edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  => Attila İlhan Şiiri-DoDoç.Dr. Yakup ÇELİK
  => Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları-Svetlana Uturgauri
  => Karagöz'e Ezgi-Satı Erişen
  => Orta Oyunu Eksikliği-Nihal Türkmen
  => Orta Oyunu ve Karagöz-Nihal Türkmen
  => Dilin Yapısı ve Toplumun Yapısı-Emile Benveniste
  => Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık-İrem Onursal
  => Asansörle Yükseltilmek İstenen Çukurlar-Can Yücel
  => KÜLTÜR VE ÖTESİ-Cemil MERİÇ
  => Türkoloji-Cemil MERİÇ
  => Tevfik Fikret ve Batı Retoriği-Rıza Filizok
  => Estetik tarihimize bir bakış-Arslan Kaynardağ
  => MÜRSEL MECAZ-Rıza FİLİZOK
  => Başlıca Dil Bilimi Akımları-Prof.Dr. Rıza FİLİZOK
  => ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA -Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => HİKAYE VE ROMANDA “ANLATICI”YA GÖRE METİN TİPLERİ, - Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => GÖSTERGEBİLİM-Yard. Doç. Dr. Mustafa Ö Z S A R I
  => TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR ÇERÇEVESİNDE ULUSAL KÜLTÜR-Prof. Dr. Emre Kongar
  => TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL ÖZ-ANLAYIŞI: AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN BİR ZENGİNLİK-Emre Kongar
  => BARIŞ KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ-EMRE KONGAR
  => GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR-EMRE KONGAR
  => YENİ EMPERYALİZM, HUNTINGTON VE ELEŞTİRİSİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE-Emre KONGAR
  => DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ SORUNLARI-Emre Kongar
  => AVRUPA BİRLİĞİ'NE "ONURLU VE BAŞI DİK" GİRİŞ NE DEMEK-Emre Kongar
  => TOPLUMSAL VE SİYASAL GELİŞMEMİZİ ETKİLEYEN MARKALAR-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME, MİKRO MİLLİYETÇİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ANAYASAL VATANDAŞLIK-Emre KONGAR
  => NİYAZİ BERKES'DE ÇAĞDAŞLAŞMA KAVRAMI-Emre KONGAR
  => KEMAL TAHİR-Hilm Yavuz
  => OYUNLARIM ÜSTÜNE-Nazım Hikmet
  => OYUN YAZARI OLARAK-Ataol Behramoğlu
  => POPÜLER EDEBİYAT- M. Orhan OKAY
  => HER SÖZ BİR ŞEY SÖYLER-Feyza HEPÇİLİGİRLER
  => Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
  => ROMANDA KURMACA VE GERÇEKLİK
  => Fuzûlî’nin Hikaye-i Leylâ ve Mecnun’u
  => SEZAİ KARAKOÇ ve HİS “;KAR ŞİİRİ”;-Selami Ece
  => İSTANBUL’UN AHMED MİDHAT EFENDİNİN ROMANLARINA TESİRİ
  => AHMET MİDHAT’A ATFEDİLEN BİR ESER: “HÜKM-İ DİL” VE MANASTIRLI MEHMET RIFAT
  => CEZMİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
  => "EDEBİYATEĞİTİMİ"NDE "EDEBÎ METİN"İN YERİ VE ANLAMI
  => Mustafa Kutlu ve Rüzgârlı Pazar
  => BİR BİLİM ADAMININ ROMANI” ÜZERİNE GEÇİKMİŞ BİR TAHLİL
  => ÖLÜMÜNÜN 50. YIL DÖNÜMÜNDE
  => “MİT”TEN “MODERN HİKÂYE” “HİKÂYE”NİN SERGÜZEŞTİ
  => EDEBİYAT DİLİ/EDEBÎ DİL
  => BİR NESLİN VEYA BİR ŞAİRİN ROMANI: MÂİ VE SİYAH
  => İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
  => CAHİT KÜLEBİ
  => TEVFİK FİKRET’İN ŞİİRLERİNDE TRAJİK DURUM
  => MEHMED RAUF’UN ANILARI yahut EDEBÎ HATIRALARIN YAYIMI ÜZERİNE BİR DENEME
  => MEÇHUL BİR AŞKIN SON NAĞMELERİ: TEVFİK FİKRET’İN “TESADÜF” ŞİİRLERİ / YARD. DOÇ. DR. NURİ SAĞLAM
  => Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ1
  => Tanzimat Dönemi Oyun Yazarliginda Batililasma
  => SİNEMA VE EDEBİYAT TÜRLERİ
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ, ESTETİK BİR HAZZIN EDİNİMİ
  => EDEBÎ TENKİT
  => ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE KİMLİK SORUNU
  => Halit Ziya ve Mehmet Rauf'un hayatları ile romanları
  => YAZIN VE GERÇEKLİK
  => MİLLÎ EDEBİYAT
  => HECE-ARUZ TARTIŞMASI/ Arş.Gör.Oğuzhan
  => AHMET HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE ATEŞİN DİLİ / ARŞ. GÖR. VEYSEL ŞAHİN
  => ROMAN TEKNİĞİ BAKIMINDAN YABAN
  => TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE COCUK EDEBİYATI
  => KADIN VE EDEBİYAT
  => Şiirin Temel Özellikleri-Christopher Caudwell
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ: HERMENEUTİK BİR YAKLAŞIM Vefa TAŞDELEN
  => VOLTAİRE VE ROUSSEAU ETRAFINDA AYDINLANMA ÇAĞI FRANSIZ YAZINI
  => TÜRKİYE’DE ULUSAL KÜLTÜR TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA ÇAĞDAŞ UYGARLIK SORUNU
  => EDEBİYATIN DİLİ ÜZERİNE
  => TARİHİN SINIFLANDIRILMASI
  => Türk Milletini Uyandıran Adam: Attila İlhan
  => EDEBİYAT DERSLERİNİN İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA
  => "Yalancı şöhretlerin Gerçek Yüzünü Ortaya Koydum"-Hilmi Yavuz
  => AVRUPA BİRLİĞİNİ YARATAN NEDENLER VE TÜRKİYE Metin AYDOĞAN
  => DİVAN ŞİİRİYLE HALK ŞİİRİNDE ORTAK BİR SÖYLEYİŞ BİÇİMİ
  => divan şiirindeki sevgili tipini alaya alan bir roman
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ
  => BAĞLANMA VE ÇELİŞKİ
  => Antik Çağ’da Tarih Yazmak
  => TARİHÎ ROMANDA POST-MODERN ARAYIŞLAR
  => Kültürel Batılılaşma
  => GARPÇILAR VE GARPÇILAR ARASINDAKİ FİKİR AYRILIKLARI
  => Harf Devrimi Üzerine Yeniden Düşünmek
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => KEMÂL AHMED DEDE VE TERCÜME-İ MENÂKIB-IMEVLÂNÂ’SI
  => TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA
  => Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ
  => ŞAİRANE BİR ÇEVİRİ yahut TOPLUMBİLİMİN SERÜVENLERİ Cemil MERİÇ
  => 47 LİLER YAHUT BİR ROMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  => ZAMAN, ZAMAN – I TERAKKİ Cemil Meriç,
  => Kırk Ambar (Cilt1)
  => KADIN RUHU, Cemil Meriç
  => Umrandan Uygarlığa-C.Meriç
  => Balzac’tan önce modern roman-Cemil Meriç
  => ARİSTARK’LA ZOİL-c.meriç
  => ELİNDE CENNET AÇAN ZEND AVESTA- c.meriç
  => SELEFÎLİK–SÛFÎLİK VE ÂKİF-SÜLEYMAN ULUDAĞ
  => Mehmet Âkif- Mâhir İz’e Yazdığı Mektuplar
  => DİDO SOTİRİYU’NUN ROMANI GİBİ BİR ROMANIMIZIN OLMAYIŞI
  => HİLMİ YAVUZ’UN DENEMECİLİĞİ
  => İRONİ KAVRAMI, GERÇEKÜSTÜCÜLÜK VE ERCÜMEND BEHZAD LAV ŞİİRİ ÜZERİNE
  => OKUNAMAYAN ROMANLAR
  => Gelenekçilik Geleneğe Dahil Değil
  => Türk Tiyatrosunda İronik Söz, İronisiz Metin
  => Postmodernist İroni
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN SİYASİ ETKİLERİ
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
  => Savaş
  => Newton, Goethe ve Sosyal Bilimler
  => Bir Afyon (!) Olarak Diktatörlükten Demokrasiye Futbol
  => Adorno Yüz Yaşında
  => Theodor Adorno: Kültür Endüstrisini Yeniden Düsünürken
  => ADORNO'NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => ADORNO’NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => Frankfurt Okulu
  => TARİHİ MADDECİLİK VE KAPİTALİZM - ÖNCESİ TOPLUMLARASYA TOPLUMU - FEODALİTE Asaf Savaş AKAT
  => POSTMODERNİZM GEÇ KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL MANTIĞI
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 2
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 3
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco 2
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak 2
  => Türkoloji Araştırmaları Makaleler Veritabanı
  => Yeni Makaleler
  => Türkoloji Araştırmaları Dergisi
  => Türkoloji Makaleleri
  => ŞAİR DUYARLILIĞI Afşar TİMUÇİN
  => Yazılar.....
