edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  => Attila İlhan Şiiri-DoDoç.Dr. Yakup ÇELİK
  => Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları-Svetlana Uturgauri
  => Karagöz'e Ezgi-Satı Erişen
  => Orta Oyunu Eksikliği-Nihal Türkmen
  => Orta Oyunu ve Karagöz-Nihal Türkmen
  => Dilin Yapısı ve Toplumun Yapısı-Emile Benveniste
  => Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık-İrem Onursal
  => Asansörle Yükseltilmek İstenen Çukurlar-Can Yücel
  => KÜLTÜR VE ÖTESİ-Cemil MERİÇ
  => Türkoloji-Cemil MERİÇ
  => Tevfik Fikret ve Batı Retoriği-Rıza Filizok
  => Estetik tarihimize bir bakış-Arslan Kaynardağ
  => MÜRSEL MECAZ-Rıza FİLİZOK
  => Başlıca Dil Bilimi Akımları-Prof.Dr. Rıza FİLİZOK
  => ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA -Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => HİKAYE VE ROMANDA “ANLATICI”YA GÖRE METİN TİPLERİ, - Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => GÖSTERGEBİLİM-Yard. Doç. Dr. Mustafa Ö Z S A R I
  => TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR ÇERÇEVESİNDE ULUSAL KÜLTÜR-Prof. Dr. Emre Kongar
  => TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL ÖZ-ANLAYIŞI: AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN BİR ZENGİNLİK-Emre Kongar
  => BARIŞ KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ-EMRE KONGAR
  => GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR-EMRE KONGAR
  => YENİ EMPERYALİZM, HUNTINGTON VE ELEŞTİRİSİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE-Emre KONGAR
  => DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ SORUNLARI-Emre Kongar
  => AVRUPA BİRLİĞİ'NE "ONURLU VE BAŞI DİK" GİRİŞ NE DEMEK-Emre Kongar
  => TOPLUMSAL VE SİYASAL GELİŞMEMİZİ ETKİLEYEN MARKALAR-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME, MİKRO MİLLİYETÇİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ANAYASAL VATANDAŞLIK-Emre KONGAR
  => NİYAZİ BERKES'DE ÇAĞDAŞLAŞMA KAVRAMI-Emre KONGAR
  => KEMAL TAHİR-Hilm Yavuz
  => OYUNLARIM ÜSTÜNE-Nazım Hikmet
  => OYUN YAZARI OLARAK-Ataol Behramoğlu
  => POPÜLER EDEBİYAT- M. Orhan OKAY
  => HER SÖZ BİR ŞEY SÖYLER-Feyza HEPÇİLİGİRLER
  => Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
  => ROMANDA KURMACA VE GERÇEKLİK
  => Fuzûlî’nin Hikaye-i Leylâ ve Mecnun’u
  => SEZAİ KARAKOÇ ve HİS “;KAR ŞİİRİ”;-Selami Ece
  => İSTANBUL’UN AHMED MİDHAT EFENDİNİN ROMANLARINA TESİRİ
  => AHMET MİDHAT’A ATFEDİLEN BİR ESER: “HÜKM-İ DİL” VE MANASTIRLI MEHMET RIFAT
  => CEZMİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
  => "EDEBİYATEĞİTİMİ"NDE "EDEBÎ METİN"İN YERİ VE ANLAMI
  => Mustafa Kutlu ve Rüzgârlı Pazar
  => BİR BİLİM ADAMININ ROMANI” ÜZERİNE GEÇİKMİŞ BİR TAHLİL
  => ÖLÜMÜNÜN 50. YIL DÖNÜMÜNDE
  => “MİT”TEN “MODERN HİKÂYE” “HİKÂYE”NİN SERGÜZEŞTİ
  => EDEBİYAT DİLİ/EDEBÎ DİL
  => BİR NESLİN VEYA BİR ŞAİRİN ROMANI: MÂİ VE SİYAH
  => İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
  => CAHİT KÜLEBİ
  => TEVFİK FİKRET’İN ŞİİRLERİNDE TRAJİK DURUM
  => MEHMED RAUF’UN ANILARI yahut EDEBÎ HATIRALARIN YAYIMI ÜZERİNE BİR DENEME
  => MEÇHUL BİR AŞKIN SON NAĞMELERİ: TEVFİK FİKRET’İN “TESADÜF” ŞİİRLERİ / YARD. DOÇ. DR. NURİ SAĞLAM
  => Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ1
  => Tanzimat Dönemi Oyun Yazarliginda Batililasma
  => SİNEMA VE EDEBİYAT TÜRLERİ
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ, ESTETİK BİR HAZZIN EDİNİMİ
  => EDEBÎ TENKİT
  => ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE KİMLİK SORUNU
  => Halit Ziya ve Mehmet Rauf'un hayatları ile romanları
  => YAZIN VE GERÇEKLİK
  => MİLLÎ EDEBİYAT
  => HECE-ARUZ TARTIŞMASI/ Arş.Gör.Oğuzhan
  => AHMET HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE ATEŞİN DİLİ / ARŞ. GÖR. VEYSEL ŞAHİN
  => ROMAN TEKNİĞİ BAKIMINDAN YABAN
  => TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE COCUK EDEBİYATI
  => KADIN VE EDEBİYAT
  => Şiirin Temel Özellikleri-Christopher Caudwell
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ: HERMENEUTİK BİR YAKLAŞIM Vefa TAŞDELEN
  => VOLTAİRE VE ROUSSEAU ETRAFINDA AYDINLANMA ÇAĞI FRANSIZ YAZINI
  => TÜRKİYE’DE ULUSAL KÜLTÜR TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA ÇAĞDAŞ UYGARLIK SORUNU
  => EDEBİYATIN DİLİ ÜZERİNE
  => TARİHİN SINIFLANDIRILMASI
  => Türk Milletini Uyandıran Adam: Attila İlhan
  => EDEBİYAT DERSLERİNİN İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA
  => "Yalancı şöhretlerin Gerçek Yüzünü Ortaya Koydum"-Hilmi Yavuz
  => AVRUPA BİRLİĞİNİ YARATAN NEDENLER VE TÜRKİYE Metin AYDOĞAN
  => DİVAN ŞİİRİYLE HALK ŞİİRİNDE ORTAK BİR SÖYLEYİŞ BİÇİMİ
  => divan şiirindeki sevgili tipini alaya alan bir roman
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ
  => BAĞLANMA VE ÇELİŞKİ
  => Antik Çağ’da Tarih Yazmak
  => TARİHÎ ROMANDA POST-MODERN ARAYIŞLAR
  => Kültürel Batılılaşma
  => GARPÇILAR VE GARPÇILAR ARASINDAKİ FİKİR AYRILIKLARI
  => Harf Devrimi Üzerine Yeniden Düşünmek
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => KEMÂL AHMED DEDE VE TERCÜME-İ MENÂKIB-IMEVLÂNÂ’SI
  => TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA
  => Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ
  => ŞAİRANE BİR ÇEVİRİ yahut TOPLUMBİLİMİN SERÜVENLERİ Cemil MERİÇ
  => 47 LİLER YAHUT BİR ROMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  => ZAMAN, ZAMAN – I TERAKKİ Cemil Meriç,
  => Kırk Ambar (Cilt1)
  => KADIN RUHU, Cemil Meriç
  => Umrandan Uygarlığa-C.Meriç
  => Balzac’tan önce modern roman-Cemil Meriç
  => ARİSTARK’LA ZOİL-c.meriç
  => ELİNDE CENNET AÇAN ZEND AVESTA- c.meriç
  => SELEFÎLİK–SÛFÎLİK VE ÂKİF-SÜLEYMAN ULUDAĞ
  => Mehmet Âkif- Mâhir İz’e Yazdığı Mektuplar
  => DİDO SOTİRİYU’NUN ROMANI GİBİ BİR ROMANIMIZIN OLMAYIŞI
  => HİLMİ YAVUZ’UN DENEMECİLİĞİ
  => İRONİ KAVRAMI, GERÇEKÜSTÜCÜLÜK VE ERCÜMEND BEHZAD LAV ŞİİRİ ÜZERİNE
  => OKUNAMAYAN ROMANLAR
  => Gelenekçilik Geleneğe Dahil Değil
  => Türk Tiyatrosunda İronik Söz, İronisiz Metin
  => Postmodernist İroni
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN SİYASİ ETKİLERİ
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
  => Savaş
  => Newton, Goethe ve Sosyal Bilimler
  => Bir Afyon (!) Olarak Diktatörlükten Demokrasiye Futbol
  => Adorno Yüz Yaşında
  => Theodor Adorno: Kültür Endüstrisini Yeniden Düsünürken
  => ADORNO'NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => ADORNO’NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => Frankfurt Okulu
  => TARİHİ MADDECİLİK VE KAPİTALİZM - ÖNCESİ TOPLUMLARASYA TOPLUMU - FEODALİTE Asaf Savaş AKAT
  => POSTMODERNİZM GEÇ KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL MANTIĞI
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 2
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 3
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco 2
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak 2
  => Türkoloji Araştırmaları Makaleler Veritabanı
  => Yeni Makaleler
  => Türkoloji Araştırmaları Dergisi
  => Türkoloji Makaleleri
  => ŞAİR DUYARLILIĞI Afşar TİMUÇİN
  => Yazılar.....
  => SEÇME YAZILAR
  => EDEBİYAT Tez / Makale / Kitap ara
  => Orhan Pamuk: Babamın bavulu Nobel konuşması
  => PiVOLKA'da Çıkan Yazılar
  => Amin Maalouf Üstüne
  => Öykünün Yüzyılı /Feridun ANDAÇ
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Felsefesinde Bir Hareket Noktası Olarak Teoman Duralı-oktay taftalı
  => Sofist Bilgeliğin "Empirist" Dayanakları Üzerine 0.TAFTALI
  => Birlik ve Liderlik Hayalleri O.TAFTALI
  => Eğitilemeyen Bir Varlık Olarak İnsan O.TAFTALI
  => Çağdaş Bir Tarım Toplumuna Doğru O.TAFTALI
  => Sosyo-Politik Bağlamda Bir Dekadans Olarak Bilgi Toplumu O.TAFTALI
  => Aşkla Varolan Hayatlar O.TAFTALI
  => Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel O.TAFTALI
  => Nihat Genç Yazıları
  => Batılı Tarih Bilimi ve Tarihin Mantığı
  => Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI
  => Bir Savaşın Kavramları Üzerine
  => Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI
  => Değer Üreten Hayatlar
  => Doğu'nun Hayal Ülkesi O.TAFTALI
  => Dostlukla Yükselen Hayatlar O.TAFTALI
  => Şiirimizin Hazin Sonu O. TAFTALI
  => Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI
  => Yalanın Fenomenolojisi O. TAFTALI
  => Günümüzde Medya Kılavuzluğu - Günümüzde Medya Kılavuzluğu
  => Ermeni Meselesinin Kökenini Batının Irkçılığında Aramak Lazım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  => Osmanlı’dan Lozan’a Musul-Kerkük
  => “Sözümü Tutamadım, Artık Yaşayamam” Turhan Feyizoğlu
  => Gerilla Mustafa Kemal ve Türk Yurtsever Kurtuluş Hareketi Turhan Feyizoğlu"
  => SİYASİ TARİH YAZILARI -YEREL TARİH YAZILARI
  => Yazarlar - yazılar
  => TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DÜŞÜNSEL - SİYASAL TEMELLERİ
  => yazılar 1
  => yazılar2
  => türk dünyası
  => Derin devlet
  => YAZILAR,
  => SOSYOLOJİ.
  => YAZILAR,,.
  => TANZİMAT DÖNEMİ
  => İdealizm-Realizm
  => Cemil Meriç..
  => ilhan berk
  => NİYAZİ BERKES’İN TÜRK KİTLE İLETİŞİM TARİHİNE KATKILARI
  => yazılar.
  => yazılar..
  => yazılar,
  => yazılar,,
  => yazılar.,
  => YAZILAR.
  => YAZILAR..
  => YAZILAR-
  => YAZILAR-,
  => yazılar.1
  => y.1
  => y.2
  => y.3
  => y.4
  => y.5
  => y.6
  => y.7
  => y.8
  => y.9
  => y.10
  => y.11
  => y.12
  => y.13
  => y.14
  => y.15
  => y.16
  => y.17
  => y.18
  => y.19
  => y.20
  => y.21
  => y.22
  => y.23
  => y.24
  => y.25
  => y.30
  => y.31
  => y.32
  => y.33
  => y.34
  => y.35
  => y.36
  => y.37
  => y,38
  => y.39
  => y.40
  => y.41
  => y.42
  => y.43
  => y.44
  => y.45
  => y.46
  => y.47
  => İnsan-Mekan İlişkileri
  => SANAT VE ELEŞTİRİ
  => Türkiye’de olumsuz Pierre Loti eleştirileri
  => TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
  => ATATÜRK,
  => MAKALELER:
  => MAKALELER,
  => yz
  => yz1
  => yz2
  => yz3
  => yz4
  => yz5
  => yz6
  => yz7
  => yz8
  => FRIEDRICH NIETZSCHE’NİN TARİH ANLAYIŞI
  => Edebiyat Nedir?
  => YM1
  => YM2
  => YM3
  => YM4
  => YM7
  => YM8
  => YM9
  => İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu
  => Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği
  => Toplumsal Cinsiyet Düzenlemeleri
  => Psikanalitik ve Post-Yapısalcı Feminizm ve Deleuze
  => Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden İroni Tür ve Tekniklerinin Gelişimi ve Bazı Uygulama Örnekleri Tarihi Gelişim
  => İroni ve Melankoli*
  => İroni, Nostalji ve Postmodern
  => “Daha İyi Anlamak İçin Daha Fazla Açıklamak” İsteyen Bir Yorumbilimci: Paul Ricœur
  => Kendi (Paul Ricœur Üstüne)
  => Sersemleşme Okulu
  => Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme
  => Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği
  => Sonbahar Mitosu: Tragedya*
  => Ayrışma, Çatışma ve Fanatizm
  => Fanatizm İlkelliktir
  => Tuhaf Bir Çocuk
  => Huzursuz
  => Benjamin’in Mistisizmine “Üç Yönlü Yol”
  => Renan, Irk ve Millet
  => Varlık, Benlik, Hatırlayış ve Unutuş Üzerine
  => Hangi Kilidin, Hangi Anahtarı?
  => Romanda Tarih
  => Bugün Psikanalizi Tartışmak
  => Kültürde Bakış
  => 1930 Goethe Ödülü Dolayısıyla Frankfurt Goethe Evi’nde Konuşma
  => Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorusu
  => Metafiziğin Kalesi Hakkında Düşünmek
  => Hakların İadesi
  => Modern Etiğin İki Temel Direği Agnes Heller
  => Ezoterizme Genel Bir Giriş
  => Turnanın Semahı, Ezoterizmin Zamanı: Bektaşi ve Alevi Zaman Kavrayışla
  => Yeni sayfanın başlığı
  => Ulus-Ötesinden Hukuka Bakmak: Jürgen Habermas
  => Yeni Perspektifler Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz
  => Orlan: Kırılan Ten Kubilay Akman
  => Pusudaki Ten, Vice Versa
  => Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
  => Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme
  => Benim Çöp Bayramım
  => Kamu Yeniden Kurulurken Kadınlara Ne Olacak?
  => Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant
  => Kant ve Üniversite İdeası
  => İki Yüzüncü Ölüm Yıldönümünde: Immanuel Kant ve Kantçılık
  => Kant ve Yeni Kantçılık
  => Otuz Beşinci Gece: Ruh, Can, Hayat, Ölüm, Akıl ve Öte Dünya Üzerine1
  => Ölüm Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler
  => Ölüme Karşı Ölüm
  => Avrupa İçin Yeni Bir Ethos Üzerine Düşünceler
  => Avrupa ve Ötekileri
  => Sûfî Şiirinin Poetikası
  => Byron ve Romantiklik
  => Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti
  => Balkanlar: Metaforların Çarpıştığı Bir Savaş Alanı
  => Badiou: Etik Üzerine
  => “Semen est Sanguis" Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kan
  => Âdet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar
  => Said ve Saidciler ya da Üçüncü Dünya Entelektüel Terörizmi
  => Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken
  => Adorno ve Tanrının Adı
  => Kant, Adorno ve Estetiğin Toplumsal Geçişsizliği
  => Adorno ve Berg
  => İbn Battûta Seyahatnamesi
  => Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
  => Yamalı Çelişkiler Semti: Saraybosna'dan Yenibosna'ya
  => Halkla Birlikte Bir Çağdaş Kent Söylemi Üzerine
  => Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
  => Selçuklular Anadolu’da
  => Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd Dönemine (1220-1237) Bir Bakış
  => 13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret
  => Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim (Bir Giriş)
  => Nietzsche ve ‘Akla’ İsyan
  => Bizans Manastır Sistemine Giriş
  => Öğrenci Radikalizmi Üzerine Düşünceler
  => 1968’i Yargılamak ya da 68 Kuşağına Mersiye
  => “Gelecekte İnsanlara Çok Güzel Görüneceğiz”
  => Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
  => Üniversitede Psikanaliz Öğretmeli miyiz? Sigmund Freud
  => Psikanalist Kimdir?
  => Nerelisiniz?
  => Irak’a Kant Çıkarması
  => Bizans Şaşırtıyor
  => 12 eylül dosyası
  => FETHİ NACİ: Cesur, Gerçekçi Ve Halkçı... İzzet Harun Akçay
  => SON OKUDUKLARIM- İzzet Harun Akçay
  => Sabahın yalnız kuşları-İzzet Harun Akçay
  => Bir Portre - Cahit Sıtkı TARANCI - Şükran KURDAKUL
  => ŞİİR NEDİR? Cahit Sıtkı TARANCI
  => Afşar TİMUÇİN - Şair Duyarlığı
  => Ahmet KÖKLÜGİLLER - Karacaoğlan'ın Yaşamı ve Şiirleri
  => Atilla ÖZKIRIMLI - Dadaloğlu ve Çevresi
  => Aysıt TANSEL - Metin Eloğlu
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI

Soğuk ve Sıcak Hayatlar

Doğum, canlı varlıklar açısından hayatın başlangıcı olarak tarif edilir. Başka bir yorumla, doğumu hayatın ve ölümün ön şartı olarak da anlayabiliriz. Doğumun gerçekleşmesi, toprağa düşen bir tohumun filiz vermesi için, bilinen ve bilinmeyen; sayısız iç ve dış şartların bir araya gelmesi gerekiyor. Yine, sayısız nicel ve nitel özellikler içeren bu şartlar arasında ısı, çok ilgi çekici bir şarttır. Güneşin ışınlarıyla ısınan toprak, tohum için adeta bir ana karnı işlevi görür. Yumurtanın da yaşayan bir organizmaya dönüşebilmesi için, düzenli ve belirli bir ısı gerekir. Bu ısıyı temin etmek amacıyla dişi kuluçkaya yatar. Kuluçka kavramı, düzenli ve istikrarlı bir ısıtma sürecine işaret ediyor. Tavuğu örnek aldığımızda: kuluçka süresinin sonunda yumurtadan çıkan civcivlerin, görece soğuğa karşı güçleninceye kadar, annenin kanatları altında ısıtıldığını görüyoruz. Veya civcivleri yine belli bir süre ampul ışığıyla ısıtarak sıcak tutmak, yetiştiricilerin başvurduğu bir yöntemdir.

Isı, kendi başına, salt fiziki bir değer olarak ele alındığında nicel anlam taşısa da, hayatın oluşumunu sağlayan belli ortamları belirlemesi nedeniyle, nitel bir özelliğe de sahiptir. Hele hele tin'sel bir ısı; manevi bir sıcaklık, başlı başına bir niteliktir. Doğum, aynı zamanda dişi varlığın sahip olduğu ısı enerjisinin, fizik olarak ölçülemez birimlerde dışa vurduğu, harekete geçtiği bir dönemdir. Ve bu enerji bir kez harekete geçtikten sonra, dişinin en belirgin özelliği olarak hayata damgasını vuracaktır.

İNSANIN SICAK YURDU ANA KARNI

Memeli canlılarda ana karnı, evrensel ısının kaynağını oluşturan ve onu sunan bir hayat ortamıdır. İnsanoğlu varoluşunun ilk sıcaklığını, bir kez daha tekrarı mümkün olmayan bir süreyle ana karnında yaşar. Ana karnı, karanlığı ve sıcağı hayat verici bir biçimde bağdaştırabilen tek ortamdır. Mekan olarak ana karnından, yani evrensel ısının kaynağından uzaklaştıkça, karanlık evren giderek soğur ve soğuk insanı yalnızlaştıran bir etkiye yol açar.

İnsanoğlu doğumundan hemen sonra, bütün bir hayat boyu, bir daha asla dönme imkanı olmayan ana karnının sıcaklığını arayarak ömrünü geçirecektir. Bu tin'sel sıcaklığın yapay ortamlarda birebir niteliklerle taklit edilmesi ise imkansızdır. Gerek yavrunun, gerekse annenin, hayatları boyunca en yüksek mutluluğu ve huzuru yakaladıkları dönemdir bu. Doğumdan sonra yavru, dış dünyanın soğuğuna direnebileceği güne kadar, yine anası tarafından kucakta barındırılır. Gerek ana karnı, gerekse ana kucağı, yaşamın sürdürülmesi için temin ettikleri maddi ve manevi ısının yanısıra, dışarıya karşı güçlü bir güvenlik imkanı da içerirler. Üstelik, güvenlik sıcak bir duygudur. Güvenlik o kadar sıcaktır ki, yetişkin insanların, hatta kitlelerin bile, özgürlük yerine güvenliği yeğlediklerine sıkça tanık oluruz. (Modern yüzyıllarda faşizmin şaşırtıcı bir kolaylıkla iktidar olabilmesi, bu büyük insani duygunun istismar edilmesiyle, açıklanabilir.) Yavru için doğumdan sonra bir derece soğuyan hayat, kucaktan indiği an bir derece daha soğuyacaktır. Emekleme süresince, sağa sola seğirten insan yavrusu aslında sıcağı aramaktadır. Bu süre boyunca, annenin elini her tutuş, sıcağı yakalamanın sevinci olarak yavrunun yüzüne yansır. Yavaş yavaş ayakları üzerinde durmaya başlamasıyla, annenin elini bıraktığı anda ilk yere yıkılışı, soğuk dünyanın insanda yol açtığı ilk sarsıntıdır. Dünya soğudukça, güvenlik de azalmaktadır.

SOĞUK DÜNYANIN SAVAŞÇISI BABA

Burası tartışmalıdır belki ama, tabiatın veya toplumsal iş bölümünün gereği olarak baba, günün çoğu zamanını yuvanın dışında geçirir. Dolayısıyla o, mecburen yavruya uzak düşer. Yavru, babasından da çok şey öğrenir, lakin onu asıl eğiten annedir. Eğitimin kutsal bir uğraşı olarak algılanmasında, hayat imkanı olan ısıya annenin kaynaklık etmesini gerekçe gösterebiliriz. Bu nedenle eğitimcilik erkekten çok kadına yakışan bir meslek ve uğraşıdır. Bir talihsizlik nedeniyle, anne eğitiminden mahrum kalan insanlar, soğuk dünya karşısında daha korunaksızdırlar. Soğuğun onların hayatlarındaki acı etkisi, masallara, romanlara konu olmuştur.

Günün önemli bir bölümünü soğuk dünya şartları içinde geçirmesi, babayı savaşçı ve otoriter kılmıştır. Ancak baba da, kendi doğumundan itibaren sıcağa özlem duyan bir varlıktır. Bu nedenle yuvanın ısıtılması için gerekli imkanları soğuk dünyadan temin ederek, ısıya olan tutku ve gereksinimini gidermeye çalışır. Ancak temin edilen bu imkanlar sayesinde yuvayı ısıtan, yine annedir. Dilimizdeki "ana kucağı, baba ocağı" deyişini, bu durumu açıklayan bir ifade olarak anlayabiliriz.

Babanın savaşçı ve otoriter niteliği onu soğuk dünyaya ait kılsa da, o fırsatını bulduğu an, içindeki ısı tutkusunun gereği olarak yuvanın yolunu tutar. Baba her ne kadar yetişkin olsa da, ana karnının ısısına duyduğu özlem yakıcıdır. Ancak, o süreci bir kez daha yaşamanın imkanı yoktur. Bu durumda babaya, kadın tarafından ısıtılan yuvanın güvenli sıcaklığına koşmak dışında bir seçenek kalmaz. (Gelin-kaynana çatışmasına dayalı ironi, burada ortaya çıkıyor.) Ana karnının ısısı, yuvanın sıcaklığıyla ikame edilmek zorundadır. Dolayısıyla "sıcak yuva" deyimi soba ve kaloriferle ısıtılan bir ortamdan daha öte anlamlar içerir. Yuvada soba yanmasa bile, güvence imkanı dolayısıyla sıcaklık hakimdir.

Soğuk dünyanın savaşçısı olmak, bizzat ben'in soğumasını içermek zorunda değildir. Gerek kadının, gerekse erkeğin 'ben' olarak soğuması, (bir anlamda donması) kadın erkek ve aile birlikteliğinin dağılmasıyla sonuçlanır. Her ne kadar modern dünyada ortamın soğuması, giderek bireylerin donmasına ve her türlü birlikteliğin kırılıp dağılmasına yol açıyorsa da, bunu insanın doğal eğilimi olarak anlamamak gerekiyor. Modern dünya derin dondurucudur. Ve insanın bu derin dondurucu içinde, bugüne kadar donarak, kırılıp, dağılmamak için gösterdiği çaba, övgüye değer. Fakat buna rağmen çevremizde gördüğümüz soğuk insanlar, ne yazık ki, modern dünyanın kurbanlarıdır. Ve modernize edilmiş ortamların insanları, derin dondurucu koşullarda, diğerlerine göre daha zor durumdadırlar.

 

Babanın an içinde sahip olduğu savaşçı güç ve otorite, kadından kaynaklanan ısı enerjisiyle sürekli beslenmediği takdirde, soğuk dünya karşısında kırılgan niteliktedir. Varoluşun sınırlarını oluşturan savaş, doğal afet, vb. durumlarda enerji kaynağından; ısıdan çeşitli nedenlerle yeterince beslenemeyen erkeklerin yenildiğine sıkça tanık oluruz. Saraybosna'dan Irak'a kadar, varlık yokluk sınırına itelenen toplumlarda, kadınların yırtıcı enerjisini açıkca gözlemlemek mümkündür. Kadının ısısı, toplumsal hayatı durma noktasından geriye çevirebilecek bir güce sahiptir. Sözü edilen sınır durumlarda ısının kaynağı dişi, olağanüstü bir direnç sergiler. Yavrulayan bir kısrak, gerek çevresindeki aygırlara, gerekse öteki tehditlere oranla amansız ve uzun soluklu bir yırtıcılığa sahiptir. Yavrulama sonucu ortaya çıkan enerji, kısrağın bundan sonraki bütün hayatını belirler. O artık ısıtan bir varlıktır.

Dişinin yaydığı ısının parçalayıcı bir enerjiye dönüşmesi, gelişigüzel durumlar için asla söz konusu değildir. Çünkü varoluşa yataklık eden ısı, yine ancak varoluşun tehlikede olduğu durumlarda parçalayıcı bir etki yaratarak, tehdidi saf dışı bırakır.

Bu bağlamda erkek, soğuk dünyadaki savaşçılığını, ana karnından itibaren kadından temin ettiği enerjiyle sürdürmektedir. Barışçıl annelerin, savaşçı erkek çocuklar doğurmasını ve yetiştirmesini, bu ilgi içersinde değerlendirmek mümkündür. Dolayısıyla, varoluş tehdit edilmediği sürece barışçı olan annelerin, erkek çocuklarını niçin savaştan alıkoyamadıklarını, şimdi bir nebze anlıyoruz.

SOĞUK DÜNYAYA ÜRKEK ADIMLAR

İnsanın tabiattan ve toplumdan edindiği her kazanım, tabiatın, toplumun ve bizzat kendi iradesinin bir karşı direnciyle işlem görür. Toprağın ve tabiatın direnci kırılmaksızın ürün almak imkansızdır. İnsan bir meyvayı kopartmak için ağacın dalına uzandığı anda, yerçekiminin direncini kırmak zorundadır. Eğilerek yerden toplanan mantarlar, belkemiğine ve zamanın direncine rağmen mümkün kılınan bir kazanımdır. Zaman, bizim bilincimizdeki bir soyutlama olduğu için, zamanın karşı direnci, kendi irademizin, kendi kendisine karşı direncidir. Bu direncin kırılması durumunu, yani insanın kendi iradesini yenmesini, sabır ve sebat erdemiyle ifade ediyoruz.

Toplumsal üretimden pay almak, çeşitli neden ve tutkularla kendi payının sınırlarını genişletmek isteyen öteki pay sahiplerinin direncine rağmen mümkündür. Direnç ve karşı direnç eylemini, günlük dilde hayat mücadelesi olarak tanımlıyoruz. Mücadelenin ve savaşın olduğu yerde ise, güvenlik azalır ve ortam alabildiğine soğur. Soğuk, insanı yalnızlaştırır demiştik. İşte hayat mücadelesi içinde birlik ve dayanışma arayışı, tıpkı penguenler gibi birbirine sarılıp, sokularak soğuğu yenme çabasından başka bir şey değildir.

Ayakları üzerine dikilerek yürümeye başlayan yavru insan, sıcaklığı aradığı; bunu dilediği an, annesinin boynuna, eline sarılır. Gel zaman git zaman, anne yavrunun elinden tutarak onu bir binanın önüne götürür ve elini bırakarak kapıdan içeri salar. Anne dışarda kalmıştır. Hümanist eğitimi esas alan dünyada, ilkokulun kapısından içeri salınan çocuk, dönüp arkasına baktığında artık annesinin elini, sıcaklık dilediği her an tutamayacağı sezgisiyle çoğu ağlamaklı olur. Bu durumda eğitimci, şarkı ve oyunlara kendi ısısını katarak yavruyu, sınıfı ısıtmaya çalışmalıdır. Evet yalnız bu nedenle, hiç değilse bütün ilkokul öğretmenleri kadın olmalıdır. Yavru büyüyüp, hümanizmin okullarında sınıfları geçitikçe, ortam da giderek soğumaktadır. Bütün okul türleri içinde lise, olabilecek en soğuk ortamdır. Lise koridorları, hele hele yatılıysa, yatakları ve yemekleri buz gibidir, ortam adeta kuzey kutbunu andırır. Hümanizmin lise sınıflarında bir saat, bir gün, bir sömestir, geçmek bilmeyen acı dolu bir ömür kadar uzundur. Bu nedenle, lise mezuniyeti için girilen toplu sınavlara (Bacalory / Abitur) olgunlaşma sınavları denilmiştir. Bu sınavlar, insan evladının, her basamakta giderek soğuyan bir eğitim sisteminin sonunda, bütünüyle soğuk modern hayata hazır olduğunun tescilidir. Aynı yaşlara denk gelen ve liseden daha soğuk tek ortam, çıraklık eğitiminin verildiği atölyeler ve iş yerleridir. Gerek atölyelerde, gerekse hümanizmin okullarında genel olarak gri ve boz renklerin hakim olması bir rastlantıdan çok, soğuğun sonucudur. Bunun tersini kanıtlamak için örnek gösterilen renkli atölye ve okullar, dünyanın hemen her yerinde sadece örnek olarak kalırlar.

Üniversitenin sıcak bir ortam olarak algılanması ise, üniversitenin gerçekten sıcak olduğundan kaynaklanmaz. Olgunlaşmış birey bir önceki aşamanın aşırı soğuğuna oranla, bu ortama daha dirençli ve bağışıklıdır. Yani görece bir yanılasma, üniversitenin sıcak algılanmasına yol açar. Ayrıca dünyanın hemen her ülkesinde, öncelikle erkeklere militer eğitim verilen ortamlarda, soğuk, hayat boyu unutulmayacak hatıraların oluşmasına yol açar. Bu hatıralar o kadar güçlüdür ki, asla hatıra olarak kalmaz, günler geceler boyu, dinleyenleri bile kendinden geçiren hikayelere dönüşürler. Gurbet, sürgün, hapishane gibi ortamlarda ise, soğuğun donma derecesinden bir önceki aşamasıyla karşılaşırız. Ana çocuk sağlığı ve doğum servisleri dışında bütün hastahaneler, tipi ve fırtınaya maruz kalınan yerlerdir. Varlık yokluk sınırının en belirgin ve yakın şekilde yaşandığı hastahaneleri ısıtmayı bugüne kadar kimse başaramamıştır. Hastahanelerde ısınmanın en iyi yolu doğum servisi koridorlarını ziyaret etmektir. Hatta insanın kendisinin sıhhi bir sorunu olmasa bile sadece ısınmak amacıyla uğrayabileceği en uygun yerlerden birisi doğum servisleridir. Isının, neşe, umut, heyecan ve coşku dolu biçimlerini buralarda yaşamak mümkündür.

Tam da bu noktada belki tuhaf gelecek ama, modern dünyanın inanç sistemi, kabristanları bile soğutmuştur. Oysa evimizin hemen arkasındaki Karaca Ahmet kabristanı, Divan Yolu'nda her gün önünden geçtiğimiz Sultan Hamit türbesi ve kabristanı asla soğuk değildir.

Bütün bir ömür boyunca, insan soğuğa karşı ne denli bağışıklık kazanırsa kazansın, sıcağa duyduğu gereksinim hiçbir şekilde azalmaz. Üstelik insan yetişkin bile olsa, sıcaklık duygusunun tehdit edildiği her anda, "anne" feryadını istem dışı haykırması, bir rastlantı değildir. "Anne" feryadı, soğuk dünyanın tehditleri karşısında, bir sıcaklık, bir güvence ve umut çağrısıdır. Anne artık hayatta olmasa bile...

 

İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 640477 ziyaretçi (1178043 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol