Benim Çöp Bayramım
Gündüz Vassaf
Çöple Gelenler
Dünyanın Çok Çok Kısa Çöp Tarihi
Arkeoloji, kitapları en çabuk çöp olan bilim dalı. En çabuk eskiyen, geçmişle ilgili bilgiler. Şimdiki bilgimize göre ilk çöplük M.Ö. 400 yılında Atina, ilk çöpçüler 200 yılında Roma’da. Ama 1860 yılında, ABD başkenti Washington’da ne çöplük var ne de çöpçü. Kokudan geçilmeyen şehirde sokaklarda serbestçe dolaşan domuzlar oraya buraya atılanı yemekle meşgul. Domuzları da insanlar. Nerdeyse her mahallede mezbaha var. Beyaz Saray, çöp, domuz dışkısı ve mezbahalardan gelen kokuların merkezinde.
Başkent baştan kokuyor.
Uzayın Gelecek Vaat eden Çöp Tarihi
İnsanoğlu uygarlaştıkça çöpünü toplar, saklar, gömer, yakar, dönüştürerek yeniden kullanır oldu.
Uzayda ilk günlerimize döndük. Orası serbest çöplüğümüz.
Her attığımız, tepemizde bir yerlerde dolanıyor. 1983 yılında, uzayın sonsuzluğunda dolanan küçük bir boya parçası bula bula ABD’nin bir mekiğine çarpıp penceresini kırmıştı. Uzayda biriken çöplerimiz geleceğin arkeologlarının doktora tezleri mi?
Geçmişle Gelecek Arasında Çöpün Hukuksal Konumu
Çöp ne zaman çöp olur? Çöpe attıktan sonra da çöp benim çöpüm müdür?
Bütün bir tavuk yenmeden bozulup atılınca çöp olur. Kümeste ölen tavuk da çöp müdür?
Ya akvaryumda ölen balık? Hastanelerde insanı parça parça kesip, organlarını, kolunu, bacağını çöp olarak atabiliyoruz. Bütünümüz cenaze oluyor. Ameliyatla alınmış kanserli böbrekler, kangrenli bacaklar, işe yaramayan kalplerle dolu hastane çöplükleri. Denizde boş sahipsiz tekne yasalara göre bulanındır. Hastane çöplerinin sahibi var mı?
Peki, evimizin önüne attığımız çöpler kimin?
Demin üstüne oturup şimdi çöpe attığım sandalye ne zaman benim özel mülküm olmaktan çıkar?
Stockholm’da Bir Rum
Arkadaşım belediye otöbüsü şoförü. Annesi babası ilk defa Selanik’in bir köyünden Stockholm’a ziyarete geliyorlar oğullarını. Onunla iftihar ediyorlar; ama onu kınıyorlar da. Çalışkan, kazanmasına iyi kazanıyor, ailesine bağlı ama köydeyken onu böyle mi yetiştirmişlerdi? Ayakkabılarını tamir ettireceğine, plastik poşetleri saklayacağına, her şeyi atıyor.
Babası tahammül edemiyor. Arkadaşım, sabah çöpe attıklarını akşamları işten döndüğünde evde buluyor. İkna ediyor annesi babasını. Artık ev, ilk günlerdeki gibi atılanlarla dolup taşmıyor. Meğer baba yatağının altındaki bavullara koymaya başlamış çöpleri. Çöp için tartışmanın, kalp kırmanın gereği yok. Poşetler, karton kutular dolapta saklanmaya başlıyor.
Arkadaşım bir gün gene işte. Otobüsü kullanırken telsizden mesaj geliyor. Arayan polis, babasını şikayet edip derhal eve gelmesini söylüyor. Vardığında kaldırımda iki koltuk, bir lamba, bir de yazı masasıyla, babası koltuklardan birine oturmuş eliyle de öbür koltuğu tutuyor. Meğer üst kattaki komşu eski ev eşyasını kaldırıma istiflemiş çöpçüler için. Pencereden gördüğü israfa içi giden baba eşyaları teker teker oğlunun dairesine taşımaya başlamış. Komşu, “Çöp benim, çöpümü çöpe atmak istiyorum, sana vermek istemiyorum”, demiş. Anlaşamayınca polis çağrılmış. Karar: çöp, çöp olarak atılmış da olsa, sahibine aittir.
Bremen’de Türkler
Birçok Avrupa şehrinde olduğu gibi Bremen’de de ev eşyasının çöp olarak atılabileceği belirli günler var. Dört Türk üniversite öğrencisi ortaklaşa bir daire kiralamış. Yeni mahallelerinde kendilerinden başka Türk yok. Almanlara göstermek istiyorlar, biz de sizin gibi yaşamasını biliriz; sandığınız gibi ne evimiz sarımsak kokar ne de bahçemizde koyun keseriz diye. Evlerini dayayıp döşeyecek kadar paraları yok. Taşındıktan sonraki ilk eşya atma gününde komşularının attıklarını alıp dairelerine taşımaları dikkat çekiyor, “Ne de olsa Türkler” gibi laflar kulaklarına geliyor.
Yutkunuyorlar; ama mecburlar.
Birkaç hafta geçiyor. Mahallelerinde gene ev eşyası atma günü. Türklerin dairesinde gürültü patırdı. Bağıra çağıra, herkesin dikkatini çekecek şekilde, evlerinden sokağa eşya taşıyorlar. Aralarında Almanca konuşarak, “Ahmet şu televizyonu da atalım yeni modeli çıkmış”, “Bu pantolonlar da ütü tutmuyor” gibi sözlerle eşyalar birikmeye başlıyor evlerinin önünde. Alman komşular hayret içinde. Hiç bu kadar çok eşya atıldığını görmemişler.
Başka bir mahallenin çöp gününde atılan eşyaları sabaha karşı toparlayıp sessizce evlerine yerleştirmişler tekrar atabilmek için.
Birinin çöpü, başkasının….
Çöple Gidenler
Annesi anlatmıştı. Altan Adalı sabah traş olurken aynaya bakmış. Karşısında otuz yıl önce ölen babası. “Anne, babam beni çağırıyor” demiş. Kahvaltısını etmiş. Yılda bir yaptırdığı sağlık kontrolü için Hacettepe Hastanesi’ne gitmiş. Bekleme odasında, sırası gelmeden ölmüş.
İstanbul Gümüşsuyu’ndaki evini toparlamak bana ve iki öğrencisine kaldı. Neyi atacağız, neyi saklayacağız. Çöp ve çöp olmayanı nasıl ayırt edeceğiz? Altan’ın sanat kitaplarını satmak için eve birisini çağırdığımızda pazarlık yaparken, ben ölünce kimseyi bu durumda bırakmak istemem diye düşündüğümü hatırlıyorum. Adama satamadığımız kitaplar, şiltesinin altına gizlediği Playboy dergisinden koparılmış çıplak kadın resimleri, aramızda gömlek ve kazaklarını paylaştıktan sonra kimsenin sahiplenmediği iç çamaşır ve çorapları birdenbire çöp oluverdi.
Sattıklarımız ve aramızda paylaştıklarımız ileride başkalarının çöpü olup olmama sınavından geçecek.
Annem öldükten sonra da evini toparlamıştım.
İtinayla tasnif edilmiş, dosyalanmış, çekmecelere yerleştirilmiş eşya ve evrak üzerine onlara en son baktığı tarihi yazan ve üstünde el yazısıyla “atılabilir” diyen kağıtlar iliştirmişti. Bir gün bakarım diye hepsini sakladım.
Askeri darbeden sonra üniversiteden istifa ettim. Birkaç yıl sonra postaneden gelen ısrarlı çağrılar üzerine, adımlarım geri gide gide üniversiteye varıp, adıma birikmiş üç dört çuval mektubu alıp eve götürdüm. Eminim çoğu açmadan atacağım cinsten. Bir gün bakarım diye hepsini çatı katında saklıyorum.
Farkında mısınız bayramlarımızın hepsinin dini ya da ulusal olduğunun? Doğum günü, evlilik yıldönümü gibi bireysel günlerimizi de kutluyoruz; ama onlar tatil değil. Yazımın kurgusu için “Çöp Bayramı” gerekli. Biriktirdiğimiz o kadar çöp var ki yılda bir değil en az dört gün lazım bayrama hakkını vermek için. Ben de yılın dört gününü tatil ilan ediyorum. Evde kalıp her şeyimizi gözden geçirip, eleyip, elden çıkaracağımız Çöp Bayram’ı günlerine hoş geldiniz.
Her tatilin bir kutlama, anma biçimi var. Müslümanlar kurban keser, Yahudiler, Mısır’da kölelik geçmişlerinin gözyaşlarını anmak için sebzelerini tuzlu suya batırır.
Çöp Bayramı’nda neler yapmalı?
Çöp Bayramı Birinci Gün
Odanızı, evinizi bir güzel kolaçan etmekle başlamalı.
Köşede, az sonra, akşama, yarına okurum diye biriktirip, artık hangi yazıyı okumak için sakladığınızı bile unuttuğunuz gazeteler var. Atmadan önce gene de bir bakayım derken gözünüz ilk okunuşunda hiç dikkatinizi çekmeyen başka bir yazı ya da fotoğrafa takılıyor. Tekrar bakmak üzere başka bir tarafa koyuyorsunuz. İkinci gazetede de ilginizi çeken başka bir şey var. Onu da öbürünün üstüne koyuyorsunuz. Yavaş yavaş önünüzde iki küme gazete oluşmaya başlıyor – eskiden okurum diye sakladıklarınızla şimdi sonra okurum diye bir yana koyduklarınız. Beş, on gazete derken Çöp Bayramı’nın ilk saatlerinin hızla geçtiğinin farkına varıp, gazeteleri tekrar tek bir küme halinde, önce bakılacak olanları sırasıyla tasnif edip bunca yıl biriktirdiğiniz mektuplara yöneliyorsunuz. Kutunun içinde bıraktığınız gibi duruyor kimsenin okumasını istemediğiniz gizli geçmişiniz. İçlerinde lisedeyken sevgilinizin yolladığı saç ve zarfı hala parfüm kokan mektubu, bildik bir roman gibi tekrar okuyorsunuz. Başka bir tomar mektup, yatılı okuldayken annenizden gelenler. İsveç’te çalışma kampında on dokuz yaş yazınızda tanıştıklarınızdan gelen mektuplar başka bir tomar. Dönmeyip Gunilla’yla evlenme düşleri kurmuştunuz o yaz. Komşunun radyosundan gelen müzik sesiyle daldıklarınızdan uyanıp mektupları da eski kutusuna yerleştiriyorsunuz tekrar.
Çöp Bayramı’nın birinci gününde herkesin kendine göre meşgalesi var. Belki de alt kat komşunuz gençliğinden kalma kasetlerden hangilerini cd’ye geçireyim hangilerini atayım diye elden geçiriyordur. Zaten yeni teknolojilerin gelişmesiyle birkaç yıl içinde kasetçalarlar artık imal edilmeyince bunları dinlemek mümkün olmayacak. 1960’lardan kalma yuvarlak teypler dolabın içinde kaç yıldır öylesine duruyor onları çalan alet bozulduğundan beri.
Çöp Bayramının birinci günü her evde aşağı yukarı böyle geçiyor. Eski elbiseler, kaç zamandır giyilmemiş ayakkabılar, bir teli kopmuş olmasına rağmen hala işe yarayan babanızdan kalma şemsiye, Milli takımın Macaristan’ı 3-1 yendiği maçın bilet koçanları, lisede yazdığınız kompozisyonlar, mendilin içinde annenizin sakladığı üç süt dişiniz, Londra’dan hatıra diye aldığınız Diana kartpostalları, artık geçmeyen beş ve on liralık kağıt paralar her evde, bugünün saklandıkları yerden çıkan konukları. Akşama doğru sofraya oturmadan önce, geçmişinizle tekrar bütünleşmiş, günden, şimdiki ailenizden kopmuş durumda, Nisan akşamı pencereden bakıyorsunuz. Karşınızda yeşil yeşil yeni tomurcuklarını açmış ağacın dallarının arasında geçen sonbahardan kalmış iki buruşuk, büzülmüş kahverengi yaprak duruyor.
Çöp Bayramı İkinci Gün
Bugün nesnelerden, dokunabileceğiniz tanıdık her şeyden uzak geçiriliyor. Üstünüzde, bir tek bugün giymek üzere aldığınız pabucu, çorabı, gömleği, pantolonu, her şeyiyle beyaz çöp bayramı kıyafetiniz. Sokaklar, sizin gibi beyaz giyinmiş insanlarla dolu. Hiçbir vasıta çalışmıyor. Vapurlar, uçaklar, otomobiller, otobüsler, bisikletler oldukları yerde, garajlarda, hangarlarda, sokaklarda bomboş duruyor.
Çalışmıyorlar çünkü bu tatil günü kimse bir yere gitmiyor. Herkes sokakta, herkes sessiz. Herkes deprem olmuş da evlerinden çıkmış gibi, kendilerini güvende hissedip dönecekleri anı bekliyor. Kimi zaten evinin önünden uzaklaşmak istemiyor, kimileri belki bir şeyler çalınır diye gözünü kapıdan ayırmıyor, başkalarının evlerine doğru gidecek olsanız da onların bakışları sizi tekrar olduğunuz yere, kendi evinizin önüne yönlendiriyor.
Bugün bir tür ibadet günü.
Dünyanın her köşesinde sessizce geçirilen bir ibadet günü.
Geçmişin düşlerinden arınma günü.
Bugün elinizden geçirirken hayal alemine daldığınız binbir nesnenin anılarından, zamanın çabuk ve beyhude geçtiği, hayatın şaka olduğu izlenimini veren düşüncelerinizden kurtulma, aklınıza takılan miskin esrar aleminden çıkma, düşlerinizi çökerten geçmişin çöplerinden kurtulmanın günü.
Bugünü nasıl geçireceğinizin hazırlığını önceden yapmış olmalısınız. Zihinsel çöplerden arınma meditasyonu uzmanı psikologların hazırladığı el kitaplarından birini çoktan okumuş olmalı, maddi imkanınız yettiyse onların kurslarına çoktan katılmış olmalısınız.
İlk aşama dede ve ninelerinizden bir önceki, hiç tanımadığınız, ne fotoğrafları, ne de onlardan kalma bir nesnenin olmadığı kuşağı düşünmek üzere kurulu. Bu kimilerinin iki, üç kuşak öncesine uzanmalarını gerektirirken, günümüzde yaygınlaşan, kıtalarını, ülkelerini, şehirlerini terk eden göçmenler topluluğu, Avrupa’daki Asyalılar, Amerika’daki Afrikalılar için nispeten kolay. Amaç atalarınızı çöplerinden arınmış en saf halleriyle anabilmek, onların çöpsüz dünyasıyla bütünleşebilmek. Günümüzün çoğu felsefesi, çöpten arınmanın, nesnelerden önce hayal gücümüzde gerçekleşmesi gerektiği düşüncesinde. Geleceğin ideal çöpsüz dünyasını gerçekleştirmenin yolu, atalarımızın geçmişini çöpsüz tahayyül edebilmemizden geçiyor. Onları, onlardan günümüze gelmemiş herhangi bir nesnenin yokluğunda anabilince, insanın en saf haline yaklaşmış olunuyor.
Geçmişin çöpünden arınmaya felsefi olduğu gibi geleneksel dini açıdan da yaklaşanlar var. Cennet ya da cehennemde hiçbir nesne olmadığına göre, meditasyonla nesnelerden ruhsal arınma, öbür dünyada geleceğimize yaklaşmanın en kutsal yolu. Bu yaklaşımı seçenleri sokaklarda hemen ayırt etmek mümkün. Onlar da herkes gibi aynı beyaz giysiler içinde. Onlar da herkes gibi sessiz. Tek farkları kutsal beldelere yapılacak yolculuğa inanan yoldaşların, meditasyonlarını el ele tutuşarak cemaat halinde yapmaları.
Meditasyon güneşin batmasıyla bitiyor. Adet gereği bu saatte herkes evine dönüyor. Dünden kalma, ellerinden geçen eşyalar, mektuplar, eşarplar, dergiler yerlerinde duruyor; ama artık onları algılamamız bambaşka. Çağrıştırdıkları anılar, bizi cezbesinde tutsak edecek alemden arındıklarından, artık saflığımızı bozmayı tehdit eden, bulaşmasın diye uzak durduğumuz mikrop yuvaları. Bir yıl sonraki Çöp Bayramı’nın birinci gününde kolayca atılabilecekler.
Çöp Bayramı Üçüncü Gün
Bugün bireysel çöplerimizden arınmış olarak toplu geçmişimizin çöplerine odaklaşma günü.
Evimiz ya da belleğimizin çatı katında depoladığımız çöpler gibi tarihimizden kalma ağırlıklardan arınıyoruz bugün.
Bugün, toplumsal yaşantımızın nesneleriyle, çağrıştırdıklarını hep birlikte gözden geçiriyoruz.
Geçmişin çöplerine en çok anlam verenlerin yaşlı kuşaklar olduğunu göz önünde tutarak bugün eğitim sistemimizin tam tersi bir yaklaşım uygulanıyor. Hayatımızın ilk yılları, okula gitmeye, okuma yazma öğrenmeye bir engel telakki edildiğinden okullara ancak beş-yedi yıl arası bir zaman geçtikten sonra başlanıyorsa, günümüzde de, geçmişin çöplerinden arınmak için yetişkin olmaya bir engel olarak bakılıyor. Bayramın bu üçüncü gününde, ilkokul çocukları evlerinde ekran başında kendileri için hazırlanmış özel programları seyrediyor. Gösterilenler, yarımşar saatlik dört bölümden oluşuyor.
Birinci program müzeler, ikincisi şehirlerimizde dikili heykel ve abideler, üçüncüsü ibadet yerleri ve nesneleri, dördüncüsü parlamento, mahkeme, okul, hastane, hapishane gibi çeşitli kurumlara ait nesnelerin incelenmesiyle ilgili. Sabah vakti bu dört programı izleyen çocuklardan istenen, kendileri için ilginç olmayan, sıkıcı, çirkin, ürkütücü gelen nesneleri ellerinde tv komuta aletleriyle belli etmeleri. Çocukların tüm seçimleri Birleşmiş Milletler Bilgi Değerlendirme Merkezi’ne iletilip tasnif ediliyor. Akşam vakti dünya televizyonlarının ekranlarında çocukların seçimlerinin sonucu, müzelerin, şehirlerin, okulların, mahkemelerin vs çocukların seçtikleri nesnelerden arınmış yeni görüntüleri gösteriliyor. Bu yıl, kara cübbelerinden arınmış hakimler, Mısırlı firavunların cesetlerinden arınmış müzeler, sıra ve kapılardan arınmış okullar, aydınlığa kavuşmuş ibadet yerlerinden oluşan görüntüler, çocukların dünya merkez bilgisayarına sil komutunu verdikleri başka nesnelerle birlikte, bir sonraki çöp bayramının üçüncü gününde imha edilmek üzere, bilgisayarın çöp belleğine yollanıyor.
Çöp Bayramı Dördüncü ve Son Gün
Bugün şenlik günü.
Bugün bando mızıkanın resmi geçit yaptığı, havai fişeklerin patladığı, meydanlarda insanların şarkı söyleyip dans ettiği, öpüştüğü, televizyonların, sinemaların, kütüphanelerin, ibadet yerlerinin, mahkemelerin, okulların, kitapçıların kapalı olduğu gün.
Bugün geçmişsizliğin günü.
Bugün dünü çağrıştıracak nesne ve görüntülerden uzak, en saf ve çıplak halimizle kendimiz ve birbirimizle kucaklaştığımız gün.
Tarihimiz sakladığımız çöplerden başka ne ki?
24 Nisan, 2005
Boston