  => SEÇME YAZILAR
  => EDEBİYAT Tez / Makale / Kitap ara
  => Orhan Pamuk: Babamın bavulu Nobel konuşması
  => PiVOLKA'da Çıkan Yazılar
  => Amin Maalouf Üstüne
  => Öykünün Yüzyılı /Feridun ANDAÇ
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Felsefesinde Bir Hareket Noktası Olarak Teoman Duralı-oktay taftalı
  => Sofist Bilgeliğin "Empirist" Dayanakları Üzerine 0.TAFTALI
  => Birlik ve Liderlik Hayalleri O.TAFTALI
  => Eğitilemeyen Bir Varlık Olarak İnsan O.TAFTALI
  => Çağdaş Bir Tarım Toplumuna Doğru O.TAFTALI
  => Sosyo-Politik Bağlamda Bir Dekadans Olarak Bilgi Toplumu O.TAFTALI
  => Aşkla Varolan Hayatlar O.TAFTALI
  => Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel O.TAFTALI
  => Nihat Genç Yazıları
  => Batılı Tarih Bilimi ve Tarihin Mantığı
  => Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI
  => Bir Savaşın Kavramları Üzerine
  => Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI
  => Değer Üreten Hayatlar
  => Doğu'nun Hayal Ülkesi O.TAFTALI
  => Dostlukla Yükselen Hayatlar O.TAFTALI
  => Şiirimizin Hazin Sonu O. TAFTALI
  => Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI
  => Yalanın Fenomenolojisi O. TAFTALI
  => Günümüzde Medya Kılavuzluğu - Günümüzde Medya Kılavuzluğu
  => Ermeni Meselesinin Kökenini Batının Irkçılığında Aramak Lazım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  => Osmanlı’dan Lozan’a Musul-Kerkük
  => “Sözümü Tutamadım, Artık Yaşayamam” Turhan Feyizoğlu
  => Gerilla Mustafa Kemal ve Türk Yurtsever Kurtuluş Hareketi Turhan Feyizoğlu"
  => SİYASİ TARİH YAZILARI -YEREL TARİH YAZILARI
  => Yazarlar - yazılar
  => TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DÜŞÜNSEL - SİYASAL TEMELLERİ
  => yazılar 1
  => yazılar2
  => türk dünyası
  => Derin devlet
  => YAZILAR,
  => SOSYOLOJİ.
  => YAZILAR,,.
  => TANZİMAT DÖNEMİ
  => İdealizm-Realizm
  => Cemil Meriç..
  => ilhan berk
  => NİYAZİ BERKES’İN TÜRK KİTLE İLETİŞİM TARİHİNE KATKILARI
  => yazılar.
  => yazılar..
  => yazılar,
  => yazılar,,
  => yazılar.,
  => YAZILAR.
  => YAZILAR..
  => YAZILAR-
  => YAZILAR-,
  => yazılar.1
  => y.1
  => y.2
  => y.3
  => y.4
  => y.5
  => y.6
  => y.7
  => y.8
  => y.9
  => y.10
  => y.11
  => y.12
  => y.13
  => y.14
  => y.15
  => y.16
  => y.17
  => y.18
  => y.19
  => y.20
  => y.21
  => y.22
  => y.23
  => y.24
  => y.25
  => y.30
  => y.31
  => y.32
  => y.33
  => y.34
  => y.35
  => y.36
  => y.37
  => y,38
  => y.39
  => y.40
  => y.41
  => y.42
  => y.43
  => y.44
  => y.45
  => y.46
  => y.47
  => İnsan-Mekan İlişkileri
  => SANAT VE ELEŞTİRİ
  => Türkiye’de olumsuz Pierre Loti eleştirileri
  => TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
  => ATATÜRK,
  => MAKALELER:
  => MAKALELER,
  => yz
  => yz1
  => yz2
  => yz3
  => yz4
  => yz5
  => yz6
  => yz7
  => yz8
  => FRIEDRICH NIETZSCHE’NİN TARİH ANLAYIŞI
  => Edebiyat Nedir?
  => YM1
  => YM2
  => YM3
  => YM4
  => YM7
  => YM8
  => YM9
  => İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu
  => Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği
  => Toplumsal Cinsiyet Düzenlemeleri
  => Psikanalitik ve Post-Yapısalcı Feminizm ve Deleuze
  => Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden İroni Tür ve Tekniklerinin Gelişimi ve Bazı Uygulama Örnekleri Tarihi Gelişim
  => İroni ve Melankoli*
  => İroni, Nostalji ve Postmodern
  => “Daha İyi Anlamak İçin Daha Fazla Açıklamak” İsteyen Bir Yorumbilimci: Paul Ricœur
  => Kendi (Paul Ricœur Üstüne)
  => Sersemleşme Okulu
  => Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme
  => Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği
  => Sonbahar Mitosu: Tragedya*
  => Ayrışma, Çatışma ve Fanatizm
  => Fanatizm İlkelliktir
  => Tuhaf Bir Çocuk
  => Huzursuz
  => Benjamin’in Mistisizmine “Üç Yönlü Yol”
  => Renan, Irk ve Millet
  => Varlık, Benlik, Hatırlayış ve Unutuş Üzerine
  => Hangi Kilidin, Hangi Anahtarı?
  => Romanda Tarih
  => Bugün Psikanalizi Tartışmak
  => Kültürde Bakış
  => 1930 Goethe Ödülü Dolayısıyla Frankfurt Goethe Evi’nde Konuşma
  => Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorusu
  => Metafiziğin Kalesi Hakkında Düşünmek
  => Hakların İadesi
  => Modern Etiğin İki Temel Direği Agnes Heller
  => Ezoterizme Genel Bir Giriş
  => Turnanın Semahı, Ezoterizmin Zamanı: Bektaşi ve Alevi Zaman Kavrayışla
  => Yeni sayfanın başlığı
  => Ulus-Ötesinden Hukuka Bakmak: Jürgen Habermas
  => Yeni Perspektifler Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz
  => Orlan: Kırılan Ten Kubilay Akman
  => Pusudaki Ten, Vice Versa
  => Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
  => Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme
  => Benim Çöp Bayramım
  => Kamu Yeniden Kurulurken Kadınlara Ne Olacak?
  => Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant
  => Kant ve Üniversite İdeası
  => İki Yüzüncü Ölüm Yıldönümünde: Immanuel Kant ve Kantçılık
  => Kant ve Yeni Kantçılık
  => Otuz Beşinci Gece: Ruh, Can, Hayat, Ölüm, Akıl ve Öte Dünya Üzerine1
  => Ölüm Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler
  => Ölüme Karşı Ölüm
  => Avrupa İçin Yeni Bir Ethos Üzerine Düşünceler
  => Avrupa ve Ötekileri
  => Sûfî Şiirinin Poetikası
  => Byron ve Romantiklik
  => Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti
  => Balkanlar: Metaforların Çarpıştığı Bir Savaş Alanı
  => Badiou: Etik Üzerine
  => “Semen est Sanguis" Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kan
  => Âdet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar
  => Said ve Saidciler ya da Üçüncü Dünya Entelektüel Terörizmi
  => Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken
  => Adorno ve Tanrının Adı
  => Kant, Adorno ve Estetiğin Toplumsal Geçişsizliği
  => Adorno ve Berg
  => İbn Battûta Seyahatnamesi
  => Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
  => Yamalı Çelişkiler Semti: Saraybosna'dan Yenibosna'ya
  => Halkla Birlikte Bir Çağdaş Kent Söylemi Üzerine
  => Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
  => Selçuklular Anadolu’da
  => Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd Dönemine (1220-1237) Bir Bakış
  => 13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret
  => Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim (Bir Giriş)
  => Nietzsche ve ‘Akla’ İsyan
  => Bizans Manastır Sistemine Giriş
  => Öğrenci Radikalizmi Üzerine Düşünceler
  => 1968’i Yargılamak ya da 68 Kuşağına Mersiye
  => “Gelecekte İnsanlara Çok Güzel Görüneceğiz”
  => Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
  => Üniversitede Psikanaliz Öğretmeli miyiz? Sigmund Freud
  => Psikanalist Kimdir?
  => Nerelisiniz?
  => Irak’a Kant Çıkarması
  => Bizans Şaşırtıyor
  => 12 eylül dosyası
  => FETHİ NACİ: Cesur, Gerçekçi Ve Halkçı... İzzet Harun Akçay
  => SON OKUDUKLARIM- İzzet Harun Akçay
  => Sabahın yalnız kuşları-İzzet Harun Akçay
  => Bir Portre - Cahit Sıtkı TARANCI - Şükran KURDAKUL
  => ŞİİR NEDİR? Cahit Sıtkı TARANCI
  => Afşar TİMUÇİN - Şair Duyarlığı
  => Ahmet KÖKLÜGİLLER - Karacaoğlan'ın Yaşamı ve Şiirleri
  => Atilla ÖZKIRIMLI - Dadaloğlu ve Çevresi
  => Aysıt TANSEL - Metin Eloğlu
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
Kant ve Üniversite İdeası
Kant ve Üniversite İdeası
Bülent Gözkan


 

1
Kant, 1798’de yayımlanmış olan Fakültelerin Çatışması1 [Der Streit der Fakultäten] kitabının, “Felsefe Fakültesinin Hukuk Fakültesi ile Çatışması” bölümünün başında şu soruyu soruyor: “İnsan soyu sürekli olarak ilerlemekte midir?” Bu soru, “insan soyunda, onun daha iyiye doğru ilerlemesinin nedenini oluşturan eğilim ve yetiye [kudrete (Vermögen)] işaret edecek”2 bir olay, bir gösterge var mıdır, eğer böyle bir ilerlemeden söz edebileceksek, bunun işaretini bize ne verebilir, sorusudur. Kant, böyle bir sorunun, “insanlığı etkileyen bir olayın, tarihsel bir gösterge olarak sürekli bir ilerlemenin hatırlatıcısı, kanıtlayıcısı ve gelecekte de devam edeceğinin belirtisi olmasıyla (signum rememorativum, demonstrativum, prognostikon)”3 yanıtlanabileceğini ifade eder. Böyle bir tarihsel olay olarak Kant, Fransız Devrimi’ni ele alır. Ancak ilerlemenin göstergesi bizzat olayın (devrimin) kendisi olamaz Kant’a göre. “Bu olay, insanların gerçekleştirdiği büyük işlerden veya suçlardan, insanlar arasında büyük olanı küçük, küçük olanı büyük kılan eylemlerden veya eski devlet kurumlarını büyüyle ortadan kaldırmak ve birinin yerine öbürünü yeryüzünün derinliklerinden yer üstüne çıkarmak gibi durumlardan meydana gelmez. Hayır, bunların hiçbirinden değil”.4 Öyleyse ilerlemenin göstergesi tarihsel olayın bizzat kendisi değilse, nedir? Kant bu göstergeyi, bu tarihsel olaya tanıklık etmiş olanların yaşamış olduğu coşkuda bulur. Devrim sırasında, devrime tanıklık etmiş olanların düşünme tarzlarının ve böylesi genel, ama çıkar gözetmeyen duygudaşlığın kamusal olarak ortaya çıkması, insan soyunun ahlaki eğilimini ortaya koymaktadır. Çünkü devrim mutluluk ya da acı, refah ya da sefalet getirebilir; başarılı ya da başarısız olabilir; ancak onun etrafında oluşan sahici coşku (wahrer Enthusiasm) insanlığın ahlaki eğiliminin bir göstergesi olabilir. Kant’a göre “sahici coşku her zaman ideal olana yönelir ve aslında adalet kavramı gibi saf ahlaki olana yönelir ve bunu özçıkarla birleştirme olanağı yoktur”.5 Bu anlamda Kant, ilerlemeyi tarihsel bir olguya, olaya vb. bağlamak yerine, öznenin bu tarihsel olgularla kurduğu ilişkiye, ona karşı aldığı tavra bağlamaktadır. Yani bir tarihsel olay, bir tarihsel olgudur, doğa aleminde vuku bulmaktadır; bunun kendisine “ilerleme” veya “gerileme” değeri atfedilemez. Ama buna karşılık öznenin bu olguyla kurduğu ilişki, onun ahlaki durumuyla ve özgürlük ideasının somutlaşmasıyla ilgili bir göstergedir; ve insani olanın özüne ilişkin bir açılım vererek insan soyunun ilerleyip ilerlemediği noktasında bir yargıda bulunma hakkını bize verir. Sonuç olarak, “insan soyu ilerlemekte midir” sorusunun yanıtı, insanlardaki ahlaki eğilim ve kudretin [Vermögen] kendisini ortaya koyup koyamadığı ile ilgilidir. İnsanlığın ilerlemesinin göstergesi tarihsel olayların kendileri değildir [bu yaklaşımı günümüze taşırsak, teknolojik ilerleme, böyle bir gösterge olamaz örneğin]; bu gösterge, fiili olaylarda, bunların fayda veya refah sağlıyor olmalarında, başka bir deyişle Kant’ın Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi’nde belirttiği gibi “teknik ve pragmatik buyruklara”6 bağlı olarak gerçekleşen koşullu ereklerde değildir.
Kant’ın 1795’te yazmış olduğu7 bu makaleyi, üniversite ideası üzerine yazmış olduğu bir kitaba koyması ne anlama gelmektedir? Bunun için önce Fakültelerin Çatışması’nın yazıldığı ve yayımlandığı iklime kısaca bakalım.

2
Saf Aklın Eleştirisi8 ile metafizik anlayışını köklü bir dönüşüme uğratan, Pratik Aklın Eleştirisi ile ahlak felsefesini bu dönüşüm üzerinden inşa eden Kant, aynı eleştirel tavrını “Sadece Aklın Sınırları İçinde Din” (Die Religion innerhalb der Grenzen der blossen Vernunft) kitabıyla dine yöneltir. “Aydınlanma Nedir?” makalesinde övgüyle söz ettiği Büyük Friedrich’in ölümünden sonra tahta geçen II. Friedrich Wilhelm döneminde ise Kant, bu kitap sebebiyle 1 Ekim 1794 tarihli bir kraliyet mektubuyla kınanmış ve benzer yayınlara devam etmemesi kendisine bildirilmiştir.9 “Aydınlanma Nedir?” makalesindeki pozitif hukuka saygılı tavrıyla tutarlı olarak din konusundaki eleştirel yaklaşımı konusunda 1798’e kadar suskun kalmış, ama II. Friedrich’in ölümünden sonra, bu tarihte, eleştiri özgürlüğü, bilim ve bilgi üretimi ile iktidar arasındaki ilişkileri ve sonuç olarak bir toplumda bilim etkinliğiyle bilgi üretimini yürüten en yüksek alan olan üniversitelerle devlet arasındaki ilişkileri konu aldığı Fakültelerin Çatışması’nı yayımlamıştır.10
O dönemde, Prusya devletinde üniversiteler, üst fakülteler ve alt fakülteler olarak ayrılmaktadır. Üst fakülteler: teoloji, hukuk ve tıp fakülteleriyken; felsefe alt fakültedir.11 Kant, Fakültelerin Çatışması’nda üniversite kurumunun bir ideaya göre kurulduğunu,12 akademisyenler hakkında sadece yine akademisyenler yargıda bulunabileceğinden üniversitenin belli bir özerkliğe sahip olması gerektiğini,13 ama üniversitenin işlevlerini yerine getirmek üzere yetkisini kendi dışında bir yerden aldığını14 bir tespit olarak belirtir. Üniversitenin yapısı ve fakültelerin konumu rastlantısal bir biçimde değil, devlet (yönetim, Regierung) eliyle oluşturulmuştur, dolayısıyla devletin böyle bir kuruluşla amaçladıklarını, beklentilerini yansıtır. Üniversitenin de alt ve üst fakültelere bölünmesi devlete göre şekillenmiştir. Kant, bu bölünmenin gerekçesini de, “bir fakülte, eğer verdiği eğitim, hem içerik hem de kamuya aktarılma biçimiyle devletin kendisini ilgilendiriyorsa ve onun çıkarınaysa üst fakülte olarak nitelendirilmiştir”15 diye açıklamaktadır.
Devlet, öncelikle halkın üzerinde en kuvvetli ve en kalıcı etkileri ortaya çıkaracak araçlarla ilgilidir16 ve üst fakültelerin öğrettiği konular tam da bu araçların hayata geçirilmesini sağlayacak eğitilmiş kesimin yetişmesini sağlar. Bundan dolayı yönetim, üst fakültenin öğretimini onaylama hakkını kendisinde görür. Üst fakültelerden yetişen ve devletin çıkarlarına hizmet eden görevliler, (Kant’ın Aydınlanma Nedir? makalesinde işaret ettiği aklın özel kullanımı ve aklın kamusal kullanımı ayrımını dikkate alırsak)17 aklın özel kullanımına tabidirler. Kant’a göre yönetimin (devletin) ereği, halkın üzerinde kalıcı ve güçlü etkiler meydana getirerek, kendi iktidarını kalıcılaştırmaya yöneliktir; bunun için de öncelikle halkın refahına yönelir ve bu ereğe uygun olan araçları seferber eder. “Halk, kendi refahını öncelikle özgürlük olarak değil, doğal ereklerinin, yani aşağıdaki üç hususun sağlanması olarak düşünür: Ölümden sonra mutlu olmak, toplumsal yaşamlarında mülkiyetlerinin yasalarla güvence altına alınması, hayatın fiziksel tarafının tadını çıkarmak”18. Üst fakülteler işte bu araçları sağlarlar. Dolayısıyla devletin bu ereği koşullu bir erektir, yani devlet daha baştan yönünü büyük ölçüde koşullu buyruklarla belirler.
Meşruiyetlerini devletin ereklerine ve çıkarlarına uygun olmalarında bulan üst fakültelerin dışında, sadece bilimin (Wissenschaft – bu terim sadece doğa bilimlerini değil, sosyal bilimleri ve insan bilimlerini de kuşatmaktadır) çıkarlarına yönelik bir fakülte olan, Felsefe fakültesi, alt fakülte olarak nitelendirilmiştir19. Kant’a göre, üniversitede, öğrettikleri şeyler itibarıyla devletin emirlerinden [Befehle] bağımsız bir fakültenin bulunması son derece önemlidir. Bu fakültenin alacağı hiçbir emrin olmaması gerektiği gibi, vereceği hiçbir emir de yoktur; “onun her şeyi değerlendirme özgürlüğü vardır ve bilimin çıkarlarıyla, yani hakikatle ilgilidir; burada akıl kamusal alanda açıkça konuşmaya yetkilidir. Çünkü böyle bir fakülte olmadan hakikat gün ışığına çıkamaz (bu ise, devletin de zararına olurdu)”20. Özerklik altında, yani özgürce yargıda bulunabilme yetisi akıldır. Akıl, doğası gereği özgürdür ve hiçbir emri kaldırmaz; devletin yasalarını değil, kendi yasalarını dinler.21 Felsefe fakültesi için (genelde bilgi sahibi olma ve öğrenmenin [Gelehrsamkeit] özsel ve ilk koşulu olan) hakikat asıl olunca ve felsefe fakültesinin bu doğası gereği üst fakültelerin devlete sağladığı yararlılık felsefe fakültesi için ikinci sırada olunca22, üst fakültelerle alt fakülte arasında bir çatışma [Streit] kaçınılmaz olur. Bu çatışma, üst fakültelerin (pratik akıl açısından) koşullu buyrukları kendilerine yasa olarak almalarının, faydayı ve çıkarı birinci sıraya yerleştirmelerinin [günümüz açısından üst fakülteler olarak nitelendirilebilecek mühendislik, işletme ve iktisat fakülteleri de, piyasanın talebine uygun olarak, öğretimlerinde, örneğin kârın maksimizasyonunu merkezi hedeflerden biri olarak koyabilirler] karşısında, alt fakültenin eşitlik, özgürlük [Gleicheit, Freiheit]23 gibi kavramları temel almasından kaynaklanır.24
Kant, üst fakültelerle alt fakülte arasındaki çatışmayı meşru olmayan ve meşru olan olarak ikiye ayırır. Farklı görüşlerin kamusal alanda tartışılabilme olanağı içerik ve biçim açısından meşru olmayan çatışma olarak nitelendirilebilir. Meşru olmayan çatışma, içerik açısından bazı görüşlerin açıkça tartışılabilmesinin bile yönetim tarafından yasaklanmasıdır; biçim açısından ise, tartışma ve eleştirinin konusunu oluşturan şeylerin, aklın özgürce kullanımına dayalı nesnel zeminler yerine, eğilimlere, tercihlere dayalı öznel zeminlerde ele alınmasından kaynaklanır. Eğilimler ve genelde özel amaçlar için yararlı bulunanlar, asla yasa olarak nitelendirilemez ve “üst fakülteler de bunları yasa olarak değerlendiremez. Böyle ilkeleri onaylayan bir yönetim, akla karşı suç işlemiş olur ve böylelikle üst fakültelerle alt fakülteyi çatışmanın içine atmış olur.”25
Meşru olan çatışma ise, tüm fakülteler öğretimlerini kamu önünde özgürce tartışmayı kabul ederken, yine de üst fakültelerin devletin işleyişindeki konumları itibarıyla ayrıcalıklı statüde olmalarından çıkar. Kant, meşru çatışmayı parlamentodaki sağ kanat ile (bu üst fakültelere karşılık gelir) sol kanat (bu da felsefe fakültesine karşılık gelir) arasındaki çatışmaya benzetir. Devletin kurallarını, ilkelerini ve halk tarafından desteğinin sürmesini sağlayacak refah gibi ereklerini destekleyen sağ kanadın veya üst fakültelerin karşısında, “işlevi hakikatin kamuya sunumu [öffentliche Darstellung der Wahrheit]”26 olan, aklın kamusal kullanımının, yani kamuya açık eleştiri faaliyetinin dayanağını oluşturan aklın ilke ve ereklerini savunacak bir sol kanat, yani felsefe fakültesi kanadı [die Bank der philosopischen Facultät] gereklidir.
Peki aklın özgürce eleştiri faaliyetinin dayanağını oluşturan ilke ve erekler, veya SAE’de atıfta bulunulduğu şekliyle aklın özsel ereklerini [die wesentlichen Zwecke] Kant nasıl ele almaktadır?

3
Kant, SAE’nin “Saf Aklın Kanonu” bölümünün “Aklımızın Saf Kullanımının Enson Ereği” başlıklı birinci altbölümünde “insan aklının en yüksek ereklerinin, insanlığın ilgisini/çıkarını [Interesse] daha yüksek başka bir ilgi/çıkara bağımlı olmayacak şekilde ve birlik içinde ilerletebilmek için, aklın doğasına uygun olarak birliğe sahip olmaları gerektiğini”27 belirtir. Aşkınsal kullanımda spekülatif kullanımın enson amaç [Endabsicht] olarak yöneldiği üç nesne: irade özgürlüğü, ruhun ölümsüzlüğü ve Tanrının var olmasıdır.28 Ancak bu üç nesne spekülatif akıl için aşkın olduklarından ve içkin kullanımları olmadığı için, bilme için gerekli değillerdir.29 Ama bunlar yine de aklımızın ısrarla yöneldiği nesneler olduğu için, önemleri (spekülatif kullanım açısından) teorik bir bilmede değil, pratik olanda ortaya çıkar.30 “Özgürlük aracılığıyla olanaklı olan her şey pratiktir... Ereği akıl tarafından tümüyle a priori olarak verilen ve deneye bağlı (empirisch) koşullara tabi olarak buyruk vermeyen saf pratik yasalar, saf aklın ürünleri olacaktır. Bunlar ise ahlak yasalarıdır.”31
Kant aynı bölümün ikinci altbölümünde (“1. Neyi bilebilirim?; 2. Ne yapmalıyım?; 3. Ne umabilirim?” sorularının sorulduğu ünlü altbölümdür bu) koşullu ve koşulsuz buyruklarla ilgili şu belirlemeyi yapar: “Mutluluk yöneliminden gelen pratik yasayı, pragmatik yasa (sağduyu kuralı) olarak adlandırıyorum; mutlu olmaya layık olmaktan başka hiçbir yönelimi olmayan yasaya ise ahlak yasası diyorum. Birinci yasa, mutlu olmak için ne yapmamız gerektiğini bize söyler [koşullu buyruk (vurgu benim)]; ikinci yasa, mutlu olmaya layık olmak için nasıl eylemde bulunmamız gerektiğini [koşulsuz buyruk (vurgu benim)].”32 “En yüksek erekler, ahlaklılığın erekleridir ve bunların bilgisini ancak saf akıl sağlayabilir”33
Şimdi bu en yüksek erekleri kim bilmektedir; nerededir bunlar; “nereden bilinecektir o oldukları”34? Kant, SAE’nin “Saf Aklın Arkitektoniği” bölümünde bu sorulara şaşırtıcı yanıtlar vermektedir ki, biz bu yanıtların, üniversite ideasıyla ve felsefe fakültesinin konumu ve yönelimiyle bağlantı içine sokulabileceğini düşünüyoruz.
Kant, SAE’nin “Saf Aklın Arkitektoniği” bölümünde “bir ideanın uygulamaya konulması [Ausführung] için bir şema gerektirdiğini”35 ifade etmektedir. Eğer bu şema aklın ana ereklerine göre değil de olumsal ereklere göre empirik olarak tasarlanmışsa, bu, “teknik birlik” verir; ama aklın a priori verdiği ereklere göre bir ideadan kaynaklanıyorsa, arkitektonik birliğin zeminini oluşturur. Arkitektonikten anlaşılan “bir sistem sanatı”dır. Aklın yönetimi altında bilgilerimiz bir sistem oluşturmaları yoluyla aklın özsel ereklerini destekler ve ilerletirler.
Kant, “Arkitektoniğin”, felsefenin öğrenilemeyeceğini, ancak felsefe yapmanın öğrenilebileceğini söylediği ünlü bölümde, ikisi de saf akıl bilgisi olan matematik ile felsefeyi karşılaştırır. Matematiksel bilgi öğrenilebilir; çünkü “öğretmenin bilgilerini türetebileceği bilgi kaynakları, aklın özsel ve hakiki ilkelerinden [wesentlichen und echten Prinzipien der Vernunft] başka yerde değildir”36; öğrenci de, bu bilgileri aklın somut olarak [in concreto], ama yine de a priori, yani saf görüde temellenen bu kullanımından başka bir yerden türetemez. Başka bir deyişle, matematiksel bilgiler saf görüde inşa temelinde açıklığa çıkartılabilirler; bu yüzden de öğrenilebilirler. Bu saptamanın ardından Kant, felsefenin öğrenilemeyeceğini (felsefe tarihi öğrenilebilir), sadece felsefe yapmanın öğrenilebileceğini söyler.37
Felsefeyi “tüm felsefi bilgilerin sistemi” olarak tanımladıktan sonra, “olanaklı bir bilimin [Wissenschaft] ideası olan felsefenin hiçbir yerde somut olarak [in concreto] verili olmadığını, büyük ölçüde üzeri hissetme yetisi [Sinnlichkeit] tarafından örtülmüş ama içine sığamadığı38 bir patikada keşfedilinceye kadar ve insanların yanlış olarak kabul ettikleri öntasarımın [Nachbild], insanın yapabildiği ölçüde arketipe [Urbild] eşit kılınıncaya dek de felsefenin olmayacağını” belirtir ve ekler: “O zamana kadar felsefe öğrenilemez; çünkü nerededir o, kim sahiptir ona, nereden bilinecektir o olduğu?”39
Sonraki paragrafta felsefenin “okul kavramı” [Schulbegriff] ile “dünya kavramı”nı [conceptus cosmicus – Weltbegriff] ayırt eder. O güne kadarki felsefe kavramından anlaşılmış olan yegane kavram, okul kavramına göre felsefe anlayışı olmuştur; yani bir bilgi sisteminin bir bilim olarak aranışı olmuş ve ereği, bu bilmenin sistematik birliğinin kendisinden başkası olmamıştır. Öte yandan “dünya kavramı” olarak felsefe, bir arketip olarak filozof idealinde kişiselleştirilmiş ve temsil edilmiştir. Bu son kavrayışa göre, “felsefe, tüm bilgilerin insan aklının özsel (asli) erekleriyle [teleologia rationis humanae] ilişkisinin bilimidir ve filozof bir akıl yapıcısı veya sanatçısı [ein Vernunftkünstler]40 değil, insan aklının yasa koyucusudur”.41 Kant, matematikçiyi, doğa bilimciyi, mantıkçıyı aklın sanatçıları olarak nitelendirir. Bu bilimlerin akıl bilgilerini [Vernunfterkenntnisse], insan aklının özsel ereklerini ilerletebilmek için denetleyen ve onları araç olarak kullanan bir öğretmen vardır idealde. Sadece ona filozof adı verilebilir; ancak o, hiçbir yerde bulunmadığı halde, onun yasa koyuculuğunun ideası her insan aklında bulunur. Felsefeyi de bu açıdan, “dünya kavramı” açısından ereklerin sistematik birliğinin sağlanması olarak görür.
Ve özsel erekler, en yüksek erekler olarak kavrandığında, “insan varlığının bütün belirlenimidir (veya yönelimidir) [die ganze Bestimmung des Menschen] ve en yüksek ereklerle ilgili olan felsefe ahlak felsefesidir”42. “İnsan aklının yasa koymasının (felsefe) iki nesnesi vardır: doğa ve özgürlük; ve doğa yasalarını olduğu kadar, ahlak yasalarını da içerir ve bunlar başlangıçta iki ayrı sistem olsalar da, nihai olarak tek bir felsefi sistemde birleşirler.”43. Doğa alanında yasa koyma, zorunluluğun yasalarının, olanın tanınmasıdır; başka bir deyişle akıl yasalarını doğada tanır. Ama ahlak yasaları söz konusu olduğunda, aklın koyduğu yasalar, olması gerekenin yasaları, özgürlüğün yasaları olacaktır ve insan varlığının bütün belirlenimi de bu yasalar aracılığıyla olacaktır. En yüksek erekler de, bu sebeple “insan varlığının bütün belirlenimi” olacaktır.
Kant, SAE’nin son bölümü olan “Saf Aklın Tarihi”nde, metafiziği yöntem açısından ele alırken bilimsel [szientifischen] yöntemden söz etmektedir.44 Bilimsel olan, burada bilgilerin sistematik bir birlik içinde durmasıdır.45 Kant, felsefe tarihi itibariyle bilimsel yönteme ya dogmatik ya da kuşkucu yoldan yaklaşıldığını, ilkinin Wolff, ikincinin Hume tarafından örneklendiğini ifade eder. Eleştirel yolun [der kritische Weg] ise halen açık olduğunu, bu patikanın bir anayola dönüştürülebileceğini belirtir.46 Eleştiriden muaf tutulabilecek hiçbir şey yoktur. Ne kutsallığı sayesinde din, ne de yüksekliği [Majestät] sayesinde yasa koyma, eleştiriden muaftır.47
SAE’de, B 766’da “Akıl, tüm girişimlerinde kendini eleştiriye tabi tutmalıdır ve eleştiri özgürlüğünü, kendisine zarar vermeden ve kendisini bir kuşkunun konusu haline getirmeden engelleyemez... Aklın varoluşu tam da bu özgürlüğe bağlıdır; aklın hiçbir diktatörce otoritesi yoktur, iddiaları özgür yurttaşların onayından daha öte değildir; bu yurttaşlardan her biri ise kendi çekincelerini, hatta vetolarını hiç çekinmeden ifade edebilmelidirler.”
Şimdi, tüm bilgilerin insan aklının özsel erekleriyle ilişkisinin bilimi olan felsefe, “hiçbir yerde” verilmemiş olduğuna göre, özsel erekler de verilmiş değildir. Öyleyse aklın özgürce kamusal kullanımı, özsel ereklerin somutlaşmasına yolu açacaktır. Bu ise bilimin üretildiği en yüksek kamusal alan olan üniversite aracılığıyla; devlete ve devletin çıkarlarına tabi olan üst fakültelerin tahakkümüyle değil, alt fakültenin özgürlüğüyle olacaktır.
Şimdi sözü yine yazının başında andığımız “ilerleme” sorusuna getirelim. “İnsanlık tarihinde böyle bir olay artık unutulamaz, çünkü bu, insan doğasında bir eğilim ve kudreti, hiçbir siyasetin, olayların daha önceki akışından çıkaramayacağı; sadece insan soyunun taşıdığı adaletin içsel ilkeleri altında birleşmiş olan doğa ve özgürlüğün vaat edebileceği bir ilerleme eğilimini ve kudretini açığa çıkarmıştır.”48 Bu açığa çıkanın üstünün “örtülmemesi” için ise, üniversite alanının özsel ereklere doğru yönelimin alanı olarak tesis edilmesi esastır.
“Sonuncu, bir gün birinci olabilir (alt fakülte üst olabilir); ama yönetme yetkisine sahip olarak [Machthabung] değil, yönetme yetkisine sahip olana (devlet) yol göstererek. Çünkü devlet, ereklerine ulaşmak için, felsefe fakültesinin özgürlüğünü ve bu özgürlük yoluyla idrak edilenleri (ki giderek çoğalmaktadırlar), kendi mutlak otoritesinden daha yararlı amaçlar olarak görebilir.”49

4
Kant’tan sonra üniversite ideası, bir yandan Wilhelm von Humboldt’un tasarladığı biçimiyle 1810’da kurulan Berlin Üniversitesi’nde yeni bir somutluk kazanırken50; diğer yandan, Fransız Devrimi, ulus devletlerin ortaya çıkması ve sanayi devriminin etkisi altında üniversiteler, ulus devletlerin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılandırılmışlardır. Sanayi devrimi sonrası üniversitelerin teknolojiyle giderek daha yakından ilişkili hale gelmesi, Aydınlanma ideallerinin burjuva sınıfı tarafından taşınması, üniversite ideasının önceliklerini de bu çerçeveye oturtmuş olmaktadır. Ve Kant’ın, aklın özsel ereklerinin somutluk kazanabilme yoluna girebilmesinin mevcut üst fakülte-alt fakülte hiyerarşisinin, felsefe fakültesi lehine değiştirilmesiyle mümkün olabileceği yönündeki beklentisi, tam tersine, hiyerarşinin, (günümüz açısından da neo-liberalizmin tasavvurlarına uyan bir şekilde tasarlanmış olan üniversite modelinde), üst fakültelere başta mühendislik, işletme ve iktisat fakültelerinin eklenmesiyle daha da kuvvetle tesis edilmesi sonucunu getirmiştir. Max Weber’in rasyonalizasyon çözümlemesi, Frankfurt Okulunun araçsal aklın hâkimiyetine yönelik eleştirileri, Kant’ın eleştirel bakışı açısından ve bu eleştirel yaklaşımların çıkış noktasını oluşturması açısından da okunabilir. (Bu değinmeler, bu yazının kapsamının ötesindedir ve bir başka yazının konusunu oluşturacaklardır.) Burada sadece Max Weber’in değerlendirmesine işaret edelim.
Yukarıda insanlığın ilerlemesi ile ilgili soruyu Max Weber “Meslek Olarak Bilim” [Wissenschaft als Beruf] makalesinde şöyle soruyor: “Teknik araç ve hesaplarla işler hallediliyor, rasyonalizasyon her şeyden önce bu anlama geliyor... İlerlemenin tekniğin ötesinde bir anlamı var mıdır ve ona hizmet etmek anlamlı olabilir mi? Bu sorulması gereken bir sorudur.”51 Weber, bu noktada sözü Platon’un ünlü mağara alegorisine getirdikten ve filozofun, güneşe, epistemeye yönelimini ifade ettikten sonra, “soruyorum, bugün bilimi kim böyle görüyor?” diyor. Weber’e göre genelde artık tam tersi düşünülmekte, Platon için gölgeler dünyası olan âlem, gerçekliğin kendisi olarak alınmaktadır. Ve Weber, bu değişikliğin nasıl meydana geldiğini sormaktadır.
Platon’un Devlet’in VI. Kitabında yapmış olduğu çizgi benzetmesini ele alırsak, Weber’in nasıl olduğunu sorduğu bu değişiklik, kısaca üstte bulunan episteme’nin, yerini altta bulunan dianoia’ya bağlı bilimlere (mathema’ya [günümüz açısından kabaca exact science’a]) ve nihayet teknik bilimlere bırakmasıyla gerçekleşmiştir.
Max Weber’in “bugün bilimi kim böyle görüyor?” diye sorması gibi, “bugün üniversitenin işlevini refah, fayda, verimliliği sağlamaya yönelik amaçlar dışında, eşitliğin, adaletin, özgürlüğün tesis edilebilme imkânı için aklın özgürce eleştiri faaliyetinin önünün sonuna kadar açıldığı ve refah gibi yönetici ve yönlendirici fikirlerin ancak insanın özsel ereklerinin tesisine bağımlı hale getirildiklerinde geçerlilik kazanacakları bir kamusal alan olarak kim görüyor” diye de sorabiliriz.
Şimdi Kant’ın insanlığın ilerleme meselesini üniversite ideasıyla nasıl ilişkilendirdiği açıklık kazanıyor. Weber’in de belirttiği gibi ilerleme teknolojik gelişimle bir tutulacak bir şey değildir ve üniversite gibi insanlığın geleceğine yön vermesi gereken bir kurumun ana ereği, teknolojinin gelişimi üzerinden refahın artması olamaz (ki, neoliberalizmin, eşitsizliği ve adaletsizliği bir bakıma sistemin geliştirici dinamiği olarak içselleştirdiği, bunu başta üniversite gibi kurumlar aracılığıyla da yaygınlaştırdığı bir ortamdır bu). Kant, “Dünya Yurttaşlığı Niyetine Yönelik Genel Bir Tarih Düşüncesi”nde “Doğayı ilgilendiren, insanın iyi yaşaması değil, onun hayata ve iyi yaşamaya layık olması için çalışmasıdır”52 diye belirtirken de, yüksek ereklerin mutluluk ve refah değil, mutluluk ve refaha hak kazanma konumuna getiren erekler olduğunu tekrar vurgulamaktadır.
Son olarak sözü Jacques Derrida’nın 1980’de Columbia Üniversitesi’nde yaptığı “Mochlos ou les conflit des facultés”53 başlıklı konuşmasına getirelim. Derrida konuşmasının sonunda Kant’ın felsefe ve tıp fakülteleri arasındaki çatışmayı konu aldığı bölümde atıfta bulunduğu “hypomochlium (kaldıraç veya dayanak noktası)”54 kavramından yola çıkıyor ve yukarıda sözü edilen ve Kant’ın atıfta bulunduğu parlamentodaki sağ ve sol kanatlara da gönderme yaparak Kant’tan uzun bir alıntı yapıyor55. Özetlersek: Hani bir tel örgüyü ya da yol üzerindeki bir engeli veya derin bir çukuru geçerken adımlarımızı çok iyi ayarlamamız gerekir ya, eğer sağlaksak ve sağ bacağımızla adımımızı güvenli bir şekilde atmak istiyorsak, önce sol bacağımızı bir kaldıraç noktası [hypomochlium] gibi yerleştirmemiz gerekir ya, işte Kant buna atıfta bulunuyor. Eğer sol bacağımızı atacağımız başlangıç noktasını iyi hesaplayamazsak, sağ bacağın hamlesi boşa gidebilecektir. Öyleyse sağlam ve doğru ilerleyebilmek için, sol ayağı dikkatle yerleştirmek ve daha sonra (gelecekte) atılacak tüm adımların sağlam zeminini her seferinde sol ayağın kaldıraç noktası üzerine kurmak, yapmamız gereken şeydir.

Notlar
1 İ. Kant, The Conflict of the Faculties. Çev. Mary J. Gregor. Un. Of Nebraska Pr. Abaris Books 1992. s. 141.
2 Agy. (FÇ) s. 151.
3 Agy. s. 151.
4 Agy. s. 153.
5 Agy. s. 155.
6 İ. Kant, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi. Çev. İoanna Kuçuradi. Hacettepe Ün. Yay. 1982. s.33, 44.
7 Fakültelerin Çatışması. xxiii.
8 I. Kant. Critique of Pure Reason. Çev. P. Guyer ve A.W. Wood. Cambridge Un. Pr. 1998. Bundan sonra SAE olarak anılacak.
9 Bu mektup ve Kant’ın mektuba yanıtı için bkz. Fakültelerin Çatışması s. 9 – 19. Ayrıca, Doğan Özlem’in “Kant’ta Felsefe-Din ve Felsefe-Devlet İlişkisi Üstüne” makalesi; Felsefe Yazıları içinde İnkılap Yay. 2002.
10 “Fakültelerin Çatışması genel başlığı altında, farklı niyetlerle ve farklı tarihlerde yazmış olduğum üç denemeyi bir araya getiriyorum. Her ne kadar onları tek bir ciltte bir araya getirerek dağılmışlıklarını önleyebileceğimi sonradan farkettiysem de, bu denemeler sistematik bir birlik oluşturabilecek bir doğaya sahipler: alt fakültenin, diğer üç fakülteyle çatışması.” Agy. s. 21.
11 Felsefe fakültesi iki bölümden oluşuyor: Tarihsel Bilgi [historische Erkenntnis] Bölümü (tarih, coğrafya, filoloji ve doğa bilimlerinde içerilen tüm deneysel [empirisch] bilgiyle birlikte insan bilimleri (Humanistik)) ve Saf Akıl Bilgileri [reinen Vernunfterkenntnisse] Bölümü (saf matematik ve saf felsefe, doğa ve ahlak metafiziği). Agy. s. 45.
12 Agy. s. 31.
13 Agy. s. 27.
14 Agy. s. 23.
15 Agy. s. 25.
16 “Akla göre (yani nesnel olarak), devletin ereğine (halkı etkilemek) ulaşmak için kullanacağı itici kuvvetler arasında aşağıdaki sıralandırma söz konusudur: herkesin ebedi refahı; bir toplumun üyesi olarak sivil refah ve fiziksel refah” Agy. s. 31. Bunlar da sırasıyla teoloji, hukuk ve tıp fakültelerinin verdiği eğitimin ve bu bölümlerden yetişerek kamu yararına görev yapan hizmetlilerin uğraş alanlarına karşılık gelir.
17 Kant, “Aydınlanma Nedir?” makalesinde “Aydınlanma için özgürlükten başka bir şey gerekmediğini” ifade ettikten sonra, aklın kamusal kullanımını, aklın sınırları içinde her şeyin kamuya açık bir şekilde eleştiriye tabi tutulabilmesi özgürlüğü olarak dile getirir. Öte yandan, sınırları pozitif hukukla çizilmiş görev, hizmet ve yükümlülüklerin yerine getirilme gerekliliği vardır: Kant bunu, aklın özel kullanımı olarak adlandırır. Yani kendi verdiği örneklerle, vergiyi ödeme yükümlülüğünü yerine getirmek gerekir (aklın özel kullanımı), bu verginin haksız bir vergi olduğu düşünülse bile. Ancak vergisini ödeyen yurttaş, bu verginin haksız bir vergi olduğu konusundaki eleştirel düşüncelerini kamu önünde hiçbir kısıtlamaya uğramadan ifade edebilmelidir (aklın kamusal kullanımı). Tıpkı, kilisede kendisinden vaaz dinlemeye gelen cemaata papazın, o öğretilerde katılmadığı şeyler olsa bile, kilisede asla eleştirel bir tavra sahip olmadan görevini yapmakla yükümlü olması gibi. Eleştiri yapacağı alan ise, kamuya açık ortamlar olmalıdır. (I. Kant. Seçilmiş Yazılar içinde. Çev. Nejat Bozkurt. Remzi Kit. 1984)
18 FÇ s. 49.
19 Agy. s.27.
20 Agy. s. 27, 29.
21 Agy. s. 43.
22 Agy. s. 45.
23 Agy. s. 35.
24 Agy. s. 47.
25 Agy. s. 53
26 Agy. s. 55.
27 SAE, B 826.
28 B 826.
29 Kant, SAE’nin “Aşkınsal Diyalektik” bölümünde, bu üç nesnenin kendi başına nesnelermiş gibi düşünülerek akıl yürütme aracılığıyla bilme etkinliğinin konusunu oluşturmalarını geleneksel metafiziğin önemli bir kusuru olduğunu, aşkınsal aldanışın [Schein] bundan kaynaklandığını belirtir.
30 B-827/828. (Karş. Pratik Aklın Eleştirisi. II. Kitap Bölüm VI. s.238. . Çev. İ. Kuçuradi, Ü. Gökberk, F. Akatlı, Hacettepe Ün. Yay. 1980. s. 143.)
31 SAE, B 828.
32 SAE, B 834.
33 SAE, B 844.
34 Karş. Dipnot 38.
35 SAE, B 861.
36 SAE, B 865.
37 SAE, B 865.
38 Kant burada “verwachsen” fiilini kullanıyor; bu fiil, örneğin bir çocuğun büyüyerek giysisine artık sığmaz oluşu anlamına geliyor.
39 SAE, B 866
40 Burada ifade edilen, “Künstler” sözcüğü, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi’nde de (Grundlegung zur Metaphysik der Sitten) koşullu buyruk olarak, becerilere dayalı olan için de kullanılmaktadır; “Imperative auch technisch (zur Kunst gehörig)”.
41 SAE, B 867
42 SAE, B 868
43 SAE, B 868
44 SAE, B 883
45 SAE, B 860
46 SAE, B 883
47 A-xi, dn.
48 FÇ. s. 159.
49 Agy. s. 59.
50 Habermas, “The Idea of the University” makalesinde (The New Conservatism içinde. Çev. S.W. Nicholsen, Polity pr. 1989), Humboldt ve Schleiermacher’in iki yaklaşımı üniversite ideasına bağladıklarından söz eder: Bir yandan modern bilimin (Wissenschaft –ki bu terim sadece doğa bilimlerini değil, sosyal bilimleri ve insan bilimlerini de kuşatmaktadır) din ve kilisenin vesayetinden uzak bir şekilde ve özerkliği başka bir güç odağı tarafından tehdit edilmeksizin nasıl kurumsallaşacağını tasarlarken; öte yandan bilimsel ve akademik çalışmaların sonuçlarını kendi çıkarları için uygulamaya koyacak burjuva toplumunun etkilerinden nasıl bağımsız kalabileceğini düşünüyorlardı. (Ayrıca bu konuda genç akademisyen Serdar Tekin’in Toplum ve Bilim dergisinin 97. sayısında yayımlanan Neoliberalizm, Teknik Akıl ve Üniversitenin Geleceği başlıklı nitelikli yazısına bakılabilir.)
51 Max Weber, Sosyoloji Yazıları içinde, Gerth ve Milss’in İngilizce çevirisinden Çev. Taha Parla. Hürriyet Vakfı Yay. 1986. s. 136.
52 I. Kant. Dünya Yurttaşlığı Amacına Yönelik Genel Bir Tarih Düşüncesi. çev. Uluğ Nutku, Yazko Felsefe Yazıları, 4. Kitap, s. 120.
53 J. Derrida. “Mochlos ou les conflit des facultés”, Du Droit à la Philosophie içinde. Editions Galilée,1990. s. 397-438
54 Mochlos, Homeros’un Odysseia’sında Odysseus ve adamlarının, onları bir mağaraya kapatan Kyklop’tan (Tepegöz) kurtulmak için ateşte kızdırdıktan sonra onun gözüne soktukları kazığın adı. (Odysseia, IX. Bölüm. 375-388).
55 Fakültelerin Çatışması, s. 193 ve aynı sayfadaki dipnot.

(1957'de İstanbul'da doğdu. Orta öğrenimini Saint Joseph'te, lisans eğitimini ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü'nde tamamladı. 1992'de ODTÜ Felsefe Bölümü'nden geometride uzlaşımsalcılık üzerine yazdığı teziyle yüksek lisans, 2000'de Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü'nden Kant'ta Ben'in ve aklın kuruluşu üzerine yazdığı teziyle doktora derecesi aldı. Halen Yeditepe Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde öğretim üyesidir.)


İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 647257 ziyaretçi (1188483 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol