|
 |
|
İÇERİK |
|
|
|
|
|
 |
|
Derin devlet |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Derin devlet |
|
Ender Helvacıoğlu
Günümüzde her devletin bir "derin" yapılanması vardır. Devlet olmanın gereklerinden biridir bu. Devlet işleri başka türlü yürümez. Peki, derin devleti nerede arayacağız? Derin devlet, devlet işlerinin gerektiğinde hiçbir kural veya yasa ile sınırlanmaksızın yürütülmesi için oluşturulmuş bir mekanizmadır. Derin devlet yasadışı değildir, yasa üstüdür. Mevcut sistem çerçevesinde, kim politikayı oluşturuyor, kararları alıyor ve uygulayabiliyorsa derin devlet odur. Türkiye gibi ülkelerde derin devlet, emperyalizme en bağımlı, onun doğrudan uzantısı olan kesimler içinde aranmalıdır. Bizimki gibi ülkelerin derin devleti, dünya çapındaki derin devletin bir parçasıdır.
Burjuva demokratik devrimler çağına kadar, siyaset bilimi alanında değerlendirebileceğimiz metinler, esas olarak devletin ve devlet işlerinin teorisini yapmışlardır. Amaçları "devletin bekası"nın nasıl ve hangi yöntemlerle sağlanabileceği, devlet işlerinin nasıl yürütüleceği, halkın nasıl zapturapt altına alınacağı sorularına yanıt aramaktır. Devlet katlarından bakarak oluşturulan kuramlardır bunlar. Devlete aşağıdan (halk katlarından) bakarak, onu eleştirmek, hatta yıkmak ve yerine yeni bir devlet koymak amacıyla oluşturulan teorilere, ilk kez, bir parça Rönesans düşünürü Machiavelli ile başlamak üzere, esas olarak demokratik devrimler çağının (17.-19. yüzyıl) burjuva düşünürlerinde ve siyaset bilimcilerinde rastlanır. Onlar doğal olarak, burjuvazi önderliğindeki halk adına, aristokrat devleti dönüştürmenin teorisini yapmışlardır. Sonraları, bu kez emekçi sınıflar adına burjuva devletini anlamanın, parçalamanın ve bir emekçi devleti kurmanın teorisini yapmak Marksist kuramcıların işi olmuştur. Tabii, egemen sınıfların ideologları kendi devletlerini korumanın ve geliştirmenin kuramını oluşturmaya her dönem devam etmişlerdir (Devlet kuramları tabii ki iktisat kuramlarından ayrı düşünülemez, ondan bağımsız değildir. Ama özel bir alana yoğunlaştığını da bilmek gerekir.).
Devlet kuramlarının oldukça ilginç ve özel bir alanı devletin "yasadışı işleri" ile ilgili olanıdır. Son günlerin moda deyimini kullanarak bunları "derin devlet kuramları" diye adlandırabiliriz. Ama bunu da ikiye ayırabiliriz: Devletin "yasadışı ama meşru" işleriyle ilgili olanlar (örneğin başka devletlere yönelik istihbarat faaliyetleri veya düşman devletlere yönelik yıkıcı faaliyetler bu alanda sayılabilir) ile devletin "hem yasadışı hem de gayrı meşru" işleriyle ilgili olanlar. Bu ikinci alana, devletin kendi toplumuna yönelik yasa dışı faaliyetleri girer. 1 Mayıs 2008'de, devletin Emek Bayramını kutlamak isteyenlere karşı müdahalesi bu alanın içinde değerlendirilemez; o gayrı meşru ama yasal bir uygulamadır. Ama devletin 1 Mayıs 1977'deki Taksim provokasyonu tam da bu alanın uygulamasıdır. Türkiye bu türden "devlet işleri"nin çok sık yaşandığı bir ülke. Dolayısıyla ülkemiz araştırmacıları oldukça gelişmiş ve özgün bir "derin devlet kuramı" geliştirebilirler. Biz yazımızda, bu konuda zihin jimnastiği yapmayı ve bazı noktalara dikkat çekmeyi hedefliyoruz.
'Derin devlet', devletin vazgeçilmez bir parçasıdır
Denilebilir ki, "Devlet böyle şeyler yapmaz, bunlar ya devlet kurumları içindeki görevini kötüye kullanan yoz unsurların ya da devlete sızmış düşman unsurların faaliyetleridir; devleti bağlamaz". Bu bakış, ne tarih boyunca oluşturulmuş devlet kuramlarından haberdardır ne de emperyalizm çağı (ve özellikle son 50 yılın) devletlerinin niteliklerinden.
Gerçek böyle olsaydı, bu tür olayların arızi olaylar olması, faillerinin ve planlayanlarının kısa sürede ortaya çıkarılması gerekirdi. Ama Türkiye'nin son 50 yılına bakalım: Askeri darbeler, onlarca toplu katliam, toplumun önde gelen kişiliklerine yönelik yüzlerce suikast ve cinayet, sayısız kışkırtma ve tertip, belli kesimlere yönelik yasadışı şiddet eylemleri, politikaya ve toplumsal yaşama yönelik gizli müdahaleler vs, vs… Hiçbirinin failleri ve arkalarındaki örgütlü güç bulunamamıştır; dahası bunlardan hesap sorma yönünde bir çaba dahi sarf edilememiştir ve üzerleri örtülmüştür. Diyebiliriz ki, Türkiye devleti, siyaset alanı ve Türkiye toplumu esas olarak bu tür uygulamalarla yönetilmiş ve biçimlendirilmiştir. Kısacası gerçek tam tersi: Bunlar arızi olaylar değil, esas çizgiyi oluşturuyor.
Ayrıca "normal"i de budur! Devletin en temel işlevi egemen sınıflar adına sistemi ve toplumu düzenlemek ve yönetmektir; başka deyişle egemen sınıfın politikalarını tespit etmek ve hayata geçirmektir. Karşıt sınıflara bölünmüş olan toplumun, sisteme ve bu politikalara ikna edilmesi gerekir. Her türlü kitle güdümleme araçları ve kurumsallaşmış zor yöntemlerinin yetmediği noktalar olabilir veya toplumun hızla ikna edilmesi gerekebilir. İşte bu noktada güdümlemenin ve zorun yasadışı ve gayrı meşru yöntemleri ve o yöntemleri uygulayacak yasadışı ve gayrı meşru devlet kurumları devreye girecektir.
Öte yandan çıplak zor yöntemlerinin uygulanabilmesi için toplumun bir şekilde bu zorun "gerekliliğine" ikna edilmesi gerekir. İşte komplo, kışkırtma ve suikastlar bu noktada devreye girer. Öyle bir ortam yaratılmalıdır ki, toplum, devletin çıplak zordan başka çaresinin kalmadığına ikna olsun. Öyle bir ortam yaratılmalıdır ki, hedef alınan kesim toplum nezdinde tecrit olsun. Öyle bir ortam yaratılmalıdır ki, toplum şaşırsın, kaotik bir durum oluşsun ve halk sinsin. "Derin devlet", devletin meşruiyet kazanmak için uyguladığı gayrı meşru yöntemleri hayata geçiren kurumudur.
Kısacası, komplo, kışkırtma ve suikastlar politikanın devamıdır. "Özel savaş", "gayrı nizami savaş", "psikolojik savaş" gibi yöntemler günümüz devletleri için olmazsa olmazdır. "Derin devlet", devletin "yaramaz veya yoz çocukları" değil, vazgeçilmez bir parçasıdır. Günümüzde her devletin bir "derin" yapılanması vardır. Devlet olmanın gereklerinden biridir bu. Devlet işleri başka türlü yürümez. Zaten devlet mekanizması, "devlet işleri" ile "birey işleri"nin birbirinden ayrılması temelinde yükselir ve işler. Halka yasaklanan, halkın karışamayacağı, halkın giremeyeceği alanlar vardır ve işte asıl devlet oradadır. Dolayısıyla "derin devlet"in sanki devletten ayrıymış, ondan bağımsızmış gibi tanımlanması doğru değildir. Devlet zaten derindir. Derin değilse, devlet değildir. Dahası, devlet esas olarak derindir. Daha da ileri gidelim: Derin devlet, asıl devlettir.
Devletin "halka yasaklanan alanların örgütlenmesi" olarak kavranması önemli, özellikle günümüzde bir turnusol kağıdı: Bir alanı demokratik (yasal) yollarla etkileyebiliyorsanız, orası asıl devlet değildir. Oralar, halkın oyalanması için oluşturulmuş oyun bahçeleridir. Halk oralardaki pratiğiyle devleti şekillendirdiğini sanır. Seçimler, parlamento, hükümet, hukuk, yasalar, mahkemeler vesaire… Bunlar tiyatro oyununun sahnesidir. Halkın taş çatlasa (önüne koyulan seçenekler içinden) oyuncuyu seçme hakkı vardır, senaryoyu değil. Demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesi rejimi değil, halkın kendi kendini yönettiğini san(dırıl)ması rejimi, daha net bir deyişle, halkın kendi kendini kandırması rejimidir. Emperyalizm çağında "burjuva demokrasisi" budur.
Peki, bu "derin devlet" nedir, kimdir, nerededir? Bir katliam veya cinayeti kimin yaptığını; derin devletin mi, başıbozuk güçlerin mi, yoksa muhalif güçlerin mi yaptığını nasıl anlayacağız? Bu soruya net yanıtlar verebilseydik, zaten ortada devlet diye bir şey kalmamış olurdu. Ama mantık yürütebiliriz, bazı kalın hatlar çizebiliriz.
Derin devlet 'yasadışı' değil, 'yasa üstü'dür
Yasalar (daha doğrusu yasaklar) delinmek içindir. Mutlak anlamda yasalara bağlı kalınırsa hiçbir iş yürütülemez. Her işin "illegal" (yasadışı) bir tarafı vardır. Bu birey için de böyledir, çeşitli halk örgütlenmeleri için de, devlet için de… Güç, yasayı deler (veya kendine uydurur). Orman Kanunu, bütün kanunların üzerindedir. Eğer gücünüz varsa, yasaları delebilirsiniz, hatta umursamayabilirsiniz. Ne kadar gücünüz varsa, o kadar yasadışı olabilirsiniz. Yani -"ormanda"- her kişi veya kesimin "yaşadışılık hakkı" vardır, ama bu hakkın ne oranda kullanılabileceğini güç belirler.
Devlet, yaşadışılık (illegalizm) tekelini elinde bulundurmaya çalışır. Ne kadar bulundurursa o kadar devlet olur. Demek ki devlet, esas itibarıyla, yasadışı bir örgütlenmedir.
Ama devleti sadece "yasadışı örgütlenme" olarak nitelersek onu küçümsemiş oluruz. Onu ufak tefek yasadışı örgütler mertebesine indiririz ki, haksızlık yapmış oluruz! Devlet yasanın dışındadır ama neresindedir? Devlet, bütün diğer yasadışı örgütlerden farklı olarak yasanın üstündedir. Dışında ve üstündedir. Demek ki devlet, sadece "yasadışı" bir örgütlenme değil, asıl olarak "yasa üstü" bir örgütlenmedir. Yasanın dışında olmak zor değil, önemli olan yasanın üstünde olmak!
Devlet yasadışılık tekelini elinde tutamayabilir, ama yasa üstülük tekelini elinde tutmalıdır; yoksa devlet olamaz.
İşte derin devlet, devlet işlerinin her şart altında ve gerektiğinde hiçbir kural veya yasa ile sınırlanmaksızın yürütülmesi için oluşturulmuş bir mekanizmadır. Derin devlet yasadışı değildir, yasa üstüdür. Bu ikisi çok farklı. Yasadışılık cezalandırılabilir, yasa üstülük ise cezalandırılamaz. Daha doğrusu yasa üstülüğün cezalandırılabilmesi için örgütlü bir halk hareketinin gücüyle yasaların alt üst olması gerekir. Sözümüz meclisten dışarı, devrim gerekir!
O halde tarihe bakacağız, yasadışı olup da cezalandırılamayan ne varsa, işte derin devlet oradadır. Hemen aklımıza gelenleri sıralayalım: 12 Mart darbesi, 1 Mayıs 1977 tertip ve katliamı, 16 Mart 1978'de üniversite öğrencilerinin bombalanması, Çorum ve Kahramanmaraş katliamları, Bahçelievler'de 7 gencin katledilmesi, 12 Eylül öncesi Abdi İpekçi, Doğan Öz, Bedri Karafakioğlu ve daha onlarca aydının cinayete kurban gitmesi, 12 Eylül darbesi, 90'lı yıllarda Uğur Mumcu, Turan Dursun, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Hrant Dink ve daha birçok aydının suikastla öldürülmesi, Sivas katliamı, Eşref Bitlis suikastı, Kürt kökenli birçok aydın ve iş adamının öldürülmesi, vs, vs… Bütün bu cinayet, katliam ve tertiplerin gerçek failleri bulunamadı. Bu suçların arkasındaki örgütlü güç ortaya çıkarılamadı. Her türlü kanıt ortadayken üstlerine gidilemedi. Demek ki bu yasadışı eylemleri planlayan ve düzenleyenler "yasa üstü" idiler.
Burada kritik nokta şu: Ancak kendi yasallığını ve meşruluğunu gücü ile kabul ettiren bağımsız ve örgütlü bir halk hareketi, bu eylemlerden hesap sorabilir. Ortada böyle bir hareket yok ise boşuna umutlanmayalım. Böyle bir hareketin olmadığı koşullarda orta yerde "derin devletten hesap soruluyor" söylemleri uçuşuyorsa, ya derin devlet kabuk değiştiriyordur, safra atıyordur, ya göz boyayıp hava boşaltıyordur, ya da bizzat bu söylemler asıl derin devletin operasyonunun bir parçasıdır. Ya da hepsi birden… Örneğin Ergenekon davası bu perspektifle değerlendirilmelidir (yazımızın sonunda değineceğiz).
Kısacası, mevcut sistem çerçevesi içinde, hesap sorulamayan alan "derin devlet"tir. Hesap sorulabiliyorsa derin devlet değildir.
Derin devlet, asıl politika (karar) odağıdır
Derin devletin bir özelliği "yasa üstülük" ya da "hesap sorulamazlık" ise, bir diğeri -hatta daha önemlisi- sistemin temel politikalarını oluşturan esas odak olmasıdır. Mevcut sistem çerçevesinde, kim politikayı oluşturuyor, kararları alıyor ve uygulayabiliyorsa derin devlet (aslında devlet) odur.
Devletin temel politikaları, görünüşte, parlamentoda ve hükümet organlarında tespit edilir. Ama bu sadece görünüştedir; asıl politika tespit organları başka yerdedir. Parlamento ve hükümetlerin esas işlevleri, tespit edilen politikaları halka -ikna veya zor yöntemleriyle- kabul ettirmek ve uygulamaktır. Burjuva demokrasisinin geldiği noktada, yasama, yürütme ve yargı organları, "karar organı"nın kuklalarıdır. Herhalde, Montesquieu'nün kemikleri sızlıyordur. "Kuvvetler ayrılığı" artık yasama, yürütme ve yargı organlarının birbirinden bağımsız olmasında değildir; onlar "karar organı" tarafından birleştirilmiştir. Kuvvetler ayrılığı, karar organı içindeki çeşitli kliklerin "Orman Kanunları" çerçevesinde verdikleri mücadelede aranmalıdır artık. Yasama, yürütme ve yargı, bu mücadelenin sadece araçlarıdır.
Günümüzde burjuva politikası "hak"la değil, "ahlak"la hiç değil, "güç"le yapılmaktadır. Bütün Antik Çağ ve Ortaçağ siyaset bilimcileri ve siyasetçileri bu gerçeği görmüş ve teorize etmişlerdi. Montesquieu'nün ve diğer Aydınlanma çağı devrimci burjuva düşünürlerinin -insanlığın çok önemli bir kazanımı olan- demokratik devlet kuramları, bugün ancak burjuva devletinin makyajı işlevini görüyorlar. "Demokratik" kurumlar, asıl devletin hoş görünümlü maskeleridir.
Çağımızda güç nerededir? Alınan oy oranında, milletvekili sayısında veya yasalarda mı? Bütün bunları yok etmek için sifonu çekmek yeter. Sifonu çekme gücü kimin elindeyse derin devlet (yani devlet) odur. Bu nokta da derin devletin nerede aranacağına ilişkin bir ipucu olabilir.
Derin devletin 'emekçileri' ve 'patronları'
Derin devletin karanlık dehlizlerde, gizli karargâhlarda, illegal cephaneliklerde, yasadışı yaşayan gizemli ve mafyatik tipler içinde aranması yanıltıcıdır. Oralarda, tepede tespit edilen derin politikaların kirli işleri yapılır. Tetikçiler, kışkırtıcılar, katiller, kirli işlere taşeronluk yapan mafya bozuntuları, "bin kişiyi öldürmüş olabiliriz" diye ortalıkta dolaşan özel kuvvet eskileri, "vatan seninle gurur duyuyor" diye zaman zaman "onore" edilen "kahraman albay"lar, olsa olsa, derin devletin "emekçileri"dirler (böyle işletmenin emekçisi de böyle olur!). Hatta darbe yapıp daha sonra cumhurbaşkanlığına terfi etmiş generaller bile, ancak derin devletin "our boys"u (bizim oğlanları) olabilirler.
Derin devletin bu tip kişi ve örgütlenmelerden oluştuğu söylemi, bizzat bir derin devlet söylemidir. Derin devlet bazen bunlardan bir kısmını (deşifre olanlarını, hizadan çıkanlarını, kendine çalışanlarını) feda eder. Bu "emekçiler" bir kamyonun altında kalabilirler veya cesetleri tanınmayacak hale getirilip bir boş araziye atılabilir veya bir örgüt (örneğin Ergenekon) uydurulup içeri tıkılabilirler. Böylece derin devlet bu günah keçileri üzerinden hem kendini aklamış ve saklamış olur, hem de "işte derin devlet ortaya çıkarıldı" söylemleri ile toplumun havası alınır. Bu tıpkı ekonomideki kara para aklama işlemlerine benzer.
Derin devletin "patronları", son derece yasal, "saygın" ve kritik mevkilerde, suyun (yani ekonominin, politikanın, toplumsal yaşamın) başını tutmuş olanların içinde aranmalıdır. Yasallık çok önemli; derin olan yasal gözükmelidir. Bilinen bir kuraldır: Legal olanakların ne kadar fazlaysa, illegallik potansiyelin de o kadar fazla olur. Kısacası, derin devleti yeraltında değil, gün yüzünde aramalıyız.
Türkiye gibi ülkelerin derin devleti, dünya çapındaki derin devletin bir parçasıdır
Emperyalizm çağında ülkeler ezen ve ezilen olarak ikiye ayrılır. Doğal olarak, emperyalist ülkelerin derin devletleri ile ezilen ülkelerin derin devletleri de aynı düzlemde değildirler. Emperyalist sömürüye maruz kalan ezilen ülkelerin derin devletleri bizzat emperyalist derin devlet tarafından ya ele geçirilir ya da yeniden inşa edilir. Bu, ezilen ülke kapitalizminin bağımlı bir kapitalizm, burjuvazisinin hâkim kesiminin işbirlikçi bir burjuvazi olmasının doğal sonucudur.
Tabii ki bu süreç; özellikle Türkiye gibi güçlü devlet geleneklerinin bulunduğu ülkelerde çatışmasız olmaz; Türkiye bir muz cumhuriyeti değil. Örneğin, iktidar tarafından Türkiye'nin "küçük Amerika" olacağının resmen ilan edildiği, NATO'ya girildiği, yapılan ikili anlaşmalarla ülkenin emperyalist sömürüye açıldığı 1950'li yıllarda bu tür bir çatışma yaşanmış, devletin emperyalizme teslim olmayan kesimleri ile halk muhalefeti birleşmiş ve 27 Mayıs müdahalesi gerçekleşmişti. Fakat kapitalist yolda ısrar, ister istemez bu tür girişimlerin başarısız olmasına, emperyalistlerin hareket içine sızabilmesine ve sonunda ele geçirmesine yol açmıştır.
Benzer bir çatışmayı, 1990'lı yılların ikinci yarısından itibaren giderek şiddetlenen bir biçimde yaşıyoruz. Sovyetler Birliği'nin çöktüğü, emperyalist merkezler tarafından Yeni Dünya Düzeni'nin ilan edildiği, NATO'ya yeni görevlerin verildiği koşullarda, Soğuk Savaş dönemi Gladyo'ları da bu yeni konsepte uygun olarak biçimlendirilmeye çalışıldı. Bu da doğal olarak bir çatışma yarattı. Türkiye Devleti'nin de bazı kesimleri biçilen yeni role karşı koydular veya bazı kesimler yeni dönemde rolsüz kaldılar ve dışa düştüler, dolayısıyla sürece muhalefet ettiler. Çatışma derinleştikçe de -eskiden içinde olmalarına, hatta has elemanları olmalarına karşın- derin devletin de, devletin de dışına düştüler. Bu nokta kavranmadan, örneğin Ergenekon Davası anlaşılamaz.
Türkiye gibi ülkelerde derin devlet, emperyalizme en bağımlı, onun doğrudan uzantısı olan, şubesi gibi çalışan ve ülkeyi emperyalizmin planları doğrultusunda yönlendirmenin politikalarını oluşturan kesimler içinde aranmalıdır. Bizimki gibi ülkelerin derin devleti, dünya çapındaki derin devletin bir parçasıdır. Derin devletin adresini tespit edebilmek için başvuracağımız belki de en önemli kıstas budur.
Ergenekon Davası
Bütün bu yazdıklarımızın ışığında, derin devleti yargıladığı iddia edilen Ergenekon Davası'na bakalım:
Bu Dava'nın sanıklarını kim yargılıyor? Dipten gelen örgütlü ve bilinçli bir halk hareketi mi? 50 yıldır binlerce cinayet, suikast, komplo ve tertiplerden bıkan emekçiler ayaklanıp, faillerin yakasına mı yapışmıştır? Savcılar, halkın savcıları mıdır? Böyle bir durumun olmadığı biliniyor. Ama yargılayan bir güç vardır; hem de anlı şanlı generalleri bile içeri tıkabilecek bir güç.
Bu Dava'nın sanıkları "yasa üstü" müdürler? Bir zamanlar bir bölümünün konumları böyle olmuş olabilir. Ama bugün içinde bulundukları konum, "yasa üstü"lük değil, tam tersine "yasadışılık"tır. Devletin ve onun yasalarının dışına düşmüşlerdir.
Bu Dava'nın sanıkları, Türkiye devletinin, Türkiye ekonomisinin, Türkiye siyasetinin karar odaklarında mıdırlar? Öyle olsaydı, şu anda sanık sandalyesinde değil, en parlak ve en kritik mevkilerde olurlardı.
Bu Dava'nın sanıkları, emperyalizmin ve özellikle ABD'nin işbirlikçisi midirler? Onun taşeronu ve şubesi gibi mi çalışmaktadırlar, kirli işlerini mi yapmaktadırlar? Örneğin BOP'un Eşbaşkanı mıdırlar? Bir bölümünün uzun süredir böyle olmadıkları, bir bölümünün ise -tam tersine- kamuoyunda anti-emperyalist tutumları ile tanınan aydınlar ve politikacılar oldukları biliniyor.
Görüldüğü gibi, bu Dava'nın sanıkları derin devletin hiçbir kıstasına uymuyorlar. Peki, o zaman bu Dava nedir? Ergenekon Davası'nda bir derin devlet vardır ve taraftır. Açık söyleyelim: iddianameyi hazırlayan taraf! Derin devletin adresi için sunduğumuz kıstasları bir de suçlayan tarafa uygulayalım; ne göreceğiz? Ergenekon Davası, dört dörtlük bir Gladyo (derin devlet) operasyonudur. Türkiye'nin yeni Gladyosu, Ergenekon Davası'nı da kullanarak oluşturulmaktadır.
Derin devleti sanıklar içinde arıyorsanız çok safsınız demektir. Derin devlet sizin öyle sanmanızı istiyor olmasın! |
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com |
|
|
|
edebiyatokyanus 692663 ziyaretçi (1257296 klik) kişi burdaydı! |