’in Kitabı’ndan alınma üstünkörü bir semaya dayandıgını göstermistir. Aynı yüzyılda Italya ve Ingiltere’de de eski efsanelere dayalı tarih anlayısı ve bunlarla iliskili sınıflandırmaların yerine, elestirel tarih anlayısını ve yeni düzenlemeleri getirmeye çalısmıstır.

Batı’da XVI. yüzyıldan itibaren, ilk antika meraklıları, oyulmus ve yontulmus tasları biriktirmeye baslamıslar, eski esya koleksiyonları hızla çogalmıs ve kazı yapma düsüncesi dogmustur.

Ilk kazı, 1685’te Normandiya’daki Corheral dolmeni kazısıdır. XVIII yüzyılda, yine Tufan olayına baglı olarak, suların çekilmesiyle topraga gömülü kalan insanlar arandı. Sonraki yüzyılın ilk yarısında, fosillesmis kemiklerin pesine düsüldü. Bu arastırmalar sonunda birçok tas alet günyüzüne çıkarıldı. Böylece, insanın geçmisinin Tevrat gelenegine göre kaydedilen sürelerden çok daha eskilere gittigi anlasılmıstır. (14)

1644-1707 yılları aragında yasayan Alman bilim adamı Chrigtop Celariug, genel tarih için;

I- Egki Çag: Baglangıçtan 476’ya kadar,

II- Orta Çag: 1453 Igtanbul’un fethine (ya da Amerika’nın kesfine /1492’ye) kadar,

III- Yeni Çag: 1453/1492’den sonraki zamanlar seklinde bir bölümleme yapmıstır. Bu bölümleme Avrupa bilim adamları için senis kabul görmüs, 1789 Fransız Ihtilâli ise IV. yani Yakın Çag  baslangıcı kabul edilerek ikmal edilmistir. (15)

Ancak, XVIII. yüzyılın sonundan bugüne degin yapılan arkeolojik ve jeolojik arastırmalar ve prehigtorik dönemlere iliskin bilgilerin genislemesi, öncelikle insanlıgın en eski zamanlarının sınıflandırılması konusunda bir dizi sorun yanı sıra çesitli yaklasımların ortaya çıkmasına neden olmustur.

Bilim olarak prehigtorya ve prehigtorik dönemlerin sınıflandırılması: Prehigtorya, insanın varolusundan baslayarak medeniyetlerin belirsin olarak ortaya çıktısı (kentlerin kurulup yazının kullanıldısı) döneme kadar gelen evreyi ele alıp inceleyen bilim dalıdır.

Prehigtorya (16) insanlık tarihinin en eski dönemlerini inceleyen bilimdalı olmakla beraber; kendigi için belirledigi amaç, konu, metot, teknik ve vardıgı sonuçlarla özgün bir bilim olusu ancak yüzyıl  öncesine kadar gitmektedir. Bunun nedeni, prehigtoryanın ele alması gereken konulara iliskin verilerin ortaya çıkarılmasını saglayan çesitli tarihi ve beseri bilimlerin, önemli bulus ve basarılarının da yeni olusudur. Çünkü, ilk insanlara ait buluntuların ve kültürlerin varlısı jeoloji, paleontoloji, etnoloji ve antropoloji  bilgilerinin kesif ve arastırmalarıyla kesin olarak dogrulanabilmistir. Prehigtorya, öncelikle bu tür bilimlerin verilerini bir bütün olarak ele alıp toplumların uygarlık asaması öncesi ortaya koydukları kültürleri; bu kültürlerin ortaya çıkısını, aralarındaki iliskileri, geligmelerini, sanatlarını, sosyal ve ekonomik yapılarını, kısaca yasama biçimlerini inceler.

Günümüzde Prehistorya ile Tarih arasında büyük bir ayrım yapılmamaktadır. Ancak, dogrudan Tarih Çaglarını ele alan salt tarihçilik, yazılı belgelere baslı kalarak insanlıgın geçmisini arastırırken, Prehistorya yazıdan önceki (daha dogrusu Uygarlık Öncesi) zamanları konu edinir.

Yapılan arastırmalar insanlıgın ortaya çıkısının yüz binlerce yıl öncesine gittigini göstermektedir. Oysa ki Uygarlık Döneminin, yani Ilk Çag’ın basladıgından bugüne kadar gelen devre yalnızca 6.000 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Bu nedenle;

Insanlıgın ilk dönemlerinin (Prehistorik Dönemlerin)  uygarlık dönemine oranla çok uzun olusu, bu dönemlerde insanın tarihi ile tabiatın tarihinin iç  içeliginin çok daha yogunlugu yeni bir disiplin ihtiyacını dogurmustur,

- Prehistorik dönemlerin arastırılmasında, uygarlık dönemlerinin ele alınmasında izlenilen metotların dısında daha baska metodlara ihtiyaç duyulması, Prehistorya’nın baslıbasına bir bilim ve ögrenim konusu olmasını gerektirmistir. Buna ragmen, genel / dünya tarihi çalısmalarında Prehigtorya – Tarih bütünlügü gözetilmelidir.

