edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  => Attila İlhan Şiiri-DoDoç.Dr. Yakup ÇELİK
  => Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları-Svetlana Uturgauri
  => Karagöz'e Ezgi-Satı Erişen
  => Orta Oyunu Eksikliği-Nihal Türkmen
  => Orta Oyunu ve Karagöz-Nihal Türkmen
  => Dilin Yapısı ve Toplumun Yapısı-Emile Benveniste
  => Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık-İrem Onursal
  => Asansörle Yükseltilmek İstenen Çukurlar-Can Yücel
  => KÜLTÜR VE ÖTESİ-Cemil MERİÇ
  => Türkoloji-Cemil MERİÇ
  => Tevfik Fikret ve Batı Retoriği-Rıza Filizok
  => Estetik tarihimize bir bakış-Arslan Kaynardağ
  => MÜRSEL MECAZ-Rıza FİLİZOK
  => Başlıca Dil Bilimi Akımları-Prof.Dr. Rıza FİLİZOK
  => ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA -Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => HİKAYE VE ROMANDA “ANLATICI”YA GÖRE METİN TİPLERİ, - Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => GÖSTERGEBİLİM-Yard. Doç. Dr. Mustafa Ö Z S A R I
  => TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR ÇERÇEVESİNDE ULUSAL KÜLTÜR-Prof. Dr. Emre Kongar
  => TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL ÖZ-ANLAYIŞI: AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN BİR ZENGİNLİK-Emre Kongar
  => BARIŞ KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ-EMRE KONGAR
  => GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR-EMRE KONGAR
  => YENİ EMPERYALİZM, HUNTINGTON VE ELEŞTİRİSİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE-Emre KONGAR
  => DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ SORUNLARI-Emre Kongar
  => AVRUPA BİRLİĞİ'NE "ONURLU VE BAŞI DİK" GİRİŞ NE DEMEK-Emre Kongar
  => TOPLUMSAL VE SİYASAL GELİŞMEMİZİ ETKİLEYEN MARKALAR-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME, MİKRO MİLLİYETÇİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ANAYASAL VATANDAŞLIK-Emre KONGAR
  => NİYAZİ BERKES'DE ÇAĞDAŞLAŞMA KAVRAMI-Emre KONGAR
  => KEMAL TAHİR-Hilm Yavuz
  => OYUNLARIM ÜSTÜNE-Nazım Hikmet
  => OYUN YAZARI OLARAK-Ataol Behramoğlu
  => POPÜLER EDEBİYAT- M. Orhan OKAY
  => HER SÖZ BİR ŞEY SÖYLER-Feyza HEPÇİLİGİRLER
  => Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
  => ROMANDA KURMACA VE GERÇEKLİK
  => Fuzûlî’nin Hikaye-i Leylâ ve Mecnun’u
  => SEZAİ KARAKOÇ ve HİS “;KAR ŞİİRİ”;-Selami Ece
  => İSTANBUL’UN AHMED MİDHAT EFENDİNİN ROMANLARINA TESİRİ
  => AHMET MİDHAT’A ATFEDİLEN BİR ESER: “HÜKM-İ DİL” VE MANASTIRLI MEHMET RIFAT
  => CEZMİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
  => "EDEBİYATEĞİTİMİ"NDE "EDEBÎ METİN"İN YERİ VE ANLAMI
  => Mustafa Kutlu ve Rüzgârlı Pazar
  => BİR BİLİM ADAMININ ROMANI” ÜZERİNE GEÇİKMİŞ BİR TAHLİL
  => ÖLÜMÜNÜN 50. YIL DÖNÜMÜNDE
  => “MİT”TEN “MODERN HİKÂYE” “HİKÂYE”NİN SERGÜZEŞTİ
  => EDEBİYAT DİLİ/EDEBÎ DİL
  => BİR NESLİN VEYA BİR ŞAİRİN ROMANI: MÂİ VE SİYAH
  => İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
  => CAHİT KÜLEBİ
  => TEVFİK FİKRET’İN ŞİİRLERİNDE TRAJİK DURUM
  => MEHMED RAUF’UN ANILARI yahut EDEBÎ HATIRALARIN YAYIMI ÜZERİNE BİR DENEME
  => MEÇHUL BİR AŞKIN SON NAĞMELERİ: TEVFİK FİKRET’İN “TESADÜF” ŞİİRLERİ / YARD. DOÇ. DR. NURİ SAĞLAM
  => Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ1
  => Tanzimat Dönemi Oyun Yazarliginda Batililasma
  => SİNEMA VE EDEBİYAT TÜRLERİ
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ, ESTETİK BİR HAZZIN EDİNİMİ
  => EDEBÎ TENKİT
  => ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE KİMLİK SORUNU
  => Halit Ziya ve Mehmet Rauf'un hayatları ile romanları
  => YAZIN VE GERÇEKLİK
  => MİLLÎ EDEBİYAT
  => HECE-ARUZ TARTIŞMASI/ Arş.Gör.Oğuzhan
  => AHMET HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE ATEŞİN DİLİ / ARŞ. GÖR. VEYSEL ŞAHİN
  => ROMAN TEKNİĞİ BAKIMINDAN YABAN
  => TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE COCUK EDEBİYATI
  => KADIN VE EDEBİYAT
  => Şiirin Temel Özellikleri-Christopher Caudwell
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ: HERMENEUTİK BİR YAKLAŞIM Vefa TAŞDELEN
  => VOLTAİRE VE ROUSSEAU ETRAFINDA AYDINLANMA ÇAĞI FRANSIZ YAZINI
  => TÜRKİYE’DE ULUSAL KÜLTÜR TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA ÇAĞDAŞ UYGARLIK SORUNU
  => EDEBİYATIN DİLİ ÜZERİNE
  => TARİHİN SINIFLANDIRILMASI
  => Türk Milletini Uyandıran Adam: Attila İlhan
  => EDEBİYAT DERSLERİNİN İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA
  => "Yalancı şöhretlerin Gerçek Yüzünü Ortaya Koydum"-Hilmi Yavuz
  => AVRUPA BİRLİĞİNİ YARATAN NEDENLER VE TÜRKİYE Metin AYDOĞAN
  => DİVAN ŞİİRİYLE HALK ŞİİRİNDE ORTAK BİR SÖYLEYİŞ BİÇİMİ
  => divan şiirindeki sevgili tipini alaya alan bir roman
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ
  => BAĞLANMA VE ÇELİŞKİ
  => Antik Çağ’da Tarih Yazmak
  => TARİHÎ ROMANDA POST-MODERN ARAYIŞLAR
  => Kültürel Batılılaşma
  => GARPÇILAR VE GARPÇILAR ARASINDAKİ FİKİR AYRILIKLARI
  => Harf Devrimi Üzerine Yeniden Düşünmek
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => KEMÂL AHMED DEDE VE TERCÜME-İ MENÂKIB-IMEVLÂNÂ’SI
  => TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA
  => Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ
  => ŞAİRANE BİR ÇEVİRİ yahut TOPLUMBİLİMİN SERÜVENLERİ Cemil MERİÇ
  => 47 LİLER YAHUT BİR ROMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  => ZAMAN, ZAMAN – I TERAKKİ Cemil Meriç,
  => Kırk Ambar (Cilt1)
  => KADIN RUHU, Cemil Meriç
  => Umrandan Uygarlığa-C.Meriç
  => Balzac’tan önce modern roman-Cemil Meriç
  => ARİSTARK’LA ZOİL-c.meriç
  => ELİNDE CENNET AÇAN ZEND AVESTA- c.meriç
  => SELEFÎLİK–SÛFÎLİK VE ÂKİF-SÜLEYMAN ULUDAĞ
  => Mehmet Âkif- Mâhir İz’e Yazdığı Mektuplar
  => DİDO SOTİRİYU’NUN ROMANI GİBİ BİR ROMANIMIZIN OLMAYIŞI
  => HİLMİ YAVUZ’UN DENEMECİLİĞİ
  => İRONİ KAVRAMI, GERÇEKÜSTÜCÜLÜK VE ERCÜMEND BEHZAD LAV ŞİİRİ ÜZERİNE
  => OKUNAMAYAN ROMANLAR
  => Gelenekçilik Geleneğe Dahil Değil
  => Türk Tiyatrosunda İronik Söz, İronisiz Metin
  => Postmodernist İroni
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN SİYASİ ETKİLERİ
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
  => Savaş
  => Newton, Goethe ve Sosyal Bilimler
  => Bir Afyon (!) Olarak Diktatörlükten Demokrasiye Futbol
  => Adorno Yüz Yaşında
  => Theodor Adorno: Kültür Endüstrisini Yeniden Düsünürken
  => ADORNO'NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => ADORNO’NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => Frankfurt Okulu
  => TARİHİ MADDECİLİK VE KAPİTALİZM - ÖNCESİ TOPLUMLARASYA TOPLUMU - FEODALİTE Asaf Savaş AKAT
  => POSTMODERNİZM GEÇ KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL MANTIĞI
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 2
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 3
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco 2
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak 2
  => Türkoloji Araştırmaları Makaleler Veritabanı
  => Yeni Makaleler
  => Türkoloji Araştırmaları Dergisi
  => Türkoloji Makaleleri
  => ŞAİR DUYARLILIĞI Afşar TİMUÇİN
  => Yazılar.....
  => SEÇME YAZILAR
  => EDEBİYAT Tez / Makale / Kitap ara
  => Orhan Pamuk: Babamın bavulu Nobel konuşması
  => PiVOLKA'da Çıkan Yazılar
  => Amin Maalouf Üstüne
  => Öykünün Yüzyılı /Feridun ANDAÇ
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Felsefesinde Bir Hareket Noktası Olarak Teoman Duralı-oktay taftalı
  => Sofist Bilgeliğin "Empirist" Dayanakları Üzerine 0.TAFTALI
  => Birlik ve Liderlik Hayalleri O.TAFTALI
  => Eğitilemeyen Bir Varlık Olarak İnsan O.TAFTALI
  => Çağdaş Bir Tarım Toplumuna Doğru O.TAFTALI
  => Sosyo-Politik Bağlamda Bir Dekadans Olarak Bilgi Toplumu O.TAFTALI
  => Aşkla Varolan Hayatlar O.TAFTALI
  => Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel O.TAFTALI
  => Nihat Genç Yazıları
  => Batılı Tarih Bilimi ve Tarihin Mantığı
  => Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI
  => Bir Savaşın Kavramları Üzerine
  => Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI
  => Değer Üreten Hayatlar
  => Doğu'nun Hayal Ülkesi O.TAFTALI
  => Dostlukla Yükselen Hayatlar O.TAFTALI
  => Şiirimizin Hazin Sonu O. TAFTALI
  => Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI
  => Yalanın Fenomenolojisi O. TAFTALI
  => Günümüzde Medya Kılavuzluğu - Günümüzde Medya Kılavuzluğu
  => Ermeni Meselesinin Kökenini Batının Irkçılığında Aramak Lazım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  => Osmanlı’dan Lozan’a Musul-Kerkük
  => “Sözümü Tutamadım, Artık Yaşayamam” Turhan Feyizoğlu
  => Gerilla Mustafa Kemal ve Türk Yurtsever Kurtuluş Hareketi Turhan Feyizoğlu"
  => SİYASİ TARİH YAZILARI -YEREL TARİH YAZILARI
  => Yazarlar - yazılar
  => TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DÜŞÜNSEL - SİYASAL TEMELLERİ
  => yazılar 1
  => yazılar2
  => türk dünyası
  => Derin devlet
  => YAZILAR,
  => SOSYOLOJİ.
  => YAZILAR,,.
  => TANZİMAT DÖNEMİ
  => İdealizm-Realizm
  => Cemil Meriç..
  => ilhan berk
  => NİYAZİ BERKES’İN TÜRK KİTLE İLETİŞİM TARİHİNE KATKILARI
  => yazılar.
  => yazılar..
  => yazılar,
  => yazılar,,
  => yazılar.,
  => YAZILAR.
  => YAZILAR..
  => YAZILAR-
  => YAZILAR-,
  => yazılar.1
  => y.1
  => y.2
  => y.3
  => y.4
  => y.5
  => y.6
  => y.7
  => y.8
  => y.9
  => y.10
  => y.11
  => y.12
  => y.13
  => y.14
  => y.15
  => y.16
  => y.17
  => y.18
  => y.19
  => y.20
  => y.21
  => y.22
  => y.23
  => y.24
  => y.25
  => y.30
  => y.31
  => y.32
  => y.33
  => y.34
  => y.35
  => y.36
  => y.37
  => y,38
  => y.39
  => y.40
  => y.41
  => y.42
  => y.43
  => y.44
  => y.45
  => y.46
  => y.47
  => İnsan-Mekan İlişkileri
  => SANAT VE ELEŞTİRİ
  => Türkiye’de olumsuz Pierre Loti eleştirileri
  => TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
  => ATATÜRK,
  => MAKALELER:
  => MAKALELER,
  => yz
  => yz1
  => yz2
  => yz3
  => yz4
  => yz5
  => yz6
  => yz7
  => yz8
  => FRIEDRICH NIETZSCHE’NİN TARİH ANLAYIŞI
  => Edebiyat Nedir?
  => YM1
  => YM2
  => YM3
  => YM4
  => YM7
  => YM8
  => YM9
  => İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu
  => Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği
  => Toplumsal Cinsiyet Düzenlemeleri
  => Psikanalitik ve Post-Yapısalcı Feminizm ve Deleuze
  => Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden İroni Tür ve Tekniklerinin Gelişimi ve Bazı Uygulama Örnekleri Tarihi Gelişim
  => İroni ve Melankoli*
  => İroni, Nostalji ve Postmodern
  => “Daha İyi Anlamak İçin Daha Fazla Açıklamak” İsteyen Bir Yorumbilimci: Paul Ricœur
  => Kendi (Paul Ricœur Üstüne)
  => Sersemleşme Okulu
  => Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme
  => Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği
  => Sonbahar Mitosu: Tragedya*
  => Ayrışma, Çatışma ve Fanatizm
  => Fanatizm İlkelliktir
  => Tuhaf Bir Çocuk
  => Huzursuz
  => Benjamin’in Mistisizmine “Üç Yönlü Yol”
  => Renan, Irk ve Millet
  => Varlık, Benlik, Hatırlayış ve Unutuş Üzerine
  => Hangi Kilidin, Hangi Anahtarı?
  => Romanda Tarih
  => Bugün Psikanalizi Tartışmak
  => Kültürde Bakış
  => 1930 Goethe Ödülü Dolayısıyla Frankfurt Goethe Evi’nde Konuşma
  => Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorusu
  => Metafiziğin Kalesi Hakkında Düşünmek
  => Hakların İadesi
  => Modern Etiğin İki Temel Direği Agnes Heller
  => Ezoterizme Genel Bir Giriş
  => Turnanın Semahı, Ezoterizmin Zamanı: Bektaşi ve Alevi Zaman Kavrayışla
  => Yeni sayfanın başlığı
  => Ulus-Ötesinden Hukuka Bakmak: Jürgen Habermas
  => Yeni Perspektifler Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz
  => Orlan: Kırılan Ten Kubilay Akman
  => Pusudaki Ten, Vice Versa
  => Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
  => Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme
  => Benim Çöp Bayramım
  => Kamu Yeniden Kurulurken Kadınlara Ne Olacak?
  => Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant
  => Kant ve Üniversite İdeası
  => İki Yüzüncü Ölüm Yıldönümünde: Immanuel Kant ve Kantçılık
  => Kant ve Yeni Kantçılık
  => Otuz Beşinci Gece: Ruh, Can, Hayat, Ölüm, Akıl ve Öte Dünya Üzerine1
  => Ölüm Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler
  => Ölüme Karşı Ölüm
  => Avrupa İçin Yeni Bir Ethos Üzerine Düşünceler
  => Avrupa ve Ötekileri
  => Sûfî Şiirinin Poetikası
  => Byron ve Romantiklik
  => Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti
  => Balkanlar: Metaforların Çarpıştığı Bir Savaş Alanı
  => Badiou: Etik Üzerine
  => “Semen est Sanguis" Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kan
  => Âdet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar
  => Said ve Saidciler ya da Üçüncü Dünya Entelektüel Terörizmi
  => Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken
  => Adorno ve Tanrının Adı
  => Kant, Adorno ve Estetiğin Toplumsal Geçişsizliği
  => Adorno ve Berg
  => İbn Battûta Seyahatnamesi
  => Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
  => Yamalı Çelişkiler Semti: Saraybosna'dan Yenibosna'ya
  => Halkla Birlikte Bir Çağdaş Kent Söylemi Üzerine
  => Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
  => Selçuklular Anadolu’da
  => Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd Dönemine (1220-1237) Bir Bakış
  => 13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret
  => Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim (Bir Giriş)
  => Nietzsche ve ‘Akla’ İsyan
  => Bizans Manastır Sistemine Giriş
  => Öğrenci Radikalizmi Üzerine Düşünceler
  => 1968’i Yargılamak ya da 68 Kuşağına Mersiye
  => “Gelecekte İnsanlara Çok Güzel Görüneceğiz”
  => Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
  => Üniversitede Psikanaliz Öğretmeli miyiz? Sigmund Freud
  => Psikanalist Kimdir?
  => Nerelisiniz?
  => Irak’a Kant Çıkarması
  => Bizans Şaşırtıyor
  => 12 eylül dosyası
  => FETHİ NACİ: Cesur, Gerçekçi Ve Halkçı... İzzet Harun Akçay
  => SON OKUDUKLARIM- İzzet Harun Akçay
  => Sabahın yalnız kuşları-İzzet Harun Akçay
  => Bir Portre - Cahit Sıtkı TARANCI - Şükran KURDAKUL
  => ŞİİR NEDİR? Cahit Sıtkı TARANCI
  => Afşar TİMUÇİN - Şair Duyarlığı
  => Ahmet KÖKLÜGİLLER - Karacaoğlan'ın Yaşamı ve Şiirleri
  => Atilla ÖZKIRIMLI - Dadaloğlu ve Çevresi
  => Aysıt TANSEL - Metin Eloğlu
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI

Bir Hayat Alanı Olarak Aile

İçinde doğup büyüdüğümüz aile ortamı hakkındaki algımız çoğunlukla zayıftır. İnsanın, hayatı mümkün kılan atmosferi, balığın, içinde yaşadığı suyu algılayamaması gibi bir durumdur bu. Henüz hayatın başlarında, özellikle ilk gençlik yıllarında bu algı belki en zayıf noktasındadır. Hayatın en büyük öğretmeni olan ölümlülük bilinci, gençlik çağlarında hemen hemen hiçbir şey ifade etmez. Bu, iyiki böyledir. Gençliğe özgü gözüpekliğin, isyankârlığın, başeğmezliğin, adalet tutkusunun ve tarihte sıkça rastlandığı gibi, bu uğurda ölümü kolayca göze alabilmenin imkânı, gençliğin ölüme uzak olmasındandır. Yine bu nedenle olsa gerek, genç şairler ölüm imgesini şiirlerinde çok kolay ve sıkça telaffuz ederler. Ancak yaş ilerledikçe, içinde ölüm geçen dizeler yazmak gittikçe zorlaşacaktır.

İşte bu delikanlı çağlarda, aile de benzer bir duyguyla algılanır. Kadın veya erkek, genç ve yiğit bir „delibaş“ için, ailesini bir gecede terk edip profesyonel bir devrimci olmak işten bile değildir. Yine gençlikte, sık sık öteki aile bireyleriyle çatışmak, eve misafirliğe gelen amca, dayı, hala gibi, öteki aile bireyleriyle karşılaşmamak için kendini içerki odaya kilitlemek, hatta bir gün, aileden uzakta yaşamayı, denizaşırı ülkelere maceralara koşmayı hayal etmek, çok sık rastlanan bir durumdur.

Bazı istisna veriler dışında, özgürleşmek isteyen genç insanın önündeki ilk engel, en yakınları, yani ailesidir. Özgürlük tutkusu ve aile ikilemi arasındaki çatışma hayli yorucu, ama bir o kadar da heyecan vericidir. Ve nedense gençlikte, bu sürecin tahripkar etkileri üzerinde fazlaca düşünülmez. Biz henüz gençken, anne ve babalarımızın da genç olması, bizi, onlar için kaygılanmaktan ve anlayış göstermekten alıkoyar...

Aile, çoğu kez yokluğunda farkına varılan, ırak düşüldüğünde veya yitirildiğinde önemi anlaşılan hayat alanlarımızdan birisini oluşturuyor. Henüz içindeyken, ayrı düşmemişken aileyi, üstelik ortalama ve sıradan bir aileyi, bir hayat ve sevgi alanı; bir varoluş imkanı olarak algılamak ve öyle yaşamak büyük bir zenginliktir. Gelgelelim genç insan, aynı zamanda kısmetini tepebilen bir gözüpekliğe sahiptir.

BİLİMSEL VE İDEOLOJİK AİLE

Sosyolojiden antropolojiye, tarihten psikolojiye kadar aydınlanmacı Batı bilimleri, yerli yersiz her şeyi bilimle açıklama, bilimsel temellere oturtma, kategorize etme, sınıflandırma eğilimlerinin bir sonucu olarak, aile hayatını da içinden çıkılmaz bir muammaya dönüştürmüşlerdir. İlerlemeci Batı aklı aile kavramını, bir kurum olarak tasarladığı andan itibaren, tarihte bu kurumun oluşumunu, tarımın, köleliğin ve sömürünün ortaya çıkışıyla açıklamaya çalışmıştır. Bilimsel antropolojik verilere göre, tarihin derinliklerinde ilkel komünal bir hayat süren toplumlarda aile yoktur. Kadının ve erkeğin ortak olduğu bu toplumlarda çocuklar da topluma aittir. Babaları belli olmayan farklı kuşaklar ve aynı kuşaktan karındaşlar arasında yatay ve dikey anlamda cinsel ilişki, yani ensest söz konusudur. Bu durumda ve anılan toplumlarda aşk, yani hayatını tek bir insana adayarak, onunla birlikte yaşayıp ölme duygusu yok muydu acaba, kim bilir?

İnsanı ve tarihi, „ilkel olan’dan gelişmiş olana’a“ doğru yol alan bir tren gibi tasarlayan aydınlanmacı akıl, aşkı da herhalde tarihin ilerlemiş dönemlerine ve ileri toplumlarına özgü bir veri olarak düşünüyordu.

Bu durumda özetle: mülkiyetin ve miras kuralının ortaya çıkışı, ailenin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Mülk sahibinin, üretim etkinliğine ve iş bölümünün konumuna göre aile, anaerkil ve ataerkil şekiller almış ve mülkiyetin oluşum süreci içinde, çocukların babalarının da belli olması zorunlu hale gelmiştir. Miras hukukuna göre ebeveynlerin belirli olması, giderek ensest ilişkilerin de yasaklanmasını öngörmüştür, vs.

Fikir üretme enerjisini çatışma kültüründen alan Batı aklı, öte yandan da aileyi kutsallaştırmak; ama ille de bir kurum olarak kutsallaştırmak için olağanüstü çaba harcamıştır. Kilise tarafından aile düzeninin kutsanarak, tek eşliliğin yüceltilmesiyle, mülkiyet sistemi arasında doğrudan bir bağıntı olduğu elbette su götürmez. Ancak mülkiyet ilişkileri esas alındığında, çok eşli feodal aile yapısının da tarihin bir başka döneminde kutsandığını varsaymak gerekiyor.

Yanısıra hıristiyan misyoner biyologlar tarafından, Yunuslar, çeşitli maymun türleri gibi yüksek memelilerin, aile yaşamlarını anlatan sayısız araştırmaların yapıldığına, belgesellerin çekilerek, bu yoldan dünyaya belli mesajlar verilmeye çalışıldığına da tanık oluyoruz.

Batı’da, bir taraftan her türlü sömürüyü gizliyerek, kutsal ve dokunulmaz aileyi dayatan kilise, öte yandan ise 18. yüzyılın Avrupa merkeziyetçi antropologları ve onların günümüzdeki uzantılarının iddia ettikleri gibi, enseste dayalı çok eşli insan türü öne çıkarılıyor.

