ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA
EKSİLTİ (ELLİPSİS) SANATININ (FİGÜR) KULLANIMI
Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
(Use of the Figure of Ellipsis in Poem Book Called “Nefes Almak” of Ziya Osman Saba)
ÖZET
Ziya Osman Saba’nın üslubunu belirleyen en önemli özelliklerden biri, eksilti (ellipsis) sanatını eserlerinde oldukça sık kullanmasıdır. Eksilti hem dilbilgisini hem de üslup bilimi (stylistic) yakından ilgilendirmektedir. Bu durum hem Doğu belagati hem de Batı retoriği için geçerlidir. Eksilti kendini cümle düzeyinde, metin düzeyinde, pragmatik düzeyinde ve üslup bilim düzeyinde göstermektedir. Bizi ilgilendiren ve Ziya Osman Saba’nın şiirlerinde ele almaya çalıştığımız cümle düzeyinde eksiltiler ise öznede, ibarede ve fiilde olmak üzere üç biçimde karşımıza çıkmaktadır. Bu üç biçimden onun şiirlerinde en çok gözlemlediğimiz ise fiil düzeyinde eksiltidir. Fiildeki eksiltinin en önemli işlevi, gereksiz tekrarı engelleyerek anlatımda vecizliği sağlamasıdır.
AnahtarKelimeler: Eksilti, edebi sanatlar, üslup
SUMMARY
One of the most important features which determines Ziya Osman Saba’s style is his frequent use of the figure of ellipsis in his works. Ellipsis is inter-related with grammar and stylistics. This is valid for both eastern belagat and western rhetoric. Ellipsis reveals itself on the level of sentence, text, pragmatics and stylistic. The ellipses on the level of sentence which we are involved in Ziya Osman Saba’s poems are apparent in three different locations in subject, phrase and verb. Among these three we have mostly come face to face with the one which is on the level of verb. The most important function of ellipsis is on verb level is to enable economic narration by preveting unneccessary repetition.
Key Words: Ellipsis, figures of speech, style
Ziya Osman Saba’nın üslubunu belirleyen en önemli niteliklerden birisi, onun şiirlerinde eksilti (ellipsis) sanatından oldukça ustalıklı bir biçimde yararlanmasıdır. Şairin eserlerini bir bütün olarak incelediğimizde, onun “versifikasyon” sanatının temelinde bu özelliğinin bulunduğunu görürüz. Bu yazımızda eksilti sanatı (figürü) teorik olarak ele aldıktan sonra Ziya Osman Saba’nın şiirlerinde bu sanatın nasıl ve ne ölçüde kullanıldığı gösterilmeye ve bu sanatta ısrar edişinin üslubuna kazandırdığı özellikler tespit edilmeye çalışılacaktır. Şairin “Nefes Almak” adlı kitabı araştırmamıza temel olarak alınmış, ancak üslubun genel niteliğini sergileyebilmek için diğer eserlerindeki eğilimler de göz önünde bulundurulmuştur.
Şiir üslubunun açık ve anlaşılır olduğu kadar farklı ve alışılmamış bir dile sahip olması gerektiği başta Aristo olmak üzere bir çok teorisyenin birleştiği ortak bir noktadır. Bu da pratikte dilin normlaşmış kullanımından yapılan şahsi sapmalarla sağlanmaktadır.Dili farklı bir biçimde kullanmanın bilinen en eski ve aynı zamanda en güncel yolu retoriğe ait yöntemlerden yararlanmaktır. Retoriğin önemli bir kısmını oluşturan ve üslubun belirleyicisi olan edebi sanatlar, yazarın tasarrufunu yani dil malzemesi karşısında aldığı tavrı ortaya koyar: Yazar edebi sanatlar yardımıyla çok zaman dilin kendisine sunduğu malzemeyi değiştirir. Bütün edebi sanatlar dil normları dışında olan ya bir eklemeyi, ya bir çıkarmayı, ya bir değiştirmeyi, ya da bir birleştirmeyi gerçekleştirme vasıtalarıdır. Dolayısıyla edebi sanatlar, metinde dört temel işlevi yerine getirirler: Ekleme, çıkarma, değiştirme, birleştirme. Sanatçı bunlardan kendi amacına uygun olanları seçerek sanatını gerçekleştirir.
Edebi Sanatların (figures) Temel İşlevleri
1.Ekleme 2.Çıkarma 3.Değiştirme 4.Birleştirme
(Adjunction) (Suppression) (Substitution) (Opposition)
a.Aphaeresis
b.Apocope
c.Asyndeton
d.Brachylogia
e.Ellipsis
f.Ecthlipsis
g.Synaloepha
h.Synaeresis
ı.Syncope
Yukarıda bir tablo olarak sunduğumuz bu dört temel işlevden Ziya Osman Saba’nın üslubunu belirleyen “çıkarma”dır. Dil malzemesinden “çıkarma” işlemini gerçekleştiren edebi sanatlar, aynı düzeye ait değildir: “Çıkarma” işlemi bilindiği gibi ses düzeyinde, kelime düzeyinde, cümle düzeyinde ve metin düzeyinde olabilmektedir. Ses düzeyinde kendini gösteren çıkarmaya dayalı sanatlar,“aphaeresis”, “syncope”, “apocope”, “ecthlipsis”, “synaloepha” ve “synaeresis” dir. (Bu sanatları Batı retoriğindeki adlarıyla anışımızın sebebi, Batı retoriği ile Doğu belagatinin farklı tasnif sistemlerine sahip olmasıdır. Bu iki sistem, ciddî araştırmalarla mukayese edilip, eş değerlilik sistemleri ortaya konulmadan Türkçe mukabillerinin kullanılmasının doğru olmayacağını düşündük. Yukarıda sunduğumuz tasnif, Batı retoriği için yapıldığından Batı retoriği terimlerini aynen aldık. Konumuzu ilgilendiren bazı sanatların tanımlarını ve bulunabilen Türkçe karşılıklarını vermekle yetindik) Aphaeresis, kelimenin başından, syncope ortasından, apocope ise sonundan seslerin veya hecelerin düşmesi anlamına gelmektedir. Ecthlipsis, vezin gereği seslerin ihmal edilmesiyle oluşmaktadır. Synaloepha, bir kelimenin sonunda ve diğerinin başında birlikte yer alan iki ünlüden birinin ihmal edilmesine dayanmakta, synaeresis de ise iki hece tek bir heceye indirgenmektedir. Bunlar, Ziya Osman Saba’nın şiirlerinde oldukça az sayıdadır ve üslubu belirleyecek bir nitelikte değildir. Bu sebeple araştırmamızda söz konusu sanatlar üzerinde değerlendirme yapılmayacaktır. Sese dayalı çıkarma sanatlarının azlığı, sadece Ziya Osman Saba’da değil devrin diğer şairlerinde de görülen bir özelliktir. Bunun temel sebeplerinden biri Türkçenin yeni ve fonetik bir alfabe ile yazılmasıdır. Söz konusu sanatların ortaya çıkışı ise alfabenin eskiliğiyle yakından ilişkilidir.
Aşağıda bir kaç örneğine yer verdiğimiz bu sanatlardan “syncope”u şairin şahsi tasarrufu olmaktan ziyade günlük konuşma dilinin bir özelliği olarak değerlendirebiliriz.
.......................................
Duymak havayı bağrında
(Nefes Almak, N.A., s.5)
..........................................
Anamın toprağı Eyüpsultan
(İstanbul, N.A., s.13)
..................................................................
Yumruklasan ğöğsünü bir boş yankı duyulur.
(Gün Gelir, N.A., s.40)
...................................................
Kim bilir kaç günü kaldı
Ömrümüzün?
(Kim Bilir, N.A., s.41)
Çıkarmaya dayalı sanatlardan diğer ikisi “brachylogia” ve “asyndeton” yani “bağlaçsızlık”dır. Cümlenin yapısıyla ilişkili olan bu sanatlardan brachylogia, kelimeler, asyndeton ise cümlecikler veya kelime grupları arasındaki bağlaçların ihmali anlamına gelmektedir. Şairin sıkca baş vurduğu bu iki sanat aşağıda da görüleceği üzere şiirlerde değişik işlevler yüklenmektedir.
İçinde yaşadığı ortamdan kurtulup özlemini duyduğu farklı ülkelere seyahat etmek isteyen şair, aşağıdaki şiirde sözkonusu ülkeleri ard arda sıralayarak hem örnekler sunmakta hem de bağlaç kullanmamak suretiyle bu fikrin onda yaratmış olduğu çoşkuyu, heyecanı okuyucuya daha iyi aksettirmektedir. Dolayısıyla bağlaçsızlığın belli bir ruh halinin aktarılmasına hizmet ettiğini söyleyebiliriz.
................................................
Okurum pupalarında yazılanları
Adlarını, denizleraşırı limanları:
Liverpool, Oslo, New York, Philedelphia...
.....................................................
Avrupa, Amerika, Asya, Avustralya
Yaşamak, yaşamak ey dünya!
Sana doya doya...
(Denizler Aşırı, s. N.A., 16-17)
Artık ebediyete göç etmiş ancak resimlerde kalmış aile yakınlarının konu edildiği “Eski Resimler” başlıklı şiirde de benzer bir biçimde belli bir ruh halinin aktarılmasına veya vurgulanmasına yaradığını görmekteyiz. Aşağıdaki şiirde örneğine rastladığımız her iki sanatın bir arada kullanılması durumuna başka şiirlerde de rastlamaktayız.
.............................................................
Tanrım mı onları yanına çağırmış?
O günlerden, o günlerden kimse kalmamış!
Koçyiğit delikanlı, eli yüzü düzgün taze,
Anneanne, anne, amca, hala, dayı, teyze
-Daha baş başa, daha el ele, diz dize-
Bakıp bakıp gülümserler sade,
Taştan heykeller gibi, resimler ötesinde.
(Eski, resimler, N.A., s.45)
İsimleri niteleyerek varlıkları tasvir etmek brachylogianın gözlemlediğimiz bir diğer özelliğidir.İlk şiirde havayı, ikinci şiirde ise çocuğu niteleyen sıfatlar arasındaki bağlaçların ihmal edilmiş olması bu sanatı doğurmuştur.
Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.
........................................................
(Nefes Almak, N.A., s.5)
Sarışın, esmer, çelimsiz, tombul,
Yarın, öbür gün tek odama dolacak.
Kız mı oğlan mı bilir miyim,
Bilir miyim kaç çocuğum olacak?
............................................................
(Yeryüzünde, N.A., s.8-9)
İfadeye hız ve ritim kazandırmak ise asyndetonun şiirde üstlendiği işlevlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
O mesut, o hayal ülkede,
Yeşillikte, serinlikte, gölgede.
Gene aramızdaymış Ata’m,
Belki annemle babam,
Kardeşim Cahit Sıtkı,
Ah, o yaşamanın tadı!
Herkesin eşi, dostu,
Soyu sopu, evladı...
(Hayal Ülke, N.A., s.22)
Bağlaçsızlığı (asyndeton) gözlemlediğimiz bir diğer yer de sık olmamakla birlikte hitaplardır.
...................................
Dertliler, hastalar, evde kalmış kızlar,
Bütün bahtsızlar
Mesut olmak vardır,<