Prehigtorik dönemlere ait çesitli buluntuların sayısı artınca geçmisi belli bir düzen içinde ögrenebilmek için bunların sınıflandırılmasına gerek görülmüstür. 1861’de Eduart Lartet, Aurignac ve Dordogne’deki magaralardan çıkan prehigtorik buluntuları sınıflandırma yoluna gitmistir. Ilk dönem sınıflandırmalarda dönemler çesitli bitki, hayvan ya da tabiat olusumlarının adlarıyla (Mamutlar Çagı, Ren Geyikleri Çagı, Buzul Çagı vb.) sıfatlandırılmıs sonradan bu tür bölümleme terkedilmistir. Zira, insanın tarihinin ele alınmagında, insanın zaman içindeki etkinlikleri ve bu etkinliklerin nitelikleri  dogrultusunda sınıflandırma yapmak daha akılcı bulunmustur.

Belli bir yerde toplu halde yasayan insanlar, o alanda belli bir yasama biçimi, olustururlar. Prehigtorik dönemlerde meydana gelen kültürlerin manevî unsurlarından yana herhangi bir buluntunun olmaması, bu unsurlara da belli bir ölçüde ısık tutabilecek maddî unsurları daha da önemli kılmaktadır. Prehigtoryacılar da, çesitli bölgelerdeki buluntuların zaman ve niteliklerini gözeterek kültür dizilislerini ortaya koymaya çalısmıslardır. Tas ve ilk kullanılan bronz ve daha sonra da demir kriter olarak kabul edilerek Prehigtorik dönemler Tas, Bronz ve Demir Çagı  seklinde sınıflandırılmıstır. (17)

Ancak, bu oldukça kaba bir sınıflandırmaydı ve Tas Çagı’nın kendi içinde sınıflandırılması geregi ortaya çıktı. Önceki Eski Tas (Paleolitik) ve Yeni Tas (Neolitik) Çaglar (18), daha sonra ise her iki devre arasına Orta Tas (Mezolitik) Ças eklenmistir. (19)

Prehigtorya Biliminin Gelisimi ve Metotları

1960 yılında Londra’da (o dönemde “Gray’s Inn Lane” adı verilen mahalde) soyu tükenmis bir file ait dis ile yakın iliskili olarak armut biçiminde bir tas alet bulunmus, ancak bu buluntunun önemi anlasılamamıstır.

Paleolitik tas aletleri bulup bunların prehigtorik dönemlere ait kültürlerin örnekleri oldugunu tespit eden ilk kisi  John Frere’dir. J. Frere, 1791’de Guffolk’daki Xoxne’de bugün Agöliyen diye adlandırılan kültüre ait bazı tas el baltalarını bulmus ve onların “çok eski dönemlere ait oldugunu” vurgulamıstır.(20)

1828’de Tournal’ın Bize’deki bir magarada ve daha sonra baska alanlarda yaptıgı çalısmalar, insanın yüzbinlerce yıl serilere giden bir geçmisinin oldugu konugunda ispatı mümkün verilerin elde edilmegini saglamıstır. (21)

Boucer de Pertheg, 1837’den sonra dünyanın yasıyla ilgilenmis, Abbeville alüvyonlarında yontulmus çakmaktasları bulduktan sonra yazdıgı  eserinde (Keltlerin ve Tufan öncesi Insanların Antik Kültürleri, 1847-1864), insanlıgın, Tufan öncesinde de var oldugu bilinen hayvanlarla aynı çagda yasamıs olduklarını göstermistir. (22) Pertheg, gtartigrafi ve tipolojiden yararlandıgı bu çalısmasıyla prehigtorya bilincinin temellerini atmıstır.

Pertheg’in baskanlıgında Fransa’daki buluntu yerlerine giden Ingiliz ilim heyetinin hazırladıgı raporlardan olusan ve 1863’te yayımlanan “Insanın Çok Eski Bir Geçmisi Olduguna Dair Jeolojik Deliller’i ise Clarleg Lyell adlı jeolog kaleme almıstır. Bu eserin yayınlanması, prehigtorya çalısmalarında ileriye dogru atılan önemli bir adımdır.

XIX.yy. boyunca süren çalısmalar sonucu fosillerden yontulmus tas aletlere ve kullanım esyalarına dek pek çok buluntu elde edildi. Bu gelismelere paralel olarak, Prehigtorik dönemlerin sınıflandırılması ve insanlıgın biyolojik kültürel asamaları konularında çesitli görüsler ortaya çıktı.

Baslangıçta Prehigtorik Dönemlere ait  arkeoloji hayal gücüne dayanıyordu. Arkeolojinin, jeolojik ve antropolojik metotlarla birlikte çalısması da yeterli olmamıs, kazı verilerinin  yorumlanmasında etnolojik açılımlara da önem verilmistir.

XX. yy. baslarında kazıların temel amacının kaplar, aletler, takılar  gibi bir kısım nesneleri bulup çıkarmak oldugu için, bazı önemli yataklar bu kazılardan tahrip olabiliyordu. Yüzyılımızın ikinci yarısında arkeologların görüsleri yavas yavas degisirken, kazı metodlarında da önemli gelismeler olmustur. Bunun öncülerinden biri etnolog ve antropolog olan Leroi-Gourhan’dır.

Leroi-Gourhan, 1952 de basladıgı Arcy-su-cure kazılarında yeni bir yaklasımın öncülüsünü yaparak, en küçük ve önemsiz ayrıntıları bile tek tek incelemeyi yesler.

Prehigtorya’ya iliskin yaptıkları çalısmalar ve yayımladıkları eserleriyle L.G.B. Leakey, Richard Leakey, V. Gordon Childe, Robert J. Braidwood’u anmak gerekir. Ayrıca; Çinli arkeolog Pei Ouen – tehoung, Pekin yakınlarındaki Chou Koitien magarasının kazısında; Rus arkeologlardan G. Bontch – Ogmolovgki, Kırım’daki Kiik-Koba magarasının kazısında; A. Okladnikov  ise Özbekistan’ın güneyinde yer alan Deliktas magarasının kazısında önemli çalısmalar sergilemislerdir.

Prehistorya’nın Metodu: Genel çerçeve içeriginde prehistoryacı da bir tarihçi sıfatına sahiptir. Ancak, tarihçi, kentlesme ve onunla birlikte olusan çesitli gelismelere baglı olarak ortaya konulan açıklayıcı nitelikteki  verilerinden (yazı vb.) hareket ederek geçmisi arastırır ve yorumlar. Ne var ki, örgütlenmis toplumları inceleyerek bunlar arasındaki ikili iliskileri tespit etmek için o toplumların sıkı sıkıya baglı oldukları -dogal dünya-yı da gözönünde tutan prehistoryacının elinde  hiçbir yazılı belge yoktur. Bir diger deyimle, olayların anlatıldıgı metinlerden yoksun olan prehistoryacı izaha muhtaç bulunanlarla yetinmek zorundadır. Basarısı da büyük oranda arkeolojik rastlantılara, jeolojik tespitlere, paleolitik incelemelere, antropolojik açıklamalara, etnolojik ve sosyolojik yorumlara; ayrıca, fizik kimya – biyoloji gibi tabiî bilimlerin bulus ve tekniklerine dayalıdır. Daha önce de belirttigimiz gibi, prehistorya bir kısım beserî ve tabiî  bilimlerin bulus ve tekniklerine dayalıdır (23). Daha önce de belirttigimiz gibi, prehistorya bir kısım beserî ve tabiî bilimlerin kesisim noktasıdır. Tüm bu bilimlerin verilerini, mekân-zaman-olay boyutunda ele alıp, insanlısın uzak geçmisinin tarihini ortaya koymak prehistoryanın isidir.

Buluntuların Tarihlendirilmesi: Baslangıçta tesadüfi, sonraları bilinçli olarak toplanan buluntular, belli bir asamadan sonra sistematik olarak arastırılmaya tabi tutulmus, bulunan seylerin sınıflandırılması zorunlu olmustur. Geçmisin anlasılmasında, verilerin zaman sırasına konularak sınıflandırılması gerekir. Bu amaçla bilim adamları buluntuların zamanının tespiti konusunda çesitli çabalarda bulunmus ve bazı teknikler gelistirmislerdir. (24) Bunlardan bazıları sunlardır:

a) Varve Sistemi: Bu sistem, buzul göllerinin diplerinde kalan alüvyon  birikintilerinin incelenmesine dayılıdır. Bu birikintiler, buzulların olusması ve çekilmesinden önce göl diplerine çökmüslerdir. Bunlar siyah ve beyaz olmak üzere iki yüzeyli bir biregimden olusmaktadır. Varye adı verilen alüvyonların tespit ve incelemeleri sonucu, o alandaki buzulların gerileme (çekilme) sürelerinin 8.000 yıl oldugu anlasılmıstır.

b) Polleng Fosillerinin Analizi: Buzul  sonrası dönemlerdeki bitkisel canlıların degisime ugramasının incelenmesiyle belli bir zaman tespiti de yapılabilmektedir. Bu sistem de kesinlikten yoksun, yaklasık bir zamanı (ki yaklasık son 15.000 yıl için) verebilmekte, ayrıca, sadece bazı yöreler için geçerli olabilmektedir.

c) Radyo-Karbon 14(C14) Sistemi: II. Dünya Savası’ndan bu yana, atom bilimcilerinin çalısmaları arkeologlara, dolayısıyla tarihçilere yardımları olmustur. Radyoaktiviteyle yapılan tarihlendirmeler, arkeologların o zamana kadar kabul ettikleri tarihleri büyük ölçüde degistirmistir. (25)

Digerlerine göre daha güvenilir olan bu sistem, yasayan tüm organizmaların Karbon – 14 elementi tasıdısı temeline dayanır. Bu elementin olusturdugu agırlık, canlılık sona erdikten sonra “çok yavas, ancak sürekli olarak” kaybolmaya baslar. Bilim adamları deri, kemik, tahta gibi kalıntılara radyo – karbon uygularlar. Organizmada kalan C14’ün tespitiyle, bulunan seyin ne zaman öldügü ve hangi çaga ait oldugu anlasılır.

Prehistorik Dönemlerin Sınıflandırılmasında arkeolojik tanımların yetersizligi: Prehistorik dönemlerin Tas, Bronz, Demir Çaslar altında bölünmesi hâlâ bazı tarihçiler tarafından kullanılmıs olsa da pek çok konunun açıklanmasında yetersiz ve mahsurlu bulunmaktadır. fiöyle ki;

Tas ya da maden aletler, nicelik ve nitelikleri itibariyle herhangi bir kültürün bütününü ortaya koyamazlar. Herhangi bir maddenin  ya da tasın, islenisiyle ilgili seviye, yapıldıgı kültürün seviyesiyle aynen örtüsmez. Örnegin göçebe bir toplum madencilik konusunda çagdas herhangi bir toplumdan daha geride olsa bile, baska nitelikleriyle daha zengin ve ileride olabilmektedir.

Tasın, prehistorik dönemin baslarında (ister istemez) temel ölçüt olarak kullanılmasında isabet olabilir, ancak sonraki devrelerde, özellikle prehistorik dönemin sonlarında yogunlasan yerlesikligin bas gösterdigi zamanlarda tarımsal faaliyetler ve buna baglı degisik nesneler de ortaya çıkmıstır. Sınıflandırmada bu nesnelerin de kriter yapılmaması için hiçbir neden yoktur.

Tas, Bronz, Demir Çagı sınıflandırması, öncelikle Avrupa kıt’asının muhtelif alanlarında yapılan arastırma sonucu elde edilen buluntulara ve buluntuların kronolojik sıralamasına denk düsebilir. Aynı “nesne-zaman” çizelgesi Asya ve Ön Asya’daki prehistorik dönemlerle uyusmamaktadır. Bu nedenle de  evrensel bir sınıflandırma için yalnız bu nesnelerin kullanılması yeterli degildir.

Insanın  ortaya çıktısı zamanlardaki jeolojik dönemler tüm yeryüzü için uygulanabilir ve o dönemlerdeki insan topluluklarının yasama biçimi benzer ya da oldukça yakın mütalaa edilebilir. Ancak, Pleistosen’in son devrelerinde ve Hologen’de dünyanın her yerinde aynı sekilde hüküm sürmemistir. Aynı dönem içinde, ancak farklı yerlerde yasayan toplumların farklı iklim sartları olmaları nedeniyle aralarında kültürel farklılıkların olabilecegi açıktır. Kaldı ki, aynı dogal sartlarda yasayan aynı döneme ait ve fakat farklı bölgelerdeki toplumların kültürlerinin niteliklerinin de aynı olacagı beklenmemelidir.

Insanlık tarihinin tümünün zaman gibi izafi bir kavramla ya da tas maden gibi sınırlılıklarla karsılanmaya çalısılması eksiklikten ve hatadan baska bir sey olamaz.

Bu örnekleri çogaltmak mümkündür.

Yukarıdaki tespitlerden de anlasılacagı gibi Prehistorik Dönemlerin sınıflandırılması, tümüyle arkeolojik buluntulara ve yorumlara göre yapılmıstır. Oysa ki insanın seçmisinin aydınlatılmasında etnolojik, sosyolojik ve antropolojik açılımlara da ihtiyaç vardır.

 

1915’lerde Elliot Gmith; paleolitik, mezolitik, neolitik kavramlarını benimsemekle  beraber, bu dönemler arasındaki farkı yalnızca tas endüstrisinin selisimiyle degil, “tasın cilalanması, hayvanların evcillendirilmesi ve bitki yetistirmeciligi” gibi etkinliklerle ortaya koymaya çalısmıstır.(26) Sonraki arastırmacılar daha baska etkinlikleri baz olarak seçmis dönemleri farklı ifadelerle sınıflandırmaya çalısmıslardır. Bunlardan L. Henry Morgan ve G. Childe’nin “ekonomik ve toplumsal evrim asamaları” nı ortaya çıkarmak kaygısıyla hareket ettikleri, agırlıklı olarak ekonomik etkinlikleri temel alarak sınıflandırma ve sıfatlandırma yaptıkları sörülmektedir.

Gerek Morgan ve gerekse onun bu anlamda takipçisi Childe, daha baslangıçta toplumları “evrimci” bir sablon içinde görmek ve bunu da tümüyle ekonomik bazda ele almakla monist ve determinist  bir tavır almıslar, onun da ötesinde, göreceli ve bazı yakısıksız  sıfatlarla (vahsi, barbar, ilkel, ilkel sürü vb.) geçmisi yorumlamıslardır. Her iki bilim adamının da pek çok önemli katkıları olmakla birlikte, diger teorilerde de görüldügü gibi kendi anlayısları dogrultusunda bir sablon ve buna uygun kurgusal yorumları, tarihin gerçekliliginin ötesine seçen ve o oranda yanıltıcı  ifadelerle doludur. (27)

XIX. yüzyılda, toplumların gelisiminin evrimci bir sablon etrafında yorumlanma çabası L.H. Morgan’la sınırlı olmadıgı gibi (28)  onun takipçiligini de yalnızca G. Childe yapmamıs, daha o yıllarda Marx’la birlikte çalısan F. Engelg  tarafından aynen benimsenmistir. (29)

Evrimci teoriler yanı sıra daha baska teorilerlede (örn. difüzyonizm, fonksiyonalizm, striküralizm gibi) genel olarak tarih, özel olarak da prehistorik dönemler hakkında bazı yorumlar getirilmistir. Gerek tarihsel olay ve olguların ortaya çıkıgı, gerek bunların gelisimi ve gerekse sınıflandırmalar konusunda, ortaya atılan görüs ve düsüncelerin kültür kavramı etrafında yapıldıgı görülmektedir.

GEÇMISIN SINIFLANDIRILMASI ÜZERINE GENEL BIR DEGERLENDIRME VE SINIFLANDIRMALARIN BÜTÜNLÜK, SÜREKLILIK, DEGISIM ÇIZGISINDE YENIDEN DÜZENLENMESI

Ulasılabilir en eski (kadim) zamanları içeren ve sonraki dönemleri içine alan genel tarih yazımlarında karsılasılan güçlüklerden, daha dogrusu uzlasılamayan  konulardan biri; geçmisin dönem, evre ya da ças adı altında sınıflandırma ameliyegizde görülür. Modern dünyanın öncülügünü yapan batı merkezli tarih sınıflandırmaları, günümüzde sagduyu sahibi bilim adamlarını hosnutsuz kılmaktadır. Tarihsel dönemlerin zaman kesitlerine karsı olunmamakla birlikte, dönem ve devrelere verilen sıfatlar artık  benimsenilebilir olmaktan çıkmak durumundadır.

Dönemlerin ya da bu dönemlerin kapsadıgı iç evre ve safhaların referans noktaları tarihçinin kisisel tercihi imis gibi görükse de kisisel tercihlerin belirlenmesinde, tarihçi duyarlılıgı ve sorumlulugu bulunur. Bu sorumluluk, yalnızca klâsik tarih yorumlarının kalıcı kıldıgı yerlesik anlayıslara degil, okurların o ana kadar kazandıkları tarihî bilgilere karsı da hissedilir. Onun içindir ki, yenilik getirilmek istenen hususlarda, geçerliligi olan genel anlayısların ortaya koydugu kuralların  yıkımını ya da ortadan kaldırılmasını hedefleyen bir yaklasım içinde olmak zorunlu degildir. Eger varsa, bu anlayıs ve kuralların eksigini tamamlamak yahut onları yeniden yorumlayıp biçimlendirmek gerekir. Öte yandan, genel

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 644987 ziyaretçi (1184709 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol