Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
Ali Ece
Hiçbir şey hissedemiyorum. Rüyamın içinde rüya görüyorum sanki. Bir işyerinde tüm çalışanlar işlerini bırakmışlar, genel müdüründen çaycısına oturmuşlar, şok olmuş hipnotize gözlerini “tam ekran”dan alamıyorlar. Her şeyin fazlasıyla rutin olduğu, insanların yazgılarını kendilerine dikte edilmiş şekliyle kabullenmiş gözüktükleri bir gün, -11 Eylül 2001 günü- dünya büyük bir patlama ile kökünden sarsılıyor. Patlama -birkaç kişi hariç- kimsenin aklının ucundan bile geçirmediği bir mekânda Yeni Dünya Düzeninin merkezinde gerçekleşiyor. İlk önce kısa aralıklarla New York’taki Dünya Ticaret Örgütü binasına kusursuzca planlanmış iki saldırı düzenleniyor. Boston’dan kimliği belirsiz kişiler tarafından kaçırılan uçaklar devasa binanın 87. ve 92. katlarına kısa aralıklarla kamikaze dalışlar yapıyorlar. Ne olduğunu anlayabilme, bir sigara yakma fırsatı bile bulamadan, Yeni Dünya Düzeninin siyasi ve askeri politikalarının şekillenip belirlendiği Kongre binası ve Pentagon da nasiplerini alıyorlar. İki küçük elin, kalabalık deniz kenarında ıslak kumlarla dingin dingin yaptığı iki kumdan kalenin, yaşadığının farkında olmayan densiz bir avarenin adımlarıyla yerle bir olması gibi 1989 doğumlu Yeni Dünya Düzeninin sembolü hatta bizzat kendisi olan dev ikizler “tam ekran”da naklen yerle bir oluyorlar.
Patlamanın yankılanımı, kontrolden çıkmış tonu gittikçe yükselen bir geri beslem olarak tüm vücudumu sarsmaya başladığında, tam ekrandakilerin rüyanın içinde bir rüya olmadığını hissediyorum. Yoksa 12 yaşındaki kuzenim ben uyuklarken Amerikan yapımı bir PC simülasyon oyunu mu oynuyor? Ya da müziği açık mı unutmuşum? Kulağımda garip bir şarkının sözleri yankılanıyor:
“Beni uçak kazasından kurtar
Ben senin süper kahramanınım”
Birden müziğin sesini her an patlamaya hazır bir dinamit gibi duran bir adamın sesi bastırıyor: “Arkadaşlar, Amerika bir şaka mı?” Bu kez bir sigara yakacak zamanı buluyorum; duman kapalı dar odanın tavanına doğru süzülürken şekilden şekle giriyor: Şaka? Zihnimi esir alan tam ekrandan benliğimi bir an kurtarıyorum, birden aklıma “eski” süper güç ABD’nin nedenli nedensiz Irak’ı bombalamalarının birinde densiz bir ABD askerinin atılacak bombalardan bir tanesinin üzerine “Müslümanlara Ramazan hediyesi” yazdığı geliyor. Acaba o bombayla çocuğu yaralanan bir Iraklı anne ne hissediyordur şimdi? Kutsal addettiği kitabın yazdığı üzere ölenleri rahmetle mi anıyordur? “Eski” süper gücün kara kutusundan yayılıp zihnime amansızca hücum eden sözler, görüntüler sigaramın dumanına usulca karışıyorlar: Bir Boşnak kadın Belgrad’ın bombalanması üzerine fikrini soran BBC muhabirine “Sırpların bizi yok etmek istemiş olmaları, bombardıman altında inlediklerinde onlar için üzülmememi gerektirmez.” diyor. Miloşeviç rejiminin düşmanı, bombardıman altındaki Belgrad’da yaşamaya çalışan yeminli bir anarşist olan Milan Ratiçka “Hobbes’un Leviathan’ı niye yazdığını anlayabiliyorum 50 m yakınımda bombalar patladığında.” diyor. Bu korku dolu sesin hatırasını saldırıya uğrayan Pentagon binasındaki bir görevlinin yüz ifadesi kovalıyor zihnimde. Yüzündeki “Bak ben ne Leviathan’lar açacağım başınıza” ifadesi beni fena halde ürkütüyor.
Ya rüyadan uyanıyorum, ya da gözlerim tam ekrana bakarken yarı yarıya kapanmışlar, belki de öyle korkmuşum ki tek gözüm açık uyumuşum. Kendimi korkusuz zannederdim, korkuyorum artık, fena halde korkuyorum. Kafası kızan birileri koskoca dünya polisini yerle bir ediyorsa, dünya okyanusunda bir damladan ibaret bana neler yapamazlar ki? Ya da ben bir gün çok kızarsam, kendim gibi birileriyle bir araya gelip, aynı şekilde dehşet dolu kusursuz bir plan yapsam ve gerçekleştirsem, kızgınlığım geçtiğinde ne hissederim?