Bu birbiriyle çelişen biyolojik, antropolojik ve ahlaki çıkarımların hangisinin doğru veya hangisinin yanlış olduğu üzerinde durmuyorum. Beni, günümüzde ortaya çıkan daha da acımasız bir sonuç ilgilendiriyor: Şimdi, modern toplumlarda giderek geleneksel ailenin çözüldüğünü, hatta neredeyse ortadan kalktığını görüyoruz, güzel. Fakat kilisenin bir sömürü mekanizması olarak korumaya çalıştığı geleneksel ailenin ortadan kalkması, yeryüzünde kadın ve çocuklar üzerindeki modern sömürünün, tarihin en acımasız düzeyinde seyrettiği bir döneme denk geliyor. Yani sömürü sisteminin bir yapı taşı olduğu varsayılan aile dağılırken, yeryüzünde sömürü katsayısı amansız biçimde artıyor. Muhafazakârlığın merkezi olarak kabul edilen ailenin dağıldığı yüzyıl, yeryüzünde muhafazakarlığın doruğa tırmandığı bir dönemle örtüşüyor. Üstelik modern toplumda aileden soyutlanarak yalnızlaşan birey, ekonomik sömürünün ötesinde, bambaşka tehditlerle ve ruhsal açmazlarla karşı karşıya kalmıştır. Anlaşılan ister sağdan, isterse soldan, Batı aklının aileyi açıklayarak, bu konuya ilişkin herhangi bir sorunu çözdüğü oldukça tartışma götürür.

 

Tarihte ve günümüzde, aile içinde ciddi bir sömürünün varolduğu elbette söylenebilir. Ancak memeli canlıların da önemli bir kısmının sürdürdüğü aile yaşamını, insan örneğinde sömürü mekanizmasıyla gerekçelendirmek / nedenlendirmek pek ikna edici gelmiyor. Bana kalırsa sömürü, sosyo-ekonomik bir veri olmasına karşın, ailenin mevcudiyeti korunma içgüdüsü ve güvenceyle ilgili biyolojik bir veridir. Bu bağlamda aileyi sömürüyle gerekçelendirmek, bir insanın orta boylu veya kıvırcık saçlı olmasını sömürüyle gerekçelendirmeye benziyor. İnsanın, sömürü ilişkilerinde yer almasıyla saç şekli arasında bir bağıntı olmadığı gibi, aile denen toplu yaşam şeklinin de, sömürü ilişkilerinde yer almasında sebep sonuç ilişkisi aramak, biraz zorlama görünüyor.  

Biyolojik verilerin ekonomik yaşamla bağıntısı, her zaman ve her koşulda sebep- sonuç ilişkisi içermeyebilir. Belki de aile, biyolojik varlığın, tabiattan gelen fiziki dış tehditlere karşı korunması ve soyun devamını öngören irade sayesinde, küçük bir dayanışma birimi olarak ortaya çıkmıştır.

Aslında çoğu insani durumda olduğu gibi, aileyi de bilimsel ve mantıki olarak açıklamaya çalışmak can sıkıcıdır. Çünkü aile salt maddi bir birliktelik değil, aynı zamanda tinsel / manevi bir birlikteliktir. İnsanın tinsel durumlarını bilimle açıklama çabası çoğunlukla büyüyü bozar. Ve büyünün bozulduğu yerde dünya renksizleşir. Tıpkı aşk gibi, aile de bilimin değil, sanatın, şiirin konusu olmalıydı.

AŞK VE AİLE

Aşk’da tutku vardır, aile’de de. Tukusuz bir aşk biter, tutkusuz bir aile ise dağılmak zorundadır. Aşk’da acı vardır, aile’de de. Acı yaşamamış bir aile, zaten aile olmamıştır. Aşk kimi zaman otorite, kimi zaman da isyan içerir. Aile’de otoritesiz ve isyansız gün geçmez. Aşk umut ve umutsuzluk içerir. Her aile umut ve umutsuzluk üzerinde sayısız inişler çıkışlar yaşamıştır. Aşk, şiddet, öfke ve hatta nefret içerir. Şiddet ve öfke barındırmayan, nefrete bulaşmamış aile ise yok gibidir. Aşk sevinç ve coşku içerir. Birçok olumsuzluklarına rağmen, ailemizle birlikte yaşadığımız tek bir sevinç, tek bir coşku, bir ömre bedel değil midir? Parasızlık bir aşkı bitirebildiği gibi bir aileyi de dağıtabilir. Ama bazı toplumlar, hâlâ toplum olabiliyorlarsa, parasızlığa direnen aşklar ve aileler çoğunluktadır. En başından itibaren bazı aşklar yalan olabildiği gibi, yalan üzerine kurulu aileler de olabilir. Aşk’da vefa ve dayanışma esasdır. Ailede vefasızlık ve dayanışma eksikliği felaket getirebilir. Aşk’ın merhametle bütünleşmiş şekli sevgidir. Aile için ise merhamet, olmazsa olmaz bir dayanaktır. Aşk özveri ister, emek ister. Kendi içinde özverisiz ve emeksiz bir aile artık dağılmış demektir. Aşk’la aile arasında bu denli belirgin bir özdeşlik olduğu için, aileyi aşk’ın örgütlenmiş şekli olarak ifade edebiliyoruz.

Görülüyor ki, batılı aydınlanmacıların aileyi bilimle açıklamalarına karşın, onu aşk’la açıklamak, hatta anlamak ve anlamlandırmak da mümkündür. Engels’e göre, sınıflı toplumlarda, sınıflar arasındaki eşitsizlik, aşk’ı, gerçek aşk olarak yaşamanın önünde engel oluşturmaktadır. Ama bu açıklama doğrultusunda, yaşanması mümkün olmayan bir şeyin, çoktan yok olup gitmesi; unutulması gerekirdi. Oysa insanlık, dile getirdiği şeyi yaşıyor demektir. Mutluluk ve mutsuzluk ayrı konu. Ama maddenin ve hareketin kaynağı olan enerjinin, evrensel bir çekim gücü şeklinde yansıması olan aşk, vardır. Ve o, tam da bu haliyle aşk’tır. 

Birbirine aşık olmayan, hatta aşk’ı hiç tanımamış insanların, bir araya gelerek aile kurdukları durumlarda; görücü usulü evliliklerde dahi, yukarda saymaya çalıştığım aşk’a ait bütün nitelikler, mutlaka gelir ve insanı bulur. Çünkü ailenin ve aşk’ın ortak niteliklerini aşk getirmese bile, aile getirip insana sunar. Onları alabilmek, içselleştirebilmek ise kişinin yeteneğine kalmıştır. Aşk ve aile yetenek ister.

İDEAL AİLE    

Yukarda, aşk’la birlikte birçok olumsuz yönlerini vurgulamaya çalıştığım aile olgusunu, bir ideal olarak değil, bir yaşam alanı ve yaşam imkanı olarak ele almak gerekiyor. Tıpkı doğduğumuz ülke, karnımızı doyurduğumuz şehir, konuştuğumuz dil, kültür, arayıp da bulamadığımız hukuk, yeterince hazzını alamadığımız bir sanat eseri gibi. Tüm yorucu niteliklerine karşın, aile hayata karşı güvence ve dayanışma içeren bir yaşam alanıdır.

Beri yandan insanın varlığını borçlu olduğu ve vazgeçemeyeceği yaşam alanlarının olumsuzluklarını görmezden gelmesi, onları idealize etmesi anlaşılabilir bir durumdur. Sıkça yenilediğim gibi, insan idealize eden, değerler ve anlamlar yükleyen bir varlıktır. Hayatı idealize ettiğimiz ölçüde, onun olumsuzluklarıyla başa çıkabiliyoruz. Çünkü, idealize etmek bize yaşama direnci verir. Örneğin, bir açıkhava hapishanesine çevrilmiş dahi olsa, vatanımız dünyanın en güzel ülkesidir. Dolayısıyla aile denildiğinde, ilk aklımıza gelenin namus cinayeti olmaması da doğaldır.

Çocuktum, yağmurlu bir kış günüydü ve hava erken kararmıştı, okuldan henüz gelmiştim, karnım hayli acıkmıştı, üstelik o gün ayakkabılarımın su çektiğini de anımsıyorum. Eve girer girmez oturma odasındaki sobanın yanında yer minderine kıvrıldığımda, birden gözlerim kapanmaya başlamıştı. Babamın, arka bahçedeki kömürlükten, akşam için biraz daha yakacak getirmek üzere olduğunu ayrımsıyordum. Mutfaktan annemin tıkırtıları geliyor ve bir yandan da, top sahasından çamur içinde gelen abime söyleniyordu. Yanına kedi gibi kıvrıldığım sobanın ısısıyla, gözlerim giderek ağırlaşırken, içerden, misafir odasındaki lambalı eski radyodan, yurttan sesler korosunun türküleri duyuluyordu... dalmışım...

 

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 640391 ziyaretçi (1177853 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol