edebiyatokyanus
İÇERİK  
  ANA SAYFA
  YAZILAR
  => Attila İlhan Şiiri-DoDoç.Dr. Yakup ÇELİK
  => Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları-Svetlana Uturgauri
  => Karagöz'e Ezgi-Satı Erişen
  => Orta Oyunu Eksikliği-Nihal Türkmen
  => Orta Oyunu ve Karagöz-Nihal Türkmen
  => Dilin Yapısı ve Toplumun Yapısı-Emile Benveniste
  => Türkçe Metinlerde Bağdaşıklık ve Tutarlılık-İrem Onursal
  => Asansörle Yükseltilmek İstenen Çukurlar-Can Yücel
  => KÜLTÜR VE ÖTESİ-Cemil MERİÇ
  => Türkoloji-Cemil MERİÇ
  => Tevfik Fikret ve Batı Retoriği-Rıza Filizok
  => Estetik tarihimize bir bakış-Arslan Kaynardağ
  => MÜRSEL MECAZ-Rıza FİLİZOK
  => Başlıca Dil Bilimi Akımları-Prof.Dr. Rıza FİLİZOK
  => ZİYA OSMAN SABA’NIN NEFES ALMAK ADLI ŞİİR KİTABINDA -Yrd. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => HİKAYE VE ROMANDA “ANLATICI”YA GÖRE METİN TİPLERİ, - Yard. Doç. Dr. Safiye AKDENİZ
  => GÖSTERGEBİLİM-Yard. Doç. Dr. Mustafa Ö Z S A R I
  => TÜRKİYE'NİN ÖNEMİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME VE KÜLTÜREL FARKLILIKLAR ÇERÇEVESİNDE ULUSAL KÜLTÜR-Prof. Dr. Emre Kongar
  => TÜRKİYE'NİN KÜLTÜREL ÖZ-ANLAYIŞI: AVRUPA BİRLİĞİ İÇİN BİR ZENGİNLİK-Emre Kongar
  => BARIŞ KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ-EMRE KONGAR
  => GOP NEYİ AMAÇLIYOR, NEYİ GERÇEKLEŞTİREBİLİR-EMRE KONGAR
  => YENİ EMPERYALİZM, HUNTINGTON VE ELEŞTİRİSİ-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA TÜRKİYE-Emre KONGAR
  => DEMOKRASİ KÜLTÜRÜ SORUNLARI-Emre Kongar
  => AVRUPA BİRLİĞİ'NE "ONURLU VE BAŞI DİK" GİRİŞ NE DEMEK-Emre Kongar
  => TOPLUMSAL VE SİYASAL GELİŞMEMİZİ ETKİLEYEN MARKALAR-Emre Kongar
  => KÜRESELLEŞME, MİKRO MİLLİYETÇİLİK, ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, ANAYASAL VATANDAŞLIK-Emre KONGAR
  => NİYAZİ BERKES'DE ÇAĞDAŞLAŞMA KAVRAMI-Emre KONGAR
  => KEMAL TAHİR-Hilm Yavuz
  => OYUNLARIM ÜSTÜNE-Nazım Hikmet
  => OYUN YAZARI OLARAK-Ataol Behramoğlu
  => POPÜLER EDEBİYAT- M. Orhan OKAY
  => HER SÖZ BİR ŞEY SÖYLER-Feyza HEPÇİLİGİRLER
  => Tiyatronun Kökeni, Ritüel ve Mitoslar
  => ROMANDA KURMACA VE GERÇEKLİK
  => Fuzûlî’nin Hikaye-i Leylâ ve Mecnun’u
  => SEZAİ KARAKOÇ ve HİS “;KAR ŞİİRİ”;-Selami Ece
  => İSTANBUL’UN AHMED MİDHAT EFENDİNİN ROMANLARINA TESİRİ
  => AHMET MİDHAT’A ATFEDİLEN BİR ESER: “HÜKM-İ DİL” VE MANASTIRLI MEHMET RIFAT
  => CEZMİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER
  => "EDEBİYATEĞİTİMİ"NDE "EDEBÎ METİN"İN YERİ VE ANLAMI
  => Mustafa Kutlu ve Rüzgârlı Pazar
  => BİR BİLİM ADAMININ ROMANI” ÜZERİNE GEÇİKMİŞ BİR TAHLİL
  => ÖLÜMÜNÜN 50. YIL DÖNÜMÜNDE
  => “MİT”TEN “MODERN HİKÂYE” “HİKÂYE”NİN SERGÜZEŞTİ
  => EDEBİYAT DİLİ/EDEBÎ DİL
  => BİR NESLİN VEYA BİR ŞAİRİN ROMANI: MÂİ VE SİYAH
  => İSTİKLÂL MARŞI’NIN TAHLİLİ
  => CAHİT KÜLEBİ
  => TEVFİK FİKRET’İN ŞİİRLERİNDE TRAJİK DURUM
  => MEHMED RAUF’UN ANILARI yahut EDEBÎ HATIRALARIN YAYIMI ÜZERİNE BİR DENEME
  => MEÇHUL BİR AŞKIN SON NAĞMELERİ: TEVFİK FİKRET’İN “TESADÜF” ŞİİRLERİ / YARD. DOÇ. DR. NURİ SAĞLAM
  => Tarihsel Romanın Eğitimsel İşlevi
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ1
  => Tanzimat Dönemi Oyun Yazarliginda Batililasma
  => SİNEMA VE EDEBİYAT TÜRLERİ
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ, ESTETİK BİR HAZZIN EDİNİMİ
  => EDEBÎ TENKİT
  => ADALET AĞAOĞLU’NUN DAR ZAMANLAR ÜÇLEMESİNDE KİMLİK SORUNU
  => Halit Ziya ve Mehmet Rauf'un hayatları ile romanları
  => YAZIN VE GERÇEKLİK
  => MİLLÎ EDEBİYAT
  => HECE-ARUZ TARTIŞMASI/ Arş.Gör.Oğuzhan
  => AHMET HAŞİM’İN ŞİİRLERİNDE ATEŞİN DİLİ / ARŞ. GÖR. VEYSEL ŞAHİN
  => ROMAN TEKNİĞİ BAKIMINDAN YABAN
  => TANZİMATTAN GÜNÜMÜZE COCUK EDEBİYATI
  => KADIN VE EDEBİYAT
  => Şiirin Temel Özellikleri-Christopher Caudwell
  => EDEBİYAT EĞİTİMİ: HERMENEUTİK BİR YAKLAŞIM Vefa TAŞDELEN
  => VOLTAİRE VE ROUSSEAU ETRAFINDA AYDINLANMA ÇAĞI FRANSIZ YAZINI
  => TÜRKİYE’DE ULUSAL KÜLTÜR TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA ÇAĞDAŞ UYGARLIK SORUNU
  => EDEBİYATIN DİLİ ÜZERİNE
  => TARİHİN SINIFLANDIRILMASI
  => Türk Milletini Uyandıran Adam: Attila İlhan
  => EDEBİYAT DERSLERİNİN İÇERİĞİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA
  => "Yalancı şöhretlerin Gerçek Yüzünü Ortaya Koydum"-Hilmi Yavuz
  => AVRUPA BİRLİĞİNİ YARATAN NEDENLER VE TÜRKİYE Metin AYDOĞAN
  => DİVAN ŞİİRİYLE HALK ŞİİRİNDE ORTAK BİR SÖYLEYİŞ BİÇİMİ
  => divan şiirindeki sevgili tipini alaya alan bir roman
  => ALIMLAMA ESTETİĞİ VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ
  => BAĞLANMA VE ÇELİŞKİ
  => Antik Çağ’da Tarih Yazmak
  => TARİHÎ ROMANDA POST-MODERN ARAYIŞLAR
  => Kültürel Batılılaşma
  => GARPÇILAR VE GARPÇILAR ARASINDAKİ FİKİR AYRILIKLARI
  => Harf Devrimi Üzerine Yeniden Düşünmek
  => EDEBİYAT ÖĞRETİMİNDE WALDMANN MODELİ
  => KEMÂL AHMED DEDE VE TERCÜME-İ MENÂKIB-IMEVLÂNÂ’SI
  => TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİ İÇERİSİNDE URDUCA
  => Avrupalılaşmak mı, Avrupalılaştırmak mı?CEMİL MERİÇ
  => ŞAİRANE BİR ÇEVİRİ yahut TOPLUMBİLİMİN SERÜVENLERİ Cemil MERİÇ
  => 47 LİLER YAHUT BİR ROMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
  => ZAMAN, ZAMAN – I TERAKKİ Cemil Meriç,
  => Kırk Ambar (Cilt1)
  => KADIN RUHU, Cemil Meriç
  => Umrandan Uygarlığa-C.Meriç
  => Balzac’tan önce modern roman-Cemil Meriç
  => ARİSTARK’LA ZOİL-c.meriç
  => ELİNDE CENNET AÇAN ZEND AVESTA- c.meriç
  => SELEFÎLİK–SÛFÎLİK VE ÂKİF-SÜLEYMAN ULUDAĞ
  => Mehmet Âkif- Mâhir İz’e Yazdığı Mektuplar
  => DİDO SOTİRİYU’NUN ROMANI GİBİ BİR ROMANIMIZIN OLMAYIŞI
  => HİLMİ YAVUZ’UN DENEMECİLİĞİ
  => İRONİ KAVRAMI, GERÇEKÜSTÜCÜLÜK VE ERCÜMEND BEHZAD LAV ŞİİRİ ÜZERİNE
  => OKUNAMAYAN ROMANLAR
  => Gelenekçilik Geleneğe Dahil Değil
  => Türk Tiyatrosunda İronik Söz, İronisiz Metin
  => Postmodernist İroni
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNİN SİYASİ ETKİLERİ
  => NÂZIM HİKMET ŞİİRİNDE SİNEMASAL ÖĞELER
  => Savaş
  => Newton, Goethe ve Sosyal Bilimler
  => Bir Afyon (!) Olarak Diktatörlükten Demokrasiye Futbol
  => Adorno Yüz Yaşında
  => Theodor Adorno: Kültür Endüstrisini Yeniden Düsünürken
  => ADORNO'NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => ADORNO’NUN KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI ÜZERİNE
  => Frankfurt Okulu
  => TARİHİ MADDECİLİK VE KAPİTALİZM - ÖNCESİ TOPLUMLARASYA TOPLUMU - FEODALİTE Asaf Savaş AKAT
  => POSTMODERNİZM GEÇ KAPİTALİZMİN KÜLTÜREL MANTIĞI
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 2
  => Postmodernizm Ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı 3
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco
  => DİMİTRİ KANTEMİR'İN DOĞUBİLİM ARAŞTIRMALARINA KATKISI Georges Cioranesco 2
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak
  => II. MEŞRUTİYET'TE SOLİDARİST DÜŞÜNCE: HALKÇILIK Zafer Toprak 2
  => Türkoloji Araştırmaları Makaleler Veritabanı
  => Yeni Makaleler
  => Türkoloji Araştırmaları Dergisi
  => Türkoloji Makaleleri
  => ŞAİR DUYARLILIĞI Afşar TİMUÇİN
  => Yazılar.....
  => SEÇME YAZILAR
  => EDEBİYAT Tez / Makale / Kitap ara
  => Orhan Pamuk: Babamın bavulu Nobel konuşması
  => PiVOLKA'da Çıkan Yazılar
  => Amin Maalouf Üstüne
  => Öykünün Yüzyılı /Feridun ANDAÇ
  => Cumhuriyet Dönemi Türk Felsefesinde Bir Hareket Noktası Olarak Teoman Duralı-oktay taftalı
  => Sofist Bilgeliğin "Empirist" Dayanakları Üzerine 0.TAFTALI
  => Birlik ve Liderlik Hayalleri O.TAFTALI
  => Eğitilemeyen Bir Varlık Olarak İnsan O.TAFTALI
  => Çağdaş Bir Tarım Toplumuna Doğru O.TAFTALI
  => Sosyo-Politik Bağlamda Bir Dekadans Olarak Bilgi Toplumu O.TAFTALI
  => Aşkla Varolan Hayatlar O.TAFTALI
  => Batı Medeniyetinin Mutsuz Çocuğu Entelektüel O.TAFTALI
  => Nihat Genç Yazıları
  => Batılı Tarih Bilimi ve Tarihin Mantığı
  => Bir Hayat Alanı Olarak Aile O.TAFTALI
  => Bir Savaşın Kavramları Üzerine
  => Çalışma ve Erdem Kavramları Arasındaki İlgi Üzerine O.TAFTALI
  => Değer Üreten Hayatlar
  => Doğu'nun Hayal Ülkesi O.TAFTALI
  => Dostlukla Yükselen Hayatlar O.TAFTALI
  => Şiirimizin Hazin Sonu O. TAFTALI
  => Soğuk ve Sıcak Hayatlar OKTAY TAFTALI
  => Yalanın Fenomenolojisi O. TAFTALI
  => Günümüzde Medya Kılavuzluğu - Günümüzde Medya Kılavuzluğu
  => Ermeni Meselesinin Kökenini Batının Irkçılığında Aramak Lazım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  => Osmanlı’dan Lozan’a Musul-Kerkük
  => “Sözümü Tutamadım, Artık Yaşayamam” Turhan Feyizoğlu
  => Gerilla Mustafa Kemal ve Türk Yurtsever Kurtuluş Hareketi Turhan Feyizoğlu"
  => SİYASİ TARİH YAZILARI -YEREL TARİH YAZILARI
  => Yazarlar - yazılar
  => TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DÜŞÜNSEL - SİYASAL TEMELLERİ
  => yazılar 1
  => yazılar2
  => türk dünyası
  => Derin devlet
  => YAZILAR,
  => SOSYOLOJİ.
  => YAZILAR,,.
  => TANZİMAT DÖNEMİ
  => İdealizm-Realizm
  => Cemil Meriç..
  => ilhan berk
  => NİYAZİ BERKES’İN TÜRK KİTLE İLETİŞİM TARİHİNE KATKILARI
  => yazılar.
  => yazılar..
  => yazılar,
  => yazılar,,
  => yazılar.,
  => YAZILAR.
  => YAZILAR..
  => YAZILAR-
  => YAZILAR-,
  => yazılar.1
  => y.1
  => y.2
  => y.3
  => y.4
  => y.5
  => y.6
  => y.7
  => y.8
  => y.9
  => y.10
  => y.11
  => y.12
  => y.13
  => y.14
  => y.15
  => y.16
  => y.17
  => y.18
  => y.19
  => y.20
  => y.21
  => y.22
  => y.23
  => y.24
  => y.25
  => y.30
  => y.31
  => y.32
  => y.33
  => y.34
  => y.35
  => y.36
  => y.37
  => y,38
  => y.39
  => y.40
  => y.41
  => y.42
  => y.43
  => y.44
  => y.45
  => y.46
  => y.47
  => İnsan-Mekan İlişkileri
  => SANAT VE ELEŞTİRİ
  => Türkiye’de olumsuz Pierre Loti eleştirileri
  => TÜRKiYE’DE MODERN EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ
  => ATATÜRK,
  => MAKALELER:
  => MAKALELER,
  => yz
  => yz1
  => yz2
  => yz3
  => yz4
  => yz5
  => yz6
  => yz7
  => yz8
  => FRIEDRICH NIETZSCHE’NİN TARİH ANLAYIŞI
  => Edebiyat Nedir?
  => YM1
  => YM2
  => YM3
  => YM4
  => YM7
  => YM8
  => YM9
  => İbn Battûta’da “Ahı” Kelimesi ve Anadolu
  => Simone de Beauvoir: Abjeksiyon ve Eros Etiği
  => Toplumsal Cinsiyet Düzenlemeleri
  => Psikanalitik ve Post-Yapısalcı Feminizm ve Deleuze
  => Tarihsel Bir Perspektif Üzerinden İroni Tür ve Tekniklerinin Gelişimi ve Bazı Uygulama Örnekleri Tarihi Gelişim
  => İroni ve Melankoli*
  => İroni, Nostalji ve Postmodern
  => “Daha İyi Anlamak İçin Daha Fazla Açıklamak” İsteyen Bir Yorumbilimci: Paul Ricœur
  => Kendi (Paul Ricœur Üstüne)
  => Sersemleşme Okulu
  => Osmanlı ve Avrupa Arasındaki Karşılıklı Etkileşimde Etnomaskeleme
  => Antik Yunan Tragedyasının Metafiziği
  => Sonbahar Mitosu: Tragedya*
  => Ayrışma, Çatışma ve Fanatizm
  => Fanatizm İlkelliktir
  => Tuhaf Bir Çocuk
  => Huzursuz
  => Benjamin’in Mistisizmine “Üç Yönlü Yol”
  => Renan, Irk ve Millet
  => Varlık, Benlik, Hatırlayış ve Unutuş Üzerine
  => Hangi Kilidin, Hangi Anahtarı?
  => Romanda Tarih
  => Bugün Psikanalizi Tartışmak
  => Kültürde Bakış
  => 1930 Goethe Ödülü Dolayısıyla Frankfurt Goethe Evi’nde Konuşma
  => Jacques Derrida ve Konukseverlik Sorusu
  => Metafiziğin Kalesi Hakkında Düşünmek
  => Hakların İadesi
  => Modern Etiğin İki Temel Direği Agnes Heller
  => Ezoterizme Genel Bir Giriş
  => Turnanın Semahı, Ezoterizmin Zamanı: Bektaşi ve Alevi Zaman Kavrayışla
  => Yeni sayfanın başlığı
  => Ulus-Ötesinden Hukuka Bakmak: Jürgen Habermas
  => Yeni Perspektifler Gerçeğin Çölüne Hoşgeldiniz
  => Orlan: Kırılan Ten Kubilay Akman
  => Pusudaki Ten, Vice Versa
  => Cimri ve Çöp Arasındaki Güçlü İlişki Üzerine
  => Demokrasi Kavramı Üzerine Hayli Spekülatif Bir İrdeleme
  => Benim Çöp Bayramım
  => Kamu Yeniden Kurulurken Kadınlara Ne Olacak?
  => Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant
  => Kant ve Üniversite İdeası
  => İki Yüzüncü Ölüm Yıldönümünde: Immanuel Kant ve Kantçılık
  => Kant ve Yeni Kantçılık
  => Otuz Beşinci Gece: Ruh, Can, Hayat, Ölüm, Akıl ve Öte Dünya Üzerine1
  => Ölüm Üzerine Tıbbi Çeşitlemeler
  => Ölüme Karşı Ölüm
  => Avrupa İçin Yeni Bir Ethos Üzerine Düşünceler
  => Avrupa ve Ötekileri
  => Sûfî Şiirinin Poetikası
  => Byron ve Romantiklik
  => Kötülük Toplumu ve Biçimin Muhalefeti
  => Balkanlar: Metaforların Çarpıştığı Bir Savaş Alanı
  => Badiou: Etik Üzerine
  => “Semen est Sanguis" Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Kan
  => Âdet Kanaması Tecrübesi: Sınırlar ve Ufuklar
  => Said ve Saidciler ya da Üçüncü Dünya Entelektüel Terörizmi
  => Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken
  => Adorno ve Tanrının Adı
  => Kant, Adorno ve Estetiğin Toplumsal Geçişsizliği
  => Adorno ve Berg
  => İbn Battûta Seyahatnamesi
  => Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
  => Yamalı Çelişkiler Semti: Saraybosna'dan Yenibosna'ya
  => Halkla Birlikte Bir Çağdaş Kent Söylemi Üzerine
  => Yeni Dünya Düzeninin Sonu?
  => Selçuklular Anadolu’da
  => Anadolu Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubâd Dönemine (1220-1237) Bir Bakış
  => 13. Yüzyılın Başında Anadolu’da Ticaret
  => Selçuklular Döneminde Anadolu’da Felsefe ve Bilim (Bir Giriş)
  => Nietzsche ve ‘Akla’ İsyan
  => Bizans Manastır Sistemine Giriş
  => Öğrenci Radikalizmi Üzerine Düşünceler
  => 1968’i Yargılamak ya da 68 Kuşağına Mersiye
  => “Gelecekte İnsanlara Çok Güzel Görüneceğiz”
  => Nevroz, Psikoz ve Sapkınlık
  => Üniversitede Psikanaliz Öğretmeli miyiz? Sigmund Freud
  => Psikanalist Kimdir?
  => Nerelisiniz?
  => Irak’a Kant Çıkarması
  => Bizans Şaşırtıyor
  => 12 eylül dosyası
  => FETHİ NACİ: Cesur, Gerçekçi Ve Halkçı... İzzet Harun Akçay
  => SON OKUDUKLARIM- İzzet Harun Akçay
  => Sabahın yalnız kuşları-İzzet Harun Akçay
  => Bir Portre - Cahit Sıtkı TARANCI - Şükran KURDAKUL
  => ŞİİR NEDİR? Cahit Sıtkı TARANCI
  => Afşar TİMUÇİN - Şair Duyarlığı
  => Ahmet KÖKLÜGİLLER - Karacaoğlan'ın Yaşamı ve Şiirleri
  => Atilla ÖZKIRIMLI - Dadaloğlu ve Çevresi
  => Aysıt TANSEL - Metin Eloğlu
  ARAŞTIRMA-İNCELEME
  SÖYLEŞİ
  DENEME
  ATTİLA İLHAN
  ATTİLA İLHAN-KÖŞE YAZILARI
  E-KİTAP
  ANSİKLOPEDİK
  SATRANÇ VİDEO DERSLERİ DÖKÜMANLAR
  SATRANÇ OYNA
  ŞİİR
  DİL ANLATIM TÜRK EDEBİYATI - LİSE KAYNAK
  EDEBİYAT RADYO
  EDEBİYATIMIZDA ŞİİR ROMAN ÖYKÜ (dinle)
  100 TEMEL ESER (dinle)
  100 TÜRK EDEBİYATÇISI (dinle)
  SESLİ KİTAPLAR
  FOTOĞRAF ÇILIK
  E-DEVLET
  EĞİTİM YÖNETİMİ DENETİMİ
  RADYO TİYATROSU
  ÖĞRETMEN KAYNAK
  EDEBİYAT TV
  SÖYLEŞİLER - BELGESELLER TV
  RADYO KLASİK
  TÜRKÜLER
  GAZETELER MANŞETLER
  ÖYKÜ ANTOLOJİSİ
  DERGİLER - KİTAPLAR - KÜTÜPHANELER
  E-DERGİ
  KİM KİMDİR BİYOGRAFİLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  İLETİŞİM
  EDEBİYAT OKYANUS
Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
Irak Savaşı ve Sivil Etkinlikler
Büşra Ersanlı-Ayşe Erzan-Oya Baydar


 

Büşra Ersanlı:
Sivil toplum örgütleri tanımları itibariyle değişen dünyanın öncelik arz eden konularını gündeme taşıyan örgütlerdir. Yani sivil toplum örgütlerinden, değişen dünyayı siyaset arenasına, yeni örgütlenme ilhamlarıyla taşımaları beklenir.

Irak'la ilgili yapılan bir tartışmada, barışa çok daha geniş bir perspektiften yaklaşmak, örneğin konuya evrensel mirasımızdan başlamamız faydalı olur sanırım: Savaşla sarsılan söz konusu coğrafyanın çok önemli bir medeniyet merkezi olduğunu, burada sayısız arkeolojik kazı alanı bulunduğunu, savaş söylentileri çıktığı günden bu yana İsrailli arkeologların çalıştığı merkezler dahil olmak üzere otuzdan fazlasının terk edildiğini biliyoruz. Irak genelindeki arkeolojik kazı alanı sayısının on bini bulduğunu, fakat kazı çalışmalarının başladığı sınırlı sayıda kazı alanında bile, dünya ve insanlık tarihine yeni boyutlar getiren bulgulara ulaşıldığını da biliyoruz. Bütün bunları göz önünde bulundurmak zorundayız. Barışın anlamını daha geniş bir çerçevede; sağlığın yanında, kültür ve eğitim alanlarında da, daha derin bir şekilde algılamak durumundayız.

Bugün öyle bir noktaya geldik ki, bir uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi olarak şunu söyleyebilirim: Ne realist bakış açısıyla realizmi anlatabiliyoruz artık, ne de idealist bir bakış açısıyla yeni bir idealizm kurabiliyoruz. Değil geniş bakışlı bir barış anlayışı, realist barış denen kavramdan bile uzaktayız. Realizmin bundan yirmi sene önceki yoğunluğu kaybolmuş durumda; yeni realistler o eski realizme sarılarak huzur buluyorlar. Bulmaya devam etsinler öyleyse, biz başka huzurlar arıyoruz... Sözü Ayşe Erzan'a bırakalım şimdi.

Ayşe Erzan:

Aslında ben çok dar ve bir ölçüde de teknik bir şeylerden bahsedeceğim. Bu savaşa karşı bütün sivil olanakları seferber ederken, savaş karşıtlığının aslında insan hakları mücadelesinin de bir parçası olduğunu hatırlamak ve resmi, yarı resmi, tamamıyla sivil insan hakları inisiyatifleri örgütlerini de bu savaş karşıtı platforma bir şekilde katmanın yollarını aramak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü bu kez, bu savaşa karşı olmanın, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi de dahil olmak üzere, çok önemli uluslararası belgelerde somut bir dayanağı da var.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin üçüncü maddesi "Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır" der. Yani savaşın doğrudan doğruya bir insan hakları ihlali olduğunu ve hiçbir şekilde başvurulabilir bir üst mahkemesi, kaçışı, korunması, savunması olmayan en vahim insan hakları ihlali olduğunu bu maddeden yola çıkarak muhakeme etmek mümkün.

Bunu pekiştiren şöyle ikinci bir madde daha var; "İster bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülkenin yurttaşı olsun bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir." Dikkatle üstünde durulması gereken diğer bir nokta, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde -savaş hali, olağanüstü hal vb.- hiçbir şekilde bu haklara kısıtlama ya da kural dışılık getiren herhangi bir kayıt yok.

Bu kriterler çerçevesinde daha teknik bir konu olan savaşta insanlığa karşı suç işlenmesi, uluslararası ceza mahkemelerinde yargılanma gibi konular, savaş hukuku içinde nelere izin verilebileceği, nelere izin verilemeyeceği tartışılıyor. Hukukçu olmamama rağmen, burada özel savaş hukukunu fazlasıyla aşan, mesela Bush'un doğrudan doğruya İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni ihlal ettiği sonucuna bizi götüren bir durumun söz konusu olduğu açık. Uluslararası hukuku ihlal etmenin ötesinde, yüzbinlerce kişinin yaşam ve kişi güvenliği hakkını, hem de bütünüyle temelsiz bir biçimde, yani içinde yaşadıkları ülkenin rejiminin beğenilecek bir yanı olmadığı, onlara demokrasi götürmek gerektiği için, tehlikeye atmak gibi bir durum söz konusu. Hiç kimsenin, hiçbir şekilde, bu kadar insanı bu biçim bir tehdit altına almaya hakkı olmadığını, ayrıca sözü edilen bu insan hakkı ihlali noktasından hareketle, şu anda daha barış mücadelesi içine katılmamış birtakım oluşumları, kurumları, inisiyatifleri hatta yarı resmi örgütleri harekete geçirmek mümkün olabilir diye düşünüyorum.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin bunu destekleyen diğer bir maddesi de; 28. madde: "Herkesin bu bildirgede öngörülen hak ve özgürlüklerin gerçekleşeceği bir toplumsal ve uluslararası düzene hakkı vardır." Bu tek tek fertlerin yaşam ve kişi güvenliği haklarının ötesinde, bir çeşit barış hakkına sahip olduklarına işaret ediyor kanımca. Çünkü bu bildirgede öngörülen hak ve özgürlüklerin gerçekleşeceği bir toplumsal ve uluslararası düzen, ancak barış koşulları altında söz konusu olabilir. Onun için tek tek yaşam hakkının tehdidinin ötesinde, insanların barışçıl bir dünyada yaşama hakkının tehdit edilmesi diye bir durumun söz konusu olduğunu düşünüyorum. Tabii bunlara -üçüncü kuşak haklar denilebilecek- çevre hakkı, çevrenin savaşta tahribiyle ihlal edilmiş olacak hakları eklemiyoruz bile. Şu anda Türkiye'de hakikaten sivil toplumun bu savaşı durdurma konusundaki seferberlik hali acaba daha kimleri harekete geçirebilir gibi bir soru çok da gerekli değilmiş gibi görünebilir. Ama özellikle de uluslararası kuruluşların, meslek kuruluşlarının, insan haklarını koruma konusunda kendilerini kısıtlamaya almış yarı resmi birtakım insan hakları komiteleri ve komisyonlarının da bu birlikteliğin içine çekilmesi için, arada hiçbir fark gözetilmeden, öğretmenlerin, hukukçuların, bilim insanlarının, sağlıkçıların, gazetecilerin hepsine birden, insan haklarının ayan beyan ihlal edildiğine dair ciddi bir uyarı getirmek ve bu sağlam zemin üzerinde, başka koşullar altında böyle bir harekete katılmayacak olanları da harekete geçirmeye çalışmak bana çok önemli gibi görünüyor.

Uluslararası hukuk düzenini tamamen ortadan kaldıran bir kuvvet kullanımıyla karşı karşıyayız, ki bunun için tek taraflı savaş tanımı kullanılıyor. Bunun yarattığı atmosfer içinde, saldırılara paralel biçimde, kanunların ve kararnamelerin, oldukça uzun bir geçmişi olan kişi dokunulmazlıklarının, haneye, haberleşmeye dair dokunulmazlıkların dahi pervasız bir biçimde ihlal edilmesine olanak tanıyacak biçimde, yeniden yazılması ya da yeniden yorumlanmasına tanık oluyoruz.

Şimdi, Türkiye'den, Ekim'den bu yana sürdürülen barış hareketi ve yeni girişimler ya da sonunda Irak'ta Savaşa Hayır Koordinasyonu biçiminde ortaya çıkan birliktelik ve bunun bize öğrettiği şeyler hakkında bir iki cümle etmek istiyorum.

Bunun gerçekten de Türkiye'de, bir ilk teşkil ettiğini düşünüyorum. Deprem etrafında ortaya çıkan birlikteliğin kazandırdığı bazı duyarlılıklar üzerine inşa olunan, müminlerin birbirlerini ikna etmeye uğraştıkları ve zaten ikna olmuş birtakım insanların birbirine dert anlattıkları toplantıların ötesine geçen, etrafında birleşilen çok dar bir önermenin gereklerini yerine getirmek için insanların seferber oldukları bir birliktelik söz konusu bugün.

Irak krizi ve sivil etkinliklere ilişkin olarak böyle enteresan bir yere gelindiğini düşünüyorum. Üzerinde birlikte düşündüğümüz şeyleri birbirimizle paylıyoruz. Fakat sınırlı, tanımlı etkinliklerin dışında süren ve herhangi bir örgüt ya da inisiyatifin gücünü, becerisini aşacak biçimde insan kaynaklarını, katkılarını bir araya getirmeyi başarabilen Irak'ta Savaşa Hayır Koordinasyonu dediğimiz birlikteliğin, önünde duran problemleri siyasi değil, esas olarak teknik problemler halinde ele alması ve öyle algılaması, hatta bunun yeni bir takım araçlara ihtiyacımız olduğunu ortaya çıkarması, bana Türkiye'deki sivil toplum girişimlerinin, onların oluşturdukları araçların gelişimi açısından çok ilginç geliyor.

Aralarında DİSK, birçok yerel örgüt, tüketici örgütleri ya da örneğin Tabipler Odası'nın bulunduğu yüz elliden fazla örgütün, esas olarak birbirleriyle eşit düzeyde durmayı kabul ederek birlikte hareket etmek yolunu seçmesi, hiç de öyle hafife alınacak bir olay değildir Türkiye gerçeği açısından. Birbirleriyle eşit düzeyde tanınmayı kabul ederek ve dahası, üzerinde birlik sağlanmayan, ortaklaşa yürütülmeyen eylemlerin, ortak eylem olarak benimsenmemesi gibi bir karşılıklı saygı esasına bağlı kalarak bir şeyleri birlikte yapma çalışmasının, hem koordinasyonu -yani yapılacak şeyin hakikaten ortaklaşa yürütülebilmesinin yollarının açılması- hem de her tür muhalefete karşı bazı ortak kararlar alabilmesi, bizi hakikaten ciddi biçimde sınayan yepyeni beceriler edinmemizi gerektiren bir olguydu. Birlikte hareket etme konusunda her türlü sorunu aşmış olduğumuz gibi bir tez öne süremeyiz tabii ki, fakat en azından böyle bir arayış içindeyiz. Bu kadar geniş bir birliktelik içinde, birtakım şeyleri birlikte yapma, birlikte yapılamayan şeylerin bilgisini diğerlerine aktarma ve bunları mümkün olduğu kadar birbiriyle çatışmayan bir halde yürütmeye çalışma konusunda edindiğimiz çok önemli deneyimler var. Ama burada mesela elektronik ortamı depremde kullandığımızdan çok daha etkin bir biçimde kullanmayı da başardığımızı ve bunun hakikaten sivil topluma çok önemli bir araç olarak bu çalışma içinde kazandırıldığını düşünüyorum. Bu girişimlerin göz ardı edilmemesi, bize güç katması gerekiyor.

Oya Baydar:

Öncelikle şunu söylemek isterim ki, bugünlerde çok sık karşımıza çıkan "Irak Savaşı'na karşı sivil etkinlik" ibaresinin yerine ben "savaş karşıtı ve barışçı etkinlik" ibaresini koymak, tanımımızı böyle tercüme etmek istiyorum.

Dünya barış hareketinin benim bildiğim ilk etkinliği; Sosyalist Enternasyonal sonrasında Marksizmin sosyalizmiyle birlikte başlayan bir etkinliktir. Birinci Dünya Savaşı'nda ulusal sınıfların -işçi sınıflarının- savaşa katılıp katılmaması meselesinde de, daha başlangıcından yara alarak, neredeyse dağılan bir etkinliktir bu. Ama orada bir adım atılmıştır; "barış için, savaşa karşı sınıfsal pozisyon", yani sınıfsal konumdan hareketle barışçılık adımı. Herhangi bir barış hareketinin, örneğin ulusal konumlardan hareketle olamayacağı çok açık, bunu tartışmak bile mümkün değil. Hangi ulusal konum olursa olsun, ulusal bir konumdan hareket ettiğiniz zaman, bu dünyada savaşa karşı olmanız mümkün değildir.
Birinci Enternasyonal'den sonra çıkan İkinci Enternasyonal ve ardından onun çöküşüne neden olan hareket, bugünkü barış hareketinin belki bir öncüsü ve yine sınıfsal temelli bir olaydı. Daha sonra, II. Dünya Savaşı sonrasında dünya barış hareketi büyük ölçüde Sovyet eksenli ve konumlu bir hareket olarak gelişti. Fakat Sovyet güdümüne giren hareket büyük ölçüde, iki bloklu bir dünyada, kapitalist blokla -Sovyetler'in başını çektiği- sosyalist blok arasında, dengeyi sağlama politikalarının bir bütünleyicisi, bir aracısı olarak gelişti. Dünyanın o zamanki koşullarının elverdiği, böyle bir barış hareketiydi, sadece bir denge unsuru olsa bile, tümden olumsuz değildi. Çok daha farklı bir yönde ilerleyebilir, sosyalizmin güdümünde bir barış hareketi olarak bir denge unsuru olmaktan çıkabilirdi belki, ama birçok şeyi beceremediğimiz gibi, bunu da becemedik. Ben II. Dünya Savaşı sonrası barış hareketinin Türkiye kanadında aktif olarak bulundum; bu yüzden ideolojik, siyasal bakışlı bir barış hareketi olduğunu biliyorum. Böyle bir hareketin nasıl bir söylemi vardı, ne söylüyordunuz diye soracak olursanız, gerçekçi olmak gerekirse, şöyle açıklayabilirim: "Şuradaki savaşlar benim ideolojime, benim siyasetime, benim dünya vizyonuma uygundur. O zaman bu savaşlar olması gereken savaşlardır. Ama buradaki savaşlar beni güçlendirmiyor, o zaman bunlar olmaması gereken savaşlardır."

Türkiye'de 1950'lerde bu paralelde Türkiye Barışperverler Cemiyeti kuruldu - tek sestir, onun için saygıyla anıyorum. Kore'ye asker gönderilmesine karşı çıkan bir cemiyetti bu. Bu cemiyetin vizyonu, tuhaf biçimde, dünyanın geri kalanındaki cemiyetler kadar dar değildi. Fakat kuruluşundan on beş gün sonra, Behice Boran da dahil olmak üzere, hareketin öncüleri tutuklandı. Bu, Türkiye'nin ilk barış yanlısı hareketidir, bütünlüğünde çok tutarlıdır; askeri amaca ve bütünüyle savaşa karşı duran bir harekettir. Bundan sonra benim bildiğim kadarıyla barış hareketi, toplu, bütünlüklü bir hareket olarak asla var olamadı. Hep barışçılık oldu, daha çok sol kökenli birtakım barış söylemleri havada salındı durdu.

1970'lerin ikinci yarısında Türkiye Barış Derneği kuruldu. Türkiye Barış Derneği yine Dünya Barış Konseyi'nin bütünlüğünde, yani sosyalist blok ve Sovyetler eksenli bir hareketti ve "senin barışın benim barışım, senin savaşın benim savaşım, senin silahlanman benim silahlanmam" üzerineydi. Bununla birlikte, tabii ki çok önemli işler yaptı. Nükleer silahlara karşı, orta menzilli silahlara karşı tüm dünyada olduğu gibi, çok başarılı sonuçlara ulaşmakla birlikte, bu barışçı bakış, yine bugünkünden farklı bir barışçı bakıştı. Ben Türkiye'de ortaya çıkan o hareketten geliyorum. "Şu tarafta da şu savaş var. Ona neden karşı çıkmıyoruz?" diye soruyordum bir zamanlar ve hemen karşılığımı alıyordum; "Senin kafan karışmış yoldaş, bu işleri fazla kurcalama. Onlar bizim sistemimize göre değil, öyle olmaz o iş". İşte böyle bir hareketti. Barış hareketiydi, ancak "ama"lı bir barış hareketiydi.

Geliyoruz günümüze. Dünyada yeni bir hareket başladı. Artık "yeni toplumsal hareketler" var dünya üzerinde. Bizim bildiklerimizden, içinden çıktıklarımızdan oldukça farklı hareketler bunlar. Yanılmıyorsam, biraz daha "ama"sız hareketler bunlar; Irak Savaşı'yla birlikte ne kadar güçlü olabileceklerine de tanık olduk. Önce 11 Eylül, ardından, dünya henüz üzerinden 11 Eylül şaşkınlığını atamamışken, ABD'nin Irak'a saldırısı -yani dünya hâkimiyeti planları- dolayısıyla gün ışığına çıkan yeni bir güç bu. Çok mu iyimserim bilmiyorum ama, son günlerdeki olaylara tanık olduktan sonra, biraz daha "ama"sız bir barış hareketinin doğmaya başladığını düşünüyorum ve umudumuz bu "ama"sızlıktadır diye düşünüyorum.
Türkiye'de de biz hep o bildik hareketlerin peşinden gittik, bazı savaşlara hayır dedik, bazılarına evet dedik. 11 Eylül olaylarından sonra tamamen tesadüfi olarak bir araya gelen bazı insanlar, 11 Eylül'de İkiz Kuleler'e saldırıyı -yani bu terörist eylemi- "ama"sız kınayan, ancak aynı biçimde ABD'nin Afganistan'a saldırmasına da "ama"sız karşı çıkan bir hareket, bir mantık, bir bakış oluşturmaya çalıştılar. Bu yeni bir bakıştı. "Ama"sız olma bakışıydı bu. Bugün ben ve benim gibi düşünen insanlar yine "ama"sız bakış diyerek yollarına devam ediyorlar.

Benim gibi düşünmeyen ama genellikle "barış yanlısı" bir tavır takınan birçok insan olduğunu biliyorum. "Afganistan'da savaş olmasın ama Irak Savaşı olmalıdır, çünkü Irak Savaşı oradaki şeytan Saddam'ı yıkacaktır. Bu savaş gerçekleşmelidir çünkü, Kürt halkı buradan kendi bağımsızlığını, federatif devletini kuracaktır. Bu savaş olmalıdır, çünkü, çünkü, çünkü..." Evet, birçok neden var.
Bu açıdan bakıldığında haklılık payları olduğunu çok iyi biliyorum. Ama ben kendimi şöyle ayırıyorum; Barış ahlakı diye bir şeyin dünyada kurulmaya başlayacağına, kurulması gerektiğine, tek umudumuzun bu olduğuna inanıyorum. Bu söylediklerim hiç gerçekçi değil, fevkalade gerçekdışı; bu tezin hiçbir realist tarafı yok, biliyorum. Fakat dünyanın bu realizmden çok çektiğini, realist barışçılığın bunun karşısında bir şey yapamadığını da biliyorum.
Her şeyi olduğu gibi, sosyalizmi de siyasallaştırarak, realizmin uç noktalarına götürerek bu hale getirdik. Barışçılığı da düne kadar realist çerçevede sürdürmeye çalıştık. Çıkarlarımızın izinden gittik, birtakım savaşları çıkarlarımız doğrultusunda onayladık, bazılarını, yine çıkarlarımız doğrultusunda reddettik. Aynı zihniyet, yıllar önce Türk ordusunun "Türkiye Cumhuriyeti'nin çıkarları doğrultusunda" -hiç hakkı olmadığı halde- Kuzey Irak sınırından içeri girmesine sebep olmuştur. Yıllardır da orada, Türkiye Cumhuriyeti topraklarının dışında varlığını sürdürmektedir. Amerika'nın buna hakkı yok, peki ama buna bizim hakkımız var mıydı? Tabii ki "ama"lı birçok cevap gelecektir bu soruya.

Bugünün "ama"larına gelelim şimdi de. Türk ordusunun neden Irak'a girmesi gerektiğine verilen cevap: "Çünkü aksi takdirde orada bir Kürt devleti kurulabilir." Peki, böyle bir cevaba, "İyi ama bundan bana ne" gibi bir karşılık verecek kadar "ama"sız olmanın ne zararı var? Tabii ki kursunlar, kurulsun. "İlk bağımsızlık savaşını veren ve kendi devletini kuran" bir toplumun, başka bir toplum için böyle bir şeyi onaylamasından daha doğal ne olabilir?

Biz militarist bir kültürden, bir şiddet kültüründen, düşmanlıklardan geliyoruz. Şimdiyse böyle bir kültürün insanları olarak "aptal barışçılar" olmak istiyoruz. Ben de bir "aptal barışçı"yım. Yeni barış girişimi de, dünya üzerindeki yeni hareket de aptal barışçıların, yani hiçbir şekilde "ama" demeyenlerin girişimidir. Bugün kayıtsız şartsız, sorgusuz sualsiz barış istiyorum diyenlere budala gözüyle bakanlar var. "Nerede yaşadıklarını sanıyor bunlar?" deniyor ardınızdan. Ama ne olursa olsun, biz aptal barışçılar olarak şunu savunmak zorundayız: " 'Ama'sız barış". Militarizme sonuna kadar karşı olmak. Şu koşullarda vatan hainliği sayılsa da silahsızlanmayı savunmak. Türk ordusu ne kadar silahı, nereye harcamış hesabını sormak. Biz barış girişiminde tek tek Genel Kurmay'ı mahkemeye vermeye başlıyoruz. Maddi ve manevi tazminat istiyoruz.

İşte böyle davranırsak ve böyle bakarsak, sanıyorum ki o yeni doğmakta olan hareketin uyumlu bir parçası olabiliriz. Bugünse, Kuzey Irak'taki Kürtlerin gözünden bakanlar da Türkmenlerin gözünden bakan tüm insanlar da bunu savunmalı. Biz insanız ve öncelikle de bu bölgenin, bu dünyanın insanlarıyız.

Bu kadar şey söyledikten sonra, bir kez daha belirtmek isterim ki, bütün bu söylemler çok romantik, biliyorum. Ama biraz romantik bakışlarla yaklaşmalıyız diye düşünüyorum. Bence Kuzey Irak'ta Kürdün devletini kurma, başka derdi varsa, onu da halletme hakkı vardır ve Türkiye'nin bunu engellemeye çalışması saçmadır.

Ne zaman ki cemaatlerin üyesi olmadan, cemaatlere bağlı düşünmeden, birey olarak barışı, savaşı, insan haklarını sorgulayacağız, o zaman bu konularda hem daha cesur, hem daha rahat hareket edeceğiz. Bugün henüz yeterince cesur değiliz, aptal olmayı isteyecek kadar cesur değiliz.

Son birkaç haftada Türkiye'de olup bitene, dünyada olup bitene karşı ahlaki bir tepki vermekte dahi, ne aydınlar, ne de halkın geri kalanı herhangi bir başarı gösterebildi. Sivil Koordinasyon'da gayet güzel şeyler oluyor, ama hareket son derece dar bir çevrede gelişiyor. Bir yerlere ait olmadan, tek tek tavırlarımızı, tepkilerimizi belirlemek ve hayata geçirmek konusunda son derece cesaretsiziz. Neden diye sorduğumuzda tek bir cevap var karşımızda; yeterince birey değiliz ve hâlâ -en barışçı görünenlerimiz bile- kendi cemaatlerine bağlılar ve cemaatleriyle hareket ediyorlar. Öyleyse başta "sivil etkinlikler" dememiz yanlış. Çünkü henüz Türkiye'de sivilleşme yok.

Niçin AKP'ye oy veren onca insan şimdi sessiz? Niye cuma namazları sonrasında yer yerinden oynamıyor? Dahası, biz neden bu soruyu sormuyoruz, neyi kabullenmişiz? Neden yapmıyorlar? Çünkü birey değiller, çünkü cemaatlerine bağlılar. Neden bunu sürekli sorgulamıyor, neden buna şaşırmıyoruz? Çünkü biz de kendi cemaatlerimize bağlıyız ve anlıyoruz.

Bu arada barış hep "ama"lı olarak ele alınıyor. "Ama"lı aldığınız andaysa, o artık barış düşüncesi olmuyor. Herkes reel politikerlik yapıyor. Bizim öyle yapmamız, aptal olmamamız gerektiği söyleniyor. On, on beş yıl sonra bu reel politikerliğin Kürtleri, Türkleri, Türkmenleri hatta Amerika'yı da ne noktalara getireceğini hep birlikte göreceğiz.

Ben dünyada iki ahlakın artık iyiden iyiye ayrışmaya başladığını düşünüyorum. Bu yeni dünyaya bakışta bir başka ahlak anlayışı var. Eski şablonlarımızın tamamen dışında, iki uç noktaya doğru kayan iki farklı barış anlayışı. Bugün savaşın savunulduğunu gördüğümde ben iğreniyorum. Sorular, cevaplar olmadan, sadece iğreniyorum. Orada iki ahlak ayrılıyor işte.

Sanırım dünyaya bakıştaki bu iki ahlak yeni toplumsal hareketlerde bir umut ışığıdır. Bu anlamda daha geniş bir dünya bakışının filizlenmeye başladığını görüyoruz. Kolay olmadığını biliyorum, hayal olduğunu biliyorum. Ama ben kendi hesabıma "aptal barışçılığı" ya da bazılarının deyimiyle "saftorikliği" tercih ediyorum. Dünya üzerindeki herkes cesaretle bu yolu tercih ettiği sürece bütün sorunlarımızın çözüleceğine inanıyorum.


İLETİŞİM edebiyatokyanus@gmail.com  
   
edebiyatokyanus 640388 ziyaretçi (1177847 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol