Balzac’tan önce modern roman
Bu nev'in yakin Avrupa edebiyatında ilk örnekleri 1554 de Lazarilles de Tormes'le başlayıp, 1618 de Marcos d'Obregon'la sona eren picaresque romanla, Le Sage'ın Gil Blas'sıdır. Picaresque romanda muharrir kahramanı olduğu maceraları bizzat anlatır. Maksadı düşüncelerini, duygularını göz onüne sermek değil, olaganüstü vak'alarla dolu bir hayatın çeşitli sahnelerini tasvir etmektir. Kahramanları bize ve tanıdıgımız insanlara hiç benzemez. Macera, şaşılacak şekilde dallanır, budaklanır.
Bu çeşit romanların biricik kıymeti, zamanın adetlerini aksettirmelerinde, Charles-Quint ve ikinci Philippe İspanyasını canlandırmalarındadır. Gil Blas'ın sahnesi de ispanyadır. İpek Şallı fahişeler, serseri beyzadeler, karabinalı dilenciler sık sık karşımıza çıkar (2). Fakat mevzu bir kelime ile: İnsandır. Bir tarafta altın ve debdebe içinde yaşayan bir avuç tufeyli, beriyanda geniş halk kütlelerinin karanlık sefaleti, artık roman bourgeois'lardan, roman comique'lerden fersah fersah uzaktayız. Gururun ve ihtirasın bütün cilvelerini büyük bir ustalıkla göz önüne seren Le Sage bu romanı yazdıgı vakit kirk yedi yaşına basmıştı ve sagırdı. Hayatını kalemile kazanmak zorunda idi. Eserini kibar okuyucuların iltifatına layık bir hale koyabilmek endişesile üslubuna fazla çekidüzen verdi; getirdiği yenilikleri bağışlasınlar diye Moliere'i taklide özendi; La Bruyere'le yarışa kalktı ve eserini ahlaki ögütlerle doldurdu. Buna mukabil romanı hakiki hayattan alınmış şirin tablolarla süslüdür. Tasvir ettigi şahıslar “hareketleri, sözleri, jestleri, fizyonomileri, fiziki görünüşleri, elbiseleri, evleri, mobilyaları (3)”ile geçit resmi yaparlar.
Ondan daha fazlasını da bekliyemezdik. Sık sık hicve kaçması, çok iyi tanıdıgı picaresque romandan uzaklaşarak moralistlik taslaması, zamanın ekonomiko-sosyal bünyesile, ve bu temel üzerinde yükselen ideoloji ile kolayca izah edilebilir. XVII nci yüz yılın dehalarına maaş bağlanan birinci sınıf muharrirleri için edebi neviler ikiye ayrılıyordu: Asil olanlar, bayaği olanlar. Asil olanlar latin ve yunan edebiyatlarında saygı görenlerdi (trajedi ve destan gibi). Gerçi modern romanın bellibaşlı unsurından bir çoğuna antik dünyanın roman ve trajedilerinde de rastlayoruz [mesela: ufak tefek degişikliklerle Odyssee'yi hakiki bir macera romanı haline koymak mümkündür. Hele yunan erotiques'lerinin fantastik sergüzeştlerle dolu şehvet hikayelerini — Isa' dan sonra 2 ila 5 inci asırlar — bu nev'in ilk muvaffak olmuş ornekleri addedebiliriz (4) . Fakat Louis XIV devrinin seçkin san'atkarları tarafından hükümlerine semavi bir kitap gibi boyun eğilen Aristot'nun La Rhctoriqufc'inde romanın bahsi bile geçmez. Homere, Virgile, Horace, Euripide gibi es-ki üstadların hiçbiri de — nihayet adi bir eğlence vasıtası addedilen — bu sahada kalem oynatmağa tenezzül etmemiştir. Bunun içindir ki Le Sage'in «Topal Şeytan» nı okuyan uşağına «Kitabı hemen aldığı yere döndürmediği takdirde evinden defolmasını" haykıran Boileau da bu havai nevi üzerinde mütalaa yürütmeği munekkitlik şerefine yedirememiştir (5);Racine'ler, Corneille'Ier, La Fonfaine'ler roman yazmayı akıllarından bile geçirmemişlerdir. Mme de la Fayette'in la Princesse de Cleves'i de bir sosyete romanı sayılmakla beraber, ahlaki kayitların yapmacıklığından bir an dahi sıyrılamamış, Corneille trajedilerinin nesir halinde bir nümunesi olmaktan kurtulamamıstır (6). Demek ki güneş karala buhur yakmadan, parazit beyzadelere kasiede yazmadan yaşamak azmine düşen Le Sage da bütün cesaretine, bütün orjinalliğine ragmen eserlerini kibar tabakanın zevkine uydurmak mecburiyetdeydi. Böylece heccavın kazandığı yerde romancı, Aristot estetiğinin muzaffer olduğu sahifelerinde realite kaybetti. Fakat ne olursa olsun roman tam elli yıl onun çizdiği yoldan ayrılmayarak “ şahsi hikaye” şeklinde devam etmiştir. Robinson Crusoe (1719), Gulliver’in Seyahatleri (1727), Manon Lescaut (1732), Marianne’ni Hayatı (1935)… Bütün bı saydığımız romanlar kıymet ve mahiyet bakımından birbirinden farklı olmaklla beraber birleştikleri bir taraf vardır. Hepsinde de maceranın kahramanı, hayatını bizzat kendisi anlatır. Yani hepsi de “şahsi roman” nev’ine dahildirler. “Hatıra” ların cazip oluşu yaşanan bir hayatı aksettirmelerindendi. Romanın inkişafında (şahsi hikaye) şeklinin seçilişi, romanı realiteye daha uygun bir hale sokmak ve bu süretle (hatıra” lara karşı gösterilen alakadan faydanlanmak arzusundan doğmuştur. Zira kendi başından geçenleri anlatan insan, zamanın vakalarından bahseder. Ve okuyucunun karşısında bir şahit gibi (ifade ) verir. Mektup şeklinde yazılan romanların gördüğü ragbet—Clarisse Harlowe (7) (1748) la Nouvelle Heloise (1762)—şahsi romana karşı gösterilen alakayı azaltmak şöyle dursun, fazlalaştırdı. Zira bu nevi de şahsi romanın devamı demekti. (Clarisse’nin Mektuplarına mevzu teşkil eden yine kendi hayatıdır). Yalnıza bir kişinin hususiyetlerine fazla bağlandığı için mektup şeklindeki roman yavaş yavaş umumi hayatta uzaklaşacak, sosyal realiteye sırtını çevirerek psikolojik tahlil çığırına dökülecektir. Böylece romancının tek emeli: kendi benliğini orginal sandığı taraflarını belirtmek olacak ve roman “istisnai haller” in kısır çemberi içinde “ben”in methiyesi halini alabaster. İşte Werther (1774), Rene (1802) , Delphine ( 1802), Corinne(1807), Adolphe (1816), İndiana (1831). Ilh…
(1) Bnmetiere: “Balzac romancılarımızın yalnız en büyüğü, en verimlisi, en çeşitlisi olmakla kalmaz, romanın ta kendisidir “ diyor. Bu etüdün gayesi de romanın inkişafını seyrine bir göz atarak, münekkidin bu hükmünü aydınlamaktır. Şurasını da belirtelim ki, bu sahifelerde bir çok kıymetli teferrüatı ihmal ederek, Brunetiere'in plan ve görüşlerine sadık kalmağa çalıştık..
(Bk. Honore de Balzac par: Fr. Brunetjere. pp. 15-37)
(2) Le Genie Latin .Anatole France, pp. 201-215).
(3) Kistoire de la Jiiterature francaise par Gustave Lan-boo.
(4) Grande Encyclopedic Francaise: Le roman.
1 — Sahsi roman: Le roman personnel: